Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yaptıklarım doğrumu

mehmet1234

New member
Katılım
30 Haz 2007
Mesajlar
25
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
sorumu sormadan önce beni iyi bir tanımalısınız bu yüzden size kendimi tanıtayım

*ben lise öğrencisi küfürden uzak şeytandan uzak yalan yoldan uzak ve arkadaşlarımıda bu kötü yollardan doğru yola yani küfürsüz şeytansız yalansız
bir dünyaya götürmeye çalışan bir insanım.ve inanıyorum ki bir çok arkadaşımı
çevirdiğim gibi o bataklıkta daha da batanları gördüm.en azından ben böyle birisi olmasamda gayret ediyorum. işte kısaca ben.

galiba soruma gelmeden benle ilgili bir şey daha vermem gerekecek.
dinim islam. bir ara tereddüt ediyordum ama şimdi kesinlikle eminim ki Allah a ve peygamberlerine inanıyorum.ve kendime bile güvenmediğim bu dünyada Allah a güveniyorum. benim evliyalık ermişlik ya da onun gibi bir iddiam da yok.
zavallı bir insanım.benim hakkımda konuşulacak asıl konu büyü.ben büyüyle ilgilendim.ama büyünün kesinlikle islam dininde yasak olduğu ve 7 büyük günahın içinde yer aldığı ve sebeblerinide biliyorum.
büyünün yasak olmasının sebebi Allah ın verdiği iradeyi kısıtlamak.daha sonra
kader dediğimiz belli bir planı bozmak vs... tabi ki bunların içinde büyücülerin kendisini bir halt sanıp Allah ın gücünü yeneceğini sanmaları da bir neden tabiki. bu örnekler çoğalta biliriz.her neyse konudan sapmamak kaydıyla
asıl soruya geçelim.

efendim islam dininin dışında-islam dinin verdiği asli görevleri yapıcaz tabi ki-
kendimi meditasyon gibi budizm (din değildir bu) gibi tam olmayabilirde
bunlara benzer şeyler mesela havas ilmi gibi bu tür ilimlere kendimi adasam
bir sakıncası varmıdır.(büyü havas ilmi.....vs)

aslına bakarsanız kesin konuşmak gerekirse ben bir şey bulduım.
kimileri buna havas der kimileri buna büyü der kimileri buna paranormal olay der
kimileri cadıcılık der kimleri maji der filan milan işte bu konuları meyledersem sadece Allah ın müsade ettiği kadar meylersem sakıncası vermıdır.ve de
Allah müsade etse bile ne kadarını müsade eder bilmek istiyorum

arkadaşlar her tavsiyenizi dinleyeceğim böylecene siz de sevaba gireceksiniz
bende.
 

mehmet1234

New member
Katılım
30 Haz 2007
Mesajlar
25
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
arkadaşlar tavsiyeleriniz çok önemli lütfen
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Kardeşim mademki kendine çevrendeki arkadaşları küfür ve şeytandan uzak tutmak gibi bir misyon edinmişsin;Derim ki din ve dünyevi ilimlerdeki eksiklerini gidermeye çalış ve tebliği ve davete devam et.Bu senin ve arkadaşların için daha faydalı olacaktır.İnşaallah

AYET-İ KERİMELER :
SÜLEYMAN'IN HÜKÜMRANLIGI HAKKINDA ONLAR, SEYTANLARIN UYDURUP SÖYLEDIKLERINE TÂBI OLDULAR. HALBUKI SÜLEYMAN BÜYÜ YAPIP KÂFIR OLMADI. LÂKIN SEYTANLAR KÂFIR OLDULAR. ÇÜNKÜ INSANLARA SIHRI VE BABIL'DE HÂRUT ILE MÂRUT ISIMLI IKI MELEGE INDIRILENI ÖGRETIYORLARDI. HALBUKI O IKI MELEK, HERKESE: BIZ ANCAK IMTIHAN IÇIN GÖNDERILDIK, SAKIN YANLIS INANIP DA KÂFIR OLMAYASINIZ, DEMEDEN HIÇ KIMSEYE (SIHIR ILMINI) ÖGRETMEZLERDI. ONLAR, O IKI MELEKDEN, KARI ILE KOCA ARASINI AÇACAK SEYLERI ÖGRENIYORLARDI. OYSA BÜYÜCÜLER, ALLAH'IN IZNI OLMADAN HIÇ KIMSEYE ZARAR VEREMEZLER. ONLAR, KENDILERINE FAYDA VERENI DEGIL DE ZARAR VERENI ÖGRENIRLER. SIHRI SATIN ALANLARIN (ONA INANIP PARA VERENLERIN) AHIRETTEN NASIBI OLMADIGINI ÇOK IYI BILMEKTEDIRLER. KARSILIGINDA KENDILERINI SATTIKLARI SEY NE KÖTÜDÜR! KESKE BUNU ANLASALARDI! BKARA-102

ALLAH, MÜMINLERI (SU) BULUNDUGUNUZ DURUMDA BIRAKACAK DEGILDIR; SONUNDA MURDARI TEMIZDEN AYIRACAKTIR. BUNUNLA BERABER ALLAH, SIZE GAYBI DA BILDIRECEK DEGILDIR. FAKAT ALLAH, ELÇILERINDEN DILEDIGINI AYIRDEDER. O HALDE ALLAH'A VE PEYGAMBERLERINE IMAN EDIN. EGER IMAN EDER, TAKVÂ SAHIBI OLURSANIZ SIZIN IÇIN DE ÇOK BÜYÜK BIR ECIR VARDIR. Ali İmran 179

ALLAH O ZAMAN SÖYLE DIYECEK: "EY MERYEM OGLU ISA! SANA VE ANNENE (VERDIGIM) NIMETIMI HATIRLA! HANI SENI MUKADDES RUH (CEBRAIL) ILE DESTEKLEMISTIM; (BU SAYEDE) SEN BESIKTE IKEN DE YETISKIN ÇAGINDA DA INSANLARLA KONUSUYORDUN. SANA KITABI (OKUYUP YAZMAYI), HIKMETI, TEVRAT VE INCIL'I ÖGRETMISTIM. BENIM IZNIMLE ÇAMURDAN, KUS SEKLINDE BIR SEY YAPIYORDUN DA ONA ÜFLÜYORDUN, HEMEN BENIM IZNIMLE O BIR KUS OLUYORDU. YINE BENIM IZNIMLE ANADAN DOGMA KÖRÜ VE ALACALIYI IYILESTIRIYORDUN. ÖLÜLERI BENIM IZNIMLE (HAYATA) ÇIKARIYORDUN. HANI ISRAILOGULLARINI (SENI ÖLDÜRMEKTEN) ENGELLEMISTIM; KENDILERINE APAÇIK DELILLER (MUCIZELER) GETIRDIGIN ZAMAN IÇLERINDEN INKÂR EDENLER, "BU, APAÇIK BIR SIHIRDEN BASKA BIR SEY DEGILDIR" DEMISLERDI. Maide-110


HADİSLER :
Konu: Sihir Ve Kehanet Hakkında
Kaynak: Buhari, Tıbb 47,49,50, Cizye 14, Edeb 56; Müslim, Selam 43, (2189)
Ravi (r.a.): Aişe
Hadis: Hz. Peygamber (sav)'e (yahudiler tarafından) sihir yapıldı, öyle ki, Resulullah (sav) yapmadığı bir şeyi yaptım vehmine düşüyordu. Bir gün benim yanımda iken Allah'a dua etti, sonra tekrar dua etti. Ve dedi ki: "Ey Aişe, hissettin mi, sorduğum hususta Allah bana fetva verdi?" "Hangi hususta Ey Allah'ın Resulü?" dedim. "İki kişi bana gelip, biri başucumda, diğeri de ayak tarafımda oturdu. Biri diğerine: "Bu zatın rahatsızlığı nedir?" dedi. öbürü: "Büyüdür!" dedi. Önceki tekrar sordu: "Kim büyüledi?" Diğeri: "Lebid İbnu'l'A'sam adındaki Beni Züreykli bir yahudi" diye cevap verdi. Öbürü: "Büyüyü neye yaptı?" dedi. Arkadaşı: "Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma tomurcuğunun içine" cevabını verdi. Diğeri: "Pekala, şimdi nerede?" diye sordu. Arkadaşı: "Zervan kuyusunda!" cevabını verdi." Bunun üzerine Resulullah (sav) Ashabından bir grupla birlikte (ra) kuyuya gitti, ona baktı, kuyunun üzerinde bir hurma vardı. Sonra benim yanıma dönüp: "Ey Aişe! Allah'a yemin olsun, kuyunun suyu sanki kına ıslatılmış gibi (bulanık) ve (o kuyu ile sulanan) hurma ağaçlarının başları da sanki Şeytanların başları gibiydi!" dedi. Ben: "Ey Allah'ın Resulü! Onu (kuyudan) çıkardın mı?" diye sordum. "Hayır!" dedi ve ilave etti: "Bana gelince, Allah bana afiyet lütfetti ve şifa verdi. Ben ondan halka bir şer gelmesine sebep olmaktan korktum!" Resulullah onun gömülmesini emretti ve yere gömüldü."

Kaynak: Nesai, Tahrim 20, (7,112-113)
Ravi (r.a.): Zeyd İbnu Erkam
Hadis: Resulullah (sav)'a sihir yapıldı. Bu yüzden günlerce hasta düştü. Sonunda Cebrail aleyhisselam gelerek: "Seni yahudilerden bir adam sihirledi. Yaptığı sihir düğümünü falanca kuyuya attı" dedi. Resulullah (sav) Hz. Ali (ra)'yi (bu maksadla oraya) gönderdi. Ali (ra) düğümü oradan çıkarıp çözdü. (Sihir çözülünce) Aleyhissalatu vesselam, bağdan kurtulmuş gibi kendine geldi. Resulullah (sav) bunu, o yahudiye zikretmedi ve onun yüzünü de hiç görmedi."
 

NUAYMAN

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
530
Tepkime puanı
249
Puanları
0
Yaş
51
Dinimizde sihir, büyük günahlardan biridir. öyle ki hadis-i şerifte, insanı helak eden yedi büyük günahın içinde sihir, şirkten sonra ikinci sırada zikredilmiştir. (Buhari) Sihrin tesiri ve zararı olduğu inkar edilemez. Zarar verdiği için de haram kılınmış, ayet ve hadislerde bu tür şeytani işlerin şerrinden Allah'a sığınılması istenmiştir.
 

kafkaskartali

New member
Katılım
10 Haz 2007
Mesajlar
106
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
Sihir,büyü,kehanetlik v.s bunlar zaten dinen caiz olmayan bilimlerdir.
Simdi havas ilmi ile ilgili su aciklamayi yapalim insaAllah.
Havas ilmi dinen caiz olsa dahi kisinin imani icin en tehlikeli ilm dalidir.
Zira üc ayaklilarla diyaloga ve iliskilere girecek kisinin ilmen alim ve takvaen Allaha cok yakin mesafedeki mertebelere sahip olmasi gerek.Aksi durumda kisinin imani kesinlikle cok büyük tehlikede olur.
Bunu sormaniz mesabesiyle ilmi noktada dahi bu ilimden faidelenemeyip cok büyük bir ihtimal ile zarar göreceginizi söylememiz gerek.
Havas ilmi yerine diger ilimler ile ugrasiniz.Kesinlikle tavsiye etmiyorum.Rabbim yardimciniz olsun
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Büyü yapmak ve yaptırmak câiz değildir, haramdır. Başkası tarafından yaptırılmış büyüyü bozdurmakta ise, bir sakınca yoktur. Kur’ân sihrin, şeytanlaşan insanlar tarafından, karı ile kocanın arasını açacak şekilde şerde kullanıldığını beyan eder ve büyüyü haram kılar. Büyücülerin Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremeyeceklerini de Kur’ân’dan öğreniyoruz:

“Büyücüler, Allah’ın izni olmadan hiçbir kimseye zarar veremezler. Onlar,kendilerine fayda vereni değil, zarar vereni öğrenmektedirler.”[Bakara Sûresi, 2/102]
 

mehmet1234

New member
Katılım
30 Haz 2007
Mesajlar
25
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
sağolun arkadaşlar
açıklamalarınız beni tatmin etti
size bir sorum daha var
şirk nedir? şirk Allah a ortak koşmak diye duydum
Allah a nasıl şirk koşulur ki ben onu anlayamadım
bana şirk lerden bir kaç örnek verirmisiniz
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
sağolun arkadaşlar
açıklamalarınız beni tatmin etti
size bir sorum daha var
şirk nedir? şirk Allah a ortak koşmak diye duydum
Allah a nasıl şirk koşulur ki ben onu anlayamadım
bana şirk lerden bir kaç örnek verirmisiniz

Şirk kısaca, Allah'a ortak koşmaktır, insan kendi acziyetini anlamayıp , yeryüzünde kibirli bir şekilde ben herşeyim edasıyla dolaşır veya fani olan şeylere ilahlık verirse veya tuttuğu takımı, makamı mevkiyi hayatının merkezine koyarsa veya herşeyin Allah'tan geldiğini unutup, fani olan görüneni amaç edinirse veya Allah'tan değil büyü gibi lanet edilmiş şirretten medet umar ve bu yönde gayret ederse insan şirk koşmuş olur.


Allah bizi bilerek ve bilmeyerek işlediğimiz günahları affetsin...
 

gizemli

New member
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
652
Tepkime puanı
61
Puanları
0
Yaş
38
İnsanın Allah'ın rızasına muhalif olarak medet umduğu, rızasını aradığı her varlık, Allah'ın rızasına tercih ettiği herşey Allah'tan başka edindiği birer ilahtır aslında. Bu nedenle şirki uzak görmemek, aksine insanın çok yakınında olabileceğine ihtimal vermek gerekir. Bununla birlikte şirk, insanın kaçınması gereken günahların en başında gelmektedir. Çünkü bu, Allah'a karşı işlenebilecek büyük bir suçtur. Allah'la birlikte başka bir ilah edinerek O'na ortak koşmak, iftira etmek, elbette ki en büyük suçu ve saygısızlığı işlemek anlamına gelir. İşte bu yüzden Allah dilediği günahı affedeceğini ancak şirki affetmeyeceğini, şirkin aslında büyük bir sapkınlık olduğunu Kuran'da bildirmiştir. Ayette şöyle buyurmaktadır:

Hiç şüphesiz, Allah, Kendisi'ne şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır. (Nisa Suresi, 116)

Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın. (Zümer Suresi, 65)
 

mehmet1234

New member
Katılım
30 Haz 2007
Mesajlar
25
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
çok sağolun hepinize gönülden teşekkür ediyorum
bugünlerde bir kitap okuyordum (okuduğum kitapta sağlam kaynaktır)
kitapta şu satırlar geçmekteydi ( o kitaba göre şeytan sağdan soldan arkadan önden geliyormuş)

şeytan şirk koşanlara önden geliyoırmuş ve ellerinden tutup hadi gel birlikte şirk koşalım diyiyormuş
şeytanın önden gelmesi gözlerini kör etmek istemesiymiş
böylecene o şirk koşan hakkı görmüyormuş. ellerinden tutması birlikte yapmalarına sebeb oluyormuş (yani aynı zamanda şeytanla birlikte şirk koşuluyor)

kitabın devamında ise şunlar yazılıydı
eğer şirk koşan şeytandan kurtulursa hakkı gerçeği Allah ı görüyormuş (mecazi anlamda) ve ona teslim oluyormuş

bu yazılanlarda ne demek istiyor açıkça ?
hem bu yazıyı okuyunca aklıma hazreti musa ve büyücüler geldi bir bağlantı var mıdır?
 

kafkaskartali

New member
Katılım
10 Haz 2007
Mesajlar
106
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
mehmet1234 büyücülükde tabiki sirkdir.
Zira Allahu Teala büyüden vesile kilinarak bir seyler beklemeyi haram kilmis.
Haram olan bir seyden medet ummak zaten sirkin gercek manasidir.
Yani söyle düsünelim.Bir kisiden yardim (medet ummak) istemek sirk degildir.Halbuki ondan beklenir.Unmutmayalim ki Allahu Teala Hz (c.c)leri her seyi vesileye baglamistir.
Buradaki incelik anlasilabilirse neyin sirk oldugunu insan kesinlikle ayirt edebilir.
Bakin nefsine itaat edenler vardir.
Hocasina itaat edende vardir.
Nefsine itaat eden sirke düser.
Halbuki hocaya itaat eden sirke düsmez.
Cünkü nefsine itaat eden nefsi icin yapar.
Hocaya itaat eden ise Allaha yakin olmak icin yapar.
Iste sirk ile tevhid arasindaki fark niyetlere ve akaide baglidir.
Büyü ile Allahu teala Hz (c.c)lerinin insanlar icin belirledigi kadere engel olmak cabasi vardir hasa.
Yani Allahu Teala Hz (c.c)lerine hasa kafa tutmakdir.
Halbuki duada insanin kaderine riza göstermemek gibi algilanabilir.
Ancak dua mesrudur.Allahdan istenir.Yani yetkiliden.
Büyü ise yetkili degildir.
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
mehmet1234 büyücülükde tabiki sirkdir.
Zira Allahu Teala büyüden vesile kilinarak bir seyler beklemeyi haram kilmis.
Haram olan bir seyden medet ummak zaten sirkin gercek manasidir.
Yani söyle düsünelim.Bir kisiden yardim (medet ummak) istemek sirk degildir.Halbuki ondan beklenir.Unmutmayalim ki Allahu Teala Hz (c.c)leri her seyi vesileye baglamistir.
Buradaki incelik anlasilabilirse neyin sirk oldugunu insan kesinlikle ayirt edebilir.
Bakin nefsine itaat edenler vardir.
Hocasina itaat edende vardir.
Nefsine itaat eden sirke düser.
Halbuki hocaya itaat eden sirke düsmez.
Cünkü nefsine itaat eden nefsi icin yapar.
Hocaya itaat eden ise Allaha yakin olmak icin yapar.
Iste sirk ile tevhid arasindaki fark niyetlere ve akaide baglidir.
Büyü ile Allahu teala Hz (c.c)lerinin insanlar icin belirledigi kadere engel olmak cabasi vardir hasa.
Yani Allahu Teala Hz (c.c)lerine hasa kafa tutmakdir.
Halbuki duada insanin kaderine riza göstermemek gibi algilanabilir.
Ancak dua mesrudur.Allahdan istenir.Yani yetkiliden.
Büyü ise yetkili degildir.

Nefsine yenik düşüp öfkelendiğin zaman şirke mi düşüyorsun ?
Senin söylediğin şeye göre, bir insan günah işlediği her zaman şirke düşmüştür.

Büyü ile ilgili kullandığın cümle de tamami ile yanlıştır. Hayırda Şerde Allah(c.c.) ten gelir. Onun Rızası olmadan hiçbir şey olmaz. Bu söylediğin söz kader anlayışına da ters düşmektedir. Örneğin birisini öldürdüğünüz zaman o insanın kaderine engel olmuyorsunuz, bilakis bu o insanın kaderinde vardır. Aynı şey büyü için de geçerlidir.

Dua ile ilgili yazına gelince Allah(c.c.) bize dua etmemizi emretmiştir. Allah(c.c.) emrettiği bir şey özellikle Dua gibi insanoğlunun aciziyetini ve Yaratıcı Allah(c.c.)' e bu aciziyetini söylemesi, ondan iyilik ve ihsan beklemesi Kader'e isyan değildir.

Kader ve Kaza kavramlarını karıştırmamak gerekir. İnsanoğlunun değiştiremeyeceği şey Kaderidir. Yaşamını kendi iradesi ile sürdürür, insanoğlu yolunu kendisi belirler. Bir insanın önceden neler yapacağı belirlenmiş değildir. Allah(c.c.)'in bunları bilmesinin sebebi Zamandan münezzeh olmasıdır. İnsanoğlunun yapacağı şeylerin Kaderinde belirlenmesi Allah(c.c.)'in adaletine ve İmtihan olayına ters düşer. Herkes yaptıklarından sorgulanır.

İnsanoğlu yaşadığı hayat boyunca başına gelen belalar, kazalar ve hayırlar, yaşamını nasıl geçirdiğine göre değişir. Örneğin Sadaka vermenin başa gelen kazalardan koruduğu hadisler bulunmaktadır. Örneğin verdiğimiz fitrelerin zekatların malımızdan bir şey eksiltmediği daha da bereketlendirdiği vermez isek o malın bir türlü bizden gideceği hakkında gerek kuran ayetleri, gerekse de hadisler vardır.
 

kafkaskartali

New member
Katılım
10 Haz 2007
Mesajlar
106
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
Nefsine yenik düşüp öfkelendiğin zaman şirke mi düşüyorsun ?
Senin söylediğin şeye göre, bir insan günah işlediği her zaman şirke düşmüştür.

Bu sekilde anlamamak gerek.Nefsine tapmak ile günah islemek ayri seylerdir.
Kisi kendine hakim olamayip günah isleyebilir.Birde bunu nefsine taparak yani itaat ederek yapar.Bunlar farkli seylerdir.Günah islemek isteyerek itaat etmek degildir.
Yaptigi amelin haram oldugunu bilip haramsa haram banane deyip günah isleyen kisi sirke girer.Ancak harami nefsine sahip olamayip yapan kisi müsrik olmaz sadece günahkar olur.Nefsine sahip olma istegi oluyor incelik buradadir yani bilincli sekilde kasden yapmiyor.
Büyü ile ilgili kullandığın cümle de tamami ile yanlıştır. Hayırda Şerde Allah(c.c.) ten gelir. Onun Rızası olmadan hiçbir şey olmaz. Bu söylediğin söz kader anlayışına da ters düşmektedir. Örneğin birisini öldürdüğünüz zaman o insanın kaderine engel olmuyorsunuz, bilakis bu o insanın kaderinde vardır. Aynı şey büyü için de geçerlidir.
Bizim yazimizdan böyle bir seyi nasil cikarirsinizki.Biz ne diyoruz
Büyü ile Allahu teala Hz (c.c)lerinin insanlar icin belirledigi kadere engel olmak cabasi vardir hasa.
Büyü yapan kisinin böyle bir cabasi vardir bu sebebden dolayi sirk olur demisiz.Bundan büyü ile kader degisir manasi cikmaz.Degistireceklerini sanirlar manasi cikar.
Dikkatli okursaniz anlarsiniz.Eger amaciniz anlamak ise.
Dua ile ilgili yazına gelince Allah(c.c.) bize dua etmemizi emretmiştir. Allah(c.c.) emrettiği bir şey özellikle Dua gibi insanoğlunun aciziyetini ve Yaratıcı Allah(c.c.)' e bu aciziyetini söylemesi, ondan iyilik ve ihsan beklemesi Kader'e isyan değildir.
Bakin asagida yazida büyü ile alakali olmasi sebebi ile insanin aklina böyle gelebilir demisiz.Öyledir demiyoruz.Insan nasil bakarsa öyle görür.Siz öyle görmek istediginiz icin öyle anliyorsunuz
Halbuki duada insanin kaderine riza göstermemek gibi algilanabilir.
Ancak dua mesrudur.Allahdan istenir.Yani yetkiliden.

Buradaki riza göstermemekten kasid isyan icin degil kaderi degistirebilir gibi düsünmek noktasindadir.zira büyüdeki amacda kaderi degistirmeye calismaktir

Kader ve Kaza kavramlarını karıştırmamak gerekir. İnsanoğlunun değiştiremeyeceği şey Kaderidir. Yaşamını kendi iradesi ile sürdürür, insanoğlu yolunu kendisi belirler. Bir insanın önceden neler yapacağı belirlenmiş değildir. Allah(c.c.)'in bunları bilmesinin sebebi Zamandan münezzeh olmasıdır. İnsanoğlunun yapacağı şeylerin Kaderinde belirlenmesi Allah(c.c.)'in adaletine ve İmtihan olayına ters düşer. Herkes yaptıklarından sorgulanır.
Buna mualif yazimizda bir durum yoktur:Sizin anlayis sorununuzdan kaynaklananan zanlarinizdir.
İnsanoğlu yaşadığı hayat boyunca başına gelen belalar, kazalar ve hayırlar, yaşamını nasıl geçirdiğine göre değişir. Örneğin Sadaka vermenin başa gelen kazalardan koruduğu hadisler bulunmaktadır. Örneğin verdiğimiz fitrelerin zekatların malımızdan bir şey eksiltmediği daha da bereketlendirdiği vermez isek o malın bir türlü bizden gideceği hakkında gerek kuran ayetleri, gerekse de hadisler vardır.
Bu Zaten imanin sartalarindandir.Hayrun ve serrin min Allahu teala.
Burada anlatilanda budur.Büyü ile kaderin degisemeyecegidir.Duada öyle algilanabilir de duada ayni sey degilmidir diye sorulursa dua ile ilgili meseleyi belirttik.
Yaziyi dikkatli okuyan kisi sanirim ne demek istedigimizi anlayabilir.Belki ifadelerimizde yanlis anlasilacak ifadeler olabilir.Ancak sirkin manasinin aciklanmasi icin bu sekilde bir ifade sekli kullandik.
Bunada okuyucu kardesler karar versin.Yazimiydan caferi adli üyenin iddaa ettigi gibi seyler cikarilirmi acaba?
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
1- Bir şeyin günah olduğunu bilerek yapan bir müslüman Günahkardır. Ne zaman ki bu günah değildir der ise o zaman şirk'e düşer.

2- "Kadere engel olmak çabası vardır" Büyü tutar ise, kadere engel olunduğu kavramı ortaya çıkar, yanıldıgın nokta budur.

3-Dua'nın kadere rıza göstermemek gibi algılanabileceğini söylüyorsun.
Ben ise böyle algılanamayacağını söylüyorum.
 

kafkaskartali

New member
Katılım
10 Haz 2007
Mesajlar
106
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
1- Bir şeyin günah olduğunu bilerek yapan bir müslüman Günahkardır. Ne zaman ki bu günah değildir der ise o zaman şirk'e düşer.
Banane haramsa haram deyip günah isleyen kisi küfre düser.Zira harami kücümser.Allahu Tealanin haramlarini farzlarini kücümseyen kisi küfre düser.Mesela Allah rasulu Sahabeleri hakkindaki övücü sözlerine ragmen sahabelere laf etmekte kisiyi küfre sürükler.Zira Allah Rasulunun sözünü kücümser.
2- "Kadere engel olmak çabası vardır" Büyü tutar ise, kadere engel olunduğu kavramı ortaya çıkar, yanıldıgın nokta budur.
O kisinin böyle bir cabasi vardir.Peki kisinin böyle bir niyeti yokda neden büyü yapar.Ben büyü kaderi degistirir demiyorum anlamak istemiyormusun.Mesela bir kisim insanlar sahabeye ne kadar dil uzatirsa uzatsinlar onlarin mertebelerine zarar veremezler.Halbuki süreklide dil uzatirlar.Amaclari onlarin müminlerin kalbindeki mertebelerini degistirmeye calismaktir.Halbuki kalbler Allahu Tealanin (c.c) istemesiyle degisir.O kisilerin dil uzatmasiyla degismez.
3-Dua'nın kadere rıza göstermemek gibi algılanabileceğini söylüyorsun.
Ben ise böyle algılanamayacağını söylüyorum.
Bazilari böyle algilayip büyü kaderi degistirmek cabasi ise duada kaderi degistirmek cabasi degilmidir diye düsünebilirler diyorum.Nasilki bazilari sahabeye olan nefretlerinden dolayi onlara beddua ederlerki.Allah Katindaki yüceliklerinin degismesi icin.Bunlar iste bu sinifa girer.
Sanirim anlasilmistir.Sizin anlamak istemediginizi tahmin ediyorum.O yüzden buna diger okuyucu kardesler karar versin.
 

mehmet1234

New member
Katılım
30 Haz 2007
Mesajlar
25
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
hepinize teşekkür ederim
kafkaskartalı nın nedemek istediğini anladım açıkça anlaşılıyor zaten

cafer ise kaderin değiştirilmeyeceğini kesin bir dille söylemiş
ama bu zamanda kesin bir dille konuşmak cesaret ister
çünkü kaderin değiştirildiği anlar vardır. zaten bu anları anlaamk için kader ve kazanın ne olduğunu bilmen lazım.
hem unutmayın "kaderi değiştiren an duadır"

saygılar ve sevgilerle
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Güzel kardeşlerim kader ve kaza konusunda kafanız biraz karışmış zanneder isem. Bu konuda bir başlık açacağım inşallah.

Kafkaskartalı haklısın bile bile nefsine uyupta bir harama helal demek insanı küfre düşürür, Bilmeden uyar ise günahkar olur.

Kader ve Kaza'nın ne demek olduğunu anladıktan sonra Dua'nın kaderi değiştirme cabası olarak düşünülmesi bile düşünülemez.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
İmanın altıncı şartı, kadere, hayır ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna imandır. Amentüdeki, (Ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ) ifadesi, kaderin, hayır ve şerlerin hepsinin Allahü teâlâdan olduğuna iman etmeyi bildirmektedir.

İnsanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zarar, kazanç ve ziyanların hepsi, Allahü teâlânın takdir etmesi iledir. Kader, lügatte, bir çokluğu ölçmek, hüküm ve emir demektir. Çokluk ve büyüklük manasına da gelir. Allahü teâlânın, bir şeyin varlığını ezelde dilemesine kader denilmiştir. Kaderin, yani varlığı dilenilen şeyin var olmasına Kaza denir. Kaza ve kader kelimeleri, birbirinin yerine de kullanılır. Buna göre kaza demek, ezelden ebede kadar yaratılacak şeyleri, Allahü teâlânın ezelde dilemesidir. Bütün bu eşyanın, kazaya uygun olarak, daha az ve daha çok olmayarak yaratılmasına kader denir. Allahü teâlâ, olacak her şeyi ezelde, sonsuz öncelerde, biliyordu. İşte bu bilgisine Kaza ve kader denir.

Bütün hayvanların, nebatların, cansız varlıkların [katıların, sıvıların, gazların, yıldızların, moleküllerin, atomların, elektronların, elektro-magnetik dalgaların, kısaca her varlığın hareketi, fizik olayları, kimya tepkimeleri, çekirdek reaksiyonları, enerji alışverişleri, canlılardaki fizyolojik faaliyetler], her şeyin olup olmaması, kulların iyi ve kötü işleri, dünyada ve ahirette, bunların cezasını görmeleri ve her şey, ezelde, Allahü teâlânın ilminde var idi. Bunların hepsini ezelde biliyordu. Ezelden ebede kadar olacak, eşyayı, özellikleri, hareketleri, olayları, ezelde bildiğine uygun olarak yaratmaktadır. İnsanların iyi ve kötü bütün işlerini, Müslüman olmalarını, küfürlerini, istekli ve isteksiz bütün işlerini, Allahü teâlâ yaratmaktadır. Yaratan, yapan yalnız Odur. Sebeplerin meydana getirdiği her şeyi yaratan Odur. Her şeyi bir sebep ile yaratmaktadır.

Mesela, ateş yakıcıdır. Halbuki, yakan Allahü teâlâdır. Ateşin, yakmakta hiçbir ilgisi yoktur. Fakat, âdeti şöyledir ki, bir şeye ateş dokunmadıkça, yakmayı yaratmaz. [Ateş, tutuşma sıcaklığına kadar ısıtmaktan başka bir şey yapmaz. Organik cisimlerin yapısında bulunan karbona, hidrojene, oksijenle birleşmek ilgisi veren, elektron alış-verişlerini sağlayan, ateş değildir. Doğruyu göremeyenler, bunları ateş yapıyor sanır. Yakan, yanma tepkisini yapan, ateş değildir. Oksijen de değildir. Isı da değildir. Elektron alış-verişi de değildir. Yakan, yalnız Allahü teâlâdır. Bunların hepsini, yanmak için sebep olarak yaratmıştır. Bilgisi olmayan kimse, ateş yakıyor sanır. İlk okulu bitiren bir kimse, (ateş yakıyor) sözünü beğenmez. Hava yakıyor der. Orta okulu bitiren de, bunu kabul etmez. Havadaki oksijen yakıyor der. Liseyi bitiren, yakıcılık oksijene mahsus değildir. Her elektron çeken element yakıcıdır der. Üniversiteli ise, madde ile birlikte enerjiyi de hesaba katar. Görülüyor ki, ilim ilerledikçe, işin içyüzüne yaklaşılmakta, sebep sanılan şeylerin arkasında, daha nice sebeplerin bulunduğu anlaşılmaktadır.

İlmin, fennin en yüksek derecesinde bulunan, hakikatleri tam gören Peygamberler ve O büyüklerin izinde giderek, ilim deryalarından damlalara kavuşan İslam âlimleri, bugün yakıcı, yapıcı sanılan şeylerin, aciz, zavallı birer vasıta ve mahluk olduklarını, hakiki yapıcının, yaratıcının sebepler değil, Allahü teâlâ olduğunu bildiriyor.] Yakıcı, Allahü teâlâdır. Ateşsiz de yakar. Fakat, ateş ile yakmak âdetidir. Yakmak istemezse, ateş içinde yakmaz. İbrahim aleyhisselamı ateşte yakmadı. Onu çok sevdiği için, âdetini bozdu. [Nitekim ateşin yakmasını önleyen maddeler de yaratmıştır. Bu maddeleri, kimyagerler bulmaktadır.]

Allahü teâlâ dileseydi, her şeyi sebepsiz yaratırdı. Ateşsiz yakardı. Yemeden doyururdu. Tayyaresiz uçururdu. Radyosuz, uzaktan duyururdu. Fakat lütuf ederek, kullarına iyilik ederek, her şeyi yaratmasını bir sebebe bağladı. Belirli şeyleri, belli sebeplerle yaratmayı diledi. İşlerini, sebeplerin altına gizledi. Kudretini sebepler altında sakladı. Onun bir şeyi yaratmasını isteyen, o şeyin sebebine yapışır, o şeye kavuşur. [Lambayı yakmak isteyen, kibrit kullanır. Zeytinyağı çıkarmak isteyen, baskı aleti kullanır. Başı ağrıyan, aspirin kullanır. Cennete gidip, sonsuz nimetlere kavuşmak isteyen, İslamiyet'e uyar. Kendini tabanca ile vuran ölür. Zehir içen ölür. Terli iken su içen, hasta olur. Günah işleyen, imanını gideren de, Cehenneme gider. Herkes, hangi sebebe başvurursa, o sebebin vasıta kılındığı şeye kavuşur. Müslüman kitaplarını okuyan, Müslümanlığı öğrenir, sever, Müslüman olur. Dinsizlerin arasında yaşayan, onların sözlerini dinleyen, din cahili olur. Din cahillerinin çoğu kâfir olur. İnsan hangi yerin vasıtasına binerse, oraya gider.]

Dilemek ve razı olmak
Sual: Allah, her şeyi dileyip yaratıyorsa, kötü olan işleri niye dileyip yaratıyor?
CEVAP
Her şeyi yaratan Allahü teâlâ ise de, kullarına irade-i cüziyye vermiştir. Kul, bu iradesinde serbesttir. Günah işlemeye mecbur değildir. Kulun, kendi serbest iradesine göre, yapmak istediği iyi veya kötü isteklerinin de, yaratıcısı Allahü teâlâdır. Kulun isteğine göre yarattığı için, suçu Allahü teâlâya yüklemek yanlıştır. Cebriye fırkası suçu Allah’a yüklemiştir, Mutezile de, Allah bizim işlerimize karışmaz demiştir. Ehl-i sünnet orta yoldur.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, hayrı ve şerri, iyiyi ve kötüyü irade eder, diler ve yaratır. İyilerin de, kötülerin de yaratanı Odur. Fakat, iyiliklerden razı; kötülüklerden razı değildir, yani beğenmez. İrade etmek [dilemek] başkadır, rıza başkadır. Aralarındaki farkı, yalnız Ehl-i sünnet âlimleri anladı; diğer 72 bid’at fırkası, bu farkı anlayamayıp, dalâlete saplandı. (1/266)
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
Akıl, din bilgilerinden bazılarını anlayamaz. Eğer anlasaydı, Peygamberlere lüzum kalmazdı.
İnsanların işlerini, hareketlerini de Allahü teâlâ yaratmaktadır. İşleri zorla da yaptırmıyor. Zorla yaptırılan iş için hesaba çekmek de zulüm olur. Allahü teâlâ zulüm yapmaz.

İnsanların işlerinin bir titreme gibi cebren yapılmadığı da meydandadır. İnsanda tam ihtiyar ve tam cebr olmadığı için, insanın hareketleri, bu ikisinin arasında hasıl olmaktadır.

Her şeyi ve insanların iyi, kötü her işini Allahü teâlâ yaratıyor ise de, insanlara İrade-i cüziyye vermiştir. İrade-i cüziyye insandan meydana gelir. Fakat, insan bunu yarattı denilemez.

Allahü teâlâ, insanın ihtiyari hareketini yaratmak için, insanın iradesini sebep kılmıştır. Bu şart olmasa da yaratır. Fakat bu şart ile, bu sebep ile yaratması âdetidir. Peygamberlerinde ve Evliyasında bu âdetini bozarak sebepsiz de yaratır. Yarattığı çok görülmüştür.

İnsanın işleri ezeldeki takdir ile meydana geliyor ise de, meydana gelmeleri için, önce kul irade-i cüziyyesini kullanmaktadır. İşin yapılmasını veya yapılmamasını istemektedir.

İnsanın işlerini Allahü teâlânın ezelde takdir etmesi demek, insanın neleri irade edeceğini bilmesi ve dilemesi demektir. Bunları Levh-i mahfuz’da yazmıştır. Böyle olduğu için, kulun mecbur olması gerekmez.

Takvimlere, bir sene içinde güneşin ne zaman doğup, ne zaman batacağı, hesaplanarak yazılmıştır. Güneş, takvimde bildirilen saatlerde doğup batar. Güneş, takvime öyle yazıldı diye bilinen saatlerde doğup batmaz. Takvime yazılması, güneşin doğmasına ve batmasına tesir etmez.

İşte Allahü teâlânın da, ezelî ilmi ile, kulların kendi istekleri ile günah veya sevap işleyeceklerini bilmesi, kulların işlerine cebri bir müdahale değildir.

Bir kimse, birisinin bir günde yapacağı şeyleri bilse ve bunları yapmasını irade etse ve hepsini bir kağıda yazsa, bunları yapacak olan kimse, o kimsenin mecburu olmaz.

(Yapacaklarımı biliyordun ve yapılmasını istedin ve kağıda yazdın. O halde, bunları sen yaptın) da diyemez. Çünkü bunları kendi iradesi ile ve kendisi yapmıştır. O kimsenin bildiği ve dilediği ve yazdığı için yapmamıştır.

Allahü teâlânın ezelde bilmesi ve dilemesi ve levh-i mahfuza yazması da, insanları mecbur etmek olmaz. Evet ezelde, levh-i mahfuza yazmıştır. Kulun yapacağını bildiği için, yapılmasını irade etmiştir. Allahü teâlânın ezeldeki bilgisi, kulun kendi iradesi ile yapacağı işe bağlıdır. Kulun işi de, Allahü teâlânın bu ilmi ve iradesi ile ve yaratması ile meydana gelmektedir. Kul, iradesini kullanmazsa, Allahü teâlâ, kulun iradesini kullanmayacağını ezelde bilir ve bildiği için irade etmez ve yaratmaz.
İnsanların iradesi olmasaydı da, insanların işleri yalnız Allahü teâlânın iradesi ile yaratılsaydı, insanlar mecburdur denilirdi.

İnsan, irade-i cüziyyesini kullanarak iyilik yaratılmasını isterse sevap, kötülük yaratılmasını isterse günah kazanır. İnsan günah işlerse cezasını, sevap işlerse mükafatını görür. Yani Allahü teâlâ hiç kimseye zorla günah işletmez.

İnsan, irade-i cüziyye ile yaptığı işleri kendi yaratmıyor. Bu işlerin, hayrın ve şerrin yaratıcısı yalnız Allahü teâlâdır.

Allahü teâlâ onlara zulmetmez
Sual: Bazı kimseler, her şeyi bize Allah işletiyor. Bizim bunda suçumuz yok. Alnımıza ne yazılmışsa onu görüyoruz diyorlar. Bu fikir doğru mudur?
CEVAP
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Hayır ve şerrin yaratılmasında, insanın iradesinin ve ihtiyarının da tesiri vardır. İnsan bir şey yapmak ister, Allahü teâlâ da dilerse, o şeyi yaratır. İnsanın iradesine, dilemesine (kesb) denir. Demek ki, insanların yaptığı her hareket, her iş insanın kesbi ve Allahü teâlânın yaratması iledir. Adam öldürene kıyamette azap yapılması, onu kesb ettiği içindir. Cebriyye denilen kimseler ise, insanın kesbini, iradesini inkâr ederek, (İnsan istese de, istemese de her hareketini, her işini Allah yaratır. İnsanın her işi, ağaç yapraklarının rüzgardan sallanması gibidir. Her şeyi Allah zorla yaptırıyor. İnsan hiçbir şey yapamaz) dediler. Böyle söylemek küfürdür. Elin, ayağın titremesi ile, irade ederek hareket ettirilmesi, bir olur mu? Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, onların yaptıklarının hepsini soracaktır.) [Hicr 92, 93]
(İsteyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. İnkâr edenlere Cehennem ateşini hazırladık.) [Kehf 29]
(Allahü teâlâ, onlara zulmetmez. Onlar, kendilerine zulmediyorlar.) [Nahl 33]

Allahü teâlâ kerimdir, merhameti sonsuzdur. İnsanlara hep faydalı olan şeyleri, yapabilecekleri kadar emretmiştir. Zararlı olanları yasak etmiştir.

Bekara suresinin 286. âyetinde mealen, (Allahü teâlâ insanlara kolay yapacakları şeyleri emretti) buyuruluyor. İnsanda irade bulunmadığını söyleyenler, kendilerine itaat etmeyenlere, sıkıntı verenlere niçin kızıyorlar? Oğullarını ve kızlarını niçin terbiye etmeye uğraşıyorlar? Kötü yola düşerlerse onlara, niçin kızıyorlar? Niçin, bunların iradesi yoktur, mecburdurlar diyerek, hoş görmüyorlar?

Herkes, yaptığı kötülüğün cezasını görecektir. Kur'an-ı kerimde mealen, (Rabbin elbette azap yapacaktır. Ondan kurtuluş yoktur) buyuruldu. (Tur 7, 8)
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
Evet iyi bir müslüman olmak için güzel ahlaka sahip olmak, kötü ahlaktan uzak durmak gerekir. Ancak bununla dünya ve ahiret saadeti elde edilir.

Güzel ahlak, ilim ve edep öğrenmekle, iyi insanlarla arkadaşlık etmekle elde edilir. Kötü ahlak da bunun tersidir. Yani cahil kalmak, edepsiz olmak, kötü insanlarla arkadaşlık etmekten hasıl olur. Cenab-ı Hak, Peygamber efendimizi överken (Gerçekte sen büyük bir ahlak üzeresin) buyuruyor. (Kalem 4)

İyi insan, iyi ahlaklı insan demektir. Dinimiz iyi huylar edinmemizi, kötü huylardan kaçınmamızı emretmektedir.

Güzel ahlaka sahip kimselere gıpta etmek, onlar gibi olmaya gayret etmek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Nimete kavuşmuş olanlardan, tevazu gösterene ve kendini hep kusurlu bilene, helalden kazanıp, hayırlı yerde sarf edene, fıkıh bilgileri ile hikmeti [tasavvufu] birleştirene, helale harama dikkat edene, fakirlere acıyana, işlerini Allah rızası için yapana, huyu güzel olana, kimseye kötülük yapmayana, ilmi ile amel edene ve malının fazlasını dağıtıp, lafının fazlasını saklayana müjdeler olsun.) [Taberani]

Güzel sözler
Ahlak hakkında İslam âlimleri buyuruyor ki:

"Kötü ahlaklı, parçalanmış testiye benzer. Ne yamanır, ne de eskisi gibi çamur olur."
"Her binanın bir temeli vardır. İslam’ın temeli de güzel ahlaktır."

"Kötü ahlak, öyle bir fenalıktır ki, onunla yapılan birçok iyilikler fayda vermez. Güzel ahlak, öyle bir iyiliktir ki, onunla yapılan günahlar bile affa uğrar."

"Yükselen bütün insanlar ancak güzel ahlakları sayesinde yükselmişlerdir."
"Güzel ahlak güler yüzlülük, cömertlik ve kimseyi üzmemek demektir."

"Güzel ahlak, kimseyle çekişmemek ve kimseyi çekiştirmemektir."
"Güzel ahlak, eziyet vermemek ve meşakkatlere katlanmaktır."
"Güzel ahlak, genişlikte ve darlıkta insanları razı etmeye çalışmak demektir."

"Güzel ahlak, Allah’tan razı olmak demektir. Yani hayrı ve şerri Allah’tan bilmek, nimetlere şükür, belalara sabretmektir."

"Güzel ahlakın en azı, meşakkatlere göğüs germek, yaptığı iyiliklerden karşılık beklememek, bütün insanlara karşı şefkatli olmaktır."

"Güzel ahlak, haramlardan kaçıp helalı aramak, diğer insanlarla olduğu gibi aile efradıyla da iyi geçinip onların maişetlerini temin etmektir."

"Güzel ahlak, Yaratanı düşünerek, yaratılanları hoş görmek, onların eziyetlerine sabretmektir."

Bir müslümana çatık kaşla bakmak haramdır. Güler yüzlü olmayan kimse mümin sıfatlı değildir. Herkese karşı güler yüzlü olmalıdır.

Hadis-i şerifte, Allah’a ve ahiret gününe iman edenin, misafirine ve komşusuna ikram etmesi, ya hayır söylemesi veya susması emredilmiştir. (Buhari)

Başkasının kötü ahlakından şikayet eden kimsenin kendisi kötü ahlaklıdır. Başkalarının kötülüklerinden bahsediyorsak, bu kendimizin kötü olduğunun alametidir. Güzel ahlak, eziyetleri sineye çekmektir.

Güzel ahlaklı olmanın alameti şunlardır
İnsaflı olmak, arkadaşlarının hatasını görmemek, hüsnü zan etmek, suizandan [kötü zandan] kaçınmak, arkadaşlarının eziyetlerine göğüs germek, onlardan şikayetçi olmamak, hep kendi ayıp ve kusurlarıyla meşgul olmak, kendi nefsini kınamak, güler yüzlü olup, herkesle yumuşak konuşmaktır.
Güzel ahlaklı kimse, edeplidir az konuşur, hatası azdır, gıybet etmez, Allah için sever, Allah için buğzeder, emanete riayet eder, komşu ve arkadaşını korur. Bütün hasletlerin başı ise hayadır.

Hz. Hızır buyurdu ki:
(Güler yüzlü ol, hiddetlenme! Hep faydalı iş yap, az da olsa zararlı iş yapma! Lüzumsuz dolaşma, boş yere gülme, hiç kimseyi kusurundan dolayı ayıplama, günahların için ağla!)

Büyüklerden Ebu Osman El-Hayri’yi ziyafete davet ettiler. Davet yerine vardığı zaman kendine (Kusura bakma, çok insan geldi seni kabul edemeyeceğiz) dediler. Az gidince tekrar çağırdılar. Gelince tekrar, kabul edemeyeceklerini bildirdiler. Böyle birkaç defa çağırıp geri döndürdükten sonra (Biz seni denemek için bunu yaptık. Gerçekten güzel ahlaklıymışsın) dediler. Cevabında buyurdu ki: (Bu ahlak o kadar güzel midir? Bir köpeği de çağırsanız gelir, kovsanız gider.)

Ahlakı güzelleştirmek
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Ahlakınızı güzelleştiriniz) [İbni Lal]
(Sizin imanca en güzeliniz, ahlakça en güzel olanınızdır.) [Hakim]

(Ya Rabbi senden, sıhhat, afiyet ve güzel ahlak dilerim.) [Harâiti]
(Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.) [Beyheki]

(Güzel ahlak, büyük günahları, suyun kirleri temizlemesi gibi temizler. Kötü ahlak ise, salih amelleri, sirkenin balı bozduğu gibi bozar.) [İ. Hibban]

(Allahü teâlâ indinde kötü ahlaktan büyük günah yoktur. Çünkü, kötü ahlaklı bir günahtan tevbe edip kurtulursa, bir başka günaha düşer. Hiçbir vakit günahtan kurtulamaz.) [İsfehani]

(Bir kimse tevbe ederse, tevbesini Allahü teâlâ kabul eder. Kötü ahlaklı kimsenin tevbesi makbul olmaz. Zira bir günahtan tevbe ederse kötü ahlakı sebebiyle, daha büyük günah işler.)
[Taberani]

(Güzel ahlak, senden kesilen akrabanı ziyaret etmek, sana vermeyene vermek, sana zulmedeni affetmektir.) [Beyheki]

(Din, güzel ahlaktır.) [Deylemi]
(Müminlerin iman yönünden en faziletlisi ahlakça en iyi olanıdır.) [Tirmizi]
(Şüphesiz güzel ahlak, güneşin buzu erittiği gibi günahları eritir.) [Harâiti]

(Bir müslüman güzel ahlakı sayesinde, gündüzleri oruç tutan, geceleri ibadet eden kimselerin derecesine kavuşur.) [İ. Ahmed]

(Bir insan az ibadet etse de, güzel ahlakı sayesinde en yüksek dereceye kavuşur.) [Taberani]

(Yumuşak davran! Sertlikten sakın! Yumuşaklık insanı süsler, çirkinliği giderir.) [Müslim]

(Yumuşak davranmayan, hayır yapmamış olur.) [Müslim]
(En çok sevdiğim kimse, huyu en güzel olandır.) [Buhari]
(Yumuşak olan kimseye, dünya ve ahiret iyilikleri verilmiştir.) [Tirmizi]

(Cehenneme girmesi haram olan ve Cehennemin de onu yakması haram olan kimseyi bildiriyorum. Dikkat ediniz! Bu kimse insanlara kolaylık, yumuşaklık gösterendir.) [İ. Ahmed]

(Yumuşak olanlar ve kolaylık gösterenler, hayvanın yularını tutan kimse gibidir. Durdurmak isterse hayvan ona uyar. Taşın üzerine sürmek isterse hayvan oraya koşar.) [Ebu Davud]

(Müminlerin iman yönünden en faziletlisi, ahlakça en iyi olanıdır.) [Tirmizi]

(Cennete götüren sebeplerin başlıcası, Allahü teâlâdan korkmak ve iyi huylu olmaktır. Cehenneme götüren sebeplerin başlıcası da, dünya nimetlerinden ayrılınca üzülmek, bu nimetlere kavuşunca sevinmek, azgınlık yapmaktır.) [Tirmizi]

(İmanı en kuvvetli kişi, ahlakı en güzel ve hanımına en yumuşak olandır.) [Tirmizi]

(İnsan, güzel huyu ile, Cennetin en üstün derecelerine kavuşur. [Nafile] İbadetlerle bu derecelere kavuşamaz. Kötü huy, insanı Cehennemin en aşağısına sürükler.) [Taberani]

(İbadetlerin en kolayı, az konuşmak ve iyi huylu olmaktır.) [İbni Ebiddünya]

(Şu üç şey bulunan kimsenin imanı kâmildir: Herkesle iyi geçinen güzel ahlak, kendini haramlardan alıkoyan vera, cehlini örten hilm.) [Nesai]

(Dünyada veya ahirette özür dilemek zorunda kalacağın söz ve hareketten uzak durmaya çalış!) [Hakim]

(Söz veriyorum ki, münakaşa etmeyen, haklı olsa da, dili ile kimseyi incitmeyen, şaka ile veya yanındakileri güldürmek için, yalan söylemeyen, iyi huylu olan müslüman Cennete girecektir.) [Tirmizi]

(Şu altı şeyi yapanın Cennete girmesine kefilim: Konuşunca doğru söyleyen, verdiği sözü yerine getiren, emanete riayet eden, namusunu koruyan, gözlerini haramdan sakınan, ellerini kötülükten çeken.) [İ.Ahmed]

(Allahü teâlâ buyuruyor ki: “Size gönderdiğim İslam dininden razıyım, [bu dini kabul edip, bu dinin emir ve yasaklarına riayet edenlerden razı olur, onları severim.] Bu dinin tamam olması, ancak cömertlikle ve iyi huylu olmakla olur. Dininizin tamam olduğunu her gün, bu ikisi ile belli ediniz!) [Taberani]

(Sıcak su buzu erittiği gibi, iyi huylu olmak, günahları eritir, yok eder. Sirke balı bozup yenilmez hâle soktuğu gibi, kötü huylu olmak, ibadetleri bozup yok eder.) [Taberani]

(Hak teâlâ yumuşak huyluya yardım eder, sert ve öfkeliye yardım etmez.) [Taberani]

(Yumuşak olan, kızmayan müslümanın Cehenneme girmesi haramdır.) [Tirmizi]

(Yavaş, yumuşak davranmak, Allahü teâlânın kuluna verdiği büyük bir ihsandır. Aceleci olmak, şeytanın yoludur. Allahü teâlânın sevdiği şey, yumuşak ve ağırbaşlı olmaktır.) [E.Ya’la]

(Kişi, yumuşaklığı, tatlı dili ile, gündüzleri oruç tutanın ve geceleri namaz kılanın derecesine kavuşur.) [İ. Hibban]

(Kızınca, öfkesini yenerek yumuşak davrananı Allahü teâlâ sever.) [İsfehani]
(Güler yüzle selam veren, sadaka verenin sevabına kavuşur.) [İ.E.dünya]

Bir kimse Resulullah efendimizden nasihat istedi, (Kızma, sinirlenme) buyurdu. Birkaç kere sordu, hepsine de (Kızma, sinirlenme) buyurdu. (Buhari)
 
Üst Alt