Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Var mı? Böyle İman Kalitesi varsa söyleyin bilelim

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
Bir Allah dostu anlatıyordu.Aktarmazsam vebal altında kalırım.
Peygamber Efendimiz S.A.S Miraca çıktığı gün etrafına olayları anlatıyor.Hz Ebubekir in yanına geliyorlar
- Seninki dün gece Allaha ulaşmış mış onunla konuşmuş muş diyor ne diyorsun
Hz Ebubekir- Bunu kendisi mi söylüyor?yoksa başkalarımı?
Cevap- kendisi söylüyor
Hz Ebu bekir - O söylüyorsa mutlaka doğru söylüyordur.Mutlaka böyledir

savaşa çıkılacak Peygamberimiz Askerlere silah almak için para topluyor
bazıları para vermek istemiyorlar Hz ebubekir elinde anahtarla geliyor.Bu evimin anahtarı eşyaları ile komple senin (muhtemelen tüm varlığıda o ev)

işte sadıklardan anlamında sıddık nişanesi sıddık aynı zamanda sadaka veren demektir.Hemde sözüne çok güvenililen demektir.Bu ünvan EbuBekirin Peygamberimiz vefat edince seçmenler EbuBekiri seçiyorlar.İlk Halife oluyor

yukardaki 2 anektod beni çok etkiledi.Acaba? iman kalitemizi sorguluyormuyuz?Yukardaki olaylar zihnimzide bir resim oluşturuyor .Bizimde bir hayatımızı yaşadığımız bir resmimiz var.Yukardaki tablo ile bizim tablomuz arasında benzerlik bulabiliyormuyuz?
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Benide Halife Ebubekir hakkında etkileyen çok hadise mevcut sadece 2 tanesi ile yetinemiyorum.

Müsadenle madde madde yazayım.

İbn-i Kuteybe “El-İmame ves Siyase” adlı kitabının evvelinde tasrih etmektedir ki büyük İslam kadını Hz. Fatıma, Ömer ve Ebu Bekir’e şöyle buyurmuştur: “Allah için söyleyin peygamber’in şöyle buyurduğunu duymadınız mı?: “Fatıma kimden razı olursa ben de ondan razıyım. Fatıma kinden razı olmazsa ben de razı değilim. Onu seven beni sevmiştir. Onu sevindiren beni sevindirmiştir. Onu gazablandıran ise beni gazablandırmıştır.”

Ömer ve Ebu Bekir “Evet, duyduk” dediler.

1-Aişe dedi ki:Hz.Fatıma,Ebu Bekire bir risale yazıp babası Resulullah'tan kalan mirasını sordu.Ebu Bekir kabul etmeyip birşey vermedi.Bu yüzden Hz.Fatıma darıldı ve ölünceye kadar onunla konuşmadı.(Bkz.Sahih-i Buhari c.3 s.39)

2-Hz.Fatıma öldüğünde vasiyeti gereğince Ebu Bekir ve Ömerin cenazelerinde bulunmamaları için geceleyin defnedildi.(Bkz.Sahih-i Buhari c.3 s.39)

3-Hz.Peygamber buyuruyor ki:Fatıma benden bir parçadır,onu gazaplandıran beni gazaplandırır.(Sahih-i Buhari c.3 s.1374,Hasais en-Nisai s.122)


Sadece ve Sadece Hz.Fatıma'nın Halife Ebubekir'e gazaplanması bir çok şeyi anlatıyor.
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
..

..

işte ben bunu anlatamıyorum vebal alıyorsunuz günaha giriyorsunuz

eğer sahih hadisleri ayıklamak bazı fanatiklerin iddia ettiği gibi hadis inkarcılığı ise en büyük hadis inkarcıları hadis raviileridir.Yani şunu demek istiyorum İmam buhari İmam müslüm binlerce hadis arasından ayıklayarak %10 un altında hadisleri kitaplaştırmışlardır.
DÜZELTME
7.300 / 600.000 = %1,2 (BUHARİ'NİN KENDİ İFADESİNE GÖRE)

2. konu hadisler Peygamberimiz S.A.S sözleridir 200 sene sonra kitaplaştırılmış 1400 seneden beride tercümelerle sadeleştirilmelerle günümüze uzanmıştır. Sünnet çok farklıdır sünnet sözler değildir.Peygamberimizin yaptığı fiillerdir,eylemlerdir. Hem şahidi çoktur hemde yanlış yorumlanma ihtimali yoktur. Forumda genelde hadisle sünnet karıştırılıyor.Kördöğüşü gibi manasız çekişmeler nefsani yazılar sergileniyor.Ümmeti Muhammed adına utanç verici bir durum sözkonusu


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]benim istediğim insanların ilahi mesajlara yani
Kurana daha çok yönelmeleridir tüm hakikatler oradadır.sünnete karşı duruş düşmanlık sözkonusu değildir aksine perşembeleri sünnet orucu günlük kuşluk ve teheccüt namazlarını yapmaya çalışan birisiyim insanlar 25 cilt kütübü sitteden dini öğrenme çabasına girerek ilahi mesajları kuranı kenara atıyorlar bu haksızlık diye düşünüyorum
[/FONT]

Benim bir ricam var:
aşağıda yazdığım ayet-hadis çelişkilerine ve hadis-hadis çelişkilerine birisi çıkıp cevap versin ki işin doğrusunu biz de bilmiyorsak öğrenelim ve memnuniyetle kabul edelim inşallah.
Ama şunu anlayın artık:
Hadislere dikkatli yaklaşalım derken, peygamber efendimizi reddetmek diye bir şeyi kastetmiyoruz. Konuyu bu şekilde anlatmayın, böyle algılamayın. Vebale girersiniz.
hadislere neden dikkatli yaklaşalım?
1-Peygamberimize isnat edilen yalanları dinimizden temizlemek
2-Söylemediği sözler yüzünden yanlış tanınmasına ve anlaşılmasına mani olmak

için.......

İŞTE AMAÇ BUDUR.


Ebubekir Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün.”
Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt

Hz. Ömer diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini istedi.
İbni Abdil Berr, Camiul Beyanil İlm ve Fazluhu 1/64-65

Hadisler Ömer döneminde çoğalmıştı. Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunların yakılmasını emrederek şunu söyledi: Kitap Ehli’nin Mişna’sı gibi Müslümanların Mişna’sıdır bunlar.
İbni Sad/Tabakat 5/140
Hz. Ömer çok değerli bir tespitle; Museviler’in dinlerini dejenere edişlerinde Tevrat dışında Mişna adlı kitapları dini kaynak edinişlerini görmüş ve Peygamber’e fatura edilerek dinin kaynağı kılınmak istenen hadislerin bu Mişnalar’ın fonksiyonunu kazanacağını anlamıştır . Buna karşı hem diliyle, hem eliyle mücadele etmiş ve bu mişnaları yakmıştır. Hz. Ömer’in yaktırdığı Mişnalar’daki doğru hadis oranı tahminimizce bugünkü en doğru kabul edilen Buhari’den de, Müslim’den de çok daha yüksektir. çünkü Peygamber’i görenler o dönemde hayattadır, ayrıca ileride olacak siyasi ayrılıklar ve kargaşalar henüz olmamıştır.

Geleneksel İslam’ı savunanlara soralım: Sizce Hz. Ömer Peygamber’i sevmiyor muydu? Peygamber’e sizin kadar (!) saygı duymuyor muydu?

Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden dolayı Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit etmiştir.
Tahzırul Havas 10b.

4 Halife’nin dışında Peygamberimiz’i gören birçok değerli sahabe, gerek 4 Halife döneminde, gerekse 4 Halifeden sonra arkadaşlarının hadislere karşı takındıkları tavrı benimsemişlerdir. Bu konuda İbni Abbas ve Abdullah bin Mesud adlı meşhur sahabeleri görelim:

Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı.” cevabını verdi.
Buhari K. Fezailul Kuran 16; Müslim K. Fezailus Sahabe 30,31 Ebu Davud K. Fiten 1, Tırmizi K. Fiten 43

ibni Abbas hadis yazmayı yasaklar ve şöyle derdi: “Sizden önceki ümmetlerin sapmaları bu şekilde kitaplar vücuda getirmek yüzünden olmuştur.” İbn Abdül Berr, Camiul Beyanil ilm 1/63-68

Abdullah bin Mesud elinde bir hadis sayfasıyla geldi. Sonra su isteyerek yazıları sildi, sayfanın yakılmasını emretti ve şunu söyledi: “Allah kime bir hadis sayfasının yerini bildirirse ve o da beni bundan haberdar ederse Allah’a yemin ederim ki, Hindistan’da dahi olsa o hadisi arar bulur ve yok ederdim.
Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetinin Aydınlatılması s. 27

Hz. Ali minberden şu hutbeyi veriyordu: “Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yoketsinler. Zira halkı helak eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.”
İbn Abdülberr, Camiul Beyanil İlm

Birgün Hz. Ali’ye gelirler ve “Halk hadislere dalmış.” derler. Hz. Ali sorar: “Gerçekten öyle mi?” “Evet” derler. Peygamber’den işittim ki gelecekte vuku bulabilecek bir fitneden söz ediyordu. “O fitneden kurtuluş nedir, nasıldır?” diye sordum. Resullullah dedi ki:

“Kurtuluş Kuran’dadır. çünkü sizden öncekilerin haberleri de, sizden sonrakilerin haberleri de, aranızdakilerin hükmü de ondadır. O gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş söz değildir. O’nu terkeden her zorbanın Allah boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu O’ndan başkasında arayanı Allah sapkınlığa düşürür .

O, Allah’ın en sağlam urganıdır. O, hikmetle dolu Kuran’dır. O en doğru yoldur. O, boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin, karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan, ilginç özellikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır.”
Sünen-i Tırmizi/Darimi

Peygamberimizin Kuran'da geçen bir bahsi açıklaması gayet doğaldır. Namaz en güzel örnektir. İtiraz edilen husus : peygamberimize isnat edilen ve Kuran'la çelişen veya Kuran'da yer almayan hükümlerle Dinimizin bozulmaya çalışılmasıdır.
"Dinde zorlama yoktur.”
2Bakara Suresi 256
"Dinini değiştireni öldürün.”
Nesei 78/14,Buhari 12/1883

Bakın bu örnekte Kuranla, (uydurma)hadis çelişmektedir. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz? Dinde zorlama yoktur demeyi mi yoksa dinini değiştireni öldürmeyi mi? Birisini seçmek zorundasınız.

Hadis:“Kan aldırmak yapanın da yaptıranın da orucunu bozar.”
Tirmizi Oruç 60/Ebu Davud Oruç 28/Buhari Oruç 32

Hadis:“Peygamber’imiz oruçlu iken kan aldırmış-lardır.”
Ebu Davud Oruç 29-30/Tirmizi Oruç 59/Buhari Tıp 11

Buna ne diyeceksiniz. Hangi hadise göre amel edeceksiniz?

Hadis:“Gerek küçük, gerek büyük tuvaletinizi yaparken kıbleye dönmeyin.”
Hanbel 3/12
Hadis:“Peygamber’imiz bir takım insanların küçük ve büyük tuvaletleri için kıbleye dönmeyi hoş karşılamadıklarından, bu bidatı (hurafeyi) kaldırmak için tuvaletini kıbleye doğru yaptırdı.”
Buhari 4/11

Sizce bu hadislerden hangisi doğrudur? Her ikisi de doğru olamaz. Biri doğruysa diğeri uydurma demektir. Her ikiside sahihtir.


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]4 HALİFENİN HADİSLERE KARŞI TAVRI

Kuran’ın dışında başka kaynakları da dinin kaynağı ilan edenlere, Kuran’ı tek başına yetersiz görenlere, Kuran’la beraber uydurmalarla dolu hadis kitaplarından da dini anlamaya çalışanların kabulüne göre İslam’ın en mutlu dönemi önce Peygamberimiz’in zamanı, sonra ise 4 Halife dönemidir. Fakat ne yazık ki bu halifelerin üstünlüğünü kabul edenlerin uygulamaları 4 Halife ile de çelişmiştir. Daha evvel 4. Bölüm’de Peygamberimiz’in hadisleri yazdırmadığını gördük. 4 Halife de, bırakın hadis yazdırmayı, kişilerin hadis nakletmelerini engellemeye çalışmışlar ve Kuran dışında başka kaynak oluşmamasının mücadelesini vermişlerdir. üstelik bu mücadeleyi Peygamber’in vefatından sonraki ilk yıllarda vermişlerdir. Yani uydurmaların çok daha az olduğu bir dönemde. Oysa isteselerdi Peygamber’in en azından birkaç yüz veya birkaç bin hadisini toplayıp bir kitap yapabilirlerdi. Hem de Peygamber’i gören ve çok yakın olan 4 Halife eminiz ki çok az yanlışla böyle bir hadis kitabını oluşturabilirlerdi.

Bu bölümde izah etmek istediğimiz ; doğru olsa bile Kuran dışında başka dini kaynak oluşturmamanın en güzel örneğinin, Peygamber’den sonra 4 Halife döneminde görüldüğüdür. Onlar doğru olan hadisleri bile toplamadılar, insanların Kuran dışına taşmasını önlemeye çalıştılar. Oysa ünlü hadisçi Darekutni’nin ifadesine göre: “Yalan hadisler arasında sağlam hadis, siyah öküzün derisindeki tek tük beyaz kıl kadardır.” Gün gelmiş yalan hadislerin çokluğu doğru olan hadisleri geçmiş ve siyasi, maddi, manevi menfaatlerin baş gösterdiği devirde, bugünün en ünlü hadis kitapları yazılmıştır. Oysa 4 Halife kendi gözetimleri de mümkünken bırakın tek hadis yazmayı, kimseye tek hadis bile yazdırmamış, hadis naklini de kötü görmüşlerdir. üstelik doğruların yalanlardan fazla olduğu, kendilerinin ise hakem olabileceği bir ortamda. Şimdi birileri kalkıyor 4 Halife aşağı, 4 Halife yukarı onları öve öve bitiremiyor; ama Kuran’ı dinin tek kaynağı kılmak için onların bu tavırlarını uygulamaya gelince, sanki böyle bir olay olmamış, sanki kendi kaynakları bile bu gerçekleri kabul etmiyormuş gibi, tarihin bu olaylarını görmezden geliyorlar.
[/FONT]
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Peygamberimizin Kuran'da geçen bir bahsi açıklaması gayet doğaldır. Namaz en güzel örnektir. İtiraz edilen husus : peygamberimize isnat edilen ve Kuran'la çelişen veya Kuran'da yer almayan hükümlerle Dinimizin bozulmaya çalışılmasıdır.
"Dinde zorlama yoktur.”
2Bakara Suresi 256
"Dinini değiştireni öldürün.”
Nesei 78/14,Buhari 12/1883

Din'de zorlama yoktur...isteyen müşrik olarak kalır, isteyen hristiyan olur, isteyen yahudi...bu din kimsenin oyuncağı değil, kimsenin babasının dini de değil...Efendim, ben islam oldum, sonra döndüm bilmem ne oldum, olmaz, olursa ne olur: "Dinini değiştireni öldürün" olur, niye çünkü İslam Dinine giren kişi bu dinin her şeyini kabul etmiş demektir...Daha anlaşılır bir ifade ile askere gitmemek için vicdani ret yapın, görün bakalım, din de zorlamayı!!! Günümüzde İslam Nizamı hakim olmadığından dine de girersini, din den de çıkarsınız, size kimse karışmaz, sonra bir daha girersiniz, İslam Nizamı hakim olunca ise dinden filan çıkamzasınız, çıkarsanız, irtidat-mürted fıkhı uygulanır, bu hukuktur moderence, yani bu hukuka uymak zorundasınız, ama diyebilirsiniz ben şimdi dine girmeyeyim, yarın nasıl olsa dinden çıkarım, sorna tekrar girerim filan, önceden adam gibi karar verin, sonra girin!!!
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
biz birbirimizi anlamamızın sebebi ben caferiliği bilmiyorum yazdığın hadislerden şunu anlıyorum bazı alevilerde halifelik hz Alinin hakkıydı gasbedildi diyorlar şia görüşüde hz Ali önceliklidir. bu caferilik bu kolların bir versiyonumudur? lütfen anlatınız sayın caferi kardeşim

sayın ebu zer kardeşim ayet-hadis çelişkisini bence örtbas etmeye çalışmışsınız pek elle tutulur sağlam bir kaynak da gösterememişsin kusura bakma benim düşüncem
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Şimdi tevhideçağrı kardeşim, caferiliği bilmemeni anlayabilirim.

Lakin sana bahsettiğim hadiseler Ehlisünnet kaynaklarından ( özellikle de en sahih sayılan kitaplarından alıntıdır. ) Yani caferi veya şia kaynaklarla hiçbir alakası yoktur.

Hz.Alinin hilafetinin gasp edilmesi olayına gelince de, bununla ilgili hadiseler yine Ehlisünnet kaynaklarında da yazılıdır. Önemli olan önyargı ile yaklaşıp olurmu öyle şey kardeşim demeden gönlümüzü Hakikati bulmak için ferah tutmamız. Yoksa ne sen beni anlarsın ne ben seni anlarım.
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
zaten mesele burada Allah önyargılı kulları sevmiyor

İslâm'da Taassub Yoktur
Allah insana serbest irade ihsan etmiş. İnsan iradesini dilediği gibi kullanabilme hakkına sahiptir. Sosyal bir mahlûk olan insan dünya hayatında bir toplum içinde başka insanlarla birlikte yaşamak zorundadır. Din kul ile Allah arasındaki ilişkilerle, kul ile diğer insanlar arasındaki ilişkileri Allahû Teâlâ'nın emirleri çerçevesinde kapsayan, ilâhi bir sistemin bütünüdür. Allahû Teâlâ kendi Kat'ından serbest irade sahibi insanları aydınlatmak üzere kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Peygamberler Allah'ın kanunlarını içeren kutsal kitapları insanlara hep açıklamıştır. Kul ile Allah arasında emirlerin ve ilişkilerin bütününde insanın sonsuz serbest iradesinin söz sahibi olduğunu, bu iradeye hiç kimsenin dokunamayacağını, Rabbimiz gönderdiği bütün kutsal kitaplarda açıklamış ve peygamberler her idrak seviyesindeki insanlara bunları tebliğ etmişlerdir.

33/AHZAB-45, 46:Ey Allah'ın Nebî'si! Biz muhakkak ki, seni şahit, müjdeci ve uyarıcı (korkutucu), Allah'ın izniyle Allah'a çağıran bir davetçi, nurlandıran bir ışık, olarak gönderdik.
Âyet-i kerime'de Peygamber Efendimizin (SAV) her idrak seviyesindeki insanlar için vazifeli olduğu açıklanıyor. Şehadet mertebesine ulaşan kişinin İslâm olduğunu, üç teslimiyeti gerçekleştirdiğini, başlangıçta ruhunu daha sonra fizik vücudunu ve en son olarak nefsini Allah'a teslim ettiğini Rabbimiz Kur'ân-ı Kerim'in muhtevası içinde bize açıklıyor. Ruhumuzu Allah'a vasıl edip sonra teslim ettiğimiz zaman Cennet'le müjdeleniyoruz. Bütün insanları Allah'a çağıran, Allah'ın emaneti olan ruhu, Allah'a teslime çağıran Peygamber Efendimizin (SAV) serbest irade sahibi insanı asla zorlamadığını, dinin bütün emirlerinde zorlamanın olmadığını, Rabbimiz en güzel biçimde Kur'ân-ı Kerim'de bize beyan ediyor. Bir uyarıcı olarak Allah'a çağıran Peygamber Efendimiz (SAV)'e Rabbimizin verdiği öğüt şöyle;

GAŞİYE-21, 22, 23, 24, 25, Sen öğüt ver sen sadece bir öğüt vericisin, sen onlara zor kullanamazsın, kim yüz çevirir kâfir olursa Allah onu en büyük azaba uğratır. Doğrusu onların dönüşü bizedir. Sonra onların hesabını görmek bize aittir.

Küfürden yüz çevirmiş İslâm'a dahil olmuş kişilerin Allah'ın irşad davetine icabet edip îmân sahibi olup olmaması konusunda, insan iradesinin tamamen serbest olduğunu Rabbimiz şöyle açıklıyor;

YUNUS-99: Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunanların hepsi îmân sahibi olurlardı . Öyle iken insanlar îmân sahibi olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?

Rabbimiz insanın serbest iradesine karışmadığı gibi, bir başkasının karışmasını hiç istemiyor. Her noktada dinde asla zorlama yoktur.
Peygamber Efendimiz (SAV) tebligatından nasibini almış îmân sahibi kişilerin bile, zaman zaman nefslerinin heva ve hevesine uyduklarını Rabbimiz açıklıyor ve onların üzerinde emirlerinin yerine getirilmesi konusunda asla bir cebbar (zorlayıcı) olmadığını beyan ediyor.
KAF-45: Onların dediklerini biz biliyoruz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin (cebredici, zorlayıcı değilsin) Vaadinden korkanlara Kur'ân-ı Kerim ile öğüt ver.

Herkesin teslim emirlerinin yerine getirip getirmemeleri konusunda tamamen serbest olduklarını Rabbimiz Bakara Sûresi'nin 256. âyet-i kerîmesinde açıklıyor.

2/ BAKARA -256 : Lâ ikrâhe fiddini kad tebeyyenerrüşdü minelgayyi.
Dinde zorlama yoktur. Andolsun ki irşad (hidayet yolu, Allah'a ulaştıran yol), gayy (dalâlet yolu, şeytana, cehenneme ulaştıran yol) dan açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır.

İşte Rabbimizin açıklamalarından anlıyoruz ki, en alt seviyeden başlayıp kişinin irşada ulaştığımız seviyeye kadar her noktada, insan daima serbest iradesinin gereği ile amel edebilir durumdadır. Bir başkasının onun iradesini hiçbir yönde zorlayamayacağını, zorlamak yetkisine sahip olmadığını, Rabbimiz bir kanun olarak vazetmiştir.
Bunu yanlış idrak edenler sadece din seçiminde zorlamanın olmadığı sonucuna ulaşmışlar. Kâfir olan bir insan İslâm dinine geçmesi için zorlanamaz. Fakat "İslâm camiasının bir ferdi Allah'a karşı sorumluluklarını yerine getirmiyor ve bunları henüz idrak edemiyorsa ona zorla Allah'ın emirlerini yaptırmak gerekir." şeklinde düşünüyorlar.
Hallbuki âyetlerde İslâm'a dahil olmuş her idrak seviyesindeki kişinin serbest iradesini daima koruduğunu, buna kimsenin el uzatamayacağını, kimsenin bu irade üzerinde tesir icra edemeyeceğini Rabbimiz bize açıklıyor. Kendi zannını bir başkasına din adına zorla kabul ettirmeye çalışan kişi mutaassıbtır. Dinde ise taassubun yeri yoktur.

HAKKIN ÇİĞNENMESİNE MÜSAADE YOK
Rabbimiz bize serbest irade ihsan etmiş fakat ihsan ettiği bu cüz'i iradeyi, kulu, başkasına zarar vermede kullanırsa cezaya çarptırılacağını emir buyuruyor. Cezanın tatbikinde, cezanın misliyle karşılık verilmesini öngörmüştür. Kısas emri tatbik edilir. Fakat kul ile Allah arasındaki ilişkilerde mükafat ve mücazat verilmesi Allah'a ait olduğu için Rabbimiz bunu dilediği an yapar. Zamanı kendisi tayin eder. Fakat sosyal hayatta bir kişi başkasına yaptığı zulümden dolayı adalet onu suçlu görmüş ise suçunun cezasını misliyle ödemekle sorumludur. Fakat hak sahibi üç hal üzere davranabilir.
Birinci hal kısasın tatbik edilmesidir.
MAİDE 45 : Onlara cana can, göze göz , buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılılı kısass yazdık. Fakat kim bunu bağıilarsa o günahına karşı kefaret our. Kim Allah'ın indirdiği ile hüküm vermezse. İşte onlar zalimlerin ta kendileridir.
İkinci hal,
42/ ŞURA- 40: Bir kötülüğün cezası misliyledir. Ama kim affeder ve ıslâh ederse onun ecri Allah'a aittir. Allah zalimleri sevmez.
Üçüncü hal ise; Hayra ulaşmış olanların davranışlarıdır. Bu davranışta olanlara Rabbimizin öğüdü şudur;
41/ FUSSİLLET-34 : Hasenat (sevaplar) ile seyyiat (günahlar) eşit değildir. Sen yapılanı ahsen olan (davranışla) söndür (önle). O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi muhakkak ki yakın dost olmuştur.
41/ FUSSİLLET-35: Bu haslete (kötülüğü iyilikle önleme hasletine) sadece sabır sahipleri ve en büyük hazza sahip olanlar ulaştırılır.

Davranış biçimleri açısından insanların üç grupta olduğunu görüyoruz. Birinci grup henüz velâyeti kazanmamış olan kişiler, ikinci grup velâyete nasip olunmuşlar, üçüncü grup ise, hayra ulaşmış kişilerdir. Davranış biçimleri ile kişinin içinde bulunduğu hal birbirine paralellik arz etmektedir. Kişinin seviyesi ne ise davranışı da o olacaktır. Allah irşadı emrettiğine göre zamanla üst idrak seviyesine, hayra ulaşmamızı istiyor. Hayra ulaşmış olan insan çevresiyle mutlak uyum haline gelen insandır. Çevreden ona ulaşan her etki hayırdır. Onun tepkisi ise hayra mutlaka daha güzel bir hayırla mukabele etmek olacaktır. Bu insanlar sosyal yaşamında saadet ve huzur içinde bir toplum oluşturacaklardır. Rabbimizin de kesin emri, bizden istediği budur.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Alıntı:
Peygamberimizin Kuran'da geçen bir bahsi açıklaması gayet doğaldır. Namaz en güzel örnektir. İtiraz edilen husus : peygamberimize isnat edilen ve Kuran'la çelişen veya Kuran'da yer almayan hükümlerle Dinimizin bozulmaya çalışılmasıdır.
"Dinde zorlama yoktur.”
2Bakara Suresi 256
"Dinini değiştireni öldürün.”
Nesei 78/14,Buhari 12/1883
eğer buhariye uyarsak buhariyi öldürmemiz gerekir. neden diyecek olursanız dinini değiştireni öldürün diye söz sarfederek dini değiştirmesi oluyor. çünkü dinde zorlama yoktur.
hadis e dikkat dini değiştireni değil dinini değiştireni yani mezhebini yada başka dine yönelmeleri oluyor. bu sözde buhari dini değiştirmiş oluyor.

vah vah vah...kardeşim siz ilk okul filan okudunuz mu?
Tüh görüyormusunuz yanlışlığı, ben de diyorum neden anlamıyorum diye!!!
Neymiş???
Dini değiştireni değil dinini değiştireni...
İnceliğe bakarmısınız!!!
Ah, müçtehit taslakları ah!!!
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Sevgili arkadaşlar tartışmalarınızı ve paylaşımlarınızı diğer arkadaşları hedef almadan ve rencide etmeden sürdürün inşaallah.Dua ile
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
Allah razı olsun mücahit kardeş Nerde Kavga,Kargaşa,Kaos varsa orada ŞEYTAN vardır.Nerede Dostluk,Sevgi,Muhabbet varsa orada ALLAH vardır
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
İnsanlar arasında genel bir ayırım var: Allah’a inanmayan kâfirdir,
inanan da mü’mindir. Kalın çizgilerle olay hep böyle
değerlendiriliyor. Oysa ki Kur’ân-ı Kerim, mü’min olmayı, üst
standartlarda bir olay olarak değerlendirmiş. Yani sadece Allah’a
inanmak mü’min olmak için kâfi değil; mü’min olmanın başlangıcını
teşkil ediyor.
Allahû Tealâ’ya yaklaşım kademelerinin tam 14’üncüsünde mü’min olmak,
Kur’ân-ı Kerim’imizde üç ayrı cepheden ele alınmış:
1- Kişinin kalbine imanın yazılması, kişiyi mü’min kılar. Allahû
Tealâ tarafından kişinin kalbine imanın yazılması,
2- O kişinin nefs tezkiyesine, ıslâh-ı nefse, yani amilüssalihata
başlaması onun mü’min olmasını ifade eder.
Ve Allah’ın bütün insanlara emri de zaten budur. Sırat-ı Müstakiym’in
üzerinde bulunmak, yani ruhunu Allah’a doğru harekete geçirmek. Seyrü
Sülûk adlı bir yolculukla Allah’a ulaşmak üzere.
Öyleyse bugün 14’üncü basamakta bir insan mü’min olur. Beraberce
basamaklara bakalım:
Başlangıç basamağı bir insanın etrafındaki olaylardır. Her an
etrafımızda bir takım olaylar cereyan ediyor. Allahû Tealâ herkesin
etrafındaki olayı başkalarından farklı bir şekilde dizayn eder.
Muradı; Allah’ın irşad yoluna doğru olan meyilin bütün insanlarda
oluşmasıdır. O meyilin oluşması için muhtelif idrak kedemelerinde
yarattığı insanların etrafında öyle olaylar cereyan ettirir ki, o
insanları eşit şartlara getirir. Yani, herkes yarış için kulvara eşit
şartlarda girer. İşte bunu temin edecek olan insanların çeşitli
seviyelerdeki muhakeme yetkilerinin eşit noktaya ulaşmasıdır. Bu da
ancak insanların etrafında Allah’ın farklı olaylar yaratmasıyla
mümkündür. Dehr suresinin 3’üncü âyet-i kerime’sinde Allahû Tealâ
diyor ki;
Allah insanlara hidayet yollarını gösterir. Sonra da diyor, dileyen
şükredenlerden olur; dileyen küfredenlerden olur.
İşte biz insanlar etrafımızda olaylar cereyan ettikçe bu olayları
mukayese ederiz. Yani birbirene kıyas ederiz. Ondan sonra daha üst
seviye bir incelemeye gireriz. Bu ikincinin adına muhakeme diyor
Allahû Tealâ. Yani, hüküm istihsal etmek üzere, olaylardan hükün
çıkarmak üzere onları daha ciddi bir değerlendirmeye tâbî tutarız.
Bu muhakemenin neticesinde bütün insanlar için mantık oluşur. Her
insanda da mantık onun tecrübelerine, onun geçirilmiş hayat
olaylarına göre taayyün eder. Böyle bir statü içersinde bir insanın
mantığını oluşması demek ki onun etrafında cereyan eden olaylara sıkı
sıkıya bağlı. Çünkü onun tecrübeleri kendi geçirdiği olaylardan
esinlenerek vücuda gelecektir.
İşte insanoğlu demek ki, mukayeseden, muhakemeden sonra bir mantık
dizaynı içersinde hükmünün veriyor. Bu hüküm iki ayrı standartda
teşekkül edebilir;
Ya insanoğlu Allah’ın irşad yoluna doğru bir meyil duyacaktır,
Veya şeytanın gay yoluna doğru bir meyil duyacaktır.
İşte bu hususlar iki ayrı âyet-i kerime ile anlatılmış:
Birinci âyet-i kerime Araf suresinin 146’ncı âyet-i kerimesi. Allahû
Tealâ diyor ki:
O insanlara Allah âyetlerinin gerçek anlamlarını ifade etmekten sarfı
nazar eder ki, onlar yeryüzünde haksız yere gururla dolaşanlardır.
Onlara Alah’ın bütün âyetlerini söyleseniz inanmazlar; onlar Allah’ın
irşad yolunu gördükleri halde onu kendilerine yol ittihaz etmezler,
onlar şeytanın gay yolunu gördükleri zaman, dalâlet yolunu gördükleri
zaman, cehenneme götürecek olan yolu gördükleri zaman onu kendilerine
yol edinirler
 
Üst Alt