Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yakın İslam Coğrafyasında BOP Düğmesine Basıldı

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Yakın İslam Coğrafyası olan Kuzey Afrika ve Ortadoğu yangın yerine döndü. Cezayir ve Tunus'ta başlayan isyanlar, Mısır ve şimdi Ürdün'ü tehdit ediyor. Tüm bölge bu tehditlerin gölgesinde. Yaşanan sürecin sonunda Ortadoğu'nun siyasi yapısının değişmesi kaçınılmaz görünüyor. Bu karmaşanın sebepleri farklı gibi göründe de asıl adı : B O P.

BOP projesinde çekimser kalan ülkelerin birden karışması ne tesadüf. Siz ne dersiniz?




Yakın zamanda BOP ve BOP!un İslama hesaplarını irdelemeye çalışacağız Allah ruhsat verirse.



 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
BOP a Bir Bakış

BOP a Bir Bakış

Son dönemlerde tüm dünya şaşkınlık ve korku uyandıran terör olaylarına tanıklık ederken; bununla eş zamanlı olarak “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) olarak bilinen “Genişletilmiş
Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık” projesi de
tekrar gündeme taşındı. ABD yönetiminin bugüne değin resmi belgelere dayandırmadığı bu projenin ne olduğuna dair zihinlerde oluşan soru işaretlerinin çözümlenmesi, günden güne gelişen olayların yardımıyla çok da zor olmamakta. Yine de konuyu çok yönlü perspektiften bakarak derinlemesine inceleme ve anlatma ihtiyacı ile yazılan bu makalede ABD ile birlikte, birçok ülkeyi de ilgilendiren BOP’un ne olduğu, geçirdiği süreçler ve Türkiye’ye yansımaları ele alınacak.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
BOP’un hazırlanış gerekçelerini anlayabilmek ve uygulamanın nasıl olabileceğini dair öngörülerde bulunabilmek için, konuya ışık tutabilecek bazı tarihi saptamalar yapılması uygun olacaktır. Aslında daha eskilere dayanmakla birlikte BOP’un diriliş noktası, 11 Eylül 2001’deki uçaklı intihar saldırılarıyla ABD’yi çok ciddi şekilde sarsan ve bütün dünyaya kabul ettirilen “küresel terörizm”dir. Ünlü Amerikalı gazeteci-yazar Robert Fisk’in “ezilmiş ve aşağılanmış insanların şeytani ve korkunç zalimliği” olarak nitelediği küresel terörizmin temel nedeni ve kaynağı ise, köktendinci İslami değer yargılarının yanı sıra, günümüz dünyasının zengin ve yoksul ülkeleri arasında var olan uçurum boyutlarındaki gelir dengesizliğidir. Nedeni Batı sömürgeciliği olan bu dengesizlik farklı bir şekilde olmakla birlikte günümüzde de sürmekte ve özellikle İslam coğrafyasını vurmaya devam etmektedir. ABD, sömürü düzeninin bu acımasızlıkta sürdüğü sürece, küresel terörizmi bitirmenin imkansız olduğu gerçeğini anlamıştır. Zira bu sömürü düzenine başkaldıran insanların, sömürgecilerin modern silahlarına karşı verilecek bir mücadelede kendi göğüslerinden başka silahları yoktur. Köktendinci İslam’ın böylesine yaygınlaşmasında ve bu denli ürkütücü eylem gücüne ulaşmasında, ABD’nin 1970’li yıllarda Başkan Carter döneminde yürürlüğe koyduğu “Yeşil Kuşak Projesi”nin katkısı büyük olmuştur. Komünizmin dinsizlik (ateizm) yaklaşımı ve bu yaklaşıma karşı İslam’ın takındığı sert tutum nedeniyle "İslam'ın komünizme karşı bir kalkan olabileceği" görüşüne dayanan ve İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde ABD Başkanı Truman tarafından yürürlüğe konan “Komünizmi Çevreleme Stratejisi”nin bir parçası / uzantısı olan bu proje, Sovyetlerin Afganistan’ı işgaliyle birlikte yeniden yürürlüğe konulmuştur.

Sovyetlere karşı direnen farklı kabilelere mensup Afganların ortak kimliği “İslam” olduğu için, silah yardımları yanı sıra, İslam kimliğini güçlendirecek ilahi doküman yardımları (binlerce Kuran-ı Kerim’in bastırılıp dağıtılmış) yapılmış ve Pakistan’daki mülteci kamplarına sığınmış yüz binlerce Afgan’a dini ve askeri eğitim verilmiştir. Aynı zamanda Orta Asya'daki “İslamcı Uyanış Hareketi”ni de tetiklemeyi amaçlayan bu proje, başta El Kaide terör örgütü olmak üzere, günümüzün köktendinci İslami terör gruplarının tohumlarını atmış ve yeşermesini sağlamıştır. Kendi yarattığı canavarın öldürücü saldırılarına maruz kalan ünlü Dr. Frankeştayn gibi, Amerika da kendi yarattığı köktendinci bir terör örgütü tarafından yıllar sonra ağır yaralanmış; Ussame Bin Laden, Amerikan halkına, 2. Dünya Savaşı’ndaki Pearl Harbour baskınından sonraki en büyük felaketi ve acıyı yaşatmıştır. "Kızıl tehlikeye karşı yeşil
panzehir" yıllar sonra ters tepmiştir. BOP fikrinin ortaya çıkmasında ve uygulama esaslarının belirlenmesinde ABD’ye esin kaynağı olan tarihi bir deneyim vardır: Avrupa’yı Kalkındırma Planı. Marshall Yardımı olarak da adlandırılan bu planın amacı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir süper güç olarak ortaya çıkan Sovyetler Birliği’nin ve onun temsil ettiği komünizm ideolojisinin Avrupa’ya yayılmasını önlemekti. Bunun için, savaş esnasında yıkılan Avrupa’yı yeniden canlandırarak Sovyetler Birliği’nin karşısına dikmek gerekiyordu. ABD, önce, Sovyet işgali dışında kalan Avrupa ülkelerinin birbirleriyle yardımlaşmasını, bu amaçla bir araya gelerek “Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı”nı kurmalarını istedi. Bu teşkilat kurulup çalışmaya başlayınca da, hibe ve kredi yoluyla yaptığı milyarlarca doları bulan yardımlarla bu ülkelerin çoğunun kalkınmasını sağladı. Özellikle siyasal, ekonomik ve toplumsal alt yapıları hazır olan ülkeler, ABD yardımlarını çok iyi kullanarak yeniden güçlü birer devlet haline geldiler. ABD’nin girişimi ve öncülüğüyle 1949 yılında da NATO kurularak bu plan başarı ile sonuçlandırılmış oldu. Bunlarla beraber, projenin daha iyi anlaşılabilmesi için Amerika’dan on binlerce kilometre uzaklıktaki denizaşırı ülkelere karşı yürütülen Kore, Vietnam, Körfez, Afganistan ve son Irak savaşlarını da ana hatlarıyla hatırlamakta yarar vardır. Esas itibariyle üretilmiş jeopolitik gerekçelere dayalı proje ve planları uygulamada ABD’nin kararlılığını gösteren bu savaşları hatırlamak, ABD’nin BOP için neleri göze alabileceğinin anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Büyük ortadoğu projesi’nin doğuşu

Büyük ortadoğu projesi’nin doğuşu

1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren küresel terörün tehdidine maruz kalmaya başlayan ABD,
ilk olarak Kenya ve Tanzanya’daki büyükelçiliklerinin bombalama olayları ile sarsıldı. O yıldan itibaren küresel terörizmi tehdit değerlendirmelerine almaya başlayan ABD - geçmişte yapılan resmi stratejik değerlendirmelere bakıldığında- gene de gidişatın ne kadar kötü olduğunu tam olarak anlamış gözükmemektedir.

Başta da belirtildiği gibi, BOP’un çıkış noktası, 11 Eylül saldırılarıdır. Bu saldırı, küresel terörizmin
hangi boyutlara ulaştığını bütün dünyaya göstermesi bakımından da önemlidir. Bir başka önemi de, o güne kadar klasik yöntemlerle yürütülen küresel terörle mücadelenin bir işe yaramadığının anlaşılmasını sağlamasıdır. Çok bilinen bir uyarıdır: “Sıtmadan kurtulmak için sivrisinekleri öldürmek yetmez; esas olan bataklığı kurutmaktır.” Amerika geç de olsa bunu algılamış ve “terörist üreten bataklıklar nasıl kurutulur” arayışları BOP’un doğuşunun temelini oluşturmuştur.

Önce bataklığın veya bataklıkların nerelerde olduğunun belirlenmesi gerekiyordu. Aslında görüntü çok netti. Gerek 11 Eylül 2001’de olsun gerekse bu tarihten önceki yıllarda olsun ABD’yi vuran tüm saldırılar, Vahhabilik ’ten güç alan köktendinci İslamcı örgütlerin eseri idi. Bu örgütlerin yetiştiği bataklık ise, Amerikalılara göre, Moritanya’dan Endonezya’ya kadar uzanan ve 50’yi aşkın ülkeyi kapsayan İslam coğrafyası idi. Bu bağlamda, ABD yönetimlerine ve CIA’ya stratejik arge hizmeti veren “RAND Cooperation” adlı bir düşünce (think-tank) kuruluşu tarafından, “Sivil
Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler” başlıklı 88 sayfalık kapsamlı bir rapor hazırlanarak Bush yönetimine sunuldu. “İslam ve Müslümanlar, Batı demokrasisi
değerlerine ve küresel düzene uyumlu hale getirilemezse, medeniyetler çatışması olasılığının yüksek olduğu” tezinden yola çıkılan bu raporda, İslam coğrafyasının nasıl denetim altına alınacağına dair bir strateji öneriliyordu. Raporda dünya Müslümanları; köktendinciler, gelenekçiler, modernler (ılımlı İslam) ve laikler olmak üzere dört gruba ayrılmıştı. Bu grupların; insan hakları, demokrasi, özgürlükler, kadın hakları, ceza hukuku, eğitim, dinde reform ve Batı dünyasına karşı tavırları gibi konular dahil, günümüz İslam dünyasında tartışmalı olan temel konulara bakış açıları analiz edilerek aşağıdaki sonuçlara varılmıştı.

>>>
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
ABD'nin Müslüman Senezi (Heyhat)

ABD'nin Müslüman Senezi (Heyhat)

• Köktendinciler: İslam’ın şiddetten kaçınmayan, yayılmacı ve saldırgan yorumunun temsilcileridirler. Demokratik değerleri ve Batı kültürünü reddederler. Batı’ya, özellikle ABD’ye,
düşmanlık hisleri beslemektedirler. Katı İslam yasa ve ahlak değerlerini uygulayacak otoriter bir devlet yönetiminden yanadırlar. Geçici taktik düşünceler hariç, bu grubu desteklemek bir seçenek olamaz.

• Gelenekçiler: İslam dininin kurallarına sadakatle bağlı olmakla birlikte, saldırgan ve şiddet yanlısı değildirler. Köktendincilere kıyasla daha ılımlı görüş taşırlarsa da, çağdaş demokrasileri ve Batı değerlerini gönülden kucakladıkları söylenemez. Bu gurup da, demokratik İslam’ın örneği ve geçiş vasıtası olmak için uygun düşmez. Bu grupla ilişkilerde, barışçı bir görüntü vermek en iyisidir.

• Modernistler (Ilımlı İslam); İslam’ın günümüzdeki katı anlayış ve uygulamalarında kapsamlı değişiklik yapılması konusunda eylemli bir arayış içerisindedirler. Hz. Muhammed dönemindeki uygulamaları değişmez esas olarak kabul etmekle birlikte, o günlere ait sosyal ve tarihi koşulların bugün artık geçerli olmadığının da farkındadırlar. Temel değerleri; bireysel vicdanın üstünlüğünün yanı sıra, eşitlik ve özgürlüğe dayalı toplum anlayışıdır. Bu değerler çağdaş demokratik esaslarla bağdaşmaktadır. İslam dünyasının, küreselleşmenin bir parçası olmasını da arzu ederler. Bu nedenlerle ılımlı İslam, demokratik İslam’ın örneği ve esas vasıtası olmak için en uygun olanıdır.

• Laikler: Batı demokrasileri tarzında “din ile devlet işlerinin ayrılması”ndan yana olup, din olgusunu kamusal alandan özel alana indirgemişlerdir. Politika ve değerler açısından Batı’ya en yakın olan gruptur. Bu olumlu özelliklerine karşılık, genellikle yarı demokratik görünümlü otoriter bir yapıyı esas alan laik guruplar, çoğunlukla solcu ve saldırgan milliyetçi ideolojileri benimsemişlerdir. Bu nedenle de ABD’yi dost olarak görmez; hatta içlerinde aşırı ölçülerde Amerikan düşmanlığı besleyenler bile vardır. Ayrıca İslamcı kitlelerce sözü dinlenebilir bir grup da değildirler. Bu nedenlerle laikleri sürekli müttefik olarak kabul etmek uygun olmaz. İslamcı gurupların genel karakteri birer birer incelendikten sonra Raporda, Amerika’nın İslam’ı kontrol altına alması için neler yapması gerektiği maddeler halinde şöyle özetle sıralanmıştır.


• Önce ılımlı İslam’ı destekle. Bu kapsamda; özellikle mali destek sağla, liderlik modeli oluştur ve bu modele uygun liderler yarat.

• Gelenekçilerin kusurlarını eleştir, ancak onları kökten-dincilere karşı destekle.

• Köktendincilerle mücadele et. Bu kapsamda; yasadışı faaliyetlerini açığa çıkar, yaptıkları şiddet
eylemlerinin olumsuz sonuçlarını gündeme taşı, kahramanlaştırılmalarını önle.

• Seçici bir şekilde laikleri destekle. Bu kapsamda; köktendinciliğin ortak düşman olarak algılanmasını teşvik et, milliyetçilik ve solculuk temelinde ABD karşıtı güçlerle bağlaşma oluşturma
heveslerini kır.



Raporda Türkiye’ye yönelik değerlendirmeler de var. Örneğin: Köktendinci gruplar arasında Almanya merkezli “Kaplancılar” da sayılıyor. Fethullah Gülen ılımlı Islam’ın en önde gelen liderlerinden biri olarak sunuluyor ve Gülen’in bilgecilikten (sofizm) kuvvetle etkilenmiş
felsefesinin, farklılıklara hoşgörülü yaklaşmayı ve şiddeti dışlamayı esas aldığı ve özellikle gençleri
çektiği ifade ediliyor. Türkiye’nin İslam Dünyası’nın en başarılı ülkesi olduğu ve bu gelişmesini laiklik anlayışına borçlu olduğu; ancak Kemalizm, milliyetçilik, vb. akımlar nedeniyle aslında laiklerin ABD'ye çok olumlu bakmadıkları da raporda yer alıyor. Son olarak da, mevcut siyasi yönetim altında Türkiye'nin Ilımlı İslam için iyi bir model oluşturduğu saptaması yapılarak, bu konuda
Türkiye'deki iktidarın desteklenmesi gerektiğinin altı çiziliyor.

Konu İslam olunca, ünlü strateji ve İslam uzmanı Graham Fuller’in de BOP’a katkısından söz etmek gerekir. 1980’li yıllarda CIA’nın “Yakın ve Güney Asya Bölgesi Milli İstihbarat Şefi” görevini yürüten ve halen RAND kuruluşu araştırmacı yazarlarından olan Fuller, RAND Raporu’nun ardından çıkardığı “Siyasal İslam’ın Geleceği” adlı kitapta; Amerikan dış politikasının en önemli hedeflerinden birinin özünde İslamcı fakat aynı zamanda liberal bir İslami reformu teşvik etmek, bu amaçla da Nurcuların -özellikle Fethullah Gülen’indesteklenmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Fuller; Türkiye’deki 236 okulu, yurtdışında 280 okulu, 200 dolayında dini vakfı ve 211 ticari şirketi ile Gülen’in BOP’un kapsama alanında etkili olabilecek liberal bir İslamcı hareket olduğu görüşündedir. Yukarıda belirtilen Rapor ve Kitap, BOP’un “İslam dünyasının modernize edilmesi”ne, dolayısıyla küresel terörizmin yok edilmesine yönelik stratejisinin esasını oluşturan temel çalışmalar olmuştur. Ancak, geleneksel ABD siyasetinin geçmiş göstergelerine bakıldığında görünen odur ki, sadece bu amaçla yetinilmeyecek; bu proje er veya geç “Avrasya’nın Kontrolü Stratejisi”nin en önemli parçası haline dönüştürülecektir. Brzezinski’nin fikir babalığını yaptığı bu strateji, Avrasya’daki stratejik enerji kaynaklarının ve ulaştırma hatlarının ABD’nin kontrolü altında olmasıyla ilgilidir. Brzezinski’nin büyük bir satranç tahtasına benzettiği Avrasya’da ABD’nin öncelikli görevinin, “Avrupa, Asya ve Ortadoğu’daki anlaşmazlıkları ve başka herhangi bir rakip süper gücün Amerikan çıkarlarını tehdit edecek biçimde ortaya çıkmasını engellemek” olduğunu ileri sürmektedir.
(Brzezinski, 1997: 24)
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Projenin kapsama alanı

Projenin kapsama alanı

Bugüne kadar anılan proje ile ilgili resmi bir belge yayınlanmamakla beraber, adından ve basına yansıyan bilgilerden yola çıkılarak, BOP’un bütün İslam coğrafyasını kapsamadığı anlaşılmaktadır. Örneğin, Rusya Federasyonu’na (RF) bağlı federe devletler ve özerk bölgeler ile RF’nin arka bahçesi sayılan Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinin (Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan) - muhtemelen RF ile bir sürtüşmeye girmemek ve bu ülkenin BOP’a yönelik desteğini sağlayabilmek için- projenin doğrudan kapsamına alınmadığı görülmektedir. Zaten “Avrasya’nın Kontrolü Stratejisi” doğrultusunda halen bu ülkelerin çoğunda varlığını sürdüren ABD, diğer ülkelerdeki BOP uygulamalarının bu bölgedeki dolaylı
etkileşimin hesabını yapmış olsa gerektir. Aynı şekilde, Endonezya, Malezya, Bangladeş gibi Uzak Doğu ülkelerinin; Gana, Gambiya, gibi Afrika ülkelerinin ve Arnavutluk, Bosna-Hersek gibi Balkan ülkelerinin de proje kapsamına alınmadığı; Bush’un çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalardan, kendi arzularına bağlı olarak projeye katılabilecekleri anlaşılmaktadır. Bunun nedeni de, muhtemelen, ABD’nin bu ülkelerle ilgili çıkarların
yaşamsal ülke (ulusal) çıkarları ile birebir bağlantılı olmaması, BOP’un kapsama alanının “baş edilmesi çok zor, hatta olanaksız” bir alana yayılmaması, dolaylı etkileşimin şimdilik yeterli görülmesidir. Projenin kapsama alanı içerisine alınan 23 ülkenin (Moritanya, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suriye, Türkiye,
Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Yemen, İran, Pakistan ve Afganistan) hepsi de ABD’nin “stratejik enerji kaynaklarının ve ulaştırma hatlarının denetim altında tutulmasına yönelik” ulusal çıkarları ile örtüşen ülkeler olduğu dikkat çekicidir.

Daha sonraları, BOP’un hedef ülkeleri arasında yer verilmiş olmasından dolayı alınganlık gösteren Türkiye; ABD’nin uzun süreli sadık müttefiki, NATO üyesi, AB adayı, ve laiklik temelinde demokratik ülke olma özellikleri göz önüne alınarak, bu projenin kapsama alanından çıkarıldı. Böylece “hedef ülke” olmaktan kurtulan Türkiye, bu kez de “demokratik ve ılımlı İslam ülkesi” olduğu savıyla “model ülke” bazına oturtuldu.
“Ilımlı İslam Ülkesi” tanımlamasına Genelkurmay sert tepki verdi. Buna ilaveten Nisan 2004 ayında Washington’da yapılan Amerikan Türk Konseyi toplantısında bir konuşma yapan Büyükelçi Loğoğlu’nun “Türkiye bir İslam devleti değil, laik bir ülkedir”
şeklindeki sert uyarısı üzerine, ABD yetkilileri bu tanımlamadan ve buna dayalı “model ülke” söyleminden vazgeçiyor; bunun yerine ne anlama geldiği pek belli olmayan
“demokratik ortak” ifadesini kullanmaya başlıyorlardı. Bunların ardından Başbakan Erdoğan da ABD ziyaretinde katıldığı “Ortadoğu” panelinde ABD kongre üyesi Jane Hormon'un “Ilımlı İslam” ifadesine, ılımlı-ılımsız İslam olamayacağı gerekçesiyle tepki gösteriyordu.

 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bop yükünün paylaştırılması

Bop yükünün paylaştırılması

BOP’un mali yükünün oldukça fazla olacağını ve zaman zaman da askeri müttefiklere gereksinim duyulacağını hesaba katan ABD, son aylarda kendine ortak bulma çabasına girmiş gözükmektedir. Ancak yük paylaşımı demek, hakimiyet paylaşımı da demek olduğundan, geleneksel ABD politikaları bu konuda hep “sınırlı paylaşımı” esas almış; dolayısıyla kendi payını hep yüksek tutmuştur.( Kissenger, 2000: 244)

Bu konuda ilk adım, 2004 yılının Haziran ayında ABD’nin Georgia eyaletinde yapılan G-8 Zirvesi’nde atılmıştır. BOP Zirvenin gündemine konduğu gibi, BOP çerçevesinde yapılacak reformları konuşmak üzere Türkiye (demokratik ortak sıfatıyla) ve hedef ülkeler (bölgesel ortak sıfatıyla) davet edilmiştir. Bu davete Türkiye, Afganistan, Irak, Yemen, Ürdün, Bahreyn ve Cezayir olumlu yanıt vererek katılırken; basında yer alan bilgilere göre, başta Mısır, Suudi Arabistan ve Tunus olmak üzere birçok Arap ülkesi ise, “Arap-İsrail sorunu gibi kilit bölgesel konulara çözüm bulmadan reformların dayatılmaya çalışıldığı” gerekçesiyle olumsuz yanıt vererek katılmamışlardır. Zirve bitiminde yayınlanan bildiriden; BOP’un genel olarak benimsendiği, uygulama esaslarını belirlemek üzere “Demokratik Yardım Diyalogu” adlı bir yapı oluşturulduğu ve Türkiye ile birlikte Yemen'e (Ortadoğu'yu temsilen)
ve İtalya'ya (G-8'i temsilen) eş başkanlık verildiği
anlaşılmaktadır. Oturum sonrasında bir basın toplantısı düzenleyen Başbakan Erdoğan, BOP’a sahip çıkarak, anılan projenin hedefini paylaştıklarını söylemiştir.
Sonuç olarak denilebilir ki; ABD G-8 Zirvesi ile, arzu ettiği Batılı ülkeleri BOP’a ortak etmeyi başarmış, ancak İslam coğrafyasında henüz yeterli kabulü sağlayamamıştır.
Bu konuda ikinci adım, 28-29 Haziran 2004’te İstanbul’da yapılan NATO Zirvesi’nin gündemine BOP da alınmak suretiyle atılmıştır. Zirve sonuç bildirisinin satır aralarından; Soğuk Savaş’ın bitmesiyle kuruluş amacını yitiren ve varlığı sorgulanmakta olan NATO’nun yeni düşmanı olarak belirlenen küresel terörizmin üstüne daha fazla gidileceği anlaşılmaktadır. Zirvede alınmış olan "terörizmle uzun soluklu ve kesintisiz mücadele" kararındaki en önemli ayrıntı, "teröristleri koruyan ülkelerin" de hedef olarak alınabilmesidir. Artık NATO bünyesinde alınacak bir kararla herhangi bir ülke işgal edilebilecektir. Terörle mücadele kararının içerdiği ikinci önemli unsur da; salt şiddet kullanımının yeterli olmayacağı, sosyal ve ekonomik yöntemlerin de kullanılması, demokratikleşme ve sivilleşmeye ağırlık verilmesi gerektiği yaklaşımının benimsenmiş olmasıdır.

Sonuç olarak denilebilir ki, ABD bu doruk kararları ile, NATO’yu BOP adına kullanabilme olanağı sağlamıştır. Yukarıda da ifade edildiği gibi, Haziran 2004 G-8 Zirvesinde Türkiye, BOP girişimi çerçevesinde kararlaştırılan mekanizmalardan biri olan 'Demokrasi Yardım Diyalogu (DYD)'nun eşbaşkanlığını İtalya ve Yemen’le birlikte üstlenmişti. Söz konusu mekanizma, demokratikleşme çabalarına destek vermek amacıyla hükümet temsilcileri ile sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirerek deneyim paylaşımı dahil olmak üzere işbirliği ortamı sağlamayı amaçlıyor. DYD’nin ilk resmi etkinliği, 25 Kasım tarihinde Roma’da 3 ülke (Türkiye, İtalya, Fas) Dışişleri Bakanı'nı bir araya getiren toplantı oldu.
Bu toplantıda varılan mutabakat çerçevesinde, 10- 11 Aralık 2004 tarihleri arasında Fas’ta 'Gelecek İçin Forum' adıyla bir toplantı daha yapıldı. Başkent Rabat'ta düzenlenen zirveye, G-8 topluluğu ile 20'den fazla Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkesinin
maliye ve dışişleri bakanının yanı sıra; Arab Birliği, Avrupa Birliği ve birçok sivil toplum örgütünün temsilcileri de katılmıştır. Konferansın açılış oturumunda konuşan Devlet Bakanı Beşir Atalay, özetle, Arap-İsrail sorununun çözümü ve Irak'taki durumun normalleşmesi yönündeki çabanın, bölgede reformları olumlu etkileyeceğini ifade etti.
Zirveye eşbaşkan olarak katılan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell da; değişimin dışarıdan empoze edilmeyeceğini, bunun sosyal ve ekonomik alanda ilerlemeyle ülkelerin kendi içinden başlayacağını söyledi. Siyasi ve ekonomik reformların, gelişmiş ülkelerle el ele gerçekleştirmeleri gerektiğini söyleyen Powell, bölge ülkelerinde reform yapılmasının talep edilmesini de cesaret verici olarak niteledi. KOBİ'ler için yaklaşık 100 milyon dolarlık fon kurulmasının temelleri atılan zirvede, yatırımların teşvik edilmesi, eğitim ve okuma kampanyalarının desteklenmesi de ele alındı. Toplantı sonunda yayınlanan "başkanlık özetinde", müteakip toplantının Bahreyn'de yapılması kararlaştırıldığı ve Türkiye'nin 2005'te DYD'nin öncelikli olarak belirlediği konulardan birine ev sahipliği yapmayı öngördüğü açıklandı. Rabat toplantısı, başlangıçta BOP’a soğuk bakan ülkelerin de katılmış olması ve BOP kapsamında ilk somut kararların alınmış olması ile tarihe geçecek bir zirve özelliği taşımaktadır.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Gelecek için öngörüler

Gelecek için öngörüler

BOP ile ilgili olarak dünya kamuoyuna açıklanmış resmi bir belge henüz yok. Belki de henüz hazır bile değil. Üzerinde çalışmaların sürdürülmekte ve son rötuşların yapılmakta olduğu daha akla yakın bir ihtimal. “BOP Uygulama Planı” hazır hale
getirildikten sonra bile, evrensel dış politika gelenekleri gereği, “bilmesi gerekenlerin, bilmesi gerektiği kadar” ilkesine bağlı kalınarak yapılacak açıklamalarla dünya kamuoyunun bilgisine sunulacaktır. Bu nedenle, aşağıda sıralanacak olan “dünyayı ve Türkiye’yi bekleyen gelişmeler”, yukarıda yapılan analiz, değerlendirme ve tarihi
deneyimler ışığında yapılan tahminlerden ve/veya öngörülerden oluşmaktadır:

• ABD, köktendinciliğin bu denli azgınlaşmasının temel dayanaklarından biri, belki
de en önemlisi olan İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümünün İslam coğrafyasında ABD’ye itibar kazandıracağının; dolayısıyla BOP’a gönüllü katılımları arttıracağının bilincindedir. Bu nedenle BOP kapsamında ilk atılacak siyasi adım, İsrail- Filistin anlaşmazlığını sona erdirmek için yoğun bir diplomasi başlatmak olacaktır. Filistin Devlet Başkanı Arafat’ın ölümü ve yerine seçilen Mahmud Abbas’ın ılımlı kimliği bu adım için önemli bir fırsat yaratmıştır.

• Irak’taki savaş sonrası direnişler, giderek köktendinci İslami bir karaktere bürünmektedir. Bu direniş kırılamazsa, günümüzün tek süper gücü ABD’yi dize getirmiş olmanın sağladığı moral ve heyecanla, küresel terörizm coşacaktır. Bunun
bilincinde olan ABD, bir taraftan bu direnişi kırmaya yönelik askeri ve polisiye önlemlerini yoğunlaştırırken, diğer taraftan da Irak’ta “ılımlı İslam değerlerine” dayalı demokratik bir rejim kurulmasına hız verecektir.

• G-8 ülkelerinin de katılımıyla, BOP’a gönüllü olarak rıza gösteren hedef ülkelere
(Türkiye, Afganistan, Irak, Yemen, Ürdün, Bahreyn ve Cezayir) yönelik kapsamlı bir “ekonomik ve sosyal yardım planı” hazırlanarak uygulamaya konulacaktır. BOP kapsama alanında olup da katılım için çekinceli davranan ülkeleri (Pakistan, Umman, Mısır, Tunus, Fas) de cezbedebilecek kapsamda olacak bu plan, özellikle bu ülkelerdeki
ılımlı İslam’ı ön plana çıkaracak, iktidara taşıyacak, -iktidarda iseler- güçlendirecek unsurları içerecektir. (Nitekim ABD, Pakistan’a uyguladığı askeri ambargoyu Ekim ayında kaldıracağını açıklamıştır.) Ayrıca, Ürdün’de ve Tunus’ta Eylül 2004
ayında birer ‘Orta Doğu Ortaklık Girişimi Ofisi’ açmıştır. (Khaleej Times, 13 Eylül 2004)

• BOP hedef ülkeleri arasında yer alan petrol zengini totaliter ve teokratik rejimler (Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri), İngiltere’de olduğu gibi, temsili krallıklarını veya emirliklerini koruyarak parlamenter demokrasiye geçişe zorlanacaktır. ABD’nin bölgede siyasi, ekonomik, sosyal ve eğitimle ilgili reformlara olan desteği artmaktadır.

• ABD’nin haydut veya terörizme destek veren ülkeler statüsüne aldığı ülkelerdeki (İran, Suriye, Libya, Sudan) teokratik ve/veya baskıcı rejimlerin devrilmesi ve yerlerine ılımlı İslam karakterli demokratik rejimlerin getirilmesi için, NATO’nun da dahil edileceği yoğun bir stratejik baskı ve eylem programı uygulanacaktır. İran’a karşı askeri bir müdahaleyi dahi içerebilecek bu program; son aylarda Batı’ya yaklaşmaya başlayan Libya’yı NATO’nun “Akdeniz Diyaloğu”na katılmaya zorlama, başına gelebilecekleri fark ederek “çark etme” arayışlarına giren Suriye’yi ise “şiddetli ambargolarla yola getirme” şeklinde olabilecektir. Basına yansıyan bilgilere göre, Sudan üzerinde ABD baskısı yoğunlaşmaya başlamış durumdadır.

• “Avrasya’yı Kontrol Stratejisi” gereği İslam coğrafyasının Kafkasya, Orta Asya’da ve Uzak Doğu’da yer alan ülkeleri üzerinde başlatılmış programlara devam edilirken, buralardaki rejimlerin köktendinci İslami bir karaktere dönüşmesi veya köktencilere kucak açması önlenecektir.

• BOP kapsama alanı dışında kaldığı halde bu projeye gönüllü olarak katılmak isteyen ülkelere de, sosyal ve ekonomik destek sağlanacaktır.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Sonuç

Sonuç

ABD, BOP’u yaşama geçirmede son derece kararlı gözükmektedir. Çoğunlukla geri kalmış ülkelerin yer aldığı İslam coğrafyasını, hem ekonomik hem de sosyal yönden çağdaş değerlerle buluşturmak gibi yüksek bir amaca hizmet için ortaya atıldığı
öne sürülen bu proje, bu amaca sadık kalındığı sürece, bütün dünya için, insanlık için olumlu sonuçlar doğurabilecek unsurlar içerdiği söylenmektedir. Ancak üzerine stratejik enerji kaynaklarının kontrolüne yönelik “sömürgecilik ruhu taşıyan” ulusal çıkarlar ile ideolojik ve dini dayatmalar monte edilirse, sona eren “Soğuk Savaş” döneminin ardından, bütün dünyaya daha büyük acılar getirecek “Yeşil Savaş” döneminin başlaması kaçınılmaz olacak ve; 21. yüzyılın savaşlarının medeniyetler arasında bir savaş olacağını, savaşın taraflarının Müslümanlarla Hıristiyanlar olmakla birlikte, bunun sadece dinler savaşı değil menfaatler savaşı olacağı da görülebilmektedir.

Altuğ Günal
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bu Araştırmaların Sonucundan Ne anlayalım

Bu Araştırmaların Sonucundan Ne anlayalım

Peki, biz bu araştırmaların sonucundan ne anlayacağız? Tüm bu veriler şuna delalet ediyor ki;

1- ABD ve (ayrılmaz efendisi) İngiltere tarih boyunca gerek İslam'ı gerekse İslam Coğrafyasını hem sömürmeye çalışmış hem de kendi amaçları uğruna Müslümanlara şirin görünüp alttan alttan onları kullanmıştır.

2- ABD ve (ayrılmaz efendisi) İngiltere sömürdüğü İslam Coğrafyalarının öfkesinden kurtulmak için ve gerek mali gerek ideolojik ve dini amaçları için muhtelif planlar yapmış, gelişen son saldırılardan sonra BOP denilen planı aktifleştirmeye başlamıştır.

3- Bu planların özünü İslam'ın yumuşatılması ve kuvvetinin bölünmesi oluşturmaktadır. Bu bağlamda Türkiye'de de Fethullah Gülen ve cemaati "Ilımlı İslam" mihmandarı olarak desteklenmiş ve öne çıkarılmıştır.

4- Bu planlara uyum sağlayan ülke ve hükümetlere "eş başkanlık" , "demokratik ortaklık" gibi payeler verilerek ödüllendirilmiş, uymayanlara ise Arap coğrafyalarında bu günlerde görüldüğü gibi kargaşa ve ayaklanmalar çıkartılarak tabiri caiz ise "hizaya" getirilmektedir.

5- Bu planlar ve yaşananların ilerisi göstermektedir ki, ABD ve benzeri güçler gerek maddi gerek manevi menfaatleri için İslam Dünyasını haczetmeye ve bunu yaparken de bazı Müslümanların da zaafiyetlerinden istifade ederek onların gücünü de kullanacaktır.

Bu ince hesapları herkesin görmesi beklenmemekle beraber izah etmeyi vazife bildik.

Hüküm Allah'ındır.
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
Müslümanlar din kardeşi olduklarının şuuruna varmalı işkence gören yurtlarından sürülen öldürülen sakat bırakılan Müslümanların haykırışlarına kulak vermeli zaten bugüne kadar hayli vakit kaybettiklerini bir an önce kavrayıp daha fazla vakit kaybetmemek için derhal harekete geçmelidirler. Unutulmamalıdır ki birleşmek ve ayrılığa düşmemek Allah'ın hepimize farz kıldığı bir hükümdür Allah’ın bu hükmünü aciliyetle yerine getirmenin Allah’ın rızasına en uygun olan davranış olacağı açıktır.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Çok kapsamlı ve doyurucu bilgiler var. Ama benim gibi (özellikle bu konuda) aç beyinler için yazılacak biraz daha olmalıydı sanki. Örneğin, B.O.P.'un taşeronluğundan da bahsedilse, esas hakim planın B.İ.P. olduğuna yönelik mantıklı ve görülür sebepler yazılıp çizilse. Bu planının hertz denen hergelenin ilk mossadı kurarken esas planın bu yönde olduğuna yönelik bilgileri de paylaşsak.

Mesela görevi biten ülke liderinin emekliye ayrılması kararını veren taşıyan firmanın (ısrael), bu konuyu icra etmesi için taşeron firmaya (usa) ihale edildiği konusu irdelense.

Örnekler ile:

Ürdün kralı Tallal bin Abdullah (Sıkı bir israel dostu) (Ruh sağlığı bozuldu)

Ürdün Kralı Hüseyin (sıkı bir ısrael dostu) (İngiltere ve israel karşıtı olan ve hükümet kurar kurmaz bu ülkeler ile ilişkilerini anında kesen Nabulsi hükümetini devirdi) Görevi bitince emekliye ayrıldı.

Mısır diktatörü Enver Sedat (Sıkı bir ısrael dostu) Görevi bitince emeki oldu.

Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek (sıkı bir ısrael dostu) Görevi bitince emekli oldu.


Mübarek haricindekiler emekli oldular yazdım ama ya sağlıklarından dolayı öldüler yada öldürüldüler. Cemal Nasırı yazmadık ama ondan daha öncekiler en azından günümüzdeki kadar satılık değillerdi. Bu coğrafyada olup da şuan yönetimde bulunan Suud yönetimi ve kuveyt yönetimleri hiç bir zaman sözün dışına çıkmadıkları için ecel yolu ile ölümler haricinde yaşamlarını devam ettirmektedirler. Kuveyt emirliği 1700 lü yıllardan beri devam ederken Suud krallığı geçen yüzyılın başından beri o kadar muhalife rağmen tavizsiz bir yönetim ile iktidarda kalımıştır. Elbette sözden dışarı çıkmayanın istekleri yerine getirilir. Ne zaman kadar, bir gün kulak çekilecek bir hareket yapıncaya kadar.

Biraz da bunları konuşalım, daha anlatıcı olur düşüncesindeyim.
 

þiatun ali

New member
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
121
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Yaş
41
bekir abimiz çok dogru tesbitler yapmış...amerika ve siyonizmin hedefi şu an iran islam inkılabıdır.ama allahın izniyle muslumanlar inkılabı koruyacak ve velayeti fakihe sahip çıkacaktır.irandan yayılan islam ınkılabı dalgası tüm ümmete örnek olacaktır.bunun için gerçek islamın düşmanları hep irana saldırmıştır ve iranın düşmanıdır...ılımlı islamın baş savunucusu olan pensilvanyada ikamet eden şahsın iran hakkındaki kötü sözleri ise buna ispattır.

tağutu red islamın şartıdır , mezhepi meşrebi ne olursa olsun Allahın hükmünün dışında hüküm isteyenler bu dinin dışındadır.tagutların tarafında olanlar, kuran ayetlerini sansürlemeye çalışanlarda gerçek islamın düşmanıdır.islamın tüm hükümlerinin uygulanması gerekir sadece namaz kılmak veya oruc tutmak yeterli değildir...
 

karaca

New member
Katılım
15 May 2012
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Evet, düğmeye basıldığını bu günkü durumlardan anlıyoz.
 
Üst Alt