Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Vesile

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Bir şeye sebep olan şeye vesile denir. “Allah’a bir vesile arayın.” ayeti vesileyi emreder. (Maide, 35) Ayetteki vesile, Allah’a yakınlığa sebep olacak şeylerdir; İlâhi emirleri yapmak, günahlardan sakınmak gibi... Keza, salavat Resulullah’a ulaşmaya bir vesile, Resulullah ise, Rahman’ın rahmetine bir vesiledir.

Doktorun şifaya sebep olması gibi alimler ve mürşitler de İlâhi hidayete vesiledirler. Hidayet ise ancak Allah’tandır. Nitekim, peygamber oğlu olması Nuh’un oğlunu boğulmaktan kurtaramamıştır. Peygamber Efendimizin (asm), “Ey Fatıma! Amelinle kendini ateşten kurtar. Yoksa ben de seni kurtaramam!” şeklindeki hatırlatması, cidden anlamlıdır. (Müslim, İman, 348)

Bu örnekler, vesileyi ve şefaati reddetme anlamında değildir. Peygamberlerin, kâmil mürşitlerin elbette şefaatı olacaktır. Fakat buna layık olabilmek için, belli bir amel ve ihlas seviyesini yakalamak lazımdır.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
sefaat

sefaat

Affa mazhar olmak en büyük bir hayırdır. Her hayır gibi bu hayır da ancak Allah’tan beklenir. Bir velinin kabrine, her hayır onların elindeymişçesine, ölçüsüz bir muhabbetle bağlanmak elbette İslâm’ın ruhuna zıttır ve bunu tasvip etmek de mümkün değildir. Fakat bir kul, günahlarını ancak Allah’ın affedebileceğinin şuuru içinde: “Yârabbi beni bu zâtın hürmetine bağışla.” diye duada bulunursa ve bu niyetle o mübarek zâtların kabirlerini ziyaret ederse, bunu şirk saymak da insafsızlık olur.

Kur’an’da şefaati reddeden ayetler müşriklerin tavırlarıyla ilgilidir. Şöyle ki:
Arap müşriklerinde yaygın olan bir kanaata göre, kişinin doğrudan doğruya Rabbinden af dilemesi doğru olamazdı. Bu işe putların aracı olmaları gerekirdi. Yâni onlar, putları Allah katında şefaatçı kabul ediyorlardı. İşte şefaatı reddeden âyetlerden bir kısmı bu bâtıl inancı yıkmak içindir. Mesela:
“Yoksa onlar. Allah’dan başka şefaatçılar mı edindiler. De ki, onlar hiçbir şeye güç yetiremez, akıl erdiremez olsalar da mı (onları şefaatçı edineceksiniz)!" (Zümer, 43)

Birçok âyetlerde de şefaatin hak olduğunu açıkça beyan edilir:
“O’nun huzurunda kendisine izin verdiğinden başkasının şefaatı fayda vermez.” (Sebe’ 23)

“Göklerde nice melek vardır ki, Allah, dilediği ve razı olduğu kimseler için izin vermedikçe onların şefaatı hiçbir işe yaramaz” (Necm 26)

Bu âyet-i kerimelerin verdiği derse göre, şefaat vardır, ama bu ancak Allah’n izni ile ve O’nun razı olduğu kullara yapılabilir.

Kulun günahını ancak Allah affedebilir. Ama bu affı, dilediği seçkin kullarının hatırı için yapmakla onların şerefini bütün mahşer ehline ilân eder. Bu mânâya en büyük mazhar Resulûllah Efendimizdir (asm). Allah’ın O en sevgili kulu, mahşer meydanında Makam-ı Mahmud denilen ulvî bir makamda Allah’ın kendisine ilham ettiği ve o güne kadar duyulmamış hamd cümleleriyle O’nu tâzim edecek ve sonunda kendisine şefaat-i kübra izni verilecektir. O da (asm) ancak Rabbinin afetmeyi dilediği kimselere şefaat edebilecektir.
 

Azra

New member
Katılım
15 Mar 2007
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Yaş
36
Konum
istanbul
gerçekten çok güzel bi konu bilgilendirdiğiniz için teşekkür ediyorum.
 
Üst Alt