Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Vahiy

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Asalet ve Vahiy (Vahiy I)

A. Suruş’u görememiş, C. Rumi’yi okuyamamış, İ. Arabî’yi anlayamamış, H. Tirmizî’ye ulaşamamış, ama Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine iman etmiş, Hz. Muhammed’in eminliğinden de kuşkulanmamış olan sahabe, vahiy konusunda, anlamın aktüelleştirilmesi dışında bir şey tartışmamıştır.

Daha sonra bu konuda; Eşarî, Maturidî, Mutezilî, Sünnî, Şiî ve Haricîlerin ilk nesli arasında ihtilaf olmuşsa da, bu da asla vahyin “Kelamullah” olma mahiyeti üzerinde değil, yine güncelleştirilmesi ve keyfiyeti üzerinde olmuştur.

Anadolu’ya örf olarak intikal eden de budur.

İmdi biz, “vahyin keyfiyeti” sorununu biraz tehir ederek, müminlerin örfü üzere Sözü güncelleştirmeye çalışalım. Öyle inanıyorum ki mahiyet sorunu, bu sırada kendiliğinden çözülecek ve yapmacık akıl yürütmelere gerek kalmayacaktır.

Kur’ân’ın ilk kelimesi “ikra”dır. Bu bir emirdir ve çoğunlukla dilimize “oku” diye çevrilmiştir. Bu emir üzerine Hz. Peygamber’in yazılı bir metni okumaya başladığını, daha sonra bu emrin tekrar edildiğini kimse iddia etmemiştir. Ama nedense, çoğu kimse, bu kelimenin her türlü kitap okumaya delil getirilmesinde de bir sorun görmemektedir.

“İkra” aslında; de, söyle ve duyur anlamındadır. İlk dönem İslam Edebiyatında bunun örnek kullanımları vardır. Nitekim Hz. Peygamber, bu emre muhatap olduktan sonra, bir yazılı metni okuma gayretine değil, vahyi duyurma gayretine girmiştir. Ayrıca, takip eden surelerde anlamdaş sözcüklerle yinelenen de vahyin duyurulmasıdır.

Bu nedenle “ikra” kelimesi, Anadolu’da “oku” şeklinde aktüelleştirilmiştir. Çünkü "okuma", Türkçenin eski kullanımlarında “duyurma” anlamına da gelmektedir. Nitekim söz akışına yakışan da budur:

“Duyur!” Yaratan Rabb'inin ismini.”

İsimler bazen zatın adı, bazen de niteliklerin adları olur. Burada anılan Rab da nitelik adlarından birisidir. Bu nedenle ayetin, “Yaratan Rabb’inin niteliğini duyur” şeklinde anlaşılması gerekir. Nitekim söz şöyle devam etmektedir:

“Bir ‘alaka’dan yarattı insanı.”

Söz akışını tali bir tartışmayla boğmamak için ‘alaka’ kelimesini anlamlandırmadık. Ancak sadece şu kadarını söyleyelim. Bu kelimeye verilecek bir karşılığın, Kur'ân üslubunda belirtilen betimlemesel yaratılış evrelerindeki sıraya uygun düşmesi gerekir.

Aksi takdirde güncelleştirilen şey Kur’ân meali değil mütercim hayali olur.

Anlam burada bitmiş ve söz noktalanmıştır. Bir elçiye ilk hitabın, “duyur” emriyle yapılması ve bunun da yaratılış gerçekliği üzerine inşa edilmesi gayet tabiidir.

Fakat Sure daha yeni başlamıştır. Biraz sonra ikinci bir “duyur” emri daha gelmekte, bu emir ise “ikram” üzerine inşa edilmektedir.

Kur’ân dilinde sırayla “kerîm”, “ekram” ve “el-ekram”, kabaca cömert, daha cömert, en cömert olandır. Ya da asil, daha asil ve en asil olan…

Eğer asaletin barınağı ikram ise, Allah gerçekten de “el-Ekram” yani en asildir. Ayette şöyle denir:

“Duyur! Rabbindir en asil.”

Bu söyleme biçimi, Allah'ın da asil olduğundan çok, elbette, en asil olanın sadece Allah olduğunu vurgulamaktadır. Fakat burada cevaplandırılması gereken başka bir husus vardır:

Rab hangi şeyden dolayı kendisini asil olarak nitelemiştir? Rabb’i asil kılan nedir? Asaletin barınağı ikram ise, en asil kılan ikram nedir? Yaratmak mıdır, yoksa rızıklandırmak mıdır?

Rab, yapışkan basit bir şeyden, bir insan yaratmış olduğu için mi asildir? Hayır. Bu, birinci “duyur” emrinin temelidir.

Devam edecek

Ahmet BAYDAR
 
Üst Alt