Kalpteniman
New member
Vesile ve sebepleri inkâr edenlerle tartışma.
Sual:
Evliya da olsa, Peygamber de olsa, ölüden şefaat, yardım veya başka şey istemek şirktir.
Hele kiralık eve ihtiyacım var, kızımın nasibi çıkmadı, Bize imdat eyle demek şirkin daniskasıdır.
Eğer peygamber ve evliya yardım edebiliyorsa, ne diye Iraka, Filistine, Bosnaya, Keşmire ve Müslümanların ezildiği diğer ülkelere yardım etmiyor?
Eğer enbiya ve evliyanın yardım etmeye gücü yetseydi, müslümanlar dünyada böyle perişan olmazdı. Sizce de ölüden yardım istemek şirk değil midir?
CEVAP
Siz Enbiya ve evliyanın gücünden şüpheleniyorsunuz ki böyle soruyorsunuz.
Biz Allahü teâlânın gücünün sonsuz olduğuna ve Onun peygamberlerine ve evliyasına verdiği güçlerden hiç şüphe etmiyoruz.
Size aynı şekilde soruyoruz:
Allahü teâlâ, her şeye gücü yettiği hâlde, niye müslümanlara yardım etmiyor? Müslümanlar dünyada niye hep öyle perişan? Buna cevap olarak, (Allahın gücü yetseydi, müslümanlar perişan olmazdı) diyemeyeceğinize göre, Allahın yardım etmeyişinin de elbette sebepleri vardır.
Evliyanın, peygamberin yardım etmesi de ancak Allahın izni ile olur.
O izin vermezse nasıl yardım edebilir? O izin verince de kim mani olabilir?
Evliya, enbiya yaratıcı değildir.
Allahü teâlâ istenilen şeyi onların hürmetine yaratır.
Yani onlar vesiledir, sebeptir.
Cenab-ı Hak, her şeyi yoktan yarattığı hâlde, yaratmasına bazı şeyleri sebep kıldı.
Mesela Âdem aleyhisselamı ana babasız yarattı; fakat çamuru vesile kıldı.
Bütün çocukları yaratan da Allahtır. Ama çocukların yaratılması için, ana babayı vesile kıldı.
Hz. Âdemi yarattığı gibi, herkesi de ana babasız yaratabilirdi. Fakat ana babayı vesile kıldı. Onun adeti böyledir.
Âdem aleyhisselam, çok duâ etti ise de kabul olmadı. Resulullah efendimizi vesile ederek, Onun hürmeti için duâ edince duâsı kabul oldu. Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Ya Âdem, habibimin ismi ile, her ne isteseydin kabul ederdim, O olmasaydı seni yaratmazdım.) [Hakim, Beyhekî]
Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçın meali de şöyledir:
(Ya Rabbi, senden isteyip de, verdiğin zatların hatırı için, senden istiyorum.) [İbni Mace]
(Çölde yalnız kalan kimse, bir şey kaybederse, "Ey Allahın kulları bana yardım edin" desin; çünkü Allahü teâlânın, sizin göremediğiniz kulları vardır.) [Taberânî]
(Hayvanı kaçan, "Ey Allahın kulları bana yardım edin, Allah da size acısın" desin!) [Hısn-ül hasin]
(Halil-ür-rahman gibi kırk kişi her zaman bulunur. Onların bereketiyle yağmur yağar, yardım görülür ve zafere kavuşulur. Onların yerine yeni birisi gelmedikçe, içlerinden biri ölmez.) [Taberani]
(Herhangi bir işinizde, sıkışıp şaşırınca, kabirdekilerden yardım isteyin!) [Hadis-i erbain]
(Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı.) [Deylemi]
Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
İnsan ölürken ruhunun ölmediğini ayetler ve hadisler açıkça bildiriyor.
Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor.
Evliyanın ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededir.
Allahü teâlâya manevî olarak yakındır. Evliyanın, öldükten sonra da kerameti olur.
Keramet sahibi olan, ruhlardır.
Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez.
Kerameti yapan, yaratan, yalnız Allahtır.
Her şey Onun kudreti ile olmaktadır.
Her insan, Onun kudreti karşısında, diri iken de, ölü iken de hiçtir.
Bunun için, Allahü teâlânın, dostlarından biri vasıtası ile, bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir.
Diriler vasıtası ile çok şey yaratıp verdiğini, herkes, her zaman görmektedir.
İnsan diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz.
Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep olmaktadır. (Mişkat)
Bekara 154. ve Al-i İmran 169. ayet-i kerimelerinde Allah yolunda ölenlerin [şehidlerin] ölü olmadığı, diri olduğu bildiriliyor.
(Peygamberlerin vücudunu toprak çürütemez.)
(Ben öldükten sonra da, diri iken olduğu gibi anlarım.)
(Buharî)deki (Siz beni kâfir ölülerinden daha iyi işitemezsiniz.) hadis-i şerifleri, mümin ve gayr-ı müslim her ölünün işittiğini açıkça bildirmektedir.
Allahü teâlâ, (Ölüye işittiremezsin.) buyuruyor.
Bu ayet-i kerimede, diri olup, gözü, kulağı ve beyni olan kâfirler ölülere benzetilmektedir.
Yani (Ölü kalbleri [Kâfirleri] imana kavuşturamazsın.) demektir. Allahü teâlâ, (Ölülere, sağırlara işittiremezsin.) buyurduktan sonra, ancak iman eden müslümanlara işittirebileceğini bildiriyor. (Rum 52,53)
(Fatır) suresinin (Diri ile ölü [Mümin ile kâfir] bir olmaz. Allah dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere [inatçı kâfirlere] işittiremezsin. [İmana kavuşturamazsın] ) mealindeki 22. ayet-i kerimesinde de kâfirler ölülere benzetilmiştir.
(Hac) suresinin 46. ayet-i kerimesinde mealen, (Kâfirlerin gözleri değil, göğüslerindeki kalbleri kördür) buyurularak, hakkı görmedikleri için kâfirlere kör denildiği bildiriliyor.
(Bekara 18), (Maide 71), (Araf 64) ve daha birçok ayet-i kerimelerde, kâfirler ölülere benzetilmiş; onların kör, sağır ve dilsiz oldukları yani hakkı görmedikleri, işitmedikleri, söylemedikleri, yani hidayete kavuşmadıkları, bildirilmektedir.
Bu ayet-i kerimelerde geçen işitmek, kabul etmek demek olduğu (Beydavi) ve diğer tefsirlerde bildirilmektedir.
(Hadika)da (Ölülerden, ruhlardan bir şeyi isterken, yani sebeplere yapışırken bu işleri sebeplerin değil, Allahü teâlânın yaptığına inanmalı) buyuruluyor.
Sebebe yapışan kimse, dileğini Allahü teâlâdan bekliyor.
Allahü teâlâdan çocuk isteyen kimsenin, sebeplere yapışması, evlenmesi gerekir.
Evlenmeden (Ya Rabbi bana çocuk ver) demek, doğru değildir. Sebeplere yapışarak duâ etmelidir!
Bizde yazılarımızın ekrana aksettirmesi için bilgisayarı vesile
ediyoruz.
Fakat aklını şeytana kaptırana bu hakikatı duyurmak mümkün olmuyor.
Kalpteniman.