Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Üzüldüm kırıldım

SibelK

New member
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
öncelikle herkesin Kadir gecesinin mübarek olmasını diliyorum

buakşam yemeğinden sonra eşimle aramızda geçen bir konu idi
Allahın varlığı
bana dedi ki inanmıyorum tamam varmış bir zamanlar belki ama baktı gördü artık başedemiyoor bırakıp gitti
öyle üzüldüm ki
hiçbir güç gelse beni inandıramaz dedi
dedimki bak insan birseye inanmak zorunda
anlatmaya çalıştım
ama yetemediim tabii
hoş eşimde sabit fikirli onu fikrinden vazgeçirmek mümkün değil
üzüldüüm
kırıldııım
Allahıma yalvardım
onu doğru yolu çevirmesi için

neden diyor onca insan ölüyor
madem var neden müdahale etmiyoor
üstelik iki çocuğum var beniim

gecelerin en yücesindeyiz
dualarınızı eşimin doğru yola gelmesi yolundan esirgemeyin olurmuu
Allah sevgisini yüreğine koysun

......
çook kırıldıım çook üzüldüüüm
ne yapacağımı bilemediim biran
 

SibelK

New member
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
Allahın varlığına inanmayan bir baba
çocuklara müdahale etmemesi konusunda sürekli telkinde bulunuyorum amaaaa

çocuklar şimdi küçük yaa büyüdüğündeee


hee ben islamı yeterince yaşıyormuyum
hayır çalıştığım içinbu çokta mümkün olmuyor zaten .......
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
neden diyor onca insan ölüyor
madem var neden müdahale etmiyoor
üstelik iki çocuğum var beniim

Rabbim eşinize ilim,bilim ihsan etsin inşallah..Kapıyı çalmazsanız malesef açan olmaz kardeşim..Öncelikle büyük bir sabır ve metanetle kapıya vurmanız gerekiyor..Gaybın kapısının anahtarları namaz ve oruçtur..
Neden onca insan ölüyor bir düşünün..Toprak kavgası, kan davası, siyaset hatta futbol vs...Gördüğünüz gibi herşey sebepler dahilinde gerçekleşir..Allah(c.c) herşeyi ezeli ilmi ile görür ve bilir..Seçim yapma hakkını bizlere bırakmıştır..Rabbim bizleri doğru yoldan ayırmasın inşallah..
 

SibelK

New member
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
Rabbim eşinize ilim,bilim ihsan etsin inşallah..Kapıyı çalmazsanız malesef açan olmaz kardeşim..Öncelikle büyük bir sabır ve metanetle kapıya vurmanız gerekiyor..Gaybın kapısının anahtarları namaz ve oruçtur..
Neden onca insan ölüyor bir düşünün..Toprak kavgası, kan davası, siyaset hatta futbol vs...Gördüğünüz gibi herşey sebepler dahilinde gerçekleşir..Allah(c.c) herşeyi ezeli ilmi ile görür ve bilir..Seçim yapma hakkını bizlere bırakmıştır..Rabbim bizleri doğru yoldan ayırmasın inşallah..

ben sizleri anlıyorum
amaa yaa eşim........

anlamıyor
anlamak istemiyorr
takınmış bir at gözlüğü
görmüyooo......:(
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Allah bu dünyada birseyleri yaratirken hayirli neticeler vermesi icin yaratmistir
mesela;
ateşin yaratılması hayırdır. Ancak bir insan gidip elini ateşin içine sokarsa ateş o insan hakkında şer olmuş olur. Halbuki Allah ateşi, insanlar onunla ihtiyaçlarını görebilsinler diye yaratrmıştır. Ancak o insan kandi iradesiyle elini ateşe sokmuşsa artık Allah neden bu ateşi yaratmış, neden bu ateş benm elimi yaktı, Allah neden buna müsade etti gibi bir iddiada bulunmaz. Çünkü Allahın kainatta koymuş olduğu kanunlar vardır. Ona riayet edersen menfaat elde edersin, riayet etmezsen zarar görürsün. Bu misaller çoğaltılabilir.

İnsana gelince, Kuranı Kerimin ifadesi ile Allah insanları kendisine ibadet etsinler diye yaratmış ve kötülüklerden, fuhşiyattan, azgınlıklardan uzak durmasını emretmiş ve buna uymayanları şiddetli bir azabla cezalandıracağını buyurmuş ve yüz binden fazla Peygamber göndererek insanları herhususta ikaz etmişlerdir.

Ancak vazifesini yapmayıp ve bu emirleri dinlemeyip hiçe sayan insanlar elbette bu yapıklarının cezasını çekecektir.

Allahın bu dünyada kötülüklere direk engel olmaması ise imtihan dünyasında olmamızdandır. Bu dünya bir imtihan salonudur ve yanlış yapana da doğru yapanada müsade edilmiştir. Eğer yanlış yapanlara müdahale olmasaydı bu imtihan salonunun bir anlamı olmazdı.

Sevap işleyenlarin başına güller saçılsaydı ve günah işleyenlarin başına da dikenler atılsaydı, artık bu dünya bir imtihan salonu olmaktan çıkacaktı.

Musibete uğrayan kişiye gelince bu musibet netice itibariyle o insan hakkında rahmet olacaktır. Eğer günahları varsa onlara keffaret olacaktır. Günahı yoksa gelecekte işleyeceği günahlara keffaret olacaktır. Ayrıca başına gelen bu musibetler belkide onun Cennete gitmesine vesile olacaktır. Yani Allah o musibetzede kuluna rahmetiyle muamele edecek, vereceği mükafatlar o musibeti hiçe indirecektir.

Bizler olayların iç yüzünü bilemediğimiz için zahiren kötü olan bir olayı hemen kötüye yorumlayıp neden bu böyle oldu, neden şöyle oldu diye itiraz etmekteyiz. Elbette bela ve musibet istenilmez. Ancak geldiği zamanda isyan değil sabredip şükretmek ve mükafatını düşünüp kahrında hoş lutfunda hoş diyebilmektir. Bu kulluğun üst mertebesidir.

Her musibet kahır değidir; her musibeti, her hastalığı yahut her felaketi mutlaka bir kahır tecellisi olarak görmemek lâzım.

Bir hadis-i şerifte de şöyle buyruluyor:

“Belâların en büyüğü peygamberlere, sonra evliyaya, sonra diğer has kullara gelir.”

Belâ, denilince “musibetlerle imtihan olmayı” anlıyoruz. Ağır imtihanların neticeleri de büyüktür. Memur imtihanıyla, meselâ kaymakamlık imtihanında sorulan sorular elbette bir değil. Birincisi ikinciden ne kadar kolaysa, ikincinin sonucu da birinciden o kadar önemli.

Konuyla ilgili harika bir tespit: “Kaderin her şeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır. Çirkinlik de güzeldir.” ( Sözler)

İnsan öncelikle kendi bedenini şöyle bir gözden geçirmeli. Her organını ayrı ayrı düşünmeli. Ve sormalı kendi kendine: Hangisinin yeri, şekli, büyüklüğü, vazifesi en güzel şekilde takdir edilmemiş? Sonra kendi ruh dünyasına intikâl etmeli ve aynı düşünceyi o âlem için de sürdürmeli: Hafıza mı gereksiz, hayal mi? Sevgi mi fazlalık, korku mu?

Beden bütün organlarıyla bir bütün teşkil ettiği ve ancak o zaman fayda sağladığı gibi, ruh da bütün duyguları, hissiyatı ve lâtifeleriyle bir bütün. O da ancak böylece netice verebiliyor. İnsan ruhundan, akıl ve hafızayı çekip alsanız hiçbir fonksiyon icra edemez olur. Endişe duygusunu alsanız tembelleşir; ne dünyasına çalışır ne âhiretine. Korkuyu çıkarsanız, hayatını koruyamaz hale gelir. Sevgi hissi taşımasa, hiç bir şeyden zevk alamaz.

İşte insanın, hem bedeni hem de ruhu en güzel ve en hikmetli bir şekilde tanzim edilmiş. Buna “bedihi kader” deniliyor. Aynı şekilde, insanın bir ömür boyu başından geçen hâdiseler de nizamlı ve intizamlı. Buna da “mânevî kader” denilmekte. Bedihi kader, mânevî kaderden haber veriyor. Her ikisinin de her şeyi güzel... Elbette ki, cüz’i iradeyle işlenen günahlar, isyanlar hariç.

Mânevî kaderin irademiz dışındaki tecellileri karşısında, aciz bir kul olarak, ne yapacağımızı şaşırdığımız, bocaladığımız zaman, hemen bedihî kadere ve ondaki sonsuz hikmetlere nazar etmeliyiz. Meselâ, anne rahmindeki rahimane terbiyemizi hatırlamalıyız: O dönemde İlâhî hikmet ve rahmet bizi en güzel şekilde terbiye ediyordu ve biz olanların hiçbirinin farkında değildik.

Şimdi de aynı rahmetin başka cilveleriyle yaşıyoruz.

“Allah’a karşı hüsn-ü zan ibadettir.” hadisinden dersimizi tam alarak, bizi o gün öylece besleyen, büyüten ve her şeyimizi en güzel şekilde tanzim eden Rabbimizin rahmetine itimat etmeliyiz. Karşılaştığımız her hâdiseyi bir imtihan sorusu olarak değerlendirmeli ve nefsimizin hoşuna gitmeyen olaylarda da bir rahmet tecellisi aramalıyız. İnsan sadece nefsini ölçü aldı mı yanılır. Bir gencin nefsi, okula gitmemek ve oyun oynamaktan yanadır. Ama akıl bunun karşısına çıkar. İstikbâldeki güzel makamları, yahut çekeceği sıkıntıları gösterir, onu oyundan vaz geçirir. Demek ki, nefis için güzel olan, akıl için güzel olmuyor.

Kalp ise apayrı bir âlem. O, iman ile nurlanırsa, her şeyi ve her hâdiseyi İlâhî isimlerin birer tecellisi olarak görür. “Allah’ın bütün isimleri güzel olduğu gibi, onların bütün cilveleri, bütün tecellileri de güzeldir.” gerçeğine ulaşır. Artık bu bahtiyar kul için, çirkinlik diye bir şey kalmaz ortada.

“Kahrın da hoş, lütfun da hoş.” diyenler, bu makama varmış bahtiyar insanlardır. Bu zatlar, “Allah onları sever, onlarda Allah’ı” sırrına ermişlerdir.

Nur Küllayatında, güzellik iki kısımda incelenir: “Bizzat güzel” ve “neticeleri itibariyle güzel” diye. Bu sınıflandırmaya bazı örnekler verebiliriz: Gündüz bizzat güzeldir, gecenin de kendine göre ayrı bir güzelliği vardır. Biri uyanıklığı, diğeri uyumayı andırır. İkisine de ihtiyacımız olduğu açık değil mi?

Öte yandan, meyve bizzat güzeldir, ilâç ise neticesi itibariyle güzel.

İnsanın muhatap olduğu hâdiseler de ya gece gibidir, yahut gündüz gibi. Sıhhat gündüzü andırır, hastalık ise geceyi. Hastalığın günahlara kefaret olduğu, insana âczini ders verdiği, kulluğunu ikaz ettiği, kalbini dünyadan kesip Rabbine çevirdiği düşünülürse, onun da, en az sıhhat kadar büyük bir nimet olduğu görülür. Sıhhat bedenin bayramıdır, hastalık ise kalbe gıdadır.

“Gece ve gündüz” bu kâinatta aralıksız faaliyet gösteren “celal ve cemal” tecellilerinin sadece bir halkası. Elektriğin eksi ve artı kutupları, gözün karası ve akı, kanın al ve akyuvarları gibi daha nice halkalar var. İç dünyamızda ve dış âlemde bu ikililerle kuşatılmışız ve her birinden ayrı faydalar ediniyoruz.

Konuyla yakından ilgili bir âyet-i kerimenin meâli şöyledir: “Olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız, halbuki o, hakkınızda bir hayırdır. Ve olur ki, bir şeyi seversiniz, halbuki hakkınızda o bir şerdir.” ( Bakara Sûresi, 216)
Âyet-i kerime cihatla ilgili, ama hükmü umumî. Ve bu âyetle bir başka “ikili” nazarımıza veriliyor: Harp ve sulh. Sulh yani barış gündüz gibidir, herkesin hoşuna gider; harp ise geceyi andırır. Ama gerektiğinde harp etmeyenlerin istikbâlleri kararır, nesilleri daimi bir zulmete boğulur. Cihatta şehit olanlar ise bir anda velayet makamına çıkarlar ve kaybettikleri dünya hayatı onların bu yeni hayatları yanında gece gibi kalır.

Ölümden daha ileri bir musibet düşünülebilir mi? Âyet-i kerime, nefsin hoşlanmadığı bu olayın altında büyük hayırlar bulunduğunu haber vermekle, dünyanın diğer belaları, hastalıkları, felaketleri için bizlere büyük bir teselli vermiş olmuyor mu?

Bir hadis-i kutsî: “Rahmetim gazabımı geçti.”

Bu hadis-i kutsîye şöyle bir mânâ verilmiştir: “Her musibetin altında Allah’ın nice rahmet cilveleri vardır ki, o musibetin verdiği elemleri, acıları geçmiştir.”

Ebediyet yanında ömür bir an gibi de kalmıyor. Bu kısa hayatta başımıza gelen hastalıklar, belâlar, sıkıntılar ebedî hayatımız hakkında hayırlı oluyorsa, ne gam! Sonsuza göre yetmiş-****en yılın ne hükmü var?!.. Bu dünyanın bütün fânî belâları ve sıkıntıları ebedî saadet yanında hiç hükmünde kalmıyor mu?

Ama, insanın nefsi, peşin zevkin tâlibidir; istikbâle nazar etmez. O saha, akıl ve kalbe aittir. Az önce de değindiğimiz gibi, her musibet mutlaka “kahır” değildir. Nefsimizin hoşuna gitmeyen ve fâni dünyamızı karartan olaylar: Ya İlâhî bir ikazdır, bizi yanlış yoldan geri çevirir. Veya, günahlarımıza kefarettir; acımızı bu dünyada çektirir, ebedî âleme bırakmaz. Yahut, insan kalbini geçici dünya hayatından, Allah’a ve âhirete çevirmeye bir vasıtadır.

Öte yandan, musibetler insan için sabır imtihanıdır; bu imtihanı kazanmanın mükâfatı ise çok büyüktür.

Son olarak, bunlar İlâhî bir tokat, bir kahırdır. Umumî musibetlerde bunların hepsinin de hissesi olabilir. Bir grup için kahır, bir başkası için ikaz, bir diğeri için günahlara kefaret...

Münferit belâlarda ise, bize göre en selâmetli yol, şu olsa gerek: Musibet kendi başımıza gelmişse, nefsimizi suçlayalım; onu tövbeye sevk edelim. Başkalarına gelen belâ ve âfetleri ise onların terakkilerine vesile bilelim. Böylece hem nefis terbiyesinde yol kat etmiş, hem de başkaları hakkında kötü düşünmekten kurtulmuş oluruz.
 

SibelK

New member
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
bazen diyorum
düşünüyorum
bir müsibet bin nasihattan iyidir diyee
diyorumkii
işte biran olsaa öyle birseyi yaşasa
sonra dese Allahım ben ne yaptıım

ama olmuyoo
olmuoor olmuyoor
:(
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
Allah(rahman Ve Rahim)

Allah(rahman Ve Rahim)

öncelikle herkesin Kadir gecesinin mübarek olmasını diliyorum

buakşam yemeğinden sonra eşimle aramızda geçen bir konu idi
Allahın varlığı
bana dedi ki inanmıyorum tamam varmış bir zamanlar belki ama baktı gördü artık başedemiyoor bırakıp gitti
öyle üzüldüm ki
hiçbir güç gelse beni inandıramaz dedi
dedimki bak insan birseye inanmak zorunda
anlatmaya çalıştım
ama yetemediim tabii
hoş eşimde sabit fikirli onu fikrinden vazgeçirmek mümkün değil
üzüldüüm
kırıldııım
Allahıma yalvardım
onu doğru yolu çevirmesi için

neden diyor onca insan ölüyor
madem var neden müdahale etmiyoor
üstelik iki çocuğum var beniim

gecelerin en yücesindeyiz
dualarınızı eşimin doğru yola gelmesi yolundan esirgemeyin olurmuu
Allah sevgisini yüreğine koysun

......
çook kırıldıım çook üzüldüüüm
ne yapacağımı bilemediim biran
sevgili din kardeşimiz mümin korku ile ümit arasındadır nasıl ki yaradan size iman bahşetmiş ve ona ulaşmanızı size kolay kılmış tam zıt olarakta eşinize nasip etmemiş ..bundan şikayetçi olacağınız tek kapı RABBÜL ALEMİNİN kapısıdır.yine nasıl ki siz anlamaz ve görmez diyorsanız o da aynı şiddetlenesıl olur ve nasıl inanılır düşüncesinde.o böyle yaptıkça şeytan ona yaptığını daha da süslenmiş olarak gösteriyor yani azdıkça azgınlığı daha da artıyor..siz en iyisimi PEYGAMBERİN(SAV) vahiy geldikten sonra onun, anlatmanın yanında kullandığı yaşamak yani ihlas sabır ve tevekkül halini elden bırakmayın.o direndikçe sizde sabrınızı daha da arttırın.çünkü kalpleri çeviren ALLAH(CC)dır.

ama şunu da unutmayın dünya dua üzerine döner.ona reddedecek konuşmalardan uzak tutun ona fırsat vermeyin halinizi de herkeze açmayın büyük bir sabırla tevekkül edin.

biz din kardeşlerinin duasını yanında bulursun inş.
hz.Ömer'i hatırlayın hz. halid bin velid'i

ALLAH(CC) YAR VE YARDIMCIN OLSUN
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
öncelikle herkesin Kadir gecesinin mübarek olmasını diliyorum

buakşam yemeğinden sonra eşimle aramızda geçen bir konu idi
Allahın varlığı
bana dedi ki inanmıyorum tamam varmış bir zamanlar belki ama baktı gördü artık başedemiyoor bırakıp gitti
öyle üzüldüm ki
hiçbir güç gelse beni inandıramaz dedi
dedimki bak insan birseye inanmak zorunda
anlatmaya çalıştım
ama yetemediim tabii
hoş eşimde sabit fikirli onu fikrinden vazgeçirmek mümkün değil
üzüldüüm
kırıldııım
Allahıma yalvardım
onu doğru yolu çevirmesi için

neden diyor onca insan ölüyor
madem var neden müdahale etmiyoor
üstelik iki çocuğum var beniim

gecelerin en yücesindeyiz
dualarınızı eşimin doğru yola gelmesi yolundan esirgemeyin olurmuu
Allah sevgisini yüreğine koysun

......
çook kırıldıım çook üzüldüüüm
ne yapacağımı bilemediim biran

Bazen insanlar yaşadıklarından dolayı bu tür şaşkınlıklara girebilirler, Allah kimseyi şaşırtmasın.
O'na iyi davranın ve zıtlaşmayın, muhakkak kazanırsınız.
O'n da da muhakkak sizin bildiğiniz, bize meçhul bir çok güzellikler var
O'na dua edin, çok sabredin, Allah'ı çok zikredin, sadaka verin
Zamanı gelince muhakkak düzelecektir veya Allah ne dilerse o olacaktır
Bizim de dualarımız eşiniz ve sizinle beraber
 

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Allah eşinizi doğru yola yöneltsin inşallah. bu mübarek gecede dualarım sizinle
 

merve_1987

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
3
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
.) Hüdüs Delili
"Eli görmeyen, yazıyı kalem yazıyor sanır."



Ne diyelim parmaklarıyle ayı gösteripte gözleri parmak uçlarından öteye geçmeyen, geçemeyen ve ay`ı göremeyen çaresiz amalara.

v"Kimya ilmi bazı maddelerin yok olmaya yüz tuttuğunu gösteriyor. Bu yok oluş, bazılarında büyük bir süratle, bazılarında`da nisbeten yavaş olmaktadır. O halde madde ebedi değildir, ebedi olmayınca ezelide olamaz. Demek ki; maddenin bir başlangıcı vardır. Gerek kimya gerek diğer ilimler bize maddenin tedrici bir tarzda değilde bir anda var olduğuna dair deliller gösterirler. Hatta ilimler, maddelerin var oluş zamanını bile yaklaşık olarak tesbit etmişlerdir. O halde şu maddi alem mahlüktur, onun bir yaratıcısı vardır.



Yer çekimi kanunu`nun kaşifi meshur İngiliz Sir İsaac Nevvton (1642-1727) tabiatta mevcut nizamın çözülmeye doğru seyrettiğini fark etmiştir. Çünkü öyle bir merhaleye doğru ilerliyor ki orada bütün cisimlerin ısı`sı aynı dereceye gelecektir. Ve bundan Nevvton kainatın bir başlangıcının bulunduğu neticesini çıkartmıştır.



Bu önemli meseleyi biraz daha açalım:Dinamik ısı kanunlarının ikincisine göre (lavv of entropy), sıcak cisimlerden soğuk olan cisimlere devamlı olarak ısı geçmektedir. Bunun aksi mümkün değildir, yani ısı kendiliğinden soğuk cisimlere geçemez, geri dönemez.



Bunun manası şudur: Kainat bütün cisimlerin ısısının eşit olacağı bir merhaleye doğru seyretmektedir. Bu gerçekleştiği gün tabiatta ne kimyevi ne`de tabii bir fonksiyon kalmayacaktır ve hayatda olamayacaktır. Bugün kainatta kimyevi ve tabii fonksiyonlar mevcut olduğuna göre onun ezeli olmadığını anlıyoruz. Çünkü ezeli olsaydı şimdiye kadar çoktan enerjisini bitirecek, çözülecek ve yok olacaktı. Böylece ilim gayesi bu olmadığı halde kainatın bir başlangıcı bulunduğunu isbat etmiş oldu. Bu hadise Allahın var olduğunun delilidir. Zira başlangıcı olan bir şeyin mutlaka bir yaratıcısı vardır. (B.Topaloğlu-İsbatı Vacip)Amerikali Zooloji Profesörü Eduard Kuther Kissel bu modern ilmi etüdü şöyle anlatıyor:



İşte böylece ilmi araştımalar farkında olmayarak kainatın başlangıcı olduğunu dolayısıyle bir ilahın mevcudiyetini kendiliğinden isbatlamış olmaktadırlar. Çünkü başlangıcı olan bir şeyin kendi varlığını ortaya koyması mümkün değildir. Mutlak ilk muharrike (hareket ettiriciye) yani yaratıcı bir ilaha muhtaçtır.Yukarda anlatılan ilmi teze karşı hazırlanmış olan antitezin çürütülmesi:



"Kainatın devri daim üzere olduğunu söyleyen yani bir büzülüp bir uzadığını sonra tekrar büzülüp yeniden uzadığını ve böylece devri daim içerisinde bulunduğnu iddia eden görüş sağlam hiçbir delile dayandırılamamıştır bugüne kadar. Ve ona ilmi bir görüş demek`de mümkün değildir. Olsa olsa tahmin olabilir. (John C. Monsma-Niçin Allah'a inanıyoruz?)

2.) İmkan delili
Kainatta var olan şeylerin hiç birisinin varlığı kendisinden değildir. Her varlık ancak bir başkasına muhtaçtır. Evlad babaya o babasına bağımlıdır ve bu hep böyle devam eder. Tabiatı oluşturan tüm nesnelerin varlığı başka bir varlığa muhtaç durumda`dır. Ancak baslangıçta varlığı kendisinden olan hiç kimseye muhtaç olmayan, samed biri olmalı ki sonsuz zincirleme kırılsın.· "De`ki O Allah birdir. Allah sameddir (kendisi hiç bir seye muhtaç olmadığı halde herşeyin kendisine muhtaç olduğudur).Doğurmamıştır, doğrulmamıştır. Ve hiç birşey onun eşi, benzeri, dengi değildir." (İhlas suresi)Devir: A B`den olmuştur ve yine B´de A`dan iddiası mümkün değildir. Çünkü birinin birinden önce olması gerekir`ki bu eşya için imkansızdır ve eğer mümkünse o durumda ise O, varedici baş sebeb olur.



Yumurta civcivden`mi oldu yoksa civciv yumurtadan`mı?Teselsül: Kişinin varlığı babasından onunkisi yine babasından`dır ve bu rabıta böyle sonsuza kadar gider. Ancak bu böyle devam etmemeli bunun bir başlangıcı olmalıdır. Çünkü kişi babasının eseri evladının sebebidir. Kisiye doğru gelen bu ilişkide ise denge bozulmuştur. Kişi sadece babasının eseridir. Dolayısiyle ortada bir fazlalık vardır. Bu fazlalığın dengelenmesi için baş tarafa bir sebeb (başsebeb) koymak gereklidir.



Descartes, Aristo, Leibnitz`de bir ilk illetin varlığına inanmışlar aksini akla aykırı bulmuşlardır.Allah başsebebtir, vacibul-vücud`dur, yani varlığı kendin´den olandır. Onu kimse yaratmamıştır. Belki trenin vagonları arasında onları çeken baştır, lokomotiftir.



Efendimiz şöyle buyuruyor: "Bir gün gelecek ayağını ayağının üstüne atarak gurur ve kibirle, enaniyet içinde, her meseleyi halletmiş gibi bunu Allah yarattı, şunu Allah yarattı, Allahı kim yarattı? diyecekler."

3.) Nizam delili
"O ki birbiri ile ahenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahman olanın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyormusun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) aciz ve bitkin halde sana dönecektir."( Mülk suresi 3-4)



Hayatta herşey planlı, maksatlı ve belli bir gaye ile varlığını devam ettirmektedir. Tesadüf böyle mükemmel bir nizamı meydana getiremeyecek kadar acizdir. Kainatın harikuladeliği karşısında insanlar hiç bir zaman şaskınlıklarını saklayamamışlardır.



Allah duyu organlarıyle idrak edilemez. Akılla O´nun mahiyeti bilinemez. Benzeri ve dengi bulunmadığından tahmin ve tasavvur edilemez. O ancak eser ve fiilleriyle tanınır. Bu sebeble`de Makdisi'ye göre Allahın varlığının delilleride sayısız denecek kadar çoktur. Bizim Allahın varlığını ve kudretini göstermesi bakımından alıp inceliyeceğimiz en küçük bir hayvan mesela bir sivrisinek veya bir karınca en çelimsiz bir nebat, bütün bunlardan önce kendi nefsimiz, kendi varlığımız kadir ve hakim olan Allahın mevcudiyetini şüphe götürmeyecek bir şekilde isbat eder.



Gazzali azcık aklı olan birinin Allahın göklerde, yerde, hayvanat ve nebatat`taki hikmetlerine gözünü çevirirse bu fevkalade eserin, bu sağlam tertibin bir yaratıcı ve idare edicisinin bulunduğunu hemen anlayıvereceğini söyler.



İbni Kayyim el-Cevziyye derki: "Nefeslerin harcanabileceği en güzel mevzu Allahın ayetlerini düşünmek ve fevkalade sanat eserlerini tetkik etmektir."14 asır önce bir bedevi şöyle hayıflanıyordu: "Su çukura, ayak izi ayağa delalet ederde burçları bulunan gök, dereleri bulunan yer hakim ve habir olan Allaha delalet etmezmi?"



Qu halde varlığın her zerresi ve zerre`ninde altında bulunan en küçük parçasına ilk yaratıldığı anda bu kanunları vazeden hangi kudrettir? Bunca ince nizamı, ahengi ve intizamı kim yaratmıştır? Kimdir o ki kainatın planını çizmiş ve en üstün en güzel ölçüyü vazetmistir? Bütün bunlar bir yaratıcı olmaksızın`mı yaratılmıştır yoksa yaratanları onlarmıdır? Kainatta gözümüzü nereye iliştirirsek iliştirelim karşılaştığımız ince nizamı sabit kanunları yoktan vareden o kudret sahibi, o bilgi sahibi`dirki o herşeyin gizlisinden ve açığından haberdardır.



(B.Topaloğlu-İsbatı Vacip)Büyük üstad kendi dilinde şu teşbihle meseleyi ifadelendiriyor: "Gayet vahşi bir adam muhteşem bir kışla dairesine girer. Gayet muntazam bir ordunun umumi beraber talimlerini , muntazam hareketlerini görür. Bir neferin hareketleriyle bir tabur, bir alay, bir fırka kalkar oturur, gider. Bir ateş emriyle ateş ettiklerini müşahede eder. Onun kaba, vahşi aklı, bir komutanın, devletin nizamatıyle ve kanunu padişahı ile o kumandanın emrini, kumandasını anlamayıp inkar ettiğinden, o askerlerin iplerle birbiriyle bağlı olduklarını tahayyül eder. O hayali ip`in ne kadar harikalı bir ip olduğunu düşünür; hayrette kalır.



Sonra gider, Ayasofya gibi gayet muazzam bir camiye Cuma gününde dahil olur. O cemaati-müslimin`in, bir adamın sesiyle kalkar, eğilir, secde ederek oturduklarını müşahede eder. Manevi ve semavi kanunların mecmuundan ibaret olan Qeriatı ve Qeriat sahibinin emirlerinden gelen manevi düsturlarını anlamadığından, o cemaatin maddi iplerle bağlandığını ve o acib ipler onları esir edip oynattığını tahayyül eder, en vahşi insan suretindeki canavar hayvanları dahi güldürecek derecede maskaralı bir fikirle çıkar, gider."İşte aynı bu misal gibi Sultani-Ezel ve Ebedin hadsiz cünudunun muhteşem bir kışlası olan şu aleme ve o Mabudu-Ezelinin muntazam bir mescidi olan şu kainata mahzi vahşet olan inkarlı fikri tabiatı taşıyan bir münkir giriyor. O Sultani-Ezelinin hikmetinden gelen nizamatı kainatin manevi kanunlarını birer maddi madde tasavvur ederek ve saltanatı Rübubiyetin kavanini itibariyesi ve o Mabudu Ezelini Qeriatı Fitriye-i Kübrasının manevi ve yalnız vücudu ilmisi bulunan ahkamlarını ve düsturlarını birer mevcudu harici ve maddi birer madde tahayyül ederek kudreti ilahiyenin yerine o ilim ve kelamdan gelen ve yalnız vücudu ilmisi bulunan o kanunları ikame etmek ve ellerine icad vermek sonrada onlara `Tabiat` namını takmak ve yalnız bir cilve-i kudreti rabbaniye olan kuvveti bir zikudret ve müstakil bir kadir telakki etmek misaldeki vahşiden bin defa aşağı bir vahşettir!



Elhasıl tabiiyyunların mevhum ve hakikatsiz tabiat dedikleri şey olsa olsa ve hakikati hariciye sahibi ise ancak bir sanat olabilir, sani olamaz. Bir nakıştır, nakkaş olamaz. Ahkamdır, hakim olamaz. Bir şeriatı fıtriyedir, şari olamaz. Mahluk bir perde-i izzettir, halık olamaz. Münfail bir fıtrattir, fatır bir fail olamaz. Kanundur, kudret değildir, kadir olamaz. Mistardır, masdar olamaz... .



" (Said Nursi-Tabiat Risalesi) "Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olurmu?"

(İbrahim suresi10)4.) Fıtrat deliliİnsana doğuştan kendi kudret ve kabiliyetiyle gelen kendisinden yüce üstün bir gücün varlığı duygusu sonradan öğrenilen bilgilerin, beşeri görüş ve etkilerin ötesindedir. İnsan şiddet ve zorluklarla karşılaşınca sıkıntılar altında ezilip bunalınca kendi üstünde bir güce, Allaha sığınır. Ondan yardım niyaz ederek teselli bulur. Bu hususu Kuran şöyle dile getirir:



"Onu çağırdığı zaman sıkıntıya düşene cevab veren kimdir?"

(Neml suresi 62 )3-5 yaş arasındaki çocuk sebebiyet prensibini anlamakta, kendisi ile kendisinden başkalarını ayırt etmekte ve hatta "beni, kuşları oyuncaklarımı kim yaptı?" gibi sorular sormaktadır.



Yeryüzünde çeşitli ırklardan ve dinlerden insanlar birarada yaşamaktadırlar. Ancak istisnasız tüm toplumlar eşyayı yoktan vareden bir yaratıcının varlığını kabul etmiş her din kendine göre bir tanrı tasavvuru geliştirmiştir. Çin dinlerinde, Budizmde, Hinduizmde eski Mısır dinlerinde, eski Yunan dininde, Zerdüştlükte, eski Türk dinlerinde vs. tanrı inancı hep mevcuttur.



"Ey sanki her yerde ayrı bir adla tecelli ettin Araba ilah, Aceme hüda olarak göründün." (Feyzi Hindi)



Kimi insanlar putlara, taşlara, hayvanlara, soyut nesnelere, insanlara, atalara, ölmüşlere, maddeye tapmışlar ama bir çeşit tanrı inancı tüm insan topluluklarında var olmuştur. (Tenkid: Tabiki tüm insanlar bir yanlıştada ittifak sağlayabilirler.)



Bir şahıs İmam Cafer'e gelerek kendisine Allahı tanıtmasını söylemişti. İmam "Hiç gemiye bindin`mi?"diye sorunca adam bindiğini ve fırtınaya tutulduğunu tam o sırada kalbinin kurtarıcı bir kudret bulunduğuna inanıp ona yöneldiğini söyledi. İmam "İşte Allah O`dur" dedi.Anatol Franz kendi dinsizliğinden bahsedereken şöyle dermiş:



"Bir idrar tahlili neticesinde şeker hastalığına yakalandığı meydana çıktığı zaman kişinin imana gelmesi muhakkak`tır. Tabi`ki bu tenusilinin bulunmasından evvel böyleydi."



Rabia'ya denildiki:

v"Falan alim Allahın varlığına 1000 delil getirmiştir."Rabia güldü "Tek bir delil kafidir" dedi.

"Nedir o?"diye sorulunca, "Sen tek başına tenha bir çöl`de yürürken birden bire ayağın kayarak içinden çıkmak mümkün olmayan bir kuyuya düşsen ne yaparsın?" diye sordu. Muhatabı "Ben ya Allah" diye bağırırım tarzında cevab verince Rabia "İşte delil budur" diye sözünü bağladı.

5.) Çeşitli deliller
Kemal delili:
Herşey eksiktir. Öyleyse kemal düşüncesi nereden gelmektedir? Ancak bir Kamil'den gelebilir ki o`da Allah'tır.

Sonsuzluk delili:
Herşey sonludur. Öyleyse insana sonsuzluk düşüncesi nereden gelmektedir?Ancak bir Ebed ve Ezelden gelebilirki o`da yine Allahtır.



(Tenkid: Bu kavramların zıddını tanıyorurz. Eksiklik ve sınırlılık bizim bildiğimiz kavramlar arasında`dır. Buradan hareketle`de bu düşüncelerin zıddına, mefhumu muhalifine "herşey zıddıyla kaimdir" kaidesince varmak zor değildir.



Keşif metodu için ise Gazali örneği ile er-Razi-İbn Arabi mektublaşması ilginç verilerdir. Burada bunlara işaret etmekle iktifa edeceğiz. Belki´de fıtrat delilinin yanısıra yüce varlığa en güçlü delil kişinin manevi cephesinde gizli ve mevcut olan büyük yaratıcı inancıdır.

Allahın varlığını inkar edenler en az biz inananlar kadar iddialarını delillendirmek zorundadır`lar. Tüm kainatı kendileri gezip görmüşlermidir`ki Allah diye biri yok diye sözünde ısrar edebiliyorlar yada o denli sonsuz bilgiye`mi sahip olmuşlar`da ilahın illa maddi surette tezahürünü veya nişanesini tesbit etmek istiyorlar? Yok, yok. Onlar ancak nefislerine uyup inat ediyorlar. Kendi içine baktığında er kişi yüce sesin belirtilerini duyacaktır. Yeter`ki o sesin ortaya çıkmasını boş lakırtı ile bastırıp engellemesin. Aslında öze dönüp yönelene söz gereksizdir.

bu kadir gecesinde duanız kabul olsun allah kocanıza hidayet versin...
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
ALLAH c.c dileyseydi bütün kulları kendisine inanır ve zatını çokça zikrederdi.O dielemez ise sizin yada bizim dilememiz hiç bi şeyi değiştirmiyecektir.Yukarıda kardeşlerimizin de belirttiği gibi Rabbimize çokça dua edin ve eşinize müşahhas bir örnek olun tevekkülü,sadakati ve kulluğu sizde görsün ki zihninde belki bir ışık yanar.Dua mız odurki Alemlerin rabbi olan ALLAH azze ve celle sizi eşinizin hidayetine vesile kılsın.

Aklı olmayan kimsenin dini de yoktur: “Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz ve (Allah) pisliği (azâbı ve rezilliği), akıllarını kullanmayanlara verir.” (10/Yûnus, 100)

"Eğer Rabbin dileseydi yeryüzünde yaşayanların hepsi tümü ile iman ederdi. O halde insanları sen mi zorlayacaksın da iman edecekler?

"Allah'ın izni olmadıkça hiç kimsenin inanması sözkonusu değildir. Allah aklını kullanmayanları da en yüz kızartıcı iğrençliğin kucağına atar."

Şayet Rabbin dileseydi şu insanlık türünü başka şekilde yaratırdı. Melekler gibi o da bir tek yoldan, iman yolundan başkasını tanımazdı. Veya herkese aynı yetenekleri verirdi. Bu yetenekler bütün insanları teker teker imana götürürdü.

Yine eğer Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek noktaya zorlar ve onları zorla buraya sevkederdi. Onlara hiçbir seçme yeteneği ve irade vermeyebilirdi. Fakat hikmetinin bazı yönlerini kavrayıp bazılarını kavramadığımız yaratıcı olan yüce Allah'ın hikmeti, insan denen şu varlığın hem iyiliği, hem de kötülüğü, hem doğru yolu, hem de sapıklığı kabul edebilecek bir yeteneğe sahip olmasını gerektirmiştir. Şu veya bu yolu tercih edebilme gücünü vermeyi uygun görmüştür. Bu hikmetin gereği olarak insan, kendisine Allah tarafından verilmiş bulunan yetenekleri, duyguları ve kavrayışları güzel şekilde kullanır ve onları evrendeki ve insanın bünyesindeki hidayetin delillerini kavramaya ve peygamberlerin getirmiş bulunduğu mucizeleri ve belgeleri anlamaya yönlendirebilse o kişi, neticede iman eder. Ve bu iman ile kurtuluş yolunu bulur. Tam tersine kendisine verilen duyguları kullanmadığında, kavrayışını kapattığında, imana götüren delillere yönelmediğinde kalbi katılaşır, aklı donuklaşır, sonuçta ilahi mesajı yalanlamaya veya onu inkâra kalkışır. Bunun sonucu olarak da, Allah'ın yalanlayıcılar ve inkârcılar için belirlemiş olduğu cezaya çarptırılır. Bizim kavrayamadığımız hikmetin olmadığı anlamına gelmez.

Öyleyse iman tamamen insanın tercihine bırakılmıştır. Peygamber kimseyi imana zorlamaz. Çünkü kalbin eylemlerine, vicdanın yönelişlerine baskı yapma imkânı yoktur.

"O halde insanları sen mi zorlayacaksın da iman edecekler?"

Bu olumsuz bir sorudur. Çünkü böyle bir zorlama sözkonusu olamaz.

"Allah'ın izni olmadıkça hiç kimsenin inanması sözkonusu değildir."

Az önce açıkladığımız yasanın gereği olarak, imana götürmeyen bir yolda yürüye yürüye insan imana ulaşamaz. Bu demek değildir ki, insan iman etmek istediği ve imana ileten yolda yürüdüğü halde Allah kendisini ondan alıkoyar. Ayeti kerimenin ifade ettiği bu değildir. Burada ifade edilmek istenen şudur: İmana ulaşmanın yolu Allah'ın iznine ve yasasına uygun bir şekilde onu elde etmeye çalışmak, genel yasasına uyarak, belirlenen yolunu izleyerek ona varmaktır. Bu genel yasa ve izin gözönünde bulundurularak gerçekleştirilen bir iman isteği sonucunda Allah yolunu gösterir ve kendi izniyle imanın gerçekleşmesine izin verir. Çünkü meydana gelen her şey ancak Allah'ın özel izniyle, belirlemesi ile gerçekleşebilir. İnsanlar ancak yolda yürüyebilirler. Yüce Allah da onların yollarının sonucunu bilir. Allah, yolunda doğruya ulaşmak için harcamış oldukları çabanın karşılığını verir.

Ayeti kerimenin son kısmı bu gerçeği dile getirmektedir.

"Allah aklını kullanmayanları en yüz kızartıcı iğrençliğin kucağına atar."

Akıllarını düşünmekten alıkoyanlar pisliğe bulaşmış kimselerdir. Ayeti kerimede geçen "rics" kavramı, soyut pisliklerin en kötüsüdür. İşte onlar kendi duygularını düşünmekten ve muhakeme etmekten alıkoydukları için, bu pisliğin kucağına atılacaklardır. Çünkü onlar, bu eylemleri neticesinde yalanlamaya, nankörlüğe ve inkâra kalkışmışlardır.

Belgelerin ve uyarıların iman etmeyenlere hiçbir fayda sağlamayacağı olgusu da, bu gerçeği daha açık olarak ortaya koymaktadır. Göklerde ve yeryüzünde bu ayetler ve belgeler gözlerinin önüne serilmiş bulunmalarına rağmen, onlar bunları düşünmemektedirler. Dua ile
 

SibelK

New member
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
"Eğer Rabbin dileseydi yeryüzünde yaşayanların hepsi tümü ile iman ederdi. O halde insanları sen mi zorlayacaksın da iman edecekler?
_________________________


işte bunu benim önümee koyuyoor

benim bu halde olmama neden inandığın Allah diyoor
isteseydi olmazdıımmm
susuyoruum...
susuyorum...
bazeen bağırıpçağırıyorumm sabrıma yenilip
amaa
genelinde susuyorum...........
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
"Eğer Rabbin dileseydi yeryüzünde yaşayanların hepsi tümü ile iman ederdi. O halde insanları sen mi zorlayacaksın da iman edecekler?
_________________________


işte bunu benim önümee koyuyoor

benim bu halde olmama neden inandığın Allah diyoor
isteseydi olmazdıımmm
susuyoruum...
susuyorum...
bazeen bağırıpçağırıyorumm sabrıma yenilip
amaa
genelinde susuyorum...........

Anlaşılan eşinizin kader ile ilgili bir sorunu var kardeşim.. www.kadereiman.com bu siteyi mutlaka ziyaret edin..Eşinizin kafasına takılan herşey bir bir çözülecektir emin olabilirsiniz.."Ben neden böyleyim, Allah(c.c) bizi yakmak içinmi yarattı, neden engelli olarak dünyaya geldim"....bunun gibi bütün soruların cevabını bulabilirsiniz..Çok sabırlı olmanız gerekiyor kardeşim...Mümkün olduğu kadar sinirlenmemeye çalışın..Eşiniz için bol bol dua edin..Rabbim yardımcınız olsun inşallah!..
 

SibelK

New member
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
bakıyorumşimdi işten fırsat buldukça ama evden daha ayrıntılı inceleyeceğimdir :)
 

miniksercen

New member
Katılım
29 Tem 2007
Mesajlar
174
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
Konum
vienna
Alllah yar ve yardimciniz olsun ...

Allahim , hastaligi artan , sifasi güclesen , Caresiz kalan ,musibeti fazlasalan ve Senden baska siginak ve ümidi olmayan kullarina merhamet et . [amin]

Selam ve dua ile....
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
"Eğer Rabbin dileseydi yeryüzünde yaşayanların hepsi tümü ile iman ederdi. O halde insanları sen mi zorlayacaksın da iman edecekler?
_________________________


işte bunu benim önümee koyuyoor

benim bu halde olmama neden inandığın Allah diyoor
isteseydi olmazdıımmm
susuyoruum...
susuyorum...
bazeen bağırıpçağırıyorumm sabrıma yenilip
amaa
genelinde susuyorum...........


Selamün Aleykum,Iste sorunda bu ya.


"Eğer Rabbin dileseydi yeryüzünde yaşayanların hepsi tümü ile iman ederdi. O halde insanları sen mi zorlayacaksın da iman edecekler?


Ayni Ibrahim/14 deki gibi;

İBRÂHİM suresi 14. ayetde soyle der. "…….Bu itibarla Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir."


Insanlarin cogu Kurandki kullanilan genel bir ifadeyi tekrar ederler.
14:4 ……Bu itibarla Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir."
Simdi bu ayetin sadece bu kismina bakarsak, soyle bir sonuca ulasabilirz: Insanlarin hic bir ozgur iradesi yokdur, yaptiklarinin cogu kendi harektelerinin sonucu degil, kaderlerinde yazili oldugu icin olanlardir. ve insanlarin kendi kaderlerini degistiremezler. Bununla birlikde boyle bir sonuc Kurandaki diger ayetlere bakmadan, bir ayeti DAR KALIPLAR icine sokarak cikarilan bir anlamdir. Simdi hep birlikde Gercekden ozgur iradeye mi sahibiz yoksa yaptigimiz hersey kaderimizde yazildigindan olmakdadir.
SU ayetler bizi bu konuda aydinlatmakdadir.
KEHF suresi 29. ayet) Ve kulil hakku mir rabbiküm fe men şae fel yü'miv ve men şae fel yekfür inna a'tedna liz zalimine naran ehata bihim süradikuha ve iy yesteğiysu yüğasu bi mani kel mühli yeşvil vücuh bi'seş şerab ve saet mürtefeka
(KEHF suresi 29. ayet) Ve de ki: O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Çünkü biz zalimler için öyle bir ateş hazırlamışız ki, duvarları, çepeçevre onları içine alacaktır. Eğer feryad edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. O ne kötü bir içecek ve ne kötü bir dayanma yeri!
Bu ayete gore gercegi kabul etmek veya etmemek kisinin kendi tercihidir.
(İNSÂN suresi 3. ayet) İnna hedeynahussebiyle imma şakirav ve imma kefura.
(İNSÂN suresi 3. ayet) Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör.
(MÜZZEMMİL suresi 19. ayet) İnne hazihi tezkiretun femen şaettehaze ila rabbihi sebiylen.
(MÜZZEMMİL suresi 19. ayet) İşte bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar.
(FURKÂN suresi 57. ayet) Kul ma es'elüküm aleyhi min ecrin illa men şae ey yettehize ila rabbihi sebila
(FURKÂN suresi 57. ayet) De ki: «Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum.»
Yukaridaki ayetler insanlara hangi yolu sececeklerine dair secme hakki veriyor.
(ANKEBÛT suresi 69. ayet) Vellezine cahedu fina le nehdiyennehüm sübülena ve innellahe le meal muhsinin
(ANKEBÛT suresi 69. ayet) Uğrumuzda çaba gösterenleri yollarımıza ileteceğiz. ALLAH hiç kuşkusuz iyilik edenlerle beraberdir
Allah neden kendi ugrunda mucadele edenlerden bahdsediyor. Eger kaderimiz onceden belirlenmisse, Allah yolunda mucadele edenleri dogru yola eristirmek cok anlamsiz olmakdadir. Oyle degil mi ?
(ZÜMER suresi 7. ayet) İn tekfüru fe innellahe ğaniyyün anküm ve la yerda li ibadihil küfr ve in teşküru yerdahü leküm ve la teziru vaziratüv vizra uhra sümme ila rabbiküm merciuküm fe yünebbiüküm bima küntüm tü'melun innehu alimüm bizatis sudur
(ZÜMER suresi 7. ayet) Eğer inkar ederseniz, şüphe yok ki Allah'ın size ihtiyacı yoktur. Bununla beraber kulları adına küfre razı olmaz. Eğer şükrederseniz, sizin adınıza ona razı olur. Bir günahkar da diğerinin günahım çekecek değildir. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O vakit O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir. Çünkü o bütün sinelerin özünü bilir.



Eger kaderimiz onceden belirlenmisse Allah neden "Bununla beraber kulları adına küfre razı olmaz. Eğer şükrederseniz, sizin adınıza ona razı olur.." Isin garibi Eger Allah sizin icin kader yazmissa neden neden yazdiklarindan bazilari bizzat onun Hosuna gitmiyor. Bu isde sizce bir gariplik yok mu ?
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Tekrar tekrar Alla'in bizi dogru yola eristirmesi bizim ozgur irademizle yaptigimiz tercihlere baglidir. Bizi dogru yola eristirmek elbetde Allah'in iradesindedir. Allah bunu bize Elcisi yoluyla bildirmekdedir..

(ABESE suresi 11. ayet) Kella inneha tezkiretun.

(ABESE suresi 11. ayet) Hayır. Şüphe yok ki, o bir öğüttür.

(ABESE suresi 12. ayet) Femen şae zekerehu

(ABESE suresi 12. ayet) Dileyen onu düşünüp öğüt alır.

Son olarak Allah bize yaptiklarimzi konusunda ozgur oldugumuz fakat bu yaptiklarimizin Allah 'in kontrolu altinda oldugunu belirtmekdedir.(MÜ'MİN suresi 40. ayet) Men amile seyyieten fe la yücza illa misleha ve men amile salihüm min zekerin ev ünsa ve hüve mü'minün fe ülaike yedhulunel cennete yürzekune fiha bi ğayri hisab (MÜ'MİN suresi 40. ayet) Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek, mümin olarak faydalı bir iş yaparsa işte onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık verilecektir.
Allah bize istedigimiz sekilde calisma ozgurlugu vermistir. Yukaridaki ayetlerden acikca anladigimzi kadariyla dogru yada yanlisi secme konusunda Allah hic bir on sart koymadan yada onceden yazmadan bizi serbest birakmistir. Iyi yada Kotuyu secmeden bizi ozgur birakmistir. Iyi yada kotu yolu secme hakkimiz oldugu icin secimimizin sonuclarinda katlanmak zorundayiz.Her hareketin yada secimin de bir sonucu vardir. Allah kanunlarina aykiri bir hareket de elbetde negatif bir sonuc doguracakdir.
Neyi secme hakkimiz Allah tarafindan bize birakilmistir fakat bu hareketlerimizin sonuclarini degistirme hakkimiz bize birakilmamamistir. Diyelim ki ZEHIR icme ozgurlugumuz vardir ama bunun sonucunda Intihar etmis olup Hayatimiz sona erdiririz. Yani Zehir icme ozgulugumzu var ama bu zehir icdikden sonra mudahale olmadan sonucunda saglikli yasamayi secme hakkimzi yokdur. Hareketi seceriz ama sonucunu secemeyiz. Sonuc Allah'in Sunnetullahi yani koydugu kanunlar sonucunda olur. Allah'in Sunnetu (kanunlari) Zehiri yaratmis ve onu icince sonuncunun da ne olacaginida koymustur. Sunu yaparsan su olur gayet acikdir. Ne yapacagimzi konusunda secme hakkimiz var sonuclari konusunda secme hakimiz yok.

(NECM suresi 31. ayet) Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil erdi li yecziyellezine esau bima amilu ve yecziyellezine ahsenu bil husna
(NECM suresi 31. ayet) Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Bu, Allah'ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir.
Bu, Allah'ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir.

(CÂSİYE suresi 22. ayet) Ve halekallahüs semavati vel erda bil hakki ve li tücza küllü nefsim bima kesebet ve hüm la yuzlemun

(CÂSİYE suresi 22. ayet) Halbuki Allah o Gökleri ve Yeri hakk ile halk etti, hem de her nefsi hiç hakları yenmeksizin kazandığı ile cezalandırmak için

Yaptiklariniz Allahin kanunlarina uygun yada uygun olmayabilir ama sonuclarina katlanmak zorundasiniz. Kendi yaptiklarinizn sonuclarini baskalarina yuklememeye hakkiniz yokdur. Yaptiklainizn cezasini cekeceksiniz. Herkes kendi yukunu tasiyacakdir. Kendi yaptiklarinizdan dolayi baskasini sorumlu tutamazsiniz.

(CÂSİYE suresi 15. ayet) Men amile salihan fe linefsih ve men esae fe aleyha sümme ila rabbiküm türceun

(CÂSİYE suresi 15. ayet) Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz

Eger Allah zaten kaderimizi belirlemisse, bu ne demek oluyor. " Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir" Demekki sonuc bizim sonucdan once yaptiklarimiz dayanmakdadir.

(NEML suresi 90. ayet) Ve men cae bis seyyieti fe kübbet vücuhühüm fin nar hel tüczevne ila ma küntüm ta'melun

(NEML suresi 90. ayet) Her kim de fenalıkla gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür, başka değil sırf yaptığınız amellerin cezası

(SÂFFÂT suresi 38. ayet) İnneküm lezaikul azabil elim (SÂFFÂT suresi 38. ayet) Elbette siz o acı azabı tadacaksınız.

(SÂFFÂT suresi 39 ayet) Ve ma tüczevne illa ma küntüm ta'melun

(SÂFFÂT suresi 39. ayet) Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.

Eger amelleriniz Allah'in kanunlarina ve emirlerine uygun degilse, yaptiginiz amelein sonucunu goreceksiniz.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
(TÛR suresi 13. ayet)Yevme yude'une ila nari cehenneme de'a

(TÛR suresi 13. ayet) O gün cehennem ateşine itilip atılırlar :

(TÛR suresi 14. ayet) Hazihin narulleti kuntum biha tukezzibun

(TÛR suresi 14. ayet) "İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur!" denilir.

(TÛR suresi 15. ayet) E fe sihrun haza em entum la tubsirun

(TÛR suresi 15. ayet) Bir büyü müdür bu, yoksa görmüyor musunuz?

(TÛR suresi 16. ayet) İslavha fasbiru ev la tasbiru sevaun aleykum innema tüczevne ma kuntum ta'melun

(TÛR suresi 16. ayet) Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık sizin için birdir. Siz ancak yaptıklarınızın karşılığına çarptırılacaksınız
Eger yaptiklariniz Allahin kanunlarina ve emirlerine uygu ise de sonuclarini goreceksiniz.

(TÛR suresi 17. ayet) İnnel muttekiyne fi cennativ ve neiym

(TÛR suresi 17. ayet) Fakat korunan müttakıler Cennetler, ni'metler içinde

(TÛR suresi 18. ayet) Fakihine bima atahum rabbuhum ve vekahum rabbuhum azabel cehiym

(TÛR suresi 18. ayet) Rablerinin kendilerine verdiği ile sefa sürmektedirler. Rableri onları, cehennem azabından korumuştur

(TÛR suresi 19. ayet) Kulu veşrabu heniem bima kuntam ta'melun

(TÛR suresi 19. ayet) Yaptıklarınıza karşılık yeyin, için, afiyetler olsun ,
Butun ameller kadin erkek ayirimi olmadan odullendirlecekdir

(ÂLİ IMRÂN suresi 195. ayet) Festecabe lehüm rabbühüm enni la üdiy'u amele amilim minküm min zekerin ev ünsa, ba'duküm min ba'd, fellezine haceru ve uhricu min diyarihim ve uzu fi sebili ve katelu ve kutilu le ükeffiranne anhüm seyyiatihim ve le üdhilennehüm cennatin tecri min tahtihel enhar, sevabem min indillah, vallahü indehu husnüs sevab

(ÂLİ IMRÂN suresi 195. ayet) Rableri de onların dualarına şöyle icabet etti: «Kesinlikle ben, içinizden gerek erkek, gerek kadın hiçbir iyilik yapanın işlediğini boşa çıkarmam, hep birbirinizdensiniz. Benim için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, yolumda işkenceye uğrayanların, savaşanların ve bu uğurda öldürülenlerin suçlarını örteceğim. Onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Onlar, Allah tarafından tasavvur edemeyeceğiniz bir mükafata kavuşacaklar. Mükafatın en güzeli Allah yanındadır.

Insanlar bu dunyada yaptiklarinin sonuclarina katlanmak zorundadirlar. Burda kaderim diye Allah suclayamazsiniz.

(A'RAF suresi 146. ayet)Seasrifü an ayatiyellezine yetekebberune fil erdi bi ğayril hakk ve iy yerav külle ayetil la yü'minu biha ve iy yerav sebiler rüşdi la yettehizuhü sebila ve iy yerav sebilel ğayyi yettehizuhü sebila zalike bi ennehüm kezzebu bi ayatina ve kanu anha ğafilin

(A'RAF suresi 146. ayet) Yeryüzünde haksızlıkla büyüklenenleri, ayetlerimden uzaklaştıracağım. Bütün mucizeleri görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler de onu yol tutmazlar. Eğer sapıklık yolunu görürlerse onu yol edinirler. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanlamayı adet edinmişler ve onlardan gafil olagelmişlerdir.

(A'RAF suresi 147. ayet) Vellezine kezzebu bi ayatina ve likail ahirati habitat a'malühüm hel yüczevne illa ma kanu ya'melun

(A'RAF suresi 147. ayet) Halbuki âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar, yapmakta oldukları amellerden başka bir şey için mi cezalandırılırlar!


Yukarida ayetde belirtildigi gibi Yeryüzünde haksızlıkla büyüklenenlerden olursaniz, Allahin isaretlerinde yani ayetlerinden Allahin Kanunlarina gore uzaklastirilisiniz. Burda kendi ozgur iradenize gore yaptiginiz bir amelin bu sonucu icin kendiniz suclamalisiniz Allah'i degil. Kendi ozgur irademizin ve harektlerimizn sonuc olan bu durum icin sorumlu arayacaksak bu Allah degil biziz. Allah bize gayet acik bir sekilde hatirlatmakdadir.

(YÛNUS suresi 44. ayet) İnnellahe la yazlimün nase şey'ev ve lakinnen nase enfüsehüm yazlimun

(YÛNUS suresi 44. ayet) Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler

Asagidaki ayetlere dikkat edelim. Bu ayetlerde yaptiklarimizn sonucundan bizim sorumlu oldugumuz ve Allah suclayamayacagimizi gostermekdedir.



(NAHL suresi 32. ayet) (Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir

(NAHL suresi 33. ayet) Hel yenzurune illa en te'tiyehümül melaiketü ev ye'tiye emru rabbik kezalike fealellezine min kablihim ve ma zalemehümüllahü ve lakin kanu enfüsehüm yazlimun

(NAHL suresi 33. ayet) O kâfirler başka değil ancak kendilerine o meleklerin gelmesine veya Rabbının emri gelmesine bakarlar, onlardan evvelkiler de böyle yaptılar ve onlara Allah zulmetmedi ve lâkin kendileri nefislerine zulmediyorlardı

Herkes kendi yaptiklarindan sorumludur, yaptiginiz yanlislarin sorumlusu Allah degil, sizsiniz.

(FUSSİLET suresi 46. ayet) Men amile salihan fe li nefsihi ve men esae fe aleyha ve ma rabbüke bi zallamil lil abid

(FUSSİLET suresi 46. ayet) Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.
 

SibelK

New member
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
Allah razı olsun............... :)
 
Üst Alt