Yediğiniz diye başlıyorum, daha doğrusu yiyenlere sözümüz, zira ben yemiyorum. Konumuz ithal etler. Kimimizin belki aklının ucundan bile geçmemiştir, sadece uçup giden et fiyatlarına alternatif ucuz bir kaynak olarak görmüşüzdür ithal etleri ama, aması var.
Aması şu, çünkü hem İslami açıdan hem sağlık açısından ihtimal arazların olması mümkün ithal ette.
Geçmiş yıllara damgasını vurmuş Avrupa menşeli "deli dana" hastalığının sebebinin bilim adamlarınca ittifak ettikleri sebep otçul hayvanların et ile beslenmeleri olduğudur. Bitkisel yemler yerine kemik tozu ve insan tüketiminde kullanılmayan artık etlerden imal edilen yemlerle beslenen sığırlar doğal besinlerini tüketemedikleri için birçok tehlikeli hayvan hastalıklarına yakalanmaktadır. Bu karmaşadan dolayı, örneğin tavuklarda ya da domuzlarda var olan bakteriler bu yol ile sığırlara bulaştırılmaktadır. Normalde asla giremeyecekleri sığır bünyesine giren bu bakteriler de deli dana hastalığı gibi tehlikeli sonuçlar oluşturmaktadır. ABD ve AB ülkelerinde ucuz yem üretme uğruna domuz, at, eşek, koyun, sığır, kedi, köpek ve kümes hayvanları ölülerinin artıklarının ve mezbahalardan toplanan kanların küçükbaş ve büyükbaş hayvan yemi üretiminde kullanıldığı bilinen gerçektir. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Alper Yılmaz, kaleme aldığı bir yazısında bu gerçeğe şöyle ışık tutmaktadır: Avrupa Birliği ülkelerinde domuz kesimlerinden elde edilen domuz kanı, domuz kılı ve insan tarafından tüketilebilecek ancak ticari nedenlerle insan tüketimine sunulmamış domuz ürünleri yem maddesi olarak kullanılabilmektedir. (Kategori 3 maddeler, AB mevzuatı 1774/2002; 1069/2009; USDA, 2009). Amerika Birleşik Devletlerinde ise domuzdan köken alan tüm protein ürünlerinin sığır yemi olarak kullanılması uygun görülmektedir (U.S. FDA 589.2000; David L. Meeker, 2006).
Denebilir ki sığırlar bu dokuları yalnızca yiyor ve sindiriyor. Fakat yapılan bilimsel çalışmalar, hayvanlara verilen yem kaynaklı DNA parçacıklarının, et, yumurta ve süt gibi hayvansal kaynaklı ürünlere geçebildiğini göstermektedir (Ponzoni et al., 2009). Örneğin mısırla beslenen sığırlarda, mısır kloroplast DNA sının sığır kan lenfositlerine ve süte geçtiği belirlenmiştir (Einspanier et al., 2001). Bu durumun domuz dokularını sığır yemi olarak tüketen besi sığırları için de söz konusu olması mümkündür. Yani ithal edilecek besi sığırlarının kanında ve dokularında, domuzdan kaynak alan bazı yapıların bulunması olasıdır.
Siyasilerden gelecek olan ithal etlerin tahlil edildiği ve güvenle yenebileceği konusundaki açıklamalara çok ihtiyatla yaklaşamak gerekmektedir. Çünkü uzmanların açıklamalarında göre deli dana gibi tehlikeli hastalıklar hayvanların beyninin güçlü mikroskoplarla incelenmesi ile ancak teşhis edilebiliyor. İthal edilen hayvanların sadece karkas etlerinin Türkiye'ye geleceği ve beyinlerinin o ülkelerde kaldığını göz önünde tutacak olursanız, bu etlerin tahlilinden hiçbir sonuç çıkmayacaktır. Bu hayvanların kelleleri bile karkas ile getirilse binlerce beyinin tahlil edilemeyeceği de ayrı bir husustur. Bundan dolayı hangi gerekçeyle olursa olsun Türkiye'ye Amerike ve AB ülkelerinden canlı hayvan ithali de karkas et ithali de yanlış, bir yandan da İslami değerleri hiçe saymaktır. Diğer bir yandan da bu hayvanların hangi usul ve şartlarla kesildiğidir ki o da çok ciddi ve ayrı bir muammadır. Eğer bir imkan ve yol varsa etin Müslüman ülkelerden getirilmesi gerekir, çünkü bu hayvanların inancımıza uygun beslenmiş ve kesilmiş oldukları garanti değildir. Deli dana tecrübesinden de anlaşılacağı gibi batılı ülkelerin daha ekonomik olsun diye hayvanları fıtrata ters besleme koşulları hala devam etmektedir.
Hem sağlık yönü ile asıl önemlisi İslami açıdan Türkiye'nin içine girmiş olduğu bu ciddi tehlikeye karşı kilosunda 3-5 TL için ithal et tuzağına dikatleri çekmek icap etti.
Aması şu, çünkü hem İslami açıdan hem sağlık açısından ihtimal arazların olması mümkün ithal ette.
Geçmiş yıllara damgasını vurmuş Avrupa menşeli "deli dana" hastalığının sebebinin bilim adamlarınca ittifak ettikleri sebep otçul hayvanların et ile beslenmeleri olduğudur. Bitkisel yemler yerine kemik tozu ve insan tüketiminde kullanılmayan artık etlerden imal edilen yemlerle beslenen sığırlar doğal besinlerini tüketemedikleri için birçok tehlikeli hayvan hastalıklarına yakalanmaktadır. Bu karmaşadan dolayı, örneğin tavuklarda ya da domuzlarda var olan bakteriler bu yol ile sığırlara bulaştırılmaktadır. Normalde asla giremeyecekleri sığır bünyesine giren bu bakteriler de deli dana hastalığı gibi tehlikeli sonuçlar oluşturmaktadır. ABD ve AB ülkelerinde ucuz yem üretme uğruna domuz, at, eşek, koyun, sığır, kedi, köpek ve kümes hayvanları ölülerinin artıklarının ve mezbahalardan toplanan kanların küçükbaş ve büyükbaş hayvan yemi üretiminde kullanıldığı bilinen gerçektir. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Alper Yılmaz, kaleme aldığı bir yazısında bu gerçeğe şöyle ışık tutmaktadır: Avrupa Birliği ülkelerinde domuz kesimlerinden elde edilen domuz kanı, domuz kılı ve insan tarafından tüketilebilecek ancak ticari nedenlerle insan tüketimine sunulmamış domuz ürünleri yem maddesi olarak kullanılabilmektedir. (Kategori 3 maddeler, AB mevzuatı 1774/2002; 1069/2009; USDA, 2009). Amerika Birleşik Devletlerinde ise domuzdan köken alan tüm protein ürünlerinin sığır yemi olarak kullanılması uygun görülmektedir (U.S. FDA 589.2000; David L. Meeker, 2006).
Denebilir ki sığırlar bu dokuları yalnızca yiyor ve sindiriyor. Fakat yapılan bilimsel çalışmalar, hayvanlara verilen yem kaynaklı DNA parçacıklarının, et, yumurta ve süt gibi hayvansal kaynaklı ürünlere geçebildiğini göstermektedir (Ponzoni et al., 2009). Örneğin mısırla beslenen sığırlarda, mısır kloroplast DNA sının sığır kan lenfositlerine ve süte geçtiği belirlenmiştir (Einspanier et al., 2001). Bu durumun domuz dokularını sığır yemi olarak tüketen besi sığırları için de söz konusu olması mümkündür. Yani ithal edilecek besi sığırlarının kanında ve dokularında, domuzdan kaynak alan bazı yapıların bulunması olasıdır.
Siyasilerden gelecek olan ithal etlerin tahlil edildiği ve güvenle yenebileceği konusundaki açıklamalara çok ihtiyatla yaklaşamak gerekmektedir. Çünkü uzmanların açıklamalarında göre deli dana gibi tehlikeli hastalıklar hayvanların beyninin güçlü mikroskoplarla incelenmesi ile ancak teşhis edilebiliyor. İthal edilen hayvanların sadece karkas etlerinin Türkiye'ye geleceği ve beyinlerinin o ülkelerde kaldığını göz önünde tutacak olursanız, bu etlerin tahlilinden hiçbir sonuç çıkmayacaktır. Bu hayvanların kelleleri bile karkas ile getirilse binlerce beyinin tahlil edilemeyeceği de ayrı bir husustur. Bundan dolayı hangi gerekçeyle olursa olsun Türkiye'ye Amerike ve AB ülkelerinden canlı hayvan ithali de karkas et ithali de yanlış, bir yandan da İslami değerleri hiçe saymaktır. Diğer bir yandan da bu hayvanların hangi usul ve şartlarla kesildiğidir ki o da çok ciddi ve ayrı bir muammadır. Eğer bir imkan ve yol varsa etin Müslüman ülkelerden getirilmesi gerekir, çünkü bu hayvanların inancımıza uygun beslenmiş ve kesilmiş oldukları garanti değildir. Deli dana tecrübesinden de anlaşılacağı gibi batılı ülkelerin daha ekonomik olsun diye hayvanları fıtrata ters besleme koşulları hala devam etmektedir.
Hem sağlık yönü ile asıl önemlisi İslami açıdan Türkiye'nin içine girmiş olduğu bu ciddi tehlikeye karşı kilosunda 3-5 TL için ithal et tuzağına dikatleri çekmek icap etti.