Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tevhid

milwaukee

New member
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
222
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Tevhid, teorik kavramları bakımından üçe ayrılır:
Tevhid-i Rububiyet.
Tevhid-i Uluhiyet.
Tevhid-i Esma ve Sıfat.

Tevhid-i Rububiyet:

Rububiyet, Allah'ın "Rab" ismine nisbetten gelmektedir. Rububiyetin birkaç anlamı vardır. "Terbiye edici, yardımcı, malik, ıslah edici, efendi, vali." Şeriatte ise, Allah'ın insanları yarattığına, onlara rızık verdiğine, onları diriltip öldürdüğüne, Allah'ın kaza ve kaderine ve zatında vahdaniyetine iman etmektir.

Tevhid-i Rububiyetin delili: Allah, kitabında Tevhid-i Rububiyetin delillerini zikretmiştir:

"Hamd alemlerin Rabbinedir" "Yaratma ve emir O'nun değil midir?" "Yeryüzünde olan her şeyi sizin için yarattı."

"Şüphesiz ki Allah rızkı verendir. Kuvvet ve metin sahibidir."

îkram sahibi olan Rabbi inka r eden o cahillere diyoruz ki: Akıl sahibi olan hiçbir insan, bir tesir edici olmadan bir şeyin ve bir fiilin olacağını kabul etmez. Bir yaratıcı olmadan yaratılanların varolacağını da kabul edemez. Mesela şu tartışılmaz bir gerçektir: Sen bir iğneyi gördüğünde, hemen onu imal eden birisinin olduğunu anlarsın. Peki nasıl oluyor da bu muazzam ve akıllara durgunluk veren kainat, bir var edici olmadan var edilebilir, bir düzen vericisi olmadan bu düzene girmiş olabilir? Bunu birazcık aklı ve zerre kadar anlayışı olan bir insan söyleyemez. Özet olarak, Allah'ın Rububiyetinin delilleri sayılmakla bitmez. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmaktadır. "Onlar hiçbir şey olmadan mı yaratıldılar, yoksa onlar mı yaratıcıdırlar?" (Tur: 35) Daha önceki müşrikler bu tevhidi kabul etmişlerdi. Hatta Yahudiler, Nasraniler ve benzeri diğer kavimler de aynı tevhidi ikrar ediyorlardı. Bu tevhidi önceki Dehriler ile çağımızda Ateistlerden başka hiç kimse inka r etmemiştir. Allah Teala kitabında diyor ki: "Onlara gökleri ve yeri kim yarattı diye sorduğunda, Allah, derler." (Lokman: 25)

Müşrikler, Allah'ın Rablığını kabul ediyorlardı. Ancak ibadette, sevgide, itaatte tapındıkları ilahlarım Allah'a ortak koşuyorlardı. Sadece yaratmada, varetmede, yarar veya zarar vermede değil. Muvahhid ka rdeşim! Şunu bilmeliyiz ki, bu tür bir Tevhid, insanı ne îslam'a dahil eder ve ne de onun kanını, malını ma'sum kılıp, onu cehennem azabından kurtarabilir.

Tevhid-i Uluhiyet:

Uluhiyet "ilah" kelimesinden türemiştir Kendisine itaat edilen Ma'bud anlamındadır "İlah" kavramı ancak gerçek Ma'bud olan Allah hakkında kullanılır. "Allah, ondan başka ilah yoktur. O, Hayy ve Kayyum olandır."

Şeriatta Uluhiyet; namaz, oruç, zekat, hac ve kurbanda, adakta, korkuda, ümit ve sevgide ibadet ve itaatte sadece Allah'ı birlemektir. Bu ibadetleri yalnız O'nun için yapmaktır. Bunu yapan mü'minler, sadece Allah'a itaat etmek ve O'nun rızasını kazanmak için yaparlar.

îki şey olmadan Tevhid-i Uluhiyet gerçekleşmez:

1- Tüm ibadetleri kullardan herhangi birisine değil, yalnızca Allah'a ait kılmalı ve yaratılmışlardan hiçbirisine Allah'ın hakkı olan bil şeyi ve sıfatlarından olan bir sıfatı tahsis etmemeli. Mümin ancak Allah'a ibadet eder. Allah'dan başkası için ne namaz kılar, ne de Allah'dan başkasına secde eder. Allah'dan başkasıyla yemin etmez. Allah'dan başkası için adakta bulunmaz ve Allah'dan başkasına tevekkül etmez.

2- Ibadetin, Allah'ın emirlerine itaate sevketmesi; yasaklarından alıkoyması ve Nebi'sinin Sallallahü Aleyhi Vesellem Sünnetine uygun olması gerekir. Tevhid-i Uluhiyetin gerekli kıldığı en önemli şey, insanın tam anlamıyla kitap ye sünnete teslim olmasıdır, îşte Kelime-i Tevhid'in anlamı budur.

Allah'a ibadet, itaat ve emirlerine boyun eğmekle olur: Bu da La ilahe illallah kelimesinin gerçekleştirilmesidir. Allah Rasulüne uymak, onun emir ve yasaklarına itaat etmek, Muhammed'in Sallallahü Aleyhi Vesellem Allah'ın Rasulü olduğunu gerçekten kabul etmiş olmaktır. Bu iki şey, Müslümanın ancak kendisiyle kurtuluşa ereceği esastır. Müslümana vacib olan, hükümde Allah ve Rasülü'nden başkasına başvurmamak ve başkasının hükmüne razı olmamaktır.

"Emrolunduğun gibi, dosdoğru ol!" (Hud:112) Allah, Rasulüne istikamet üzere olmasını emretmiştir. Bu da Kitap ve Sünnet doğrultusunda amel etmektir. Kur'an ve Sünnetin dışındaki yollar ancak sapıklığa götüren yollardır. Sonunda da cehennem ateşi vardır.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Tevhid

Esselamü aleyke,Allahın kulları,kardeşlerim.evet,Kelimeyi tevhid ile girer insan şu dine ve şu din üzre ölmenin şartı yine tevhidtir.Demek bir hayat tevhidtir.islam tevhidsiz olmaz.Tüm nebiler tevhid hakikatini tebliğ için gelmiştir.Kuranın bütülüğünden çıkarılacak biricik hakikattir,tevhid.Resulün sav. tüm hayatındaki mesaj tevhidtir.Tüm ibadatın yegane gayesi tevhid inancını inanda korumak ve güçlendirmektir.Tevhidte güç vardır,tevhid ile insanın hayatı anlam kazanır.Allahtan başka ilah yoktur.her günahta tevhid anlayışının kaybedildiğini biliriz,bu yüzdendir ki denmiştir.günahta küfre giden bir yol vardır.Kuran şirk konusunda çok ayetlerle durmuştur ve bu tevhidin önemini anlatır.hemen hemen her sayfada birden çok ayet Allahın varlığı,birliğini kendine has uslubüyle özelde anlatıyordu.Diğer ümmetlerin kıssaları ve daha bir çok konunun sonunda dahi tevhide vurgu yapıyor Allah cc.Demek şu dinin herbirşeyi yalnız Allaha kulluk esasına göre inşa edilmiştir.

Allah tevhid imanından ayrılmayan bir hayat nasip etsin...
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Tevhid

Esselamün aleyküm aziz okuyucu.
bu din muhakkak ki Allah tealanın biz kullarına seçtiği ve beğendiği en son yol,tarz ve sistemdir.Bu dinin özü tamamen kelime-i tevhid ile ifade edilen bu akidenin kişinin vicdanında ve yaşamında derinlemesine nüfuzu ile mümkündür.

Allah resulü sav. buyurudular ki:Kimin en son sözü La ilahe illallah olursa cennete gider. dediler.
bir başka ifadelerinde de ;Ümmetimden kim Allah'a herhangi birşeyi ortak kılmadan ölürlerse cennete girer müjdesini verdiler.
yine bir başka beyanların da ise ;Kim Allah'a herhangi bir şeyi ortak kılmış olarak ölürse bu kimse ateşe girecektir.Kim de Allah'a hiçbir şeyi ortak kılmadan ölürse o da cennete girecektir.açıklamasında bulundular.
işte bu tüm ilahi dinlerin olduğu gibi İslamında temel
akidesi,merkezi,kaidesidir.
tüm diğer mevzular bu kaidenin,merkezin,akidenin üzerine bina edilmiş,çevresinde halkalanmış durumdadırlar.
Asıl itibari ile bu esas çok basit gibi de olsa şu İslam ağacının dal,gövde ve yaprakları hep şu menbağdan beslenmeli,inanan birey hayatının merkezine de bu temel akideyi oturtmalıdır.
Kuranı kerimin de tevhid akidesi üzerinde oldukça fazla ve değişik perspektiflerle durmasıda bu akidenin kıymetinin daha çok anlaşılmasını sağlıyacaktır.

Bu akidenin akıl ve gönüller de tam olarak eda edilmediği ferd ve bireylerde daima bir çatırtı sesleri duyulmuş,medeniyetleride zaman içinde çatlayarak tarumar olmuştur.

evet insanın son nefesinde la ilahe illallah sözünü söylemesi cennet ehli olması için yeterlidir.Ama tüm hayatında Allah tealayı tanıdığını zannedip,işte o an bu kelimeyi söyleyememekte büyük bir olasılıktır.

İSTİKBAL İSLAMINDIR..!
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Mutlak Tevhid

Mutlak Tevhid

İnsanların, hayatla ilgili konularda başvuracakları biricik merci olan "Risalet" e iman etmek, Allah'ın uluhiyetine inanmanın gereğidir.

Hergün başka bir tağutun çıkıp hükümler vaz' etmemesi ve kendi yanından uydurduğu şeyleri Allah'ın şeriatı diye takdim etmemesi için "Risalet müessesesi" ne ihtiyaç vardır.

İslam hakkında yazı yazanların birçoğu onu övmek amacıyla İslam'ın tevhid akidesini getiren risalet ve resul gerçeği hakkında mükemmel bir inanç sistemi belirleyen ya da ahiret, hesap ve ceza hakkında, kapsamlı bilgiler veren tek din olduğunu söylerler.

Bu adamlar, Kur'an'ı okumuyorlar. Şayet okumuş olsalardı;

Ulu Allah'ın bütün resullerini her ne suretle olursa olsun üzerine şirkin gölgesi bulaşmamış, saf tevhid akidesi ile gönderdiğini,

Bütün resullerin insanlara risaletin hakikatini ve kendi gerçeklerini bildirdiklerini,

Gerek kendilerine gerekse başkasına herhangi bir zarar veya fayda dokundurmaya güçlerinin yetmediğini ilan ettiklerini,

Gaybten haber vermek gibi bir iddialarının bulunmadığını söyledikleri gibi, rızık konusunda da herhangi bir yetkilerinin söz konusu olmadığını bildirdiklerini,

Ayrıca her peygamberin kavimlerini ahiret, hesap ve ceza konusunda uyardığını,

Aynı zamanda İslam akidesinin temel kurallarının diğer resuller tarafından tebliğ edildiğini ve en son gelen kitabın kendisinden önce gelen kitapları tasdik ettiğini görürlerdi.

Bunlar, aralarında semavi dinler de olmak üzere bütün dinlerin, toplumların gelişmesine paralel olarak geliştiğini iddia eden batı kültürünün etkisiyle, söylenmiş sözlerdir.

İslam'ın getirdiği temel ilkelere inancı bu derece sarsılmış olanların onu savunmaları mümkün değildir. Dolayısıyla İslam hakkında yazı yazanlar ve okuyucular bu tehlikeli saplantıya dikkat etmelidirler.

İslam, en son risalettir. İnsan hayatının kainat nizamı ile uyum içinde devam etmesi için Yüce Allah, İslam şeriatını kıyamete kadar baki kılmıştır. Bu din her yönüyle insanın gelişmesine müsait olduğu gibi, insan hayatının amacına da en uygun nizamdır.

Yüce Allah bu dini yeryüzünde halifesi kılarak lütufla bulunduğu ve yükseklere çıkacak kabileyette yarattığı, kendi ruhundan üfleyerek diğer mahlukattan üstün kıldığı beşerin, kabiliyet ve güçlerine cevap verecek bir şekilde kapsamlı ve mükemmel kılmıştır.

Yüce Allah bu dini gelişmeye, çoğalmaya, yükselmeye ve olgunlaşmaya müsait bir şekilde hayatla birlikte yaşanacak bir yapıda kılmak suretiyle insanın hiçbir yapıcı gücünü devreden çıkarmamış ve faydalı hiçbir yeteneğini atıl bir durumda bırakmamıştır.

Aksine bütün faydalı yeteneklerini harekete geçirip, iş görür duruma getirmiştir. Nitekim dünya hayatında ilerlemeyi sağladığı gibi, daha dünyada iken ahiret nimetini tattırmıştır insana bu din.

Yine bu din yeryüzünde ölümlü yaratığı ebedi "ahiret hayatı" na hazırlayan üstün bir hayat sistemi kurmuştur.

Yüce Allah bu dinin tabiatını bu derece kapsamlı kıldığı için, Rasulünün de dini, bütün özellikleriyle temsil eden, bütün gerçekliğiyle somutlaştıran, kişiliği ve hayatıyla dosdoğru ve mükemmel bir örnek olacak bir tabiat üzere olmasını dilemiştir. Kişilik olarak tam bir olgunluğa sahip, bünyesi sağlam, duyguları ve hisleri canlı, hissettiklerinden tam ve güzel zevk alabilen, hem çok şefkatli ve hem de tam uyanık bir insan olmasını dilediği gibi...

Mükemmel bir zekaya, geniş bir fikre ve açık bir ufka sahip olmasını, nefsi kendisine değil, kendisi nefsine hükmeden güçlü bir iradeye sahip bir peygamber...

Bütün bunlardan başka ruhu yüce nurla parlayan, "İsra" ve "Mi'raç" la yükselen, gökten haber veren, Rabb'inin nurunu gören ve varlıklarının şekil ve görüntülerinin ötesindeki hakikati gören bir peygamber...

Bu yüzden ağaçlar ve taşlar ona selam verir, dallar onun önünde eğilir ve "Uhud" haşmetinden titrerdi...

Bu yüce insanın tabiatına, kendisine gönderilen akidenin yüceliğine denk düşecek bir tarzda bütün bu üstün vasıflar yerleştirilmişti.

Şüphesiz Allah'ın gönderdiği kitaplara ve hiçbir fark gözetmeksizin gönderdiği peygamberlere iman, Allah'a iman etmenin tabii bir sonucudur.

" Mü'minler de Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. Biz peygamberlerin hiçbirini öbürlerinden ayırmayız." (Bakara-285)

Allah'a iman, O'ndan gelen şeylerin ve gönderdiği peygamberlerin doğruluğuna, risaletlerinin asıllarının tek olduğuna ve kitaplarının mahiyetinin bir olduğuna inanmayı gerektirir.

Bu yüzden müslümanın kalbinde, peygamberler arasında bir fark olduğuna ilişkin bir düşüncenin yer etmesi mümkün değildir. Bütün peygamberler, (İnsanlığı kıyamete kadar davet etmek üzere gönderilmiş biricik dinin en son şekliyle gönderilen en son peygamber Muhammed (s.a.v.)'e kadar) gönderildikleri kavmin durumuna uygun bir şeriatle Allah tarafından gönderilmiştir.

Tabiatiyle müslüman ümmet, risalet mirasının tümünü sahiplenir. Kendisine miras kalan bu risaletlerin bir bütünü olan Allah'ın dini üzere yaşamını sürdürür. Bu nedenle müslümanlar, kıyamete kadar üstlendikleri rolün bilincinde olmalıdırlar. Onlar, beşeriyetin uzun tarihi boyunca tanıdığı en değerli hazinenin koruyucularıdırlar.

Onlar yeryüzünde cahiliye mensuplarının muhtelif zaman ve mekanlarda, kavmiyet, vatan, cinsiyet, ırkçılık, siyonizm, haçlı sömürgecilik, dinsizlik gibi çeşitli isimler ve kavramlar adına yükselttikleri değişik cahiliye armalarına karşı Allah'ın -ama yalnız Allah'ın- bayrağını yükseltmek için seçilmişlerdir.

Müslüman ümmetin korumasına büyük özen gösterdiği, ihsan hayatının en değerli ve en kalıcı hazinesi olan iman hazinesi, kendisine tarih boyunca tevhid mücadelesini sürdüren geçmiş ümmetlerden miras kalmıştır.

Bu hazine, hidayet, nur, güven, itmi'nan, hoşnutluk, mutluluk, bilgi ve yakinden ibarettir.

Beşer kalbi bu hazineden mahrum olduğu oranda sıkıntı ve karanlığa gömülür, vesvese ve şüphelere duçar olur, kötülük ve bedbahtlığın pençesine düşerek zifiri bir karanlıktan, nereye gideceğini bilmez bir halde alçaltıcı bir hayat sürdürür.

Bu şekilde Allah'a yakın olmaktan ve O'nun nurundan yoksun kalplerin feryatları her asırda duyula gelmiştir. Bu feryatları, kalplerinde hassasiyet, canlılık ve idrak namına bir şey kalmış olanlar duyabilir ancak. Yoksa, ahmak, ölü ve ürkek kalpler bu feryatları duyamaz. Bunlar hayvanlar gibi, çevrelerine saldırarak yeryüzünü fesat ve zulümle doldururlar.

Ardından Allah'ın ve bütün insanların lanetini hakkederler. Bu nimetlerden yoksun toplumlar, maddi refahın zirvesinde olsalar dahi zavallıdırlar. Geniş üretim imkanlarına sahip olsalar bile, yokluk içinde hayatlarını sürdürürler. Çevrelerinde geniş bir özgürlük, güven ve barış ortamı oluşturmuş olsalar bile, içten içe korkunç sıkıntılara maruzdurlar. Günümüz toplumlarının durumu gözler önündedir. Bu hakikatleri, gerçekleri kabullenmekten kaçınan hakikat düşmanlarından başkası inkar edemez.
İSTİKBAL İSLAMINDIR..!
 

ENSARESSUNNEH

New member
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
19
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
chicago
Tevhid

TEVHID

Birisi sana : "Ben Allah'tan başkasına ibadet etmiyorum. Salih insanlara karşı bu ilticam ve duam ibadet değildir." derse ona şöyle de :

Sen yalnız Allah'a ibadet Allah tarafından vaz'edilmiş bir farz olduğunu ve bu farzın Allah'ın, kullan üzerinde bir hakkı bulunduğunu kabul ediyorsun. (Evet derse şöyle devam et) : şu halde yalnız Allah'ın hakkı olan ve yalnız Allah'a samimiyetle ibadet demek olan bu farzı bana açıkla. Şayet ibadeti ve nevilerini bilmiyorsa ; ona şu âyetle tenvir et :

"Rabbinize yalva'ra yalvara, gizlice dua edin” (Araf: 5/55)



Ona bunu öğrettikten sonra devam et : Bunun Allah'a ibadet olduğunu biliyor musun ? Şüphesiz "Evet" diyecek. Çünkü "dua ibâdetin iliğidir".

Şu halde şu yolla konuşmaya devan et :

Bunun ibadet olduğunu kabul ediyorsan ve gece gündüz, korku ve ümit içinde Allah'a dua ederken aynı şeyi bir peygamberden veya başkasından

İstersen Allah'a ibadetle başkasını ortak

-Evet. diyecek...

Allah'ın "Rabbin için Namaz kıl ve kurban kes"(Kevser:108/2) âyetini biliyorsun. Bunu yapar, Allah'a itaat eder ve kendisi için kurban kesen ; bu ibadet sayılır mı ?. .

-Evet...

-Eğer bir peygambere, bir cin veya başka bir yaratığa bu kurbanı kesersen ibadette Allah'a ortak koşmuş olmaz mısın!

Evet...

Kur'anda hakkında âyetler bulunan müşrikler meleklere, salih kimselere, Lât ve benzerlerine ibadet ederler miydi.

Evet...

Onların bu ibadetleri dua, kurban, iltica ve benzeri şeklinde değilmiydi ! . . Zaten onlar da Allah'ın kullan olduklarını, O'nun himayesinde bulunduklarını, işleri idare edenin Allah olduğunu kabul ediyorlar ve fakat şan ve şefaat için onlara dua ve iltica ediyorlardı...

Bu ise çok açık bir durumdur.




a (Eskilerin Şirki Bugünkülerin Şirkinden Hafiftir) Zamanımızda müşriklerin "itikad'! diye isimlendirdikleri şeyin, Kur'an da zikredilen şirk olduğun» ve Hz. Peygamberin buna harp açtığını öğrendi isen ; bil ki: İlk zaman müşriklerinin şirki bugünkülerin şirkinden iki yönden daha hafiftir.

1) İlk müşrikler yalnız boş ve kaygısız oldukları zaman şirk koşarlar, Meleklere, evliyaya ve putlara iltica ederlerdi. Şiddet ve sıkıntı ânında ise yalnız ALLAH'a ihlâsla yönelirler, isteklerini O'ndan isterlerdi. ALLAH buyurur :

"Denizde size bir sıkıntı değdiği zaman O'ndan başka taptıklarınız gâib olur. Fakat O, sizi kurtarıp kara/a çıkarınca yine yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür."

(İsra:17/679

"De ki : Bana haber verir misiniz ?: Size ALLAH'ın azabı gelir, yahut size kıyamet gelip çatarsa

Allah'tan başkasını mı çağırırsınız?.. Eğer sadık iseniz?!.. Hayır! Allah'ı çağırırsınız. O da kendisine çağırdığınız her hangi .bir şeyi, dilerse açar ve siz eş tutmakta olduğunuz şeyleri unutursunuz."

(Enam: 6/40-41)

"İnsana bir zarar dokunduğu zaman o, Rabbine dönerek yalvarır sonra ona kendi canibinden bir nimet verdiği vakit ise evvelce ona yalvardığını unutur, Allah'a onun. yolundan saptırmak için, eşler katmaya başlar. De ki: "Küfrünle biraz eğlene dur ! Çünkü sen ateş yârânındansın..."

(Zümer:39/89

"Onları dağlar gibi dalgalar sardığı vakit dini yalnız ALLAH'a tahsis etmek suretiyle muhlis insanlar olarak ALLAH'ı çağırırlar..."

(Lokman: 31/32)

ALLAH'ın, Kur'anı Kerim de açıkladığı bu meseleyi yani Rasûlüllah (S. A. V.) in harp ilân ettiği müşriklerin boş zamanlarında Allah'tan başkasına iltica ettiklerini, şiddet ve sıkıntı anlarında ise efendilerini unutarak yalnız Allah'a yöneldiklerini ve O'na şirk koşmadıklarını anlayan kimse, zamanımızdaki şirkle eskilerin şirki arasındaki farkı da anlamış olur. Fakat bu meseleyi hakkıyla anlayan veya anlamak isteyen nerede ? !..

2) İlk zaman müşrikleri Allah'la beraber ALLAH'a itaat eden, O'nun emrine boyun eğen peygamberlere, evliyaya, Meleklere ya da taşlara ve ağaç iltica ederlerdi. Bunların hiç birisi ALLAH'a karşı gelmez.

Zamanımız insanları ise, Allah'la beraber fasıkların en şiddetlilerine iltica ederler, onları yüceltirler... Bunlar, haddi aşanlar, zina yapanlar, hırsızlık edenler, namazı kılmayanlar ve benzeri kimselerdir.

Salih insana yahut taş ve ağaç gibi ALLAH'a karşı gelmeyene iltica etmek ; fâsıklığı, bozgunluğu ap açık görülen kimseye iltica etmekten daha hafiftir
 
Üst Alt