sinang
New member
بســـم الله الرحمن الرحيم
Birisi kalkıp da "nassların zahiri kastedilir" veya "bunların zahiri kastedilmez" derse, ona denir ki:
"Zahir" kelimesinde icmal (manâya delâletinde kapalılık) ve iştirak (birden fazla anlama gelme) söz konusudur. Eğer bu sözü söyleyen kimse nassların zahirinin yaratılmışların sıfatlarına veya onların özelliklerinden birine benzetmeyi ifade ettiğine inanıyorsa, şüphesiz kastedilen bu değildir.
Nitekim Selef ve imamlar buna nassın zahiri demez ve Kur'ân ve hadîsin zahirinin küfür ve bâtıl olmasını hoş karşılamazlardı.
Allah Te'âlâ, kendisini tavsîf ettiği sözü zahiren bizzat küfür ve sapkınlık anlamına gelmeyecek biçimde ilim ve hikmet sahibidir.
Nassın zahirini bu şekilde görenler iki yönden hataya düşmektedirler:
Bazen yanlış anlamı nassın zahiri kabul edip (kelimenin zahirini bozuk bir mânâya hamledip), bu mânâyı zahire uymayan bir te'vile muhtaç hale getirmektedirler ki bu böyle olmaz. (Oysa zahirine yakıştırdıkları mânâ doğru değildir.) Bazen de lâfzın zahiri olan doğru manâyı, yanlış olduğuna inandıkları için reddetmektedirler.
Birinciye örnek şunlardır:
"Ey Kulum, acıktım ama sen beni doyurmadın." (Müslim, "Birr", 43; Ahmed b. Hanbel, II, 404.);
Bir başka hadîs:
"Hacer-i Esved, Allah'ın yeryüzündeki sağ elidir: her kim (onu tutar) onunla musafaha eder, ya da onu öperse Allah'la musafaha etmiş ve sağ elini öpmüş gibidir" (Heysemî, Mecma'u'z-zevâ'id, III, 242; Müttaki el-Hindî, Kenzü'l-'ummâl, XII, 215 - 217.);
Bir diğer hadîs:
"Kulların kalpleri, Rahman'ın parmaklarından ikisi arasındadır." (Müslim, "Kader", 17; İbn Mâce, "Duâ", 2; Ahmed b. Hanbel, II, 168; III, 112,255)
Bunlar hakkında:
"Kalbimizde Allah'ın parmaklarının olmadığı bilinmektedir." derler. Biz de deriz ki:
Eğer nasslara hakkı olan delâleti verseydiniz, onların yalnız gerçeğe delâlet ettiğini anlardınız.
Hadîslerden birisi şudur:
"Hacer-i Esved, Allah'ın yeryüzündeki sağ elidir: her kim (onu tutar) onunla musafaha eder, ya da onu öperse Allah'la musafaha etmiş ve sağ elini öpmüş gibidir"
Açık biçimde anlaşılmaktadır ki: Hacer-i esved Allah'ın bir sıfatı veya bizzat O'nun sağ eli değildir; zira:
"Allah'ın yeryüzündeki sağ eli" ve "kim onu tutar musafaha eder veya öperse, tıpkı Allah'ın sağ elini tutmuş ve öpmüş gibidir" demektedir. Benzeyen (müşebbeh) ile benzetilenin (müşebbehün bih) aynı şey olmadığı malûmdur.
Bizzat hadîste de (Hacer-i esved'e) dokunan kimsenin Allah'ın elini tutmuş olmayacağının (musafaha etmiş olmadığı) ve onun bizâtihî Allah'ın sağ eli olmadığının beyanı söz konusudur. Öyleyse te'vile ihtiyaç gösterdiği için bu hadîsin zahiri nasıl küfür kabul edilebilir.? Kaldı ki hadîsin İbn Abbâs'tan geldiği bilinmektedir.
Birisi kalkıp da "nassların zahiri kastedilir" veya "bunların zahiri kastedilmez" derse, ona denir ki:
"Zahir" kelimesinde icmal (manâya delâletinde kapalılık) ve iştirak (birden fazla anlama gelme) söz konusudur. Eğer bu sözü söyleyen kimse nassların zahirinin yaratılmışların sıfatlarına veya onların özelliklerinden birine benzetmeyi ifade ettiğine inanıyorsa, şüphesiz kastedilen bu değildir.
Nitekim Selef ve imamlar buna nassın zahiri demez ve Kur'ân ve hadîsin zahirinin küfür ve bâtıl olmasını hoş karşılamazlardı.
Allah Te'âlâ, kendisini tavsîf ettiği sözü zahiren bizzat küfür ve sapkınlık anlamına gelmeyecek biçimde ilim ve hikmet sahibidir.
Nassın zahirini bu şekilde görenler iki yönden hataya düşmektedirler:
Bazen yanlış anlamı nassın zahiri kabul edip (kelimenin zahirini bozuk bir mânâya hamledip), bu mânâyı zahire uymayan bir te'vile muhtaç hale getirmektedirler ki bu böyle olmaz. (Oysa zahirine yakıştırdıkları mânâ doğru değildir.) Bazen de lâfzın zahiri olan doğru manâyı, yanlış olduğuna inandıkları için reddetmektedirler.
Birinciye örnek şunlardır:
"Ey Kulum, acıktım ama sen beni doyurmadın." (Müslim, "Birr", 43; Ahmed b. Hanbel, II, 404.);
Bir başka hadîs:
"Hacer-i Esved, Allah'ın yeryüzündeki sağ elidir: her kim (onu tutar) onunla musafaha eder, ya da onu öperse Allah'la musafaha etmiş ve sağ elini öpmüş gibidir" (Heysemî, Mecma'u'z-zevâ'id, III, 242; Müttaki el-Hindî, Kenzü'l-'ummâl, XII, 215 - 217.);
Bir diğer hadîs:
"Kulların kalpleri, Rahman'ın parmaklarından ikisi arasındadır." (Müslim, "Kader", 17; İbn Mâce, "Duâ", 2; Ahmed b. Hanbel, II, 168; III, 112,255)
Bunlar hakkında:
"Kalbimizde Allah'ın parmaklarının olmadığı bilinmektedir." derler. Biz de deriz ki:
Eğer nasslara hakkı olan delâleti verseydiniz, onların yalnız gerçeğe delâlet ettiğini anlardınız.
Hadîslerden birisi şudur:
"Hacer-i Esved, Allah'ın yeryüzündeki sağ elidir: her kim (onu tutar) onunla musafaha eder, ya da onu öperse Allah'la musafaha etmiş ve sağ elini öpmüş gibidir"
Açık biçimde anlaşılmaktadır ki: Hacer-i esved Allah'ın bir sıfatı veya bizzat O'nun sağ eli değildir; zira:
"Allah'ın yeryüzündeki sağ eli" ve "kim onu tutar musafaha eder veya öperse, tıpkı Allah'ın sağ elini tutmuş ve öpmüş gibidir" demektedir. Benzeyen (müşebbeh) ile benzetilenin (müşebbehün bih) aynı şey olmadığı malûmdur.
Bizzat hadîste de (Hacer-i esved'e) dokunan kimsenin Allah'ın elini tutmuş olmayacağının (musafaha etmiş olmadığı) ve onun bizâtihî Allah'ın sağ eli olmadığının beyanı söz konusudur. Öyleyse te'vile ihtiyaç gösterdiği için bu hadîsin zahiri nasıl küfür kabul edilebilir.? Kaldı ki hadîsin İbn Abbâs'tan geldiği bilinmektedir.