Kur'ânın i'caz sırlarından biri teşbihtir.[67] Teşbih (allegori), aralarında ya hakikaten veya mecazen münasebet bulunan şeyleri birbirine benzetmektir.[68] Teşbihte esas olan, zayıfın kuvvetliye benzetilmesidir.
Mesela, "Ali, arslan gibi cesurdur" dediğimizde Ali'nin cesaretini arslana benzetiriz. Bu cümlede teşbihin dört esasını da görmekteyiz:
1. Müşebbeh, yani benzeyen. (Ali)
2. Müşebbehün bih, yani benzetilen. (Arslan)
3. Vech-i şebeh, yani benzetme ciheti. (Cesaret)
4. Edat-ı teşbih. (gibi)[69]
Bu dört unsurun da beraber bulunduğu teşbihe "teşbih-i mufassal"; vech-i şebehi söylenmeyen teşbihe "teşbih-i mücmel"; edat-ı teşbihi bulunmayan teşbihe "teşbih-i müekked" ve vech-i şebehle edat-ı teşbihi olmayan teşbihe "teşbih-i beliğ" adı verilir.[70]
Dört unsuru da taşıyan teşbihler fazla kullanılmaz. Belağat cihetiyle de makbul değildir. "falanın ilmi deniz gibi" demektense, "falan deryadır" demek daha etkilidir.[71]
Teşbihte her cihetle mutabakat aranmaz.[72] Müşebbehin müşebbeh bih'e bir yönden benzemesi yeterlidir. Diğer bir ifadeyle, teşbihin bir haddi vardır. Çünkü eşya bazı cihetlerden birbirine benzer, bazı cihetlerden ise birbirinden farklıdır. Dolayısıyla teşbihin hangi cihetten olduğuna bakılır. Mesela insanın yüzü ay ve güneşe benzetilince bununla yüzün parlaklığı kastedilir. Yoksa cirmen büyüklük ve yakıcılık hatıra gelmez.[73] "Ali arslandır" dediğimizde cesaret yönünü nazara almak yeterlidir. Ayrıca tüy ve pençe aramaya lüzum yoktur.
Teşbih ile anlatımda bir takım incelikler, nükteler, ibretler vardır[74] Teşbih, manayı canlı bir şekilde zihne yaklaştırır.[75] Günlük hayatımızda ve edebiyat alanında sıkça teşbihlerle karşılaşırız. Mesela, siyah saç geceye, yüksek insanlar yıldıza, at rüzgar ve şimşeğe, yıldızlar inci ve çiçeklere, gemiler dağlara, cimri insan kurak araziye... benzetilir.[76]
Yahya Kemal'in "durmuş saat gibiydi durup geçmeyen zaman" [77] ifadesinde, zaman durmuş saate benzetilmiştir. Durup geçmeyen zaman, gerçekten "durmuş bir saat" değildir. Şair, ruh sıkıntısından doğan vaktin bir türlü geçmeyişini bu şekilde daha kuvvetli anlatmıştır.[78]
Bir de şu ifadelere bakalım: Gökgürültüsü sanki havada gezen bulutların çobanıdır. Hava okyanusunda şimşek asasını bulutların başlarına doğru uzattığında, bu parçalar titreşir, sarsılırlar. Onların bu hali, haşre rastlamış dağları veya kasırgaların oynadığı gemileri, altta depremin titreştirdiği bahçeleri veya eşkiyanın hücumundan kaçan bir kafileyi hatırlatır.[79]
Teşbih müşebbehün bih itibariyle de "hissî ve aklî" olmak üzere ikiye ayrılır. "Sen güneş gibisin" ifadesi hissî bir teşbihtir, "Cehalet ölüm gibidir" ifadesi ise aklî bir benzetmedir. Cehennem zakkumundan bahseden ayette "o ağacın tomurcukları şeytanların başları gibidir"[80] denilmesi ise vehmî bir benzetmedir. (Teşbih-i muhayyel.)[81] Yani hariçte ve vaki'de insanlar böyle bir şey görmemekle beraber, zihnen ve hayalen böyle bir ifadeyi tasavvur edebilmektedirler.
Kur'ân-ı Kerim'in bazı teşbihleri din düşmanlarınca saptırılarak İslam'a saldırıda kullanılmak istenir. Bunlardan biri şu ayettir:
"Kadınlarınız sizin için bir harstır"[82]
Hars kelimesi, "ekinlik, ekim yeri" anlamında olup, bununla kadının kadınlık uzvu toprağa, erkeğin nutfesi tohuma, doğacak çocuk da hasılata benzetilmiştir.[83] Bu beliğ teşbih, gerçeğin latif bir anlatımı iken, bunu "Kur'ân kadını tahkir etmiştir" şeklinde yorumlamak idrakten mahrumiyetin ve art niyetin net bir göstergesidir.
Şu ayet de kadınlarla alakalı beliğ bir teşbihtir:
"Onlar (kadınlar) sizin için bir libas, siz de onlar için bir libassınız."[84]
Yani, elbise gibi yekdiğerinize sarılır, sarmalaşırsınız. Elbisenin ayıpları örtmesi, soğuk ve sıcaktan koruması gibi, herbiriniz diğerinin halini örter, iffetini muhafaza ve fücurdan viikaye eder.[85]
Kur'ânda Teşbihle İlgili Yazılmış Başlıca Kitaplar
Esraru't-Tenevvü'fi Teşbihati'l-Kur'âni'l-Kerim, Melik Hasan Bahş
Et-Teşbihati'l-Kur'âniye ve Mede Te'siruha fi'n-Nüfus, Daifullah er-Rahili
Kitabu'l Ceman fi Teşbihati'l-Kur'ân, Abdullah b. Hüseyin İbnu Nakiya
Teemmülat fi Belağati't-Teşbihi'l-Kur'ânî, Abdülhamid Mustafa İbrahim
Edevatu't-Teşbih ve Delalatuha ve İstimalatuha fi'l-Kur'âni'l - Kerim, Mahmud Musa Hamedan
Cahiliye Şiirinde ve Kur'ânda Benzetme, İsmail Durmuş
bkz. Buhari, Megazi, 79.
[67] Ebu Zehra, s. 255
[68] Mevlevi, s. 168-169
[69] bkz. Carim, s. 20; Haşimi, Ahmed, Cevahiru'l- Belağa, Daru İhyai't- Türasil-Arabi, Beyrut., s. 247-248
[70] bkz. Şahiner, Necmeddin, Edebi Sanatlar, Yeni Asya Yay. İst. 1975, s. 43-44
[71] bkz. Haşimi, s. 270
[72] Meydanî, Abdurrahman Hasen Habenneke, Emsal ü'l-Kur'ân, Daru'l-Kalem, Dımeşk, 1992, s. 19
[73] El-Mübered, Ebu Abbas Muhammed b.Yezid, el-Kamil, Müessesetü'r- Risale, 1986, s. 948
[74] Hamedan, Mahmud Musa, Edevatu't- Teşbih, Mısır, 1992, s. 3
[75] Sağir, Muhammed Hüseyin Ali, es-Suretu'l- Fenniyye fi'l- Meseli'l- Kur'ânî, Daru'l Hadi, Beyrut, 1992, s. 180
[76] Haşimi, s. 288; Carim, s. 67-68
[77] Beyatlı, Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul Fetih Cemiyeti, İst. 1987, s. 110
[78] Kurt, İhsan, Türk Atasözlerine Psikolojik Bir Yaklaşım, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1991, s. 161
[79] Nursî, İşaratu'l- İ'caz, (Arapça) Mihrab Yay. Almanya, s. 137
[80] Saffat, 65
[81] bkz. Haşimi, 249-250
[82] Bakara, 223
[83] Râzî, VI, 71; Kurtubi, III, 62; Ebussuud, İrşadu Akli's-Selim, Daru İhyai't-Türasi'l-Arabi, Beyrut, 1990, I, 223; Yazır, II, 777; Sabunî, I, 143
[84] Bakara, 187
Mesela, "Ali, arslan gibi cesurdur" dediğimizde Ali'nin cesaretini arslana benzetiriz. Bu cümlede teşbihin dört esasını da görmekteyiz:
1. Müşebbeh, yani benzeyen. (Ali)
2. Müşebbehün bih, yani benzetilen. (Arslan)
3. Vech-i şebeh, yani benzetme ciheti. (Cesaret)
4. Edat-ı teşbih. (gibi)[69]
Bu dört unsurun da beraber bulunduğu teşbihe "teşbih-i mufassal"; vech-i şebehi söylenmeyen teşbihe "teşbih-i mücmel"; edat-ı teşbihi bulunmayan teşbihe "teşbih-i müekked" ve vech-i şebehle edat-ı teşbihi olmayan teşbihe "teşbih-i beliğ" adı verilir.[70]
Dört unsuru da taşıyan teşbihler fazla kullanılmaz. Belağat cihetiyle de makbul değildir. "falanın ilmi deniz gibi" demektense, "falan deryadır" demek daha etkilidir.[71]
Teşbihte her cihetle mutabakat aranmaz.[72] Müşebbehin müşebbeh bih'e bir yönden benzemesi yeterlidir. Diğer bir ifadeyle, teşbihin bir haddi vardır. Çünkü eşya bazı cihetlerden birbirine benzer, bazı cihetlerden ise birbirinden farklıdır. Dolayısıyla teşbihin hangi cihetten olduğuna bakılır. Mesela insanın yüzü ay ve güneşe benzetilince bununla yüzün parlaklığı kastedilir. Yoksa cirmen büyüklük ve yakıcılık hatıra gelmez.[73] "Ali arslandır" dediğimizde cesaret yönünü nazara almak yeterlidir. Ayrıca tüy ve pençe aramaya lüzum yoktur.
Teşbih ile anlatımda bir takım incelikler, nükteler, ibretler vardır[74] Teşbih, manayı canlı bir şekilde zihne yaklaştırır.[75] Günlük hayatımızda ve edebiyat alanında sıkça teşbihlerle karşılaşırız. Mesela, siyah saç geceye, yüksek insanlar yıldıza, at rüzgar ve şimşeğe, yıldızlar inci ve çiçeklere, gemiler dağlara, cimri insan kurak araziye... benzetilir.[76]
Yahya Kemal'in "durmuş saat gibiydi durup geçmeyen zaman" [77] ifadesinde, zaman durmuş saate benzetilmiştir. Durup geçmeyen zaman, gerçekten "durmuş bir saat" değildir. Şair, ruh sıkıntısından doğan vaktin bir türlü geçmeyişini bu şekilde daha kuvvetli anlatmıştır.[78]
Bir de şu ifadelere bakalım: Gökgürültüsü sanki havada gezen bulutların çobanıdır. Hava okyanusunda şimşek asasını bulutların başlarına doğru uzattığında, bu parçalar titreşir, sarsılırlar. Onların bu hali, haşre rastlamış dağları veya kasırgaların oynadığı gemileri, altta depremin titreştirdiği bahçeleri veya eşkiyanın hücumundan kaçan bir kafileyi hatırlatır.[79]
Teşbih müşebbehün bih itibariyle de "hissî ve aklî" olmak üzere ikiye ayrılır. "Sen güneş gibisin" ifadesi hissî bir teşbihtir, "Cehalet ölüm gibidir" ifadesi ise aklî bir benzetmedir. Cehennem zakkumundan bahseden ayette "o ağacın tomurcukları şeytanların başları gibidir"[80] denilmesi ise vehmî bir benzetmedir. (Teşbih-i muhayyel.)[81] Yani hariçte ve vaki'de insanlar böyle bir şey görmemekle beraber, zihnen ve hayalen böyle bir ifadeyi tasavvur edebilmektedirler.
Kur'ân-ı Kerim'in bazı teşbihleri din düşmanlarınca saptırılarak İslam'a saldırıda kullanılmak istenir. Bunlardan biri şu ayettir:
"Kadınlarınız sizin için bir harstır"[82]
Hars kelimesi, "ekinlik, ekim yeri" anlamında olup, bununla kadının kadınlık uzvu toprağa, erkeğin nutfesi tohuma, doğacak çocuk da hasılata benzetilmiştir.[83] Bu beliğ teşbih, gerçeğin latif bir anlatımı iken, bunu "Kur'ân kadını tahkir etmiştir" şeklinde yorumlamak idrakten mahrumiyetin ve art niyetin net bir göstergesidir.
Şu ayet de kadınlarla alakalı beliğ bir teşbihtir:
"Onlar (kadınlar) sizin için bir libas, siz de onlar için bir libassınız."[84]
Yani, elbise gibi yekdiğerinize sarılır, sarmalaşırsınız. Elbisenin ayıpları örtmesi, soğuk ve sıcaktan koruması gibi, herbiriniz diğerinin halini örter, iffetini muhafaza ve fücurdan viikaye eder.[85]
Kur'ânda Teşbihle İlgili Yazılmış Başlıca Kitaplar
Esraru't-Tenevvü'fi Teşbihati'l-Kur'âni'l-Kerim, Melik Hasan Bahş
Et-Teşbihati'l-Kur'âniye ve Mede Te'siruha fi'n-Nüfus, Daifullah er-Rahili
Kitabu'l Ceman fi Teşbihati'l-Kur'ân, Abdullah b. Hüseyin İbnu Nakiya
Teemmülat fi Belağati't-Teşbihi'l-Kur'ânî, Abdülhamid Mustafa İbrahim
Edevatu't-Teşbih ve Delalatuha ve İstimalatuha fi'l-Kur'âni'l - Kerim, Mahmud Musa Hamedan
Cahiliye Şiirinde ve Kur'ânda Benzetme, İsmail Durmuş
bkz. Buhari, Megazi, 79.
[67] Ebu Zehra, s. 255
[68] Mevlevi, s. 168-169
[69] bkz. Carim, s. 20; Haşimi, Ahmed, Cevahiru'l- Belağa, Daru İhyai't- Türasil-Arabi, Beyrut., s. 247-248
[70] bkz. Şahiner, Necmeddin, Edebi Sanatlar, Yeni Asya Yay. İst. 1975, s. 43-44
[71] bkz. Haşimi, s. 270
[72] Meydanî, Abdurrahman Hasen Habenneke, Emsal ü'l-Kur'ân, Daru'l-Kalem, Dımeşk, 1992, s. 19
[73] El-Mübered, Ebu Abbas Muhammed b.Yezid, el-Kamil, Müessesetü'r- Risale, 1986, s. 948
[74] Hamedan, Mahmud Musa, Edevatu't- Teşbih, Mısır, 1992, s. 3
[75] Sağir, Muhammed Hüseyin Ali, es-Suretu'l- Fenniyye fi'l- Meseli'l- Kur'ânî, Daru'l Hadi, Beyrut, 1992, s. 180
[76] Haşimi, s. 288; Carim, s. 67-68
[77] Beyatlı, Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul Fetih Cemiyeti, İst. 1987, s. 110
[78] Kurt, İhsan, Türk Atasözlerine Psikolojik Bir Yaklaşım, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1991, s. 161
[79] Nursî, İşaratu'l- İ'caz, (Arapça) Mihrab Yay. Almanya, s. 137
[80] Saffat, 65
[81] bkz. Haşimi, 249-250
[82] Bakara, 223
[83] Râzî, VI, 71; Kurtubi, III, 62; Ebussuud, İrşadu Akli's-Selim, Daru İhyai't-Türasi'l-Arabi, Beyrut, 1990, I, 223; Yazır, II, 777; Sabunî, I, 143
[84] Bakara, 187