Sonra gördüm bir “Melek”, oturmuş kürsüsünde.
Üzüntülü ve gamlı bir hâl vardı üstünde.
Etrâfında o kadar melekler var idi ki,
Sayılarını ancak Hak teâlâ bilirdi.
Gâyet “Nûrânî” idi sağındaki melekler.
Giymişlerdi hepsi de, hep yeşil elbiseler.
Solundakiler ise, “Korkunç” ve “Çirkin”di pek.
Ateşler saçıyordu ağzından her bir melek.
O taht üzerindeki meleğe ettim nazar.
Gözleri vardı onun, baştan ayağa kadar.
Çok taaccüb eyledim o meleğin hâline.
Sordum kim olduğunu Cebrâil-i emîne.
Dedi: (Yâ Resûlallah, bu "Azrâil"dir, fakat,
Yüzüne bakmak için, herkeste olmaz tâkat.
Dünyâ lezzetlerine son veren bir melektir.
İşi, sırf mahlûkların rûhunu kabz etmektir.)
Sonra yanına varıp, tanıttı beni bizzât.
Dedi ki: (Ey Azrâil, Habîbullah’tır bu zât.)
O, başını kaldırdı tebessüm eyliyerek.
Sonra kalktı ayağa, beni ta’zîm ederek.
Ve dedi ki: (Merhabâ, müjdeler olsun size.
Yaratmadı Rabbimiz sizden azîz bir kimse.)
Sordum o önündeki açık duran “Defter”i.
Dedi ki: (Bunda yazar herkesin ecelleri.)
Sordum: (O elindeki tuttuğun “Sayfa” nedir?)
Dedi ki: (Ecellerin bir günlük listesidir.)
Önündeki “Ağac”ı görüp suâl eyledim.
Dedi: (Yâ Resûlallah, onu da arz edeyim.
Onun her yaprağında, bir kulun vardır ismi.
Yazılıdır üstünde "Saîd" midir, "Şakî" mi?
Ömrü bitse, o yaprak döner gazel rengine.
Sararır, sonra düşer bu defter üzerine.
Kabzederim rûhunu elimi uzatarak.
Bu işte, benim için fark etmez yakın uzak.)
Dedim ki: (Ey Azrâil, her kişinin rûhunu,
Nasıl kabzediyorsun, îzâh et bana bunu.)
Dedi ki: (Ey Allahın Sevgili Peygamberi!
Vazîfem ruh almaktır halk olunandan beri.
Lâkin yetmişbin melek bana hizmet ederler.
Hepsine de yardımcı var binlerce melekler.
Bir kişinin eceli, gelirse eğer sona,
Onlar gidip çekerler rûhunu boğazına.
Sonra da o ruhları, yerimden uzanarak,
Bizzât ben kabzederim, gâyet kolay olarak.)
Dedim ki: (Ey Azrâil, ümmetimin her biri,
Zaîf ve güçsüz olup, azdır tahammülleri.
İsterim ki, onlara yumuşak davranasın.
Ruhlarını rıfk ile, incitmeden alasın.)
Dedi: (Yâ Resûlallah, râhat olsun kalbiniz,
Zîra hitâb eder ki hergün bana Rabbimiz:
“Ümmeti Muhammedin rûhlarını alırken,
Yumuşak ol, onları hiç incitme kat'iyyen.”
Bu yüzden, ümmetine şefkatim çoktur benim.
Annelerinden bile, fazladır merhametim.)
rabbim affetsin bizi
Üzüntülü ve gamlı bir hâl vardı üstünde.
Etrâfında o kadar melekler var idi ki,
Sayılarını ancak Hak teâlâ bilirdi.
Gâyet “Nûrânî” idi sağındaki melekler.
Giymişlerdi hepsi de, hep yeşil elbiseler.
Solundakiler ise, “Korkunç” ve “Çirkin”di pek.
Ateşler saçıyordu ağzından her bir melek.
O taht üzerindeki meleğe ettim nazar.
Gözleri vardı onun, baştan ayağa kadar.
Çok taaccüb eyledim o meleğin hâline.
Sordum kim olduğunu Cebrâil-i emîne.
Dedi: (Yâ Resûlallah, bu "Azrâil"dir, fakat,
Yüzüne bakmak için, herkeste olmaz tâkat.
Dünyâ lezzetlerine son veren bir melektir.
İşi, sırf mahlûkların rûhunu kabz etmektir.)
Sonra yanına varıp, tanıttı beni bizzât.
Dedi ki: (Ey Azrâil, Habîbullah’tır bu zât.)
O, başını kaldırdı tebessüm eyliyerek.
Sonra kalktı ayağa, beni ta’zîm ederek.
Ve dedi ki: (Merhabâ, müjdeler olsun size.
Yaratmadı Rabbimiz sizden azîz bir kimse.)
Sordum o önündeki açık duran “Defter”i.
Dedi ki: (Bunda yazar herkesin ecelleri.)
Sordum: (O elindeki tuttuğun “Sayfa” nedir?)
Dedi ki: (Ecellerin bir günlük listesidir.)
Önündeki “Ağac”ı görüp suâl eyledim.
Dedi: (Yâ Resûlallah, onu da arz edeyim.
Onun her yaprağında, bir kulun vardır ismi.
Yazılıdır üstünde "Saîd" midir, "Şakî" mi?
Ömrü bitse, o yaprak döner gazel rengine.
Sararır, sonra düşer bu defter üzerine.
Kabzederim rûhunu elimi uzatarak.
Bu işte, benim için fark etmez yakın uzak.)
Dedim ki: (Ey Azrâil, her kişinin rûhunu,
Nasıl kabzediyorsun, îzâh et bana bunu.)
Dedi ki: (Ey Allahın Sevgili Peygamberi!
Vazîfem ruh almaktır halk olunandan beri.
Lâkin yetmişbin melek bana hizmet ederler.
Hepsine de yardımcı var binlerce melekler.
Bir kişinin eceli, gelirse eğer sona,
Onlar gidip çekerler rûhunu boğazına.
Sonra da o ruhları, yerimden uzanarak,
Bizzât ben kabzederim, gâyet kolay olarak.)
Dedim ki: (Ey Azrâil, ümmetimin her biri,
Zaîf ve güçsüz olup, azdır tahammülleri.
İsterim ki, onlara yumuşak davranasın.
Ruhlarını rıfk ile, incitmeden alasın.)
Dedi: (Yâ Resûlallah, râhat olsun kalbiniz,
Zîra hitâb eder ki hergün bana Rabbimiz:
“Ümmeti Muhammedin rûhlarını alırken,
Yumuşak ol, onları hiç incitme kat'iyyen.”
Bu yüzden, ümmetine şefkatim çoktur benim.
Annelerinden bile, fazladır merhametim.)
rabbim affetsin bizi