Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

'Yavuz'BirSultan...

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
>Yavuz Sultan Selim, "Önümüzde Fahr-i Kâinat Efendimiz (sallallahu aleyhi ve>sellem) yürümekteyken, at üstünde gitmekten hayâ ederim!" diyerek Mısır>seferinde, Sina Çölü'nü ordusuyla birlikte yürüyerek geçmiştir.>>Osmanlı Devleti'nin dokuzuncu padişahı olan Yavuz Sultan Selim, kısa süren>padişahlık dönemine rağmen nice ülkeler fethetmiş, büyük işler başarmış>kahramanlardan biridir. O, bu kısa süre zarfında dönemin iki büyük >devletini>yıkmış, İslam'ın bayraktarlığını üstlenmiş, halifelik makamının Osmanlı'ya>geçmesini sağlamıştır. Yaptıkları sayfalara sığmayacak bu büyük kahramanın>hayat kitabından birkaç yaprak aşağıda sunulmuştur :>>YAVUZ SULTAN SELİM'İN KAFTANI>>Sekiz ay süren Mısır seferi sona ermiş, dönüş yolculuğu başlamıştır. Yavuz>Sultan Selim dönüşte hocası Anadolu Kazaskeri İbn-i Kemal'in yanında>bulunmaktadır. Hem yol almakta hem de hocasına merak ettiği meseleleri >sorup>onun ilminden faydalanmaktadır. Ordu ilerlerken bir ara çamurla kaplı bir>sahadan geçilir. Bu arada hiç beklenmedik bir hadise olur ve>Kemalpaşazade'nin atının ayağı sürçer. Yerden sıçrayan çamurlar Yavuz'un>kaftanını kirletir. Herkesin yüreği ağzına gelmiş, ne olacağını birbirine>sormaktadır. Büyük âlim Kemalpaşazade ise başını önüne eğmiş, endişeli>gözlerle beklemektedir. Koca Yavuz, değerli hocasının edebi ve mahcubiyeti>karşısında kızarır ve ilme ne kadar değer verdiğini anlatan şu sözleri>söyler : "Hocam üzülmeyiniz! Sizin gibi bir âlimin atının ayağından >sıçrayan>çamur bizim için bir ziynettir." Ve kaftanını çıkarıp yaverine uzatırken:>"Vasiyetimdir, öldüğüm zaman bu kaftanı sandukamın üzerine sersinler!" diye>emir buyurur. Gerçekten de ulu hakanın vasiyeti yerine getirilmiş ve sözü>edilen kaftan Yavuz Sultan Selim'in sandukasını süslemiştir.>>YA SEN BİZİ KİMİNLE SANIRDIN?!>>Hayatı muhteşem zaferlerle dolu olan Yavuz Sultan Selim, kısa fakat dolu>dolu geçen hayatında küçük bir çıbana yenik düşer. Son anlarında yanında>Hasan Can vardır. Yavuz, Hasan Can'a sorar :>>- Hasan bu ne hâl?>>>>- Şimdi Allah ile birlikte olma zamanıdır sultanım!>>>>Cevap oldukça düşündürücüdür :>>>>- Bre Hasan, sen bunca zamandır, bizi kiminle bilirdin?!>>>>Yavuz Sultan Selim'in konuşmaya mecali kalmamıştır. Mushaf-ı Şerif'i işaret>eder. Hasan Can güzel sesiyle Yasin-i Şerif'e başlar. Okumaya başlamasıyla>yüzünde huzurun izleri halelenir. Sonra latif bir tebessüm yayılır etrafa.>Koca sultan belki de ilk kez böyle tebessüm eder dünyaya.>>>>ÖNÜMÜZDE FAHR-İ KÂİNAT YÜRÜYOR!>>>>Yavuz Sultan Selim, ordusuyla beraber Mısır seferine çıkmıştı. Mısır'ın>merkezi Kahire'ye ulaşmak için Sina Çölü'nü geçmek gerekiyordu. Kurak ve>çorak bu çölü geçmek neredeyse imkânsız gözüküyordu. Tüm bu olumsuzluklara>rağmen Yavuz, Sina Çölü'nü ordusuyla geçmeye kararlıydı. Ordu içinde bunun>imkânsız olduğunu söyleyenler olduysa da onları susturmasını bildi. Sina>Çölü'nü geçerken yaşanan şu vaka ibretliktir :>>>>Sina Çölü'nde yıllardan beri yağmur yağmamasının verdiği kuraklıkla, müthiş>sıcaklık ve kum fırtınası vardır. Çölde ilerlerken Sultan Selim Han, bir >ara>atından iner. Sultanın ardından tüm devlet adamları da attan iner. Başta>Sultan Selim Han ve tüm ordu, kurak ve çorak Sina Çölü'nde yayan>yürümektedir. Ordu harap ve bîtab hâle gelmiştir. Fakat Yavuz, büyük bir>edeb ve huşu içinde yürümeye devam etmektedir. Sebebi sorulunca; bütün>heybet ve azametinden sıyrılıp, sükunet ve edeple şöyle der: "Önümüzde,>Fahr-i Kâinat Rasûlullah Efendimiz Hazret-i Muhammed yürümükteyken, at>üstünde gitmekten hayâ ederim!" Yavuz ve ordusu bir hafta gibi kısa bir>sürede Sina Çölü'nü geçerek tarihte eşine az rastlanır bir başarıya imza>atmışlardır.>>>>PARLAYAN KILIÇ>>>>Venedik'ten bir elçi gelmiştir. Herkesin cihanı titreten padişahı görmek>isteyip de göremediği bir devirdir. Elçi, Koca sultanla görüşüp ülkesine>geri döner. Ülkedeki üst düzey yöneticiler başta olmak üzere herkes bu>heybetli sultanın nasıl birisi olduğunu öğrenmek istemektedir. Elçiye cihan>sultanı Yavuz'un nasıl birisi olduğunu sorarlar.>>>>- Göremedim, der elçi. Merak ederler :>>>>- Huzuruna girdiğin, yanına kadar vardığın hâlde nasıl göremedin?>>>>Bunun üzerine elçi şu müthiş itirafta bulunmak zorunda kalır :>>>>- Kılıcı öyle parlıyordu ki, yüzüne bakamadım.>>>>Kısa sürede Venedik elçisinin bu sözleri Osmanlı Sultanı'nın da kulağına>gelir ve haşmetli Sultan şunları söyler :>>>>- Paşalarım, der. Osmanlı Devleti'nin kılıcı parladığı müddetçe zalimlerin>boynu daima eğik gezecektir. Ama Allah korusun, bu kılıç ne zaman ki kınına>girer de paslanmaya başlarsa, işte o zaman kafalar yavaş yavaş dikilir ve>bir gün bize yukarıdan bakmaya başlarlar.
 

Karababa

Member
Katılım
22 Şub 2005
Mesajlar
661
Tepkime puanı
10
Puanları
18
Konum
Bursa
Web sitesi
mantolamabursa.tk
Allah razı olsun. Böyle değerli bilgilerin devamlı tekrarlanması ve hafızalarda canlı tutulması Milli bilinç için çok faideli. . .
 
Üst Alt