.) Hüdüs Delili
"Eli görmeyen, yazıyı kalem yazıyor sanır."
Ne diyelim parmaklarıyle ayı gösteripte gözleri parmak uçlarından öteye geçmeyen, geçemeyen ve ay`ı göremeyen çaresiz amalara.
v"Kimya ilmi bazı maddelerin yok olmaya yüz tuttuğunu gösteriyor. Bu yok oluş, bazılarında büyük bir süratle, bazılarında`da nisbeten yavaş olmaktadır. O halde madde ebedi değildir, ebedi olmayınca ezelide olamaz. Demek ki; maddenin bir başlangıcı vardır. Gerek kimya gerek diğer ilimler bize maddenin tedrici bir tarzda değilde bir anda var olduğuna dair deliller gösterirler. Hatta ilimler, maddelerin var oluş zamanını bile yaklaşık olarak tesbit etmişlerdir. O halde şu maddi alem mahlüktur, onun bir yaratıcısı vardır.
Yer çekimi kanunu`nun kaşifi meshur İngiliz Sir İsaac Nevvton (1642-1727) tabiatta mevcut nizamın çözülmeye doğru seyrettiğini fark etmiştir. Çünkü öyle bir merhaleye doğru ilerliyor ki orada bütün cisimlerin ısı`sı aynı dereceye gelecektir. Ve bundan Nevvton kainatın bir başlangıcının bulunduğu neticesini çıkartmıştır.
Bu önemli meseleyi biraz daha açalım
inamik ısı kanunlarının ikincisine göre (lavv of entropy), sıcak cisimlerden soğuk olan cisimlere devamlı olarak ısı geçmektedir. Bunun aksi mümkün değildir, yani ısı kendiliğinden soğuk cisimlere geçemez, geri dönemez.
Bunun manası şudur: Kainat bütün cisimlerin ısısının eşit olacağı bir merhaleye doğru seyretmektedir. Bu gerçekleştiği gün tabiatta ne kimyevi ne`de tabii bir fonksiyon kalmayacaktır ve hayatda olamayacaktır. Bugün kainatta kimyevi ve tabii fonksiyonlar mevcut olduğuna göre onun ezeli olmadığını anlıyoruz. Çünkü ezeli olsaydı şimdiye kadar çoktan enerjisini bitirecek, çözülecek ve yok olacaktı. Böylece ilim gayesi bu olmadığı halde kainatın bir başlangıcı bulunduğunu isbat etmiş oldu. Bu hadise Allahın var olduğunun delilidir. Zira başlangıcı olan bir şeyin mutlaka bir yaratıcısı vardır. (B.Topaloğlu-İsbatı Vacip)Amerikali Zooloji Profesörü Eduard Kuther Kissel bu modern ilmi etüdü şöyle anlatıyor:
İşte böylece ilmi araştımalar farkında olmayarak kainatın başlangıcı olduğunu dolayısıyle bir ilahın mevcudiyetini kendiliğinden isbatlamış olmaktadırlar. Çünkü başlangıcı olan bir şeyin kendi varlığını ortaya koyması mümkün değildir. Mutlak ilk muharrike (hareket ettiriciye) yani yaratıcı bir ilaha muhtaçtır.Yukarda anlatılan ilmi teze karşı hazırlanmış olan antitezin çürütülmesi:
"Kainatın devri daim üzere olduğunu söyleyen yani bir büzülüp bir uzadığını sonra tekrar büzülüp yeniden uzadığını ve böylece devri daim içerisinde bulunduğnu iddia eden görüş sağlam hiçbir delile dayandırılamamıştır bugüne kadar. Ve ona ilmi bir görüş demek`de mümkün değildir. Olsa olsa tahmin olabilir. (John C. Monsma-Niçin Allah'a inanıyoruz?)
2.) İmkan delili
Kainatta var olan şeylerin hiç birisinin varlığı kendisinden değildir. Her varlık ancak bir başkasına muhtaçtır. Evlad babaya o babasına bağımlıdır ve bu hep böyle devam eder. Tabiatı oluşturan tüm nesnelerin varlığı başka bir varlığa muhtaç durumda`dır. Ancak baslangıçta varlığı kendisinden olan hiç kimseye muhtaç olmayan, samed biri olmalı ki sonsuz zincirleme kırılsın.· "De`ki O Allah birdir. Allah sameddir (kendisi hiç bir seye muhtaç olmadığı halde herşeyin kendisine muhtaç olduğudur).Doğurmamıştır, doğrulmamıştır. Ve hiç birşey onun eşi, benzeri, dengi değildir." (İhlas suresi)Devir: A B`den olmuştur ve yine B´de A`dan iddiası mümkün değildir. Çünkü birinin birinden önce olması gerekir`ki bu eşya için imkansızdır ve eğer mümkünse o durumda ise O, varedici baş sebeb olur.
Yumurta civcivden`mi oldu yoksa civciv yumurtadan`mı?Teselsül: Kişinin varlığı babasından onunkisi yine babasından`dır ve bu rabıta böyle sonsuza kadar gider. Ancak bu böyle devam etmemeli bunun bir başlangıcı olmalıdır. Çünkü kişi babasının eseri evladının sebebidir. Kisiye doğru gelen bu ilişkide ise denge bozulmuştur. Kişi sadece babasının eseridir. Dolayısiyle ortada bir fazlalık vardır. Bu fazlalığın dengelenmesi için baş tarafa bir sebeb (başsebeb) koymak gereklidir.
Descartes, Aristo, Leibnitz`de bir ilk illetin varlığına inanmışlar aksini akla aykırı bulmuşlardır.Allah başsebebtir, vacibul-vücud`dur, yani varlığı kendin´den olandır. Onu kimse yaratmamıştır. Belki trenin vagonları arasında onları çeken baştır, lokomotiftir.
Efendimiz şöyle buyuruyor: "Bir gün gelecek ayağını ayağının üstüne atarak gurur ve kibirle, enaniyet içinde, her meseleyi halletmiş gibi bunu Allah yarattı, şunu Allah yarattı, Allahı kim yarattı? diyecekler."
3.) Nizam delili
"O ki birbiri ile ahenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahman olanın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyormusun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) aciz ve bitkin halde sana dönecektir."( Mülk suresi 3-4)
Hayatta herşey planlı, maksatlı ve belli bir gaye ile varlığını devam ettirmektedir. Tesadüf böyle mükemmel bir nizamı meydana getiremeyecek kadar acizdir. Kainatın harikuladeliği karşısında insanlar hiç bir zaman şaskınlıklarını saklayamamışlardır.
Allah duyu organlarıyle idrak edilemez. Akılla O´nun mahiyeti bilinemez. Benzeri ve dengi bulunmadığından tahmin ve tasavvur edilemez. O ancak eser ve fiilleriyle tanınır. Bu sebeble`de Makdisi'ye göre Allahın varlığının delilleride sayısız denecek kadar çoktur. Bizim Allahın varlığını ve kudretini göstermesi bakımından alıp inceliyeceğimiz en küçük bir hayvan mesela bir sivrisinek veya bir karınca en çelimsiz bir nebat, bütün bunlardan önce kendi nefsimiz, kendi varlığımız kadir ve hakim olan Allahın mevcudiyetini şüphe götürmeyecek bir şekilde isbat eder.
Gazzali azcık aklı olan birinin Allahın göklerde, yerde, hayvanat ve nebatat`taki hikmetlerine gözünü çevirirse bu fevkalade eserin, bu sağlam tertibin bir yaratıcı ve idare edicisinin bulunduğunu hemen anlayıvereceğini söyler.
İbni Kayyim el-Cevziyye derki: "Nefeslerin harcanabileceği en güzel mevzu Allahın ayetlerini düşünmek ve fevkalade sanat eserlerini tetkik etmektir."14 asır önce bir bedevi şöyle hayıflanıyordu: "Su çukura, ayak izi ayağa delalet ederde burçları bulunan gök, dereleri bulunan yer hakim ve habir olan Allaha delalet etmezmi?"
Qu halde varlığın her zerresi ve zerre`ninde altında bulunan en küçük parçasına ilk yaratıldığı anda bu kanunları vazeden hangi kudrettir? Bunca ince nizamı, ahengi ve intizamı kim yaratmıştır? Kimdir o ki kainatın planını çizmiş ve en üstün en güzel ölçüyü vazetmistir? Bütün bunlar bir yaratıcı olmaksızın`mı yaratılmıştır yoksa yaratanları onlarmıdır? Kainatta gözümüzü nereye iliştirirsek iliştirelim karşılaştığımız ince nizamı sabit kanunları yoktan vareden o kudret sahibi, o bilgi sahibi`dirki o herşeyin gizlisinden ve açığından haberdardır.
(B.Topaloğlu-İsbatı Vacip)Büyük üstad kendi dilinde şu teşbihle meseleyi ifadelendiriyor: "Gayet vahşi bir adam muhteşem bir kışla dairesine girer. Gayet muntazam bir ordunun umumi beraber talimlerini , muntazam hareketlerini görür. Bir neferin hareketleriyle bir tabur, bir alay, bir fırka kalkar oturur, gider. Bir ateş emriyle ateş ettiklerini müşahede eder. Onun kaba, vahşi aklı, bir komutanın, devletin nizamatıyle ve kanunu padişahı ile o kumandanın emrini, kumandasını anlamayıp inkar ettiğinden, o askerlerin iplerle birbiriyle bağlı olduklarını tahayyül eder. O hayali ip`in ne kadar harikalı bir ip olduğunu düşünür; hayrette kalır.
Sonra gider, Ayasofya gibi gayet muazzam bir camiye Cuma gününde dahil olur. O cemaati-müslimin`in, bir adamın sesiyle kalkar, eğilir, secde ederek oturduklarını müşahede eder. Manevi ve semavi kanunların mecmuundan ibaret olan Qeriatı ve Qeriat sahibinin emirlerinden gelen manevi düsturlarını anlamadığından, o cemaatin maddi iplerle bağlandığını ve o acib ipler onları esir edip oynattığını tahayyül eder, en vahşi insan suretindeki canavar hayvanları dahi güldürecek derecede maskaralı bir fikirle çıkar, gider."İşte aynı bu misal gibi Sultani-Ezel ve Ebedin hadsiz cünudunun muhteşem bir kışlası olan şu aleme ve o Mabudu-Ezelinin muntazam bir mescidi olan şu kainata mahzi vahşet olan inkarlı fikri tabiatı taşıyan bir münkir giriyor. O Sultani-Ezelinin hikmetinden gelen nizamatı kainatin manevi kanunlarını birer maddi madde tasavvur ederek ve saltanatı Rübubiyetin kavanini itibariyesi ve o Mabudu Ezelini Qeriatı Fitriye-i Kübrasının manevi ve yalnız vücudu ilmisi bulunan ahkamlarını ve düsturlarını birer mevcudu harici ve maddi birer madde tahayyül ederek kudreti ilahiyenin yerine o ilim ve kelamdan gelen ve yalnız vücudu ilmisi bulunan o kanunları ikame etmek ve ellerine icad vermek sonrada onlara `Tabiat` namını takmak ve yalnız bir cilve-i kudreti rabbaniye olan kuvveti bir zikudret ve müstakil bir kadir telakki etmek misaldeki vahşiden bin defa aşağı bir vahşettir!
Elhasıl tabiiyyunların mevhum ve hakikatsiz tabiat dedikleri şey olsa olsa ve hakikati hariciye sahibi ise ancak bir sanat olabilir, sani olamaz. Bir nakıştır, nakkaş olamaz. Ahkamdır, hakim olamaz. Bir şeriatı fıtriyedir, şari olamaz. Mahluk bir perde-i izzettir, halık olamaz. Münfail bir fıtrattir, fatır bir fail olamaz. Kanundur, kudret değildir, kadir olamaz. Mistardır, masdar olamaz... .
" (Said Nursi-Tabiat Risalesi) "Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olurmu?"
(İbrahim suresi10)4.) Fıtrat deliliİnsana doğuştan kendi kudret ve kabiliyetiyle gelen kendisinden yüce üstün bir gücün varlığı duygusu sonradan öğrenilen bilgilerin, beşeri görüş ve etkilerin ötesindedir. İnsan şiddet ve zorluklarla karşılaşınca sıkıntılar altında ezilip bunalınca kendi üstünde bir güce, Allaha sığınır. Ondan yardım niyaz ederek teselli bulur. Bu hususu Kuran şöyle dile getirir:
"Onu çağırdığı zaman sıkıntıya düşene cevab veren kimdir?"
(Neml suresi 62 )3-5 yaş arasındaki çocuk sebebiyet prensibini anlamakta, kendisi ile kendisinden başkalarını ayırt etmekte ve hatta "beni, kuşları oyuncaklarımı kim yaptı?" gibi sorular sormaktadır.
Yeryüzünde çeşitli ırklardan ve dinlerden insanlar birarada yaşamaktadırlar. Ancak istisnasız tüm toplumlar eşyayı yoktan vareden bir yaratıcının varlığını kabul etmiş her din kendine göre bir tanrı tasavvuru geliştirmiştir. Çin dinlerinde, Budizmde, Hinduizmde eski Mısır dinlerinde, eski Yunan dininde, Zerdüştlükte, eski Türk dinlerinde vs. tanrı inancı hep mevcuttur.
"Ey sanki her yerde ayrı bir adla tecelli ettin Araba ilah, Aceme hüda olarak göründün." (Feyzi Hindi)
Kimi insanlar putlara, taşlara, hayvanlara, soyut nesnelere, insanlara, atalara, ölmüşlere, maddeye tapmışlar ama bir çeşit tanrı inancı tüm insan topluluklarında var olmuştur. (Tenkid: Tabiki tüm insanlar bir yanlıştada ittifak sağlayabilirler.)
Bir şahıs İmam Cafer'e gelerek kendisine Allahı tanıtmasını söylemişti. İmam "Hiç gemiye bindin`mi?"diye sorunca adam bindiğini ve fırtınaya tutulduğunu tam o sırada kalbinin kurtarıcı bir kudret bulunduğuna inanıp ona yöneldiğini söyledi. İmam "İşte Allah O`dur" dedi.Anatol Franz kendi dinsizliğinden bahsedereken şöyle dermiş:
"Bir idrar tahlili neticesinde şeker hastalığına yakalandığı meydana çıktığı zaman kişinin imana gelmesi muhakkak`tır. Tabi`ki bu tenusilinin bulunmasından evvel böyleydi."
Rabia'ya denildiki:
v"Falan alim Allahın varlığına 1000 delil getirmiştir."Rabia güldü "Tek bir delil kafidir" dedi.
"Nedir o?"diye sorulunca, "Sen tek başına tenha bir çöl`de yürürken birden bire ayağın kayarak içinden çıkmak mümkün olmayan bir kuyuya düşsen ne yaparsın?" diye sordu. Muhatabı "Ben ya Allah" diye bağırırım tarzında cevab verince Rabia "İşte delil budur" diye sözünü bağladı.
5.) Çeşitli deliller
Kemal delili:
Herşey eksiktir. Öyleyse kemal düşüncesi nereden gelmektedir? Ancak bir Kamil'den gelebilir ki o`da Allah'tır.
Sonsuzluk delili:
Herşey sonludur. Öyleyse insana sonsuzluk düşüncesi nereden gelmektedir?Ancak bir Ebed ve Ezelden gelebilirki o`da yine Allahtır.
(Tenkid: Bu kavramların zıddını tanıyorurz. Eksiklik ve sınırlılık bizim bildiğimiz kavramlar arasında`dır. Buradan hareketle`de bu düşüncelerin zıddına, mefhumu muhalifine "herşey zıddıyla kaimdir" kaidesince varmak zor değildir.
Keşif metodu için ise Gazali örneği ile er-Razi-İbn Arabi mektublaşması ilginç verilerdir. Burada bunlara işaret etmekle iktifa edeceğiz. Belki´de fıtrat delilinin yanısıra yüce varlığa en güçlü delil kişinin manevi cephesinde gizli ve mevcut olan büyük yaratıcı inancıdır.
Allahın varlığını inkar edenler en az biz inananlar kadar iddialarını delillendirmek zorundadır`lar. Tüm kainatı kendileri gezip görmüşlermidir`ki Allah diye biri yok diye sözünde ısrar edebiliyorlar yada o denli sonsuz bilgiye`mi sahip olmuşlar`da ilahın illa maddi surette tezahürünü veya nişanesini tesbit etmek istiyorlar? Yok, yok. Onlar ancak nefislerine uyup inat ediyorlar. Kendi içine baktığında er kişi yüce sesin belirtilerini duyacaktır. Yeter`ki o sesin ortaya çıkmasını boş lakırtı ile bastırıp engellemesin. Aslında öze dönüp yönelene söz gereksizdir.
bu kadir gecesinde duanız kabul olsun allah kocanıza hidayet versin...