Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yilbaşi Kutlamsi ...... Israf Hakkinda.....

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Her yılbaşında Milâdî bir yıl bitiyor, yeni bir yıl başlıyor.Ömür ağacından 365 yaprağın kopması, “insan” olan insanları üzmesi gerekirken, anlaşılmaz bir vurdumduymazlıkla bayram edenler var.Yılbaşı öncesi dergiler, gazeteler, TV’ler kimin hangi gazinoda veya TV kanalında program yapacağını, yılbaşı menülerinin neler olacağını anlatmakla meşguldürler. Bir keresinde bu menüler arasında 24 ayar altın tozlu ördek çorbası da vardı. Bunu duyan birisi tepkisini dile getirirken, “Zıkkımın kökünü yesinler” demişti.

Bir yılbaşında Batılıların eğlenmek için Bosna’ya geldiklerini duyururken, “Vahşi Batı eğleniyor” ve “Bosna’da raks” başlığı kullanılmıştı. Şüphesiz “vahşi Batı” içimizdeydi ve raksetmek için her yıl hazırlanıyordu. Hiç şüphesiz, biz mü’minlerin böyle eğlencelerle hiçbir ilgimiz yok. Bunun için dindar insanlara, “Bu gecede eğlenmeyin” demek de mâlûmu i’lâm kabîlinden birşey. Ancak Türkiye’deki bu hava ehl-i îman için ibret almaya vesiledir. Biz de yılbaşını çılğınca kutlamaya hazırlananların menülerini duyunca Bedîüzzaman Hazretlerinin, “Yüz aç adamın huzurunda kemali lezzetle fazla yenilmez” ifâdesini hatırladık.

Bütün ömrünü îman ve Kur’ân hizmetinde geçiren bu mümtaz şahsiyet, kendini tanıyanların anlattığına göre, bütün ömrünü iktisat ve kanaatla geçirmiş, çok az yiyen ve israftan son derece kaçınan bir zattı.“İktisat” için özel bir eser kaleme alarak, mühim tesbitlerde bulunmuştur. Bu eserinde, herkesin fakr u zaruret içinde bulunduğu, aç ve muhtaç olanların verdiği acı ve üzüntünün, kişinin gayrı meşru bir sûrette kazandığı parayla aldığı lezzeti, vicdanı varsa acılaştıracağını belirtiyor.Gerçekten de, Türkiye’nin şu hâli bile, bunca gelişmişliğe rağmen içler acısıdır. Gelir dağılımdaki eşitsizlik yüzünden, bir tas çorbaya muhtaç olan kimselere rastlanmaktadır. Kaldı ki bir insan, hususan bir Müslüman sadece kendi ülkesinden değil, dünyadaki insanların durumundan da mes’uldür. Onlar için ya kavlî, ya fiilî, ya da geleceğe yönelik uzun vâdede bir tedbir ve çarenin içinde olmalıdır. Eğer olmazsa, bu kimseye nasıl vicdanlı denilir?

Yine Bedîüzzaman Hazretlerinin şu sözü, tonlarca mes’uliyetin altında ezildiğimizi gösterir: “Eskiden ekser İslâm aç değildi; tereffühe ihtiyar vardı. Şimdi açtır, telezzüze ihtiyar yoktur.” Yani İslâmın eski haşmetli devrelerinde insanlar refah içinde yaşıyorlardı. Bunun için kişi, lezzet almak için bir ölçüde yeyip içebilirdi. Ama şimdi, ekser müslüman açtır, muhtaçtır. Bu yüzden, lezzet almak için fantazileri, lüks olan şeyleri tercih etmeye izin yoktur.Gerçekten de, İslâm âleminin şu hâline bakalım. Ülkemize göz gezdirelim. Hattâ etrafımıza nazar edelim. Göreceğiz ki, etrafımız aç ve muhtaçlarla doludur.

Ben etrafıma baktığımda, topkı M.Âkif’e, “Ya param olsaydı, ya hamiyetsiz olaydım” dedirten hallerle karşılaşıyorum. Her ehli îman mutlaka benzer durumlara şâhit oluyordur. Üstelik bu iş, sadece yeme içmeyle sınırlı olmamalıdır. Ev, bark, giyim, eşya, ulaşım, sağlık masraflarında da aynı ölçü uygulanmalı değil midir? Bugün İslâm dâvâsının muhtaç olduğu maddî imkân, olması gerekenden çok uzaktır. Bırakalım bütün dünyayı, bütün İslâm âlemini, sadece ülkemize ve etrafımıza baktığımızda bile îman ve İslâm hizmeti için ne kadar güzel plân ve programların sırf “parasızlık”tan dolayı yapılamadığını görmüyor muyuz? Oysa, zarurî ihtiyacımızın dışındaki varlığımızı hesaplasak, o kadar çoktur ki...Ve biz bu sahip olduğumuz varlıkların hem şükrünü edâ etmek, hem de hesabını vermekle mükellefiz.

Şöyle bir kısa anlatılır: İki insan varmış. Birisi varlıklı bir zengin, diğeri ise bir derviş. İddiaya girmişler, hangimiz âhirette hesabını kolay verir diye. İkisi de bir fırına girip, dünyada sahip oldukları nîmetleri sayacaklarmış. Önce derviş, “Peynir, ekmek, don, gömlek” deyip çıkmış. Tabiî hiçbir sıkıntı çekmemiş. Zengin ise başlamış varlıklarını saymaya. Bakmış ardı arkası kesilmiyor ve fırının sıcaklığına dayanamıyor. Can havliyle dışarı fırlamış ve dervişe hak vermiş. Acaba bu dünyada bırakın ateşi, bir fırının sıcaklığına dayanamayan varlıklı insanlar, yarın güneşin bir mızrak boyu yakınlaştığı günde nasıl hesap verecekler? Etrafındaki gariplere ve garip olan İslâm dâvâsına yeterli desteği vermeyenler, “sıcaktan terleyen insanların âdetâ bir ter denizinde bunalacağı” mahşer gününde neyin gölgesine sığınacaklar? İhtiyacı zarurîmizden arta kalan varlığımızı Allah yolunda kullanmazsak, Sıratta ne yapacağız?
 

silent scream

New member
Katılım
28 Eki 2007
Mesajlar
112
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
39
Konum
izmir ksk
vala kendimi bildim bileli hiç hazetmem zaten su yılbaslarını
günler su gibi akıp geciyor üzülmemiz gerekmiyo mu
halbuki anlamsızca sevinç cıglıkları atılıyo
yazık gercekten yazık..
 

asilnur

New member
Katılım
18 Eki 2007
Mesajlar
168
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
Konum
Istanbul
Müslümanların yılbaşı hicri olandır.Bu yılbaşı formalitedir...Üzerinde konuşmaya bile değmez imanı olan nasıl davranacağını bilir zaten.
 
Üst Alt