hanif_bir_kul
New member
- Katılım
- 22 Mar 2007
- Mesajlar
- 182
- Tepkime puanı
- 19
- Puanları
- 0
- Yaş
- 64
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1-Sahabe-Tâbiûn Dönemi[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İbni Abbas –ki o peygamberimizin vefatı esnasında küçük bir çocuktu- tefsir çalışmalarında ilk akla gelen isimdir. Ondan Mücahid tüm ayetlerin tahlili tefsirini dinlemiştir. (Şimşek Said, Tefsir İlminin Problemleri, s.25.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2- Tedvin Dönemi[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu dönemde tefsir çalışmaları iki usulle yapılır olmuştur: Rivayet, Dirayet.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Rivayet Tefsirleri, aklın zaaflarından kaçınmak, sapmayı önlemek için her ayeti mümkün olduğu kadar çok rivayetle açıklama yönüne gitmiştir. Fakat bidat ve hurafeler rivayetler yoluyla bu tür tefsir çalışmalarını işgal etmiştir. Bu tür açıklama yöntemleri tabiatı gereği içinden çıktıkları toplumların sorunlarıyla fazla ilgilenmemişlerdir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Dirayet tefsirleri ise rivayetten çok akli istidlallerle Kur’an’ı açıklama yönüne gitmiştir. Bu yöntem tabiatı gereği içinden çıktığı toplumların sorunlarıyla daha çok ilgilenmiştir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bundan sonra yazılan tefsirleri üç grupta mütalaa edebiliriz: a) Geçmişe dört elle sarılanlar b) Geleneği eleştirerek dirayet yöntemini takib edenler c) ikisi arasında dengeyi yakalayanlar, ya da kararsız bir yol izleyenler.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3- Hicri beşinci asırda haçlı saldırıları ve moğol istilaları diğer ilimlerle birlikte tefsirde de gerileme, taklit ve şerhçiliğin başlamasında etkili olmuştur.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]4- Hicri altıncı-yedinci asırlarda Beyzavi (685/1286) Zemahşeri’nin Keşşaf’ının muhtasarı olarak tefsirini yazmıştır. Osmanlı döneminde bu tefsirin yüzlerce şerhi yapılmıştır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Fahruddin Razi, Ragıb el-İsfehani’den ihtisar ederek tefsirini yazmıştır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Nesefi ise tefsirini Beyzavi ve Keşşaf’tan ihtisar etmiştir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]II- TEFSİR İLMİ’NDE ZAHİR-BATIN KAVRAMLARI[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Batıni Tefsir’in Delilleri[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1-Hadid,57/13. ayette geçen “içinde rahmet, dışında azap” ifadesi. Bu ayette geçen zahir: azap, batın: rahmet kelimelerinin işaret ettiği yerler cennet ve cehennemdir. Kur’an’ın tefsiri ile hiçbir ilgisi yoktur. Hem de kavramın kendisine değil iki mekana işaret etmektedir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2- Kur’an’ın yedi harf/lehçe ile dört boyutlu olarak indiği rivayeti. Bu rivayete göre Kur’an’ın her bir ayetinin dört anlamı vardır: zahiri/sırtı, batını/karnı, haddi/sınırları, matlaı/çağrışımları. İbi Teymiyye bu rivayetin hiçbir kaynakta bulumadığını tasavvufçuların uydurduğunu söylemiştir. (İbni Teymiyye, Risaletün fi İlmi’z-Zahiri ve’l-Batın, Mısır,1984, I/230; Said Şimşek’en nkl.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Özellikle batın ve matlaı bildiklerini iddia eden Tasavvufçular bu bilgiye, Muhammedi Nur’dan akan feyizle yada, direk olarak ledünni ilim elde etmek yoluyla Allah’tan alarak ulaştıklarını iddia etmişlerdir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3- Keşf yoluyla Hz. Ali ve Ebu Bekir’den geldiği iddia edilen bilgiler[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu iddia peygamberimizin iki tür tebliğ yaptığı iftirası üzerinden yürütülmüştür: avama/sıradan halka Kur’an’ı, havassa/seçkinlere özel bir bilgi. Oysa hiçbir peygamber kendisine gelen vahyin bir kısmını bir kısım insanlardan saklamayı bırakalım, Abese suresinde görüldüğü gibi havassa meyletmesi yasaklanmıştır. Tebliğin açıkça, saklayıp gizlemeden yapılması gerektiğine ilişkin onlarca ayet Batınileri yalanlamaktadır. Örnek olarak Hicr Suresi,15/94.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bâtın’ın önünü alamayan islam alimleri onun iç anlamın geçerli olabilmesi için bazı şartlar üretmişlerdir: 1) Zahiri manaya uygun olmak 2) Nassların şehadetine başvurmak 3)Şeriata ve akla uygun olmak 4) Nesnel kesinlik iddia etmemek. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu şartları gerçekleştiren batıni tefsir zaten batıni olmaktan çıkar, mefhum olur.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Zahir-Batın Ayrımı Yerine Mantuk Mefhum Terimleri[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Batıni anlam her ne kadar Kur’an’ın karnına/içine vurgu yapsa da neticesi itibariyle metnin dışında oluşmaktadır. Bu yönüyle yorumları kabukta kalmış, Kur’an’ın içine girmemiştir. Dolayısıyle batıni tefsir çeşitleri ister klasik tasavvuf filozoflarının yaptıkları gibi olsun isterse gravatlı çağdaş şehlerce üretilmiş olsun, netice itibariyle “yorumun Kur’an’ı belirlemesi” şeklinde gerçekleşmektedir[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]III-TEFSİR ÇEŞİTLERİ[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Malzemeleri itibariyle tefsir a) Rivayetçi b) Dirayetçi olmak üzere ikiye ayrılır.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yöntemleri itibariyle ise a) Tahlili b) İcmali c) Karşılaştırmalı d) Konulu e) Nüzul Sırası olmak üzere beşe ayrılır.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]A-ZAHİRİ TEFSİR[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1- Selefiye’nin Tefsir Yöntemi[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Allah’ı eli: [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ı edebi yönünü ihmal ve görmezden gelme, lafza sıkı sıkıya bağlılık[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Lafız-mesaj arasında vasat ilişkiyi kuramamak[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2- İbni Hazm’ın Yöntemi[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]sonsuz evlilik: ikişer, üçer dörder......[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Rasulullah’ın rolünü görmezden gelme,[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Dilin edebi yönlerini görmezden gelme, lafza sıkı sıkıya bağlılık[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Vasatı kaçırmak: lafız-mesaj arasında vasat ilişkiyi kuramamak.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3-Teczii/Atomik Tefsir Yöntemi[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ı anlaşılmasında sadece analiktik/tahlili yöntemi kullandığı için sonuçları elverişsizdir. Lafız-mesaj ilişkisinde vasatı yakalamak konusunda kullandığı usulün tabiatı gereği başarısızdır.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Bize göre iyi niyetli de olsa, Bektaşi Mantığı diye de ünlenen “Atomik Tefsir Yöntemi” Kur’an’ın bütüncüllüğünü gözden kaçırarak parça doğruları bütün gibi sunarak günümüze kadar gelen kötü izler bırakmıştır. Bu tefsir yönteminde ayetler Kur’an’ın canlı bir organizması gibi bütüncül değil, parça parça ele alınmakta, öylece yorumlanmaktadır. Şüphesiz pek çok faydaları da olan bu usul, bazen Kur’an’ın doğru anlaşılmasının önünde engel olabilmektedir. Atomik tefsirin ilk akla gelen örneği Celaleyn Tefsiri’dir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın konularını birbirinden bağımsız olarak ele almak, insanların ilahi mesajın kendi içinde tutarsızlıklar taşıdığı zehabına kapılmalarına yol açabilmektedir. Ya da zihinlerde varolan tenakuzlar giderilememektedir.; Neye iman ettiği konusunda kendisini dahi ikna edememiş bir kimsenin başkalarına hakikati sahih bir şekilde iletemeyeceği aşikar olduğuna göre, parçalar arasında birleştirici bir bağ kurma sorumluluğu taşımamak, tahkik ehli bir ümmetin oluşmasını engellemektedir. Atomik/parçacı yorumlama tarzı’nın ne gibi handikaplara yol açtığını üç örnek üzerinde dile getirmek istiyoruz: Nüşuz, şefaat, ru’yetullah.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1) Nüşuz[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Birincisi Nüşuz kelimesidir. Kur’an’da sadece iki ayette geçen Nüşuz kelimesine verilen anlamlar arasında her hangi bir ilgi kurmamak bazı olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Çünkü ayetler arasında zorunlu münasebetlerin varolduğu konusunda, her hangi bir kaygı taşınmamaktadır.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Nisa suresi (4),34. ayette geçen, kadınların işlemesi mümkün kötü bir fiili olan Nüşuz’a verilen anlam ile, erkeklerin işleme ihtimali olan Nüşuz’un (Nisa,4/128) anlamı arasında, doğru bir alaka kurmadan, sözlükten seçilen her hangi bir karşılık vermek hakikate ulaşmayı zorlaştırmaktadır. Oysa ilahi mesajın bütünlüğü ve bağlamı gözönüne alınarak –aslına uygun, tutarlı bir yorumla- ayetlerin tefsiri yapılmalıdır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Kadınların Nüşuz’unu Celaleyn, “kocalarına itaatsizlik etmek suretiyle isyan etmeleri” şeklinde izah ederken; erkeklerin Nüşuz’unu ise, şöyle izah eder: “ “Erkeğin eşi ile birlikte yattığı yeri terk etmesi, eşinin nafakasını kısması, gözünü ondan daha güzeline dikmesi.”[1][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Erkeğin nüşuz’u ile ilgili yoruma bir itirazımız yoktur. Fakat kadınların nüşuz’u açıklanırken mesajın salt ‘erkeğe itaat’ bağlamına indirgenmesi ve iki ayet arasında bir irtibat ve bütünlük kaygısı güdülmemesi bize göre çeşitli sorunlara yol açabilmektedir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Şüphesiz bir kelime iki farklı yerde bağlamından dolayı, birbirinden farklı anlamlara gelebilir. Fakat bu Kur’an’da sadece iki ayette kullanılan nüşuz için geçerli değildir. Bize göre iki ayet arasında kurulacak ilgi ile -ilahi mesajı erkeği ya da kadını kayıracak şekilde yorumlamadan ele alırsak- nüşuz’un terim anlamını şöylece toparlayabiliriz: “İster kadın tarafından işlenmiş olsun, isterse erkek tarafından işlenmiş olsun, aile sorumluluklarına halel getiren maddi ve manevi nitelikli -özellikle ahlâki- davranışlardır”[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2) Şefaat[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İkinci örneğimiz Şefaat kavramıdır. Atomik tefsir yöntemi ile mesajı fehm etme çabasında olan eserler –ki onlarca Kur’an meali tefsirlerde yapılan bu hataları tekrar etmektedir- önce düşünce alanında sonra da gündelik amellerine kadar müslümanlar üzerinde olumsuz tesirler icra etmektedir. Teczîi usulü tek geçer akçe kabul eden yorumcular, “Şefaata izin verileceği” anlamında Kur’an’da geçen ayetler ile, “Ahirette şefaat yoktur” şeklindeki ayetler arasında her hangi irtibat kurma gereği hissetmemektedirler. Bu da çeşitli yanlış anlaşılmalara yol açmakta, hakikatin bir yüzü gereğinden fazla ön plana çıkarılırken, diğer yüzü görmezden gelinmektedir.[ii][2][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3) Ru’yetullah[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Diğer bir örnek de, Ru’yetullah meselesidir. Atomik tefsir yöntemi ile hareket eden bir kısım müslümanlara göre Allah, Ahiret Günü mutlaka görülecektir. Bunların dayanak ileri sürdükleri ayetin, Ru’yet değil de Nazar’dan bahsediyor olması, onlar için hiç önemli değildir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bir kısım da müslümanlar da Bektaşi’nin atomik tefsir yöntemini kendi meşreplerini delillendirmek için kullanmakta, ötekilerin öne çıkardıkları kanıta itibar etmemektedirler. Biz burada iki karşı cephenin delil olarak öne sürdükleri iki ayet ile söylemek istediklerimizi ifade etmek istiyoruz. Allah’ın, Ahiret Günü görülemeyeceğini söyleyen müslümanların öne çıkardıkları ayet şudur: [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Gözler onu idrak edemez, halbuki o gözleri idrak eder, zira yalnız O’dur Latîf ve Habîr olan.” ( En’am,6/103.) [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ahiret Günü Allah’a “nazar” edilebileceğini savunanların da ileri sürdükleri delil şudur:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Bazı yüzler O Gün mutlulukla parlayacak, Rablerine bakarken ( lafzen, Nâzırah)” ( Kıyame,75/22-23.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bize göre bu ayetler ile, mesajı birbirine benzeyen ayet grupları arasında vehmedilen -takdir edilen tezat manalar- “Bütünlüğü Esas Alan Bir Tefsir Yöntemi” ile giderilebilir. Dünyadaki idrak düzeyimiz ile ahirettedeki idrak düzeyimizin aynı olmayacağı kesindir. Öte yandan bize göre, insanların birbirlerini ve diğer varlıkları idrak ettikleri şekillerde Yüce Allah’ın kavranabileceğini iddia etmek, onu gereğince takdir edememek anlamına gelmektedir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Aksi takdirde herkes ayetlere -gerçekliği olsun veya olmasın- kendince manalar takdir edecek, sanki Kur’an’da iki farklı anlayışa geçit veriliyormuş gibi bir sonuç hasıl olacaktır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Mesajın parçalanmasına yol açan bu teczii yöntem, sayılarını çoğaltabileceğimiz bir çok konuda, ümmet’in zihninde yanlış tasavvurların oluşmasına sebep olmaktadır. Derinlemesine analizlerde yararlanılabilecek bu usul, Kur’an’ın fehm edilmesi esnasında dikkatli kullanılmalıdır. Yoksa “gruplara bölünüp her bir grubun da elinde tutuğunu yegane hakikat olarak gördüğü bir bir durum”a düşebiliriz. Bu parçacı-bölücü anlayış ise, bilindiği gibi Ehli Kitab’ın kınanan özellikleri arasında Kur’an’da anılmaktadır. Görüldüğü gibi Atomik Tefsir Yöntemi’nde, anlam takdir edilen anahtar bir kelime veya her hangi bir konu –ayetleri birbiri ile tenakuza düşürme pahasına- Kur’an’ın mesaj bütünlüğü ile ilişkilendirilmeden yorumlanabilmektedir; bu da çeşitli zaafların ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın bütünlüğünü, ayetlerin siyak-sibakını, surenin bağlamını, ilk muhatapların öncül bilgisinin temsil ettiği arka planı dikkate almadan ilahi kelamı anladığını iddia etmek havada “kalan bir iddia olma” nitelemesiyle mahkum olmaktan kurtulamayacaktır. Atomik/parçacı tefsir yönteminin handikapları halk arasında –çoğu zamanda alay edilerek- Bektaşi hikayeleri dolaşmaktadır. Fakat bu sorun ne avam ile, ne de tarih ile sınırlıdır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Akademik bir tezi ispatlamak için Kur’an ayetlerine araç muamelesi yapan araştırmacılar da, samimi olup olmadıkları bir yana, ilahi vahyi salt bir metin olarak görmekle teczîi tefsir usulünden yararlanmaktadırlar. Yine aşağılık kompleksi bulunan kimi “bilimsel tefsir” sevdalıları da, etimoloji’nin imkanlarından yararlanıp içine biraz da hayal gücü kattıktan sonra, Kur’an’ın bağlamının, gramerinin üzerine çıkıp surelerin, ayetlerin siyakını hesaba katmaksızın zorla söküp çıkardıkları anlam’ı elde ederken de atomik bir tefsirin hastalıklarına tutulmuş olmaktadırlar. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]4- Edebi Tefsir[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kurucusu Emin el-Huli’dir. Ona göre Kur’an’ın en üstün yanı belağat-fesahat yönüdür. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Hz. Ömer Taha suresi’ni dinledikten sonra Müslüman olmuştur.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın üslubu etkilidir: 41/26, 9/6.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın düşmanları tarafından büyü olarak nitelendirilmesi onun üstünlüğüne delildir: 27/33,74/24.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın muhalifleri tarafından şair sözüne benzetilmesi de onun üstün edebi özellikerine işaret etmektedir: 21/5,37/39,52/30,36/69.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Edebi Tefsir’in Önerdiği Araştırma Aşamaları[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1) Konunun sınırları belirlenmelidir 2) Konuyla ilgili tüm ayetler sıralanmalıdır, siyak-sibak ilişkisine dikkat edilmeli 3) Nüzul Sırasına göre ayetler dizilmelidir; nüzul sırası ayetler arası münasebet göz önüne alınarak analiz edilmeli 4) Ulaşılan sonuçlar gözden geçirilerek analiz edilmeli 5) Metinde geçen sözcüklerin kelime ve terim anlamları tespit edilmeli 6) Ön yargılardan uzak durarak sonuçlar çıkarılmalı[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Zaafları: Edebi yönü üzerinde aşırı vurgu yapmak mesajı gözden kaçırmaya yol açabilir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Toshihiko İzutsu’nun Semantik çalışmaları son derece başarılıdır, fakat mesaj, hedef ve maksatlar ikinci planda kalmakta, mekanik bir sonuçla karşı kalmaktayız.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]B-BATINİ-İLHADİ TEFSİR ÇEŞİTLERİ[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İlhadi Tefsir’in Özellikleri[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]l-h-d kök harflerinen türeyen ilhad, maksattan sapmak demektir. Her küfür ilhaddır, fakat her ilhad küfür değildir. İlhadi yorumda şeytanın sağdan yaklaşması söz konusudur. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Özellikleri: [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]a)İslami beşeri sistemlerle özdeşleştirmek, zan ifade eden beşeri yorumlarla Musahaf’ın mahfuz metnini kuşatma altına almak. Öznel batınilik: ibn Arabi, fazlur Rahman[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]b) Kur’an’ın emirlerinin indiği dönemle kayıtlı olduğunu iddia etmek. Nesnelci batınilik.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]c) Kur’an ile Peygamberimiz arasındaki ilişkiyi iyi kuramamak. Mesela Edip Yüksel, İskender Evrenasoğlu: “her nebi resuldür, her rasul nebi değildir.”[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek: 35/5: “şeytan Allah ile aldatır” ilhadi yorum: “şeytan Allah’ı istismar eder, edilgen bir ilah tasavvuru” vasati yorum: “Günah işleme konusunda şeytan, suçu Allah’ı rızasına uygunmuş gibi gösterir.”[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek: 2/26: ilhadi yorum: “Ayetler fasıkları dalalete düşürür”[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Vasati yorum: “önyargılı yaklaşanlar fasıklardır. Kalplerini arınmaya açmayan, ayetlerdeki hakikatleri duyduklarında, tepkisel-duygusal hareket eden fasıkların sapkınlıkları artar.” [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bâtınî Tefsir: Anlamı lafzın karnında arayıp lafzın dışına çıkmak: “Bir şey ne ise o değildir, ne değilse odur” (Russel Paradoksu)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]A-Nesnelci Batınilik: Rasyonalist Tefsir[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif](Çağdaş Dünyayı Esas, Kur’an’ı Fer’/ayrıntı Kabul Eder: İbni Sina, Fazlur Rahman) [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]B-Öznelci Batınilik:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] (Bilimsel Gelişmelerin Yedeğine Alan Çağdaş Mistisizm: İbn Arabi, Yaşar Nuri Öztürk [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Nesnelci Batınilik[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1-Rivayetçi Tefsir[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif](Taberi, İbni Kesir)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kadim Şirk Kültürlerinin Ve İsrailiyat’ın Etkisi ile Gerçekleşen Sapma[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Tarihte ve günümüzde hayatı, eşya ve olguları Kur’an’ın öğrettiği İslami bir dünya görüşünün, değerler sisteminin penceresinden değil de, eski alışkanlıkların veya içinde yaşanılan toplulumun kollektif hafızasının etkisi ile bakma eğilimine yoğun olarak rastlanmaktadır. Bunun en başta gelen sebebi, köklü bir irşad sürecinden geçmeden Müslüman ismini almak, daha sonra da bu sıfatın içini hak edildiği şekilde doldurmaya gayret etmemektir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsrailiyat yoluyla gerçekleşen sapma, Şirk Kültürleri’nin etkilerinden kurtulmadan müslümanlık iddiasında bulunan Ümmet içinde yer alan kimseler eli ile gerçekleşmiştir. Bunlar içerisinde, eski kimliği Yahudilik, Hristiyanlık, Budizm, Hinduizm, Maniheizm, Kadim Mısır veya Yunan kültürü olan ya da maddeci felsefelerin etkisinden kurtulamamış kimseler-Müslüman filozoflar- ön sıralarda yer almaktadır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Böylesi bir sapmanın çok fazla iyi niyetli olduğunu varsaymayı gerektiren ipuçlarını temsil düzeyindeki eserlerde görmek o kadar kolay değildir. Çünkü bu kesimlerden Kur’an ile oluşmuş bir kimliğe geçiş yapanlar, ya yarım gönüllü, imanda pazarlıkçı insanlardır. Yahut da konjoktürden/o günkü dünyada varolan hakim paradigmadan etkilenerek Kur’an’a onda olmayan anlamlar takdir etme gayretine düşmüş kimselerdir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu gün İslam Dünyası’nda pek çok müslümanın ortak hafızasında yaşayan hurafelerin kaynağı olarak çoğu kez “israiliyat” diye terimleşen olgu ile karşılaşmaktayız. Müslüman kimliğinin kesintisiz Tevhid Geleneği’ne mensubiyeti, tarihi süreç içersinde basiretten nasibi olmayan kimi insanlarca istismar edilebilmiştir. Bunun sonucunda da bize din olarak tevarüs eden kimi anlayışların, öz benliğini ve çevresini arındırmakla, insanlığa şahit olmakla görevlendirilmiş olan İslam Ümmeti’nin yeniden inşa edilmesinin önünde engel olduğu için ıslaha muhtaç hale gelmiştir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tabii ki biz toptan reddetmek gibi kolaycılıklara kaçmadan Rasulullah’ın bize öğrettiği şekilde –ıslah edilebilecek olan ıslah etmeli, atılması gerekene acımadan atmalı- “seçici” davranmalıyız. Ne yalan yanlış şeylerin sırf tarihi değer taşıyor diye zihnimizi, kalbimizi, gönlümüzü kirletmesine izin vermeliyiz. Ne de onları tamamıyla reddetmeliyiz. “Pireye kızıp, yorgan yakan; papaza kızıp oruç bozan”lar durumuna düşmemeliyiz.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsrailiyat sadece Kur’an tefsirlerini etkilememiş, zaten birbiri ile doğal bir etkileşim halinde olan hadis literatürünü de etkilemiştir. Mesela Ehl-i Kitapta –özellikle Yahudi ve Hristiyanlar’da- görülen Antrophomorphism/insan görünümlü tanrı anlayışı bazı hadisler aracılığı ile akidemize taşınmak istenmiştir.[iii][3] Fakat Kur’an’ın korunmuş lafzı ve Rasulullah’ın apaçık şahitliğinin tevatüren, kesintisiz bir şekilde nesilden nesile aktarılmış olması, müslümanlar arasında bu türden batıl ulûhiyet tasavvurlarının kökleşmesini çok şükür engellemiştir. Ancak vahdet-i vucud etkisinde kalan tasavvuf literatürünü bu genellemenin dışında tutmak gerekir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsrailiyat’ın Etkisi ile Oluşan Sapma[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ı anlama ve yorumlamada İsrailiyat’ın etkisine dair çok sayıda çalışma yapılmıştır. Biz bu müstakil eserlerin birinden bazı örnek alıntılar yaparak, daha geniş bilgi için kaynaklarımıza vurgu yapmakla iktifa edeceğiz. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Sahabe’den Abdullah ibn. Abbas, Ebu Hureyre, Amr ibnü’l- As; Tabiin’den Ka’bü’l-Ahbar, Vehb ibn-i Münebbih israiliyatı Kur’an’ı tefsir etmede kulanan isimlerden bazılarıdır. Şimdi birkaç alıntı ile işin vehametini gözler önüne sermeye çalışalım.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]a) Güneş, Ay ve Ay’a vurulan şamar hakkında[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] İsra Suresi 12. ayetinde geçen “gece ayetini silmek” ifadesini İbn-i Abbas, Kurtubi’de geçtiğine göre şöyle yorumlamıştır:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] “Allah arşının nurundan iki güneş yarattı. Kendi ilmi ilahisine muvafık olarak güneşi dünya büyüklüğünde yarattı. Ay’ı da güneşten küçük olarak halk eyledi. Bu yaratmadan sonra Cebrail’i ay’ı söndürmekle vazifelendirdi. O da üç kerre kanadını ay yüzeyinden geçirdi (tokat attı) Ay bundan önce bir güneşti. Ay’ın ışığı alındı, geriye nuru kaldı. Bu gün sizin ay’ın yüzeyinde gördüğünüz siyah lekeler bu mahvın izleridir. Eğer Allah bu ameliyyeyi yapmayıp da, ay’ı ilk hali ile bıraksaydı gece gündüzden seçilip ayrılamazdı.”[iv][4][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]b) Kudüs mü Mekke mi; ya da Dünya’nın ortası neresi?[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Aslen Yemen Yahudilerinden olan Ka’b el-Ahbar çok sayıda İsrailiyat haberini müslümanlar arasında yaymıştır. O Kaf sûresi (50), 41-42.ayetlerin tefsirinde eski kültürünün etkilerini ve hevasını konuşturarak Mekke ile Kudüs’ü, dolayısıyla Kabe ile Beytü’l-makdis’i rekabete sokmuş, birbirleriyle üstünlük yarışına sokmuştur. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Onun yorumuna geçmeden önce ayetlerin mealini okuyalım:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ve ölüm çağrısında bulunan Allah’ın (sizi) yakından çağıracağı o (Kıyamet) Günü’ne kulak verin. (Ve kendi kendinize düşünün) bütün insanlığın nihai çağrıyı gerçekten duyacağı Gün’ü, (ölümden) hayata dönecekleri Gün’ü” [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Katade’ye göre Ka’b bu ayeti şöyle yorumlamıştır: “Ayette bahsedilen “ünleme günü”nde Cenabı Hakk bir meleğe, “Beytü’l Makdis’in kayası üzerinden şöyle seslenmesini emredecek: Ey çürümüş kemikler! Ey parça parça olmuş eklem ve mafsallar; Allah sizin Fasl-ı Kaza için toplanmanızı emrediyor!..”[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Acaba bu melek veya ünleyici niçin Beytü’l-Makdis’ten (Kudüs’ten) nida edecekti? Sorusuna dünyanın yarı çapıyla ve kudüs ile sema arasındaki mesafeyle ilgili mühendislik hesapaları da yapılarak, gerekli cevaplar verilmiştir: [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“(1)-Çünkü Beytü’l-Makdis yerin (dünyanın) tam ortasıdır.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] (2)-Burası Arz’ın semaya en yakın noktasıdır. Ve bu yakınlık 18 mildir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif](3)- Ünleyici Beytü’l- Makdisteki kayadan ünleyecektir. Burası yer ile göğün birbirine en yakın oldukları noktadır. Aradaki mesafe 12 mildir” [v][5][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yaptığımız alıntılar yoruma ihtiyaç duymayacak açıklıkta olup, Kur’an’ın “ Gayb’ı Allah’tan başkasının bilemeyeceği, sorumluluk doğuracağından dolayı bilinemeyecek olanın ardına düşmenin de yanlış olduğu” ölçüsüne açıkça muhalefet içerdiğini söylemekle yetinmek istiyoruz. [vi][6][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsrailiyat yolu ile da bir çok yanlış ve hurafe müslümanlara geçmiştir. Sayfalar dolusu listeler sıralamak mümkündür. Fakat biz, bunlardan ikisinden söz ederek konuyu kapatmak istiyoruz. Birincisi, ilk kadının (Havva’nın) erkeğin (Adem’in) kaburga kemiğinden yaratıldığı, bunların çocuklarının evlenerek insanlığın ensest ile çoğaldığı iddiası. Kur’an’ın hiçbir ayetinde ima bile edilmeyen bu anlayış bu gün milyonlarca müslüman arasında yaygın inanç olarak varlığını sürdürmektedir. Oysa böyle bir tasavvurun kaynağı Kur’an değil, muharref Tevrat’ın Tekvin babıdır. [vii][7][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İkinci örneğimiz Yahudiler’den geçen bir Ahiret telakkisidir. Müslümanların günlük hayatına kadar etkili olmuş bu telakkiye göre; “cehennem geçici bir menzil”dir. Oysa böyle bir itikadın yahudilere ait olduğu ve batıl bir zandan ibaret olduğu beyan edilerek ilahi kelamın korunmuş kaynağı olan Kur’an’da reddedilmektedir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ve onlar: ‘Ateş sayılı birkaç günden fazla dokunmaz’derler. De ki (onlara): “Allah’tan bir söz mü aldınız -çünkü O hiçbir zaman sözünden caymaz-yoksa asla bilemeyeceğiniz bir şey mi Allah’a isnad ediyorsunuz?” (Bakara,2/80) [viii][8][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Günümüzde müslümanlar arasında yaşayan, günlük hayatı ve ahlaki alışkanlıkları dahi etkileyen çok sayıda İsrailiyat izdüşümü vardır. Müslümanlar arasında görülenYahudileşme eğilimlerine ilişkin, Mustafa İslamoğlu’nun Kur’an’ı temel kaynak alarak hazırladığı yetkin bir eserini anarak konuyu kapatmak istiyoruz: Yahudileşme Temayülü. [ix] [9][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]ÖZNELCİ BATNİLİK: İBN ARABİ-YAŞAR NURİ ÖZTÜRK[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bilindiği gibi bâtın zâhirin zıddıdır. Bir terim olarak Bâtınîlik ise, “iç manaya yönelme iddiasıyla ilahi mesaja fütursuzca anlam takdir etme hakkını kendilerinde görmek”şeklinde tanımlanabilir. Kur’an’ın bilinen –Rasulullah tarafından anlaşılan ve uygulanan ve sahih bir şekilde tevarüs eden- anlamıyla yetinmeyen Bâtınîler, sözde derinlik adına hevalarınca ürettikleri manaları ilahi kelamın mesajına yükleyerek tahrifler yapmışlardır. Konuyu fazla uzatmamak için bu tür tefsir yöntemini kullanan simge bir isimden ve onun yorumlama şeklinden bahsetmekle yetineceğiz. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Fatır Suresi(35), 15.ayet bağlamında, örnek tahlil:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Allah İnsanlara muhtaç mıdır?” Önce ayeti okuyalım: [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Ama O, hiçbir şeye muhtaç değildir; ve hamd/bütün övgüler O’na mahsustur.”[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Muhyiddin İbn Arabi bu ayeti hevasına göre yorumlayarak, ona şöyle bir anlam takdir etmiştir:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Varlığımız açısından biz O’na muhtaç, nefsinde zuhuru için o bize muhtaçtır...O bana hamd eder, ben ona hamd ederim; o bana ibadet eder, ben O’na ibadet ederim.”[x][10][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu bâtıni tefsir yöntemi, ibn Arabi’nin yaşadığı tarihsel kesitte bazı olumlu yankılar bulabilecek nitelikte idi. O içinde yaşadığı dünyanın kültürel atmosferine benliğini kaptırmış, Kur’an’ı anlamada ön yargısız hareket etmemiştir. İbn-i Arabi’nin yetiştiği ortamdan kaynaklanan kimlik ve kişiliği, ilahi vahyi algılama şeklini olumsuz yönde etkilemiştir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Acaba İbn Arabi’yi böyle tefsirler yapmaya sevk eden kültürel unsurlar nelerdir? Bu konuda bir İbn Arabi uzmanlarından Afîfî onun kuşatılmış olduğu şirk kültürlerini iki başlıkta özetlemektedir:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“a)Geniş çapta stoacılar’dan, Philio’dan ve Yeni Eflatuncular’dan alınan ve yine bu doktrinin metafizik ve insani boyutunu geniş çapta etkileyen Hellenistik unsur. b) Başta İsmaililer (Batıniler) ve Hallac-ı Mansur’a ait olan ve daha çok tasavvufi yönü etkileyen İslami unsurlar.”[xi][11][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Kalbim vasıta olmaksızın Rabbim’den haber verdi ki” demek sûretiyle Kur’an’ın kaynak değerini sıfırlayan ve vasıtasız vahiy aldığı iddiasıyla da Rasulleri küçümseyen İbn Ârâbî hermetik irfan okulunun hocaları elinde yetişmiştir.[xii][12] Vahdetçi vücutçu filozoflar’ın tümünde varolan şeriat, tarikat, hakikat ayırımı ve ilahi vahiyle indirilmiş olan şeriat’ın en alt basamağa yerleştirilmiş olması, bize göre İbn Arabi’de varolan seçkinci ve küçümseyici tutumdur. Eğer böyle bir tutumu olmasaydı, Kur’an’ın açık beyanlarına rağmen Firavun’un cennetlik olduğunu söylemez, Kıyamet’in zamanını tayin etmeye kalkmazdı. Arabi’nin bütün fikirlerine etki eden hakikat’i sulandırıcı bu çoğulcu yaklaşım tarzı, Post Modernizm’den sonra yeniden revaçta olmaya başlayan Rölativizm’le birleşince, bazı kafası karışık zihinlerde kendisine ifade kolaylığı bulabilmektedir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Burada dikkatlerin üzerinde yoğunlaştırılması gereken nokta, yüzyıllar öncesinde kendisini tüm hakikatlerin üzerinde gören tasavvur ile Kur’an’ın anlaşılmasında Hermönetiği bir yöntem olarak önerenler arasındaki benzerliktir. Her iki yaklaşım sahipleri de Kur’an’dan tek bir hakikat çıkmayacağını savunmak suretiyle ilahi vahyin mesajını Rölativizm’in/göreceliğin kucağına itmektedirler. Bir başka deyişle Kur’an ve Sünnet’in temsil ettiği mubîn hakikate ikinci üçüncü dereceden bile değer vermeyen mekteplerin Bâtınîlik üzerine kurulu yorumlama yöntemi ile Post Modernizm’in “her şey yanlışlanabilir” öngörüsü arasındaki benzerlik üzerinde durulmaya değerdir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Vahdet-i vücud felsefesi’nin temsil ettiği bâtınîlik Allah ile varlıklar arasındaki ilişkiyi manevi planda ele alsa da yatay bir düzlemde değerlendirmiştir. Nasıl Hristiyanlar İsa a’la, Yahudiler Üzeyir a’la, Mekke müşrikleri meleklerle Allah arasında soy bağı icad ettilerse; Vahdet-i Vücudçular da tüm Kainatla Allah arasında soy bağı icad etmişlerdir.[xiii][13] Çünkü Kainat’ı Allah’ın bir tecellisi, O’nun manevi şahsiyetinin bir parçası olarak tasavvur etmişlerdir. Oysa Allah’ı gereğince takdir etmek, O’nunla yatay bir ilişki olan “vahdet ilişkisi” ile mümkün değildir. Allah’a her hangi bir şeyi ortak koşmadan –O’na denk aramadan- münasebet kurmak, dikey bir ilişki olan “Tevhid İlişkisi” ile mümkündür.[xiv] [14][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Batıni Tefsir Örnekleri[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Gayb konusu[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Cin suresi 26.ayette geçen “Allah gayba kimseyi muttali kılmaz” ifadesinin cahil Arapları bağladığı iddia edilmiştir. (Abdülaziz Debbağ, el-ibriz, Celal Yıldırım, İstanbul, 1979, I/518-521.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tevhid-Şirk[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] İbn Arabi 17/23.de geçen “yalnız Allah’a ibadet edin” vurgusunun emir olmadığını iddia etmiştir. Ona göre Mekke Müşrikleri Arif Billah’tır, putların sayısını sınırladıkları için yanlış yapmışlardır. Aynı şekilde Hristiyanlar da tanrıların sayısını üçe indirdikleri için yanlış yapmışlardır. (İbn Arabi, Futuhatu’l-Mekkiyye, Beyrut,III/117; Said Şimşek’ten nkl.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Hacc Şiarları (Maide,5/2.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Alusi’ye göre hacc şiarların saygı ile süluk ehli kasdedilmiştir. Hacc vakti: “Süluk vakti”, kurban “süluk ehli”dir. (Said Şimşek, Tefsir İlminin Problemleri, s.159.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Gökyüzündeki yıldızlar[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kuşeyri, göğün evliyanın kalbi, gökyüzündeki yıldızların evliyanın kalbindeki nurlar olduğunu iddia etmiştir. (Kuşeyri, Letaifu’l-İşarat, Mısır, 1983, III/611; Said Şimşek’ten nakl.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Celaleddin Muhammed ibn-i Ahmed el-Mahalli Ve Celaleddin Abdurrahman ibn-i Ebû Bekir es-Suyûtî, Tefsiru’l-Celaleyn Li Kur’an’il-Azim, Salah Bilgili Yayınevi, İstanbul,s:76,89. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][ii] Bize göre iki grup ayet arasındaki ilgi şöyle kurulmalıdır: Kur’an’da Tevhid inancının temel ilkelerinden biri olan adalet gereğince, haksız kazanç dünya hayatında da ahiret hayatında da yasaklanmıştır. Bu yüzden hak etmediği halde, Rasulullah’ın, meleklerin, meşayihin, velilerin veya bir başka vesilenin torpili ile cennete gitmek mümkün değildir. İltimas ve torpilcilik anlamında bir şefaat anlayışına ilahi mesajda asla geçit yoktur. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Torpilcilik anlamına şefaat olmadığına ilişkin bir grup ayet için bkz. Bakara,2/48,123,254; Secde,32/4; Zümer,39/44.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yüce Allah’ın kimleri affedeceğinin muhkem ölçüleri de bellidir. Öyleyse torpilcilik anlamında bir şefaat anlayışı Kur’an’da yoktur. Fakat dünyada ve ahirette müminlere yardım etmeye söz veren Yüce Rabbimizin “kendi taraflarına yardım etmesi” anlamında bir şefaat anlayışı Kur’an’da vardır. Bu anlamdaki bir grup ayet için bkz. Taha,20/109; Şuara,26/100-101; Mü’min,40/18; Necm,53/26. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İlahi bir yardım anlamdaki şefaatin, Va’dinden Asla Dönmeyen Adaletli Rabbimiz’in inayeteinin dünyada ve ahirette rıza-i ilahiye erişmiş müminler için olduğunda hiçbir kuşku yoktur; konunun bu bakımdan beyan edildiği bir grup ayet için bkz.Maide,5/56; Maide,7/94; Hacc,22/15; Rum,30/47; Fatır,35/6; Saffat,37/171-173; Mücadele,58/19,21-22; Müzzemmil,73/51. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][iii] Aşağıdaki hadis ile Tevrat’ta geçen şu pasaj arasındaki birebir uyum, hadisin kaynağına ilişkin apaçık bir ipucu vermektedir: “Allah Adem’i kendi suretinde yarattı” (Buhari’den nkl. İbn-i Kuteybe, Te’vîlü Muhtelifi’l-Hadis, terc.M.Hayri Kırbaşoğlu, Kayıhan yay. İstanbul,1989, s.338,341.) “Ve Allah yerin hayvanlarını cinslerine göre ve toprakta sürünen her şeyi cinsine göre yaptı ve Allah iyi olduğunu gördü ve Allah dedi; ‘Sûretimizde benzeyişimize göre insan yapalım’ ve denizin balıklarına ve göklerin kuşlarına ve sığırlara ve bütün yeryüzüne ve yerde sürünen her şeyin hakimi olsun...” (Kitab-ı Mukaddes, Tevrat, Tekvin, Bab-1, 25-26, K.M. şirketi yay. İstanbul,1993, s.1-2.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][iv] Abdullah Aydemir, Tefsir’de İsrailiyyat,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,Ankara, 1979, s:89.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][v] Zemahşeri’nin Keşşafı’ndan; Abdullah Aydemir, Tefsir’de İsrailiyat,DİB, Ankara,1979, s:93.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][vi] Her taşın altında da israiliyat ve hurafe arama alışkanlığının abartılması durumunda, sağlığımızı bozabileceğini söylemeden konuyu kapatmak istemiyoruz. Bazı İsrailyat kabilinden kaydedilen bilgiler yoruma elverişli olup, illa da bir red konusu yapılmayabilir. Örnek olarak at’la iligili verilen şu malumat hatırlatılabilir. İbn-i Kesir ve Kurtubi’nin aktardıklarına göre Hristiyanlık’tan İslam’a geçen meşhur İsrailiyatçılardan Vehb b. Münebbih Allah At’ı ne’den yarattı? sorusunu şöyle cevaplamıştır: “Allah at’ı güney rüzgarından yaratmıştır”. Abdullah Aydemir,Tefsir’de İsrailiyat, DİB, Ankara,1979. s: 91.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Bu ifade İsrailiyat kabilinden değerlendirilse de, biz at’ın süratli oluşuna binaen mecaza hamledilmesi mümkün olduğunu düşünüyoruz. Çünkü burada verilen bilgi, at’ın yaratılış özüyle ilgili ontolojik bilgi olmaktan çok, onun tabiatına ilişkin edebi bir uslupla bir özelliğine işaret edilmiş olma ihtimali daha yüksektir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][vii] Kadını yaratılıştan özürlü ilan eden “Kaburga kemiği hurafesi” ve büyük bir ahlaki sefahat örneği olan “ensest efsaneleri” için bkz. Kitab-ı Mukaddes, Tevrat, Tekvin Babı, Bap-2/21-22; Kitab-ı mukaddes şirketi, İstanbul,1993, s:2[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][viii] Cehennemin geçici bir menzil olmadığına dair, bu ayet ile aynı mesajı taşıyan benzer ayetler için bkz.Alim imran,3/23-25.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][ix] İslamoğlu Mustafa, İsraioğulları’ndan Ümmet-i Muhammed’e Yahudileşme Temayülü, İstanbul,1995[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][x] Fususu’l-Hikem,1/83’nden, Prof. Dr.İbrahim SARMIŞ, Tasavvuf Ve İslam, Ekin yayınları,1997, İstanbul, s:183.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xi] Dr. Ebu’l- A’la Afifi, Muhyiddin İbn Arabi’nin Tasavvuf Felsefesi, A. Ü. İlahiyata Fakültesi yayınları, s:86.’dan Prof. Dr.İbrahim Sarmış, Tasavvuf Ve İslam, Ekin yayınları, 1997, İstanbul, s:183-184. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xii] İslamoğlu Mustafa, Üç Muhammed, Denge yayınları, İstanbul, 2000, s.146; İbn Arabi, Fütuhat-ı Mekkiyye, 3/94’den nkl.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xiii] Allah ile icad edilen her tür soy bağı Kur’an’da kınanmış ve lanetlenmiştir. O,aşkın bir ilahtır; Yarattıklarına denk olarak düşülebilecek bir ilah değildir. Konuyla ilgili yüzlerce ayetten referans vermek mümkündür. O’nu “bir şeyden doğan” veya “bir şey doğuran” ilah olarak tasavvur eden her tür felsefi yada dini akıma Kur’an’ın bir suresi bile yeterlidir: “De ki: O, tek Allah’tır. Allah Öncesiz ve Sonrasız, bütün var olmakta olanların sebepsiz sebebi (dir). O doğurmamıştır, doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey onunla mukayese edilemez.” (İHLAS SÛRESİ,112/1-4.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xiv] Vahdet ile Tevhid arasındaki fark ve Allah’ı gereğince takdir etmenin Kur’anî ölçülerinin neler olduğuna ilişkin daha geniş bilgi için bkz. Fevzi Zülaloğlu, Allah’ı Gereğince Takdir Etmek, Haksöz Dergisi, İstanbul, Nisan,2000, sayı.109, s.33-48.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İbni Abbas –ki o peygamberimizin vefatı esnasında küçük bir çocuktu- tefsir çalışmalarında ilk akla gelen isimdir. Ondan Mücahid tüm ayetlerin tahlili tefsirini dinlemiştir. (Şimşek Said, Tefsir İlminin Problemleri, s.25.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2- Tedvin Dönemi[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu dönemde tefsir çalışmaları iki usulle yapılır olmuştur: Rivayet, Dirayet.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Rivayet Tefsirleri, aklın zaaflarından kaçınmak, sapmayı önlemek için her ayeti mümkün olduğu kadar çok rivayetle açıklama yönüne gitmiştir. Fakat bidat ve hurafeler rivayetler yoluyla bu tür tefsir çalışmalarını işgal etmiştir. Bu tür açıklama yöntemleri tabiatı gereği içinden çıktıkları toplumların sorunlarıyla fazla ilgilenmemişlerdir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Dirayet tefsirleri ise rivayetten çok akli istidlallerle Kur’an’ı açıklama yönüne gitmiştir. Bu yöntem tabiatı gereği içinden çıktığı toplumların sorunlarıyla daha çok ilgilenmiştir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bundan sonra yazılan tefsirleri üç grupta mütalaa edebiliriz: a) Geçmişe dört elle sarılanlar b) Geleneği eleştirerek dirayet yöntemini takib edenler c) ikisi arasında dengeyi yakalayanlar, ya da kararsız bir yol izleyenler.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3- Hicri beşinci asırda haçlı saldırıları ve moğol istilaları diğer ilimlerle birlikte tefsirde de gerileme, taklit ve şerhçiliğin başlamasında etkili olmuştur.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]4- Hicri altıncı-yedinci asırlarda Beyzavi (685/1286) Zemahşeri’nin Keşşaf’ının muhtasarı olarak tefsirini yazmıştır. Osmanlı döneminde bu tefsirin yüzlerce şerhi yapılmıştır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Fahruddin Razi, Ragıb el-İsfehani’den ihtisar ederek tefsirini yazmıştır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Nesefi ise tefsirini Beyzavi ve Keşşaf’tan ihtisar etmiştir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]II- TEFSİR İLMİ’NDE ZAHİR-BATIN KAVRAMLARI[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Batıni Tefsir’in Delilleri[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1-Hadid,57/13. ayette geçen “içinde rahmet, dışında azap” ifadesi. Bu ayette geçen zahir: azap, batın: rahmet kelimelerinin işaret ettiği yerler cennet ve cehennemdir. Kur’an’ın tefsiri ile hiçbir ilgisi yoktur. Hem de kavramın kendisine değil iki mekana işaret etmektedir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2- Kur’an’ın yedi harf/lehçe ile dört boyutlu olarak indiği rivayeti. Bu rivayete göre Kur’an’ın her bir ayetinin dört anlamı vardır: zahiri/sırtı, batını/karnı, haddi/sınırları, matlaı/çağrışımları. İbi Teymiyye bu rivayetin hiçbir kaynakta bulumadığını tasavvufçuların uydurduğunu söylemiştir. (İbni Teymiyye, Risaletün fi İlmi’z-Zahiri ve’l-Batın, Mısır,1984, I/230; Said Şimşek’en nkl.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Özellikle batın ve matlaı bildiklerini iddia eden Tasavvufçular bu bilgiye, Muhammedi Nur’dan akan feyizle yada, direk olarak ledünni ilim elde etmek yoluyla Allah’tan alarak ulaştıklarını iddia etmişlerdir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3- Keşf yoluyla Hz. Ali ve Ebu Bekir’den geldiği iddia edilen bilgiler[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu iddia peygamberimizin iki tür tebliğ yaptığı iftirası üzerinden yürütülmüştür: avama/sıradan halka Kur’an’ı, havassa/seçkinlere özel bir bilgi. Oysa hiçbir peygamber kendisine gelen vahyin bir kısmını bir kısım insanlardan saklamayı bırakalım, Abese suresinde görüldüğü gibi havassa meyletmesi yasaklanmıştır. Tebliğin açıkça, saklayıp gizlemeden yapılması gerektiğine ilişkin onlarca ayet Batınileri yalanlamaktadır. Örnek olarak Hicr Suresi,15/94.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bâtın’ın önünü alamayan islam alimleri onun iç anlamın geçerli olabilmesi için bazı şartlar üretmişlerdir: 1) Zahiri manaya uygun olmak 2) Nassların şehadetine başvurmak 3)Şeriata ve akla uygun olmak 4) Nesnel kesinlik iddia etmemek. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu şartları gerçekleştiren batıni tefsir zaten batıni olmaktan çıkar, mefhum olur.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Zahir-Batın Ayrımı Yerine Mantuk Mefhum Terimleri[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Batıni anlam her ne kadar Kur’an’ın karnına/içine vurgu yapsa da neticesi itibariyle metnin dışında oluşmaktadır. Bu yönüyle yorumları kabukta kalmış, Kur’an’ın içine girmemiştir. Dolayısıyle batıni tefsir çeşitleri ister klasik tasavvuf filozoflarının yaptıkları gibi olsun isterse gravatlı çağdaş şehlerce üretilmiş olsun, netice itibariyle “yorumun Kur’an’ı belirlemesi” şeklinde gerçekleşmektedir[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]III-TEFSİR ÇEŞİTLERİ[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Malzemeleri itibariyle tefsir a) Rivayetçi b) Dirayetçi olmak üzere ikiye ayrılır.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yöntemleri itibariyle ise a) Tahlili b) İcmali c) Karşılaştırmalı d) Konulu e) Nüzul Sırası olmak üzere beşe ayrılır.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]A-ZAHİRİ TEFSİR[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1- Selefiye’nin Tefsir Yöntemi[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Allah’ı eli: [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ı edebi yönünü ihmal ve görmezden gelme, lafza sıkı sıkıya bağlılık[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Lafız-mesaj arasında vasat ilişkiyi kuramamak[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2- İbni Hazm’ın Yöntemi[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]sonsuz evlilik: ikişer, üçer dörder......[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Rasulullah’ın rolünü görmezden gelme,[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Dilin edebi yönlerini görmezden gelme, lafza sıkı sıkıya bağlılık[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Vasatı kaçırmak: lafız-mesaj arasında vasat ilişkiyi kuramamak.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3-Teczii/Atomik Tefsir Yöntemi[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ı anlaşılmasında sadece analiktik/tahlili yöntemi kullandığı için sonuçları elverişsizdir. Lafız-mesaj ilişkisinde vasatı yakalamak konusunda kullandığı usulün tabiatı gereği başarısızdır.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Bize göre iyi niyetli de olsa, Bektaşi Mantığı diye de ünlenen “Atomik Tefsir Yöntemi” Kur’an’ın bütüncüllüğünü gözden kaçırarak parça doğruları bütün gibi sunarak günümüze kadar gelen kötü izler bırakmıştır. Bu tefsir yönteminde ayetler Kur’an’ın canlı bir organizması gibi bütüncül değil, parça parça ele alınmakta, öylece yorumlanmaktadır. Şüphesiz pek çok faydaları da olan bu usul, bazen Kur’an’ın doğru anlaşılmasının önünde engel olabilmektedir. Atomik tefsirin ilk akla gelen örneği Celaleyn Tefsiri’dir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın konularını birbirinden bağımsız olarak ele almak, insanların ilahi mesajın kendi içinde tutarsızlıklar taşıdığı zehabına kapılmalarına yol açabilmektedir. Ya da zihinlerde varolan tenakuzlar giderilememektedir.; Neye iman ettiği konusunda kendisini dahi ikna edememiş bir kimsenin başkalarına hakikati sahih bir şekilde iletemeyeceği aşikar olduğuna göre, parçalar arasında birleştirici bir bağ kurma sorumluluğu taşımamak, tahkik ehli bir ümmetin oluşmasını engellemektedir. Atomik/parçacı yorumlama tarzı’nın ne gibi handikaplara yol açtığını üç örnek üzerinde dile getirmek istiyoruz: Nüşuz, şefaat, ru’yetullah.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1) Nüşuz[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Birincisi Nüşuz kelimesidir. Kur’an’da sadece iki ayette geçen Nüşuz kelimesine verilen anlamlar arasında her hangi bir ilgi kurmamak bazı olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Çünkü ayetler arasında zorunlu münasebetlerin varolduğu konusunda, her hangi bir kaygı taşınmamaktadır.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Nisa suresi (4),34. ayette geçen, kadınların işlemesi mümkün kötü bir fiili olan Nüşuz’a verilen anlam ile, erkeklerin işleme ihtimali olan Nüşuz’un (Nisa,4/128) anlamı arasında, doğru bir alaka kurmadan, sözlükten seçilen her hangi bir karşılık vermek hakikate ulaşmayı zorlaştırmaktadır. Oysa ilahi mesajın bütünlüğü ve bağlamı gözönüne alınarak –aslına uygun, tutarlı bir yorumla- ayetlerin tefsiri yapılmalıdır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Kadınların Nüşuz’unu Celaleyn, “kocalarına itaatsizlik etmek suretiyle isyan etmeleri” şeklinde izah ederken; erkeklerin Nüşuz’unu ise, şöyle izah eder: “ “Erkeğin eşi ile birlikte yattığı yeri terk etmesi, eşinin nafakasını kısması, gözünü ondan daha güzeline dikmesi.”[1][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Erkeğin nüşuz’u ile ilgili yoruma bir itirazımız yoktur. Fakat kadınların nüşuz’u açıklanırken mesajın salt ‘erkeğe itaat’ bağlamına indirgenmesi ve iki ayet arasında bir irtibat ve bütünlük kaygısı güdülmemesi bize göre çeşitli sorunlara yol açabilmektedir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Şüphesiz bir kelime iki farklı yerde bağlamından dolayı, birbirinden farklı anlamlara gelebilir. Fakat bu Kur’an’da sadece iki ayette kullanılan nüşuz için geçerli değildir. Bize göre iki ayet arasında kurulacak ilgi ile -ilahi mesajı erkeği ya da kadını kayıracak şekilde yorumlamadan ele alırsak- nüşuz’un terim anlamını şöylece toparlayabiliriz: “İster kadın tarafından işlenmiş olsun, isterse erkek tarafından işlenmiş olsun, aile sorumluluklarına halel getiren maddi ve manevi nitelikli -özellikle ahlâki- davranışlardır”[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2) Şefaat[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İkinci örneğimiz Şefaat kavramıdır. Atomik tefsir yöntemi ile mesajı fehm etme çabasında olan eserler –ki onlarca Kur’an meali tefsirlerde yapılan bu hataları tekrar etmektedir- önce düşünce alanında sonra da gündelik amellerine kadar müslümanlar üzerinde olumsuz tesirler icra etmektedir. Teczîi usulü tek geçer akçe kabul eden yorumcular, “Şefaata izin verileceği” anlamında Kur’an’da geçen ayetler ile, “Ahirette şefaat yoktur” şeklindeki ayetler arasında her hangi irtibat kurma gereği hissetmemektedirler. Bu da çeşitli yanlış anlaşılmalara yol açmakta, hakikatin bir yüzü gereğinden fazla ön plana çıkarılırken, diğer yüzü görmezden gelinmektedir.[ii][2][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3) Ru’yetullah[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Diğer bir örnek de, Ru’yetullah meselesidir. Atomik tefsir yöntemi ile hareket eden bir kısım müslümanlara göre Allah, Ahiret Günü mutlaka görülecektir. Bunların dayanak ileri sürdükleri ayetin, Ru’yet değil de Nazar’dan bahsediyor olması, onlar için hiç önemli değildir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bir kısım da müslümanlar da Bektaşi’nin atomik tefsir yöntemini kendi meşreplerini delillendirmek için kullanmakta, ötekilerin öne çıkardıkları kanıta itibar etmemektedirler. Biz burada iki karşı cephenin delil olarak öne sürdükleri iki ayet ile söylemek istediklerimizi ifade etmek istiyoruz. Allah’ın, Ahiret Günü görülemeyeceğini söyleyen müslümanların öne çıkardıkları ayet şudur: [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Gözler onu idrak edemez, halbuki o gözleri idrak eder, zira yalnız O’dur Latîf ve Habîr olan.” ( En’am,6/103.) [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ahiret Günü Allah’a “nazar” edilebileceğini savunanların da ileri sürdükleri delil şudur:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Bazı yüzler O Gün mutlulukla parlayacak, Rablerine bakarken ( lafzen, Nâzırah)” ( Kıyame,75/22-23.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bize göre bu ayetler ile, mesajı birbirine benzeyen ayet grupları arasında vehmedilen -takdir edilen tezat manalar- “Bütünlüğü Esas Alan Bir Tefsir Yöntemi” ile giderilebilir. Dünyadaki idrak düzeyimiz ile ahirettedeki idrak düzeyimizin aynı olmayacağı kesindir. Öte yandan bize göre, insanların birbirlerini ve diğer varlıkları idrak ettikleri şekillerde Yüce Allah’ın kavranabileceğini iddia etmek, onu gereğince takdir edememek anlamına gelmektedir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Aksi takdirde herkes ayetlere -gerçekliği olsun veya olmasın- kendince manalar takdir edecek, sanki Kur’an’da iki farklı anlayışa geçit veriliyormuş gibi bir sonuç hasıl olacaktır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Mesajın parçalanmasına yol açan bu teczii yöntem, sayılarını çoğaltabileceğimiz bir çok konuda, ümmet’in zihninde yanlış tasavvurların oluşmasına sebep olmaktadır. Derinlemesine analizlerde yararlanılabilecek bu usul, Kur’an’ın fehm edilmesi esnasında dikkatli kullanılmalıdır. Yoksa “gruplara bölünüp her bir grubun da elinde tutuğunu yegane hakikat olarak gördüğü bir bir durum”a düşebiliriz. Bu parçacı-bölücü anlayış ise, bilindiği gibi Ehli Kitab’ın kınanan özellikleri arasında Kur’an’da anılmaktadır. Görüldüğü gibi Atomik Tefsir Yöntemi’nde, anlam takdir edilen anahtar bir kelime veya her hangi bir konu –ayetleri birbiri ile tenakuza düşürme pahasına- Kur’an’ın mesaj bütünlüğü ile ilişkilendirilmeden yorumlanabilmektedir; bu da çeşitli zaafların ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın bütünlüğünü, ayetlerin siyak-sibakını, surenin bağlamını, ilk muhatapların öncül bilgisinin temsil ettiği arka planı dikkate almadan ilahi kelamı anladığını iddia etmek havada “kalan bir iddia olma” nitelemesiyle mahkum olmaktan kurtulamayacaktır. Atomik/parçacı tefsir yönteminin handikapları halk arasında –çoğu zamanda alay edilerek- Bektaşi hikayeleri dolaşmaktadır. Fakat bu sorun ne avam ile, ne de tarih ile sınırlıdır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Akademik bir tezi ispatlamak için Kur’an ayetlerine araç muamelesi yapan araştırmacılar da, samimi olup olmadıkları bir yana, ilahi vahyi salt bir metin olarak görmekle teczîi tefsir usulünden yararlanmaktadırlar. Yine aşağılık kompleksi bulunan kimi “bilimsel tefsir” sevdalıları da, etimoloji’nin imkanlarından yararlanıp içine biraz da hayal gücü kattıktan sonra, Kur’an’ın bağlamının, gramerinin üzerine çıkıp surelerin, ayetlerin siyakını hesaba katmaksızın zorla söküp çıkardıkları anlam’ı elde ederken de atomik bir tefsirin hastalıklarına tutulmuş olmaktadırlar. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]4- Edebi Tefsir[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kurucusu Emin el-Huli’dir. Ona göre Kur’an’ın en üstün yanı belağat-fesahat yönüdür. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Hz. Ömer Taha suresi’ni dinledikten sonra Müslüman olmuştur.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın üslubu etkilidir: 41/26, 9/6.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın düşmanları tarafından büyü olarak nitelendirilmesi onun üstünlüğüne delildir: 27/33,74/24.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın muhalifleri tarafından şair sözüne benzetilmesi de onun üstün edebi özellikerine işaret etmektedir: 21/5,37/39,52/30,36/69.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Edebi Tefsir’in Önerdiği Araştırma Aşamaları[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1) Konunun sınırları belirlenmelidir 2) Konuyla ilgili tüm ayetler sıralanmalıdır, siyak-sibak ilişkisine dikkat edilmeli 3) Nüzul Sırasına göre ayetler dizilmelidir; nüzul sırası ayetler arası münasebet göz önüne alınarak analiz edilmeli 4) Ulaşılan sonuçlar gözden geçirilerek analiz edilmeli 5) Metinde geçen sözcüklerin kelime ve terim anlamları tespit edilmeli 6) Ön yargılardan uzak durarak sonuçlar çıkarılmalı[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Zaafları: Edebi yönü üzerinde aşırı vurgu yapmak mesajı gözden kaçırmaya yol açabilir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Toshihiko İzutsu’nun Semantik çalışmaları son derece başarılıdır, fakat mesaj, hedef ve maksatlar ikinci planda kalmakta, mekanik bir sonuçla karşı kalmaktayız.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]B-BATINİ-İLHADİ TEFSİR ÇEŞİTLERİ[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İlhadi Tefsir’in Özellikleri[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]l-h-d kök harflerinen türeyen ilhad, maksattan sapmak demektir. Her küfür ilhaddır, fakat her ilhad küfür değildir. İlhadi yorumda şeytanın sağdan yaklaşması söz konusudur. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Özellikleri: [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]a)İslami beşeri sistemlerle özdeşleştirmek, zan ifade eden beşeri yorumlarla Musahaf’ın mahfuz metnini kuşatma altına almak. Öznel batınilik: ibn Arabi, fazlur Rahman[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]b) Kur’an’ın emirlerinin indiği dönemle kayıtlı olduğunu iddia etmek. Nesnelci batınilik.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]c) Kur’an ile Peygamberimiz arasındaki ilişkiyi iyi kuramamak. Mesela Edip Yüksel, İskender Evrenasoğlu: “her nebi resuldür, her rasul nebi değildir.”[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek: 35/5: “şeytan Allah ile aldatır” ilhadi yorum: “şeytan Allah’ı istismar eder, edilgen bir ilah tasavvuru” vasati yorum: “Günah işleme konusunda şeytan, suçu Allah’ı rızasına uygunmuş gibi gösterir.”[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek: 2/26: ilhadi yorum: “Ayetler fasıkları dalalete düşürür”[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Vasati yorum: “önyargılı yaklaşanlar fasıklardır. Kalplerini arınmaya açmayan, ayetlerdeki hakikatleri duyduklarında, tepkisel-duygusal hareket eden fasıkların sapkınlıkları artar.” [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bâtınî Tefsir: Anlamı lafzın karnında arayıp lafzın dışına çıkmak: “Bir şey ne ise o değildir, ne değilse odur” (Russel Paradoksu)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]A-Nesnelci Batınilik: Rasyonalist Tefsir[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif](Çağdaş Dünyayı Esas, Kur’an’ı Fer’/ayrıntı Kabul Eder: İbni Sina, Fazlur Rahman) [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]B-Öznelci Batınilik:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] (Bilimsel Gelişmelerin Yedeğine Alan Çağdaş Mistisizm: İbn Arabi, Yaşar Nuri Öztürk [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Nesnelci Batınilik[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1-Rivayetçi Tefsir[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif](Taberi, İbni Kesir)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kadim Şirk Kültürlerinin Ve İsrailiyat’ın Etkisi ile Gerçekleşen Sapma[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Tarihte ve günümüzde hayatı, eşya ve olguları Kur’an’ın öğrettiği İslami bir dünya görüşünün, değerler sisteminin penceresinden değil de, eski alışkanlıkların veya içinde yaşanılan toplulumun kollektif hafızasının etkisi ile bakma eğilimine yoğun olarak rastlanmaktadır. Bunun en başta gelen sebebi, köklü bir irşad sürecinden geçmeden Müslüman ismini almak, daha sonra da bu sıfatın içini hak edildiği şekilde doldurmaya gayret etmemektir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsrailiyat yoluyla gerçekleşen sapma, Şirk Kültürleri’nin etkilerinden kurtulmadan müslümanlık iddiasında bulunan Ümmet içinde yer alan kimseler eli ile gerçekleşmiştir. Bunlar içerisinde, eski kimliği Yahudilik, Hristiyanlık, Budizm, Hinduizm, Maniheizm, Kadim Mısır veya Yunan kültürü olan ya da maddeci felsefelerin etkisinden kurtulamamış kimseler-Müslüman filozoflar- ön sıralarda yer almaktadır. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Böylesi bir sapmanın çok fazla iyi niyetli olduğunu varsaymayı gerektiren ipuçlarını temsil düzeyindeki eserlerde görmek o kadar kolay değildir. Çünkü bu kesimlerden Kur’an ile oluşmuş bir kimliğe geçiş yapanlar, ya yarım gönüllü, imanda pazarlıkçı insanlardır. Yahut da konjoktürden/o günkü dünyada varolan hakim paradigmadan etkilenerek Kur’an’a onda olmayan anlamlar takdir etme gayretine düşmüş kimselerdir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu gün İslam Dünyası’nda pek çok müslümanın ortak hafızasında yaşayan hurafelerin kaynağı olarak çoğu kez “israiliyat” diye terimleşen olgu ile karşılaşmaktayız. Müslüman kimliğinin kesintisiz Tevhid Geleneği’ne mensubiyeti, tarihi süreç içersinde basiretten nasibi olmayan kimi insanlarca istismar edilebilmiştir. Bunun sonucunda da bize din olarak tevarüs eden kimi anlayışların, öz benliğini ve çevresini arındırmakla, insanlığa şahit olmakla görevlendirilmiş olan İslam Ümmeti’nin yeniden inşa edilmesinin önünde engel olduğu için ıslaha muhtaç hale gelmiştir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tabii ki biz toptan reddetmek gibi kolaycılıklara kaçmadan Rasulullah’ın bize öğrettiği şekilde –ıslah edilebilecek olan ıslah etmeli, atılması gerekene acımadan atmalı- “seçici” davranmalıyız. Ne yalan yanlış şeylerin sırf tarihi değer taşıyor diye zihnimizi, kalbimizi, gönlümüzü kirletmesine izin vermeliyiz. Ne de onları tamamıyla reddetmeliyiz. “Pireye kızıp, yorgan yakan; papaza kızıp oruç bozan”lar durumuna düşmemeliyiz.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsrailiyat sadece Kur’an tefsirlerini etkilememiş, zaten birbiri ile doğal bir etkileşim halinde olan hadis literatürünü de etkilemiştir. Mesela Ehl-i Kitapta –özellikle Yahudi ve Hristiyanlar’da- görülen Antrophomorphism/insan görünümlü tanrı anlayışı bazı hadisler aracılığı ile akidemize taşınmak istenmiştir.[iii][3] Fakat Kur’an’ın korunmuş lafzı ve Rasulullah’ın apaçık şahitliğinin tevatüren, kesintisiz bir şekilde nesilden nesile aktarılmış olması, müslümanlar arasında bu türden batıl ulûhiyet tasavvurlarının kökleşmesini çok şükür engellemiştir. Ancak vahdet-i vucud etkisinde kalan tasavvuf literatürünü bu genellemenin dışında tutmak gerekir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsrailiyat’ın Etkisi ile Oluşan Sapma[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ı anlama ve yorumlamada İsrailiyat’ın etkisine dair çok sayıda çalışma yapılmıştır. Biz bu müstakil eserlerin birinden bazı örnek alıntılar yaparak, daha geniş bilgi için kaynaklarımıza vurgu yapmakla iktifa edeceğiz. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Sahabe’den Abdullah ibn. Abbas, Ebu Hureyre, Amr ibnü’l- As; Tabiin’den Ka’bü’l-Ahbar, Vehb ibn-i Münebbih israiliyatı Kur’an’ı tefsir etmede kulanan isimlerden bazılarıdır. Şimdi birkaç alıntı ile işin vehametini gözler önüne sermeye çalışalım.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]a) Güneş, Ay ve Ay’a vurulan şamar hakkında[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] İsra Suresi 12. ayetinde geçen “gece ayetini silmek” ifadesini İbn-i Abbas, Kurtubi’de geçtiğine göre şöyle yorumlamıştır:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] “Allah arşının nurundan iki güneş yarattı. Kendi ilmi ilahisine muvafık olarak güneşi dünya büyüklüğünde yarattı. Ay’ı da güneşten küçük olarak halk eyledi. Bu yaratmadan sonra Cebrail’i ay’ı söndürmekle vazifelendirdi. O da üç kerre kanadını ay yüzeyinden geçirdi (tokat attı) Ay bundan önce bir güneşti. Ay’ın ışığı alındı, geriye nuru kaldı. Bu gün sizin ay’ın yüzeyinde gördüğünüz siyah lekeler bu mahvın izleridir. Eğer Allah bu ameliyyeyi yapmayıp da, ay’ı ilk hali ile bıraksaydı gece gündüzden seçilip ayrılamazdı.”[iv][4][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]b) Kudüs mü Mekke mi; ya da Dünya’nın ortası neresi?[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Aslen Yemen Yahudilerinden olan Ka’b el-Ahbar çok sayıda İsrailiyat haberini müslümanlar arasında yaymıştır. O Kaf sûresi (50), 41-42.ayetlerin tefsirinde eski kültürünün etkilerini ve hevasını konuşturarak Mekke ile Kudüs’ü, dolayısıyla Kabe ile Beytü’l-makdis’i rekabete sokmuş, birbirleriyle üstünlük yarışına sokmuştur. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Onun yorumuna geçmeden önce ayetlerin mealini okuyalım:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ve ölüm çağrısında bulunan Allah’ın (sizi) yakından çağıracağı o (Kıyamet) Günü’ne kulak verin. (Ve kendi kendinize düşünün) bütün insanlığın nihai çağrıyı gerçekten duyacağı Gün’ü, (ölümden) hayata dönecekleri Gün’ü” [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Katade’ye göre Ka’b bu ayeti şöyle yorumlamıştır: “Ayette bahsedilen “ünleme günü”nde Cenabı Hakk bir meleğe, “Beytü’l Makdis’in kayası üzerinden şöyle seslenmesini emredecek: Ey çürümüş kemikler! Ey parça parça olmuş eklem ve mafsallar; Allah sizin Fasl-ı Kaza için toplanmanızı emrediyor!..”[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Acaba bu melek veya ünleyici niçin Beytü’l-Makdis’ten (Kudüs’ten) nida edecekti? Sorusuna dünyanın yarı çapıyla ve kudüs ile sema arasındaki mesafeyle ilgili mühendislik hesapaları da yapılarak, gerekli cevaplar verilmiştir: [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“(1)-Çünkü Beytü’l-Makdis yerin (dünyanın) tam ortasıdır.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] (2)-Burası Arz’ın semaya en yakın noktasıdır. Ve bu yakınlık 18 mildir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif](3)- Ünleyici Beytü’l- Makdisteki kayadan ünleyecektir. Burası yer ile göğün birbirine en yakın oldukları noktadır. Aradaki mesafe 12 mildir” [v][5][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yaptığımız alıntılar yoruma ihtiyaç duymayacak açıklıkta olup, Kur’an’ın “ Gayb’ı Allah’tan başkasının bilemeyeceği, sorumluluk doğuracağından dolayı bilinemeyecek olanın ardına düşmenin de yanlış olduğu” ölçüsüne açıkça muhalefet içerdiğini söylemekle yetinmek istiyoruz. [vi][6][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsrailiyat yolu ile da bir çok yanlış ve hurafe müslümanlara geçmiştir. Sayfalar dolusu listeler sıralamak mümkündür. Fakat biz, bunlardan ikisinden söz ederek konuyu kapatmak istiyoruz. Birincisi, ilk kadının (Havva’nın) erkeğin (Adem’in) kaburga kemiğinden yaratıldığı, bunların çocuklarının evlenerek insanlığın ensest ile çoğaldığı iddiası. Kur’an’ın hiçbir ayetinde ima bile edilmeyen bu anlayış bu gün milyonlarca müslüman arasında yaygın inanç olarak varlığını sürdürmektedir. Oysa böyle bir tasavvurun kaynağı Kur’an değil, muharref Tevrat’ın Tekvin babıdır. [vii][7][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İkinci örneğimiz Yahudiler’den geçen bir Ahiret telakkisidir. Müslümanların günlük hayatına kadar etkili olmuş bu telakkiye göre; “cehennem geçici bir menzil”dir. Oysa böyle bir itikadın yahudilere ait olduğu ve batıl bir zandan ibaret olduğu beyan edilerek ilahi kelamın korunmuş kaynağı olan Kur’an’da reddedilmektedir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ve onlar: ‘Ateş sayılı birkaç günden fazla dokunmaz’derler. De ki (onlara): “Allah’tan bir söz mü aldınız -çünkü O hiçbir zaman sözünden caymaz-yoksa asla bilemeyeceğiniz bir şey mi Allah’a isnad ediyorsunuz?” (Bakara,2/80) [viii][8][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Günümüzde müslümanlar arasında yaşayan, günlük hayatı ve ahlaki alışkanlıkları dahi etkileyen çok sayıda İsrailiyat izdüşümü vardır. Müslümanlar arasında görülenYahudileşme eğilimlerine ilişkin, Mustafa İslamoğlu’nun Kur’an’ı temel kaynak alarak hazırladığı yetkin bir eserini anarak konuyu kapatmak istiyoruz: Yahudileşme Temayülü. [ix] [9][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]ÖZNELCİ BATNİLİK: İBN ARABİ-YAŞAR NURİ ÖZTÜRK[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bilindiği gibi bâtın zâhirin zıddıdır. Bir terim olarak Bâtınîlik ise, “iç manaya yönelme iddiasıyla ilahi mesaja fütursuzca anlam takdir etme hakkını kendilerinde görmek”şeklinde tanımlanabilir. Kur’an’ın bilinen –Rasulullah tarafından anlaşılan ve uygulanan ve sahih bir şekilde tevarüs eden- anlamıyla yetinmeyen Bâtınîler, sözde derinlik adına hevalarınca ürettikleri manaları ilahi kelamın mesajına yükleyerek tahrifler yapmışlardır. Konuyu fazla uzatmamak için bu tür tefsir yöntemini kullanan simge bir isimden ve onun yorumlama şeklinden bahsetmekle yetineceğiz. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Fatır Suresi(35), 15.ayet bağlamında, örnek tahlil:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Allah İnsanlara muhtaç mıdır?” Önce ayeti okuyalım: [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Ama O, hiçbir şeye muhtaç değildir; ve hamd/bütün övgüler O’na mahsustur.”[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Muhyiddin İbn Arabi bu ayeti hevasına göre yorumlayarak, ona şöyle bir anlam takdir etmiştir:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Varlığımız açısından biz O’na muhtaç, nefsinde zuhuru için o bize muhtaçtır...O bana hamd eder, ben ona hamd ederim; o bana ibadet eder, ben O’na ibadet ederim.”[x][10][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu bâtıni tefsir yöntemi, ibn Arabi’nin yaşadığı tarihsel kesitte bazı olumlu yankılar bulabilecek nitelikte idi. O içinde yaşadığı dünyanın kültürel atmosferine benliğini kaptırmış, Kur’an’ı anlamada ön yargısız hareket etmemiştir. İbn-i Arabi’nin yetiştiği ortamdan kaynaklanan kimlik ve kişiliği, ilahi vahyi algılama şeklini olumsuz yönde etkilemiştir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Acaba İbn Arabi’yi böyle tefsirler yapmaya sevk eden kültürel unsurlar nelerdir? Bu konuda bir İbn Arabi uzmanlarından Afîfî onun kuşatılmış olduğu şirk kültürlerini iki başlıkta özetlemektedir:[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“a)Geniş çapta stoacılar’dan, Philio’dan ve Yeni Eflatuncular’dan alınan ve yine bu doktrinin metafizik ve insani boyutunu geniş çapta etkileyen Hellenistik unsur. b) Başta İsmaililer (Batıniler) ve Hallac-ı Mansur’a ait olan ve daha çok tasavvufi yönü etkileyen İslami unsurlar.”[xi][11][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Kalbim vasıta olmaksızın Rabbim’den haber verdi ki” demek sûretiyle Kur’an’ın kaynak değerini sıfırlayan ve vasıtasız vahiy aldığı iddiasıyla da Rasulleri küçümseyen İbn Ârâbî hermetik irfan okulunun hocaları elinde yetişmiştir.[xii][12] Vahdetçi vücutçu filozoflar’ın tümünde varolan şeriat, tarikat, hakikat ayırımı ve ilahi vahiyle indirilmiş olan şeriat’ın en alt basamağa yerleştirilmiş olması, bize göre İbn Arabi’de varolan seçkinci ve küçümseyici tutumdur. Eğer böyle bir tutumu olmasaydı, Kur’an’ın açık beyanlarına rağmen Firavun’un cennetlik olduğunu söylemez, Kıyamet’in zamanını tayin etmeye kalkmazdı. Arabi’nin bütün fikirlerine etki eden hakikat’i sulandırıcı bu çoğulcu yaklaşım tarzı, Post Modernizm’den sonra yeniden revaçta olmaya başlayan Rölativizm’le birleşince, bazı kafası karışık zihinlerde kendisine ifade kolaylığı bulabilmektedir. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Burada dikkatlerin üzerinde yoğunlaştırılması gereken nokta, yüzyıllar öncesinde kendisini tüm hakikatlerin üzerinde gören tasavvur ile Kur’an’ın anlaşılmasında Hermönetiği bir yöntem olarak önerenler arasındaki benzerliktir. Her iki yaklaşım sahipleri de Kur’an’dan tek bir hakikat çıkmayacağını savunmak suretiyle ilahi vahyin mesajını Rölativizm’in/göreceliğin kucağına itmektedirler. Bir başka deyişle Kur’an ve Sünnet’in temsil ettiği mubîn hakikate ikinci üçüncü dereceden bile değer vermeyen mekteplerin Bâtınîlik üzerine kurulu yorumlama yöntemi ile Post Modernizm’in “her şey yanlışlanabilir” öngörüsü arasındaki benzerlik üzerinde durulmaya değerdir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Vahdet-i vücud felsefesi’nin temsil ettiği bâtınîlik Allah ile varlıklar arasındaki ilişkiyi manevi planda ele alsa da yatay bir düzlemde değerlendirmiştir. Nasıl Hristiyanlar İsa a’la, Yahudiler Üzeyir a’la, Mekke müşrikleri meleklerle Allah arasında soy bağı icad ettilerse; Vahdet-i Vücudçular da tüm Kainatla Allah arasında soy bağı icad etmişlerdir.[xiii][13] Çünkü Kainat’ı Allah’ın bir tecellisi, O’nun manevi şahsiyetinin bir parçası olarak tasavvur etmişlerdir. Oysa Allah’ı gereğince takdir etmek, O’nunla yatay bir ilişki olan “vahdet ilişkisi” ile mümkün değildir. Allah’a her hangi bir şeyi ortak koşmadan –O’na denk aramadan- münasebet kurmak, dikey bir ilişki olan “Tevhid İlişkisi” ile mümkündür.[xiv] [14][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Batıni Tefsir Örnekleri[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Gayb konusu[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Cin suresi 26.ayette geçen “Allah gayba kimseyi muttali kılmaz” ifadesinin cahil Arapları bağladığı iddia edilmiştir. (Abdülaziz Debbağ, el-ibriz, Celal Yıldırım, İstanbul, 1979, I/518-521.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tevhid-Şirk[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] İbn Arabi 17/23.de geçen “yalnız Allah’a ibadet edin” vurgusunun emir olmadığını iddia etmiştir. Ona göre Mekke Müşrikleri Arif Billah’tır, putların sayısını sınırladıkları için yanlış yapmışlardır. Aynı şekilde Hristiyanlar da tanrıların sayısını üçe indirdikleri için yanlış yapmışlardır. (İbn Arabi, Futuhatu’l-Mekkiyye, Beyrut,III/117; Said Şimşek’ten nkl.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Hacc Şiarları (Maide,5/2.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Alusi’ye göre hacc şiarların saygı ile süluk ehli kasdedilmiştir. Hacc vakti: “Süluk vakti”, kurban “süluk ehli”dir. (Said Şimşek, Tefsir İlminin Problemleri, s.159.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Gökyüzündeki yıldızlar[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kuşeyri, göğün evliyanın kalbi, gökyüzündeki yıldızların evliyanın kalbindeki nurlar olduğunu iddia etmiştir. (Kuşeyri, Letaifu’l-İşarat, Mısır, 1983, III/611; Said Şimşek’ten nakl.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Celaleddin Muhammed ibn-i Ahmed el-Mahalli Ve Celaleddin Abdurrahman ibn-i Ebû Bekir es-Suyûtî, Tefsiru’l-Celaleyn Li Kur’an’il-Azim, Salah Bilgili Yayınevi, İstanbul,s:76,89. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][ii] Bize göre iki grup ayet arasındaki ilgi şöyle kurulmalıdır: Kur’an’da Tevhid inancının temel ilkelerinden biri olan adalet gereğince, haksız kazanç dünya hayatında da ahiret hayatında da yasaklanmıştır. Bu yüzden hak etmediği halde, Rasulullah’ın, meleklerin, meşayihin, velilerin veya bir başka vesilenin torpili ile cennete gitmek mümkün değildir. İltimas ve torpilcilik anlamında bir şefaat anlayışına ilahi mesajda asla geçit yoktur. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Torpilcilik anlamına şefaat olmadığına ilişkin bir grup ayet için bkz. Bakara,2/48,123,254; Secde,32/4; Zümer,39/44.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yüce Allah’ın kimleri affedeceğinin muhkem ölçüleri de bellidir. Öyleyse torpilcilik anlamında bir şefaat anlayışı Kur’an’da yoktur. Fakat dünyada ve ahirette müminlere yardım etmeye söz veren Yüce Rabbimizin “kendi taraflarına yardım etmesi” anlamında bir şefaat anlayışı Kur’an’da vardır. Bu anlamdaki bir grup ayet için bkz. Taha,20/109; Şuara,26/100-101; Mü’min,40/18; Necm,53/26. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İlahi bir yardım anlamdaki şefaatin, Va’dinden Asla Dönmeyen Adaletli Rabbimiz’in inayeteinin dünyada ve ahirette rıza-i ilahiye erişmiş müminler için olduğunda hiçbir kuşku yoktur; konunun bu bakımdan beyan edildiği bir grup ayet için bkz.Maide,5/56; Maide,7/94; Hacc,22/15; Rum,30/47; Fatır,35/6; Saffat,37/171-173; Mücadele,58/19,21-22; Müzzemmil,73/51. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][iii] Aşağıdaki hadis ile Tevrat’ta geçen şu pasaj arasındaki birebir uyum, hadisin kaynağına ilişkin apaçık bir ipucu vermektedir: “Allah Adem’i kendi suretinde yarattı” (Buhari’den nkl. İbn-i Kuteybe, Te’vîlü Muhtelifi’l-Hadis, terc.M.Hayri Kırbaşoğlu, Kayıhan yay. İstanbul,1989, s.338,341.) “Ve Allah yerin hayvanlarını cinslerine göre ve toprakta sürünen her şeyi cinsine göre yaptı ve Allah iyi olduğunu gördü ve Allah dedi; ‘Sûretimizde benzeyişimize göre insan yapalım’ ve denizin balıklarına ve göklerin kuşlarına ve sığırlara ve bütün yeryüzüne ve yerde sürünen her şeyin hakimi olsun...” (Kitab-ı Mukaddes, Tevrat, Tekvin, Bab-1, 25-26, K.M. şirketi yay. İstanbul,1993, s.1-2.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][iv] Abdullah Aydemir, Tefsir’de İsrailiyyat,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,Ankara, 1979, s:89.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][v] Zemahşeri’nin Keşşafı’ndan; Abdullah Aydemir, Tefsir’de İsrailiyat,DİB, Ankara,1979, s:93.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][vi] Her taşın altında da israiliyat ve hurafe arama alışkanlığının abartılması durumunda, sağlığımızı bozabileceğini söylemeden konuyu kapatmak istemiyoruz. Bazı İsrailyat kabilinden kaydedilen bilgiler yoruma elverişli olup, illa da bir red konusu yapılmayabilir. Örnek olarak at’la iligili verilen şu malumat hatırlatılabilir. İbn-i Kesir ve Kurtubi’nin aktardıklarına göre Hristiyanlık’tan İslam’a geçen meşhur İsrailiyatçılardan Vehb b. Münebbih Allah At’ı ne’den yarattı? sorusunu şöyle cevaplamıştır: “Allah at’ı güney rüzgarından yaratmıştır”. Abdullah Aydemir,Tefsir’de İsrailiyat, DİB, Ankara,1979. s: 91.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Bu ifade İsrailiyat kabilinden değerlendirilse de, biz at’ın süratli oluşuna binaen mecaza hamledilmesi mümkün olduğunu düşünüyoruz. Çünkü burada verilen bilgi, at’ın yaratılış özüyle ilgili ontolojik bilgi olmaktan çok, onun tabiatına ilişkin edebi bir uslupla bir özelliğine işaret edilmiş olma ihtimali daha yüksektir.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][vii] Kadını yaratılıştan özürlü ilan eden “Kaburga kemiği hurafesi” ve büyük bir ahlaki sefahat örneği olan “ensest efsaneleri” için bkz. Kitab-ı Mukaddes, Tevrat, Tekvin Babı, Bap-2/21-22; Kitab-ı mukaddes şirketi, İstanbul,1993, s:2[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][viii] Cehennemin geçici bir menzil olmadığına dair, bu ayet ile aynı mesajı taşıyan benzer ayetler için bkz.Alim imran,3/23-25.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][ix] İslamoğlu Mustafa, İsraioğulları’ndan Ümmet-i Muhammed’e Yahudileşme Temayülü, İstanbul,1995[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][x] Fususu’l-Hikem,1/83’nden, Prof. Dr.İbrahim SARMIŞ, Tasavvuf Ve İslam, Ekin yayınları,1997, İstanbul, s:183.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xi] Dr. Ebu’l- A’la Afifi, Muhyiddin İbn Arabi’nin Tasavvuf Felsefesi, A. Ü. İlahiyata Fakültesi yayınları, s:86.’dan Prof. Dr.İbrahim Sarmış, Tasavvuf Ve İslam, Ekin yayınları, 1997, İstanbul, s:183-184. [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xii] İslamoğlu Mustafa, Üç Muhammed, Denge yayınları, İstanbul, 2000, s.146; İbn Arabi, Fütuhat-ı Mekkiyye, 3/94’den nkl.[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xiii] Allah ile icad edilen her tür soy bağı Kur’an’da kınanmış ve lanetlenmiştir. O,aşkın bir ilahtır; Yarattıklarına denk olarak düşülebilecek bir ilah değildir. Konuyla ilgili yüzlerce ayetten referans vermek mümkündür. O’nu “bir şeyden doğan” veya “bir şey doğuran” ilah olarak tasavvur eden her tür felsefi yada dini akıma Kur’an’ın bir suresi bile yeterlidir: “De ki: O, tek Allah’tır. Allah Öncesiz ve Sonrasız, bütün var olmakta olanların sebepsiz sebebi (dir). O doğurmamıştır, doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey onunla mukayese edilemez.” (İHLAS SÛRESİ,112/1-4.)[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xiv] Vahdet ile Tevhid arasındaki fark ve Allah’ı gereğince takdir etmenin Kur’anî ölçülerinin neler olduğuna ilişkin daha geniş bilgi için bkz. Fevzi Zülaloğlu, Allah’ı Gereğince Takdir Etmek, Haksöz Dergisi, İstanbul, Nisan,2000, sayı.109, s.33-48.[/FONT]