Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Üç Muhammed : İki tasavvur bir gerçek

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Üç Muhammed : İki tasavvur bir gerçek

Ve nihayet bitti...
Her kitap bir doğumdur. Kimisinin sancısı kısa, kimisininki uzun sürer. Kimisinin bedeli küçük kimisininki büyük olur. Üç Muhammed'in sancısı biraz uzun sürdü, ama sonunda o da doğdu.
Üç Muhammed'i kaleme almama neden olan olay herkesin her zaman duyduğu klişe bir hitaptı:
"Allahımız bir!
Kitabımız bir!
Peygamberimiz bir!"
İşte tam burada durmuştum. Bu duruş hayli uzun sürdü. Üzerinden yedi yıl geçti.
O ses hâlâ kulaklarımda çınlıyor: "Peygamberimiz bir!.."
Bu ne güzel temenni, fakat şu soruların cevabı hiç de bu temenni kadar iç açıcı değil: Bir, bu temenni yaşanan gerçeğe tekabül ediyor muydu? Bunun aktüel karşılığı var mıydı? Sahi, gerçekten bir miydi peygamberimiz?
Sorular bunlarla sınırlı değildi: Müslümanların tümü aynı peygambere mi inanıyorlardı? Farz-ı muhal, inandıkları peygamber kabrinden kalkıp gelse, "peygamberimiz bir" diyenler ona karşı kaç tür tavır ortaya koyardı? Bir tel alabilmek için saçına sakalına hücum edenlerin yüzdesi, bir parça koparabilmek için elbisesine üşüşenlerin oranı ne kadar olurdu?
Ya hiç tanımayacak olanların yüzdesi? Yoksa, "Benim zihnimde oluşturduğum imaj aslından daha iyi" deyip, gerçeğine sırt mı dönerlerdi? Peygamberlerini taşlayarak öldüren İsrailoğulları gibi taşlayanlar da çıkar mıydı?
Her şey için geçerlidir: Bir şeyin gerçeği kaybolunca, imajı oluşturulur. Oluşturulan imaja "tasavvur" denir. Müslümanların zihninde oluşan peygamber tasavvurlarını merak edip araştırsak, birbirine hiç uymayan kaç peygamber tasavvuru çıkardı dersiniz?
Melek peygamber?
Yeryüzünde değil gökyüzünde yaşayan, dolayısıyla iz bırakmayan, iz bırakmadığı için de izlenmeyen, hayattan yüceltme bahanesiyle dışlanmış, dolayısıyla hayata taşınması mümkün olmayan, bir masal kuşu gibi hep "Kaf Dağı"nı mesken tutan, hayatın içinde ve hayata müdahil olmayan bir peygamber...
Ya da "vahiy postacısı"?
Kur'an'ı bir ara kablosu hüviyetiyle iletip, müminlerin hayatından usulca geri çekilen bir peygamber... Bu durumda o, artık tarihin malıdır. Misyonu yaşamıyla sınırlıdır. Dolayısıyla bu misyonun taşınması, yaşanması, üretilmesi, ihya edilmesi, örnek alınması söz konusu değildir.
İkisi de aynı kapıya çıkmıyor mu: hayattan dışlamak... Ne ki, birincisi bu sonucu yüceltme adına gerçekleştirirken, ikincisi indirgeme adına gerçekleştiriyor.
Birinciler peygamberlerine, Hz. İsa'yı yücelteceğim derken yarı-ilah haline getiren Hıristiyanların yaklaşımını sergilerken, ikinciler peygamberlerini taşlayan ve onlara sıradan biri muamelesi yapan Yahudilerin yaklaşımını sergiliyor.
Şu bir gerçek ki, bir peygamber iki tür yaşar: Birincisi fiziki varlığıyla, ikincisi misyonuyla. Bir peygamber iki kez öldürülebilir: Birincisi fiziki varlığını ortadan kaldırarak, ikincisi misyonunu ortadan kaldırarak.
Eğer peygamberin fiziki varlığı ortadan kaldırılmış fakat misyonu yaşıyorsa, o gerçekte yaşıyor demektir. Çünkü peygamberi peygamber yapan bedeni değil mesajıdır. Fakat, eğer ortadan kaldırılan misyonu ise, işte peygamber asıl o zaman ölmüş ve öldürülmüş demektir.
Tarihsel süreç içerisinde, bir de İslami disiplinlerin kendilerine özgü peygamber portreleri oluşmuştu Hadisçilerin hep söz söyleyen, sürekli konuşan peygamber anlayışı, Fıkıhçıların, Hz. Peygamber'in her söz ve davranışına bir hukuk definesi gibi baktıkları formel aklın kodlayıcı peygamber anlayışı; ve Mistisizmin peygamberi adeta buharlaştırıp bir "enerji bedene" dönüştüren "Nur-u Muhammedi" felsefesine dayalı irfanî peygamber anlayışı...
Bu problemli tasavvurların sağlamasını neyle, nasıl yapacaktık? Yani, doğru bir peygamber anlayışına nasıl ulaşacaktık?
Elbette Kur'an'la!
Çünkü, nasıl Kur'an'ı onunla tanıdıksa, onu da Kur'an'la tanıyabilirdik. O nasıl Kur'an'ın aynasıysa, Kur'an da onun aynasıydı. Allah'ın gör dediği yerden bakanlar, onu Kur'an'da Kur'an'ı onda görürlerdi.
Kur'an onu "tarihsel bir değer" olarak değil, aktüel bir değer olarak tanıtır ve her müminin "şimdi ve burada"sına taşır. Kur'an'a göre o aktif, kurucu ve inşa edici bir öznedir. Kur'an onu bir 'iletişim aleti" gibi, ya da "melekleştirilmiş bir efsane varlık" gibi gören anlayışı dışlar.
En iyisi onu Kur'an'dan öğrenmek. Nasıl ki Kur'an'ı en iyi o anlatmışsa, onu da en iyi Kur'an anlatmıştır.
O veda hutbelerinde "büyük şahit" olmanın endişesiyle kendisini dinleyen kalabalıklara önce "Tebliğ ettim mi?" diye soruyor, ardından aldığı cevabı Allah'a arz ederek "Şahid ol Yarab!" diyordu.
Ondan 14 asır sonra dünyaya gelen sıradan bir kulun şahadetinin onun nezdinde bir değeri varsa, ben de şahidim ki o, Risalet görevini bihakkın yerine getirmiştir. Bu kitap, şahadetimin bir belgesi sayılırsa, işlevini ifa etmiş olacaktır.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Bu, üzerinde aheste aheste yol aldığım bir kitap çalışmasının ismi. Klasik musannifler tarafından bağımsız birer disiplin gibi değerlendirilen siyer, meğazi, şemail, hilye, mucizat, hasais gibi hepsi de Hz. Peygamber'in hayatını ya da bir boyutunu ele alan edebiyata, usul açısından eleştirel bir yaklaşımı önceliyor bu çalışma.
"Üç Muhammed de kim?" diye soracak olanlara sıralayalım:
1. Olağanüstüleştirilip melekleştirilerek hayattan dışlanan Muhammed (a)
2. Aşağılanarak, Allah'la insan arasında postacı seviyesinde -özürle- bir 'ara kablosu' gibi algılanan Muhammed (a).
3. Bunların dışında ve karşısında yer alan Kur'an'ın tanıttığı ve kendisinde ahlaka dönüştüğü, sözcüğün en mükemmel çağrışımlarıyla 'insan' ve 'elçi' Muhammed (a).
Bu kategoriden ayrı olarak bir de İslami disiplinlerin Hz. Peygamber'i tek boyutlu algılayışları var:
1. Muhaddislerin hiç susmamacasına hep konuşan, hayatı söz söylemekten müteşekkil olan peygamber anlayışı.
2. Sufilerin, biraz münzevi, biraz seçkinci, bir parça sermest, ama hep 'esrara' gark olmuş ve illa ki 'olağanüstü' peygamber tasavvuru.
3. Fakihlerin, sürekli kural koyan, en insani durumlardan dahi hukuki kurallar çıkaran, hayata salt hayatı kodlamak için gelmiş izlenimi veren ya da her haline 'kodifikasyon malzemesi' olarak bakılan peygamber tasavvuru..
Ve bütün bu farklı yaklaşım ve tasavvurlar arasında kaynayıp giden 'örneklik misyonu.'
Hem nasıl örnek alınsın ki?
Ama Kur'an onu ahlaki davranış alanında örnek göstermedi mi, diyeceksiniz.
Kesinlikle haklısınız. Zaten örnek olarak sunmak, örnek objesinin 'üretilebilmesiyle' mümkündür. Kur'an örnek alınması mümkün olmayan birini örnek göstermez. Eğer örnek göstermişse bu, "örnek gösterilenin", örneklik alanlarında insanlar tarafından yeniden üretilebileceği, her zamana ve zemine taşınabileceği anlamına gelir.
İnsanlar sesi herkesten gür çıkan, boyu herkesten uzun görünen, teni misk ü amber kokan, küçük abdesti şifa olan, büyük abdesti tahir olan, erkekliği kırk erkek gücüne denk olan bir peygamberi örnek alamazlar. Böyle bir peygamber tasavvurunun amacı insanlara "örnek göstermek" değildir; sadece ıslık çaldırmak ve Peygamber'i insan elinin ulaşamayacağı bir yüksekliğe (!) sürgün etmektir.
Böyle bir tasavvurun sahibi, "hayran" olur ama "örnek almaz"; belki "kurban olur" ama onu "hayata taşıyamaz." Zaten böyle bir peygamber tasavvuru ancak uğruna ölmeye yarar, onu ölü çağlara hayat veren bir âbıhayat gibi taşımaya, yaşamaya, yaşatmaya değil.
Aşağılayan ve onu paranteze alma cüreti gösteren karşı sapma, yukarıdaki ifrat davranışa bir tepki olarak palazlanmıştır. Bu sapma, peygambersiz bir vahyin olamayacağı yasasını yok sayarcasına, dinin kitabi kaynağına tutunma adı altında dinin hayati kaynağını görmezden gelmeyi teklif etmektedir. Haricilerle başlayıp Hind-İslam Modernizmi'yle sistemli bir söyleme kavuşan ve bugünlere gelen "Kur'ancılık" akımı, işte bu yanlışın farklı nedenler ve ortamlarda ortaya çıkan savunucularıdır.
Aslında bu iki dengesizlik, sonuçları açısından aynı gözede buluşmaktadırlar: Peygamber'i hayattan dışlamak. Amiyane tabirle bu sonuca 'topu taca atmak' da diyebiliriz. Ne var ki, peygamberi hayattan dışlama işini biri 'yüceltme' tavrı altında icra ederken diğeri 'indirme ve indirgeme' tavrı altında yapmaktadır. Neticede iki tavır da aynı kapıya çıkmaktadır.
Oysa ki Kur'an, Hz. Peygamber'in "örnek insanlığına" vurgu yaparak bu tavırların ikisine de daha baştan set çekmiştir. Bu mesajı Hz. Peygamber de içselleştirerek şu ölümsüz uyarıyı yapmıştır: "Meryem Oğlu'nu olağanüstüleştirdikleri gibi beni de olağanüstüleştirmeyin. Ben yalnızca bir kulum. Deyin ki: O Allah'ın kulu ve elçisidir."
Bu uyarı, Hz. Peygamber'in ümmetine "Hıristiyanlaşmayın, Yahudileşmeyin!" uyarısıdır.
Çünkü Hıristiyanlar peygamberlerini yüceltme adına tanrılaştırdılar ve sevgiyi cinayete dönüştürdüler: Allah'ın kulu ve güzel peygamberi İsa, asıl tanrılaşınca öldü. Onu öldürenler onu tanrılaştıranların ta kendileridir. Çünkü insan putlaştırılınca örnek olarak hayatın içinde yaşama imkanını yitirir. Yahudiler ise tam tersi bir tavırla kendi peygamberlerini aşağıladılar, taşladılar, öldürdüler. Birincilerin yaptığıyla ikincilerin yaptığı aynı kapıya çıktı.
Şair ne güzel söylemiş:
Muhammedun beşerun la ke'l-beşer
Bel huve ke'l-yakûti beyne'l-hacer

Muhammed bir insandır, sıradan bir insan değildir ama
Taşlar arasında mücevher neyse, odur onun konumu da odur.

Muhammed, muhabbetin müebbet timsalidir. Ona ümmet olma onuru, tüm diğer beşeri mensubiyetlerin vereceği onurdan kat kat üstündür. Fakat bu onuru taşıyanlar, onu kutsayıp göklere çıkararak ya da yoksayıp yerin altına kapatarak hayattan dışlayanlar değil, onun ışığını izleyerek hayatı yolculuk, dünyayı yol, insanı yolcu, imanı yol azığı bilip gösterdiği istikamette yola revan olanlardır.
http://www.mustafaislamoglu.com/makaleler/yy000616.html
 
Z

zeynep_hearty

Guest
rabbim razı olsun ...muazzam bir paylaşım.. sözkonusu kitap defalarca okunabilecek bir kitaptır..size alıntı yapmış olduğunuz yazının devamı olan sayın İslamoğlunun 3 Muhammed iki tasavvur bir gerçek adlı eserinden 125 -207. arası saifeleri okumanızı tavsiye ediyorum..selam ve dua ile..
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
rabbim razı olsun ...muazzam bir paylaşım.. sözkonusu kitap defalarca okunabilecek bir kitaptır..size alıntı yapmış olduğunuz yazının devamı olan sayın İslamoğlunun 3 Muhammed iki tasavvur bir gerçek adlı eserinden 125 -207. arası saifeleri okumanızı tavsiye ediyorum..selam ve dua ile..



Selamün Aleyküm,Insallahu Teala onuda ögrenir sorgulariz..
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
metin abi..:)
Allah razı olsun..
mükemmel bi paylaşım cidden..

selametle..
 
Üst Alt