Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yeni başlayanlar için dindarları aşağılama yöntemleri

hannane

New member
Katılım
19 Ocak 2007
Mesajlar
1,172
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
kayýp þehirden
Sevmedikleri dindarların hiç olmazsa kendi alanlarında, yani dindarlıkta, öne geçmelerine izin vermezler. Nerede olursa olsun, “birincilik” onların hakkıdır. Dindarlık skalasında da “üste çıkmak” için, derhal “hacıdan hocadan” “çarşaflıdan sakallıdan” kötü örnekler bulurlar.

Yürüyüş biçimlerinden başlanıp, yere tükürmelere varıncaya kadar olmadık magandalıklara, akla gelmedik kazmalıklara konu edilirler. Namaz kılanlar, oruç tutanlar, hacca gidenler üzerinden “kaypaklık” ve “döneklik” tarifleri yaparlar. Böylece “Benim kalbim temiz...” deme hakkını elde tutarlar. Namaz kılanın “Benim kalbim de temiz...” hakkı yokmuş gibidir. Onlar ki Araplara para kaptırmazlar. Onlar ki daha çok vatanseverdirler. Onlar ki vergi kaçırmazlar. Onlar ki kırmızı ışıktan geçmezler. Onlar ki karanlık emelli “ideolojik iç çemberler”e bulaşmamışlardır. Böylece, dindarların onlar gibi olma iddialarının hepsi baştan naylonlaşır. Asla sahici vatandaş olamaz dindarlar. Onların onayladıkları yere kadar, onayladıkları kadar var olurlar. Onların şimdilik idare ettiği “kendini bilmezler” olarak ortalıkta dolaşırlar.
***
Dindarlık skalasında üste çıkmak için akademik usuller de kullanılır. Bunun için kafası az buçuk çalışan, ağzı laf yapan, icabında köşe verilecek bir figür bulunur. Bu figür her türlü tartışma programının gediklisi yapılarak, biraz da galip getirilerek otoriteleştirilir. Kısa zamanda, dindarların dindarlık uygulamalarını küçümseyerek, örtünenlerin cahilliğini açık ederek, “İslamcı”ların kirli çamaşırlarını ortaya dökerek, kendilerini onlardan “daha iyi” hissettirecek bir söylem kıvamı yakalar. Bu figürün dindarlara yüksekten bakmaya arzulu haset ehlinin heveslerine göre “kendin pişir kendin ye” dini icad edip, onlara dindarlık skalasında da “iktidar” zevki tattıracak “yanar döner”, “kıvırtma ustası”, “fetvabaz” ilahiyat teorisyenleri içinden seçilmesine özen gösterilir.
***
Eğer yeterince zeki ve demagog bir figür bulunamazsa, daha düşük profilli bir “otorite” icad etmek de mümkündür. Kendini ispatlamaya hevesli, tatmin edilmemiş arzuları olan birileri mutlaka vardır. Bunlar ya “itirafçı” olarak takdim edilirler ya da herkesten farklı söylemleri olan “İslamcı yazar” orijinalliği ile sunulurlar. Anahtar deliğinden yatak odasını gözetleyen çocuklar kadar heyecanlı konuşurlar. İçten içe bir yaranma gayretleri vardır. Şöhret olup TV ekranlarında vaftiz olma arzuları da vardır. Yeri geldikçe, laylaylom yaşamların üzerine sos diye sıkılmak üzere saklanırlar. Yanakları sıkılır. Ciddiye alınmazlar. Söylediklerinden geyikler üretilir. Rezil edilse de önemli değildir. Yine puan kazanır. Asla harcanmaz. Aksesuar diye bir kenara iliştirilmek üzere soldurulmadan, yıpratılmadan saksıda bekletilir. Kandil gecelerinde, cuma sabahı programlarında “süs hocası” olarak gösterilir. “Bakın, dindarlar da böyle, idare edelim işte...” şeklindeki bıyıkaltı gülmelerle, kendi nefislerine ve iktidar heveslilerine rahatlama mesajı gönderirler.
***
Kendi aralarından biri dindar olacak olursa, en gizli silahlarını çıkarırlar. Evvelâ, “Kendini dine vermiş...” diyerek “öteki”leştirirler onu. Sanki enfeksiyon bulaşmış gibidir ona. “Ah, zavallı!” iç çekişleriyle ardından acınarak bakılır. Sonra, “Çok değişmiş...” de olur aralarından kopan.. Artık “normal” değildir. “Kandırılmış olabilir.” “Yakında düzelir...” Vitrinlerde etek bluz peşinde koşmaktan vazgeçmesini, araba modelini yenileme telaşının durulmasını belirgin hastalık semptomları olarak sayarlar. Nişantaşı’nda görülmeyişler, o meşhur cafede oturmayışlar, her an “kapanabilir” oluşlar çok ciddi fonksiyon bozuklukları olarak görülür. Böylece, belki farkında olmadan, kendi “dindarlık”larını ele verirler: Teşvikiye’de buluşmaya “hacca gitme” heyecanı yükleyen bir “din”lerinin olduğunu ancak o zaman farkedersiniz. Cihangir’de bir cafede görünmeyi “vecibe” sayan bir “din”e ilgi duyuyorlarmış meğer. Kullarının ayakkabılarını çoğaltmasını “vacip” eyleyen, araba modelini yükseltmelerini “farz” kılan, etek bluz peşinde koşturmalarını “ibadet” sayan bir din”in mensubuymuşlar. Dudağına içki değmedikçe kendini “abdestli” saymayan, saçının tek telini bile gizli bırakmayı saçının tek telini bile göstermek kadar “cehennemlik” sayan bir tür mutaassıp “dindarlık”mış yaşadıkları.
*** Tanımlayan onlardır; dindarlar ise tanımlanandır. Tanımlayan tanımlananın patronudur. Onlar öznedir, dindar nesnedir. Diledikleri biçime sokabilirler dindarları. Kendi kafalarındaki şablonları dindarlara da yükleme hakları saklıdır. Örneğin, kendilerinin örtülüyü dışarıda bırakan bir kamusal alanları varsa, ilk fırsatta, dindarların da örtüsüzü dışarıda bırakan bir kamusal alan kuracaklarını düşünürler. Kafalarında besledikleri rövanşist, misillemeci, intikamcı din anlayışını dindarlara yamarlar ki, kendi ettikleri konusunda “haklı” çıksınlar. İslam’ın zorla baş açtırmak kadar, zorla baş örtmeye de karşı olduğuna bir türlü inanmak istemezler. “İslam’ın şartı insan olmaktır; insanın tercihini iptal eden, iradesini inciten her türlü zorlama İslam dışıdır” desem aldırış etmezler. İnanmak istedikleri üzerinden dindarlara gizli niyetler atfetmeyi sürdürürler. Çünkü burası “öteki”ne hükmetme zevkinin en tatlı yeridir.
SENAİ DEMİRCİ
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Müthiş tesbitler.Tanımlayan onlardır tanımlanan ise dindarlar.Ne kadar yerinde bir ifade.Onlar öznedir,dindar ise nesne ve tanımlayan tanımlananın patronudur.Fevkalade maşaallah.Bu yerinde saptamalar için Senai hocadan ve buraya taşıyandan ALLAH razı olsun.Dua ile
 
Üst Alt