Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Vecdimin Penceresinden...

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
nfk.jpg


VECDİMİN PENCERESİNDEN
Necib Fazıl

BEDAHET
Allah Resulünün saadet devrinde herşey bedahet halindeydi ve bedahet ölçüsüne bağlı... O devirde herkes bir nur huzmesi içinde kendinden geçmiş ve teslim olmuştu. O devirde hiç kimsede "kıyl ü kaal - fikir dedikodusu" ve akıl telâşı yoktu. Bütün bunlar sonradan geldi; nur gölgelendi ve aklın zulmet arabası yağız atlarını sürmeye başladı. Aklı akılla yenecek ve ilerisine geçecek akıl Gazalî'ye kadar gelemedi. Peşinden aklı büsbütün iflâs ettirecek kadar donduran Şeyh-i Ekber'e karşılık, herşeyin hak ve keyfiyetini kıvamlayan ve bütün gerçekleri yerli yerine oturtan, ikinci binin yenileyicisi İmam-ı Rabbânî ve yolundakiler... Derken, bu dâvanın ne büsbütün akılla, ne de büsbütün akılsız olabileceğinden gafil, günümüze kadar sızmış sağlı ve sollu mankafalar, kuru akılcı sözde Müslümanlar, sahte mütefekkirler, ahmak reformcular ve başlarında Vahhabîlik kuluçkası İbn-Teymiyye... İlle de akıl, ille de akıl!..
Gören şeyin göz olmadığını, gözde Allah'ın nuru yuvalandığını ve herşeyin, Batı felsefesinin bile bugün yaklaştığı bedahet duygusuna bağlı bulunduğunu anlamayanlara yazıklar olsun!..
Bedahet anlaşılmadıkça hiçbir şey anlaşılamaz.
ÇİLE
Bedahet hissi, Peygamberlik makamının aslî ve mutlak sahibinin buyurdukları gibi "kalbde bir nur"dur ve izahın üstünde bir şeydir.
Mevlâna der ki:
- Sarayda gece... Sultanlar uykuda... Zindanda gece... Mahpuslar uykuda...
Yani saadette ve felâkette, kimsenin hiçbir şeyden haberi yok... Hepsi gaflette birlik...
Bir şeyi bedahetle bilir, akılla ararız. Bedahet hissimiz olmasaydı akıl tek şey anlayamazdı. Bedahet öyle bir histir ki, akıl ona köle diye verilmiştir.
Akıl hiçbir şeye inanmaz; onda inanma hassası yoktur. O inanılanın arkasından gelen bir hesap memurudur.
Aklın sâf vahidi, vâhid içinde anlamak iktidarı da yok... Nisbetlerin ölçüsü olan akıl, 1'i 2'leştirmeden anlayamaz ve kendisinde bütün nisbetlerin berhava olduğu sonsuz mücerredi kavrayâmaz.
Sâf vahidi idrak, ruhun işi... Onda da hesap yok, kabul etmek var...
Hızlı hızlı tespih çeken bir velî'ye sorarlar:
- Tespihte ne arıyorsun?
- Gafleti arıyorum!..
Gaflet... Sırasına göre belki en büyük nimet... Fakat esasta zehirlerinzehiri...
Ey müslüman, sana düşen nimetse sadece çile... Uyumamak ve düşünmeye memur olmak... Bu çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin, yatağını ve yorganını satardın!
SIR
Lügatlerde "sır" kelimesi var da, buna rağmen Allah'ı anlamayanlar var... Hâle bakın siz!..
Aklın kuşattığı hiçbir yerde sır yok, kuşatıldığı her yerde sır var... Allah'ın kuşatılması muhal, kuşatması da mutlak olduğuna göre, ona giden yol sır idrakinden başka ne olabilir?..
Sır olmasaydı "meçhul" olur muydu hiç?.. Meçhul olmayınca da, ne fikir, ne ilim, ne sanat...
Sanat, Allah'a sır caddesinden giden fener alayı... Sanatkâr, ayda, güneşte, çizgide, renkte, seste kimi aradığını bilseydi onun isminden başkasını ağzına alamazdı.
O ki, beni kuşatır ve hâkimiyeti altına alır, benim için bir sır olur. O ki, hâkimdir, mahkûmun gözünde sırdır. O ki, büyüktür, küçüğü kuşatır. Ve O ki, en büyüktür ve her şeyi kuşatmıştır, kuşatma âleti olan akıl tarafından nasıl kuşatılabilir? İşte Allah'ı anlamak, bu en büyüğü anlamak, yani anlamanın muhal olduğunu anlamak dâvası... Aklı bir anda vecde döndüren bu anlayıştır ki, anlamaya hiç pay kalmayan yerde tam anlamaktır. Sır anlayışı...
Şu "anladım" tesellisiyle, gölgelere hacim izafe edip ölçe biçe gidenlere ve Allah'ın her zerreye nakşettiği büyük sır kapısını görmeyenlere nisbet, en âdî hayvan ne kadar âlîdir. Böyleleri için Kur'ân'daki "Hayvandan aşağı" tavsifinden işte bir hikmet zerresi!..
Gözleri kör bir sahabî, Allah Resulünün îlâhî visale kavuşmalarından sonra Hazret-i Âyişe'ye gitti.
Mübarek Peygamber zevcesi kör sahabîyi huzuruna kabul etmeden sımsıkı örtündü, kapandı ve ondan sonra haber gönderdi:
- Buyursunlar!.. Vaziyeti anlayan sahabî:
- Ben körüm, dedi; görmüyorum, niçin örtünüyorsunuz?..
Hazret-i Âyişe'nin cevabı, sır idrakinin en ince noktasına erişen bir derinliktedir:
- Siz görmeyebilirsiniz; ben sizi görüyorum ya, kâfi...
CÜCE
Akıl, cüceler içinde belki en becerikli cüce; fakat muhakkak ki, bir cüce... Mesafeleri karış karış ölçmeyi, zamanı tık tık saymayı, develere çelme takmayı, cücelere ökçeli iskarpin giydirmeyi, denize dalmayı, havada uçmayı, daha birçok şeyi; birçok şeyi bilir fakat birşeyi bilmez: Eğer kırk bir mizan ve tecrübe işaretiyle defterinde kayıtlı değilse, bir kere birin kaç ettiğini...
Fakat bir büyüğün dediği gibi, ne sadece akılla olur, ne de büsbütün akılsız... Ona da vazife vermiş sahibi...
"Peygamberlik tavrı aklın verâsıdır" sözünden daha üstün bir hikmet dinlemedim. Büyük bir velînin bu muazzam buluşunu, büyük ve çilekeş İmam-ı Gazalî ne güzel ifadelendirmiş:
- Gördüm ki, akıl izmihlal içindedir ve her şer Peygamberin ruhaniyetine yapışma davasıdır; aklı bıraktım ve ona yapıştım.
Gerçek akılsız, dolayısiyle nasipsiz kimdir bilir misiniz? Ne aklın altında kalıp da onu hiç kullanmadan inanan, ne de aklın üstüne çıkıp onu akıl aleyhinde kullanarak inanmaya bakan... Akılsız, aklın içinde kalandır; akıl fıçısı içinde, "nârıbeyzâ"dan aşk parmaklariyle cidar pencereleri açamadan ve bu işte aklı kullanmadan ermeye de yol kapalı...
Akılla aşk nasıl geçinebilsin?.. Akıl, kemmiyetin uşağı; ve aşk, keyfiyetin meczubu... Keyfiyet ise şu kadar kırat pırlanta gibi kemmiyetin şahitliğine muhtaç...
PÜF
Akıl, o "ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk" maskara, inanmadığı şeylere "acaba, ya olursa, belki" gözüyle bakar da, inandığı şeylere "niçin, ne sebeple, neden dolayı" gibilerden bir şüphe tavrı ve ille anlama kaygısı gösterir. Bu inceliği, aklın sınırlarını yırtmış olan İmam-ı Gazalî de harikulade bir akılla yakalamıştır.
İlle anlamak isteyenler, eğer aklı anlar gibi olsalardı, gönül güneşinin yanında akla bir kibrit alevinden fazla değer vermezler ve birçok yerde onu püf diye söndürmeyi bilirlerdi.
Ona "püf!" de ki, güneş açılsın!..
NE GÜN?
Eli inmeli, dili düğümlü, kalbi buruk, edası pısırık, sermayesi korkak, işi ürkek, ahlâkı katlanmak, ibadeti saklanmak...
Bu mu müslüman?..
Velînin sahabîler üzerindeki hükmü malûm:
- Siz onları görseydiniz deli derdiniz; onlar da sizi görselerdi "bunlar müslüman değil!" derlerdi.
Müslümanlık iddiacıları! Ne gün divaneleşeceksiniz?..
MUHAL FARZ
Şeriatte "muhal farz" demek ve bilmek şartıyla akla, hakikati tersinden muhakeme ve nefyi yolundan tespit hakkı verilmiştir. Hendesedeki "aks-i dâva"larda olduğu gibi...
Muhal farz:
- Allah olmasa, oluş ne olur?
Şeklinde... Bu noktada beyin çatlar ve hüküm şöyle gelir:
- Muhal farz, Allah olmasa insan için tek gaye, atomu çatlatırcasına dünyayı berhava etmek ve bir elden hayata son vermek olur.
Muhal farz:
Şeriat, boynu, elleri ve ayaklarıyla insanın çarmıha gerilip tek noktaya baka baka çıldırması ve ölüm nimetinden de mahrum, öylece kalması demek olsa tek saadet bu olur.
Muhal farz:
O'nun yolu ebedî cehennem olsa sonsuz devlet bu olur.
Bana:
"- Kuzum sen çıldırıyor musun, bu dipsiz fikirler de ne oluyor?" diye çıkışmayın!
Bu dipsiz fikirler, her şeyin Kâinatın Efendisinden geldiğini, O'nu Allah'tan sonra "1" diye kabul edip bütün sayıların işte bu "1" etrafında halkalanmakla hayat bulacağını, O olmasaydı, eflâkin yaratılmamış olacağını anlamaya yaklaşmaktan geliyor.
Siz yer çekimi sayesinde topuklarınızın dibine basar ve dengenizi bulurken, ben, bu soydan bütün dengelere boş vermiş, başımın topuklarıyla yedinci kat gökte çekimlerin çekimi noktasına, dipsizliğe tutulmuş bulunuyorum.
Aman, aman, aman!.. Muhal farz, Allah olmasaydı, bu kadar zulmün, bu kadar yanlışın, bu kadar küfranın, bunca mazlumluğun, bunca hakkın, bunca gözyaşının hesabı ne olurdu? Bu hesabın oluşu, oluşunun hasreti, oluşunun zarureti ilân ediyor ki, Allah var!.. Var olmaktan fışkıran bunca varlık yokluğa nasıl sığar? Ahenk ve nizamdan gelen bunca şey, hayâl edilmesi bile imkânsız bir nisbetsizlik ve karışıklıkta nasıl toplanır? Muhali konuşuyorum, anlamıyor musunuz? Yalnız Allah var!..
Kaynak: Vecdimin Penceresinden, BD yayınları.

 
Üst Alt