Bir patişah düşünelim, raiyetinden iki hizmetkarına 24 altın veriyor. Ve onları iki ay uzaklıktaki çiftliğine gönderiyor. Ve onlara diyor ki vermiş olduğum 24 altın ile gideceğiniz çitliğe varmak için gerekli olan biletleri alınız ve o meskende size lazım olacak ihtiyaçlarınızı karşılayın diyor. Ve yine 1 günlük mesafede bir istasyon olduğunu ve istasyonda her türlü ulaşım araçlarının bulunduğunu bunlara ise sermayeye göre binildiğini söylüyor.
İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler.
Birisi, bahtiyar idi ki; istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat, o masraf içinde efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki: Sermayesi, birden bine çıkar. Öteki hizmetkâr bedbaht, serseri olduğundan; istasyona kadar yirmiüç altınını sarfeder. Kumara-mumara verip zâyi eder, birtek altını kalır.
Arkadaşı ona der: “Yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerîmdir; belki merhamet eder, ettiğin kusuru afveder. Seni de tayyareye bindirirler. Bir günde mahall-i ikametimize gideriz. Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun.”
Acaba şu adam inad edip, o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkat bir lezzet için sefahete sarfetse; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?
Patişahın raiyetinde yer alan iki hizmetkar patişahtan derslerini aldıktan sonra yola çıkarlar. Bu hizmetkarlardan birisi bahtiyar idi ki , yani patişahın sözünü dinleyen , patişahın emrine itaat eden , patişahın gösterdiği yol ve düzende hareket eden ki bir günlük mesafede yer alan istasyona kadar kendisine verilmiş olan 24 altından 1 adedini harcar. Ve o harcama ile kullanma ile patişahın - efendisinin hoşuna gidecek öyle bir ticaret yapar ki sermayesi birden bine çıkar.
Diğer hizmetkar ise bedbaht olduğundan, yani kendini beğenmiş olduğundan, serseri olduğundan , patişahın emrine uymayan, onu dinlemeyen ve ona itaat etmeyen olduğundan ve aklı başında da olmadığından ve vazifesini ve gönderiliş gayesini de unuttuğundan bir günlük istasyona kadar 24 altından 23 tanesini boş yere harcıyor. Kumara - murara veriyor, kendisinin ve efendisinin hoşuna gitmeyen boş iş ve yerlerde kullanıyor , Geride sadece 1 altını kalıyor. Halbuki iki ay uzaklıktaki bir yolculuğun daha birinci gününde elinde bulunan sermayenin nerede ise tamamını kullanıyor sadece 1 altını elinde muhafaza ediyor.
Bu esnada kendini ve arkadaşını düşünen ve itaatlkar olan bahtiyar arkadaş diğerine der’ Elinde 1 altının kaldı, altmış günlük yolculuğumuzda aç ve susuz kalırsın, yayan ve yolda kalırsın, bari o altını bilete ver hem bizim efendimiz merhametlidir. Senin yapmış olduğun yanlışlığı, hatayı da bel ki affeder ve seni de o uzun mesafeyi bir anda geçebileceğimiz uçağa bindirir. Ve varmamız gereken meskene – çiftliğe bir anda varırız der.
Acaba şu adam inad edip, o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkat –geçici bir lezzet için sefahate sarfetse, boş yere kullansa bilet almasa ; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?
Elbette anlamalı ve elinde kalan o son altınını bir define anahtarı hükmün de olan bilete vermelidir.
Üstad hz. leri belirtilen hikaye ile insanların aklına ve ufkuna bir noktayı gösterdi, Bir hakikate bir gerçeğe parmak bastı acaba belirtilen hikayede kastedilen ve dile getirilen meseleler nedir biz nasıl anlamalıyız. Ve biz hikayenin hangi rolünde yer alıyoruz ve hangi rolünde yer almalıyız bu eksende ;
işte ey namazsız adam! Ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!
Malumdur ki nefis daima kötülüğü ister ve biz insanları kötülüğe sevk eder. Namazsızlık ve namazı istememek nefsin bir düşüncesi ve isteği olduğundan biz nefsimize değil hakikate ve Allahın emrine bakmalıyız.
O hâkim ise; Rabbimiz, Hâlıkımızdır. O iki hizmetkâr yolcu ise; biri: Mütedeyyin, namazını şevk ile kılar. Diğeri: Gafil, namazsız insânlardır. O yirmidört altın ise, yirmidört saat her gündeki ömürdür. O has çiftlik ise, Cennet’tir. O istasyon ise, kabirdir. O seyahat ise; kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takvâ kuvvetine göre, o uzun yolu mütefâvit derecede kat’ederler. Bir kısım ehl-i takvâ, berk gibi bin senelik yolu, bir günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi ellibin senelik bir mesâfeyi bir günde kat’eder. Kur’an-ı Azîmüşşan, şu hakikate iki âyetiyle işaret eder. O bilet ise, namazdır. Birtek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba, yirmiüç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyyeye sarfeden ve o uzun hayat-ı ebediyyeye birtek saatini sarfetmeyen; ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilaf-ı akıl hareket eder.
Hikayede belirtilen patişah-hakim bizi yaratan yoktan var eden Allahımızdır. (c.c) Yolcudan-hizmetkardan bahtiyar olan ise dinine bağlı olan Allahın (c.c) emrine boğun eğen Allahın(c.c) yap dediklerini yapan ve uzaklaş dediklerinden uzaklaşan , namazını kılan insanlardır. Diğer hizmetkar bedbaht olan ise aklını başına alamayan, gerçekten bihaber gafil insanlardır. Ve namazını kılmayanlardır. Belirtilen 24 altın ise bizim yaşadığımız hayatımızda yer alan zaman mevhumu içerisinde belirtilen bir günümüz 24 saatimizdir. Her gündeki ömrümüzdür. Ulaşılması istenen ve gidilecek olan çiftlik ise cennet dir. Ebedi yurdumuzdur. Ebedi alemimizdir. Bir günlük mesafede yer alan istasyon ise kabrimizdir. Öldükte sonra gömüldüğümüz ayrı bir alemdir. Kabir hayatıdır. İki aylık yolculuk ise her insanın ana rahmine düşmesiyle devam eden, çocukluktan , gençliğe, gençlikten , ihtiyarlığa ; ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar uzanan beşer yolculuğudur. Bu yolculukta ise maddi anlamda seyahat vasıtalarına bindiğimiz paralar değil, mülkler değil, maddiyat değil sadece AMEL geçerlidir, TAKVA geçerlidir. Amel ve takva kuvvetine göre bazıları bu yolu bir günde, bazıları ise bir anda geçecek özelliklerdedir.
Bir define anahtarı hükmünde olan bilet ise NAMAZDIR. Bir günlük ömrümüzdeki 24 saatimizi ele alırsak bu 24 saatten 1 saat abdestimizi alarak namaz kılmaya yeterlidir. Her birimiz kendi nefsimize soralım acaba fani, kısa ve her anı kargaşa ve kederle dolu şu hayatımıza 24 saatimizden 23 saatimizi harcıyoruz da ve ya harcamayı akıl ediyoruz da acaba ebedi olan hayatımıza bir tek saatimizi neden harcamıyoruz ve ya neden harcamayı akıl etmiyoruz.
( muhakkak ki tam manası ile üzerine düşen vazifeleri yerine getirenler vardır. Biz bu sözlerimizle kendi nefsimize sesleniyoruz)
Eğer şu fani hayatı için 24 ten 23 saatini harcayan fakat ebedi hayatı için 1 saat harcamayan ne kadar akıl dışı hareket eder, ne kadar zarar eder, ne kadar kendine zulmeder anlaşılmaz mı. Dünya hayatımız için bu fani yurtta iyi bir mekan ve iyi araçlar için güzel gezmek ve iyi şeyler için çaba sarfediyoruz da bu dehşetli meşakkatler yükü altına giriyoruz da , kendimiz için en karlı ticareti arıyoruz da asıl önemli olan ve asıl yurt olan ve ebedi kalınacak olan darı baki yurt için ebedül abad için cennet için neden çalışmıyoruz, neden günümüzün 1 saatini olsun o yolda harca mıyoruz. Neden en karlı ticaretten kendimizi mahrum ediyoruz düşünmeliyiz.
|