Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ülfet

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         


ÜLFET


وَلَاتَهِنُوا وَلَاتَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنينَ
Al-i İmran / 139. Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذينَ لَايُوقِنُونَ
Rum / 60. (Resûlüm!) Sen şimdi sabret. Bil ki Allah'ın vâdi gerçektir. (Buna) iyice inanmamış olanlar, sakın seni gevşekliğe sevketmesin!
وَلَا تَهِنُوا فِى ابْتِغَاءِ الْقَوْمِ اِنْ تَكُونُوا تَاْلَمُونَ فَاِنَّهُمْ يَاْلَمُونَ كَمَا تَاْلَمُونَ وَتَرْجُونَ مِنَ اللّهِ مَا لَا يَرْجُونَ وَكَانَ اللّهُ عَليمًا حَكيمًا
Nisa / 104. O (düşman) topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da, sizin çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah'tan, onların ümit etmedikleri şeyleri umuyorsunuz. Allah ilim ve hikmet sahibidir.


 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         


Ülfet; alışıklık, dostluk, muhabbet karşılığı bir kelimedir. Burada kasdedilen ma'nâ ise, az çok bunlarla alâkası bulunmakla beraber, daha geniş ve daha şümûllüdür.
İnsanın eşyâ ve hâdiselerle münâsebeti, böyle bir münasebetten hâsıl olan ma'nâlar ve bu ma'nâların vicdan derûnunda bırakacağı akisler, esintiler ve daha sonra insanın davranışlarında beliren farklılıklar.. bir düzine vak'alardır ki, birbirini netice veren bütün bu şeinlerle, ruh canlı, dinamik ve duyarlı kalır.
Evet, varlığın güzellik ve câzibesine karşı insanın duyacağı hayranlık, kezâ bir saat gibi işleyen umumi nizama karşı onun içinde uyanan merak ve tecessüs, keşfettiği her yeni şeyle vâsıl olduğu irfan ve daha derinlere inme arzusu; nihayet bu bilgi parçacıklarını biraraya getirerek derli toplu düşünmeye ulaşması, onu her hâdise karşısında duyarlılığa, zihnî cevvâliyete, rûhî faâliyete ve daima uyanık bulunmaya sevkeder.
Aksine, etrafındaki binbir güzellik cümbüşünü duyup görmemesi ve birbiriyle uyum içinde olan kombinezonlar karşısında hissiz ve alâkasız kalması; gördüğü şeylerin sebeb ve hikmetlerine inememesi; gördüğü şeyleri görüp geçmesi; ruhunda bir türlü irfana erememesi, onun duygusuzluğunun, rûhî ölgünlüğünün ve gözleri kapalı yaşamasının ifâdesidir ki; böylelerine, ne kâinatın esrarlı kitabı, ne de hergün gözleri önünde enfüsün yaprak yaprak açılması hiçbir şey anlatamayacaktır. "Üzerine uğrayıp geçtikleri nice mucize (ve hârikalar) vardır ki, ondan yüz çevirip durmuşlardır. "(k) Yararlanamamışlardır olup bitenlerden; ibret alamamışlardır doğup batanlardan!..
Etrafında olup bitenleri sezen bir insanın, varlığa karşı duyduğu hayranlık ve tecessüs, onun için, önü sonu olmayan nâmütenahî denizlere açılma gibidir. Bu seyahatin her merhalesinde kendisine esrarlı sarayların altın anahtarları verilir. Dupduru gönlüyle, kanatlanan duygularıyla, terkibci zihniyle, ilham esintilerine hazır ruhuyla teveccüh edip yürüdükçe ve emip hazmettiği şeyleri vicdanına duyurdukça "her taraf bağ-ı irem" olan düşünce dünyasında cennet bağları serpilip gelişmeye başlar.
Bu rûh ve bu anlayışa eremeyenler ise, etraflarını çepeçevre saran alışkanlıklar çeperinden bir türlü dışarıya çıkamadıkları için, eşya ve hâdiselerin monotonluğundan şikâyet eder dururlar. Bunların nazarında herşey kaos, herşey karanlık ve mânâsızdır. "Her mûcizeyi de görseler yine ona inanmazlar". Dimağlarında zincir, ruhlarında bukağı ve "kalblerine mühür vurulmuştur, anlamazlar" Böylelerinden hiçbir hayır ve semere beklenemez, bunlardan bir şeyler ümid etmek beyhûdedir.
Bir de bilip duyduktan, görüp anladıktan veya öyle olduğunu zannettikden sonra, alışkanlığa dönüp gömülme vardır ki; her hâlde suâlle öğrenilmek istenen de budur. Yânî, bir parça görüp bildikten, az buçuk inanıp irfana erdikten sonra, değişen dünyâlar, yenileşen güzellikler; derinleşmeyi, buûtlaşmayı gerektirdiği hâlde alâka ve duyarlılığını yitirip hiçbir şeyden ders almama vardır ki, maâzallâh, bu hâl insan için bir sukut ve duygularının ölümü demektir.
Böyle bir duruma dûçar olan, eğer tez elden gözünün çapaklarını silip, eşyadaki hikmet inceliklerini anlamaya koşmaz ve koşdurulmazsa; kulağını açıp mele-i a'lâ'dan gelen ilâhî mesajları dinleyip anlamaya koyulmazsa, içden içe yanıp karbonlaşması ve devrilip gitmesi mukadderdir.
Bunun içindir ki, kâinatın Nâzımı Yüce Yaratıcı, dâima değişik ses ve soluklarla ders ve îkazlarda bulunup, hep yeni yeni, açık dilli ve açık mûcizeli sâfî mürşidler göndererek, ezelî nutkunu tekrar ettirip gönüllere fer, bakışlara da aydınlık getirmiştir. Ve, yine onun içindir ki, insanların alışkanlık peydâ ettikleri şeylere karşı, daima onların vicdanlarını uyarmış ve aklın eline verdiği tabloların tekrar tekrar gözden geçirilmesini istemiştir.
Evet, O kitabında, insanoğlunun yaratılıp yeryüzüne yayılması; bir hayat arkadaşıyla huzur ve itmi'nana kavuşması; göklerin ve yerin hilkatindeki azamet ve ihtişâmı; dillerin; lehçelerin ihtilâfı gibi düşünmeyi gerektiren hususları, gece ve gündüz deverânının getirdiklerini, şimşek ve yağmurla gelen rahmet gibi şeyleri, değişik ifâdelerle o kadar çok zikretmiştir ki, düşünen, bilen, duyan ve aklını kullananlar için, hiçbir alışkanlık ve ülfete mahâl bırakmamıştır. "O'nun âyetlerinden (kudretinin mucizelerinden) biri de, sizi topraktan yaratmasıdır. Sonra siz yeryüzüııe yayılan insanlar oluverdiniz. O'nun âyetlerinden biri de, kendileriyle kaynaşıp itmi'nana ermeniz için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdrr. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum, için ibretler vardır. O'nun âyetlerinden biri de göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır. O'nun âyetlerinden biri de geceleyin uyumanız ve gündüzleri O'nun lütfundan rızık ve nasibinizi aramanızdır. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır. O'nun âyetlerinden biri de, size korku ve ümit dolu şimşeği göstermesi, gökden su indirip öldükten sonra onunla yeri diriltmesidir. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir kavim için ibretler vardır. "(Rum 20-24) Semavî beyâıı, daha yüzlerce îkaz ve irşadlarıyla, yanından geçip yüzünü göremediğimiz, binlerce hârika ve mucizeye dikkatimizi çekerek, ülfeti dağıtmaktadır. Ama yine de herbiri bir bülbül gibi şakıyan hâdiseleri görüp hissedemezler. "O mâhiler ki, deryada yaşar, deryayı bilmezler.'
Bundan başka bir de, düşünce ve tasavvurdaki ülfetin, insanın davranışlarına,ibadetlerine aksetmesi vardır ki,ferdin aşk, vecd ve heyecânının ölümü demektir. Bu duruma düşen fertte, ibadet aşkı, mesuliyet duygusu" mâsiyetten nefret, günahlarına ağlama gibi şeyler bütün bütün zâil olur gider. Bundan böyle onu, eski hâline ircâ da, oldukça zordur. Çok temiz soluklar, dupduru hatırlatmalar gerektir ki, o, yeniden kendini bulsun; etrafını görsün ve gönlüne inip çıkana nigehbân olsun.
İnsanoğlunda, yepyeni bir rûh mayalamak için, gelen her yeni nefes, ona bu mânâyı fısıldamışdır. Evet, insanlık için eskime ve kadavralaşma mukadderdir; ama, kendini yenilemek de imkânsız değildir. Elverir ki katılaşmasına karşı ruhuna neşter çalan ele saygılı olunsun. "Hâlâ insanlar için vakit gelmedi mi ki, kalbleri Allah'ın (C.C) zikrine ve inen hakikata saygılı olup da, bundan önce kendilerine kitab verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir zaman geçmesiyle kalbleri katılaşmış ve çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar. "(Hadîd, 16)
Hülâsa olarak diyebiliriz ki, ülfet, insanoğluna musallat büyük bir musîbettir. Ve çokları da, bu musibete giriftâr olmaktadır. Bu duruma düşen kimse, etrafında olup biten şeylere karşı gâfil; kâinat kitabındaki güzelliklere karşı kör ve hâdiselerin hak söyleyen dillerine karşı sağırdır. Bu îtibarla da, inancında sığ ve yetersiz, ibadetinde aşksız ve vecdsiz, beşerî muamelelerinde de muhasebesiz ve haksızdır. Onun bu durumdan kurtarılması, kuvvetli bir inâyet elinin uzanmasına; kulağını işitir, gözünü görür kılmasına vâbestedir.
Bunun için de ülfete düşenlere, âfâkî ve enfüsî sağlam bir tefekkür; ölüm ve âhirete ait levhaların düşündürülmesi; çeşitli hizmet müesseselerinin gezdirilip gösterilmesi; dînî ve içtimâî bir kısım vazîfelere zorlanması... ayrıca böylelerine mâzînin altın sayfaları sık sık mütâlâa ettirilerek şanlı geçmişlerimizin nazara verilmesi; düşünce ufku aydın, vecd ve heyecan insanlarıyla karşılaştırılmaları gibi sebeblerle kendilerini yenilemelerine zemin hazırlanmalıdır.
Kısaca arzedilen bu altı husus gibi, yapılacak ve söylenecek başka hususlar da olabilir; ancak biz, bir fikir verebildiğimiz kanaatıyla bu kadarını kâfî görüyoruz.
Kalbler'ın anahtarı elinde olanın, ülfetimizi gidermesi dileğiyle. .


 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         


ÜLFET VE METAFİZİK GERİLİM

Ülfet, insanın bir şeye karşı alışkanlık peyda etmesi, sağında, solunda, önünde ve arkasında gördüğü çok orijinal ve hârika şeylere karşı lâkayd ve alâkasız kalması demektir. Bir mes’ele ilk duyulduğunda canlıdır ve alâka uyarıcıdır; fakat bir müddet geçtikten sonra, kafamızda sadece donuk hatları ve kalıplarıyla bir hikâye olarak kalıverir.. Kalıverir de ruhumuzdaki ilk mevcelenmeler, heyecan dalgaları, kalb yumuşamaları ve hattâ göz yaşarmaları artık birer hayâl olur ve çok ciddî mes’eleler sadece birer formül olarak îfâ edilmeye başlanır. Rûha bir kuruluk, bir hamlık ve kabukta dolaşma hâkim olur; öyle ki artık kalbler, kaskatı hale gelir ve insan da vurdumduymaz olur.
Metafizik gerilim, iç coşkunluğu, aşk, heyecan ve şevk potansiyeli, mânevî duygularımızın daima aktif halde bulunması, bizi dîne ve ibâdetlere sevkedip koşturacak bir güç kaynağıdır. Kalb merkezimizin daima enerjik bulunması, aksiyon ve hamle ruhuyla şahlanmış, canlanmış bir ruh halinin kesintisiz oluşu demektir. Ne var ki, zamanla bu canlılık da ülfet ve ünsiyet tozu- toprağıyla perdelenebilir; korlar küllenip, duygu ve lâtifeler sönebilir. Ve neticede de tamamen sönme, pörsüme, hattâ kokuşma devresine girilebilir.
Ülfet ve ünsiyetle metafizik gerilimin kaybolması, aslında fıtrat ve yaratılışımızın gereğidir. Nasıl vesvesenin gelmesi elimizde değilse, aynı şekilde, çok defa ülfete karşı koymak da elimizden gelmez. Hususiyle imanda mertebe kat’edememiş, kalbî ve rûhî hayatını gerçekleştirememiş kimseler için bu fıtrat kanununu aşmak, oldukça zor ve hattâ imkânsızdır.. Bir defasında Hanzala, Hz. Ebu Bekir ile Efendimiz’e gelir ve “Hanzala münafık oldu ya Rasûlellah” der ve “Senin yanında hissettiklerimi dışarda hissedemiyor ve her an yanındaki gibi gerilim içinde kalamıyorum” şeklinde açıklamada bulunur. “Bir öyle, bir böyle” der Efendimiz (sav) ve ilâve eder: “Eğer zamanın her parçasında benim yanımda olduğunuz gibi olsaydınız, melekler sizinle musafaha ederlerdi.” Her kemalin bir zevali vardır ve kâinatta hiçbir şey kararında değildir.
Dînî hizmetler, ülfete karşı önemli bir sütredir. İnsan hizmetle, sürekli meşgûliyetin yanısıra beklenmedik İlâhî te'yîdata da mazhar olur ve hep canlı kalır. Böylece, aslında devamı olmayan gelip geçici sarsıntıyı ve ölmüşlüğü aşarak, yeni bir dirilişe muvaffak olabilir. Yoksa, bu ma’nâda bir gayreti olmayan kim olursa olsun, kalbinin katılaşması, gözlerinin kuruması ve ülfet ve ünsiyetle iç geriliminin ve canlılığının kaybolması dolayısıyla da şeytanın vesvese ve hilelerine kapılıp, günahlarla sol tarafdan vurulması her an muhtemel ve mukadderdir.
Başvurulması gereken çârelerden bazıları ise şunlardır:

 Benlikten vazgeçilmelidir
 İrâdenin kavgası verilmelidir
 Ma’rifetullah’a ulaşmak lâzımdır
 Kalb ve ruhta operasyon yapılmalıdır
 Dâima, tefekkürle kalb ve kafayı beslemek lâzımdır
 Hayâlde de istikamet kazanmak lâzımdır
 Kalbin incelmesi, yumuşaması da çok önemlidir
 Gecenin siyah zülüfleri arasında göz yaşları ve teheccüd
 Evlenmeli, mümkün değilse oruç tutulmalıdır
 Ashâb-ı Kiram’ın hayatı yaşanıp yaşatılmalıdır
 Nifak ve “günaha girdim” endişesi taşınmalıdır
 Cemaat halinde yaşamak, hayatî bir zarurettir
 Gözlerimizi çarşı ve sokaklarda haram manzaralardan sakınmalıyız
 İnsan meşguliyetsiz kalmamalıdır
 Allah’ın (cc) dinine yardım edene Allah (cc) da yardım eder
 Ölümü çok hatırlamak lâzımdır:
 Nefse düşkünlükten vazgeçilmelidir:
 Yalnız kalmayıp, mutlaka iyi arkadaşlar edinmek lâzımdır



 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Ülfetin kırılması maddi ve manevi değişimle olur,ülfet her konuda olabilir,insanın evindeki eşyaların uzun süre sabit kalmasıda ülfete sebebtir.Müslümanın iki günü bir birine müsavi olmaz sözü belki bunu anlatır.ülfetin ruhi boyutu vardır,hedefsizlik,şaşkınlık ülfete yol açar.Cihad ruhun ülfeti def edebilceği en geçerli yoldur.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         



YORGUNLUK

Biz aslında kulluktan yana bir yorgunluk yasıyoruz. Hepimiz yorgun asker gibiyiz, adeta ibadetlerden yorulmuşuz. Bir bıkkınlık var. Müslümanlığa çok avamca bakıyoruz. Kalbilerimizde onu çok daraltıyor, sığlaştırıyoruz. Bütün Ramazan boyunca ekranlarda bir şeyler konuşuldu, din anlatıldı ama hiçbirisi yeni Müslüman olmuş bir zenci kadının konuştuğu kadar anlamlı konuşmadı. O ne güzel şuur, meseleleri ne güzel kavrama… Biz ülfetin zebunu olmuşuz. Değerler gözümüzde renk atmış, matlaşmış, bizde heyecan uyarmıyor. İbadetleri seker-şerbet yudumlar gibi eda edemiyoruz. Nedir bu Meir-i ilahi bilemiyorum? Neden duyamıyoruz? Neden heyecan yok? Her namazda cemaatten bir-iki insanin içi geçse bu konsantrasyon ruhlarda çok şey ifade edebilir. Ama neden olmuyor, bilemiyorum?

ÜLFET
Evrad u ezkarı bazen değiştirip okumak lazım. Çünkü ülfet hasıl olabilir. Bizim için en tehlikeli şeylerden biri de; dinî hayatı folklor hâline getirmektir. Yani, tefekkür ve heyecanı ülfet bohçasına sarıp sarmalayıp bir yana bırakmaktır.


 

hannane

New member
Katılım
19 Ocak 2007
Mesajlar
1,172
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
kayýp þehirden
Allah razı olsun inşaallah

Kalbler'ın anahtarı elinde olanın, ülfetimizi gidermesi dileğiyle. .
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         


ÜLFET VE METAFİZİK GERİLİM
Ülfet, insanın bir şeye karşı alışkanlık peyda etmesi, sağında, solunda, önünde ve arkasında gördüğü çok orijinal ve harika şeylere karşı lakayd ve alâkasız kalması demektir. Herhangi bir mes’ele, ilk duyulduğunda canlıdır ve alâka uyarıcıdır; fakat bir müddet geçtikten sonra, kafamızda sadece donuk hatları ve kaba çizgileriyle bir hikaye olarak kalıverir.. kalıverir de ruhumuzdaki ilk mevcelenmeler, heyecan dalgaları, kalp yumuşamaları ve hatta göz yaşarmaları artık birer hayâl olur ve artık en ciddi mes’eleler bile sadece birer formül olarak ifade edilmeye başlanır. Ruhda bir kuruluk, bir hamlık ve kabuk bağlama baş gösterir. Öyle ki artık kalbler, kaskatı hale gelir ve insan, vurdumduymaz olur.
Metafizik gerilim, iç coşkunluğu, aşk, heyecan ve şevk potansiyeli, manevî duygularımızın daima aktif halde bulunması, aksiyon ve hamle ruhuyla şahlanmış, canlanmış bir ruh halinin kesintisiz oluşu demektir. Ne var ki, zamanla bu canlılık da, ülfet ve ünsiyet tozu-toprağıyla perdelenebilir; içteki o ak korlar küllenip, duygular, latifeler dumura uğrayabilir; hatta neticede de tamamen sönme, pörsüme, hatta kokuşma devresine girilebilir. Ülfet ve ünsiyetle, metafizik gerilimin kaybolması, aslında, bir dereceye kadar fıtrat ve yaratılışımızın gereğidir. Nasıl vesvesenin gelmesi elimizde değil; öyle de, çok defa ülfete karşı koymak da elimizden gelmez. Hususiyle imânda derinleşememiş, kalbî ve ruhî hayatını gerçekleştirememiş kimseler için bu fıtrat kanununu aşmak, oldukça zor ve hatta imkânsızdır...
Bir defasında Hanzala, Hz. Ebû Bekir ile Efendimiz (sav)’e gelir ve “Hanzala münafık oldu ya Rasûlallah” der ve “Senin yanında hissettiklerimi dışarda hissedemiyorum ve her an yanındaki gibi gerilim içinde kalamıyorum” şeklinde açıklamada bulunur. “Bir öyle, bir böyle” der Efendimiz (sav) ve ilave eder: “Eğer zamanın her parçasında benim yanımda olduğunuz gibi olsaydınız, melekler sizinle musafaha ederlerdi.”
Evet, her kemalin bir zevali vardır ve kâinâtta hiçbir şey kararında değildir. Dinî hizmetler, ülfete karşı önemli bir sütredir. İnsan, hizmetle sürekli meşguliyetin yanı sıra beklenmedik İlahî te’yidata da mazhar olur ve hep canlı kalır. Böylece, aslında devamı olmayan gelip geçici sarsıntıyı ve ölmüşlüğü aşarak, yeni bir dirilişe muvaffak olabilir. Yoksa, bu ma’nâda bir gayreti olmayan kim olursa olsun, kalbinin katılaşması, gözlerinin kuruması; ülfet ve ünsiyetle iç geriliminin ve canlılığının kaybolması; dolayısıyla da şeytanın vesvese ve hilelerine kapılıp, günahlarla sol taraftan vurulması her an muhtemel ve mukadderdir.






 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         



SORU-: Talebelerde hizmet şevki ve ihlas içtimai hayata atılınca sönmeye yüz tutuyor. Bu durumda dünya ahiret muvazenesini nasıl temin edebiliriz.?


İnsanı hizmet düşüncesinden alı koyan şeyler bu hizmet yolunda yolun çeşitli dönemeçlerinde varyantlarında arkadaşlarımızın önünü kesebiliyor. Gençlik yıllarında belki hevesati nefsiye gibi şeyler karşımıza çıkıyor yolumuzu kesiyor bir dev gibi. O dönemde dökülenler oluyor. Fakat gençliğin beraberinde getirdiği yiğitlik biraz, birazda çocuk hissiyle macera, birazda bir şeye bağlanırken hissi bağlanma hisleriyle çok defa onlar aşılabiliyor. Daha sonra bir makam kapma. Hubbu cah dediğimiz his insanın içinde beriliyor. Daha sonra dünyaya gelince böyle tamah hissi baş gösteriyor. Tuli emeller baş gösteriyor. Şunu da edeyim, şunu da işleyeyim, şu işimi de halledeyim, biraz şuraya da bir şey koyayım gibi hislerle insan hareket ediyor ve aldanıyor. Bazan bir korku dev gibi karşısına oturuyor kardeşlerimizin hizmeti imaniye adına çok şeyleri onlara terk ettiriyor. Hizmetimizi felç eden, kolumuzu kanadımızı kıran yolumuzu kesmiş pek çok devler var. Birini aşsa insan birine takılıyor. Bu da bu mücadelede onun normal bir cilvesidir. Bize ait değildir bu. Ama mühim olan ihtar edildiğinde kendisine bu mesajlar götürüldüğünde bu mevzuda duyarlı olmaktır. Hafizanallah. duymuyorsa insan esas o tehlikelidir. Yoksa hani burada örneklerimizi hep misal cemaatle yaptığımız için ben yine onlara intikal edeyim.
Sahabi efendilerimiz diyorlar ki, daha Kuran inmeye başlıyordu ki çok zaman geçmemişti. İhtimal birden kasvet oldu, ülfet bastırdı. Ve Kuran’da şu ayet nazil oldu “henüz aralarında nazil olan ayetlerden ötürü kalplerinin yumuşayacağı ve haşyet içinde saygı duyacağı an gelmedi mi” diyor onlara. Bir başka defasında Ebu Eyyub El Ensari hazretleri bir cephede savaşırken müslümanlardan biri şöyle dediğini duyar. “Elinizle kendinizi tehlikeye atmayın”. Hemen ortaya atılır ve der ki, ey cemaat bu ayeti yanlış anlıyorsunuz. Bu ayet şu münasebetle nazil oldu: biz artık etrafımızda ki düşmanları sindirince dedik ki, hicret ettik, efendimiz uğrunda savaş ettik ensar olarak malımızı mülkümüzü her şeyimizi bu uğurda kullandık. Aç susuz kaldık. Sefalete düçar olduk. Şimdi birazda çalışıp kazanalım bu eski boşluğu kapatalım dedik. İşte bu ayet bu münasebetle nazil oldu. Bize şöyle dedi. “ Ey iman edenler Allah yolunda her şeyinizi harcayın ve elinizle harcamamak suretiyle kendinizi tehlikeye atmayın.” Harcayın harcamamak suretiyle kendinizi tehlikeye atmayın. Siz harcayıp müesseseler kurmazsanız, harcayıp gençliğe sahip çıkmazsanız, her yerde bir misyon açmazsanız, her yerde adamlarınızla varlığınızı göstermezseniz elinizle kendinizi tehlikeye atmış olursunuz. Siz ayeti yanlış anlıyorsunuz der.
Binaenaleyh o devirde bile şu kadar harcadık kullandık artık. Feda ettik her şeyimizi biraz da kendimize bakalım deme gibi bir düşünce beriliyor ve ayet geliyor o düşünceyi siliyor ve hayır diyor.
Hayatın sonuna kadar dünyada izzet istiyorsanız ahirette de azizler olarak haşr olmak istiyorsanız yol budur. Canınızı malınızı düşünce adına neyiniz varsa onu, ilim adına neyiniz varsa onu Allah yolunda harcayacaksınız ve böylece elinizle kendinizi tehlikeye atmamış olacaksınız. Ashabı kiram böyle bir düşünceye kapıldığı zaman hakikaten çok meseleyi halletmişti. Taif’te küffarın burnunu kırmış hakimiyeti altına almıştı. Mekke’de kafirin burnunu kırmış hakimiyeti altına almıştı. Bizansa karşı da korkutucu, ürkütücü seferler düzenlemişti. Bir yönüyle islam devleti teşekkül etmişti. Müslümanlar huzur içinde ve mesut idiler. O devirde oluyordu bu. Günümüzün insanı dünyanın neresinde olursa olsun öyle bir düşünceye kapılması evvela iki mesele arasında çok fark var. Bir yanlışlık içinde olduğunu bilmesi lazım. Saniyen, o duruma geldikten sonra bile Kuran’ı Kerim kınıyor öyle düşünenleri, ayıplıyor. Ve eliyle kendisini tehlikeye atma sayıyor...




 
Üst Alt