Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Vay halimize

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
41
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
Vay halimize
Hem de ne vay!

O mal, mülk sahibi zenginler niçin bizimle birlikte olmuyor, diye üzülmeyin. Dine yardım edip, dini yükseltmeye çalışmıyorlar diye de üzülmeyin. Üzülmeyin; çünkü biz size öyle büyük zenginlikler ve hazineler verdik ki, ne dünyada ne de âhiret hayatında onların eşini bulamazsınız.



Mü'minin niyeti

amelinden hayırlıdır
Her mü'min İslâmî ilimleri öğrenmekle görevlidir. İlim öğrenmede yaş sınırı yoktur. İster seksen yaşında ol, ister doksan yaşında. Doksan yaşında olan bir mü'min o yaşta ilim tahsiline başlar ve vefat ederse, âhirette ona niyeti üzerine muamele ederler.
Tarikat için de aynı şey söz konusudur, tarikat dersine başlayan bir mü'min, dersini tamamlamadan ölürse, kabirde onun dersini tamamlatırlar.
İşte bunun için denilmiştir ki:
"Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır."
Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz buyurdular ki:
"Ancak her kişi için niyet ettiği vardır."
Mü'min, yaptığı ve yapacağı ibadetlerde niyetinin sonucunu alacaktır. Niyet, Allah rızası ise, onu bulacaktır. Niyet, desinler veya makam, mevki kazanmak ise, ibadetleri boşa çıkacaktır.
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Kur'anı Kerim'in verilmesi, ne büyük bir saadet, ne büyük devlet ve ne büyük nimettir. Onun ümmeti bizler için de öyledir.

En büyük zenginlik

Kur’an’a iman etmektir
Basra Karyelerinin sakinleri yedi kafile oluşturarak, Benî Nadir ve Benî Kurayza Yahudilerine içlerinde her türlü ihtiyaç maddesinin bulunduğu kervanları götürdüler. Bu kervanlarda o günün şartlarında yok yoktu. En güzel kumaşından al da, güzel kokulara varıncaya kadar her şey...
Kervan Benî Kurayza ve Benî Nadir'e giderken, mü'minler onları gördüler ve dediler ki:
"Ne olurdu, şu kervanlardaki mallar bizim olaydı. O zaman hem ihtiyaçlarımızı karşılamış olur, hem de Allah yolunda sarf ederdik." Bu hâdiseden Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz de haberdar oldu ve Mevlâ Teâlâ Hazretleri şu âyeti celileyi inzal buyurdu:
"Habibim! Celâlim hakkı için yemin ederim ki sana Seb'i Mesani'yi ve Kur'anı Azim'i verdik."(Hicr, 87)
Âyeti kerimede geçen "seb'i mesani" ile Fatiha sûresi kastedilmiştir, ayrıca Kur'an'ın tamamı da kastedilmiştir.
"Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve mü'minlere alçak gönüllü ol." (Hicr, 88)
O mal, mülk sahibi zenginler niçin bizimle birlikte olmuyor, diye üzülmeyin. Dine yardım edip, dini yükseltmeye çalışmıyorlar diye de üzülmeyin. Üzülmeyin; çünkü biz size öyle büyük zenginlikler ve hazineler verdik ki, ne dünyada ne de âhiret hayatında onların eşini bulamazsınız. Dünya ve âhiret hayatının en hayırlısı Fatiha'yı, Kur'an'ı siz mü'minlere verdik.
O Kur'an sizi, mü'minleri bana kavuşturur, benim rızai şerifime kavuşturur. Cennette, aklınızın alamayacağı kadar, sonsuz derecede güzel nimetlere kavuşturur. Bir de ne yapar mü'minleri? Dünyaya hâkim. Düşmanlarınızı da mahkûm eder.
Bu durumda şöyle bir soru ile karşı karşıya kalacağız: Kur'an bu kadar büyük bir nimet olarak mü'minlerin elinde bulunuyor. Öyleyse bu saydığımız nimetlere niçin ulaşamıyoruz? Bu soruya verilecek cevap çok açık ve nettir:
"Kur'an'a lâyık amellerimiz olmadığından."
Bu konudaki sözü, Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem söyledi:
"Her kim Kur'anı Kerim'le zengin olmadı ise, bizden değildir."
Bir mü'min Kur'anı Kerim'e inanıyor, onunla amel etmeye çalışıyor; fakat kendisinin zengin olmadığına inanıyorsa, o bizden değildir. Demek ki, en zengin olanlar Kur'an ehli olanlardır. En büyük nimet de budur ve bu nimetin kıymetini bilelim.
İşte bu büyük nimet, Kur'an okunmazsa vay hâlimize! Okunup da amel edilmezse, o zamanda vay hâlimize!
Vay hâlimize hem de ne vay! Millet, Kur'an ile amel etmeyi, Kur'an okumayı bırakmış. Kur'an okumak yerine, imansızların icatlarının, şarkıcılarının, yazarlarının, çizerlerinin peşinde koşuyor. Kur'an tahsili yapacakları yerde, sapık okulları bitirme çabaları içinde bocalıyorlar.
Mevlâ'mız bizim önümüze bu büyük nimeti koyuyor da, bizim gözümüz bunu görmüyor. Bu hâl şuna benziyor: Fakir bir adama bir çuval altın veriliyor, adam bu bir çuval altının farkında değil. Yanında bulunan bir adamın elindeki bir iki adet altına gözünü dikmiş bakıyor. Konumuzla ilgili bir âyeti kerimede de şöyle buyrulmuştur:
"Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir. İyi davranışlarda bulunan mü'minlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdele." (İsra, 9)

Karanlık ve
aydınlık
Kur'anı Kerim'in bize haber verdiği bir başka önemli konu, insanları âhiret günü ile korkutmasıdır. Bu korkutma, Kâinatın Efendisi'nin şahsında bütün insanlaradır.
Âhiret gününden korkmanın, bu korku gününün bir adı da "Yevmü'tteğabün" yani aldanma ve aldatma günüdür. O günde ldatma şöyle olacak: Müslümanlar kâfirleri aldatacak. Her insanın hem cennette, hem de cehennemde yeri bulunmaktadır. O büyük korku gününde Müslüman cehennemdeki yerini kâfire verecek, bunun karşılığında da kâfirin cennetteki yerini alacaktır.
Yukarıda zikrettiğimiz âyeti kerimede Rabbimiz ne buyurmuştu: "İnsanları Rabbinin izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarasın diye sana bu kitabı indirdik." Âyeti kerime iki noktaya dikkat çekmektedir: Karanlık ve aydınlık…
Karanlık olanlar; Allah'ın emir ve yasaklarına uymamak, kelimei şahadet getirmemek, oruç tutmamak, namaz kılmamak, gıybet etmek ve kibir gibi alışkanlıklardır. İslâm şeriatına iman edip yaşamak ise nurdur, aydınlıktır. Bu konudaki âyeti kerimede Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"Mü'min erkeklerle mü'min kadınları, önlerinden ve sağlarından, (amellerinin) nurları, aydınlatıp giderken gördüğün günde, (onlara): "Bugün müjdeniz, zemininden ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacağınız cennetlerdir." denilir. İşte büyük kurtuluş budur." (Hadid,12)



KUR’AN’DAN UZAKLAŞTIKÇA
ZİLLETE DÜŞTÜK

Ey Müslümanlar! Başımızın çaresine bakalım. Başımızın çaresine bakmak, Kur'an'a sarılmakla, Kur'an ehli olmakla olur. Kur'an'a hak ettiği değeri vermek gerekir. Değer verdiğimiz nasıl anlaşılır? Şöyle bir misal verelim: İçimizden birine tanıdığı bir erden bir mektup gelse, bunu normal karşılar. Bir teğmenden gelse, biraz farklı karşılar. Hele bir yüzbaşıdan gelse, değeri biraz daha artar. Bir binbaşı, bir albay olursa, mektup daha fazla önem kazanır. Hele bir generalden, paşadan gelse, o mektubun çok daha fazla değeri olur.
Netice itibariyle makamı ne olursa olsun, bir kuldan gelen mektuba bu kadar değer veriliyor. Peki, bütün insanların ve mevcudatın yaratıcısından bir mesaj geliyor. Varın bu mesajın değerini siz hesaplayın.
Bu Kur'an öyle bir mesajdır ki, Kur'an denilince şöyle bir durmak gerekir. Bu milletin düşmanları Kur'an'ın önemini çok iyi anladılar ve bu milleti Kur'an'dan uzaklaştırmak için her yola başvurdular. Netice itibarıyla da başarılı oldular. Milleti bölük bölük cehenneme sevk etmeye çalışıyorlar. Bir âyeti celilede Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"Elif, Lâm, Ra, (Bu Kur'an) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve) övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır." (İbrahim, 1)
Mevlâ'mız bize Kur'an'ı indirmekle en büyük devleti ve nimeti verdi. Bunun en güzel ve canlı örneği Osmanlı'da görülmüştür.
İlk başta Kur'an'ın hâkimiyeti Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile başladı. Yirmi üç yılda dört bir yana yayıldı. Ondan sonra Hulefâi Raşidin devrinde alabildiğine genişledi.
Sonraki yıllarda Osmanlı devleti yüzlerce yıl dünyaya hükmetti. Osmanlı dünyaya ne ile hükmetti? Hiç şüphesiz Kur'an ile hükmetti.
Osmanlı padişahları Kur'an ilmi ile yetişti, Kur'an'ın hakkını vererek, yaşayarak, yaşatarak dünyaya egemen oldular. Ne zaman ki Kur'an'dan uzaklaşmaya, Avrupa'ya yakınlaşmaya başladılar, hâkimiyet de elden gitmeye başladı. Kur'an'dan uzaklaştıkça Avrupa'ya yaklaşıldı. Sonunda öyle bir noktaya gelindi ki, tam bir zillet içine düşüldü. Bugün yaşanan hâdiseler yıllarca yapılanların bir finalidir.
Son yıllarda ülkemizde yaşanan felâketleri bir uyarı ve ikaz olarak almalıyız. Bu felâketlerin daha yıkıcı ve perişan edici olmamasının nedeni, içimizde bulunan İslâm şeriatının gereklerini yerine getiren mü'min kardeşlerimizin varlığıdır. İslâm şeriatına uyan ve yaşayan kardeşlerimizin sayılarını artıralım ki, kaza, belâ ve musibetler memleketimizin üzerinden uzaklaşsın.
 

ORHANBEY

New member
Katılım
12 May 2007
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
O Kur'an sizi, mü'minleri bana kavuşturur, benim rızai şerifime kavuşturur. Cennette, aklınızın alamayacağı kadar, sonsuz derecede güzel nimetlere kavuşturur. Bir de ne yapar mü'minleri? Dünyaya hâkim. Düşmanlarınızı da mahkûm eder.


allah razı olsun kardesim

rabbım hepımızı dunyayı ayagı altına alan salıh kullarından eylesın amın..
 
Üst Alt