sinang
New member
بســـم الله الرحمن الرحيم
Etrafında uğursuz gölgelerin dolaştığı günlerden bir gün... Bir rüya görmüştü... Müjdeli bir rüya... Sadık ve mesut bir rüya... Ama aynı zamanda ümmet için hicran bir rüya... “Dün gece rüyamda Hz. Ömer'i gördüm” dedi arkadaşlarına, “bana yüksek bir sesle şöyle dedi: 'Ey Hasan, sen şehid olacaksın!' Bunun üzerine uyandım ve yüce Allah'a şükrettim. Sabaha kadar namaz ve dua ile meşgul oldum.”
O geceyi eniştesinden dinleyelim;
"Merhum Benna ile gittiğimiz cemiyet binasından çıktık. Arabamız olmadığından taksi beklemekteydik. Vakit de akşamla yatsı arası idi. Bulunduğumuz cadde normal dışı karanlıktı. Nasıl olur da, Kahire'nin en mühim caddesi sayılan "Melike Nazlı" karanlık olurdu? Tamirat bahanesiyle trafiğe kapatılan caddeden araba geçmiyordu. Aniden bir cip önümüzde durdu, içinden inen kişiler üstada altı el ateş ettiler ve cipe binip hızla uzaklaştılar. Benna can havli ile “burada, yakında bir poliklinik var” dedi. Ben çok telaşlı idim. Koluma girip koşmak istiyordu. Alacakaranlıkta pantolonun paçasından akan kan damlalarını fark ediyordum. Bu hal ile polikliniğe varabildik. Fakat ne garipti ki orada da elektrikler kesikti. “Bu gece hastahane çalışmayacak” denildiği için kimse gelmemiş. Oraya koştum, buraya koştum, fakat nafile. Benna'yı sırtıma alarak oraya yakın şehir merkezindeki hastaneye götürdüm. Orada da serviste doktor yoktu.
Üstad unutamayacağım şu cümleleri söylüyordu: “Muhammed, ben ahirete yolcuyum, Allah'ıma şükürler olsun bugüne kadar hep söylediğimi tekrarlayacağım: gayemiz Allah’tır, liderimiz Peygamberimizdir ve kitabımız Kur'an'dır. Şehid olmak emelimdi. Kardeşlerime selam söyle, üzülmesinler; insan ne kadar uzun yaşasa da fânidir, Allah ise bakîdir.” Bunlar son kelimeleri oldu ve ruhunu teslim etti.
İş işten geçtikten ve doktorlar geldikten sonra elektrikler de yandı. Gelen doktorlar kendi aralarında şöyle konuşuyorlardı: "Adamcağız kanamadan gitmiş."
Hasan el-Bennâ gece yarısı saat 12.30’da Kasrü'l-Ayni adlı devlet hastanesinde ameliyat masasında ölümle pençeleşirken ne ailesinin ne de arkadaşlarının bundan haberi olmamıştır. Gerek ailesi, gerekse arkadaşları hadiseden iki gün sonra haberdar edilmiştir.
Babası, aziz şehide şöyle hitap etmişti; “Seni geceleyin kanlar akarak omuzlamıştım. Orman yılanlarının vermediği eziyeti sana, insan denen ejderler cesedini delik deşik etmekle verdiler. Vurulduğun gün, sevimli yüzünü görmek için üzerindeki beyaz örtüyü açıp, altında senin nurlu çehreni, şehadetin verdiği manevi güzelliği tatlı tatlı seyre dalıyorum. Göz yaşarır, gönül üzülür. Biz ise ancak Rabbimizin razı olacağını deriz. “Biz Allah’ın kuluyuz ve öldükten sonra da yine O’na döneceğiz.”
Oğlum, yaşlı gözlerle seni yıkıyor, kefenliyorum. Sonra cenazenin peşinde ölgün adımlarla, yarı canımı ben, yarı canım beni taşıyor. Bütün halimi Allah’a bırakıyorum. Muhakkak ki Allah, kullarını sever. Sen ise her secden de arzu ettiğin şehitlik mertebesine ulaştın; yavrucuğum ne mutlu sana.”