Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ya hristiyan,ateist gibi bir ailede dünyaya gelseydik

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Evet zahiren bir adaletsizlik var gibidir. fakat hikmetini bilmediğimiz çok şeyde olduğu gibi burdada çok hikmetler vardır.

Başta insan ve insanın organları olmak üzere her şeyi yerli yerinde ve hikmetli yaratan Allah, balığı denizde, koyunu karada ve kurtçuğu meyvenin içinde yaratan Allah, elbette ki insanı yaratırken zulmetmeyecektir. doğacağı yeri, zamanı ve ortamı bilerek yaratacaktır.

Onu yaratmadığımız,rızkını verip hayatını devam ettiren biz olmadığımız halde bu durumunu merak ediyorsak. acaba onu yoktan yaratıp hayatını devam ettiren Allah, bizim kadar o kulunu düşünmez mi?

Ben, peygamberimiz zamanında gelseydim yiğit bir sahabi olurdum diyen insanlar az değildir. ancak ebu cehilin safında yer almayacağı ne malum.

İşin hakikatını zerre kadar kuluna zulmetmeyen Allaha havale edip, işin zahirine dönelim.

İtikat mezhebi imamları, semavi mesaj kendilerine ulaşmayan herkesi ehl-i necat olarak vasıflandırmışlardır. yani cehennemden kurtulmuşlardır.

İslami ortama yakın veya uzak yerlerde doğup büyüyenlerin sevap ve günah durumlarını ise şu mealdeki hadis-i şerif çok iyi izah etmektedir. peygamber efendimiz sahabelere şunu söylemektedir; Sizden biriniz dinin on emrinden birini yapmazsa helak olur. ancak öyle bir zaman gelecek ki dinin on emrinden birini yapan kurtulacaktır. Bu da bize gösteriyor ki; Allah herkesi içinde bulunduğu duruma, şartlara ve seviyeye göre hesaba çekecektir.

peki bu duruma fetret devrini örnek verirsek aciklamasi dahada güzellesir
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
FETRET


fetret denilince hepimizin aklına, Hz.İsa (a.s.)ın getirdiği dinin bozulması ile Resulûllah Efendimize (a.s.m.) vahyin tebliği arasında geçen dönem gelir. Ancak, bu tabir bir peygamberin getirdiği dinin nurundan haberdar olmayan her fert ve her dönem için kullanılabilir. Bu dönemde yaşayan insanların sorumluluk sınırları hakkında itikat mezhepleri arasında az da olsa farklılık görülüyor. Maturudî ve Eşarî imamları, “Biz bir resul gönderinceye kadar tazip etmeyiz. (azap verici olmayız)” meâlindeki âyet-i kerimede geçen “resul” ifadesine farklı izahlar getirmişler.

Maturudî mezhebine göre, elçiden maksat akıldır. Akıl doğru ile yanlışı ayıracak bir kabiliyettedir. Onun için aklı olan her insan, yaratıldığını bilir ve kendisini bir yaratanın olması gerektiğini bilmekten sorumlu. Ama ibadete ait hükümler akıl ile bilinemeyeceğinden bu konuda fetret ehline bir sorumluluk terettüp etmez. Yani fetret, iman için değil amel için geçerlidir.

Eşariler ise, “resul”ü doğrudan doğruya “peygamber” olarak anlamışlar ve peygamber gelmeyen bir kavim için sorumluluk da olamayacağını savunmuşlardır.

Âyetin tamamının meali şöyle: “Kim doğru giderse sırf kendi lehine gider, kim de sapıklık ederse ancak aleyhine eder. Ve hiçbir vizr çeken başkasının vizrini çekmez (Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez). Ve biz resul gönderinceye kadar azaplandırmayız.” (İsra Sûresi, 15)

Bazı âlimlerimiz âyet-i kerimede geçen azabın dünyevî azap ve felâketler olduğunu ifade etmişlerse de büyük çoğunluk, “dünyanın âhiret tarlası olduğu” hadisinden hareketle, bu azabın cehennem azabını ihtar ettiğini, âyetin hem dünya, hem de âhiret azabını kapsadığını beyan etmişlerdir..

Şu âyet-i kerime bize bu hususta ışık tutar:
O kâfirler bölükler hâlinde cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman (cehennemin) kapıları açılır. (Cehennem) bekçileri onlara derler: size içinizden rabbinizin âyetlerini okuyan ve bu güne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi? Evet geldi, derler. Ama, azap sözü kafirler üzerine hak olmuştur.” (Zümer Sûresi , 71)

“İtikat imamları, fetret dönemiyle niçin bu kadar ilgilenmişler?” diye bir soru hatıra gelebilir. Benzer sebepler benzer sonuçları doğurur. fetret bir semboldür. Her ne kadar belli bir dönem için kullanılmışsa da benzer durumların vuku bulması hâlinde yine fetret hükümlerinin geçerli olacağında şüphe yoktur.

Kâfirun suresinde “Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize” buyrulur. Bazı zatlar, cihat âyetiyle bu hükmün nesih edildiğini söylemişlerse de ayrı bir grup ise, diğer bazı âyet-i kerimeler gibi, bu âyetin de belli şartların tahakkuk etmesi hâlinde yine geçerli olacağı görüşünde birleşmişlerdir.

Şimdi şöyle düşünemez miyiz? Bugün Amerikada yahut Avrupada yaşayan Müslümanlar, cihat âyetiyle amel etseler, bir anda yeryüzünden silinmezler mi? Hâlbuki, maksat onların ortadan kalkmaları değil çoğalmaları değil mi? O hâlde ne yapacaklar? Kâfirun suresiyle amel edip, başkalarının dinlerine karışmadan kendi dinlerini yaşamaya, yaşatmaya ve imkânları ölçüsünde yaymaya çalışacaklar. Demek ki, Kâfirun Sûresindeki hüküm, hâlen nice ülke için geçerli, yani nesih olmuş değil.

Bu misâlimizde olduğu gibi, günümüzde hâlen fetret karanlıklarında yaşayan insanlar varsa, onlara uygulanacak hüküm de fetret hükmü olacaktır. Bu gerçeği görmezlikten gelen bir takım kimselerin Bediüzzaman hazretlerinin fetretle ilgili bazı ifadelerine karşı çıktıklarını ve bunu nezaket sınırlarını aşarak yaptıklarını görüyoruz.

Önemli olan şahıslar değil fikirlerdir. Onun için meseleyi isim zikretmeksizin tahlil etmekte fayda görüyoruz.

Üstat, o günün bütün İslâm âlimlerince takdirle karşılanan fakat günümüzde bazı çevrelerin itirazına maruz kalan mektubunda şöyle buyurur:

Âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (asm.) bir lakaytlık perdesi gelmiş ve madem âhirzamanda hazret-i İsanın (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve hazret-i İsaya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumlarının çektikleri felâketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir.” Kastamonu Lâhikası

İtiraza maruz kalan son cümlenin, peşin hükümden uzak kalarak, iyice bir tahlili yapılırsa hiç de tenkit edilecek bir yanı olmadığı açıkça görülür. Cümle, fetret gibi karanlıkta kalan, dolayısıyla İslâmdan haberdar olma hususunda bir nevi fetret devri yaşayan Hıristiyanlar hakkındadır. Bu Hıristiyanların mazlumları ayrıca tahsis edilmiş. Bu tahsis, “bir nevi şehadet” hükmü içindir. Buna göre söz konusu cümle şu şekilde anlaşılmalı: “fetret devrinde, zulme maruz kalan ve şiddetli felâket çeken insanlar bir nevi şehit hükmündedirler.”

Üstad bir soru münasebetiyle şöyle buyurur: “Fakat zaman-ı fetrette ve mâ künnâ muazzibîne hattâ nebase rasulâ sırrıyla; ehl-i fetret, ehl-i necattırlar. Bilittifak, teferruattaki hatiatlarından muahezeleri yoktur. İmam-ı şâfiî ve imam-ı eşarîce; küfre de girse, usûl-i imanîde bulunmazsa, yine ehl-i necattır. Çünkü teklif-i ilâhî irsal ile olur ve irsal dahi, ıttıla ile teklif takarrur eder. Madem gaflet ve mürur-u zaman, enbiya-i salifenin dinlerini setretmiş; o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz. İtaat etse sevap görür, etmezse azap görmez. Çünkü mahfî kaldığı için hüccet olamaz.” Mektûbat

Bilittifak (ittifakla) ifadesi üzerinde durmak gerekir. Her iki mezhebe göre de ehl-i fetret amelî hükümlerden yani emir ve yasaklardan sorumlu değil. Bu hususta ittifak var. İman edip etmeme hususunda ise iki mezhep farklılık arz ediyor.

Bu mevzudaki çok ilgi çekici bir âyet-i kerimeden de söz etmek isteriz:
Hem rabbin, memleketleri, ana noktasında (merkezinde), kendilerine âyetlerimizi okur bir resul göndermedikçe helâk etmez. Ve biz, ahalisi zalimler olan memleketlerden başkasını helâk edici değiliz.“ Kasas Sûresi, 59)

Âyette geçen “ana nokta” ifadesi çok önemli. Peygamberin ana noktada yani merkezî bir noktada değil de ücra bir köşede gelmesi ve ilâhî emirleri herkesin işiteceği bir şekilde insanlara tebliğ edememesi durumunda hüküm farklılık arz ediyor.

Bizi bu noktaya çeken, İmam Gazali hazretlerinin şu açıklaması oldu:

“Peygamberin gönderildiğini bilmeyenler; bunlar ehl-i necattır. Bilip de inkâr edenler; bunlar ehl-i cehennemdir. Duyan fakat tahkik etmeyen, yanlış işitenler; bunların da necat ehli olması ümit edilir.”
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Selamün Aleyküm.
ALLAH(c.c.) razı olsun.
İnsanın ALLAH TEALA' yı unutmaması için başına çeşitli olaylar gelir. Hastalıklar, afetler, ayrılıklar,... gibi. Benim hayatta gördüğüm kadarıyla, çoğu kişi ALLAH TEALA' yı biliyor. Öünkü Ahiret de söz verilmiş.

ARAF SURESİ
172- Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dediği vakit, "pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz" dediler. (Bunu) kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz yoktu." demeyesiniz diye (yapmıştık).

Şu halde her insan biliyor. Olur ya unutulur.

NİSA SURESİ
83- Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan 'sonuç-çıkarabilenler,' onu bilirlerdi. Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.

Bir ayetde de şeytanın unutturması geçiyordu ama bulamadım. :eek:

Böyle bir durumda rehberler veya yol göstericiler var,

MAİDE SURESİ
55- Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir.

56- Kim Allah'ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.

-----------------------------------------------------------

AL-İ İMRAN SURESİ
52- Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler.

53- "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz."

54- Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.

55- Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim."

56- "İnkar edenleri ise, dünyada ve ahirette şiddetli bir azapla azaplandıracağım. Onların hiç yardımcıları yoktur."

57- "İman edip salih amellerde bulunanların ecirleri eksiksiz ödenecektir. Allah, zalim olanları sevmez."

58- Bunları Biz sana ayetlerden ve hikmetli zikirden (Kur'an'dan) okuyoruz.

110- Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.


Âlim : Tüm bilgilerin kaynağı olan, her şeyi gereğince bilen.

Alim : Her şeyi bilen, bilgi bakımından eşi benzeri olmayan.

Bâri : Var eden, varoluşu kotarıp yöneten

Bedi' : Var eden, yarattıklarını ahenk ve güzellikle donatan.

-------------------------------------------

AL-İ İMRAN SURESİ
28- Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kafirleri veliler edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah'tan hiçbir şey (yardım) yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle sakınma(nız) başka. Allah, sizi Kendisi'nden sakındırır. Varış Allah'adır.


AL-İ İMRAN SURESİ
29- De ki: "Sinelerinizde olanı -gizleseniz de, açığa vursanız da- Allah bilir. Ve göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah, herşeye güç yetirendir."

ENFAL SURESİ
42- Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.

43- Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

44- Karşı karşıya geldiğinizde, Allah, 'olacağı olan işi gerçekleştirmek' için, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve (bütün) işler Allah'a döndürülür.



Onlar iman ediyor gözükselerde ilerisini ALLAH TEALA bilir. Her işin bir zamanı vardır. Onlar Resülallah(s.a.v.) Efendimizden haberi olduğu zaman ona tabi olmak zorundadırlar. Ayetler öyle diyor. Son olarak,

NİSA SURESİ
122- İman edip salih amellerde bulunanlar, Biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah'ın gerçek olan va'didir. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?

123- Ne sizin kuruntularınızla, ne de Kitap Ehlinin kuruntularıyla değil. Kim kötülük yaparsa, onunla ceza görür; o, Allah'tan başka bir veli (dost) ve bir yardımcı bulamaz.

124- Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir 'çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar' bile haksızlığa uğramayacaklardır.

125- İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir.

İnşallah yanlış anlaşılmaz.
 

Karani

New member
Katılım
25 Ocak 2010
Mesajlar
23
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Allah'u Taalla tüm insanları topladığında BEN SİZİN RABBİNİZİM.... Dedi. Ancak insanlar baktılar ki kendilerine benzer bir şey RABLİK İDDİASI'nda bulunuyor...... Akıl Sahipleri Evet dediler Sen Bizim RABBİMİZ'sin. Çünkü bakıyor evveliyatı yok.... Bir anda oluşu vermiş ve karşılarında biri BEN SİZİN RABBİNİZİM diyor..... Bir kısım hadi ordan sen bizim nerden rabbimiz oluyormuşsun diyor..... Bir kısım da sukut geçiyor..... İşte orada Rabbi her insanla ayrı ayrı ahitleşiyor...... O hesabı ve ahdi çabuk görendir..... İnsanlarada ahdi mesabesinde kaderleri nakşolunuyor..... Yani bir limonla bir bardak suyu bir birine karıştırdığınızda limonata olur..... O istediği kadar ben vişne suyuyum desin...... Onu yaratan onun içindeki karışımı bilmiyormu......?? Onlar birbirlerinin sülplerinden gelirler...... Ancak öyleleri vardırki o sülpler içinden daha sonra mümin olarak da gelirler. Allah duyurmadığı hiç bir hükümden dolayı hükmetmez. İnsan islam doğar, islam yaşar, islam gider..... İnsan islam doğar, islam yaşar küffar gider...... İnsan islam doğar küffar yaşar islam gider...... İnsan islam doğar, küffar yaşar küffür gider. Ama hiç bir insan küffar doğup küffar yaşayıp küffar gitmez..... Tüm doğumlar islam üzeredir. Hülasa eşrefül mahluk olan insan kendine o denli benzeyen rabbini görmediği bu gayb aleminde kendini şahit tutup muhakkak rabbine döndürülecektir. Yine bir çok insan rablerini görmezler...... Zira onların indinde rableri kesinlikle insana benzemeyen çok değişik bir tahayyülün ürünüdür. Ancak o her vesile ile kendini tarif ederken İLMEN YAKIN AYNEL YAKIN diye bize kopyada verir. Alemlerin en şereflisi EŞREFUL MAHLUKAT YARATTIM der. Kendi ruhundan ona verir ve tüm alemlere buna secde edin der. Düşünebiliyormusunuz meleklerin ve şeytanın ve diğer mahlukatın halini.....?? Rabbinden başka hiç kimseye secde etmemiş olanların durumunu.......?? Şimdi rabbinden başka bir şeye secde edecek..... O secde ettiğinin şahsında aslında rabbine secde edecek...... O yüzen bir müslüman eğer verdiği ahitte mümin ise onun nerede ve ne halde geldiğinin hiç önemi yoktur. Neticede o aslına muhakkak rucu edecektir.
 

Karani

New member
Katılım
25 Ocak 2010
Mesajlar
23
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Birincimi, ikincimi...... Üçüncü bir hak neden yok....??

Birincimi, ikincimi...... Üçüncü bir hak neden yok....??

Yani Allah'u taala ruhundan verdiği o insana ben sizin rabbinizim dediğinde cebir mi kullanmıştır..... O nasıl bir Allah'dırki aklını kullanamayanlarla ahitleşme ve onlara cebir uygulama zorunluluğu hissetmiştir..... Onlarda evet rabbimizsin deyipte sonra akıllanıncamı vaz geçmişlerdir..... O halde şunu sorarım ben akıl rabbini bilici değilmidir. İki akılmıdır inkar eden nefismi. üç ben sizinle ahitleştim dediğinde ayetler göz önünde alındığında neden iki kez ahitleştim dememiştir. ilkini saymam ikincisine mi bakarım demiştir. dört karakterlerimizi ve kaderimizi ilkine göre değilde ikincisinde verdiği akılla göremi nakşetmiştir. beş bu hususda bir ayet gösterirmisiniz lütfen.
 
Son düzenleme:

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Allah ruhlara "ben Rabbiniz değilmiyim" dediği vakit, ruhlar "evet, öyle" dediler. Ancak, o sırada akıldan söz edilemez. Zira, ne meyil ve tasaarruf verilmemişti. Yani, ruhlar hür değildi. Cüzzi irade sahibi değildiler. Yani oradaki tasdik cebridir.
Ancak, kullara bir meyil verildiği vakit, yani cüzz-i irade ile birlikte bir hürriyet verildiği vakit, Rab yine sordu "Ben sizin Rabbimiz değil miyim?" Ruh dedi "sen sensin ben benim" Bundan sonra bu alıntıladığın gibidir.

Muhabbetle

Bu kırmızılı kısım ile alakalı kaynak varmıdır?
 

Karani

New member
Katılım
25 Ocak 2010
Mesajlar
23
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Bende bekliyorum bekir kardeşim.... Meva kardeşimiz hangi ayeti buna karşılık gösterecek diye. asr-isaadet sitesinden de bu günkü derste hocama sormayı düşünüyordum ama daha önce hocam anlattı o yüzden öncelikle meva kardeşimizin cevabını bekliyorum.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Karani

New member
Katılım
25 Ocak 2010
Mesajlar
23
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yani meva kardeşim burda kesin cebir varda. Bunlar o cebrin dışında ve red mi ediyorlar...... Allahın cebrini kim red edebilir...... Allah kendinden üstün bir şey yarattıda ona cebren dahi olsa söz mü geçiremiyor.... Yani Allah cebir uyguladıklarına cebri tam manasıyla uygulayamıyormu..... Uyguluyorda güç mü yetiremiyor...... Sonra nefissiz ve akılsız bir toplulukla ahidleşiyorsa onlar da melekler gibi olmamalımıdır....... emir yerine getirenlerden olmaları gerekmiyormu...... Allah akılsız, nefissiz ve iradesiz bir yaratılmışla neden ahidleşsinki...... Elinin altında nihayetsiz melekler var hangisiyle ahitleşmiştir. Onların ne nefisleri, ne ruh'ları nede iradeleri bulunmaktadır. Onlar içinde rabbinin söyledikleri sadece emirdir ve yerine getirirler..... Eğer Allah böyle bir kavim yaratacak olsaydı ona nefsini ve kendinden bir parça olan ruhunu verirmiydi..... Konu baya uzun bu kadarla iktifa edeyim. Bunu sana video üzerinden ayetler ışığında açıklamasını seyrettirmek isterdim ama buradan maalesef link verilemiyor.
 

Karani

New member
Katılım
25 Ocak 2010
Mesajlar
23
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Bu bölümde soru sorulan muhatabın ruh değil de, nefs olduğu konusunda bilgim var. Yani bu soruya cevap verenin nefs olduğunu biliyorum.

O zaman ruhun suçu ne.....?? Nefsim öyle söylemiş aslında ben öyle söylemesini istemezdim deyip sıyırmaz mı paçayı.......?? Sonra Allah ıslah edemedi diye ruhu neden nefisten sorumlu tutsun......?? Nefis nasıl olsa kabul etmemiş, ruhta nefisten sorumlu değil o halde neden ruh muhatap......?? Nefis can ve ten birdir. Ruh ayrıdır. Burada ki maharet nefse hakimiyettir. Eğer ruh nefsine yenik düşer ve nefse tabi olursa Allah'ın yolundan başka yollara saparsa zelillik hem dünya hem ahiret ruhundur. Yok nefsin gemini eline alır Allahın yolu üzere onun burnunu sürter ve rabbine işte rabbim yarattığın nefis senin bir parçan olan ruhumun emrine tabidir. Dolayısıyla senin emrindedir derse mükafat, takdir ve taltif onunladır.
 

Karani

New member
Katılım
25 Ocak 2010
Mesajlar
23
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Nefs zaten Ruhtur. Nefsin ruhtan harici bir vucudu yoktur.
Diğer nefs-i emmare ise emr-i itibaridir ki muhakkak bir vucud-u haricisi yoktur. Büyük zatlar birinci nefsi mutmain olması rağmına emr-i itabri olandan teşekki etmeye devam etmişler.

Tek tek ele alalım..... Nefis yer, içer, cima eder, haram helal demeden toplar, hadsis istek ve arzuları vardır. Peki neden Allah'u Taala böyle bişey'i insana vermiştir. Çünkü gayb aleminde ihtiyaç arzedecek ve o ihtiyacı elde etmeye matuf bir şeyin insanın bünyesinde olması gerekiyorki (Buradaki bünye maddesel değildir. İçeriğinde olarak da tabir edilebilir) insan oturduğu yerde ihtiyaç arz etmeyen olmasın..... Ten malumunuz vücud bir tür binek ruh can ve nefsin bineği. Can ise nefisle tenin ruhtan aldığı kuvvetle idarecisi bir nevi iletken. Ruh rabbinden bir nebze ve nefis, can ve ten üzerinde hakem. Nefis derki eline geçirdin al. Ruh derki harammı helalmi.....?? Nefis derki elinde işte al haramına helaline ne bakıyorsun ihtiyaç var ona. Ruh derki helal ise alayım (Rahmani), Ruh derki farketmez haram da olsa alayım (Şeytani.) burada ruh hakemdir. Yöneticidir. O ne derse o olur. O yüzden ruh Allah'a karşı sorumludur. Allah adına Allah için de nefsi ıslah etmeden de cennete girici değil. Ancak Ruh nasıl bişeydir derseniz ona da asla girici değilim.....
"Sana Ruh'tan sorarlar; De ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir." (İsra Suresi, 85)
 
Son düzenleme:

Karani

New member
Katılım
25 Ocak 2010
Mesajlar
23
Tepkime puanı
4
Puanları
0
sümme haşa, Yazdıklarımdan böyle bir mana ihtimaline nasıl vardınız?

Cebren derken kastım şudur: "Ben Rabbiniz değil miyim?" nidasına mukabil hür ve cüzz-i iradeden yoksun ruh Melekvari bir şuur ile "evet, öyle" dedi.

Dediğim gibi kardeşim bu konular kaderin ilme ait olan ve Peygamberimizin tarışılmasında sakınca gördüğü kısımdır. Havasa hastır. Alim olmak icab ediyor.

Çokları bu kısımdan dalalete düşmüşler. Maturudiler Eş'ariler anlaşamamış. biz hiç anlaşamayız.

Meva kardeşim cüzi-i iradeden yoksun bir varlık yaratsaydı Allah onunla ahidleşmekte ne tür bir mana olurdu...... Karşısındaki zaten robot gibi bişey..... Aynen melek ne desen yerine getirecek...... Allah'ın muradı bu değilki..... Allahın muradı kendisini cüz-i irade ile bilecek bir şey yaratmak ve yarattıda..... Bu gün ilim adamlarının uğraştıkları kendi kendine karar alıp uygulayabilecek bir tür makine gibi.
 

Karani

New member
Katılım
25 Ocak 2010
Mesajlar
23
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Biz cüzz-i iradeden yoksun bir mahluk yarattı demedik.

Meleklerin cüzz-i iradesi yoktur. Ama, Allah'ın Rab olduğunu ahd ederler.

DEdik ya bir şey vacib olmadan yaratılmaz. Cüzz-i iradenin insana verilmesi için önce bir melekvari şuurlu bir ahd lazım ki vacib olsun. Vacib olsun ki yaratılsın.

Pekala meva sana bir link vereyim o zaman. Link almadığı için bu forum sana tek tek harflare açarak buraya yazacağım. Onları birleştirip gir ve ayetlerle birlikte bu konuyu seyret inşaallah h t t p : / / a s r - i s a a d e t - t v . c o m / s o h b e t / p l a y . p h p ? v i d = 5 2 6 harflerin aralarındaki boşlukları birleştir ve seyret inşaallah belki de ben yalnış anlamış olabilirim.
 
Son düzenleme:

Karani

New member
Katılım
25 Ocak 2010
Mesajlar
23
Tepkime puanı
4
Puanları
0
El hak doğrudur meva..... Mısır El Ezher Üniversitesinden bir profesörün kendisine yazdığı bir mesaj var. Bir ayet açılımını orada tetkik etmişler. Bunun üzerine o mesajda siz arapça bilmediğiniz halde bu açılımı nasıl yaptınız muhakkakki bu açılım arapça gramer dahilinde kabul görülebilir gibi değildir. Ancak tetkik ettikki oradaki açılım sizin söylediğiniz üzredir. Peki tüm kaynaklarda bu şekilde açılmışken sizin bu açılımı aldığınız kaynak nedir. Şeklinde devam eden bir mesaj. Mail Mesajı. Türkçe olarak. Ayette şu, Nahl suresi - 93 ncü ayet tüm açılımlarda şu yönde..... Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz. Kendi tefsirinde hocam da şu şekilde açıyor...... Fakat o, dilediğini (Kimin... İsteyenin..... Sapıklık isteyenin..... Ona o yolları kolaylaştırır) Dilediğini de doğru yola iletir. (Kimin.... İsteyenin..... Doğru yola iletilmek isteyenin yollarını kolaylaştırır) şeklinde.... devamıyla şöyle oluyor ayet-i kerime..... Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz. Burada devreye El Ezher Üniversitesi girip kaynağı sorunca nasıl böyle bir sonuca varıldığını soruncada keşfimizdir diyor. Eğer Allah dilediğini azdırıp sapıttırıp, dilediğinide doğru yola erdiriyorsa burada zaten insanın bir sorumluluğu olmaz diye de ekliyor..... Şu anda da eserleri didik didik incelemede. Hatta SIR'at köprüsü de yoktur beyanıyla bütün şimşekleri de üzerine çekti. Reddul Muhtar sitesi fena halde köpürüyor bunun için. Sırat köprüsü dünyadadır ve o da sırat'ı müstakim olan islam dini ve şeriatıdır diyor kılınçtan keskin ve kıldan ince olan da şer-i hüküm ve o hükmün ifasıdır diyor. İslam üzerine olan yaşantıdır. Bu dünyada o yaşantıyı kaybeden zaten öbür tarafta sıratı ne yapsın hülasa you tube da ve kendi sitesinde konularla alakalı videolarda mevcut.
 

Karani

New member
Katılım
25 Ocak 2010
Mesajlar
23
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Meva kardeşim her iki haldede sen kârdasın..... Eğer varsa senin için zaten sürpriz olmayacak.... Eğer yoksa zaten var olduğunu düşündüğün şeyin yok olmasından dolayı da bir eksikliğe düşmezsin..... Ben tek yıldız gariban bir kul olarak SIRAT-I MUSTAKİM'den başka bir yol ne bilirim ne tanırım......
 
Üst Alt