sinang
New member
بســـم الله الرحمن الرحيم
"... Ona, İshak'ı Yakub'u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce Nuh'u ve soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık -ki biz iyilik yapanlara böyle karşılık veririz-
Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı -da hidayete eriştirdik. Onların hepsi salihlerdendir.-
İsmail'i, Elyesa'ı, Yunus'u ve Lut'u -ki hepsini alemlere üstün kıldık- doğru yola eriştirdik." (En'am-84,86)
Ayetlerde, İbrahim ve Nuh (a.s.) dışında onyedi peygamber zikrediliyor diğerlerine de genel bir işaretle değiniliyor.
"Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden bir kısmını seçtik ve doğru yola eriştirdik." (En'am-87)
Bu ayetler, yeryüzündeki hidayet kaynağını açıklamaktır. Bu kaynak Allah'ın gönderdiği peygamberlerdir. Eğer bu seçilmiş kullar (resuller) tevhidden ve vahyi aldıkları kaynağın birliğinden saparlarsa, itikatta veya ibadette ya da herhangi bir konuda başvurulacak merci olması bakımından Allah'a ortak koşarlarsa, zehirli bir otlağa dalmış hayvanın helak olduğu gibi emelleri çürüyüp gider. Evet, ayette geçen "hebete" kelimenin lügat anlamı aynen böyledir:
"Kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte bunlardır. Kafirler, onları inkar ederlerse inkar etmeyecek bir kavmi onlara vekil kılarız." (En'am-89)
Bu da ayetlerin açıklamak istediği ikinci hakikat...
- Birincide hidayet kaynağı gösterilip, resullerin getirdiğiyle sınırlandırılırken,
- İkincisinde ise zikredilen ve işaret edilen resullerin, Allah'ın kitap, hikmet, güç ve nübüvvet verdiği kimseler olduğu gerçeği yerleştiriliyor.
Ayette geçen "hukm" iktidar, güç anlamına geldiği gibi, "hikmet" anlamına da gelir ve her iki anlam da ayette muhtemeldir. Bu resullerden bazısına kitap indirilmiştir; Musa'ya Tevrat, Davud'a Zebur ve İsa'ya încil indirildiği gibi, bazısına da Davud ve Süleyman'a olduğu gibi iktidar verilmiştir.
Din, Allah'ın hükmü olduğundan ve resullerin getirdikleri dini vicdanlara ve içlerine müdahale etmesi kaçınılmaz olduğundan bu görevi yerine getirecek yetenek ve etkenlerle donatılmışlardır.
Yüce Allah, resullerini itaat edilmeleri dışında bir gaye için göndermemiştir. Başka ayetlerde de geçtiği gibi, insanlar arasında adaletle hükmetmeleri için beraberlerinde kitap indirilmiş, hepsine hikmet ve nübüvvet verilmiştir. Bunlar, Allah'ın dinine vekil kılınan, onu insanlara götüren, ona inanan ve onu koruyan kimselerdir. Arap müşrikleri, kitabı, hikmeti ve nübüvveti reddederlerse Allah dininin, onların inanmalarına ihtiyacı olmayacaktır. Çünkü bu seçkin önderler ve onlara iman eden müslümanlar bu dini ikame etmeye yeterlidirler.
Bu, gövdesi uzanmış köklü bir hakikat, birbirine bağlı bir kervan ve ard arda resulerin taşıdığı tek bir davadır. Ona, samimi çabasıyla hidayeti hakk eden inanır ve inanacaktır. Bu, mümin kalbe ve sayıları ne olursa olsun müslüman cemaatin kalbine güven akıtan bir hakikattir. Bu cemaat yalnız değildir...
Kökünden kopuk bir durumda değildir. Aksine kökü sabit, dalları göklerde olan bir ağacın sağlam dalı gibidir. Birbirine bağlı bir kervanın halkası gibi...
Bu bağ, Allah'a iman ve onun hidayetine tabi olmaktır.
Bu yüzden mü'min fert, yeryüzünün herhangi bir yerinde tek başına da olsa son derece güçlü ve beşeri değer yargılarının ötesinde büyüktür. Çünkü o, kökü beşer fıtratının ve insanlık tarihinin derinliklerine varan o sağlam ve görkemli ağacın bir uzantısı ve asırlar boyu süregelen Allah'a doğru yol alan seçkin kervanının bir ferdidir.
"İşte onlar, Allah’ın kendilerine hidayet ettiği kimselerdir. (Sen de) onların hidayetlerine uy! De ki: “Ben buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Muhakkak ki o (Kur’an), alemler için ancak bir öğüttür." (En'am-90)
"... Ona, İshak'ı Yakub'u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce Nuh'u ve soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık -ki biz iyilik yapanlara böyle karşılık veririz-
Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı -da hidayete eriştirdik. Onların hepsi salihlerdendir.-
İsmail'i, Elyesa'ı, Yunus'u ve Lut'u -ki hepsini alemlere üstün kıldık- doğru yola eriştirdik." (En'am-84,86)
Ayetlerde, İbrahim ve Nuh (a.s.) dışında onyedi peygamber zikrediliyor diğerlerine de genel bir işaretle değiniliyor.
"Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden bir kısmını seçtik ve doğru yola eriştirdik." (En'am-87)
Bu ayetler, yeryüzündeki hidayet kaynağını açıklamaktır. Bu kaynak Allah'ın gönderdiği peygamberlerdir. Eğer bu seçilmiş kullar (resuller) tevhidden ve vahyi aldıkları kaynağın birliğinden saparlarsa, itikatta veya ibadette ya da herhangi bir konuda başvurulacak merci olması bakımından Allah'a ortak koşarlarsa, zehirli bir otlağa dalmış hayvanın helak olduğu gibi emelleri çürüyüp gider. Evet, ayette geçen "hebete" kelimenin lügat anlamı aynen böyledir:
"Kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte bunlardır. Kafirler, onları inkar ederlerse inkar etmeyecek bir kavmi onlara vekil kılarız." (En'am-89)
Bu da ayetlerin açıklamak istediği ikinci hakikat...
- Birincide hidayet kaynağı gösterilip, resullerin getirdiğiyle sınırlandırılırken,
- İkincisinde ise zikredilen ve işaret edilen resullerin, Allah'ın kitap, hikmet, güç ve nübüvvet verdiği kimseler olduğu gerçeği yerleştiriliyor.
Ayette geçen "hukm" iktidar, güç anlamına geldiği gibi, "hikmet" anlamına da gelir ve her iki anlam da ayette muhtemeldir. Bu resullerden bazısına kitap indirilmiştir; Musa'ya Tevrat, Davud'a Zebur ve İsa'ya încil indirildiği gibi, bazısına da Davud ve Süleyman'a olduğu gibi iktidar verilmiştir.
Din, Allah'ın hükmü olduğundan ve resullerin getirdikleri dini vicdanlara ve içlerine müdahale etmesi kaçınılmaz olduğundan bu görevi yerine getirecek yetenek ve etkenlerle donatılmışlardır.
Yüce Allah, resullerini itaat edilmeleri dışında bir gaye için göndermemiştir. Başka ayetlerde de geçtiği gibi, insanlar arasında adaletle hükmetmeleri için beraberlerinde kitap indirilmiş, hepsine hikmet ve nübüvvet verilmiştir. Bunlar, Allah'ın dinine vekil kılınan, onu insanlara götüren, ona inanan ve onu koruyan kimselerdir. Arap müşrikleri, kitabı, hikmeti ve nübüvveti reddederlerse Allah dininin, onların inanmalarına ihtiyacı olmayacaktır. Çünkü bu seçkin önderler ve onlara iman eden müslümanlar bu dini ikame etmeye yeterlidirler.
Bu, gövdesi uzanmış köklü bir hakikat, birbirine bağlı bir kervan ve ard arda resulerin taşıdığı tek bir davadır. Ona, samimi çabasıyla hidayeti hakk eden inanır ve inanacaktır. Bu, mümin kalbe ve sayıları ne olursa olsun müslüman cemaatin kalbine güven akıtan bir hakikattir. Bu cemaat yalnız değildir...
Kökünden kopuk bir durumda değildir. Aksine kökü sabit, dalları göklerde olan bir ağacın sağlam dalı gibidir. Birbirine bağlı bir kervanın halkası gibi...
Bu bağ, Allah'a iman ve onun hidayetine tabi olmaktır.
Bu yüzden mü'min fert, yeryüzünün herhangi bir yerinde tek başına da olsa son derece güçlü ve beşeri değer yargılarının ötesinde büyüktür. Çünkü o, kökü beşer fıtratının ve insanlık tarihinin derinliklerine varan o sağlam ve görkemli ağacın bir uzantısı ve asırlar boyu süregelen Allah'a doğru yol alan seçkin kervanının bir ferdidir.
"İşte onlar, Allah’ın kendilerine hidayet ettiği kimselerdir. (Sen de) onların hidayetlerine uy! De ki: “Ben buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Muhakkak ki o (Kur’an), alemler için ancak bir öğüttür." (En'am-90)