Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

yaresul

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
benolsaydim2xa9kp31ls6.png

Ya Resul!


Üzmemişti onları hiç bir şey senin gidişin kadar…


Kendilerine ‘kardeşim’ diye hitap ettiğin Ashabının gözleri yaşlarla dolmuştu, son sözlerini işittiklerinde…

Bir daha sesini duyamayacak olmanın burukluğuyla doluyordu gözleri…

Artık takatin kalmamıştı konuşmaya, yavaş yavaş kapanıyordu nurdan gözlerin…

Beklide Makam-ı Mahmud’u seyre dalıyordun…

Beklide bir yanda ümmetinden ayrılışın incitiyordu mübarek yüreğini; bir yandan da varacağın yerin güzelliği cezp ediyordu seni…

Ve... O anda Azrail Aleyhisselam kapının önünde beliriyor gözü yaşlarla dolu.

Kapını çalıyor tevazu ve edep kanatları yerlerde.

Başı önünde izin istiyor hane sahibinden…

Kızın Hz. Fatıma radiyellahu anha açıyor kapıyı ve soruyor “Sen kimsin?” Diye…

“Beni gönderen ALLAH’ın elçisiyim, ben Azrail’im.”

Hz. Fatıma anamızın dizleri çözülüyor, yığılıyor olduğu yere…

Ona yalvarmaklı, yaşlı gözlerle bakıyor.

Bakışıyla sanki “Babamın canını alma! Alma!” der gibi…

Çaresiz buyur ediyor içeriye. Azrail aleyhisselam giriyor içeriye…

“Ya Resulellah! ALLAH’ın selamı üzerine olsun.

Senden izin istiyorum; eğer izin verirsen canını alacağım.

” Hz. Fatıma Radiyellahu anhanın hıçkırıkları boğazında düğümleniyor…

Bir türlü aklına sığdıramıyor babasını kaybetmeyi, inci inci yaşlar dökülüyor o mübarek gözlerinden…

Ve ortalığı mis gibi bir koku sarıyor…

Her taraf gülistan olmuş… Sanki her yer Sen kokuyorsun Ya Resulellah…

Senin o baş döndürücü kokun biraz olsun rahatlatıyor yürekleri…

Orada bulunan Sahabelerin, heyecanla bekliyor.

Resulellah sorulan soruya ne cevap verecek diye…

Ve Sen, Azrail Aleyhisselama:

“ Selam senin üzerine olsun, ey Rabbimin misafiri, hoş geldin.

Artık sevgiliye kavuşma zamanı geldi.

Ayrılık ateşiyle yanıyorum ben…

Buyur gel canımı kabzet.” diye buyurunca ortalığı öyle bir feryat kaplıyor ki gök kubbeyi çınlatıyor…

Ve Resulullah’ın kudsi dudaklarından rabbine Şehadet’i dökülüyor, billur kaselerden dökülen Kevser şarabı gibi…

Ardından gözlerini kapatmıştı bu fani dünyaya, ebedi aleme uyanmak için…

Ya Resulellah! Üzmemişti onları hiçbir şey senin gidişin kadar…

Ashabın her biri mecnuna dönmüştü, çünkü artık en çok sevdikleri Resulullah aralarından ayrılmıştı…

Çünkü aşık oldukları Habibullah aralarından ayrılmıştı…

Öyle ki, bir sıkıntıları olduğunda mescide gelip onun nur gibi parlayan mübarek cemaline baktıklarında, acıları ve üzüntülerini bir anda unutuverir, mutluluk ve huzurla dolarlardı…

O güzide Ashabın adeta kanları donmuş bir şekilde, Resulullah’ la beraber dar-ı ukbaya yürümek istercesine inliyorlardı…

Yürekleri burkuluyordu, Seni bir daha dünya gözüyle göremeyecek olmanın acısı kaplıyordu sinelerini. Kimsenin dili varmıyordu, gönlümüzün gülü vefat etti demeye…

Ya Resulellah! Üzmemişti onları hiç bir şey senin gidişin kadar…

Fakat Sen etrafına gülücükler saçıyordun Ey Nebi! “Bu dünyadan ayrıldım ama ahirette sizlerle beraberim” diyordun sanki onları teselli edercesine…

Ortalığı tekrar bir mis gibi bir koku sarıyor…

Teninin güzel kokusunu güle sunan Sensin Ey Nebi!..

Ve saf saf melekler akın ediyor yeryüzüne.

Ziyaret ediyorlar, Resulullah’ın beytini…

Onlar bile hüzünlü, onlar bile ağlamaklı ve senin mübarek bedenini incitmeden teneşire yatırıyorlar, Seni melekler yıkıyor, kefene sarıyorlar velilerin imamı Hz. Ali radiyellahu anh ile birlikte…

Senin yüzünü kapatmak istemiyorlardı.

Çünkü bir daha göremeyeceklerdi, bu güneş misali parlayan yüzü…

İşte Seni kabre, o küçücük yere koydular, toprağın şefkatli kollarına saldılar

Seni… Artık Sen yoktun…

Senin ayrılığına hiçbir yürek dayanamıyor, Ey Nebi!..

Hüzne boğdun bütün ashabını…

Ya Resul! Senin gidişin onlara dünyayı dar etmişti; Senin gidişin onlara toprağa yar etmişti…

Üzmemişti onları hiç bir şey , Senin gidişin kadar…

Ne ALLAH ve Resulü için çektikleri işkenceler, ne göçebe gibi oradan oraya savrulmaları, nede yarım hurmayla, aç biilaç giriştikleri mücadeleler…

Ve… Biz biçare…

Senin kapına kıtmirleri, ahirzamanın belalı yollarından, gaflet ve isyanımızın derin kuyusundan sesleniyoruz Sana Ey Nebi! Ve diyoruz ki yine gel Ey Resul! O kudsi ruhaniyetinle yine gel, gönül bağımıza, sinelerimizin gülistanına…

Gel Ey Resul yine gel! Gel ki Resulüm!...

Senin aşkından viraneye dönmüş, ayrılık hasretiyle kavrulmuş yüreklerimizi ferahlat…

Ferahlat ki Habibim, bir çocuk heyecanıyla coşsun ümmetin!...

Bütün insanlık huzuru bulsun…"
alıntı
 
Üst Alt