sinang
New member
بسم الله الرحمن الرحيم
İçinde yaşadığımız şu kainatı Allah yaratmış ve şüphesiz her şey için muhalefeti mümkün olmayan belli bir kanun ve ölçü takdir etmiştir. Bu dünyada hiç bir şey istek ve arzu ile halis niyetlerle gerçekleşmez. Hiçbir şey kutsal ruhların bereketiyle semere vermez. Bu tür çalışmaların semere vermesi ve gerçekleşmesi için mutlaka Allahın koymuş olduğu şartların ve gereklerinin yerine getirilmesi iktiza eder. Mesela tarla ekiyorsan ne kadar iyi insan olursan ol, ne kadar çok tesbih çekersen çek ilahi kanunun gereklerini yerine getirmeden o tarladan tek bir tane dahi ürün çıkmaz. Çünkü tarlanın verimi için tohum ekecek, onu sulayıp gübreleyecek hasad edeceksin. Bunlar ilahi kanunlardır. Bunları yapmadan iyi niyyet ve iyi ahlak ile tarlanın ürün vermesi mümkün değildir. Aynı şekilde arzu ettiğiniz ve hasretle imamlık ve yeryüzü liderliğinin sadece dualar ve tatlı hayallerle gerçekleşmesi imkansızdır. Bu husustaki ilahi kanunu bilip gereklerini ve bütün şartlarını yerine getirmeniz lazımdır. Yeryüzünün hakimiyeti için gerekli şartları yerine getirmeniz şarttır. Bu çok önemli ve tehlikeli bir mevzudur. Yazdığımız bir çok yazı ve verdiğim konferanslarda bunu açıkladım. Fakat bu konuşmamda da aynı mevzuyu açıklayıp izah etmek istiyorum.
İnsan ve dünyadaki varlığı hakkında düşünürseniz birbirine zıt iki yönlü, ikisinin de bir arada bulunduğu bir varlık görürsünüz.
İnsanın birinci yönü, onun bir bedeninin bulunması ve bu alemdeki diğer canlıların tabi olduğu kanunların cereyan ettiği normal bir canlı varlık olmasıdır. Bu varlığın hayatı diğer canlı varlıkların hayatlarını sürdürdükleri normal araç gereç ve maddi asbaba bağlıdır. Bu varlığın tabi kanunlar çerçevesinde araç ve gereçler vasıtasıyla yapacağı işler dışında bir şey yapması mümkün değildir.
Diğer yönü ise sadece insan tecelli eden insanı diğer canlılardan ayıran yönüdür. O da insanın tabii olan şeylere boyun eğmeyen, aksine onlara hükmeden ahlaki varlığıdır. İnsan olmasıdır. Hatta bu yönü insanın bedenini bir alet gibi kullanır ve onun sayesinde bazı şeyler elde etmeye ve sebebler alemine hükmetmeye gayret eder. İnsanın çalışan güçleri ise Alahın ona bahşetiği ahlaki sıfatlarıdır. Burada ahlaki kanunlar hüküm sürer tabiat kanunları değil.
MEVDUDİ
İçinde yaşadığımız şu kainatı Allah yaratmış ve şüphesiz her şey için muhalefeti mümkün olmayan belli bir kanun ve ölçü takdir etmiştir. Bu dünyada hiç bir şey istek ve arzu ile halis niyetlerle gerçekleşmez. Hiçbir şey kutsal ruhların bereketiyle semere vermez. Bu tür çalışmaların semere vermesi ve gerçekleşmesi için mutlaka Allahın koymuş olduğu şartların ve gereklerinin yerine getirilmesi iktiza eder. Mesela tarla ekiyorsan ne kadar iyi insan olursan ol, ne kadar çok tesbih çekersen çek ilahi kanunun gereklerini yerine getirmeden o tarladan tek bir tane dahi ürün çıkmaz. Çünkü tarlanın verimi için tohum ekecek, onu sulayıp gübreleyecek hasad edeceksin. Bunlar ilahi kanunlardır. Bunları yapmadan iyi niyyet ve iyi ahlak ile tarlanın ürün vermesi mümkün değildir. Aynı şekilde arzu ettiğiniz ve hasretle imamlık ve yeryüzü liderliğinin sadece dualar ve tatlı hayallerle gerçekleşmesi imkansızdır. Bu husustaki ilahi kanunu bilip gereklerini ve bütün şartlarını yerine getirmeniz lazımdır. Yeryüzünün hakimiyeti için gerekli şartları yerine getirmeniz şarttır. Bu çok önemli ve tehlikeli bir mevzudur. Yazdığımız bir çok yazı ve verdiğim konferanslarda bunu açıkladım. Fakat bu konuşmamda da aynı mevzuyu açıklayıp izah etmek istiyorum.
İnsan ve dünyadaki varlığı hakkında düşünürseniz birbirine zıt iki yönlü, ikisinin de bir arada bulunduğu bir varlık görürsünüz.
İnsanın birinci yönü, onun bir bedeninin bulunması ve bu alemdeki diğer canlıların tabi olduğu kanunların cereyan ettiği normal bir canlı varlık olmasıdır. Bu varlığın hayatı diğer canlı varlıkların hayatlarını sürdürdükleri normal araç gereç ve maddi asbaba bağlıdır. Bu varlığın tabi kanunlar çerçevesinde araç ve gereçler vasıtasıyla yapacağı işler dışında bir şey yapması mümkün değildir.
Diğer yönü ise sadece insan tecelli eden insanı diğer canlılardan ayıran yönüdür. O da insanın tabii olan şeylere boyun eğmeyen, aksine onlara hükmeden ahlaki varlığıdır. İnsan olmasıdır. Hatta bu yönü insanın bedenini bir alet gibi kullanır ve onun sayesinde bazı şeyler elde etmeye ve sebebler alemine hükmetmeye gayret eder. İnsanın çalışan güçleri ise Alahın ona bahşetiği ahlaki sıfatlarıdır. Burada ahlaki kanunlar hüküm sürer tabiat kanunları değil.
MEVDUDİ