Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tevhid Inanci

Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
55
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Dört kitabın mânası ve bütün ilimlerin hülâsası "La ilahe illallah" dır. Yâni; alemde Allah'tan başka ilah yoktur. O (c.c), bütün ilahlık sıfatları ile tektir, birdir. Bütün mülk O'nundur. Yaratan ve yaşatan O'dur. Her şey O'nun varlığına ve birliğine delildir; ibâdet ancak O'na lâyıktır.
Zerreden kürreye bütün kâinat "La ilahe illallah" hakikatim isbat için varedilmiştir. Bütün insanlar ve cinler bunu anlamak için yaratılmıştır. "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım."(Zariyat 56) âyeti, kulluktan önce imanı ve tevhidi istemektedir. Çünkü kulluğun temeli Allahu Teâlâ'yı tanımaktır. Bütün Peygamberler tevhidi yani Allahu Teala'nın varlığını, birliğini ve ibadet edilmeye layık tek ilah olduğunu öğretmek için gönderilmiştir. Bütün ilimlerin hedefi, âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah'ı tanımaktır. Buna "mârifetullah" denir. Bu ilmin ve marifetin meyvesi Allahu Teâlâ'yı sevmektir. Buna da "muhabettullah" denir. İnsana verilen kalbin vazifesi Yüce Yaratıcıyı tanımak ve sevmektir. Göz, kulak, dil, akıl, vicdan gibi latifeler ve manevi cevherler de insanı bu hedefe ulaştırması için verilmiştir.
Dünyadaki kulluk bu tevhidle başlar ve onunla biter, işin başında da sonunda da tevhid gerekir, kullardan iman istenir. Yani; dine girerken de, dünyâdan giderken de insandan istenen tek şey "la ilahe illallah" tevhididir. (Bkz: ibnu Kayyım, Medâricü's-Sâlikîn, III, 462.)
Akıllı olan ve bulûğa eren bir kimsenin dünyada öğreneceği en mühim ders, Yüce Rabbine imandır. Allah için yapılacak her şey bu imanla başlar. Bütün peygamberlerin ümmetlerine öğrettiği ilk şey, Allah'ın varlığına ve birliğine imandır. Bu adımı atmayana din adına başka hiçbir şey anlatılamaz, inanmayana ne peygamber, ne Kur'an, ne kainat, ne hayat, ne de ölüm fayda verir, inanmayan biri için, bunlar hiçbir şey ifade etmez. Onun için
Ashab'tan Cündüb b. Abdullah (r.a) demiştir ki:
"Bizler bir grup genç Allah Rasülü (s.a.v) ile beraberdik. O bize Kur'an'ı öğretmeden önce imanı öğretti. Sonra Kur'an'ı öğrendik, onunla imanımız arttı." (İbnu Mace, Mukaddime, 9. Heysemi ve Elbani hadisin sahih olduğunu belirtmişlerdir. Elbani, Sahihu İbnu Mace, l, 38.)
Her mükellefin iman, tevhid ve akaidle ilgili gerekli ilimleri öğrenmesi farzdır. İnancı düzgün olan kimsenin ameli güzel, akıbeti hayırlı olur. Ahirette ilk soru Allaha'a imandan olacaktır, imanı olmayana amel terazisi kurulmayacaktır. Çünkü imanı olmayanın hiçbir hayrı kabul edilmez, doğrudan Cehenneme gönderilir.
Gerçek iman ve tevhid akılla değil, vahiyle öğrenilir. Tevhidin hakikatma felsefe ve laf ile değil, ihlas ve edeble ulaşılır. Bunun için bize ilâhî vahyi getiren peygambere (s.a.v) iman edip tâbi olmamız gerekmektedir, insanlığa son peygamber gelmiştir ve artık Yahûdi-Hrıstiyan, müşrik-putprest, dinli-dinsiz bütün insanlar onu tanıyıp tâbi olmakla mükelleftirler. Şu halde, gerçek bir iman için şu iki temel esası kabul etmek gerekiyor:
1- La ilahe illallah. Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Bu iman ve ikrar ile Allahu Teâlâ'nın varlığı, birliği ve ibâdete lâyık tek ilah olduğu tasdik edilmiş olur. Bu iman ile insan küfürden ve Allah'ın düşmanlığından kurtulur; Ona dost olur.
2- Muhammedü'r-Rasûlullah. Hz. Muhammed (s.a.v) Allah'ın peygamberidir. Bu iman ve ikrar ile de Hz. Muhammed'in (s.a.v) Allah'ın bütün insanlığa gönderdiği son peygamberi olduğu kabul edilmiş ve Allah'a kulluk için Onun tebliğ ettiği dine girilmiş olur. Hz Peygamber'e (s.a.v) iman edenler, bu iman ile Allah'a imanlarını tamamlamış olurlar. Hz. Rasulullah'ı (s.a.v) tanımadan, onun dindeki yerini ve değerini bilip kendisine iman etmeden ve onu sevmeden gerçek manada Allah'a iman edilemez. Çünkü bizlere imanı, Allah'ı, İslam'ı, edebi ve ahlakı o öğretmiştir, imanda asıl olan gözün görmediği varlıkları ve haberleri kalbin tasdik etmesidir. Buna ğayba iman denir, imanın fazileti gaybı tasdik etmeye dayanır. Gözle görünen şeyleri tasdik etmeye iman değil, şahitlik denir. Bunda mümin ile kafir eşittir. Mümin, gerçek bir peygamberin Allah tarafından getirdiği haberleri ve ilahi hükümleri tasdik eden kimsedir.
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Gerçek iman ve tevhid akılla değil, vahiyle öğrenilir. Tevhidin hakikatma felsefe ve laf ile değil, ihlas ve edeble ulaşılır.

Diyorsun. Yada diyor birileri.

Peki Yüce yaratıcı Allah(c.c.) neden ayetlerinde sürekli aklımızı çalıştırmamızı istiyor bizden.
 

akell

New member
Katılım
14 Eki 2007
Mesajlar
21
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
akıl ile vahyi

kalb ile ruhu

ruh ile akılı

nefis ile kalbi

akıl ile nefsi

.........

uzayıp giden bu ikilikleri hep neden çatıştırma ihtiyacı ve birini öne alıp digerini ardıllamayı

kendinizde hep bir maharet gibi görürsünüz.

bunları hangi ilahi kaynak hangi peygamber

hangi dinde rusuh sahipleri yapmışta

sizler bu ikiligin peşine düşüyorsunuz

kahvehane agızlarıyla ne konusunu bilen ne konusuna hakim edasıyla yapılan bu

tartışmaların içine neden giriyorsunuz

kim bu kavramları birbirinin zıddına koyduda sizler bunu çekiştirip duruyorsunuz

hanginiz sokakta işinizde bunları konuşup uzatıyorsunuz

bumudur ortaya koydugunuz islam ümmetinin bireysel ve toplumsal yapısı

dışarıda savunursunuz zıt olanları ve kendinize ters düşersiniz

ateistler ve solculara karşı inancınızın dogma olmadıgını iman kabulü oldugunu

akılnızı kullandıgınızı gayba iman ettiginizi anlatamazsınız ve savunursunuz inanmasalar bile

sonra halka dersiniz aklınızı kullanında aldanmayın diye

bir başkasına görmedigin halde inan dersin bir duygunla

sizler bu çelişkileri yaşıyor ve stresinizi birbirinizin üzerinde atıyorsunuz

ehli kitapla bir arada yaşabiliriz dersiniz ama farklı düşünen bir müslümanla yaşayamassınız

hani toplum anlayışınız hani biar arada yaşama hoşgörünüz

herşey horoz dövüşüne mi dönecek

tarihin ve toplumların halledemedigi kelami ve felsefi problemleri birbirimiz ile

ayrışma vesilesi mi yapacagız

müslüman aydın şahsiyetlerin birbirlerine ve topluma sunacakları hiçbir şey yok mu




m.islamoglu

Müslümanların fiili olarak içinde bulunduğu hal, değişik mezhepler, tarikatlar ve cemaatler, bunların birbirleriyle uzlaşmaları için fiili olarak hangi ilkelere ihtiyaç duyulmaktadır?

Değillemeler, ispatlar ve nef’iler bu ilkeler arasında olmalıdır. Bu yüzden isbatlı ve nef’ili konuşmak durumundayım.

1- Birbirleri arasındaki konuşma önceliğini ihtilaflı meselelere kesinlikle vermemeleri lazım. Bir araya gelince ihtilaflı meseleleri değil ittifakları konuşmaları gerekmektedir. Bu çok mühim olduğu gibi aynı zamanda ahlakidir de.

2- Müslümanlar buluştuklarında Müslümanların bu konudaki şaşmaz, mutlaka olması gereken ilkeleri, birbirleriyle paylaşım içinde olmaları gerektiğinin taktik veya stratejik bir mevzu değil konsept olduğudur. Bunun paradigmadan kaynaklanan bir zorunluluk olduğuna inanmaları lazım gelmektedir. Bugün Müslümanlar bunun taktik bir mevzu olduğunu düşünüyor. Taktik mevzu ortam ve şartlara göre değişebilir. Ama paradigma değişmez. Müslümanların birbirleriyle yüreklerini, sevgilerini, dostluklarını paylaşmaları taktik bir mevzu değildir. Taktik mevzu Müslüman’ın kafir ile paylaşımıdır. Müslüman’ın kafir ile ilişki biçimi bugün Müslüman’ın Müslüman’la ilişki biçimine dönüşüyor. Müslüman’ın paylaşması gereken değerlerini paylaşma ahlakı taktik ve de stratejik bir konu olamaz. Taktiğe de stratejiye de feda edilemez. Konseptir, yani olmazsa olmazımızdır.

3- Müslümanlar birbirlerinin bir tek tırnağını feda etmeme konusunda yeminli olmalıdır. Yani dostlarıyla dalaşanlar düşmanlarıyla savaşamaz. Düşmanlarıyla savaşanlarsa dostlarıyla dalaşamazlar. Bu bir ilkedir. Dünya alem birleşse Müslüman Müslüman’ın bir tek tırnağını vermemelidir. Bu da aslında dördüncü ilkeyi getiriyor.

4- Kardeşlikte taassup sahibi olmalıyız. Tek taassubumuz kardeşlik olmalıdır. Nedir kardeşlikte taassup? O benim kardeşim ve bunu Allah yazdı. Bunu söyledikten sonra beşinci ilke de ortaya çıkıyor.

5- Müslümanlar birbirlerinin hatalarına dürbünün büyüten tarafıyla değil küçülten tarafıyla bakmalıdır. Yani, iman Ağrı Dağı ise hata çakıl taşı olmalıdır. Hiçbir çakıl taşı Ağrı Dağı’ndan büyük olamadığı gibi hiçbir hata da imandan büyük olamaz. Bu ilke olmalıdır. Dolayısıyla da hiçbir hata için de Müslüman feda edilemez.

6- Dahası, ki bu da çok önemli, yine değilleme ilkesinden yola çıkacağım, birliği temin için gelenekten gelen bazı değerlerin yok olmasını istememeli, beklememeli ve ummamalıdır. Mezhebinizi yok sayın gibi bir taleple birliğe gelinmemelidir. Böyle bir istek olmayacak, gerçekleşmeyecek bir şeydir. Bunu yaptığınızda daha baştan rezerv koymuş olursunuz. Siz siz olarak geleceksiniz biz de biz olarak geleceğiz. Siz kendi usulünüzü tatbik edin, ancak bu bizim birliğimize mani olmasın. Bunun için de gerçekçi olmak gerekmektedir. Siz siz olmaktan çıkıp biz olun demek ne diyalog ne de birlikteliktir. Bu birleşmekten öte ilhak etme arzusudur. İlhak bir tür işgaldir. Bu doğru değil ve diyaloga geçmek için böyle bir başlangıç yapılamaz. Bundan dolayıdır ki tali bir takım unsurları İslami birleşmenin önünde engel olarak görmemek lazımdır. Diğer yandan geleneksel, tarihi, mezhep, meşrep, mektep gibi bir takım unsurları da birleşme adına ilhak edemezsiniz. Bu ilkeler etrafında birliğin gerçekleşebileceğini düşünüyorum.

Allah birliğimizi ve dirliğimizi korusun…..

(Özgün İrade Dergisi)
 
Üst Alt