Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Uluv Risalesi Ve........

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Son zamanlarda, Selefiyye inancını savunan bir kısım müslümanlarca Avrupa'da hazırlanıp basılan ve Türkiye'de de samimi savunucularına rastladığımız bir risaleyi inceleme fırsatı bulduk: 'ULUV RİSALESİ.'

Risalenin hedefi: Kur'ân ve hadisin naslari; sahabe, müctehid imamlar ve diğerlerinin sözleri ile Allah'ın semâda (gökte) olduğunu ispatlamak ve Allah'ın semâda olduğunu itiraf etmeyenleri Cehmiyye, Muharrife yaftaları ile tekfîr etmek.
Risale sahibinin temel zaafı, Kur'ân lisanının uslûb inceliklerinin cahili olmak ve -hiçbirinin esaslı bir tahkikini yapmadan- birtakım nakillerin lafızlarına takılmak, şeklinde özetlenebilir.

Bize göre, anılan risalede serdedilen delillerin en kuvvetlileri gibi görünenler, Mülk sûresinin 15-16. âyetleriyle bir cariyenin azad edilmesiyle ilgili rivayet edilen hadistir.
Okuyucu için Mülk süresindeki âyetlerin doğru yorumunu tefsir kitaplarından elde etmek mümkün olduğundan, biz, biraz daha müşkil (zor) gibi görünen câriye hadisi üzerinde duracağız.

HADİS VE İDDİALAR

Allah'ın semâda olduğuna delil gösterilen hadisin en muteber kaynağı Müslim'in (261) Sahih'i olarak görülüyor. Ayrıca Ahmet b. Hanbel (241), Musned'inde; Nesâî (303) ve Ebu Davûd (275), Sünen'lerinde aynı hadisi rivayet etmişlerdir.

Hadisin Müslim'deki metni şöyledir:

Mu'aviye b. el-Hakem es-Sûlemî (r) anlatıyor: Uhud ve Cevvâniye yörelerinde koyunlarımı otlatan bir cariyem vardı. Birgün onun sürüden bir koyunu kurda kaptırdığını öğrendim. Ben de insanım -her insan gibi ben de üzülürüm.- (Üzüntümden) tuttum, cariyeye bir tokat patlattım. Sonra Resûlullah'a (s) gittim. (Olayı anlattım). Resûlullah (s) beni çok kınadı. Ben de "Ey Allah'ın Resulü, onu âzâd edeyim mi? dedim." "Onu bana getir" diye buyurdu. Cariyeyi O'na getirdim. Resûlullah (s) "Allah nerededir?" diye sordu. Câriye: "Semâdadır" dedi. Resûlullah (r) bu defa "Ben kimim?" dedi. Câriye: "Sen Allah'ın Resulüsün" diye cevap verdi. (Bunun üzerine) Resûlullah (s) "Onu âzâd et, çünkü o mü'mine (inanmış)dir." buyurdu.
Hadisin metni bu.

'Uluv Risalesi sahibinin bu hadisten çıkardığı sonuçlar ise şöyledir:

a) Bir kimsenin imanını kontrol edebilmek için "Allah nerededir?" sorusu sorulabilir.
b) Bu sorunun doğru cevabı "Allah semâdadır" şeklindedir.
c) Bu soruya "Allah semâdadır" cevabını verene "mü'min" denir. Bu cevabı vermeyene veya bundan başka bir cevap verene "mü'min" denmez.

Risalenin başka bir yerinde bu son iddia yeni bir başlıkla tekrarlanır:

"Allah'ın semâda olduğunu kabul etmeyenin tekfiri."

Biraz araştırırsak bu iddiaları geçmişte de savunan selef’in mevcut olduğunu öğreniyoruz. Meselâ, yukarıda ismi verilen Osman b. Sa'id ed-Dârimî (280) bu fikirleri savunan seleftendir.
Günümüzde ise M. Nasıruddin el-Elbânî yukarıda ilk iki şıkta (a ve b) sıralanan iddiaları savunan selefi hadis âlimlerindendir. Ancak Elbânî bu iddialardan hareketle "Allah semâdadır" demeyeni tekfîr etme insafsızlığını göstermemektedir.
Biz ise herhangi bir sonuca varmadan önce sözkonusu hadisi biraz incelemek ihtiyacı duyuyoruz.

HADİSİN TENKİDİ VE İRDELENMESİ

Yukarıda verilen Mu'aviye (r) hadisini iki yönden tenkid ve tahlil etmek gerekmektedir:

a. Hadisin senedinin tenkidi:

Hadisin senedindeki râviler, Yahya b. Ebî Kesîr dışında, hepsi hadisçilerce siqa (sağlam, güvenilir) kişilerdir. Senedde yer alan Yahya b Ebî Kesîr (132) hakkında ise İbn Hacer el-Asqalânî (852) şunları yazmaktadır: "Siqatun, sebetun lâkinnehu yudellisu ve yursilu: Güvenilir, sağlamdır ancak tedlîs ve irsal yapar". Tedlîs, hadis rivayetinde yanıltıcı eksiklikler (karanlık yönler) bırakmaktır. İrsal ise -bazılarına göre- bir ravinin görmediği, buluşmadığı bir kimseden hadis rivayet etmesidir.
Görüldüğü üzere hadisin senedi bütünüyle sağlam ravilerden oluşmamıştır. Ayrıca hadisin, başka sahabelerce aynı lafızlarla rivayet edilmemesi onun âhâd bir rivayet olduğunu ortaya çıkarır. Âhâd haberin ise itikadı konularda hüccet sayılmadığı bilinen bir husustur.

b. Hadis metninin irdelenmesi:

Hadisi metin yönünden incelerken, aynı olayın benzeri başka olaylar olup olmadığını araştırmamız gerekmekteydi. Araştırmamız sonucunda, âzâd edilmek üzere Resûlullah'ın (s) huzuruna getirilen ve Resûlullah (s) tarafından imtihan edildikten sonra âzâd edilmesi emredilen câriye olayının benzerlerini, gene hadis kitaplarında tesbit etmiş bulunuyoruz.
Bu rivayetlerin ravilerini, özelliklerini ve naklettiğimiz Mu'aviye hadisine nazaran benzerlik ve farklılıklarını şöyle özetleyebiliriz:

1) Şerîd b. Suveyd es-Saqafi (r) hadisi: Ebu Davud (275), Dârimi (255) ve Ahmed b. Hanbel (241) tarafından rivayet edilmiştir.

Bu rivayete göre; bizzat Şerîd (r), Habeşli zenci bir câriye getirerek inanmış bir cariyeyi âzâd etmeyi adamış bulunduğunu ve bu cariyeyi âzâd etmek istediğini bildirince Resûlullah (s) "Rabbin kim?" diye sorar. Câriye "Allah" cevabını verir. Resûlullah (s) "Ben kimim?" der. Câriye "Sen Allah'ın Resulüsün" diye cevap verince Hz. Peygamber (s) "Onu âzâd et, çünkü o mü'minedir" buyurur.

Dârimî'nin rivayetinde ise Resûlullah'ın (s) ilk sorusu "Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet eder misin?" şeklindedir.

2) Ebu Hureyre (r) hadisi: Ebu Davud ve Ahmed b. Hanbel tarafından rivayet edilmiştir.
Bir adam Hz. Peygambere a'cemiyye, zenci bir câriye getirerek mü'mine bir câriye âzâd etmeyi adamış olduğunu söyler. Resûlullah (s) cariyeye "Allah nerededir?" diye sorar. Câriye parmağı ile semâya işaret eder. Resûlullah (s) "Ben kimim?" der. Câriye, parmağıyla önce Resûlullah'a sonra semâya işaret eder. Yani "sen Allah'ın Resulüsün" demek ister. Bunun üzerine Resûlullah (s) "Onu âzâd et" buyurur.

3) Ansârdan bir adamın hadisi: Malik b. Enes (Muvatta) ve Ahmed b. Hanbel rivayet etmişlerdir.

Bu rivayet, yukarıda verilen Dârimî'nin Şerîd yoluyla aktardığı rivayetin bir benzeridir. Ancak burada Resûlullah (s) tarafından cariyeye üç soru soruluyor: Allah'tan başka ilâh olmadığına, kendisinin Allah'ın Resulü olduğuna ve ölümden sonra dirileceğine şehâdet edip etmediği...Câriye her üç soruya da "Evet" cevabını verince Resûlullah (s) "Onu âzâd et" buyurur.

Şimdi bu üç hadis üzerinde biraz düşünelim:

a) Her hadiste, cariyenin iman durumu tesbit edilmek istenmiş olmasına rağmen hepsinde "Allah nerededir?" sorusu sorulmamıştır. Birinde "Rabbin kim?" diğerinde ise "Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet eder misin?" sorusu yer almıştır.
b) Cariyenin Habeşli bir zenci olduğu, Arap olmadığı ve muhtemelen Arapça konuşamadığı anlaşılmaktadır. Bu hususu a'cemiyye kelimesinden ve işaretle cevap vermesinden çıkarabiliyoruz.
c) Ebu Hureyre (r) hadisi ile Müslim'deki Mu'aviye (r) hadisi aynı olayın anlatımı gibi görünüyor. Hatta hadislerin mânâca rivayet edilmesindeki boyutlarını gözönüne alırsak dört rivayetin de aynı olayı anlatmakta olduklarına ihtimal verebiliriz.

HADİSİN MAKUL BİR YORUMU

Yukarıdaki düşünceler ışığında Mu'aviye hadisi'ni yeni ve mâkul bir şekilde anlamamız mümkün olmaktadır. Şöyle ki:

Sahabeden biri, bir koyunun kaybına sebep olan Habeşli cariyesini fena halde döver. Sonra vicdan azabı duyarak pişman olur. Olayı Resûlullah'a (s) anlatarak -zaten mü'mine bir câriye âzâd etmeyi nezretmiş olduğundan- bu cariyeyi mü'mine sıfatıyla âzâd edip edemiyeceğini öğrenmek ister. Resûlullah (s), huzuruna getirttiği cariyeye Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet edip etmediğini sorar, câriye; ya Arapçayı iyi konuşamadığından ya da daha önce yemiş oduğu şiddetli dayaktan ve Resûlullah'ın (s) huzuruna çıkarılmış olmanın verdiği korku ve heyecandan (gerçek sebebi rivayetlerden netleştiremiyoruz) dolayı ancak parmağı ile semâya işaret ederek Allah'ın birliğine şahadetini anlatmaya çalışır. Resûlullah'ın (s) peygamberliğini itiraf için de parmağını önce o'na, sonra semâya yöneltir. Yani "Sen Allah'ın elçisisin" demek ister. (İşaretin bu mânâsı Ebu Hureyre (r) hadisinde açıkça ifade edilmiştir.) Resûlullah (s) da cariyenin bu karşılıklarından, onun putperest olmadığı, muvahhid olduğu sonucuna varır ve kanaatini izhar eder.

Olay böyle mâkul cereyan etmiş olmasına rağmen, nesilden nesile yapılan mânâca şifahi aktarımlar, Mu'aviye (r) hadisindeki diyalogu "Allah nerededir?: Semâdadır." şekline dönüştürmüş olmalıdır.

Hadis kitapları aynı olayı anlattığı halde birbirinden büyük ayrılıklar gösteren anlatımlarla doludur.[Yazarın kitabında buna birçok örnek verilmektedir, Musab]

Kaldı ki hadis şarihleri de Mu'aviye (r) hadisini aynen kabul etmiş oldukları halde ondan antropomorfik (teşbîhî/tecsîmi) bir mânâ çıkarmamışlar, Kur'ân'ın muhkemâtına uygun bir yorumu tercih etmişlerdir.

Nesâî'nin şerhinde Nevevî (676)'den şunlar aktarılmaktadır:

"...Bu hadisten murâd cariyenin muvahhid olup olmadığını anlamaktır. (...) Namaz kılanın Kabe'ye yöneldiği gibi dua eden de semâya yönelir. Allah yalnız Kabe'de olmadığı gibi yalnız semâda da değildir. Ancak Kabe namaz kılanın kıblesidir, semâ ise dua edenin. (...)

Kadı İyad dedi ki: 'Fakih olsun, tahkik ehli olsun, taklid ehli olsun müslümanlarca, Allah'ın semâda olduğu zahir manâsıyla varid olan ifadeler (Mülk sûresinin 16-17. âyetleri ve benzerlerinde olduğu gibi) zahiri üzere alınmazlar. Aksine bunlar te'vile muhtaçtırlar.'"

SONUÇ

Böylece, bazı kesimlerde Selefîlik güzel ismiyle nasıl katı bir nasçılığın ve müsamahasızlığın savunulduğunu örneklemiş bulunuyoruz. Bizce böyle bir zihniyetin temelinde iki zaaf yatmaktadır:

1) Kur'ân-dışı rivayetlerin metinlerini de Kur'ân gibi kesin ve değişmemiş sanmak,
2) Bu metinlerin yorumları yapılırken Kur'ân'ın muhkemâtına başvurmamak; aklı ve tefekkürü ise devreye hiç sokmamak.

Kısaca "basiretsizlik ve katı nakilcilik" diyebileceğimiz bu zihniyetin temsilcileri kendilerine hangi güzel ismi verirlerse versinler hatalarıyla daima İslâm'a zarar vereceklerdir. Bazı büyük âlim ve şahsiyetleri kendilerine selef gösterseler bile. (Biz selef olarak gösterilen birçok âlimi bu taassuptan tenzih ediyoruz.)

Bununla beraber Selefîlik -herşeye rağmen- toplumumuzdaki diğer taassup odaklarına nazaran çok daha seviyeli ve samimi bir akım olarak görülmektedir.

Ne var ki düşünce ve tefekkürde belli bir noktadan sonra onlar da katılaşmakta ve kendi çizgilerinde olmayan kimseleri -tekfîre kadar varan- ithamlarla suçlamaktadırlar.
Bir idealin ismi ne kadar güzel olursa olsun eğer müsemmâ isme uymuyorsa o ideal yozlaşmaya mahkûmdur. Her isim veya slogan karşısında bu espiriyi aklımızdan çıkarmadan tavır almalıyız.

Şunu da unutmayalım ki İslâm'ın gerçekten insanî olan müsamaha alanını daraltmaya hiç kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur.
 

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
cevap

cevap

Allah (c.c)'a hamd olsun! O'na şükreder, O'ndan yardım diler. O'nun bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden. kötü amellerimizden O'na sığınırız. Allah (c.c) kime hidayet ederse onu saptıracak, kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Şehadet ederim ki; Allah (cc)'tan başka ibadete layık ilah yoktur. O tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki; Muhammed (a.s) O'nun kulu ve rasulüdür.
En doğru söz; Allah (c.c)'ın kitabı ve en hayırlı yolu gösteren Rasulünün sünnetidir. En şerli şey; bidat olan şeydir. Her bidat dalalettir. Her dalalet ateştedir.
ALLAH NEREDEDİR

Allah a hamdolsun.Şafii nin İnancı Allah ondan razı olsun Malik Servi
Avzai İbn Mübarek Ahmed İbn Hanbel ve İshak İbn Rahuye gibi selef imamlarının inançıdır. Yine Fudaly İbn Iyad Ebu Süleyman ed
Darani Sehl İbn Abdillah el Tüsteri ve başkaları gibi peşlerinden gidilen mutasavvıf imamların inançıdır Bu imamlar arasında dinde ve dinin esaslarında anlaşmazlık yoktur.

Ebü Hanife de böyledir.Tevhid kader ve benzeri konularda onun inancı bunların inancı gibidir Bunların inancı da ashab tabiin ve onları
İyilikle izleyenlerin inancıdır ki Kur an ve Sünnet in ifade ettiği inançtır.

Şafii –er Risale-nin mukaddimesinin başında şöyle demiştir.Allah a hamd olsun O kendini tasnif ettiği gibidir ve halkını tasnif ettiği şeylerin üstündedir.Şafii yüce Allah ın Kur an da ve Rasülullah ın dilinden kendini tavsif ettiği şeylerle muttasıf olduğunu açıklamıştır.

Ahmed İbn Hanbel de aynı şekilde şöyle demiştir.Allah ancak kendini
Nitelediği veya Rasülullah ın nitelediği şeylerle nitelenir.[Tahrif] ve[Ta-til etmeden [tekyif] ve [Temsile gitmeden bunlarla tavsif edilir.

Müslümanlar kendisinin sahip olduğunu söylediği güzel isimleri ve üstün sıfatlarını kabul ederler.O nun benzeri hiçbir şeyin bulunmadığını işiten ve gören olduğunu bilirler.Ne sıfatlarında ne zatında ve ne de fiillerinde hiçbir şey O na benzemez şöyle devam ediyor.
Gökleri yeri ve aralarındaki şeyleri altı günde yaratan sonra arşın üzerine istiva eden O dur. Musa ile kesin olarak konuşan hiçbirinde O na hiçbir şey benzemez.Hiçbir kimsenin ilmi kudreti-rahmeti-istivası-
İşitmesi-görmesi-konuşması-ve tecellisi O nun ilmi-kudreti-rahmeti-
İstivası-işitmesi-görmesi-konuşması- ve tecellisi gibi değildir.

Yüce Allah cennette et-süt-bal-su-ipek-ve altın bulunduğunu bize haber vermiştir.İbn Abbas –Allah ikisinden razı olsun ahretteki şeylerin dünyada isimlerinden başka bir şey yoktur demiştir.

Yüce Allah kendini Hayy [diri] Alim [bilen] Semi [işiten] Basir [gören] Rauf [şefkatli] Rahim [merhametli] diye isimlendirmiştir.
O nun diriliği –bilmesi-işitmesi-görmesi-şefkati- ve rahmeti başkasının diriliği-bilmesi-işitmesi-görmesi-şefkati- ve rahmeti gibi değildir.

Allah ın nerede sorusuna –gökte—cevabını veren meşhur cariye hadisi ile ilgili olarak da şöyle demiştir.Bu Allah ın göğün içinde olduğunu ve göklerin onu kuşatıp sarmaladığı anlamına gelmez.Bunu ümmetin
Selef ve imamlarından kimse söylememiştir.Aksine Yüce Allah ın göklerin üstünde arşı üzerinde ve yaratıklarından başka olduğunda görüş birliği etmişlerdir.Zatında mahluklardan hiçbir şey olmadığı gibi
Onlarda da zatında hiçbir şey yoktur.

Malik İbn Enes de şöyle demiştir.Allah göğün üstünde ve ilmi her yerdedir.Allah ın göğün içinde ve onunla kuşatılmış olduğuna arşa veya başka bir yaratığa muhtaş olduğuna arşının üzerine istiva etmesi
Mahlukun sandalyesi üzerine oturması gibi olduğuna inanan kimse sapıklık içinde olup cahil ve bid-at ehlindendir.

[Göklerin üstünde ibadet edilen bir ilahın bulunmadığına arşın üzerinde kendisine ibadet edilen ve namaz kılınan bir Rabbin bulunmadığına Hz Muhammed in Allah ın yanına Mirac a gitmediğine
Kur an ın Allah ın katından inmediğine inanan kimse sapık bidat-çı
Muattıladan bir Firavn dur.

KUR AN DAN DELİLLER.


ALLAH SEMADA» BÜTÜN DÜNYA İŞLERİNİ İDARE EDER". Sonra ameller, bir gUnde O'na yükselir ki, (o gUnün) mikdarı, sizin saydıklarınızdan (ya'ni dün­ya yılıyla) bin yıldır.

Secde 4/5


SEMÂDA OLAN^ALLAH^IN" , BİZİ yerin dibine geçirmesinden emin mi oldunuz ? O vakit bir de bakaramız ki , arz çalkalanıp duruyor.

MUlk 16

Yoksa "SEMADA OLAN(ALLAH')lN" Uze -rinize taş yağdıran bir rüzgar göndermesinden emin mi oldunuz ? O zaman anlarsınız, korkutmam nasıl olur -muş.

MUlk 17

firavn veziri olan Hâman'a şöyle dedi Ey Hâman Bana yüksek bir kule yap, belki bazı yollara muttali »olurum. Göklerin yollarına muttali o lurum da, "MUSA'NIN İLAHINI" görürüm. ÇUnkU ben mu sa'nın (söylediğinin ya'ni, davet ettiği "SEMÂDA Kİ İLAH" iddiasının] yalan olduğunu zannediyorum.

Mu'min 36/37

Her kim izzet isterse bilsinki bütün izzet Allah'ındır. Güzel kelimeler ancak "O'NA YÜKSELİR" salih amelide güzel kelimeleride yükseltir .

Fatır 10

O vakit Allah'u Azze re Celle şöyle buyurdu: Ey İsa Şübhe yok ki seni ecelin bitince öldUrecegim ve "SENi BANA YÜKSELTECEĞİM".

Al İmran 55

Doğrusu "ALLAH, ONU (ya'ni İsa as’ı) KENDiSiNE YÜKSELTMİŞTİR" .Allah Aziz ve Hakim'dir

Nisa 158 Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir.



HADİSLERDEN DELİLLER

Enes ibnu Malik R.A. dan, şöyle dedi: Zeyneb bintu Cahş R.A. Reaûlullah S.A.V. in şâir zevcelerinin yanlarında şöyle iftihar ederdi. Derdi ki Sizi Reaûlullah S.A.V. ile aileleriniz evlendirdi. Beni ise, "YEDİ KAT SEMANIN ÜSTÜNDEN ALLAH EVLENDİRDİ'

Bu Hadis'i Buhâri (7420) Tirmizi (3213) Ahmed (3/2 İbnu Sa'd (fl/I03) ve Neae (2/76) rivayet etmişlerdi

Ebu Hureyre R.A. dan, (şöyle dedi Nebiyyu Muhterem S.A.V. şöyle dedi: Allah'u Azze ve Celle mahlukâtı yarattıktan sonra, "YANINDA ARŞINI ÜSTÜNDE" şöyle yazdı. RAHMETİM GADABIMI geçti.

Bu Hadis'i Buhâri (7422) Ahmed (2/25H) rivayet etmislerdir.



Abdullah ibnu Amr R.A. dan, şöyle dedi: Resulullah S.A.V. buyurdu ki: Merhametli olanlara , "RAHMAN" olan Allah'u Azze ve Celle'de merhamet eder. Dünya ehline merhamet edin ki» "SEMADA Kİ RAHMAN OLAN ALLAH'DA" size merhamet etsin.

Bu Hadis'1 Ebu Dâvud (4941) Tirmizi (1924) Ahmed (2/160) Humeydi (591) Hâkim (4/159) re Hatib (2/260) sahih bir senedle rivayet etmişlerdir.



Sa'd ibnu Ebi Vakkaa R.A. dan, şöyle dedi! Resulullah S.A.V. Sa'd ibnu Muâz R.A. nün, Beni Kureyza hakkında vermiş olduğu hükme binaen söyle dedi»

"YEDi KAT SEMANIN ÜSTÜNDEN MELİK'lN VERDİĞÎ HÜKÜM İLE HÜKÜM VERDİN"

Bu Hadis'i Nesei ( ) Beyhaki Esma'da (420) sahih bir' senedle rivayet etmişlerdir.Zehebi'de el -Uluv'da (15) zikretmiştir.



Ebu Said el -Hudri R.A. dan, şöyle dedi: , Resûlullah S.A.V. buyurdular ki: .................... '

. Banâ'İ'timâd etmiyormusunuz ? ben, "SEMADA OLÂN ALLAH'IN EMİNİYİM" sabah ve akşam bana gökyüzünün haberi ' geliyor.

Bu Hadis'i Buhari (4351) ve Müslim (1064) rivayet etmişlerdir.

ZÂTI İLÂHlNlN SEMÂDA OLDUĞUNA DELÂLET EDEN SAHABE KAVİLLERİ

Ebu Bekr R.A. dan, vârid olan rivayet:

I) Abdullah^ibnu Umer R.A. dan, şöyle dedi Resulullah S.A.V. vefat ettiğinde, (münafıklardan bazıları müslümanların aralarını karıştırmak için nasıl olur böyle bir Resul ölürmü diye laflar konuşmaya başlamışlardı) Binâen aleyh Ebu Bekr R.A. Müslümanlara hitaben bir hutbe irad ederek şöyle dedi:

"EY lNSANLAR EĞER.İBÂDET ETTiĞiNiZ İLAH MUHAMMED İDİYSE O ÖLDÜ. EĞER İBADET ETTİĞİNİZ İLAH SEMÂDA Kİ ALLAH ÎDİYSE O ÖLMEMİŞTİR"

ve sonra şu Ayet'i Kerimeyi sonuna kadar okudu. (Muhammed A.S.V. ancak bir Resuldür. O: dan önce bir çok Resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz dininizi terkmi ? edeceksiniz. ...................................Ali imran 144.

Bu Eseri Ebu Said ed -Darimi er -Reddu ale'l -cehmiye nam kitab'ın da (274) hasen bir senedle rivayet etmiştir.

Abdullah ibnu Mes'ud R.A. dan, şöyle dedi Dünya semâsı ile ondan sonra ki gelen semânın arası beşyüz senedir. Her iki semânın arası böylece beşyüz senedir. Kürsi ile suyun arasıda beşyüz senedir Arş ise suyun Üstündedir. "ARŞIN ÜSTÜNDE'DE ALLAH'U TEBAREKE VE TEALA VARDIR SiZiN MEŞKUL OLDUĞUNUZ AMELLERl ORADAN BiLiR".

Bu Eseri Ebu Said ed -Dârimi Reddu alel -Cehmiyye nam kitabın da (275) İbnu Huzeyme Tevhid de (105/106) ve Beyhaki Esma (401) sahih bir senedle rivayet etmişlerdir.

Aişe R.A. nın kapıcısı Zekvan dan,

(şöyle dedi:) Abdullah ibnu Abbas R.A. Âişe R.A. vefat edeceğinde yanına geldi. Aişe'ye hitaben şöyle dedi» Sen Resûlullah S.A.V. in kadınlarından kendisine en sevgili olanı idin. Allah Resulü S.A.V. ise temiz olandan başka bir şeyi de sevmez. " HEM SUBHA NEHU VE TEALA YEDi KAT SEMÂNIN ÜSTÜNDEN SENiN BE -RAATINI iNDlRDl» Ve Allah'u Azze ve Celle'nin zikredildiği hiç bir mescid yok ki senin beraatını bil­diren Ayet gece ve gündüz orada okunmasın.

Bu Eseri Ebu Said ed -Dari-mi er -Reddu Alel -Cehmiyyeti'de (275) sahih bir se­nedle rivayet etmiştir

Hamd Allah a mahsustur salat ve selam Muhammed s a v üzerine olsun.Amin.]
 

Abdullah el-Necdi

New member
Katılım
20 Eki 2007
Mesajlar
41
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
Konum
Almanya
Bu aralar vakit darligindan dolayi foruma bakma imkanim pek olmuyor. Mücahid kardesin yazisini (alinti olup-olmadigini belirtmedigi icin kendisine nisbet ediyorum) simdi okudum. Buna, ilk firsatta cevap verilecektir insaallah...
 

Abdullah el-Necdi

New member
Katılım
20 Eki 2007
Mesajlar
41
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
Konum
Almanya
Mücahid kardes,

yazinizi okudum.

Derim ki;

Müslüman icin, Allah'i, (herhangi bir sekilde degil) O'nun kendisini kendi kitabinda ve resulünün dilinde tanittigi gibi tanimak zorunlulugu vardir. Allah'in isim ve sifatlari meselesi (tipki ibadetler gibi) "tevkifi" olup, akil ile degil, nass ile tayin ve tesbit edilir. Zira, noksan olanin, tam olani ilmen ihata edebilmesi mümtenidir. Allah, Kur'an'da bu gercegi söyle buyurmaktadir;

- "Onlar (insanlar), O'nu ilmen kusatamazlar" (Taha-110).

Yine buyurmaktadir ki;

- "Allah'i, (akliniza estigi gibi degil) O'nun size ögrettigi gibi zikredin" (Bakara-198)

Bu nedenle Hz.Peygamber;

- "Allah'im, ben Seni hakki ile övemem. Sen, kendini övdügün gibisin" (Müslim,Salat,222)

seklinde dua ederek, rabbi karsisinda kulun, ilim noktasindaki aczine uygun düsen durusunu kendi sahsinda bir örnek olarak ortaya koymustur. Allah hakkinda hangi kul Hz.Peygamber'den daha bilgili olabilir ? O halde ilahi sifatlar konusunda, bu nasslarin gösterdigi istikamette; herhangi bir ta'til ve te'vile gitmemek, Kur'an ve sahih Sünnet'te Allah hakkinda isbat edilen herseyi isbat edip bunlarda nefy edilen herseyi aynen nefy etmek, iddia ettiginiz gibi ilimsizlik ve basiretsizlikten degil, bilakis, ilim ve basiretin kendisinden kaynaklanan bir durumdur. Hz. Ebu Bekir'in; "Idrakten aciz kalmak idrakin ta kendisidir" sözü, bu baglamda hatirlanabilir.

Aklin bu noktada devredisi birakilmis olmasini, ancak onun "mahdut" ve Allah'in da "askin" oldugu gerceginden gaflet edildiginde bir zaaf olarak görmek mümkündür. Bizce selim akil, sinirlarini taniyan ve ötesi icin kendisine "akletme"nin degil "iman etme"nin düstügünü bilen akildir. Buna karsin fasit akil, kendi yetki alanini asip bilinemeze (gayba) hükmetmeye yeltenir. Allah'in zati ve sifatlarinin keyfiyeti, insan aklini asan gaybi konulardandir ki, müslüman, "gayba iman etmek" ile emrolunmustur. Gayb olmaktan cikan sey, artik "inanmanin" degil ('akli bilgi' anlaminda) "bilmenin" bir nesnesi, "dinin" degil "felsefenin" bir konusu olur. "Kati akilcilik", felsefede dogru, dinde yanlis bir yaklasimdir. Bu iki olgu arasindaki farki gözetmek gerek. Islam'in, her boyutu ile rasyonalize edilmeye calisilmasi, onun bir inanc olmaktan cikarilip bir felsefeye dönüstürülmesi demektir.

Dolayisi ile, Allah'i kendisini kullarina tanittigi gibi tanimanin, sifatlarinda ta'til ve te'vile gitmemenin zorunlulugu yönündeki hüküm, sig bir düsüncenin ürünü degil, hem nasslarin, hem de mahdut varligin mutlak varligi ihata edemeyecegini taakkul edebilmis olan selim bir aklin geregidir.

- "O'nun benzeri hicbir sey yoktur" (Sura-11)

gibi "tenzih" bildiren ayetler, Allah'in, ne zatinda ne sifatlarinda, asla yaratilmislar gibi olmadigini, hicbir sekilde onlara benzemedigini haber vermektedir. Buna göre, Allah, yaratilmislarin hayati gibi olmayan bir hayat ile hayy, onlarin ilmi gibi olmayan bir ilim ile alim, görmeleri gibi olmayan bir görme ile basir, isitmeleri gibi olmayan bir isitme ile semidir. El, yüz, istiva, nüzül gibi haberi sifatlar da dahil olmak üzere, nasslarda Allah hakkinda isbat edilmis tüm sifatlar icin bu mugayeret aynen gecerlidir. Allah'in görmesi ve isitmesi, insanlarin görmesi ve isitmesine benzemedigi gibi, O'nun istivasi ve nüzülü de, insanlarin istivasi ve nüzülüne benzemez. Bunlarin hepsi, O'nun keyfiyetsiz (nasilligi aklen idrak edilemeyecek) sifatlarindandir. Allah, elbette ki "sanina yakisir sekilde Ars'inin üstünde" ve yine "sanina yakisir sekilde dünya gögüne nüzül edici"dir. Bunda bir tesbih ve tecsim (antropomorfizm) oldugunu iddia edenlerin celiskilerine asagida insaallah deginilecektir.

Allah'in Ars'in üzerinde oldugu onlarca nass ile sabit iken, yazinizda, meseleyi bir tek hadis üzerinden sonuca baglamaya calismis olmanizi dikkat cekici buldum. Oysa bütün deliller ile yüzlesmeniz ve sonuca tüm verileri dikkate alarak gitmeniz, süphesiz daha ilmi bir yaklasim olurdu. Zira, Allah'in gökte oldugu, O'nun icin "nerede" sorusunun sorulabilecegi, sadece "cariye hadisi" ile sabit bir husus degildir. Hz.Peygamber'in kendisi de baska vesileler ile "Allah nerede" sorusunun muhatabi olmus ve bu sorudan insanlari men edip; "Allah hakkinda 'nerededir' diye sorulmaz" dememistir. Asagida deliller siralanirken kaynagi gösterilecek olan Ebu Rezin'den gelen hadiste, Hz.Peygamber'e; "Yaratilmislar yaratilmadan önce Allah nerede idi" diye soruldugunu ve Resulullah'in da bu soruya yanit verdigini görmekteyiz.

Hak ile batilin arasini tefrik etmekle, insanlara Allah hakkinda dogru ve yanlisi ögretmekle görevli olan Resulullah'in, yanlis bir soru karsisinda sessiz kalmasi, o yanlisi men etmemesi düsünülemez. Nitekim bu gibi durumlarda, Hz.Peygamber'in (hatta kimi zaman epey de öfkelenerek) müdahale ettigi, bilinen hususlardandir. Kendisine; "Seninle Allah'dan sefaat diliyor ve Allah ile de Senden sefaat diliyoruz" diyen bir a'rabiyi siddetle azarlayarak; "Yaziklar olsun sana, sen Allah'in ne demek oldugunu biliyor musun" buyurmasi örneginde oldugu gibi. Veya, kader hakkinda konusan sahabileri uyarmasi, ya da, Allah'in zati üzerinde düsünülmesini men etmesi örneklerinde oldugu gibi. Eger "Allah nerededir" sorusu bir vehamet ihtiva ediyor olsa idi, buna kuskusuz müdahale eder ve Allah hakkinda bu sorunun sorulamayacagini bildirirdi.

Bunun yaninda, Allah'in gökte oldugunu ifade eden lafizlarin Kur'an ve Sünnet'teki subutu da, "Allah nerede" sorusunun mesruiyetini ortaya koyar. Cünkü "gökte" sözü, "nerede" sorusuna verilmis bir cevaptan baskasi degildir. Malumdur ki, cevabin varligi, öncesinde sorunun varligini iktiza eder.

Allah'in, semada, yüce Ars'inin üstünde oldugunun Kur'an ve Sünnet'teki delilleri asagida siraladiktan sonra, bu manayi teyid eden sahabe kavilleri ve selef ulemasinin Ehl-i Sünnet'in görüsünün bu oldugunu dile getiren sözleri, kaynaklari ile birlikte verilmektedir;

* Ayetler :

1 - "Gökleri, yeri ve bunlar arasindakileri alti günde yaratan, sonra Ars'a istiva eden Allah'dir" (Secde-4) (Ayrica; Taha-5, A'raf-54, Yunus-3, Rad-2, Furkan-59, Hadid-4)

2 - "Gökte olanin (Allah'in), sizi yere batirmayacagindan emin misiniz ?" (Mülk-16)

3 - "Yahut gökte olanin, üzerinize tas yagdirmayacagindan emin misiniz ?" (Mülk-17)

4 - "Üstlerindeki Rabblerinden korkarlar" (Nahl-50)

5 - "Güzel söz O'na cikar, iyi amel onu yükseltir" (Fatir-10)

6 - "(Allah) isi gökten yere düzenler. Sonra is, O'na yükselir" (Secde-5)

7 - "Ey Isa ! Ben seni vefaat ettirecegim. Bana yükseltecegim" (Al-i Imran-55)

8 - "Hayir ! Allah onu kendine yükseltti" (Nisa-158)

9 - "Ey Haman, bana yüksek bir kule yap ki, sebeplere eriseyim. Göklerin yollarina eriseyim de, Musa'nin ilahina cikip bakayim. Cünkü ben onu (Musa'yi) yalanci saniyorum" (Mü'min-36,37)

* Hadisler :

1 - Bir hastalik dolayisi ile sifa arayan bir sahsa, Ebu'd-Derda, Hz.Peygamber'in su duasini nakletmistir; "Ey semada olan Rabbimiz, ismini takdis ederim. Hükmün, semada ve arzdadir, nasil ki rahmetin de semadadir. Rahmetini arz üzerinde de cari kil ve günahlarimizi, hatalarimizi bagisla. Bu agri icin rahmetinden bir rahmet, sifandan bir sifa indir"
(Ebu Davud,2/338,Kitabü't-Tib,19)(Ahmed b.Hanbel,4/21)

2 - Hz.Peygamber, söyle buyurmustur; "Allah Teala, her gecenin son ücte bir vakitlerinde dünya semasina iner ve söyle der; Bana dua eden yok mu, duasina mucib olayim ? Benden isteyen yok mu, ona vereyim ? Benden magfiret dileyen yok mu, magfiret edeyim ?" (Buhari,Kitabü't-Teheccüd,14,47-Kitabü't-Tevhid,35)(Müslim,Kitabü's-Salati'l-Musafirin,168)

3 - Hz.Peygamber, bir cariyeye sunu sorar;
- "Allah nerededir ?"
- "Göktedir"
- "Ben kimim ?"
- "Sen Allah'in resulüsün"
Bunun üzerine Resulullah söyle buyurur; "Bu kadin mü'minedir. Onu azad edin"
(Müslim,Kitabü'l-Mesacid,33)(Ebu Davud,Kitabü's-Salat,167,171)(Nesai,Sehv,20)

4 - Ebu Said el-Hudri'den rivayet edilmistir; Ali b.Ebu Talib, Yemen'den, Hz.Peygamber'e islemeli bir deri icerisinde ora topragindan cikmayan kücük bir altin parcasi göndermisti. Hz.Peygamber, bunu, dört kisi arasinda taksim etti. Fakat ashabindan birinin; 'Biz bu hediyeye daha layiktik' demesi üzerine, Resulullah, sunlari söyledi; "Ben, gökte olanin (Allah'in) emini oldugum halde, siz benden emin degil misiniz ? Semanin haberi bana sabah-aksam geliyor"
(Buhari,Megazi,61)(Müslim,Kitabü'z-Zekat,144)(Ahmed b.Hanbel,3/4)

5 - Ebu Hureyre'den rivayet edilmistir; Resulullah buyurdu ki; "Allah Teala mahluklari halk edip tamamladigi zaman, kendi nezdinde, Ars'in üstünde bulunan kitabina; 'Muhakkak benim rahmetim, gazabimi gecmistir' diye yazmistir"
(Buhari,Kitabü't-Tevhid,97)(Müslim,Kitabü't-Tevbe,4/2107)

6 - Hz.Peygamber, söyle buyurdu; "Allah Teala bir kitap yazdi ve o kitap, O'nun yaninda, Ars'in üzerindedir. Iste o kitapta; 'Rahmetim, gazabimi gecmistir' yazilidir"
(Buhari,Kitabü't-Tevhid,55)(Müslim,Kitabü't-Tevbe,14,16)

7 - Bir a'rabi Resulullah'a gelip; "Ya Rasulullah, canlar sikintiya düstü, coluk-cocuk ac kaldi ve mal yok olup gitti. Bizim icin Allah'a dua et. Seninle Allah'dan sefaat diliyor ve Allah ile de Senden sefaat diliyoruz". Resulullah, bunun üzerine Allah'i tesbih etti ve o kadar hiddetlendi ki, ashabi üzerinde bunun etkisi görüldü. Sonra o a'rabiye sunu söyledi; "Yaziklar olsun sana ! Allah'in ne demek oldugunu biliyor musun ? Allah ile kullarinin hicbirinden sefaat istenmez. Allah'in sani bundan yücedir. O, Ars'i üzeredir. Ars'i da, gökleri ve yeri üzerindedir. Iste söyle (bu arada parmaklarini kubbe gibi yapti)"
(Ebu Davud,Sünnet,19)

8 - Hz.Peygamber, kendisine gelen bir müsrige sordu;
- "Kac ilaha tapiyorsun ?"
- "Yedisi yerde, biri gökte, sekiz ilaha"
- "Sana bir zarar ilistiginde bunlardan hangisine yalvariyorsun ?"
- "Göktekine"
- "Malin helak oldugunda kime yalvariyorsun ?"
- "Göktekine"
- "Senin isteklerine icabet eden yalniz O iken, ne diye baskalarini O'na ortak kosuyorsun ?"
(Ibn Huzeyme,el-Isabe,1/337)(Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,1/56)

9 - Ebu Rezin'den rivayet edilmistir: "Ya Resulullah, yaratiklari yaratmadan önce Rabbimiz nerede idi ?" diye sordum. "Altinda ve üstünde hava olmayan bir ama icinde idi. Orada hicbir yaratigi yoktu. Ars'i da su üzerinde idi" buyurdu.
(Ibn Mace,Mukaddime,13)(Ahmed b.Hanbel,4/11,12)

10 - Resulullah, Ben-i Kurayza yahudileri hakkinda verdigi karardan dolayi Sad b.Muaz'a söyle buyurmustur; "Onlar hakkinda yedi kat semanin üzerindeki Allah'in hükmü ile hükmettin"
(Ibn Kesir,el-Bidaye,4/496)

11 - Ebu Hureyre'den rivayet edilmistir; Resulullah buyurdu ki; "Hz.Ibrahim, atese atilirken söyle dedi; 'Allah'im, Sen gökte bir ve yalnizsin. Ben de yerde yalnizim. Sana kulluk ve ibadet ederim'"
(Ibn Kesir,el-Bidaye,1/209-Ebu Yala'dan)

12 - Mirac hakkindaki hadisler

* Sahabe Sözleri :

1 - Enes b.Malik'den rivayet edilmistir; Zeynep binti Cahs, Hz.Peygamber'in diger hanimlarina karsi iftihar eder ve onlara derdi ki; "Sizleri, aileleriniz evlendirdi. Beni ise, göklerin üstündeki Allah evlendirdi"
(Buhari,Kitabü't-Tevhid,22)(Tirmizi,Tefsir,33/16)

2 - Ebu Yezid anlatiyor: Bir gün Hz.Ömer, bir grup insanla yolda yürürken, Havle binti Salebe'ye rastladi. Havle kadin, Hz.Ömer'e durmasini söyledi. O da, durdu ve kadinin yanina yaklasti. Basini Havle'ye dogru egip uzatti, ellerini de omuzlarina koydu. Havle'nin derdini dinleyip arzusunu yerine getirdikten sonra geri döndü. Adamin biri; "Ya Emirü'l-Mü'minin, Kureys büyüklerini su ihtiyar kadin icin mi beklettin ?" diye sordu. Hz.Ömer su cevabi verdi; "Yazik sana, o kadinin kim oldugunu biliyor musun ? O kadin, sikayetini Allah'in yedi kat gökler ötesinden dinledigi Salebe kizi Havle'dir. Allah'a yemin ederim ki, eger aksama kadar yakami birakmasa idi, isi görülmedikce yanindan ayrilmazdim"
(Ibn Ebi Hatim)(Darimi)(Beyhaki)(Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,2/465)

3 - Hz.Ömer diyor ki; "Yaptigin dua, yer ile gök arasinda durur. Hz.Peygamber'e salavat getirmedikce, hicbir duan Allah katina yükselmez". Yine Hz.Ömer'den rivayet edilmistir; "Resulullah'a salavat getirilinceye kadar, tüm dualarin önünde gök kapisinda perde sarkitilir. Salavat getirilince, dua yükselir"
(Tirmizi)(Revahi)(Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,4/45)

4 - Abdullah b.Mes'ud söyle demistir; "Size bir söz söyledigimde, bu sözümü dogrulamak icin Allah'in kitabindan bir delil getiririm. Müslüman bir kul 'Sübhanallahi velhamdulillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekberu ve tebarekallah' dedigi zaman bir melek, kelimeleri alarak kanatlari altina koyar ve göge dogru yükselmeye baslar. Yanindan gectigi her melek cemaati, bu kelimeleri söyleyen icin magfiret dilerler. Nihayet melek varir, bu kelimeleri, cok yüce, noksan sifatlardan münezzeh Rahman'in katina götürür". Ibn Mes'ud, bu sözlerini teyid icin su ayeti okur; "O'na güzel kelimeler yükselir. Iyi amel onu yükseltir"
(Taberani)(Hakim)(Heysemi,10/90)(Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,4/32)

5 - Umeyr b.Abdulmelik anlatiyor; Hz.Ali, Kufe minberinde bize bir konusma yapip sunlari söyledi; "Ben Resulullah'a birsey sormadigimda, kendisi söz acardi. Ona, hayirla ilgili bir sual yönelttigimde, meseleyi bana bildirirdi. Bir defasinda, Rabbimin (kutsi bir hadisde) söyle buyurdugunu haber vermisti; 'Ars'im üzerindeki yüksekligime yemin olsun, hicbir karye halki yoktur ki, cirkin gördügüm masiyet üzerinde iken ondan vaz gecip sevdigim taatime yönelsinler de, ben de onlari istemedikleri azabimdan arzuladiklari rahmetime yöneltmeyeyim. Yine hicbir karye halki yoktur ki, sevdigim taatim üzerinde iken ondan vaz gecip cirkin gördügüm masiyete yönelsinler de, ben de onlar icin arzuladiklari rahmetimden istemedikleri gazabima dönmeyeyim'"
(Ibn Merdeveyh,el-Kenz,8/203)(Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,4/187)

6 - Ebu Meryem'den rivayetle Hz.Hasan söyle demistir; "Ey insanlar ! Dün gece rüyamda ilginc birsey gördüm. Allah, Ars'inin üstünde idi. Resulullah geldi, Ars'in sütunlarindan birinin yaninda durdu. Hz.Ebu Bekir geldi ve elini Resul-ü Ekrem'in omuzuna koydu. Sonra Hz.Ömer geldi, o da elini Hz.Ebu Bekir'in omuzuna koydu. Daha sonra da Hz.Osman geldi, eli ile isaret ederek; 'Ya Rabbi, kullarina beni nicin öldürdüklerini sor' dedi. O arada gökten yere dogru iki oluktan kan bosalmaya basladi"
(Ebu Yala)(Heysemi,9/96)(Ibn Kesir,el-Bidaye,7/318)(Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,4/356)

7 - Abdullah b.Revaha'nin söyle dedigi rivayet edilmistir; "Allah'in vaadinin gercek olduguna, cehennemin kafirler icin durak olduguna, Ars'in su üzerinde olduguna, Ars'inin üzerinde de alemlerin Rabbi'nin bulunduguna sehadet ederim"
(Ibn Kesir,el-Bidaye,1/11)

* Selef Ulemasinin Görüsleri :

1 - Ebu Hanife'nin Görüsü :

"'Rabbim gökte midir yoksa yerde midir bilmiyorum' diyen, kafir olmustur. Keza, 'Bilmiyorum Ars gökte midir, yoksa yerde mi' diyen de böyledir. Cünkü Allah; 'Rahman Ars'a istiva etti' buyurmaktadir. Ars'i ise, yedi gögün de üstündedir. Allah'a dua ederken, yukariya yönelinir, asagiya degil. Asaginin, rububiyyet ve uluhiyyet ile bir ilgisi yoktur. Nitekim hadisde söyle rivayet edilir; (Imam bundan sonra "cariye hadisi"ni zikretmistir)."

(Ebu Hanife,Fikh-i Ebsat)

"Biz ikrar ederiz ki, Allah Teala, ihtiyaci olmaksizin Ars'i üzerinde durmaktadir. Orada istikrari vardir. Ars'i ve Ars'dan baska herseyi koruyan da O'dur. O, yaratilmislar gibi baskasina muhtac olsa idi, bu alemi yaratmaya ve idare etmeye kadir olamazdi. Allah eger buna muhtac olsa idi, Ars'i yaratmadan evvel nerede idi ? Yüce Allah bundan münezzehdir."

(Ebu Hanife,el-Vasiyye)

Ebu Hanife, kendisine "Allah dünya semasina iner" hadisi sorulunca; "Keyfiyetsiz olarak iner" cevabini vermistir.

(Ali el-Kari,Fikh-i Ekber Serhi)

2 - Malik b.Enes'in Görüsü :

Cafer b.Abdullah'dan rivayet edilmistir; Imam Malik'in yaninda idik. Ona bir adam gelerek; "Ey Ebu Abdullah" dedi "Allah nasil istiva eder ?" Imam Malik, bu soruya kizdigi kadar hicbir seye kizmamisti. Nihayet onu bir ter basti. Daha sonra basini kaldirip söyle dedi; "Istiva malumdur (ne demek oldugu bilinmektedir), keyfiyeti mechuldür (nasilligini idrak icin insan aklina yol yoktur), ona iman etmek vacib (zorunlu) ve keyfiyeti hakkinda soru sormak da bid'attir."

(Ebu Nuaym,Hilye,6/235,236)

Velid b.Müslim'den rivayet edilmistir; "Ben, Imam Malik'e, Imam Sevri'ye, Imam Evzai'ye, Imam Leys b.Sad'a, Allah'in sifatlari hakkinda rivayet edilmis olan haberleri sordum. Hepsi de; 'Onlari indikleri gibi kabul edin' dediler"

(Darekutni,es-Sifat)(Beyhaki,el-I'tikad)(Ibn Abdulberr,et-Temhid)

3 - Evzai'nin Görüsü :

"Biz ki, henüz aramizda tabiun cok idi, Allah'in Ars'in üzerinde oldugunu söyler, O'nun Sünnet'te gecen bütün sifatlarina indikleri hal üzere iman ederdik."

(Beyhaki,el-Esmau ve's-Sifat)

4 - Ebi Abdurrahman'in Görüsü :

"Istiva, bilinen birseydir. Keyfiyeti ise akledilemez. Allah'dan risalet gelir. Peygamber'e o risaleti apacik teblig etmek, bize de onu tasdik etmek düser."

(Hallal,Kitabu's-Sunne)

5 - Fudayl b.Iyaz'in Görüsü :

"Allah'in inmesi, gülmesi, övünmesi vs, nasil isterse öyle bir inis, nasil isterse öyle bir gülüs, nasil isterse öyle bir övünüstür. Bizim 'nasil ?' diye düsünmek haddimiz degildir. Cehmiyye; 'Yerinden ayrilan bir Rabb'e inanmam' dedigi zaman, sen sunu söyle; Ben, istedigini yapan bir Rabb'e inanirim."

(Hallal,Kitabu's-Sunne)

6 - Ebu'l-Hasan el-Es'ari'nin Görüsü :

"Ehl-i Sünnet'in görüsü sudur ki; Allah, Ars'inin üzerindedir. Nitekim O, söyle buyurmustur; 'Rahman Ars'a istiva etti'. Keyfiyetsiz olarak iki eli vardir. Nitekim O; 'Iki elimle yarattim', 'Allah'in iki eli de aciktir' buyurmaktadir. Keyfiyetsiz olarak iki gözü vardir. Nitekim O; 'Gözlerimizin önünde akip gidiyordu' buyurmaktadir. Yine keyfiyetsiz olarak yüzü vardir. Nitekim O; 'Yalniz Rabbi'nin celal ve ikram sahibi yüzü baki kalacaktir' buyurmaktadir."

(Es'ari,el-Ihtilafu'l-Musallin ve'l Makalatu'l-Islamiyyin)

"Biri cikip; 'Siz Mu'tezile, Kaderiyye, Cehmiyye, Haruriyye, Rafiziyye ve Mürciyye'nin görüslerini red ettiniz. Peki sizin görüsünüz nedir ? Siz neye baglaniyor ve neyi din ediniyorsunuz ?' diyecek olursa, ona söyle cevap veririz; Bizim görüsümüz ve baglandigimiz din, Rabbi'mizin kelamina, resulünün sünnetine ve sahabe, tabiun ve hadis imamlarindan nakledilen rivayetlere sarilmaktir. Biz buna bagliyiz ve Imam Ahmed b.Hanbel'in söylediklerini söylüyoruz. Baskalari onun görüslerine muhalefet edince, onun görüslerine kailiz. Cünkü, Allah'in, hakki kendisi ile beyan ettigi, sapikligi kendisi ile def ettigi, takip edilecek yolu onunla acikladigi, bid'atcilerin bid'atini, sapikligini ve süphecilerin süphesini kendisi ile ortadan kaldirip cürüttügü fazil imam ve kamil rehber, odur.

Biri, 'Istiva hakkinda ne dersiniz ?' diye soracak olursa, cevap olarak söyle deriz; 'O Rahman Ars'a istiva etmistir', 'Güzel söz O'na cikar, iyi amel onu yükseltir', 'Hayir, Allah onu kendisine yükseltti', 'Allah isi gökten yere dogru düzenler, sonra sizin saydiginiz (yillar)dan bin yil kadar süren bir günde O'na cikar', 'Ey Haman, bana yüksek bir kule yap ki, sebeplere eriseyim, göklerin yollarina eriseyim de, Musa'nin tanrisina cikip bakayim. Cünkü ben onu (Musa'yi) yalanci saniyorum'. Firavun bunu söylerken, Hz.Musa'nin, Allah'in göklerin üstünde olduguna dair sözünü yalanliyor idi. Yüce Allah yine söyle buyuruyor; 'Gökte olanin, sizi yere batirmayacagindan emin misiniz ?' Göklerin yukarisinda Ars vardir. Ars, göklerin üstünde olunca da Allah; 'gökte olanin' buyurmustur. Cünkü O, göklerin yukarisindaki Ars'a istiva etmistir. Her yukarida olan, gökdür. Ars da, göklerin en yukarisidir. O halde 'gökte olanin' buyrulurken bütün gökler kast edilmiyor. Göklerin en yukarisinda olan Ars kast ediliyor. Görmüyor musun, Allah, gökleri zikredip; 'Ve ayi, bunlarin icinde bir nur yapti' buyururken, ayin, göklerin hepsinde oldugunu kasd etmiyor. Yine görüyoruz ki, bütün müslümanlar dua ederlerken ellerine yukariya dogru kaldiriyorlar. Cünkü Allah, göklerin yukarisinda olan Ars'in üzerindedir. Eger Allah Ars'in üzerinde olmasa idi, eller göge dogru kaldirilmazdi. Niye yere dogru acmiyorlar ?

Mu'tezile, Cehmiyye ve Haruriyye, 'Rahman Ars'a istiva etmistir' ayetinde gecen istivanin, istila, hakim olma ve hükmü altina alma anlaminda oldugunu, Allah'in heryerde oldugunu söylerler. Hak ehlinin görüsü olan 'Allah'in Ars'in üstünde olusu'nu inkar ederler. Yani 'istiva'yi 'kudret' ile aciklarlar. Eger dedikleri gibi olsa idi, Ars ile yedinci yer arasinda bir fark olmaz idi. Cünkü Allah herseye ve bu arada arza da hakimdir. Allah, yer, cöplükler ve alemdeki hersey üzerinde kadirdir. Eger istiva, istila anlaminda olsa idi, ki O herseyi istila etmistir, o zaman Ars'a da, yere de, göge de, cöplüklere de, pisliklere de istiva etmis olur idi. Zira Allah bütün bunlara hakimdir. Allah herseye kadir olduguna ve müslümanlardan hic birine 'Allah cöplüklere ve pisliklere istiva etmistir' demek caiz olmadigina göre, Ars'a istivanin, hersey hakkinda gecerli olan istila anlamina alinmasi, dogru degildir."

(Es'ari,el-Ibane fi Usuli'd-Diyane)

7 - Ebu Ömer b.Abdulberr'in Görüsü :

"Bu hadis (nüzül hadisi) sabittir. Hadisciler, sihhatinde ihtilaf etmemistir. Bu hadis, Allah'in, yedi gögün üstünde olan Ars'inin üzerinde olduguna isaret eder. Nitekim Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat de böyle söylemistir ve bu hadis, onlarin, Mu'tezile'yi 'Allah her yerdedir, Ars üzerinde degil' seklindeki sözlerinden dolayi red eden delillerinden bir tanesidir.

Bu, daha fazla seyler anlatmaya ihtiyac göstermeyecek kadar hem avamca hem havasca bilinen meshur birseydir. Cünkü bedihi ve zaruri bir bilgidir. Kimse onlari (Ehl-i Sünnet'i) bu konuda tereddüde sevk edemez ve hicbir müslüman bu konuda onlara muhalefet edemez.

'Üc kisi gizli konussa, mutlaka dördüncüleri O'dur. Bes kisi gizli konussa, altincilari O'dur' ayetini (Mu'tezile'nin) kendilerine delil saymalarina gelince, bu ayette onlar lehine bir delil yoktur. Cünkü sahabe ve tabiun alimleri, bu ayetin tefsirinde; 'O, Ars'in üzerindedir, ilmi ise her yerdedir' demislerdir. Bu konuda sözü hesaba katilir hic kimse, onlara muhalefet etmemistir.

Kur'an ve Sünnet'te gecen bütün sifatlarin ikrar edilmesi, onlara inanilmasi, mecazen degil hakikaten tasidiklari anlamlarin onlara yüklenmesi konusunda, Ehl-i Sünnet icma etmistir. Onlar, bu sifatlarin keyfiyetlerine girmezler. Allah'in hicbir sifatini sinirlamazlar. Bunlari ancak cehmi, mu'tezili, harici bid'at ehli inkar eder, hicbirini hakiki anlamina almaz ve bunlari ikrar edenlerin Müsebbihe ve Mücessime'den olduklarini iddia ederler. Halbuki onlar, ikrar edenlere göre, mabudu 'hic' yapmis oluyorlar. Hak olan ise, Allah'in kitabi ve resulün sünnetinde yer alan ifadelerdir. Bunlari ikrar edenler, Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in imamlaridir."

(Ibn Abdulberr,et-Temhid Serhu'l-Muvatta)

8 - Ebu Abdullah el-Kurtubi'nin Görüsü :

"Selef, (Allah hakkinda) ciheti nefy etmeyi kabul etmiyorlar, '(Allah) cihetten münezzehtir' demiyorlardi. Aksine, hem onlar hem de diger herkez Allah icin cihet isbat edilecegini söylüyorlardi. Nitekim Kitabullah'da da bu beyan buyrulmus, resuller böyle haber vermislerdir.

Selef-i Salihin'den hic kimse, O'nun, Ars'i üzere hakikaten istiva ettigini inkar etmemistir. Sadece, istivanin keyfiyetine girmemislerdir. Cünkü onun mahiyeti bilinmezdir. Imam Malik; 'Istiva malumdur, keyfiyeti mechuldür, ona iman etmek vacib, nasilligini sormak bid'attir' demistir. Ümmü Seleme de böyle söylemistir.

Belirgin görüs, seckin fazil alimlerin görüsüdür. Allah'in, kitabinda ve resulünün dilinden keyfiyetini mechul tutarak belirttigi üzere 'Ars'in üstünde ve bütün yaratiklarindan ayri' oldugudur. Sika ravilerin naklettikleri üzere Selef-i Salihin'in mezhebi budur."

(Kurtubi,el-Esna fi Serh-i Esmai'l-Hüsna)

9 - Ebu Nasir el-Makdisi'nin Görüsü :

"Allah, Ars'inin üzerindedir. Yaratiklarindan ayridir. Kitabinda ve resulünün dilinde kendisini vasfettigi gibidir. Zatinin ve sifatlarinin keyfiyeti bilinemez. Herseyi ilmi ile kusatmistir.

Birisi; 'Ehl-i Islam'a, Allah'in kitabina, resulünün sünnetine, imamlarin ve alimlerin icma ettiklerine ittibasi vacib olanlari zikretmissin. Onun icin onlari, mezheplerini ve icma ettiklerini zikret' derse, söyle cevap veririz; Sözü bize ulasan alimler ve digerleri, bizim vakif oldugumuz bu seyler üzere idiler."

(Makdisi,Kitabu'l-Hucce)

10 - Ebu Ömer et-Talemenki'nin Görüsü :

"Ehl-i Sünnet'ten olan müslümanlar, 'Nerede olursaniz O sizinle beraberdir' ayeti ile benzeri ayetlerde maksadin, Allah'in ilmi olduguna, O'nun zati ile de göklerin üstünde bulunduguna ve diledigince Ars'i üzerine istiva ettigine icma etmislerdir. Ehl-i Sünnet söyle söyler; 'Rahman Ars'a istiva etti. Allah'in, Ars-i Ala'si üzerine istivasi hakikidir, mecazi degildir."

(Talemenki,Kitabu'l-Vusul ila Marifetu'l-Usul)

11 - Ebu Süleyman el-Hattabi'nin Görüsü :

"Bu konuda aslolan sudur; Sifatlardan söz etmekle, zattan söz etmek, ayni hükme tabidir. Her ikisinde de ayni konusma esasina yönelinir. Allah'in varligini kabul, nasil O'nun sadece var oldugunu söyleyip varliginin keyfiyetini söylemek degil ise, O'nun sifatlarini kabul ve isbat etmek de, sadece var olduklarini söylemektir, yoksa sinirlarini belirlemek, keyfiyetlerini tesbit etmek degil. Binaenaleyh yed, sem, basar vesaire dedigimiz zaman, bunlar Allah'in kendisi icin sabit kildigi sifatlardan ibarettir. Yani ne 'yed'in anlami 'kudret' veya 'nimet'tir, ne 'sem' ve 'basar'in anlami 'ilim'dir diyoruz. Ne 'bunlar uzuvdur' diyor, onlari bildigimiz ellere, isitme ve görme organlarina benzetiyor ve 'is görme araclari olan uzuvlardir' diyoruz. Asla. O halde deriz ki; Söyledigimiz, bu sifatlari isbat etmekten ibarettir. Cünkü bunlar tevkifidir, Allah ve resulünden böyle gelmistir. Onlardan tesbihi nefy etmek gerekir. Cünkü Allah, degil benzeri olmak, benzer gibisi dahi olmayandir."

(Hattabi,el-Gunye ani'l-Kelami ve Ehlih)

12 - Ebu Nasir es-Siczi (Secezi)'nin Görüsü :

"Süfyan es-Sevri, Malik b.Enes, Süfyan b.Uyeyne, Hammad b.Seleme, Hammad b.Zeyd, Abdullah b.Mübarek, Fudayl b.Iyaz, Ahmed b.Hanbel ve Ishak b.Rahuye gibi imamlarimiz, Allah'in zati ile Ars'in üstünde, ilmi ile de her mekanda olduguna, kiyamet günü gözlerle Ars üstünde görülecegine, dünya semasina indigine, gazab ettigine, razi olduguna ittifak etmislerdir. Kim bunlardan ayrilir ise, onlar bunlardan beridirler."

(Secezi,el-Ibane)

13 - Abdurrahman Ebi Hatim'in Görüsü :

"Onlar (Cehmiyye), yahudi ve hristiyanlardan daha kötüdür. Cünkü yahudi ve hristiyanlar ve diger din sahipleri, Allah'in Ars'in üzerinde oldugunda müslümanlar ile ittifak halindedir. Bunlar ise; 'Allah hicbir seyin üzerinde degildir' diyorlar.

Abdurrahman b.Mehdi söyle demistir; Cehm b.Safvan'in ashabi, 'Allah Hz.Musa ile konusmamistir. Gökte hicbir sey yoktur. Allah Ars üzerinde degildir' demek istiyorlar. Benim görüsüme göre, onlar, tevbeye davet olunmalidirlar."

(Ebi Hatim,er-Reddü ala'l-Cehmiyye)

14 - Ibn Kuteybe'nin Görüsü :

"Rahman, Ars'a istiva etti' ayetine ragmen, bir kimsenin, Allah'in bütün mekanlarda oldugunu söylemesi nasil caiz olur ? Yine, 'Güzel söz O'na cikar, salih amel onu yükseltir' ayetine ragmen bu nasil caiz olur ? Allah'in kendisi ile beraber bulundugu birsey, yine O'na nasil yükselir ? Veya amel O'nunla beraber ise, yine kendisine nasil yükselebilir ? Ruh ve melekler kiyamet günü O'na nasil yükselebilirler ? Bu ayette gecen 'ta'rucu' ile 'tas'adu' ayni manaya gelir. 'Araca ile's-semai iza saide' (göge ciktigi zaman 'araca' (yükseldi) denir). Allah, 'Zu'l-Maaric' (yüksek makamlar sahibi) dir. El-Maaric, 'merdivenler' demektir. Nedir bu merdivenler ? Allah, en yüksek yerde oldugu gibi en asagi yerlerde de oluyor ise, melekler, insanlarin amellerini nereye götürüyorlar ?

Eger onlar (Cehmiyye), fitratlarinda ve yaratilislarinda mevcud olan 'Allah'i bilme' his-i tabiisine dönseler, Allah'in yüce, en yüce oldugunu, yüce bir makamda bulundugunu, Allah'i zikir esnasinda kalplerin O'na dogru yükseldigini, duada ellerin O'na dogrultuldugunu, ferahligin yukaridan umuldugunu, yardimin yukaridan beklendigini, rizkin yukaridan indigini mutlaka bilirlerdi

Fitratlari üzere birakilip, egitim-ögretim yolu ile bundan vaz gecirilmedikleri müddetce, arabi ile acemi ile ümmetlerin hepsi söyle der; 'Süphesiz Allah göktedir'.

Eger bize; 'Allah'in nüzülü nasildir ?' denirse, deriz ki; Biz, Allah'in nüzülünün keyfiyeti hakkinda hicbir hüküm veremeyiz. Fakat bizim icin sözkonusu olan, bu lafzin ihtiva ettigi manalari aciklamaktir. Ne kasd ettigini ise en iyi Allah bilir."

(Ibn Kuteybe,et-Tevilu'l-Muhtelifi'l-Hadis)

Görüldügü üzere, selef imamlarinin, ilahi sifatlar babinda Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in akidesi olarak ortaya koyduklari hususlar, bugünkü Selefiyye mezhebinin söylediklerinin aynisidir. Öncesinde Kur'an ve Sünnet'ten nakledilen nasslar muvacehesinde nasil böyle olmasin ? Bu nedenle, bugün akaide ve i'tikadi mezheplere iliskin yazilmis ciddi eserlerde Selefiyye'nin "Ehl-i Sünnet-i Hassa" olarak ifade edilmesi, yerindedir.

Ehl-i Sünnet'e, sifatlari geldikleri hal üzere alip onlari te'vil ve ta'til etmedikleri icin, "Ehl-i Isbat" da denmektedir. Onlara bu noktada muhalefet edenlere de; "Cehmiyye" veya "Muattila" denmistir. Bunlar, Allah'in sifatlarini inkar edenlerdir. Rivayetlerin bildirdigine göre, Cehmiyye'nin kurucusu Cehm b.Safvan, sifatlar konusundaki batil görüslerini, son emevi hükümdarlarindan Mervan'in hocasi Cad b.Dirhem'den almistir. Hafiz b.Asakir'in "Tarih"inde, Cad b.Dirhem'in, Vehb b.Münebbih'in yanina gelerek Allah'in sifatlarindan sordugu anlatilmakta. Vehb b.Münebbih, ona söyle demis; "Yaziklar olsun sana ey Cad. Artik bu meseleyi konusma. Eger Cenab-i Allah, kitabinda zatinin eli bulundugunu söylememis olsa idi, biz de 'eli var' demezdik. Gözü bulundugunu söylememis olsa idi, biz de 'gözü var' demezdik. Cani bulundugunu söylememis olsa idi, biz de 'cani var' demezdik."

Cehmiyye'nin siari, Ehl-i Sünnet'i "tesbih ve tecsim"e (antropomorfizme) nisbet etmesi, onlara "Müsebbihe" veya "Mücessime" demesidir. Oysa Ehl-i Sünnet, "Allah'in sifatlari yaratilmislarinki gibi degildir" kaydini her zaman düsmekle tenzihe riayet etmekte ve hicbir sekilde yaratani yaratilmislara benzetmemektedir. Keyfiyetsizlik vurgusu, bunu ifade eder. Tesbih ve tecsim ancak, "Allah'in hayati yaratilmislarin hayati gibidir, Allah'in ilmi yaratilmislarin ilmi gibidir, Allah'in iradesi yaratilmislarin iradesi gibidir, vs" denmesi halinde sözkonusu olur.

Sadece, istiva, nüzül, yed, vech, ayn, kadem gibi "haberi sifatlar"i te'vil etmek sureti ile ta'tile giden "yari cehmiler"in durumuna gelince; Onlar da, tecsimin, Allah'a, cisimlere ait nitelikler olarak gördükleri bu gibi (haberi) sifatlarin nisbet edilmesi halinde sözkonusu olacagina kail olmuslardir. "Allah'in gökte oldugunu, indigini, güldügünü, eli-ayagi bulundugunu söylemek, O'nu bir cisim olarak tasavvur etmeyi gerektirir. Allah böyle seylerden münezzehdir" demekteler. Buna ragmen hayat, ilim, kudret, kelam, sem, basar gibi subuti sifatlari kabul ederek, kendi yöntemleri itibari ile ("tam cehmiler"in aksine) tutarsiz bir duruma düsmekteler. Zira, haberi sifatlarin te'vili icin kendisinden hareket ettikleri zemin, isbat ettikleri subuti sifatlarin da onlar icin iptalini iktiza eder. Istiva ve nüzül gibi nitelikleri haricte sadece cisimlerde görüyor iseler, görme ve isitme gibi (Allah hakkinda benimsedikleri) özellikleri de yine cisimlerde, yaratilmislarda bulmaktalar. Buna ragmen, Allah'in "görmesi"nin veya "isitmesi"nin te'vil edilmesi gerektigine hicbir zaman kail olmazlar. Bunlar, tutarsizliktan kurtulabilmek icin, ya subuti sifatlari kendisi ile kabul ettikleri gerekce üzerinden haberi sifatlari da kabul etmek, ya da haberi sifatlari kendisi ile red ettikleri gerekce üzerinden subuti sifatlari da red etmek durumundadirlar.

Sifatlari hakiki manasindan alip mecaza hamletmek sureti ile te'vil etmek, onlarin inkar ve iptal edilmesi demektir. Imam-i Azam Ebu Hanife, Fikh-i Ekber'inde söyle der; "Allah'in eli'nden maksat 'Allah'in kudreti'dir, yahut 'nimeti'dir denemez. Cünkü bunda sifatin iptali vardir. Allah'in sifatlarini iptal ise, Kaderiyye ve Mu'tezile taifesinin yoludur. Allah'in eli, O'nun keyfiyetsiz sifatidir."

Aklimiza sigdiramadigimiz icin kimi ilahi sifatlari mecaza hamletmek, "zan" üzere hareket etmektir. Te'vil ile ulasilacak en güzel mana bile, sonucta Allah hakkinda zandan baska birsey ifade etmez. Allah'i zan üzere tavsif etmek ise, selim aklin yakin duracagi birsey olmasa gerek.

Kur'an'da söyle buyrulmaktadir;

- "Allah'dan daha dogru sözlü kim olabilir ?" (Nisa-87)

- "Rabbinin kelami, hem dogrulukca, hem de adaletce, tamam olmustur" (En'am-115)

Hal böyle iken, Allah'in kendisini tavsif icin uygun gördügü bir lafzin iptal edilip, yerine nakis aklin icadi bir sözün getirilmesinin ne degeri olabilir ? "Istiva" yerine "istila" kelimesini Allah getiremez mi idi ? "El" yerine, "kudret" veya "nimet" buyurmayi bilmiyor mu idi ?

Bütün bunlarin haricinde, sifatlarin, onlarda zahir olan manadan baska manalara te'vil edilmesini, Allah hakkinda yanlis inanislarin önüne gecebilmek gerekcesi ile öngörenler, o getirdikleri yeni manalarda da ayni sakincalarin bulunabilecegini hic düsünmezler mi ? "Istiva" yerine "istila" demekle neyi kurtarmis olmaktalar acaba ? Tesbih, birinde olabiliyorsa digerinde neden olamasin ? Te'vil ile getirilen yeni manada zihnin tesbihe düsmesini engelleyen ne vardir ? Bu durumda, te'vili te'vil etmek gerekir ve bu is, teselsül halinde sonsuza dek sürer gider.

Allah'i, cisimler gibi mekanda bulunmaktan aklinca tenzih gayesi ile O'nu göge nisbet etmeyip; "O heryerdedir" diyen, acaba Allah'i bir degil her mekanda isbat ettiginin ne kadar farkindadir ?

Tenzih, sifatin iptali ile degil, o sifatin yaratilmislarin sifatlarina (isimde olsa da, müsemmada) benzemedigi kaydini koymak ile olur.

Selef ulemasi ve Selefiyye'nin sifatlar konusundaki nakilciligi, görüldügü üzere, Kur'an lisaninin uslub inceliklerinin cahili olmakla, mecaz bilmemekle alakali degildir. Yukarida adi gecen büyük imamlar mi uslub inceliklerinin cahili olanlar, mecaz bilmeyenler ? Onlar eger bu isin cahili iseler, bilmek isterdim isin erbabi kim ?

Bizce, sifatlarin isbati sirrina vakif olamayan zihniyetin temelinde iki zaaf yatmaktadir;

a - Kisinin, selefin üstünlügünü gercek manada kavrayamamis olmasi
b - Kisinin, akli ile magrur olmasi
 

usud

New member
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Ebu Hanife'nin Görüsü :

"'Rabbim gökte midir yoksa yerde midir bilmiyorum' diyen, kafir olmustur. Keza, 'Bilmiyorum Ars gökte midir, yoksa yerde mi' diyen de böyledir. Cünkü Allah; 'Rahman Ars'a istiva etti' buyurmaktadir. Ars'i ise, yedi gögün de üstündedir. Allah'a dua ederken, yukariya yönelinir, asagiya degil. Asaginin, rububiyyet ve uluhiyyet ile bir ilgisi yoktur. Nitekim hadisde söyle rivayet edilir; (Imam bundan sonra "cariye hadisi"ni zikretmistir)."

(Ebu Hanife,Fikh-i Ebsat)

"Biz ikrar ederiz ki, Allah Teala, ihtiyaci olmaksizin Ars'i üzerinde durmaktadir. Orada istikrari vardir. Ars'i ve Ars'dan baska herseyi koruyan da O'dur. O, yaratilmislar gibi baskasina muhtac olsa idi, bu alemi yaratmaya ve idare etmeye kadir olamazdi. Allah eger buna muhtac olsa idi, Ars'i yaratmadan evvel nerede idi ? Yüce Allah bundan münezzehdir."

(Ebu Hanife,el-Vasiyye)

Ebu Hanife, kendisine "Allah dünya semasina iner" hadisi sorulunca; "Keyfiyetsiz olarak iner" cevabini vermistir.

(Ali el-Kari,Fikh-i Ekber Serhi)

ALLAH RAZI OLSUN.AMA UTANMAZLAR HALA KABUL ETMEYECEKLER IFTIRA DOLU YAZILAR YAZACAKLARÇ
CUNKU ONLAR NE KURAN N SUNNET NEDE EHLI SUNNET ALIMLERINE INANIRLAR.ONLAR ICIN TEK DOGRU SAPIK SEYHLERIDIR.
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Ebu Hanife'nin Görüsü :

"'Rabbim gökte midir yoksa yerde midir bilmiyorum' diyen, kafir olmustur. Keza, 'Bilmiyorum Ars gökte midir, yoksa yerde mi' diyen de böyledir.

Kardeşim sizin ve Abdullah el-Necdi kardeşin yazılarında bir tuhaflık dikkatimi çok çekti.Tenkit olarak algılamayın ama ben bir müslümanın kafir olarak addedilebilmesi için Yüce Allahın alenen ve sarih bir şekilde şüphe edilemez ve aksi yorum getirilemez açıklıktaki hükümlerini bilen ama bunu kabul etmeyenlerin bunu inkar edenlerin Küfran ile tehdit edildiğini biliyorum.Ama Ebu Hanifeye atfettiğiniz yukardaki alıntıda bilmeyeninde Kafir olarak addedildiğini iddia ediyosunuz.Bu çok ciddi bir itham.Şayet doğru olmadığı_yani bilmeyenin mesul olmadığı_gerçeği nazara alınırsa yaklaşık İkibuçuk milyar müslümanı töhmet altında burakacak ağır bir iftiira olmazmı?

Lütfen bana bu konuda açıklayıcı bilgi verirmisiniz.Ben yukardaki açıklamalar doğrultusunda ,bilmeyeninde mesul olduğunu Kafir olarak yaşadığını yeni duydum.
 

usud

New member
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
inkarciya Yazilan Cevab

Bizde Allahin Buyuklugu Yaninda Goklerin Bir Sifir Oldugunu Allahin Gokleri Durecegini Allahin Goklerin Içinde Olmadigini Senden De Iyi Biliyoruz.sen Bizim Yazilarimizi Anlamiyor Hariciler Gibi Saçma Degerlendiriyorsun.
Allah Resulullahin Bildirdigi Gibi Arşin Uzerindedir.ve Allah Arşida Gokleride Yeride Kuşatmiş Olup Bunlar Allah Yaninda Bir Hiçtir.allahin Yaninda Arş Bile Hiçtir.biz Allahin Gokte Olmasinin Bu Anlamda Olmadigini Allahin Herşeyin Yukarisinda Olmasi Ve Onlari Kuşatmasi Manasina Oldugunu Soyluyoruz Sen Hala Anlamiyor.
Allah Goklerin Içindedir Ona Baglidir Diyen Adami Ben Doverim.biz Bu Anlamda Demiyoruz.allahin Yuceliginide Senden Iyi Biliyoruz.yuksek Olmasi Onun Yuceligini Artirir.
Bir De Benim Allahim Tabiri Caiz Degildir.allah Birdir.
Gokler Yeri Arş Gokleri Allahda Arşi Gokleri Yeri Ve Herşeyi Kuşatir.allah Bir Mekanla Sinirlanmaz.
Allahin Arşin Uzerinde Olmasini Boyle Anlamk Için Insanin Beyinsiz Olmasi Gerekir.
 

Abdullah el-Necdi

New member
Katılım
20 Eki 2007
Mesajlar
41
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
Konum
Almanya
Sevgili Ibrahim kardes,

Imam-i Azam Ebu Hanife'nin görüsü olarak nakledilen pasajlar, onun "Fikh-i Ebsat", "el-Vasiyye" ve "Fikh-i Ekber" adli eserlerinde yer almaktadir. Yukaridaki yazimda kime ne atfedilerek söylenmis ise, hepsinin kaynaklari verilmis, hangi kitaplarda böyle denildigi bildirilmistir.

Imam'in bu adi gecen eserleri, türkceye, Doc.Dr.Mustafa Öz tarafindan ve Marmara Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Vakfi Yayinlari'nca "Imam-i Azam'in Bes Eseri" diye cevirilmistir.

Allah'in bilakeyf olarak gökte oldugunu inkar edenin kafir olacagi, neden hayreti mucib olsun ? "Hz.Nuh gemi yapmadi" demek veya "Firavun suda bogulmadi" demek, nasil Kur'an'i inkar ise, "Allah gökte degildir" demek de aynen öyledir. Allah, Hz.Nuh'un gemi yaptigini, Firavun'un suda boguldugunu bildirdigi gibi, zatinin, gökte, Ars'in üstünde oldugunu da bildirmistir.
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Sevgili Ibrahim kardes,

Imam-i Azam Ebu Hanife'nin görüsü olarak nakledilen pasajlar, onun "Fikh-i Ebsat", "el-Vasiyye" ve "Fikh-i Ekber" adli eserlerinde yer almaktadir. Yukaridaki yazimda kime ne atfedilerek söylenmis ise, hepsinin kaynaklari verilmis, hangi kitaplarda böyle denildigi bildirilmistir.

Imam'in bu adi gecen eserleri, türkceye, Doc.Dr.Mustafa Öz tarafindan ve Marmara Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Vakfi Yayinlari'nca "Imam-i Azam'in Bes Eseri" diye cevirilmistir.

Allah'in bilakeyf olarak gökte oldugunu inkar edenin kafir olacagi, neden hayreti mucib olsun ? "Hz.Nuh gemi yapmadi" demek veya "Firavun suda bogulmadi" demek, nasil Kur'an'i inkar ise, "Allah gökte degildir" demek de aynen öyledir. Allah, Hz.Nuh'un gemi yaptigini, Firavun'un suda boguldugunu bildirdigi gibi, zatinin, gökte, Ars'in üstünde oldugunu da bildirmistir.


Hayır yanlış anlaşılmasın sorum.Benim sorum bilmeyenin akibeti?.
Yüce Allah ayeti kerimede ben size şah damarlarınızdan daha yakınım buyuruyor.Hal böyleyken Rabbimizin nerede olduğunu doğrusu pek merak etmiyorum.Çünkü Biliyorumki Doğuda, Batıda, Arzda, Semada Allahındır.Onu şuurlarımızda Göktedir, Yerdedir, Şurada yada buradadır diyerek oralara münhasır kılmak bence anlamsız olur.
Tekrar yineliyorum benim takıldığım konu Rabbimizin yüce mekanı değil ,Kur'an ahkamını bilmemenin inkar sayılamayacağıdır.İnkar ayrı bir suçtur Bilmemek yani cehalet ayrı bir kabahattir.Aynı kefeye konulması yanlıştır.
 

Abdullah el-Necdi

New member
Katılım
20 Eki 2007
Mesajlar
41
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
Konum
Almanya
Sevgili Ibrahim kardes,

Sen Firavun'un bogulup-bogulmadigini merak etmeyebilirsin, ama bu, onun bogulmus olmasinin Kur'an ile sabit bir hakikat oldugu gerceginden birsey degistirmez. Rabbinin nerede oldugunu merak etmiyor olabilirsin, ama bu, O'nun gökte oldugu gerceginden birsey degistirmez.

Yukarida naklettigim selef ulemasinin görüslerine bakarsan, onlarin, "heryerde" olanin Allah'in "zati" degil, "ilmi" oldugunu söylediklerini görürsün. Zati ise yüce Ars'inin üzerindedir. Ilk müslümanlarin inanci, budur. Onlara tabii olup-olmamak, süphesiz herkezin kendi iradesindedir.

"Bilmeyen"in durumuna gelince; Bilmeyene bildirilir. Kabul etmez ise, artik aleyhinde huccet sabit olmustur. Imam'in kasd ettigi elbette, vahyin bilgisi henüz kendisine ulasmamis kisi degildir. Böyle birinin küfrüne nasil hükmeder ? Ama nasslar kendisine arz edildigi halde "Bilmiyorum Allah gökte midir yerde mi" diyen, Allah'in isbat ettigini isbat etmemis, Allah'in hükmüne iman etmemistir. Bunun icin o hükmü "Bunu red ediyorum" demek sureti ile inkar etmesine gerek yok. Sen, "Bilmiyorum Hz.Muhammed bir peygamber midir, degil midir" diyebilir misin ? Bu durum Seni küfürden kurtarir mi ? Inkar etmis olman icin, "Hz.Muhammed peygamber degildir" demene gerek yok. Onun peygamberligi konusunda cekimser kalman yeterlidir.
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Sevgili Ibrahim kardes,

Sen Firavun'un bogulup-bogulmadigini merak etmeyebilirsin, ama bu, onun bogulmus olmasinin Kur'an ile sabit bir hakikat oldugu gerceginden birsey degistirmez. Rabbinin nerede oldugunu merak etmiyor olabilirsin, ama bu, O'nun gökte oldugu gerceginden birsey degistirmez.

Yukarida naklettigim selef ulemasinin görüslerine bakarsan, onlarin, "heryerde" olanin Allah'in "zati" degil, "ilmi" oldugunu söylediklerini görürsün. Zati ise yüce Ars'inin üzerindedir. Ilk müslümanlarin inanci, budur. Onlara tabii olup-olmamak, süphesiz herkezin kendi iradesindedir.

"Bilmeyen"in durumuna gelince; Bilmeyene bildirilir. Kabul etmez ise, artik aleyhinde huccet sabit olmustur. Imam'in kasd ettigi elbette, vahyin bilgisi henüz kendisine ulasmamis kisi degildir. Böyle birinin küfrüne nasil hükmeder ? Ama nasslar kendisine arz edildigi halde "Bilmiyorum Allah gökte midir yerde mi" diyen, Allah'in isbat ettigini isbat etmemis, Allah'in hükmüne iman etmemistir. Bunun icin o hükmü "Bunu red ediyorum" demek sureti ile inkar etmesine gerek yok. Sen, "Bilmiyorum Hz.Muhammed bir peygamber midir, degil midir" diyebilir misin ? Bu durum Seni küfürden kurtarir mi ? Inkar etmis olman icin, "Hz.Muhammed peygamber degildir" demene gerek yok. Onun peygamberligi konusunda cekimser kalman yeterlidir.

Ben Firavun ile ilgili tek bir cümle dahi etmedim.Haşa Kur'anın içindekilerlede ilgilenmiyorum gibi bir ifade kullanmadım.O yorumları ne için yaptınız doğrusu anlamadım.İlgilenmediğimi ifade ettiğim tek şey Rabbimizin yüce zatının nerede bulunduğu ile ilgiliydi.İlgilenenler ile ilgili bir ithamımda olmaz - olamaz.

Amenna.Allahın İlmi herşeyi ihata etmiştir.Herşeye en ince ayrıntısına kadar vakıftır çünkü yaratan yarattığından (Haşa) gafil olmaz .Yüce Zatı ile ilgili kısma girmek istemem çünkü Efendimiz(S.a.s.) Rabbimizin (C.c.) zatını değil icraatlarını irdelememiz ve tefekkür etmemizi istiyor.Bende sırf bu uyarıdan ötürü ve Rabbin bazı sırlarına vakıf olma erdemine sahip olmadığım için bu konuya hiç girmedim.Sizlerede girmenizi bir kardeş olarak tavsiye etmem.O muhabbette derinleşmiş zatların işi olmalı.

Benim aklıma takılan şey şuydu.Müellif nasıl olurda bilmeyeni kafirlikle itham eder. Onunda cevabını verdiniz.Tebliğ edildiği kabul edilerek söylenmiş bir ifadedir dediniz.Veya mecazi bir ifade ile telif edilmiştir.İkna oldum.

Ayrıntılı izahın için de teşekkür ederim Allaha Emanet Olun.
 

Abdullah el-Necdi

New member
Katılım
20 Eki 2007
Mesajlar
41
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
Konum
Almanya
ALLAH'IN SIFATLARI'NA DAIR - 2


- Murat Yazici (?) :

Abdullah el-Necdi'den Alinti :
"1 - Ebu Hanife'nin Görüsü :

"'Rabbim gökte midir yoksa yerde midir bilmiyorum' diyen, kafir olmustur. Keza, 'Bilmiyorum Ars gökte midir, yoksa yerde mi' diyen de böyledir. Cünkü Allah; 'Rahman Ars'a istiva etti' buyurmaktadir. Ars'i ise, yedi gögün de üstündedir. Allah'a dua ederken, yukariya yönelinir, asagiya degil. Asaginin, rububiyyet ve uluhiyyet ile bir ilgisi yoktur. Nitekim hadisde söyle rivayet edilir; (Imam bundan sonra "cariye hadisi"ni zikretmistir)."

Bu uzun Vehhabi yazısında Haşviyye taifesinden yapılan bazı iktibaslara ilaveten, çok sayıda saptırma ve yalan var. Yazının tamamını tahlil ve tenkid etmek uzun sürer, ama birkaç misal verirsem, akıl sahipleri için yeterli olacaktır.

İmam-ı a'zam Ebu Hanife'nin el-Fıkhu'l-Ebsat'taki sözü şöyledir:

"Rabbimin gökte mi yoksa yerde mi olduğunu bilmiyorum diyen kimse kâfir olur. Aynı şekilde, "Allah Teala Arş'ın üzerindedir; Arş'ın gökte mi yoksa yerde mi olduğunu bilmiyorum" diyenin durumu da böyledir."

Bakınız, yukarıdaki Vehhabi yazısında adı geçen Ali el-Kari (Molla Aliyyülkari) meşhur eseri Fıkh-ı Ekber Şerhi'nde İmam-ı a'zam Ebu Hanife'nin bu sözü hakkında şu açıklamayı yazmaktadır:

"İmam İzz bin Abdusselâm, Hillu'r-Rumûz adlı kitabında İmam Âzam'ın şu sözünü kaydediyor: (Kim Allah'ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum derse, kâfir olur. Çünkü bu söz, Allah'ın bir mekânı olduğu düşüncesini akla getirir. Allah'ın mekânı olduğunu düşünen kimse ise Allah'ı yaratıklara benzeten kişidir. Şüphe yok ki İbn Abdusselâm alimlerin büyüklerinden biri olup sika (güvenilir) bir âlimdir." (bkz. Fıkh-ı Ekber Şerhi, "Miraç ve Allah'a Mekân İsnadı" kısmı)

el-Bayâdî de İşârâtu’l-Merâm’ında İmam'ın sözünü şöyle îzâh eder:

"Bunun sebebi, kâilin bu söz ile Hâlık-ı Zülcelâl (celle celâluhû)’ya cihet [yön] ve hudud tâyin etmesidir; zîra ciheti ve hudûdu olan her şey bizzarûre mahlukdur. Binâenaleyh bu söz, Allah (celle celâluhû)’ya kusûr atfetmekdir. İlâhî cismâniyyete ve cihete inanan o kimsedir ki, hevâss ile idrâk edilemeyen her şeyin varlığını münkîrdir. Onlar, fevkettabî‘a olan ulûhiyyet cevherini reddederler. Bu da onları kat‘î sûretde îmânsızlığa götürür." (el-Kevserî, Makâlât, s.368-369; nakleden: Yusuf Hanif)

Yine Aliyyülkari diyor ki:

"Allahü Teâlâ'nın cisim olduğunu, mekânı bulunduğunu, Allahü Teâlâ üzerine zaman geçtiğini söyleyen kimse de kâfirdir. Böyle bir kimse için iman hakikati sabit olmamıştır.... Allah bir mekânda değildir. Yukarıda değildir, aşağıda değildir, başka cihetlerde değildir. Allahü Teâlâ üzerinden zaman geçmez. Allah bir şeyin içine girmiş değildir, bir şeyin mahalli de değildir." (Fıkh-ı Ekber Şerhi)

Abdullah el-Necdi'den Alinti :
"Biz ikrar ederiz ki, Allah Teala, ihtiyaci olmaksizin Ars'i üzerinde durmaktadir. Orada istikrari vardir. Ars'i ve Ars'dan baska herseyi koruyan da O'dur. O, yaratilmislar gibi baskasina muhtac olsa idi, bu alemi yaratmaya ve idare etmeye kadir olamazdi. Allah eger buna muhtac olsa idi, Ars'i yaratmadan evvel nerede idi ? Yüce Allah bundan münezzehdir."

Bu tercüme çeşitli bakımlardan arızalıdır, hatalıdır, yanıltıcıdır. Doğrusu şöyledir:

"Allahü teâlâ, kendisi için bir ihtiyaç ve (Arş'ın üzerine) istikrar (yerleşme, mekân tutma) olmaksızın Arş'a istiva etmiştir. O, Arş'ı da diğer mahlukatı da korumaktadır. Eğer (Arş'a ve bir yerde yerleşip mekân tutmaya) muhtaç olsaydı, tıpkı mahluklar gibi alemi yoktan var etmeye ve idareye muktedir olamazdı. (Bir mekânda) oturmaya ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, Arş'ı yaratmadan önce Allah teâlâ nerede idi? Yüce Allah bundan münezzehtir." (İmam Ebû Hanîfe, el-Vasıyye, 73.)

Nitekim, Hanefi mezhebi alimlerinden olan muazzez şehidimiz İskilipli Atıf Hoca Mir’atü’l-İslam risalesinde şöyle diyor:

"Mekândan, sağ, sol, arka, ön, alt, üst gibi cihetten ve yerlerde, göklerde bulunmaktan münezzehdir. Binaenaleyh, Cenab-ı Hak her yerde hâzır ve nâzırdır demek, ilm-i ilahisi her şeyi ihata edicidir, demektir. Yoksa zat ve vücudu her yerde hâzır ve nâzırdır, demek değildir. Çünkü buna itikad küfürdür. Cenab-ı Hakkın mekândan münezzeh olduğunu isbat için deriz ki: Mekân, duracak mahal demektir. Bu dünyanın maddesi ve kendisi yaratıldıktan sonra mekân da vücuda gelmiştir. Halbuki dünyanın kendisi ve maddesi (ve yıldızlar ve gökler) ve mekân yokken Cenab-ı hak mekânsız olarak vardı. Madem ki mekân yaratılmazdan evvel Cenab-ı Hak mekâna muhtaç değildi, mekânsız olarak var idi. Mekân yaratıldıktan sonra da ona ihtiyacı yoktur. Binaenaleyh, mekândan münezzehdir."


* * *


- Abdullah el-Necdi (32) :

Sevgili Murat Yazici kardes,

Alintiladiginiz bölümlerin devamini neden aktarmadiniz acaba ? Sözlerimizin dogru oldugu ortaya cikar diye mi ? Imam-i Azam ne diyor devaminda;

"Allah'a dua ederken yukariya yönelinir, asagiya degil. Asaginin uluhiyyet ve rububiyyet ile bir ilgisi yoktur. Nitekim hadisde söyle rivayet edilir;

Hz.Peygamber, cariyeye sorar;
- "Allah nerededir ?"
- "Göktedir"
- "Ben Kimin ?"
- "Sen Allah'in resulüsün"
Bunun üzerine Resulullah buyurur; "Bu kadini azad edin, o bir mü'minedir"

Sözlerinin devami bu olan biri (Imam), Allah'in gökte olmadigina mi kail ?

Öndört selef aliminin görüslerini naklettim. Daha fazla da nakledebilirdim. Hepsinin kaynaklarini da verdim. Hepsi, Allah'in gökte, Ars'in üstünde oldugunu ifade etmekteler. Bir tek Imam-i Azam degil Allah'in gökte oldugunu belirten. Onlara da cevap verin ki, yarim-yamalak is yapmamis olasiniz.


* * *


- Murat Yazici (?) :

Benim yazdıklarıma cevap vermediğine göre, itirazın yok demektir.

Şimdi burada ilave bir şeyler yazıyorsun. Bu konularda istersen seninle sohbet ederiz. Ama önce sen "Allah Arş'ın üstünde" ve "Allah gökte" ifadeleriyle ne kasdettiğini izah et, sonra devam edelim.

Zira bu iki ifade zahiren çelişkilidir. Bir şey hem Arş'ın üzerinde hem gökte olamaz. "Gökte" derken mekan isnadı değil de başka bir mana (mesela, cihet isnadı) kasdediyorsan, onu yaz.

Not: Bu geçiştirilecek bir konu değildir. Sokaktaki vatandaş, -haşa- "Allah gökte" deyince ne anlar? Mekan olarak gökte bulunan bir ilah olarak algılar. Hıristiyanlar böyle inanıyor. Böyle şeyler (Arapçadan tercüme ederken yanlış anlaşılacak şekilde) yazıp yaymanın vebali büyüktür.


* * *


- Abdullah el-Necdi (32) :

Sevgili Murat Yazici kardes,

bir bu noktaya itiraz ettiginiz icin Siz de herhalde diger hususlari kabul etmektesiniz. Selef ulemasinin görüsleri yukarida aktarildi. Bu nokta müstesna, hic birine itiraz etmediniz. "Hayir, Imam Es'ari böyle dememistir" demediniz. "Imam Malik, Imam Evzai, Fudayl b.Iyaz, vs böyle dememislerdir" demediniz. O halde bunlarin hepsini kabul etmektesiniz.

Benden "Allah Ars'in üstündedir", "Allah göktedir" sözlerini izah etmemi istemissiniz. Iste aramizdaki fark budur sevgili kardesim. Siz, aklinizla herseye vakif olabileceginizi, aklinizi asan konularin bulunmadigini düsünür ve bu nedenle gaybin akli izahini talep edersiniz, ben ise, aklin nakis oldugunu, onu asan meselelerin bulundugunu, aklin haddini bilmesi gerektigini bilirim. Allah'in sifatlari gibi en gayb bir konunun keyfiyeti hakkinda benden izah bekleyen hangi akildir ? Süphesiz fesada ugramis olandir. Selim akil ise, gayb sözkonusu oldugunda "akletme"nin degil, "iman etme"nin geregine inanir.

Ben, Allah kendi kitabinda ve resulünün dilinde kendisi hakkinda ne söylemis ise, onu söylüyorum. Ilk müslümanlarin ve selef ulemasinin yaptigi gibi. Diyorum ki; "O, kendini vasfettigi gibidir". Nasslarda "Ars'a istiva etmistir" dendigi icin "Ars'a istiva etmistir" diyor, yine nasslarda "Göktedir" dendigi icin "Göktedir" diyorum. Burada Allah'i yaratilmislara benzetme varsa, Sizin "Allah bilicidir, isiticidir, görücüdür" demenizde de Allah'i yaratilmislara benzetme vardir. Siz "Allah görür" derken bunu nasil kast ediyorsunuz ki, ben "Allah göktedir" dedigimde bunu nasil kasd ettigimi soruyorsunuz ? Allah elbette ki sanina yakisir bicimde ve de yaratilmislarinkine benzemeyen bir sekilde "görücü" oldugu gibi, yine sanina yakisir bicimde ve de yaratilmislarinkine benzemeyen bir sekilde "gökte"dir.

Allah askina, Siz yazdiklarimi okumadan mi cevaplar vermektesiniz ?


* * *


- Murat Yazici (?) :

Abdullah el-Necdi'den Alinti :
"Sevgili Murat Yazici kardes,

bir bu noktaya itiraz ettiginiz icin Siz de herhalde diger hususlari kabul etmektesiniz. Selef ulemasinin görüsleri yukarida aktarildi. Bu nokta müstesna, hic birine itiraz etmediniz. "Hayir, Imam Es'ari böyle dememistir" demediniz. "Imam Malik, Imam Evzai, Fudayl b.Iyaz, vs böyle dememislerdir" demediniz. O halde bunlarin hepsini kabul etmektesiniz."

Yok öyle değil. Yazıda birçok saptırma olduğunu ifade ettim. İmam Ebu Hanife'nin sözünün nasıl saptırıldığını da izah ettim.

Abdullah el-Necdi'den Alinti :
"Benden "Allah Ars'in üstündedir", "Allah göktedir" sözlerini izah etmemi istemissiniz. Iste aramizdaki fark budur sevgili kardesim. Siz, aklinizla herseye vakif olabileceginizi, aklinizi asan konularin bulunmadigini düsünür ve bu nedenle gaybin akli izahini talep edersiniz, ben ise, aklin nakis oldugunu, onu asan meselelerin bulundugunu, aklin haddini bilmesi gerektigini bilirim. Allah'in sifatlari gibi en gayb bir konunun keyfiyeti hakkinda benden izah bekleyen hangi akildir ? Süphesiz fesada ugramis olandir. Selim akil ise, gayb sözkonusu oldugunda "akletme"nin degil, "iman etme"nin geregine inanir.

Ben, Allah kendi kitabinda ve resulünün dilinde kendisi hakkinda söylemis ise, onu söylüyorum. Ilk müslümanlarin ve selef ulemasinin yaptigi gibi. Diyorum ki; "O, kendini vasfettigi gibidir". Nasslarda "Ars'a istiva etmistir" dendigi icin "Ars'a istiva etmistir" diyor, yine nasslarda "Göktedir" dendigi icin "Göktedir" diyorum. Burada Allah'i yaratilmislara benzetme varsa, Sizin "Allah bilicidir, isiticidir, görücüdür" demenizde de Allah'i yaratilmislara benzetme vardir. Siz "Allah görür" derken bunu nasil kast ediyorsunuz ki, ben "Allah göktedir" dedigimde bunu nasil kasd ettigimi soruyorsunuz ? Allah elbette ki sanina yakisir sekilde ve de yaratilmislarinkine benzemeyen bir sekilde "görücü" ise, yine sanina yakisir sekilde ve de yaratilmislarinkine benzemeyen bir sekilde "gökte"dir.

Allah askina, Siz yazdiklarimi okumadan mi cevaplar vermektesiniz ?"

Yok okuyorum da, senden net cevap alamıyorum.

Türkçe "(...) gökte" deyince belli bir mana vardır. Bu mana, mekan isnadını muhtevidir. Bu da küfürdür.

O zaman, başka mana kasdeden, bunu açıklamakla mükelleftir. Veya, mekan ve yön isnad etmediğini açıkça ifade edip, hadiste geçen lafzın manasını Allahü tealaya havale ettim, der.

"Allah nerededir" başlıklı yazılar yazıp cevabında da "Allah göktedir" dediğiniz ve Allahü tealayı mekan ve yönden tenzih eden açıklamaları eklemediğiniz zaman, anlaşılacak mana sizin mekan ve yön isnad ettiğinizdir.

Bu da hem akla, hem dine aykırıdır.


* * *


- Abdullah el-Necdi (32) :

Sevgili Murat Yazici kardes,

"Türkce 'gökte' deyince belli bir mana vardir. Bu mana, mekan isnadini muhtevidir. Bu da küfürdür" demissiniz.

Soruyorum;

- Türkce "görür" deyince bunda da belli bir mana var midir ?
- Bu mana, cisim isnadini muhtevi midir ?
- Bu da, küfür müdür ?

Demissiniz ki;

"O zaman baska mana kast eden, bunu aciklamakla mükellefdir. Veya, mekan ve yön isnad etmedigini acikca ifade edip, 'hadisde gecen lafzin manasini Allah'a havale ettim' der"

Siz "Allah görür" dediginizde, O'na cisim isnad etmediginizi acikca ifade edip "ayette gecen lafzin manasini Allah'a havale ettim" mi diyorsunuz ?

Yine demissiniz ki;

"Allah'i mekan ve yönden tenzih eden aciklamalari eklemediginiz zaman, anlasilacak mana, yön isnad ettiginizdir. Bu da küfürdür"

Siz, Allah'in "görücü" oldugunu ifade ettiginizde, onun "görmesi"nin yaratilmislarin görmesi gibi olmadigini söylemiyor, O'nu cisim olmaktan tenzih eden aciklamalari eger eklemiyor iseniz, Sizin haliniz nedir sevgili kardesim ? O da küfür müdür ?

Bu ne tutarsiz mantik ?


* * *


- Murat Yazici (?) :

Abdullah el-Necdi'den Alinti :
"Imam-i Azam ne diyor devaminda;

"Allah'a dua ederken yukariya yönelinir, asagiya degil. Asaginin uluhiyyet ve rububiyyet ile bir ilgisi yoktur. Nitekim hadisde söyle rivayet edilir;

Hz.Peygamber, cariyeye sorar;
- "Allah nerededir ?"
- "Göktedir"
- "Ben Kimin ?"
- "Sen Allah'in resulüsün"
Bunun üzerine Resulullah buyurur; "Bu kadini azad edin, o bir mü'minedir"

Sözlerinin devami bu olan biri (Imam), Allah'in gökte olmadigina mi kail ?"

Bunun devamını da okursak, bu sorunun cevabını vermiş oluruz:

-Eğer Allahu Teâla nerededir, diye sorulursa? diye sordum

-O kimseye: Yaratılmadan önce mekân yoktu, halbuki Allah vardı. Mahlukattan hiç biri yokken, "nerede" mefhumu mevcut değilken, Allah vardı. O her şeyin yaratıcısıdır, diye söyle.

Görüldüğü gibi, İmam'ın "Allah nerede?" sorusuna karşı öğrettiği cevap, "gökte" veya "Arş'ın üstünde" şeklinde değildir. Cevabını tekrar okuyalım:

"Yaratılmadan önce mekân yoktu, halbuki Allah vardı. Mahlukattan hiç biri yokken, "nerede" mefhumu mevcut değilken, Allah vardı. O her şeyin yaratıcısıdır."

Nitekim, bir başka eserinde de şöyle yazıyor:

"Allahü teâlâ, kendisi için bir ihtiyaç ve (Arş'ın üzerine) istikrar (yerleşme, mekân tutma) olmaksızın Arş'a istiva etmiştir. O, Arş'ı da diğer mahlukatı da korumaktadır. Eğer (Arş'a ve bir yerde yerleşip mekân tutmaya) muhtaç olsaydı, tıpkı mahluklar gibi alemi yoktan var etmeye ve idareye muktedir olamazdı. (Bir mekânda) oturmaya ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, Arş'ı yaratmadan önce Allahü teâlâ nerede idi? Yüce Allah bundan münezzehtir." (İmam Ebû Hanîfe, el-Vasıyye, 73.)

Eğer İmam Ebu Hanife, Allahü teâlânın (mekân veya yön olarak) "Arş'ın üstünde" olduğuna inansaydı, "Arş'ı yaratmadan önce Allahü teâlâ nerede idi?" diye sormazdı.

Nitekim, bu soruya cevap bulmak için İbni Teymiyye "Arş nev' olarak kadîmdir" demiştir.

İmam Ebû C'afer et-Tahâvî, üç imamın akidesini şöyle nakletmektedir:

"Allahü teâlâ, varlığı için birtakım sınır ve son noktalar bulunmasından, erkân, aza ve edevattan yüce ve beridir. Mahlukatı ihata eden altı yön O'nu ihata edemez."

Allahü teâlâ için yön [cihet] söylenemeyeceği buradan açıkca anlaşılmaktadır. İmam-ı a'zam Ebu Hanife'nin akidesini açıklayan (er-Reddü'ala eshabi'l-heva el-müsemma Kitabu's-sevadi'l-a'zam 'ala mezhebi'l-İmami'l-A'zam) kitabında şöyle yazılı:

"Mü'minin Allahü Teâlâya mekân, gelmek, gitmek ve mahlukların sıfatlarından herhangi bir sıfatı isnad etmemesi lazımdır. ...Kul, Cenab-ı Hakk'ın bir mekânda bulunmadığını, mekâna ihtiyacı olmadığını, Arşın onun kudretiyle ayakta durduğunu bilecek, gidip gelme gibi sıfatları kendisine izafe etmeyecek." (Hakim Semerkandi, Sevadi'l-a'zam, 46. mesele, Bedir Yayınevi, s.78)

Başka Hanefi alimlerinden de nakiller yapılabilir. Ama sanırım bu kadarı yeterlidir. "Cariye hadisi" ise ayrı bir yazının konusudur.


* * *


- Abdullah el-Necdi (32) :

Sevgili Murat Yazici kardes,

Imam-i Azam'dan nakledilenler hakkinda derim ki;

Türkceye Doc.Dr.Mustafa Öz tarafindan tercüme edilen "Imam-i Azam'in Bes Eseri"nde ifade aynen su sekildedir;

- Ebu Hanife söyle dedi;
"Bilmiyorum Rabbim semada mi yoksa arzda midir" diyen kimse kafir olur. Keza "Allah Ars üzerindedir" diyen de; "Bilmiyorum Ars semada mi yoksa arzda midir" diyen de böyledir..."

Oysa, kitabin sonunda yer alan arapca aslinda görüldügü üzere, ikinci cümle, su sekilde cevrilmeli idi; "Keza 'Allah Ars üzerindedir' deyip de; 'Bilmiyorum Ars semada mi yoksa arzda midir' diyen de böyledir." O halde bu iki cümlelik ifadenin dogru tercümesi söyle verilmelidir;

- Ebu Hanife söyle dedi;
"Bilmiyorum Rabbim semada mi yoksa arzda midir" diyen kimse kafir olur. Keza "Allah Ars üzerindedir" deyip de; "Bilmiyorum Ars semada mi yoksa arzda midir" diyen de böyledir..."

Ebu Muti el-Belhi'nin "Fikh-i Ekber Serhi"ne göre, Imam-i Azam, böyle söyledikten sonra sunu demistir; "(Kafir olmustur) Cünkü Allah 'Rahman Ars'a istiva etti' buyuruyor. Ars'i ise, yedi gögün de üstündedir". Yani Imam'in tekfirinin nedeni, Ebu Muti de, kisinin, bu sözle Allah'in gökte oldugunu inkar etmesidir.

Ali el-Kari ise, kendi "Fikh-i Ekber Serhi"nde Izzeddin b.Abdusselam'in, Imam-i Azam'in bu sözünü söyle acikladigini bildiriyor; "(Kafir olmustur) Cünkü bunu söylemek, Allah'in bir mekanda oldugu düsüncesini akla getirir". Yani Izzeddin b.Abdusselam'a göre de, Imam'in tekfir etmesinin nedeni, kisinin, bu sözle Allah'a mekan isnad etmesidir.

Imam-i Azam, "Bilmiyorum Rabbim gökte midir yerde mi" diyeni, bu sözde Allah'a mekan isnadi oldugu icin mi tekfir etmistir, yoksa onda Allah'in gökte olusunun inkari sözkonusu oldugu icin mi ?

Asagidaki yedi delil, Izzeddin b.Abdusselam'in söylediginin Imam-i Azam'in degil kendi görüsü oldugunu, Imam Ebu Hanife'nin ise, Allah'in gökte olduguna kail bulundugunu göstermektedir;

1 - Imam'in, "Fikh-i Ebsat"ta gecen bu ifadelerinin devaminda söyledikleri; "...Keza 'Allah Ars üzerindedir' deyip de; 'Bilmiyorum Ars gökte midir yerde mi' diyen de böyledir..." dedikten sonra söyle devam ediyor Imam Ebu Hanife; "Allah'a dua ederken yukariya yönelinir, asagiya degil. Cünkü asaginin rububiyyet ve uluhiyyet vasfi ile bir ilgisi yoktur. Nitekim hadisde söyle rivayet edilir; 'Hz.Peygamber bir cariyeye sorar; 'Allah nerededir ?' - Cariye; 'Göktedir' diye cevap verir..." Görüldügü üzere, Imam'in sözlerinin devami, kisiyi, bu söylediginde Allah'a mekan isnadi bulundugu icin degil, Allah'in gökte olusunun inkar edildigi icin tekfir ettigini cok acik olarak ortaya koymaktadir. Imam, hükmünü, "Cariye Hadisi" üzerine insa etmistir.

Bizim bu bölümü aktarisimizi begenmeyip de kendi yaptiginiz aktarimda, bu cok önemli kismi nakletmemis olmaniz enteresan.

2 - Imam'in, "el-Vasiyye"deki su sözleri; "Biz ikrar ederiz ki, Allah Teala, ihtiyaci olmaksizin Ars üzerinde durmaktadir. Orada istikrari vardir..." Bu ifade, bizzat Imam'in agzindan kendisinin Allah'in Ars'in üzerinde olduguna kail bulundugunun bir diger kanitidir.

Bu bölümü aktarisimiza yöneltmis oldugunuz itiraza ise asagida insaallah daha genis capli cevap verilecegi icin, simdi kisa geciyorum.

3 - Ali el-Kari'nin, "Fikh-i Ekber Serhi"nde söyledigi su söz; "Imam-i Azam Ebu Hanife'ye "Allah Teala gökten iner" seklinde rivayet edilen hadis-i serif sorulunca; "Keyfiyetsiz olarak iner" cevabini verdi". Allah'in gökte oldugunu kabul etmeyen biri, O'nun gökten inisini nasil kabul eder ? Bu rivayet ayrica Beyhaki'nin "el-Esmau ve's-Sifat" adli eserinde de gecmektedir. El-Kevseri ise bu rivayet hakkinda herhangi birsey söylememistir.

4 - Seyhu'l-Islam Ebu Ismail el-Ensari el-Herevi'nin "Kitabu'l-Faruk"daki ifadesi; "Ebu Hanife söyle demistir; 'Allah'in gökte oldugunu inkar eden kafir olur' ". El-Herevi'nin disinda ayrica, Zehebi ve Ibn Kudame "el-Uluvv" adli eserlerinde, Ibn Ebi'l-Izz de "Serhu't-Tahaviyye"de, Ebu Muti el-Belhi'nin rivayetini destekler mahiyette seyler nakletmislerdir.

5 - Imam-i Azam'in, "Fikh-i Ekber"deki, haberi sifatlarin te'vil edilmesini onlarin "iptali" sayan sözleri; Diyor ki; "Allah'in Kur'an'da zikrettigi gibi eli, yüzü, nefsi vardir. Bunlar O'nun keyfiyetsiz sifatlaridir. 'O'nun eli, kudretidir veya nimetidir' denemez (sifatlar te'vil edilemez). Cünkü bu durumda sifat iptal edilmis olur. Sifatlarin iptali, Kaderiyye ve Mu'tezile'nin yoludur. Allah'in eli, O'nun keyfiyetsiz sifatidir". Sifatlar konusuna yaklasimini, Imam, görüldügü üzere, bu sekilde ifade etmistir. Buna göre, onun, "istiva" sifatina, Allah'in gökte oldugunu bildiren nasslara iliskin görüsünün de bu cizgide oldugu asikardir.

6 - Diger selef ulemasinin görüslerinin de hep bu yönde olmasi; Selef, Allah'in gökte, yüce Ars'inin üstünde olduguna kail idi. Nitekim kendilerinden nakilde bulundugumuz imamlarin sözlerinde bu görülmektedir. Kendisi de selef ulemasindan olan Imam-i Azam'in, tipki cagdaslari gibi düsündügünü, ilk müslümanlarin izledigi yolu izledigini kabul etmek, akla, bunu kabul etmemekten süphesiz daha yakindir.

7 - Imam'in, "Bilmiyorum Rabbim gökte midir yerde mi" diyenin kafir olacagini söyledikten sonra, bir de, Ars'in gökte mi yerde mi oldugunu bilmedigini söyleyeni de söz konusu etmesi; Böyle diyenin küfrüne, Allah'a mekan isnad edildigi gerekcesi ile hükmetmis olsa, "Bilmiyorum Rabbim gökte midir yerde mi" seklindeki ilk cümlede bu zaten tesbit edilmekte. Sonrasinda, Allah'in Ars'in üstünde oldugunu söyledigi halde Ars'in gökte mi yerde mi oldugunu bilmedigini ifade edenin de tekfir edilmesi, küfrü sabit birinin küfrünü tekrar sabit kilmak olurdu ki, bunun anlamsizligi ortadadir.

O halde tekfirin gerekcesi, Allah'in yücelerde olusunun bu söz ile (isbat edilmemek sureti ile) inkar edilmesidir. Zira, hadis ile sabittir ki, Ars, yedi gögün de üstünde ve onlari kusaticidir.

"El-Vasiyye"den nakledilen diger pasaja gelince;

Siz, söyle aktarmissiniz;

"Allah Teala, kendisi icin bir ihtiyac ve (Ars'ın üzerine) istikrar (yerlesme, mekan tutma) olmaksizin Ars'a istiva etmistir. O, Ars'i da diger mahlukati da korumaktadir. Eger (Ars'a ve bir yerde yerlesip mekan tutmaya) muhtac olsaydi, tipki mahluklar gibi alemi yoktan var etmeye ve idareye muktedir olamazdi. (Bir mekanda) oturmaya ve karar kilmaya muhtac olsaydı, Ars'i yaratmadan önce Allah Teala nerede idi ? Yüce Allah bundan münezzehtir".

"Imam-i Azam'in Bes Eseri"nde, mütercim Mustafa Öz, bu kismi bakin nasil tercüme etmis;

"Allah'in, ihtiyaci olmaksizin Ars üzerinde istiva ve istikrari vardir. Muhtac olmaksizin Ars'i ve baskalarini muhafaza eder. Eger Allah'in ihtiyaci olsa idi, mahluklar gibi alemi icad ve tedbire kadir olamazdi. Oturmak ve karar kilmaya muhtac olsa idi, Ars'in yaratilmasindan önce Allah'in nerede oldugu sorusu ortaya cikardi. Yüce Allah bundan münezzehdir".

Aktariminizda, actiginiz parantezler ile manayi iyice bir tahrif etmis, asil metinde "Ars üzerinde istikrar" isbat edilir iken, Siz, "Istikrar olmaksizin istiva etmistir" demissiniz ki, bu, metnin aslinda söylenenin tam aksidir.

Bu cümle, Ali el-Kari'nin "Fikh-i Ekber Serhi"nde söyle tercüme edilmis;

"Allah, ihtiyaci olmaksizin Ars'i üzerinde durmaktadir. Orada istikrari vardir..."

Bu bölümde söylenen, Allah'in Ars üzerinde istiva ve onda istikrarinin, "buna muhtac bulunmaksizin" oldugudur. Burada, Allah'in Ars'in üstünde oturmadigi, karar kilmadigi degil, Ars üzerinde oturmus, karar kilmis oldugu halde buna "muhtac olmadigi" vurgulanmaktadir. "Muhtac olsa idi, Ars yaratilmadan önce Allah nerede idi ? sorusu ortaya cikardi" denmesi de bunu ifade eder. Yani su söylenmektedir; "Allah Ars'a istiva etti ve onda istikrar buldu ise, sanmayasin ki, bunu buna ihtiyaci oldugu icin yapti. Bilakis, hersey O'na muhtactir".

Ilk cümlede Sizi metni tahrife sevk eden, muhtemelen, "muhtac olmak" ile ilgili bu bölümde söylenenleri yanlis anlamis (daha dogrusu; anlamamis) olmanizdir. Allah'in Ars'in üstünde olmaktan tenzih edildigini zannederek, bu mana ile tenakuz halinde gördügünüz ilk cümlede isbat edilen "istikrar"i, tutarli görünebilmek icin (metne inat) nefy etmissiniz. Oysa orada bir tenakuz yoktur. Mana, budur.


* * *


- Abdullah el-Necdi (32) :

Sevgili Murat Yazici kardes,

"Allah isitir-görür" demenizde, Allah'a cisim isnadi var midir yok mudur ?

"Allah isitir-görür" derken, "Bunlarin manalarini Allah'a havale ettim" demekte misiniz ?

"Allah isitir-görür" deyip de, "Bunlarin manalarini Allah'a havale ettim" demiyorsaniz, Siz kafir misiniz degil misiniz ?

Bunlara bir cevap verin hele !?...
 
Üst Alt