Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Üslûbun Teşekkülü

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
Her insanın şu umumi dünyadan hususi bir dünyası vardır. Ellerinde büyükçe birer ayna olan kişiler aynaları bir saraya karşı tutsalar, o saray herbirinin aynasında bir görüntü olarak görülür . Aynalardaki bu görüntü, herbir aynanın şekline ve rengine göre değişir. Kırık aynada saray parça parça görülür... Eğri aynada eğri büğrü... Keza kırmızı aynada görüntü kırmızı, yeşil aynada görüntü yeşildir. Sarayın net görüntüsü, ancak düz ve renksiz aynalarda gerçekleşir.

Onun gibi, her insanın mahiyet aynasında şu âlemin bir görüntüsü vardır. Neşeli bir insan, herşeyi güler ve neşeli görür. Ağlayan biri, âlemdeki herşeyi ağlıyor zanneder. İnsanın mahiyet aynası ise, o kimsenin meşguliyetine, dikkat ettiği şeylere, ilgi duyduğu san'atlara göre şekillenir.[23] İşte, birisi konuştuğunda, onun ifadelerinden iç âle­mine uzanabilir, onun dünyasında neler olduğunu hissedebilir, elem­lerinden ve emellerinden haberdar olabiliriz. Mesela, "bu şehirde kaç tane rakibiniz var?" diye sorduğumuz bir esnaf, "rakiplerimiz değil, meslektaşlarımız var" cevabını verdiğinde, onun nezaketli iç âlemini hemen hissedebiliriz. "Adam, oturuşuyla bir dik kenarlı üçgeni andırıyordu" diye konuşan bir kimsenin matematikle ilgilendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. İmtihanı kılpayı kaybeden bir delikanlının "direkten döndük" ifadesinden futbola düşkünlüğünü sezebiliriz. Hasta annenin durumunu soran babaya, çocuğunun "görüntü net ama, ses bozuk" diye cevap vermesinden, çocuğun televizyon mübtelası olduğunu anlayabiliriz... Bir de şu şiire bakalım:



"Gül hazin, sünbül perişan... Bağzarın şevki yok.

Dertnâk olmuş hezâr-ı nağmekârın şevki yok.

Başka bir haleyle çağlar, cûybârın şevki yok.

Ah eder, inler nesîm-i bî-kararın şevki yok.

Geldi amma neyleyim, sensiz baharın şevki yok."[24]

Recaizâde Ekrem, bu hüzünlü ifadeleri Şevki isimli arkadaşının vefatı üzerine yazmıştır. Bu ifadelerden, şairin hüzünlü iç âlemini görmek mümkündür. Mesela, "Başka bir haleyle çağlar, cûybârın şevki yok" derken, ırmakların dahi kederinden başka bir hal ile çağladığını anlatmaktadır.

"Hâk-i pâyine yetem der ömürlerdir muttasıl,

Başını taştan taşa vurup gezer âvâre su"[25]

diyen Fuzûlî ise, Peygamber aşkıyla ve hasretiyle tutuşan suların, Rasulullahın ayağına yüz sürmek için çağladığını ifade eder. Her ikisi de suya bakmış ve kendi ruh hallerine göre suyun akışından bir mana sezinlemişlerdir.

Kur'ân-ı Kerîm'de, konumuza ışık tutan pekçok ayet vardır. Mesela, münafıklarla ilgili olarak Cenab-ı Hak, Hz. Peygamber'e şöyle bildirir:

"Dilesek biz onları sana gösterirdik de, kendilerini simalarıyla tanırdın. Fakat sen onları sözlerinin edasından tanırsın."[26]

Yani, münafık sözlerinde tutarsızdır. Konuşması esnasında, müna­fıklığına alamet bazı şeyler kendini gösterecektir. "Mü'minin ferasetin­den korkun. Çünkü o, Allah'ın nuruyla bakar" [27] diyen Rasulullah'ın o engin ferasetinden, böylelerinin halleri gizli kalması elbette mümkün değildir.

Hüdhüd, Hz. Süleyman'a hizmet eden bir kuştur. Ordu sefere çıktığında yerin neresinde su bulunduğunu haber vermektedir.[28] Bir nevi su mühendisidir. Yemendeki Sebe isimli beldeye gidip döndükten sonra, Hz. Süleyman'a güneşe tapan bir kavme rastla­dığını söyler ve şöyle der:

"Göklerde ve yerde gizlilikleri çıkaran, gizlediğiniz ve açığa vur­duğunuz herşeyi bilen Allah'a secde etmezler."[29]

Cenab-ı Hakk'ın nice vasıfları varken, Hüdhüdün "göklerde ve yerde gizlilikleri çıkaran...." şeklinde Cenab-ı Hakk'ı nitelemesi, Hüd­hüd' ün kendi san'atının ifadesine yansımasıdı





[23] bkz. Said Nursî, Muhakemat, Sözler Yay. İst. 1977, s. 81-82

[24] Akyüz, Kenan, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, İnkılap Kit. İst. 5. bsk. s. 113

[25] İpekten, Haluk, Fuzûlî, Akçağ Yay. Ankara, 1991, s. 90

[26] Muhammed, 30.

[27] Aclûnî, Muhammed, Keşfu'l-Hafa, Daru İhyai't-Türasi'l-Arabi, Beyrut, 1351 h. I, 41

[28] Râzî, Fahreddin, Mefatihu'l-Gayb (Tefsiru Kebir), Daru İhyai't- Türasi'l-Arabi, XXIV, 189; Beydâvî, Kâdı, Envaru't-Tenzil ve Esraru't - Te'vil, Daru'l - Kütübi'l - İlmiyye, Beyrut, 1988, II, 174

[29] Neml, 23-25
 
Üst Alt