Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Vahdet

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Vahid (tek, bir) olma, yalnızlık, tek'lik, bir'lik anlamındaki bu kelimenin öncelikli anlamı Allah'a ait olmasıdır. Yani Allah'ın Bîr, Tek olduğunu ifade eder bir kelime bulunmasıdır. Bizim burada üzerinde duracağımız anlamı ise müslü'manlann Birliği, beraberliği manasmdaki anlamı olacaktır.

İslâm tevhid(A!Iah'ı zâtı ve sıfatlan itibariyle birleme, Bir olduğuna İnanma anlamındaki) (emele dayanır. Tevhİd esası üzerinde bulunanların da Birliği, beraberliği söz konusudur ki işte buna da yazımızdaki konusu bakımından Vahdet diyoruz.
İnsanlar dünya kuruldu kurulalı şu veya bu şeyin üzerinde birliktelikler, beraberlikler, yani vahdet oluşturmuşlardır. Bu bâtıl olmuş, hak olmuş ama olmuştur ve olagelmektedir de...

Bun¬dan kısa bir süre Önce hemen herkesin İki ayn dünya görüşü üzerinde kümelendiği (birleştiği)ni görüyorduk. Bugün ise kapitalizmin; ISik-demokratik dünya görüşü ve yaşam biçiminin üzerinde birleşilmesine çalışıldığı, insanların buna zorlandığı görülmekledir. Daha düne kadar marksizm üzerinde birleşen 1.5 milyarı aşan in¬sanlar genelde bugün artık marksizmin bir hülya olduğunda birleşmişler ve marksizmi birlikte terketmislerdir.

Son iki asırdan beri müslümanım diyen kitlele¬rin ve bunların yöneticilerinin müslümanım deme¬lerini devam ettirmelerine rağmen batılı olmadan; laik-demokralik anlayış ve yaşam biçimine sahib bulunmadan olmaz, kalkmamayız, ilerleyenleyiz demekte birleştiklerini, içinde yaşadığımız ve ben¬zerimi/ olan toplumlardan biliyoruz. Egemen ideo¬loji günümüzde batılı laik-demokratik serbest eko¬nomici ideolojidir. Bu ideolojide Allah şayet var ise yalnızca kullarının vicdanlarında vardır; O'na başka yer bırakılmamış, özeilikle de fert ve devlet hayatından kovulmuştur. Kulları öylesine akıllı, beceriklidir ki artık O'na ihtiyaç duymamaktadır. O'nun koyduğu yasalan hayatlarının dışında tut¬makta, daha da ilerisi 1400 yıl önceki ilkelerin bugün kifayetsiz bulunduğu kanısındadırlar. Bu kanıda olanların garib olan yanı kendilerini hâlâ müslüman olarak tanımlamalarıdır.

Zira müslüman vahye teslim olan, vahyin gereklerine göre düşünce ve davranışlarını düzenlemeyi esas kabul eden kimse demek olduğu halde bu esası fert ve devlet hayatında terketmesine rağmen yine de kendisine müslümanım diyebilmektedir. Çarpıklık ise burada yatmaktadır.
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
İçinde yaşanılan sürecin değiştirilmesinin uzun sürmesi, bunun için fedâkârlıkların gerekmesi ve bu fedâkârlıkların nefislere zor gelmesi nice insanı bulunduğu esaslar üzerinden kaydırmakta ve içinde yaşanılan platformlara doğru sevketmektedir.

Bu sebeble de mücadele daha da zorlaşmakta ve ümmetin Kur'ânî esaslar Üzerinde "BlRLEŞME"si daha da zorlaşmaktadır.
Hemen herkesin dilinden düşürmediği VAH¬DET pratikte üzerine kurulacak esasların belirmemesi sebebiyle mümkün olamamakla ve yalnızca lafla kalmaktadır.

İnsanların birbirlerini anlamak için kullandık¬ları dilin kelimelerinin aynı olması, karşılıklı an¬lamayı ve giderek de anlaşmayı zorlaştırmakta, hattâ mümkün olmaz hâle getirmektedir. Zira konuşurken, düşündüklerini bir diğerine anlatırken kullanılan kelimelerin aynı olması asla kâfi gelmemekte, aynı zamanda konuşan ve din¬leyenin kafalarındaki karşılıklarının da aynı olması gerekmektedir bu kelimelerin. Bunun sağlanmaması halinde birbirini anladığını sananların, birlikteliklerinden doğan beraber davranmalarına sıra gelince üç adım sonra yolların ayrıldığı ve başka başka istikametlere yönclindiği görül¬mektedir.

Bunun doğurduğu olumsuz sonuçlar olarak da inkisar (kırılmalar) umutsuzluklar ve bu iş olmayacak veya olmayacak işlerle uğraşıyoruz gibi insanı bitiren, tüketen hallere girilmektedir. Elbettekİ insanlar, öncelikle yapacaklarının olabi¬lirliği üzerinde inanç sahibi bulunmalıdırlar ki bu İnanç kendilerine güç versin ve itici bir güç olarak süreklilik sağlanmasına yarasın. Aksi halde göstermesi gereken performansı gösteremez ve en Kifta' yoldan "topuklarının üzerinde dönenler" olacaklardır, Bu dönüş kişinin yalnı/ kendine güvenini yitirmesi sonucunu doğursa belki zararı fazla olmayacak ve kendisi ile sınırlı kalacağından fazla önemsenmeyecektir. Lâkin bu durumdaki kişinin izlendiği, bunlarda görülecek başarının diğer insanlar için örnek oluşturacağı ve başkalarına da güç vereceği yanına bakıldığında sonuç daha da iç karartan neticeler getirmektedir. Başkalarım da ümitsizliğe düşüren ve daha başlamadan cesaretlerini kıran bu manzara elbelte ki zararın katkat olmasına sebeb olmaktadır.
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Vahdet'in sağlanması için öncelikle nelerin üzerinde vahdet sağlanması gerektiği açık. anla¬şılır ve anlatılabilir şekilde ortaya konulmalıdır. Bunu bir kadro veya tek bir kişi yapabilir.

Önemli olan kaç kişinin bunu belirlediği olmayıp, üzerinde vahdetin gerçekleştirilmesi gereken esas¬ların Kur'ânîliğidir. "Kur'an'ın belirlediği esasları" açık, anlaşılır ve anlatılabilir şekilde ortaya konulması halinde bilinir ki bu esaslara Çağırılacak insanlar dünyevî sonuçlarına ulaşamasalar bile Rabbleri Allah bu esasları nefis¬lerinde gerçekleştiren kullarından razı olacaktır.

Zâten İslamda kişi için amaç ALLAH'I RAZI ETMESİ'dir. Bunun gerçekleşeceğine dâir taşınan İnanç kişiye güç verir, kişi sürekli kendini gözden geçirmesine rağmen üzerinde bulunduğu esasların Kur'ânîliği ona güven verir ve bu güven giderek çevresine yayılmaya, çevresinde de güven oluştur¬maya başlar. Bu mayanın tutacak olduğunu göste¬ren en esaslı belirtidir. İşte güven önce kişinin kendisinde beliren güvenli tıpkı suya atılan bir taşın önce kendisinin düştüğü yerde bir İz oluşturması ve giderek de bu halkaların yayılması gibidir.

Bu yayılma toplumda güvenin yayılması, yürünülen yolun o yol üzerinde yürüyenleri gidilmesi gereken sonuca götürücü olduğunun görülmesi ve bu inancın gelişmesi, daha çok insanı etkilemesi şeklinde kamuoyu doğuracak boyutlara ulaşmasına müncer olur. Bunsuz bîr toplumu değiştirmenin yolu yoktur. Zira sünnetullah böyledir. Öncelikle kişi kendi nefsinde bu güveni kazanmalı ve başkalarının da hem kendine, hem de yürünülen yola güvenilmesîne vesile olmalıdır.

Nefıslerindekileri Kur'andakilerle değiştirme kişiden başlayacak giderek en yakın kişilere sirayet edecek ve minicik de olsa teşekkül edecek bir grubun, daha geniş çevrelerin dikkatlerini çekerek kitlelere yayılacaktır. Bütün mes'ele başlayanların, başlangıçtakilcrin gerçek¬ten düşündüklerinin doğruluğu, yürüdükleri yolun doğruluğuna dâir taşıdıkları inancın kendilerine vereceği gücün farkında bulunmalarıyla başlamak¬tadır. Allah'ı razı etmeyi hiç unutmadan, sürekli Allah'ın rızasını gözeterek (Allah'ı zikrederek) yaşamaları hem Allah'ı razı edecek, hem de Allah kullarından kimilerini bunlardan razı olur hâle ge¬tirmesine sebeb olacaklardır. Bunun adı da fikrin yayılması, güzel örnek oluşturmasından kaynaklanan gücünün daha geniş çevrelere yayılmasıdır.
Müslümanların birleşmesi süreci öncelikle Kur'an'ın belirlediği üzerinde birleşilmesi gereken esasların (akideden başlayarak, davranış biçimlerine kadar) ortaya konulmasıdır. Bu esaslara kişi önce nefsinden (kendinden) başlayarak çağrıda bulunur. Yâni önce kendisi İnanır ve yaşamına geçirir inancını. Bunu takiben oluşan bu güzel örnek, diğer kişileri de etkileyecek ve giderek toplumu saracaktır. Basiretli olma, fe¬rasetli davranma, İnanılan düşüncenin derin ve köklü olmasının doğal sonucu olarak içinde yaşanılan ortamdan etkilenmeme, belirlenmiş gündemlerde sürüklenmeme ve gündemleri belirle¬me yaşam biçimi olursa elbette ki günün biri geldiğinde "insanların fevc fevc (kitleler halinde) Allah'ın dinine koştuklarını göreceğimizi" Allah buyurmaktadır.

Vahdet, yalnızca sözü edilmekle gerçekleşecek bir şey değildir. Zaten toplu halde bulunmanın anlamı neyin üzerinde topluluk oluşturulduğundan gelmektedir. Üzerinde bulunulan şey hak ise, Kur'an'daki doğrular ise, bu doğruların üzerinde bulunanların sayısı hiçbir /aman Önemli olmamıştır Allah katında ve akleden insanlar nezdinde...

Bu sebeble müslümanlar önce ve mutlaka üzerinde bulundukları düşünce ve davranışlarını gözden geçirmeli, Kur'an'la sağlamasını yapmalı; uyanları geliştirmeli, uymayanları atmalı ve kovmalıdırlar hayatlarından ki giderek güvenleri artsın ve gelişmeleri için sünnetullaha uygunluk teşekkül etsin.

Biz müslünıamm diyen herkesi Kur'an'ın dışına asla çıkmadan akide (temel dünya gö¬rüşü) sahibi olmaya, hurafelerden arınmaya, Kur'an'ın kabul göstermediği şeylerden uzaklaşmaya, buna ek olarak da tıpkı Resulullah'ın yaptığı gibi Kur'an'ı tümüyle ahlak (düşünce ve davranışları) haline getirmeye çağırıyoruz. Bu halleriyle tek de kalsalar-ki nice peygamber gelmiş fakat bir tek ümmet bulamadan da göçüp gitmişlerdir- dahi en azından Allah'ı razı ederek göçmüş olurlar ki bu son, kendisinden.daha iyisi bulunmayan bir sondur (âhirdir). Kaldı ki insana düşen nefislerindekileri Kur'an'dakilerle değiştir¬mektir. Allah'a düşen ise elbettekî toplumun hâlini değiştirmektir. Biz kendimize düşeni yapalım, Allah mutlaka kendine düşeni yapıcıdır, yapa¬caktır da. Hem bizim sorumluluğumuz kendimize düşeni yapmaktır, Allah'a düşenle uğraşmak değil. Zaten Allah'ın işini becerenleyiz de... Ken¬dine düşeni becermekle zayıflık gösteren insan, bîr de Allah'a düşenle uğraşırsa kendini helak et¬mekten başka sonucun doğmayacağı açık olarak bilinmelidir, Meseleleri karıştırınca içinden çıkılmaz durumlara düştüğümüzün resmi değil midir yaşadığımız günlerin görüntüsü?

Sünnetullah'ı bilmeyen, sünnetullah'a uygun düşünmeyen ve davranmayanlar hüsrana uğramış¬lardır ve uğrayacaklardır. Allah sünnetinde her¬hangi bir değişiklik yapmış ve yapacak da değildir. Kendisi böyle buyurmaktadır.

Vahdet için de sünnetullah vardır ve gereğinin yerine getirilmesini beklemektedir. Önce neyin Üzerinde birlik olacaksınız bunu Kur'an'a dayalı .olarak teşkil ediniz.

Sakın hevânızı din edinmeyi¬niz. Sonra da sünnetullah da bulunan ve bütün peygamberlerin takib ettiği haktan taviz vermeme, hakkı bâtıl ile karıştırmadan davranınız. Göreceksiniz Allah,, sünnetine uyanları başarıya ulaştıracaktır. Hep yapmıştır bunu...
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Allah razı olsun,

Ey inananlar, Allah’tan nasıl sakınmak lazımsa öyle sakının ve ancak Müslüman olarak can verin“

„Hep birden Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, bölük bölük olmayın ve anın Allah’ın size verdiği nimeti, anın o zamanı ki düşmandınız birbirinize, kalplerinizi uzlaştırdı, nimetiyle kardeş oldunuz“

Vahdet kavramına geçmeden önce yukarıdaki iki ayeti kerimeye kısaca değinecek olursak:

1. Nakl ettiğimiz ilk ayeti incelediğimizde, Allah-u Teala’nın vahdetin temel dayanağını takvaya dayandırdığını görmekteyiz, yani müslümanların birlik oluşumunu takvaya (Allah’a inanıp ona sadık kalmaya) bağlamıştır. Dolayısıyla mutlak vahdet ancak bu surette oluşur.

2. İkinci ayeti kerimede „Allah’ın ipine sımsıkı sarılın“ ibaresi konusunda farklı rivayet ve görüşler vardır. Bu ayette „ip“ in hangi anlamda kullanıldığı konusunda üç farklı görüş vardır:

Buna göre ayette geçen „Allah’ın ipine sımsıkı sarılın“ sözünün manasının

a) Kur’an-i Kerim’e sarılın,

b) İslam’a sarılın,

c) Peygamber (s.a.a.)’in Ehl-i Beyti olan oniki İmam’a sarılın yani onların yolundan yürüyün olduğu rivayet edilir.

Ayrıca Resul-u Ekrem’den şu meşhur hadis nakledilir „Ben sizin aranızda iki ağır emanet bırakıyorum, Allah’ın kitabı Kur’an ve benim Ehl-i Beytim, bu ikisine sımsıkı sarılın ki sapıklığa düşmeyesiniz bunlar birbirinden asla ayrılmazlar. Kevser havuzunun başında bana birlikte gelecekler“. Bunu hem Ahmet bin Hanbel Müsned’de hemde Teberani Kebir’de nakletmiştir.

Dolayısıyla rivayet edilen bu üç görüşten hangisini kabul edecek olursak olalım nihayetinde vahdetin dayanağı Allah’a sarılmaktır.

Vahdet; birlik, aynı duygu, aynı his, aynı yürek, aynı kalp, aynı anlayış, aynı inanç ve müslümanın tek vücut olması demektir.
 

selinay25

New member
Katılım
19 Nis 2007
Mesajlar
87
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Vahdet; birlik, aynı duygu, aynı his, aynı yürek, aynı kalp, aynı anlayış, aynı inanç ve müslümanın tek vücut olması demektir.Sadece ve sadece tüm benliğimizle iman edenler Allah'a yönelmenin adıdır vahdet
 
Üst Alt