Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tefsirin Doğuşu

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1-Sahabe-Tâbiûn Dönemi[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İbni Abbas –ki o peygamberimizin vefatı esnasında küçük bir çocuktu- tefsir çalışmalarında ilk akla gelen isimdir. Ondan Mücahid tüm ayetlerin tahlili tefsirini dinlemiştir. (Şimşek Said, Tefsir İlminin Problemleri, s.25.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2- Tedvin Dönemi[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu dönemde tefsir çalışmaları iki usulle yapılır olmuştur: Rivayet, Dirayet.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Rivayet Tefsirleri, aklın zaaflarından kaçınmak, sapmayı önlemek için her ayeti mümkün olduğu kadar çok rivayetle açıklama yönüne gitmiştir. Fakat bidat ve hurafeler rivayetler yoluyla bu tür tefsir çalışmalarını işgal etmiştir. Bu tür açıklama yöntemleri tabiatı gereği içinden çıktıkları toplumların sorunlarıyla fazla ilgilenmemişlerdir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Dirayet tefsirleri ise rivayetten çok akli istidlallerle Kur’an’ı açıklama yönüne gitmiştir. Bu yöntem tabiatı gereği içinden çıktığı toplumların sorunlarıyla daha çok ilgilenmiştir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bundan sonra yazılan tefsirleri üç grupta mütalaa edebiliriz: a) Geçmişe dört elle sarılanlar b) Geleneği eleştirerek dirayet yöntemini takib edenler c) ikisi arasında dengeyi yakalayanlar, ya da kararsız bir yol izleyenler.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3- Hicri beşinci asırda haçlı saldırıları ve moğol istilaları diğer ilimlerle birlikte tefsirde de gerileme, taklit ve şerhçiliğin başlamasında etkili olmuştur.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]4- Hicri altıncı-yedinci asırlarda Beyzavi (685/1286) Zemahşeri’nin Keşşaf’ının muhtasarı olarak tefsirini yazmıştır. Osmanlı döneminde bu tefsirin yüzlerce şerhi yapılmıştır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Fahruddin Razi, Ragıb el-İsfehani’den ihtisar ederek tefsirini yazmıştır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Nesefi ise tefsirini Beyzavi ve Keşşaf’tan ihtisar etmiştir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]II- TEFSİR İLMİ’NDE ZAHİR-BATIN KAVRAMLARI[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Batıni Tefsir’in Delilleri[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1-Hadid,57/13. ayette geçen “içinde rahmet, dışında azap” ifadesi. Bu ayette geçen zahir: azap, batın: rahmet kelimelerinin işaret ettiği yerler cennet ve cehennemdir. Kur’an’ın tefsiri ile hiçbir ilgisi yoktur. Hem de kavramın kendisine değil iki mekana işaret etmektedir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2- Kur’an’ın yedi harf/lehçe ile dört boyutlu olarak indiği rivayeti. Bu rivayete göre Kur’an’ın her bir ayetinin dört anlamı vardır: zahiri/sırtı, batını/karnı, haddi/sınırları, matlaı/çağrışımları. İbi Teymiyye bu rivayetin hiçbir kaynakta bulumadığını tasavvufçuların uydurduğunu söylemiştir. (İbni Teymiyye, Risaletün fi İlmi’z-Zahiri ve’l-Batın, Mısır,1984, I/230; Said Şimşek’en nkl.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Özellikle batın ve matlaı bildiklerini iddia eden Tasavvufçular bu bilgiye, Muhammedi Nur’dan akan feyizle yada, direk olarak ledünni ilim elde etmek yoluyla Allah’tan alarak ulaştıklarını iddia etmişlerdir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3- Keşf yoluyla Hz. Ali ve Ebu Bekir’den geldiği iddia edilen bilgiler[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu iddia peygamberimizin iki tür tebliğ yaptığı iftirası üzerinden yürütülmüştür: avama/sıradan halka Kur’an’ı, havassa/seçkinlere özel bir bilgi. Oysa hiçbir peygamber kendisine gelen vahyin bir kısmını bir kısım insanlardan saklamayı bırakalım, Abese suresinde görüldüğü gibi havassa meyletmesi yasaklanmıştır. Tebliğin açıkça, saklayıp gizlemeden yapılması gerektiğine ilişkin onlarca ayet Batınileri yalanlamaktadır. Örnek olarak Hicr Suresi,15/94.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bâtın’ın önünü alamayan islam alimleri onun iç anlamın geçerli olabilmesi için bazı şartlar üretmişlerdir: 1) Zahiri manaya uygun olmak 2) Nassların şehadetine başvurmak 3)Şeriata ve akla uygun olmak 4) Nesnel kesinlik iddia etmemek. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu şartları gerçekleştiren batıni tefsir zaten batıni olmaktan çıkar, mefhum olur.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Zahir-Batın Ayrımı Yerine Mantuk Mefhum Terimleri[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Batıni anlam her ne kadar Kur’an’ın karnına/içine vurgu yapsa da neticesi itibariyle metnin dışında oluşmaktadır. Bu yönüyle yorumları kabukta kalmış, Kur’an’ın içine girmemiştir. Dolayısıyle batıni tefsir çeşitleri ister klasik tasavvuf filozoflarının yaptıkları gibi olsun isterse gravatlı çağdaş şehlerce üretilmiş olsun, netice itibariyle “yorumun Kur’an’ı belirlemesi” şeklinde gerçekleşmektedir[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]III-TEFSİR ÇEŞİTLERİ[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Malzemeleri itibariyle tefsir a) Rivayetçi b) Dirayetçi olmak üzere ikiye ayrılır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yöntemleri itibariyle ise a) Tahlili b) İcmali c) Karşılaştırmalı d) Konulu e) Nüzul Sırası olmak üzere beşe ayrılır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]A-ZAHİRİ TEFSİR[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1- Selefiye’nin Tefsir Yöntemi[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Allah’ı eli: [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ı edebi yönünü ihmal ve görmezden gelme, lafza sıkı sıkıya bağlılık[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Lafız-mesaj arasında vasat ilişkiyi kuramamak[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2- İbni Hazm’ın Yöntemi[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]sonsuz evlilik: ikişer, üçer dörder......[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Rasulullah’ın rolünü görmezden gelme,[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Dilin edebi yönlerini görmezden gelme, lafza sıkı sıkıya bağlılık[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Vasatı kaçırmak: lafız-mesaj arasında vasat ilişkiyi kuramamak.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3-Teczii/Atomik Tefsir Yöntemi[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ı anlaşılmasında sadece analiktik/tahlili yöntemi kullandığı için sonuçları elverişsizdir. Lafız-mesaj ilişkisinde vasatı yakalamak konusunda kullandığı usulün tabiatı gereği başarısızdır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Bize göre iyi niyetli de olsa, Bektaşi Mantığı diye de ünlenen “Atomik Tefsir Yöntemi” Kur’an’ın bütüncüllüğünü gözden kaçırarak parça doğruları bütün gibi sunarak günümüze kadar gelen kötü izler bırakmıştır. Bu tefsir yönteminde ayetler Kur’an’ın canlı bir organizması gibi bütüncül değil, parça parça ele alınmakta, öylece yorumlanmaktadır. Şüphesiz pek çok faydaları da olan bu usul, bazen Kur’an’ın doğru anlaşılmasının önünde engel olabilmektedir. Atomik tefsirin ilk akla gelen örneği Celaleyn Tefsiri’dir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın konularını birbirinden bağımsız olarak ele almak, insanların ilahi mesajın kendi içinde tutarsızlıklar taşıdığı zehabına kapılmalarına yol açabilmektedir. Ya da zihinlerde varolan tenakuzlar giderilememektedir.; Neye iman ettiği konusunda kendisini dahi ikna edememiş bir kimsenin başkalarına hakikati sahih bir şekilde iletemeyeceği aşikar olduğuna göre, parçalar arasında birleştirici bir bağ kurma sorumluluğu taşımamak, tahkik ehli bir ümmetin oluşmasını engellemektedir. Atomik/parçacı yorumlama tarzı’nın ne gibi handikaplara yol açtığını üç örnek üzerinde dile getirmek istiyoruz: Nüşuz, şefaat, ru’yetullah.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1) Nüşuz[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Birincisi Nüşuz kelimesidir. Kur’an’da sadece iki ayette geçen Nüşuz kelimesine verilen anlamlar arasında her hangi bir ilgi kurmamak bazı olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Çünkü ayetler arasında zorunlu münasebetlerin varolduğu konusunda, her hangi bir kaygı taşınmamaktadır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Nisa suresi (4),34. ayette geçen, kadınların işlemesi mümkün kötü bir fiili olan Nüşuz’a verilen anlam ile, erkeklerin işleme ihtimali olan Nüşuz’un (Nisa,4/128) anlamı arasında, doğru bir alaka kurmadan, sözlükten seçilen her hangi bir karşılık vermek hakikate ulaşmayı zorlaştırmaktadır. Oysa ilahi mesajın bütünlüğü ve bağlamı gözönüne alınarak –aslına uygun, tutarlı bir yorumla- ayetlerin tefsiri yapılmalıdır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Kadınların Nüşuz’unu Celaleyn, “kocalarına itaatsizlik etmek suretiyle isyan etmeleri” şeklinde izah ederken; erkeklerin Nüşuz’unu ise, şöyle izah eder: “ “Erkeğin eşi ile birlikte yattığı yeri terk etmesi, eşinin nafakasını kısması, gözünü ondan daha güzeline dikmesi.”[1][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Erkeğin nüşuz’u ile ilgili yoruma bir itirazımız yoktur. Fakat kadınların nüşuz’u açıklanırken mesajın salt ‘erkeğe itaat’ bağlamına indirgenmesi ve iki ayet arasında bir irtibat ve bütünlük kaygısı güdülmemesi bize göre çeşitli sorunlara yol açabilmektedir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Şüphesiz bir kelime iki farklı yerde bağlamından dolayı, birbirinden farklı anlamlara gelebilir. Fakat bu Kur’an’da sadece iki ayette kullanılan nüşuz için geçerli değildir. Bize göre iki ayet arasında kurulacak ilgi ile -ilahi mesajı erkeği ya da kadını kayıracak şekilde yorumlamadan ele alırsak- nüşuz’un terim anlamını şöylece toparlayabiliriz: “İster kadın tarafından işlenmiş olsun, isterse erkek tarafından işlenmiş olsun, aile sorumluluklarına halel getiren maddi ve manevi nitelikli -özellikle ahlâki- davranışlardır”[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2) Şefaat[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İkinci örneğimiz Şefaat kavramıdır. Atomik tefsir yöntemi ile mesajı fehm etme çabasında olan eserler –ki onlarca Kur’an meali tefsirlerde yapılan bu hataları tekrar etmektedir- önce düşünce alanında sonra da gündelik amellerine kadar müslümanlar üzerinde olumsuz tesirler icra etmektedir. Teczîi usulü tek geçer akçe kabul eden yorumcular, “Şefaata izin verileceği” anlamında Kur’an’da geçen ayetler ile, “Ahirette şefaat yoktur” şeklindeki ayetler arasında her hangi irtibat kurma gereği hissetmemektedirler. Bu da çeşitli yanlış anlaşılmalara yol açmakta, hakikatin bir yüzü gereğinden fazla ön plana çıkarılırken, diğer yüzü görmezden gelinmektedir.[ii][2][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3) Ru’yetullah[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Diğer bir örnek de, Ru’yetullah meselesidir. Atomik tefsir yöntemi ile hareket eden bir kısım müslümanlara göre Allah, Ahiret Günü mutlaka görülecektir. Bunların dayanak ileri sürdükleri ayetin, Ru’yet değil de Nazar’dan bahsediyor olması, onlar için hiç önemli değildir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bir kısım da müslümanlar da Bektaşi’nin atomik tefsir yöntemini kendi meşreplerini delillendirmek için kullanmakta, ötekilerin öne çıkardıkları kanıta itibar etmemektedirler. Biz burada iki karşı cephenin delil olarak öne sürdükleri iki ayet ile söylemek istediklerimizi ifade etmek istiyoruz. Allah’ın, Ahiret Günü görülemeyeceğini söyleyen müslümanların öne çıkardıkları ayet şudur: [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Gözler onu idrak edemez, halbuki o gözleri idrak eder, zira yalnız O’dur Latîf ve Habîr olan.” ( En’am,6/103.) [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ahiret Günü Allah’a “nazar” edilebileceğini savunanların da ileri sürdükleri delil şudur:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Bazı yüzler O Gün mutlulukla parlayacak, Rablerine bakarken ( lafzen, Nâzırah)” ( Kıyame,75/22-23.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bize göre bu ayetler ile, mesajı birbirine benzeyen ayet grupları arasında vehmedilen -takdir edilen tezat manalar- “Bütünlüğü Esas Alan Bir Tefsir Yöntemi” ile giderilebilir. Dünyadaki idrak düzeyimiz ile ahirettedeki idrak düzeyimizin aynı olmayacağı kesindir. Öte yandan bize göre, insanların birbirlerini ve diğer varlıkları idrak ettikleri şekillerde Yüce Allah’ın kavranabileceğini iddia etmek, onu gereğince takdir edememek anlamına gelmektedir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Aksi takdirde herkes ayetlere -gerçekliği olsun veya olmasın- kendince manalar takdir edecek, sanki Kur’an’da iki farklı anlayışa geçit veriliyormuş gibi bir sonuç hasıl olacaktır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Mesajın parçalanmasına yol açan bu teczii yöntem, sayılarını çoğaltabileceğimiz bir çok konuda, ümmet’in zihninde yanlış tasavvurların oluşmasına sebep olmaktadır. Derinlemesine analizlerde yararlanılabilecek bu usul, Kur’an’ın fehm edilmesi esnasında dikkatli kullanılmalıdır. Yoksa “gruplara bölünüp her bir grubun da elinde tutuğunu yegane hakikat olarak gördüğü bir bir durum”a düşebiliriz. Bu parçacı-bölücü anlayış ise, bilindiği gibi Ehli Kitab’ın kınanan özellikleri arasında Kur’an’da anılmaktadır. Görüldüğü gibi Atomik Tefsir Yöntemi’nde, anlam takdir edilen anahtar bir kelime veya her hangi bir konu –ayetleri birbiri ile tenakuza düşürme pahasına- Kur’an’ın mesaj bütünlüğü ile ilişkilendirilmeden yorumlanabilmektedir; bu da çeşitli zaafların ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın bütünlüğünü, ayetlerin siyak-sibakını, surenin bağlamını, ilk muhatapların öncül bilgisinin temsil ettiği arka planı dikkate almadan ilahi kelamı anladığını iddia etmek havada “kalan bir iddia olma” nitelemesiyle mahkum olmaktan kurtulamayacaktır. Atomik/parçacı tefsir yönteminin handikapları halk arasında –çoğu zamanda alay edilerek- Bektaşi hikayeleri dolaşmaktadır. Fakat bu sorun ne avam ile, ne de tarih ile sınırlıdır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Akademik bir tezi ispatlamak için Kur’an ayetlerine araç muamelesi yapan araştırmacılar da, samimi olup olmadıkları bir yana, ilahi vahyi salt bir metin olarak görmekle teczîi tefsir usulünden yararlanmaktadırlar. Yine aşağılık kompleksi bulunan kimi “bilimsel tefsir” sevdalıları da, etimoloji’nin imkanlarından yararlanıp içine biraz da hayal gücü kattıktan sonra, Kur’an’ın bağlamının, gramerinin üzerine çıkıp surelerin, ayetlerin siyakını hesaba katmaksızın zorla söküp çıkardıkları anlam’ı elde ederken de atomik bir tefsirin hastalıklarına tutulmuş olmaktadırlar. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]4- Edebi Tefsir[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kurucusu Emin el-Huli’dir. Ona göre Kur’an’ın en üstün yanı belağat-fesahat yönüdür. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Hz. Ömer Taha suresi’ni dinledikten sonra Müslüman olmuştur.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın üslubu etkilidir: 41/26, 9/6.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın düşmanları tarafından büyü olarak nitelendirilmesi onun üstünlüğüne delildir: 27/33,74/24.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın muhalifleri tarafından şair sözüne benzetilmesi de onun üstün edebi özellikerine işaret etmektedir: 21/5,37/39,52/30,36/69.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Edebi Tefsir’in Önerdiği Araştırma Aşamaları[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1) Konunun sınırları belirlenmelidir 2) Konuyla ilgili tüm ayetler sıralanmalıdır, siyak-sibak ilişkisine dikkat edilmeli 3) Nüzul Sırasına göre ayetler dizilmelidir; nüzul sırası ayetler arası münasebet göz önüne alınarak analiz edilmeli 4) Ulaşılan sonuçlar gözden geçirilerek analiz edilmeli 5) Metinde geçen sözcüklerin kelime ve terim anlamları tespit edilmeli 6) Ön yargılardan uzak durarak sonuçlar çıkarılmalı[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Zaafları: Edebi yönü üzerinde aşırı vurgu yapmak mesajı gözden kaçırmaya yol açabilir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Toshihiko İzutsu’nun Semantik çalışmaları son derece başarılıdır, fakat mesaj, hedef ve maksatlar ikinci planda kalmakta, mekanik bir sonuçla karşı kalmaktayız.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]B-BATINİ-İLHADİ TEFSİR ÇEŞİTLERİ[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İlhadi Tefsir’in Özellikleri[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]l-h-d kök harflerinen türeyen ilhad, maksattan sapmak demektir. Her küfür ilhaddır, fakat her ilhad küfür değildir. İlhadi yorumda şeytanın sağdan yaklaşması söz konusudur. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Özellikleri: [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]a)İslami beşeri sistemlerle özdeşleştirmek, zan ifade eden beşeri yorumlarla Musahaf’ın mahfuz metnini kuşatma altına almak. Öznel batınilik: ibn Arabi, fazlur Rahman[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]b) Kur’an’ın emirlerinin indiği dönemle kayıtlı olduğunu iddia etmek. Nesnelci batınilik.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]c) Kur’an ile Peygamberimiz arasındaki ilişkiyi iyi kuramamak. Mesela Edip Yüksel, İskender Evrenasoğlu: “her nebi resuldür, her rasul nebi değildir.”[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek: 35/5: “şeytan Allah ile aldatır” ilhadi yorum: “şeytan Allah’ı istismar eder, edilgen bir ilah tasavvuru” vasati yorum: “Günah işleme konusunda şeytan, suçu Allah’ı rızasına uygunmuş gibi gösterir.”[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek: 2/26: ilhadi yorum: “Ayetler fasıkları dalalete düşürür”[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Vasati yorum: “önyargılı yaklaşanlar fasıklardır. Kalplerini arınmaya açmayan, ayetlerdeki hakikatleri duyduklarında, tepkisel-duygusal hareket eden fasıkların sapkınlıkları artar.” [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bâtınî Tefsir: Anlamı lafzın karnında arayıp lafzın dışına çıkmak: “Bir şey ne ise o değildir, ne değilse odur” (Russel Paradoksu)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]A-Nesnelci Batınilik: Rasyonalist Tefsir[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif](Çağdaş Dünyayı Esas, Kur’an’ı Fer’/ayrıntı Kabul Eder: İbni Sina, Fazlur Rahman) [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]B-Öznelci Batınilik:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] (Bilimsel Gelişmelerin Yedeğine Alan Çağdaş Mistisizm: İbn Arabi, Yaşar Nuri Öztürk [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Nesnelci Batınilik[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1-Rivayetçi Tefsir[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif](Taberi, İbni Kesir)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kadim Şirk Kültürlerinin Ve İsrailiyat’ın Etkisi ile Gerçekleşen Sapma[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Tarihte ve günümüzde hayatı, eşya ve olguları Kur’an’ın öğrettiği İslami bir dünya görüşünün, değerler sisteminin penceresinden değil de, eski alışkanlıkların veya içinde yaşanılan toplulumun kollektif hafızasının etkisi ile bakma eğilimine yoğun olarak rastlanmaktadır. Bunun en başta gelen sebebi, köklü bir irşad sürecinden geçmeden Müslüman ismini almak, daha sonra da bu sıfatın içini hak edildiği şekilde doldurmaya gayret etmemektir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsrailiyat yoluyla gerçekleşen sapma, Şirk Kültürleri’nin etkilerinden kurtulmadan müslümanlık iddiasında bulunan Ümmet içinde yer alan kimseler eli ile gerçekleşmiştir. Bunlar içerisinde, eski kimliği Yahudilik, Hristiyanlık, Budizm, Hinduizm, Maniheizm, Kadim Mısır veya Yunan kültürü olan ya da maddeci felsefelerin etkisinden kurtulamamış kimseler-Müslüman filozoflar- ön sıralarda yer almaktadır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Böylesi bir sapmanın çok fazla iyi niyetli olduğunu varsaymayı gerektiren ipuçlarını temsil düzeyindeki eserlerde görmek o kadar kolay değildir. Çünkü bu kesimlerden Kur’an ile oluşmuş bir kimliğe geçiş yapanlar, ya yarım gönüllü, imanda pazarlıkçı insanlardır. Yahut da konjoktürden/o günkü dünyada varolan hakim paradigmadan etkilenerek Kur’an’a onda olmayan anlamlar takdir etme gayretine düşmüş kimselerdir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu gün İslam Dünyası’nda pek çok müslümanın ortak hafızasında yaşayan hurafelerin kaynağı olarak çoğu kez “israiliyat” diye terimleşen olgu ile karşılaşmaktayız. Müslüman kimliğinin kesintisiz Tevhid Geleneği’ne mensubiyeti, tarihi süreç içersinde basiretten nasibi olmayan kimi insanlarca istismar edilebilmiştir. Bunun sonucunda da bize din olarak tevarüs eden kimi anlayışların, öz benliğini ve çevresini arındırmakla, insanlığa şahit olmakla görevlendirilmiş olan İslam Ümmeti’nin yeniden inşa edilmesinin önünde engel olduğu için ıslaha muhtaç hale gelmiştir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tabii ki biz toptan reddetmek gibi kolaycılıklara kaçmadan Rasulullah’ın bize öğrettiği şekilde –ıslah edilebilecek olan ıslah etmeli, atılması gerekene acımadan atmalı- “seçici” davranmalıyız. Ne yalan yanlış şeylerin sırf tarihi değer taşıyor diye zihnimizi, kalbimizi, gönlümüzü kirletmesine izin vermeliyiz. Ne de onları tamamıyla reddetmeliyiz. “Pireye kızıp, yorgan yakan; papaza kızıp oruç bozan”lar durumuna düşmemeliyiz.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsrailiyat sadece Kur’an tefsirlerini etkilememiş, zaten birbiri ile doğal bir etkileşim halinde olan hadis literatürünü de etkilemiştir. Mesela Ehl-i Kitapta –özellikle Yahudi ve Hristiyanlar’da- görülen Antrophomorphism/insan görünümlü tanrı anlayışı bazı hadisler aracılığı ile akidemize taşınmak istenmiştir.[iii][3] Fakat Kur’an’ın korunmuş lafzı ve Rasulullah’ın apaçık şahitliğinin tevatüren, kesintisiz bir şekilde nesilden nesile aktarılmış olması, müslümanlar arasında bu türden batıl ulûhiyet tasavvurlarının kökleşmesini çok şükür engellemiştir. Ancak vahdet-i vucud etkisinde kalan tasavvuf literatürünü bu genellemenin dışında tutmak gerekir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsrailiyat’ın Etkisi ile Oluşan Sapma[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ı anlama ve yorumlamada İsrailiyat’ın etkisine dair çok sayıda çalışma yapılmıştır. Biz bu müstakil eserlerin birinden bazı örnek alıntılar yaparak, daha geniş bilgi için kaynaklarımıza vurgu yapmakla iktifa edeceğiz. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Sahabe’den Abdullah ibn. Abbas, Ebu Hureyre, Amr ibnü’l- As; Tabiin’den Ka’bü’l-Ahbar, Vehb ibn-i Münebbih israiliyatı Kur’an’ı tefsir etmede kulanan isimlerden bazılarıdır. Şimdi birkaç alıntı ile işin vehametini gözler önüne sermeye çalışalım.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]a) Güneş, Ay ve Ay’a vurulan şamar hakkında[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] İsra Suresi 12. ayetinde geçen “gece ayetini silmek” ifadesini İbn-i Abbas, Kurtubi’de geçtiğine göre şöyle yorumlamıştır:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] “Allah arşının nurundan iki güneş yarattı. Kendi ilmi ilahisine muvafık olarak güneşi dünya büyüklüğünde yarattı. Ay’ı da güneşten küçük olarak halk eyledi. Bu yaratmadan sonra Cebrail’i ay’ı söndürmekle vazifelendirdi. O da üç kerre kanadını ay yüzeyinden geçirdi (tokat attı) Ay bundan önce bir güneşti. Ay’ın ışığı alındı, geriye nuru kaldı. Bu gün sizin ay’ın yüzeyinde gördüğünüz siyah lekeler bu mahvın izleridir. Eğer Allah bu ameliyyeyi yapmayıp da, ay’ı ilk hali ile bıraksaydı gece gündüzden seçilip ayrılamazdı.”[iv][4][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]b) Kudüs mü Mekke mi; ya da Dünya’nın ortası neresi?[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Aslen Yemen Yahudilerinden olan Ka’b el-Ahbar çok sayıda İsrailiyat haberini müslümanlar arasında yaymıştır. O Kaf sûresi (50), 41-42.ayetlerin tefsirinde eski kültürünün etkilerini ve hevasını konuşturarak Mekke ile Kudüs’ü, dolayısıyla Kabe ile Beytü’l-makdis’i rekabete sokmuş, birbirleriyle üstünlük yarışına sokmuştur. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Onun yorumuna geçmeden önce ayetlerin mealini okuyalım:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ve ölüm çağrısında bulunan Allah’ın (sizi) yakından çağıracağı o (Kıyamet) Günü’ne kulak verin. (Ve kendi kendinize düşünün) bütün insanlığın nihai çağrıyı gerçekten duyacağı Gün’ü, (ölümden) hayata dönecekleri Gün’ü” [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Katade’ye göre Ka’b bu ayeti şöyle yorumlamıştır: “Ayette bahsedilen “ünleme günü”nde Cenabı Hakk bir meleğe, “Beytü’l Makdis’in kayası üzerinden şöyle seslenmesini emredecek: Ey çürümüş kemikler! Ey parça parça olmuş eklem ve mafsallar; Allah sizin Fasl-ı Kaza için toplanmanızı emrediyor!..”[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Acaba bu melek veya ünleyici niçin Beytü’l-Makdis’ten (Kudüs’ten) nida edecekti? Sorusuna dünyanın yarı çapıyla ve kudüs ile sema arasındaki mesafeyle ilgili mühendislik hesapaları da yapılarak, gerekli cevaplar verilmiştir: [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“(1)-Çünkü Beytü’l-Makdis yerin (dünyanın) tam ortasıdır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] (2)-Burası Arz’ın semaya en yakın noktasıdır. Ve bu yakınlık 18 mildir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif](3)- Ünleyici Beytü’l- Makdisteki kayadan ünleyecektir. Burası yer ile göğün birbirine en yakın oldukları noktadır. Aradaki mesafe 12 mildir” [v][5][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yaptığımız alıntılar yoruma ihtiyaç duymayacak açıklıkta olup, Kur’an’ın “ Gayb’ı Allah’tan başkasının bilemeyeceği, sorumluluk doğuracağından dolayı bilinemeyecek olanın ardına düşmenin de yanlış olduğu” ölçüsüne açıkça muhalefet içerdiğini söylemekle yetinmek istiyoruz. [vi][6][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsrailiyat yolu ile da bir çok yanlış ve hurafe müslümanlara geçmiştir. Sayfalar dolusu listeler sıralamak mümkündür. Fakat biz, bunlardan ikisinden söz ederek konuyu kapatmak istiyoruz. Birincisi, ilk kadının (Havva’nın) erkeğin (Adem’in) kaburga kemiğinden yaratıldığı, bunların çocuklarının evlenerek insanlığın ensest ile çoğaldığı iddiası. Kur’an’ın hiçbir ayetinde ima bile edilmeyen bu anlayış bu gün milyonlarca müslüman arasında yaygın inanç olarak varlığını sürdürmektedir. Oysa böyle bir tasavvurun kaynağı Kur’an değil, muharref Tevrat’ın Tekvin babıdır. [vii][7][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İkinci örneğimiz Yahudiler’den geçen bir Ahiret telakkisidir. Müslümanların günlük hayatına kadar etkili olmuş bu telakkiye göre; “cehennem geçici bir menzil”dir. Oysa böyle bir itikadın yahudilere ait olduğu ve batıl bir zandan ibaret olduğu beyan edilerek ilahi kelamın korunmuş kaynağı olan Kur’an’da reddedilmektedir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ve onlar: ‘Ateş sayılı birkaç günden fazla dokunmaz’derler. De ki (onlara): “Allah’tan bir söz mü aldınız -çünkü O hiçbir zaman sözünden caymaz-yoksa asla bilemeyeceğiniz bir şey mi Allah’a isnad ediyorsunuz?” (Bakara,2/80) [viii][8][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Günümüzde müslümanlar arasında yaşayan, günlük hayatı ve ahlaki alışkanlıkları dahi etkileyen çok sayıda İsrailiyat izdüşümü vardır. Müslümanlar arasında görülenYahudileşme eğilimlerine ilişkin, Mustafa İslamoğlu’nun Kur’an’ı temel kaynak alarak hazırladığı yetkin bir eserini anarak konuyu kapatmak istiyoruz: Yahudileşme Temayülü. [ix] [9][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]ÖZNELCİ BATNİLİK: İBN ARABİ-YAŞAR NURİ ÖZTÜRK[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bilindiği gibi bâtın zâhirin zıddıdır. Bir terim olarak Bâtınîlik ise, “iç manaya yönelme iddiasıyla ilahi mesaja fütursuzca anlam takdir etme hakkını kendilerinde görmek”şeklinde tanımlanabilir. Kur’an’ın bilinen –Rasulullah tarafından anlaşılan ve uygulanan ve sahih bir şekilde tevarüs eden- anlamıyla yetinmeyen Bâtınîler, sözde derinlik adına hevalarınca ürettikleri manaları ilahi kelamın mesajına yükleyerek tahrifler yapmışlardır. Konuyu fazla uzatmamak için bu tür tefsir yöntemini kullanan simge bir isimden ve onun yorumlama şeklinden bahsetmekle yetineceğiz. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Fatır Suresi(35), 15.ayet bağlamında, örnek tahlil:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Allah İnsanlara muhtaç mıdır?” Önce ayeti okuyalım: [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Ama O, hiçbir şeye muhtaç değildir; ve hamd/bütün övgüler O’na mahsustur.”[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Muhyiddin İbn Arabi bu ayeti hevasına göre yorumlayarak, ona şöyle bir anlam takdir etmiştir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Varlığımız açısından biz O’na muhtaç, nefsinde zuhuru için o bize muhtaçtır...O bana hamd eder, ben ona hamd ederim; o bana ibadet eder, ben O’na ibadet ederim.”[x][10][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu bâtıni tefsir yöntemi, ibn Arabi’nin yaşadığı tarihsel kesitte bazı olumlu yankılar bulabilecek nitelikte idi. O içinde yaşadığı dünyanın kültürel atmosferine benliğini kaptırmış, Kur’an’ı anlamada ön yargısız hareket etmemiştir. İbn-i Arabi’nin yetiştiği ortamdan kaynaklanan kimlik ve kişiliği, ilahi vahyi algılama şeklini olumsuz yönde etkilemiştir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Acaba İbn Arabi’yi böyle tefsirler yapmaya sevk eden kültürel unsurlar nelerdir? Bu konuda bir İbn Arabi uzmanlarından Afîfî onun kuşatılmış olduğu şirk kültürlerini iki başlıkta özetlemektedir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“a)Geniş çapta stoacılar’dan, Philio’dan ve Yeni Eflatuncular’dan alınan ve yine bu doktrinin metafizik ve insani boyutunu geniş çapta etkileyen Hellenistik unsur. b) Başta İsmaililer (Batıniler) ve Hallac-ı Mansur’a ait olan ve daha çok tasavvufi yönü etkileyen İslami unsurlar.”[xi][11][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Kalbim vasıta olmaksızın Rabbim’den haber verdi ki” demek sûretiyle Kur’an’ın kaynak değerini sıfırlayan ve vasıtasız vahiy aldığı iddiasıyla da Rasulleri küçümseyen İbn Ârâbî hermetik irfan okulunun hocaları elinde yetişmiştir.[xii][12] Vahdetçi vücutçu filozoflar’ın tümünde varolan şeriat, tarikat, hakikat ayırımı ve ilahi vahiyle indirilmiş olan şeriat’ın en alt basamağa yerleştirilmiş olması, bize göre İbn Arabi’de varolan seçkinci ve küçümseyici tutumdur. Eğer böyle bir tutumu olmasaydı, Kur’an’ın açık beyanlarına rağmen Firavun’un cennetlik olduğunu söylemez, Kıyamet’in zamanını tayin etmeye kalkmazdı. Arabi’nin bütün fikirlerine etki eden hakikat’i sulandırıcı bu çoğulcu yaklaşım tarzı, Post Modernizm’den sonra yeniden revaçta olmaya başlayan Rölativizm’le birleşince, bazı kafası karışık zihinlerde kendisine ifade kolaylığı bulabilmektedir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Burada dikkatlerin üzerinde yoğunlaştırılması gereken nokta, yüzyıllar öncesinde kendisini tüm hakikatlerin üzerinde gören tasavvur ile Kur’an’ın anlaşılmasında Hermönetiği bir yöntem olarak önerenler arasındaki benzerliktir. Her iki yaklaşım sahipleri de Kur’an’dan tek bir hakikat çıkmayacağını savunmak suretiyle ilahi vahyin mesajını Rölativizm’in/göreceliğin kucağına itmektedirler. Bir başka deyişle Kur’an ve Sünnet’in temsil ettiği mubîn hakikate ikinci üçüncü dereceden bile değer vermeyen mekteplerin Bâtınîlik üzerine kurulu yorumlama yöntemi ile Post Modernizm’in “her şey yanlışlanabilir” öngörüsü arasındaki benzerlik üzerinde durulmaya değerdir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Vahdet-i vücud felsefesi’nin temsil ettiği bâtınîlik Allah ile varlıklar arasındaki ilişkiyi manevi planda ele alsa da yatay bir düzlemde değerlendirmiştir. Nasıl Hristiyanlar İsa a’la, Yahudiler Üzeyir a’la, Mekke müşrikleri meleklerle Allah arasında soy bağı icad ettilerse; Vahdet-i Vücudçular da tüm Kainatla Allah arasında soy bağı icad etmişlerdir.[xiii][13] Çünkü Kainat’ı Allah’ın bir tecellisi, O’nun manevi şahsiyetinin bir parçası olarak tasavvur etmişlerdir. Oysa Allah’ı gereğince takdir etmek, O’nunla yatay bir ilişki olan “vahdet ilişkisi” ile mümkün değildir. Allah’a her hangi bir şeyi ortak koşmadan –O’na denk aramadan- münasebet kurmak, dikey bir ilişki olan “Tevhid İlişkisi” ile mümkündür.[xiv] [14][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Batıni Tefsir Örnekleri[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Gayb konusu[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Cin suresi 26.ayette geçen “Allah gayba kimseyi muttali kılmaz” ifadesinin cahil Arapları bağladığı iddia edilmiştir. (Abdülaziz Debbağ, el-ibriz, Celal Yıldırım, İstanbul, 1979, I/518-521.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tevhid-Şirk[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] İbn Arabi 17/23.de geçen “yalnız Allah’a ibadet edin” vurgusunun emir olmadığını iddia etmiştir. Ona göre Mekke Müşrikleri Arif Billah’tır, putların sayısını sınırladıkları için yanlış yapmışlardır. Aynı şekilde Hristiyanlar da tanrıların sayısını üçe indirdikleri için yanlış yapmışlardır. (İbn Arabi, Futuhatu’l-Mekkiyye, Beyrut,III/117; Said Şimşek’ten nkl.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Hacc Şiarları (Maide,5/2.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Alusi’ye göre hacc şiarların saygı ile süluk ehli kasdedilmiştir. Hacc vakti: “Süluk vakti”, kurban “süluk ehli”dir. (Said Şimşek, Tefsir İlminin Problemleri, s.159.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Gökyüzündeki yıldızlar[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kuşeyri, göğün evliyanın kalbi, gökyüzündeki yıldızların evliyanın kalbindeki nurlar olduğunu iddia etmiştir. (Kuşeyri, Letaifu’l-İşarat, Mısır, 1983, III/611; Said Şimşek’ten nakl.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]


[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Celaleddin Muhammed ibn-i Ahmed el-Mahalli Ve Celaleddin Abdurrahman ibn-i Ebû Bekir es-Suyûtî, Tefsiru’l-Celaleyn Li Kur’an’il-Azim, Salah Bilgili Yayınevi, İstanbul,s:76,89. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][ii] Bize göre iki grup ayet arasındaki ilgi şöyle kurulmalıdır: Kur’an’da Tevhid inancının temel ilkelerinden biri olan adalet gereğince, haksız kazanç dünya hayatında da ahiret hayatında da yasaklanmıştır. Bu yüzden hak etmediği halde, Rasulullah’ın, meleklerin, meşayihin, velilerin veya bir başka vesilenin torpili ile cennete gitmek mümkün değildir. İltimas ve torpilcilik anlamında bir şefaat anlayışına ilahi mesajda asla geçit yoktur. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Torpilcilik anlamına şefaat olmadığına ilişkin bir grup ayet için bkz. Bakara,2/48,123,254; Secde,32/4; Zümer,39/44.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yüce Allah’ın kimleri affedeceğinin muhkem ölçüleri de bellidir. Öyleyse torpilcilik anlamında bir şefaat anlayışı Kur’an’da yoktur. Fakat dünyada ve ahirette müminlere yardım etmeye söz veren Yüce Rabbimizin “kendi taraflarına yardım etmesi” anlamında bir şefaat anlayışı Kur’an’da vardır. Bu anlamdaki bir grup ayet için bkz. Taha,20/109; Şuara,26/100-101; Mü’min,40/18; Necm,53/26. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İlahi bir yardım anlamdaki şefaatin, Va’dinden Asla Dönmeyen Adaletli Rabbimiz’in inayeteinin dünyada ve ahirette rıza-i ilahiye erişmiş müminler için olduğunda hiçbir kuşku yoktur; konunun bu bakımdan beyan edildiği bir grup ayet için bkz.Maide,5/56; Maide,7/94; Hacc,22/15; Rum,30/47; Fatır,35/6; Saffat,37/171-173; Mücadele,58/19,21-22; Müzzemmil,73/51. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][iii] Aşağıdaki hadis ile Tevrat’ta geçen şu pasaj arasındaki birebir uyum, hadisin kaynağına ilişkin apaçık bir ipucu vermektedir: “Allah Adem’i kendi suretinde yarattı” (Buhari’den nkl. İbn-i Kuteybe, Te’vîlü Muhtelifi’l-Hadis, terc.M.Hayri Kırbaşoğlu, Kayıhan yay. İstanbul,1989, s.338,341.) “Ve Allah yerin hayvanlarını cinslerine göre ve toprakta sürünen her şeyi cinsine göre yaptı ve Allah iyi olduğunu gördü ve Allah dedi; ‘Sûretimizde benzeyişimize göre insan yapalım’ ve denizin balıklarına ve göklerin kuşlarına ve sığırlara ve bütün yeryüzüne ve yerde sürünen her şeyin hakimi olsun...” (Kitab-ı Mukaddes, Tevrat, Tekvin, Bab-1, 25-26, K.M. şirketi yay. İstanbul,1993, s.1-2.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][iv] Abdullah Aydemir, Tefsir’de İsrailiyyat,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,Ankara, 1979, s:89.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][v] Zemahşeri’nin Keşşafı’ndan; Abdullah Aydemir, Tefsir’de İsrailiyat,DİB, Ankara,1979, s:93.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][vi] Her taşın altında da israiliyat ve hurafe arama alışkanlığının abartılması durumunda, sağlığımızı bozabileceğini söylemeden konuyu kapatmak istemiyoruz. Bazı İsrailyat kabilinden kaydedilen bilgiler yoruma elverişli olup, illa da bir red konusu yapılmayabilir. Örnek olarak at’la iligili verilen şu malumat hatırlatılabilir. İbn-i Kesir ve Kurtubi’nin aktardıklarına göre Hristiyanlık’tan İslam’a geçen meşhur İsrailiyatçılardan Vehb b. Münebbih Allah At’ı ne’den yarattı? sorusunu şöyle cevaplamıştır: “Allah at’ı güney rüzgarından yaratmıştır”. Abdullah Aydemir,Tefsir’de İsrailiyat, DİB, Ankara,1979. s: 91.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Bu ifade İsrailiyat kabilinden değerlendirilse de, biz at’ın süratli oluşuna binaen mecaza hamledilmesi mümkün olduğunu düşünüyoruz. Çünkü burada verilen bilgi, at’ın yaratılış özüyle ilgili ontolojik bilgi olmaktan çok, onun tabiatına ilişkin edebi bir uslupla bir özelliğine işaret edilmiş olma ihtimali daha yüksektir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][vii] Kadını yaratılıştan özürlü ilan eden “Kaburga kemiği hurafesi” ve büyük bir ahlaki sefahat örneği olan “ensest efsaneleri” için bkz. Kitab-ı Mukaddes, Tevrat, Tekvin Babı, Bap-2/21-22; Kitab-ı mukaddes şirketi, İstanbul,1993, s:2[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][viii] Cehennemin geçici bir menzil olmadığına dair, bu ayet ile aynı mesajı taşıyan benzer ayetler için bkz.Alim imran,3/23-25.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][ix] İslamoğlu Mustafa, İsraioğulları’ndan Ümmet-i Muhammed’e Yahudileşme Temayülü, İstanbul,1995[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][x] Fususu’l-Hikem,1/83’nden, Prof. Dr.İbrahim SARMIŞ, Tasavvuf Ve İslam, Ekin yayınları,1997, İstanbul, s:183.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xi] Dr. Ebu’l- A’la Afifi, Muhyiddin İbn Arabi’nin Tasavvuf Felsefesi, A. Ü. İlahiyata Fakültesi yayınları, s:86.’dan Prof. Dr.İbrahim Sarmış, Tasavvuf Ve İslam, Ekin yayınları, 1997, İstanbul, s:183-184. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xii] İslamoğlu Mustafa, Üç Muhammed, Denge yayınları, İstanbul, 2000, s.146; İbn Arabi, Fütuhat-ı Mekkiyye, 3/94’den nkl.[/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xiii] Allah ile icad edilen her tür soy bağı Kur’an’da kınanmış ve lanetlenmiştir. O,aşkın bir ilahtır; Yarattıklarına denk olarak düşülebilecek bir ilah değildir. Konuyla ilgili yüzlerce ayetten referans vermek mümkündür. O’nu “bir şeyden doğan” veya “bir şey doğuran” ilah olarak tasavvur eden her tür felsefi yada dini akıma Kur’an’ın bir suresi bile yeterlidir: “De ki: O, tek Allah’tır. Allah Öncesiz ve Sonrasız, bütün var olmakta olanların sebepsiz sebebi (dir). O doğurmamıştır, doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey onunla mukayese edilemez.” (İHLAS SÛRESİ,112/1-4.)[/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xiv] Vahdet ile Tevhid arasındaki fark ve Allah’ı gereğince takdir etmenin Kur’anî ölçülerinin neler olduğuna ilişkin daha geniş bilgi için bkz. Fevzi Zülaloğlu, Allah’ı Gereğince Takdir Etmek, Haksöz Dergisi, İstanbul, Nisan,2000, sayı.109, s.33-48.[/FONT]
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Tefsirin Doğuşu -2- çağdaş Batinilik

Tefsirin Doğuşu -2- çağdaş Batinilik

Bu Yazı 3 bölümden oluşmaktadır.)

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]ÇAĞDAŞ BATINİLİK[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yorumları her zaman Kur’an’ın önüne geçen Yaşar Nuri Öztürk’ün Kur’an’a yaptığı vurguların ne kadar da havada kaldığını –kalın kitaplarından yapacağımız yüzlerce sayfalık alıntı ile ortaya koymak mümkündür, ancak- birkaç örnek daha anarak kapatmak istiyoruz: “Kur’an Reenkarnasyonu onaylar.” [/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][15][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Budizm, Hinduizm ve muharref Hristiyanlık kaynaklı bu –enkarnasyon ve reenkarnasyon- düşüncenin Kur’an’a onaylatma çabası Yaşar Nuri’nin “kaynak olarak Kur’an”a verdiği değeri ele vermektedir. Tanrının ve insan ruhlarının bedenlenmesi demek olan Hulül/Enkarnasyon; ruhun bedenden ayrılması demek olan Tenasüh/Reenkarnasyon düşüncesi, hiçbir ayette îmâ bile edilmemektedir. Fakat sayın Öztürk’ün loyalist/bir başka düşüncenin kabulleri ile hareket etme tavrı, Kur’an’ın bazı ifade biçimlerinin te’vili/ tahrifi ile, bu kadim şirke malzeme yapmasına yol açacak vehâmettedir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yaşar Nuri Öztürk’te Reenkarnasyon sadece basit bir “ruh göçü” değildir; o bunu “ölen insanlardan bazılarının tekamül için, ikinci bir şans olarak tekrar dünyaya gönderileceklerini”[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][ii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] [16] iddia edecek kadar pervasızlaşmakta, “Kur’an’ın itikadda tek ölçü olduğu hakikatini” bulandırmaktan çekinmemektedir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Öztürk “İnsanın iç kuvvetleri arasında bizatihi kötü olan yoktur”[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][iii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][17] demektedir. Oysa Kur’an’da Yüce Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır: “Nefs’e ve onu düzenleyene andolsun! Sonra da ona Fucur’u (kötüye olan eğilimi) ve Takva’yı (iyiye olan eğilimi) ilham edene, ki onu arındıran kurtuluşa ermiştir.” ( Şems,91/7-9.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Cariyelerin hür kadınların aksine örtünmemelerini Fıkh’ın bir emri olarak gören Yaşar Nuri Öztürk, Nüzul Sebebinin zanni verileri ile ayetin anlamını sınırlayanlara bu konuda şöyle demektedir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Böyle bir ayırımın Kur’ansal dayanağı yoktur ve olamaz. Böyle bir ayırımı kabul ettiğinizde örtünme ile ilgili emirler dinsel düzenleme olmaktan çıkar, örfe ilişkin düzenlemeler olur; o takdirde örtünme emrinin din yönünden bağlayıcılığı kalmaz. Nitekim bazıları fıkhın bu ayırımına bakarak örtünmenin dinsel bir emir değil, örfi bir düzenleme olduğunu söyleyebilmişlerdir. Bunu kabul mümkün değildir.”[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][iv][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][18][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’da tesrettürle ilgili olarak hür-köle ayırımı olmadığı bir gerçektir. Fakat o, Tarihselcilik yerine öne çıkardığı “Evrenselcilik” vurgusunu, “Kur’an her muhatabına içinde yaşadığı zaman diliminde inmektedir” şeklinde yaptığından dolayı hür-cariye ayırımını reddetmektedir. Yoksa tesettür konusunda Modernist Tarihselciler’le aynı sonuca çıkmıştır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Mealciler’in çalışmalarını ulusçu ve laik bir bakış açısıyla yeniden yorumlayan Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ın anlama süreci ile ilgili olarak bir panelde şöyle demektedir: “Kur’an tüm zaman ve mekanlara hitâb etmektedir, onu anlama süreci de Kıyamet’e kadar devam edecektir.” Yani herkes Kur’an’ı kendisine iniyormuş gibi okumalıdır.[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][v][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][19][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Buna göre “ayetlerin ilk muhatapları, kendi dönemlerindeki bilimsel gelişmeler yeterince olgunlaşmadığı için”, bazı Kur’an düsturlarını doğru anlayamamış olabilirler. Görünüşte masum gibi gözüken bu tespite inandırmak, Kur’an ile ona muhatap olan kişinin rolünü yüceltmek içindir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Böylece dilediği gibi anlam verebilmenin -tahrifin- önü açılmış olacaktır. Çünkü bu akımın kullandığı yöntemin tezahürlerine, örnek şahitliklerine baktığımızda, ayetlerin ilk muhataplarına, Rasulullah’ın nasıl anlayıp şahitlik yaptığı önemli değildir. Ayetleri okurken hekes kendisine iniyormuş gibi davranmalıdır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Hidayeti Esas kabul eden Vasati Tefsir’in cevapları:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ma’hûd’un önemi ve Eşhuru’l-Hurum konusu[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Kur’an’da Haram aylarla ilgili “savaş yasağı” hükmünden söz edilmektedir. Fakat haram ayların hangileri olduğu belirtilmemiştir. Biz ancak iniş ortamının mütevatir bir yolla bize aktarılan tanıklığından (ma’hûdundan) haram ayların; zilkade, zilhicce, Muharrem, Recep olduğunu öğrenmekteyiz.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu durumda Nüzul Ortamı’na bizi gönderen Kur’an’ın çağrısına uyarak Araplar’a müracat etsek, kendisi de bir Arap olan peygamberimizin ve arkadaşlarının şehadetine müracat etsek, Din’i Araplaştımış mı oluruz? Nüzul Ortamı’nda yaşayan Tevhid Geleneği’ni bize mütevatir olarak ileten Sünnet’e müracaat etmeden haram ayaların hangileri olduğunu nereden bileceğiz. Eğer bu ayetlerin ilk muhatapları peygamberimiz ve dostları değil de biz isek, hilalin hareketlerine oluşturulmuş takvimde her yıl yeri değişen haram aylarını nasıl tespit edeceğiz? Ayların yıl içindeki yerleri hep aynı kalan, değişmeyen Güneş’i esas kabul eden milad takvimine göre mi?[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ramazan ayı bir Hilal-Arap ayıdır. Bu durumda bir Arap ayı olan Ramazan’da oruç tutmak Din’i Araplaştırmak mı olmaktadır? Çünkü bu ayın tespiti ancak ve ancak hilalin hareketleri takip edilerek öğrenilebilmektedir. Zaten Yüce Rabbimiz aşağıdaki ayette, özellikle hacc gibi, Ramazan orucu gibi ibadetlerin günlerinin tayininde Güneş’in esas alınacağı bir takvimi değil, ay’ın hareketleri ile oluşan Kamerî takvimi cari kılmıştır:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Sana ay’ın evrelerini soruyorlar. De ki: ‘Onlar hacc’ın ve insanların (öteki faaliyetlerinin) vaktini gösterir...” (Bakara,2/189.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Peki hilalin hareketlerinden bîhaber olan kişi, Ramazan orucunun muhatabı kılınırken Güneş merkezli bir takvim anlayışının hakim olduğu kültüre göre mi hareket edecek, yoksa “Kamerî Arap takvimi”ni mi esas alacak? [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Eyyâmün Ma’dûdât’ın tahsisini görmezden gelen reformculuk[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’da büyük Hacc günü’nden[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][vi][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][20] söz edilmekte, fakat hangi gün olduğu belirtilmemektedir. Biz Tevhid Din’i İslam’ın ilk peygamberden bu yana gelen sahih geleneğine -ki peygamberimizin sünnetinin de bir kaynağıdır- müracat ederek, bunun Zilhicce’nin dokuzu olduğunu tespit etsek Din’i Araplaştırmış mı oluruz? [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu tespit ile hareket edip Zilhicce’nin dokuzunda tüm insanlık renklerinin, ırklarının buluştuğu Hacc mekanlarında bulunmak için gayret edenlerin tercihleri, Kur’an Merkezli İslam iddasındaki Y.N.Öztürk’ü tatmin etmemiş olacak ki bu mütevatir tanıklığı reddetme eğilimi taşımaktadır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Ona göre, Hacc ayalarından söz eden Kur’an, bunların içindeki hacc günlerinden bahsetmemiştir. O halde hacc aylarının içindeki her hangi bir günde, hacc mekanlarında bulunmak yeterlidir. Kur’an’ın büyük hacc günü’ne yaptığı atfı görmezden gelen Öztürk, tartışmayı “Eşhuru’l-Ma’lûmât/bilinen aylar” çerçevesinde tutmaya, yoğun gayret göstermektedir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Kur’an (Ramazan’dan başka) hiçbir ayın adını anmaz. Araplar çarpışma ve çapulculuğu durdurmak üzere kutsal ilan ettikleri Eşhuru’l-Hurum/haram aylar tabiri ile, hacc aylarını amaçlayan Eşhuru’l-Ma’lûmât/bilinen aylar tabiri Kur’an’da ay adı anılmadan kaydedilir...Hacc aylarının da her hangi bir kutsallığından söz edilmez. Kutsallık hacc ibadetine verilir. İyilik yapmanın özel zamanı olmadığı gibi, kötülüğün hafife alınmasını sağlayacak özel zamanlar da yoktur.” [/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][vii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][21][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu satırlardaki iddialarla ilgili akla gelen birkaç soru: Eğer haram aylar “Araplar’ın çapulculuklarını önlemek için icad ettikleri bir çözüm” ise, neden ilahi vahiy ile tüm zamanları bağlayacak bir uygulamanın devamı olarak Kur’an’da anılmıştır? İbadetin özel zamanı yok ise namazın orucun belli vakitlerde yapılması da mı gerekmiyor? İbadetin özel zamanı yoksa, hacc’ı neden üç ayla sınırlıyorsunuz, bütün yıla yaymayı neden teklif etmiyorsunuz? Kur’an’da hacc aylarının isimleri geçmediğine gere bu ayların Şevval, zilkade, zilhicce olduğunu nereden biliyorsunuz, Çapulcu(!) Araplar’dan öğrendiğinizin doğruluğuna nasıl güveniyorsunuz? Neden Aralık, Ocak, Şubat gibi kış ayları –ki Din’i kolaylaştırmak için güzel bir teklif olabilir!-olmasın?[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Geçmişinde çapulculuk bulunan hiçbir ırka değil de, bu sıfatı özellikle Arapalar’a karşı kullanması insaf ölçüsüne uymamasının dışında acaba medyatik olma kaygısının bir ürünü müdür yoksa? Bilemiyoruz. Fakat o, “ Allah’ın kulları arasında ayırım yapmamak, kimseye kin tutmamak ve bütün insanlığı kucaklamak, insanlığı bir bütün olarak görmek” şeklinde kendi koyduğu ilke’yi Araplar söz konusu olduğu zaman kolaylıkla çiğnemektedir.[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][viii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][22][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Üç ayların da (Recep, şaban, Ramazan) “mevsimlik dindarlık illeti”ne yol açtığını iddia eden Yaşar Nuri Öztürk, Hacc’ın belli bir zaman dilimine sıkıştırılmasının izdihama yol açacağı gerekçesi ile, üç aya yayılarak yapılması gerektiğini teklif etmektedir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Kur’an temel ibadetlerden biri olarak gösterdiği haccın “hacc ayları” diye bilinen üç ay içinde (şevval, zilkade, zilhicce) yapılabileceğini bildirmektedir...Bu üç ay içinde dileyen, dilediği zaman hacca gidip ibadetini yapar. Bu konunun temel beyyineleri, Bakara suresi (2),197,203.ayetleridir”[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][ix][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][23][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yine onun temelsiz iddialarından biri de “Hacc’ın ifası için Arefe günü gerekir...Kur’an, bir vakfenin hangi gün yapılacağına ilişkin bir kayıt koymamıştır.” [/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][x][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][24] ifadeleriyle dile getirilmiştir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ayetlere izdiham olduğunda istediğiniz gün hacc yapabilirsiniz” şeklinde bir illet ta’yin eden aslında ilk defa Yaşar N.Öztürk değildir. Ondan yıllar önce Mealcilik İdolojisi’nin doktrinel temsilcilerinden 19. Hurûfîliğin önderlerinden Edip Yüksel bu yorumu yapmıştır. Yalnız bir farkla Yüksel, Öztürk gibi hacc aylarını üçle sınırlamıyor; daha da genişletiyor ve “dört ay” diyor.[xi][25] Yüksel’in “only Qur’an”/yalnız Kur’ancı olduğunu biliyoruz; fakat bu dört ayı hangi ayetten çıkardığını tespit edebilmek mümkün değildir. Hiçbir ayette konuyla ilgili ayrıntılı bir bilgi bulunmamasına rağmen Öztürk de Yüksel de hacc ibadeti için belli ayların seçilmesi gerektiğinde hem fikirler.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın musarraf beyanında yapılan iki tahsis: yevmeyn/iki gün ve yevmü’l-hacci’l-ekber[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın mubîn, mufassal, musarraf, müfesser beyanı ve Rasulullah’ın örnek şehadeti ile İslam Dîni Yüce Allah tarafından koruma altına alınmıştır ve hiçbir kimsenin bu saflığı bozmaya gücü de yetmeyecektir. Çünkü Din’in sahibi olan Rabbimiz arınmak isteyenler ve O’nun adı ile Kur’an’ı okuyanlara yollarını kolaylaştırmayı va’d etmiştir. Şimdi bu va’din, fitne konusu yapılan hacc’la ilgili nasslar etrafında, gerçekliğini yeteneklerimizin el verdiği oranda ispatını yapalım.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’da geçen icmâilî ifade, zilhiccenin dokuzu’nu işaret eden “Büyük Hacc Günü”dür. Zilhicce’nin dokuzu Kur’an’da geçmemektedir; fakat Rasulullah’ın hacc uygulamalarına baktığımızda Arafatta vakfe’nin bu günde yapıldığı bilgisine kesin olarak ulaşmaktayız. Yüzyıllardır kendilerini “şii, sünnî, hârîcî, mu’tezilî fıkıh anlayışları”na bağlı hissetseler de bütün müslümanlar tarafından aynı şekilde uygulanmıştır. Bu Rasulullah’tan gelen uygulamanın güvenilirliğinin en büyük delilidir. Yüzyıllardır hacc mevsimi şevval, zilkade, zilhicce aylarında icra edilmiş ve Rasulullah zilhicce’nin 9. ve 10. günlerinde ibadetin en önemli unsurları icra ettiği için bu çizginin değiştirilmesi/reformize edilmesi hiçbir akıl ve îzan sahibi mümin tarafından teklif edilmemiştir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Temel unsurları Kur’an’a bulunan bu önemli ibadetin şahitliği de Rasulullah’ın sünneti ile, sadık bir haber olarak, kesintisiz bir şekilde yaşanarak –mütevatiren- gelmektedir. İşte ispatı:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ve yine Allah’tan ve O’nun elçisinden bu Büyük Hacc Günü bütün insanlığa bir duyurudur şu:’Allah’ın Allah’tan başkasına ilahlık yakıştıranlarla hiçbir bağlantısı yoktur, O’nun elçisinin de öyle. Hal böyle iken artık tevbe ederseniz, kendi iyiliğinize olacaktır bu; yok eğer (bu fırsatı da) teperseniz, o zaman bilin ki, Allah’ın gözetiminden asla kurtulamayacaksınız.” (Tevbe,9/3.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Sayın Öztürk, Kur’an’ı Kur’an’a arz yöntemiyle, genel ifadelerdeki ilk bakışta kapalı gözüken noktaları açıklayan diğer ayetlerle sorunu gidermeye çalışacağına, sadece bir ayette bulduğu açığı “fitne konusu” yapmaktadır. O hacc düşmanı bir takım çevrelerin yüreğine su serpercesine, ve entel bir rahatlıkla televizyon televizyon dolaşıp bu yeni projesinden bahsetmektedir. Oysa “eşhuru malumat” ifadesini, Tevbe Suresi’nde geçen “Büyük Hacc Günü” terkibi ile tefsir etseydi ve Nüzul Ortamı’nın ve Rasulullah’ın sünneti’nin rolünü hiçe saymasaydı sorun kökünden çözülebilirdi. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bakara Suresi(2), 189. ayetten anladığımıza göre Kur’an’ın ilk muhatapları ay’ın evreleri ve ayların önemine ilişkin sorular sormuşlardır. Bu ayetin “aynı surenin 197.ayeti ile tahsis edildiğini” çıkarabilen Yaşar Nuri Öztürk, Eşhur-u Malumat/bilinen aylar ifadesinin 203.ayette geçen “Eyyamun Ma’lumat/Bilinen günler” terkibi ve aynı ayette geçen “yevmeyn/iki gün” kelimesi ile tahsis edildiğinin üstünü örtmektedir. Bu günler; Sünnet’ten öğrendiğimize göre Arafat’ta vakfe yapılan Zihicce’nin dokuzu ve kurban bayramını takibeden günlerdir. Zilhicce’nin dokuzu ve onu hacc’ın ifası için fârizâ hükmündedir. Diğer günler ise ihtiyaridir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Unutulmamalıdır ki Kur’an, arınmak isteyenlere rehberlik eden bir kitaptır; kendini müstağni sayanların kitabı değil. Bulunan bir açıktan(!) yararlanma gayesi ile hareket edildiğini düşündüğümüz bu tavırda, Din’in ulusallaştırılmasının(!) yollarını arama çabası hissedilmektedir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ona göre, Hacc ayları içindeki her hangi bir günde bu ibadet icra edilebilirmiş. Oysa yukarıda alıntısını yaptığımız ayette geçen “Büyük Hacc Günü” ve “yevmeyn/iki gün” lafızları Öztürk tarafından görmezden gelinmiştir. Yine Öztürk’ün ardına sığındığı bir başka meşrû (!) gerekçe de “ancak bu şekilde insanların, izdihamdan, ayaklar altında ezilmekten, kollektif ibadetin getirdiği sıkıntılardan kurtulabilecekleri”dir. Bize göre asıl sorun, hacc’ın milyonlarca kalabalık tarafından yapılmasından değil, onları organize edecek bir bilince sahip olamamaktan ileri gelmektedir. Yine asıl sorun özgürlük yurdu mescid-i haram’ı dünya müslümanları için tutsaklık yurdu haline getiren sömürgecilerin maşalığına gönüllü hizmet eden politikacılardan kaynaklanmaktadır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Fiyd terimi üzerindeki “ulusal gurur gölgesi”[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Fiyd terimi üzerindeki “ulusal gurur gölgesi” ve lafzın etimolojijsindeki dalga dalga, kalabalılar halinde ilerlemek vurgusu Sözde Evrenselciler’in üstünü örttüğü bir konudur. Ayrıca Sözde Evrenselik, ayetin genel mesajındaki “ kitlesel İslâmî Coşku”nun sağlayacağı tevhîdî bilinçle de hiç ilgilenme gereği duymamıştır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Öte yandan kollektif ibadetin müminlere kazandıracağı bilinç ve özgüven duygusunu anlamak istemeyen bu anlayışı, Bakara Suresi’nin 198.ayetinde geçen “Fiyd” kelimesinin sözlük ve terim anlamına ve Kur’an’daki bağlamına yeniden bakmaya çağırıyoruz. Bu kelimenin sözlük anlamı; “şiddetli itişme, koşuşturma”dır. Terim olarak anlamı ise, Arafat’tan vakfe bittikten sonra (insan seli ile birlikte dalga dalga) heyecanlı bir dönüş yapmaktır.”[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][26][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Arafat’ta vakfe’nin kitleler halinde, büyük bir coşku ile yapılmasının Ümmet Bilinci’nin korunmasında etkili olduğunu düşünüyor, bunun da yukarıda andığımız ayetlerde geçen Fiyd’ın bağlamı dahilinde olduğunu belirtmek istiyoruz. Fiyd’ın/kalabalıklar içinde “dalga dalga ilahi rızayı elde etmeye koşma”nın ayetlerdeki bağlamı şöyledir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“...Arafat’tan kalabalıklar halinde, dalga dalga indiğinizde/Efadtüm, kutsal mahalde Allah’ı anın; ve O’nu yolunuzu gerçekten kaybetmişken size doğru yolu gösteren bir ilah olarak anın; Ve dalga dalga ilerleyen öteki kalabalıklar’la birlikte siz de ilerleyin ve Allah’tan günahlarınıza mağfiret dileyin. Doğrusu Allah çok affedicidir; rahmet kaynağıdır.” (Bakara,2/198-199.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Peki kim hangi hakla peygamberimizin Mütevatir Sünneti ile belirlenmiş, ilahi hiçbir inzar/uyarı da almamış olan Zilhicce’nin Dokuzu’nu, On’unu değiştirecek? Kim nasıl takdir edecek bunların yerine geçirilecek günleri, hangi ölçüye göre? Din’i vicdanlara ve mabede hapsetmeye kalkışan hangi seküler kurum? Bu soruların cevaplarını, Sünnet’i ayak bağı olarak gören bir anlayış, sadece Heva’sına göre verebilecektir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu ulusal proje’nin amacı özetle şudur: Her ülke halkına bir gün ayıralım, o günde hacc yapsın, böylece ulusal gururumuz ve onurumuz hiçbir şekilde incinmemiş olsun! Yoksa hiçbir zaman bu “ümmetçilik müptelası”ndan, Din’i Araplar’ın tekelinden kurtaramayacağız![/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ficar savaşları ve nesî bid’ati[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Öztürk’ün Hacc günlerini değiştirme telaşı, bize peygamberimizden önce yapılan ficar savaşlarını hatırlatmaktadır. Bu savaşlar haram aylar içinde yapılan savaşlardır. Güçlü kabileler içinde savaşılmaması gereken bu ayların yerlerini değiştirmek suretiyle amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlardı. İlkeye uymak yerine, ilkeyi kendilerine uyduruyorlar; Kitab’a uymak yerine kitab’ı kendilerine uyduruyorlardı. Yaşar Nuri de “Büyük Hacc Günü” nü değiştirmeye çalışarak, o çapulcu dediği cahiliyye Arapalar’ının durumuna düşmüş olmaktadır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Cahiliye Arapları arasında yaygın olan Nesi/Haram ayları erteleme bidati Kur’an ile Rabbimiz tarafından kaldırılmıştır. Haram aylarda savaş çıkarmak isteyen kabile, haram aylardan olduğu halde örneğin zilhicce’yi haram ay kabul etmez, safer, şevval gibi haram olmayan ayları haram ay statüsüne çıkarırdı. Tevbe Sûresi, 37.ayet bu Nesî Bid’ati’ni “küfürde artış” olarak nitelendirmiştir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Nesî/ayları ertelemek ancak küfürde bir yarıştır. Kafirler onunla (insanları) saptırırlar. Bunu ayların sayısını Allah’ın yasak kıldığı takvime uyarlamak amacıyla, bir yıl olumlayıp bir yıl yasak sayıyor, ve böylece Allah’ın yasak kıldığı şeyi kendilerince meşrulaştırmaya kalkışıyorlar. Kendi yaptıkları kötülük güzel görünüyor onlara. Zaten Allah, hakkı tanımaktan kaçınan insanları doğru yola yöneltmez.”[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yukarıdaki izahlarımızda da görüldüğü gibi evrenselci okuma şekli, aslında evrenselci değil, ulusalcıdır. Çünkü bu akımın simge ismi, Kur’an Merkezli İslam Projesi’ni (!) unutarak, Türkçe ibadet tartışmalarında, daha çok fıkıh kaynaklarına vurgu yapmakta, Kur’an’a ve onun Arapça olarak indirildiğini beyan eden ilahi kelama, çoğu zaman gösterdiği itibarı esirgemektedir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Oysa Kur’an Merkezli İslam iddiasındaki birinin, “Nüzul Lisanı Egemenliğinde ortak tanımayan Allah tarafından Arapça olarak seçilen bir kitap”la karşı karşıya olunduğunu unutmaması gerekirdi. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Fakat onun için Kur’an’ın değeri önyargılarını pekiştirdiği oranda bir anlam ifade etmektedir. Tezlerini desteklemesi şartı ile keşf ve işrak yolundan -senetsiz olarak- direk tanrıdan, elçisinden alınan hadisler de, Hallac-ı Mansur da, İbni Arabi de projesinde işe yaradıkları oranda yer alma hakkına sahiptirler. Kısaca her şey proje’nin enstrümantalidir. Bu durumda Kur’an vurgusu bizim açımızdan inandırıcılığını tamamen yitirmektedir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Haccı engelleme ve Mescid-i Haram’a yönelişi soğutma çabalarını Sayın Öztürk her fırsatta sürdürmektedir. Mesela 17 Ağustos 1999 yılında Marmara Bölgesi’nde gerçekleşen depremle ilgili yazdığı kitapta, “borçlu olan kimselere Hacc’ın farz olmayacağı” öncülünden hareketle, İstitaat şartı”nı Misak-ı Milli sınırlarına –kamusal alan diyerek- kadar genişletmektedir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Depremden dolayı –ki bu iddia kuşku götürür, devletin depremi nasıl da ranta dönüştürdüğü herkes tarafından bilinmektedir- devletin ağır borç yükü altına girmiş olmasını bahane ederek, Haccı engllemeye çalışan siyasi iradeye “fetva desteği” vermektedir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Kur’an, bireyin duygu ve çıkarlarını değil, kamunun bütün çıkarlarını ve genel ahengi esas alır. O halde istitaat kavramı, bireyin yeterliliği ile sınırlanamaz, toplumun gücü ve imkanları bir bütün olarak değerlendirilmelidir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Bu Kur’ansal espiriyi unutmadan baktığımızda istitaat’ın azık ve yol için gerekli kıldığı kudretin birey için aranan bir “kifayet”(yeterlilik) olarak değil, toplum için bir güç ve imkan şartı olarak değerlendirilmesi gerekir” dedikten sonra Öztürk, bu günkü Türkiye’de istitaat şartının gerçekleşmediğini -Kur’an’a takdir ettiği mananın tesiri ve icabat-ı vakti hale /dönemsel şartların gerektirdiği şekilde bir te’vil yaparak- ilahi vahyin yorumunu uygun adım vaziyeti’ne getirmektedir(!) :[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Bütüncül düşünmek zorundayız. Böyle düşündüğümüzde, gırtlağına kadar dış borca batmış bir ülkenin, hacca gidecek yurttaşlarının borçsuz olması istitaat şartı’nın varlığı için yeterli olamaz. Böyle bir kabul bencilliktir ve Kur’an’ın ibadet anlayışına taban tabana zıttır...Kısacası, bu gün Türkiye’de haccın farziyeti askıdadır. Çünkü haccın edasının şartları doğmamaktadır. Durum düzelince askı elbette sona erecektir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu gün için, Allah’ın istediği ve Kur’an’ın gösterdiği ruh ve iman içinde “hacı” olmak isteyenler, hacc için ayırdıkları parayı, deprem felaketinde evsiz-işsiz-aşsız kalanlara vermek durumundadırlar...”[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kendi görüşlerini bir ayette (Ali imran,3/97.) geçen istitaat kavramını yorumlayarak “Allah’ın istediği ve Kur’an’ın gösterdiği ruh ve iman” olarak sunan Öztürk, bu konuda aynı hassasiyeti göstermeyen Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da göreve çağırmakta, siyasal iktidarın gönlünden geçtiği şekilde konuşmayı “Kur’an’ın verdiği ruh ve şuurla konuşmak” şeklinde kutsamaktadır:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Diyanet İşleri Başkanlığı’nın depremin ilk günlerinde ‘hacca gidebilirsiniz, ama bu deprem felaketinden sonra umreye gitmeyin, umre paralarını felaket zedelere yardım için harcayın’ yolunda yaptığı açıklama yetersizdir. Hakkaniyete tam uygun konuşursak, Kur’an dışıdır, konuyu ciddiye almamaktır... Kur’an’ın verdiği ruh ve şuurla konuşmamaktır.”[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xiii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][27][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bir kişinin içinde yaşadığı devletin borçlu olması durumunda, Hacc görevinin kendisinden düşeceği iddiasını delillendirmek için Kur’an Merkezli İslam’a başvurulmaması doğrusu bizi şaşırtmadı. Çünkü Kur’an önceden belirlenmiş amaçları gerçekleştirmede veri sağladığı oranda değerlidir. Değilse bir onsuz olmaz nitelikte bir kaynak muamelesi görememektedir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Çağdaş batıniliğin tefsir usûlü ile Başörtüsü konusu[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İnsanlığın düşmanı olan İblis, çıplaklığı teşvik ederek bizi cenneten çıkarmak ister. Bu yüzden Tesettür ilk insan toplumundan bu yana ilahi bir hüküm olarak kendilerini Allah’a adayan müminlerin –erkek, kadın- riayet ettikleri bir Tevhid eylemidir. Şeytanın sapkınlığı körükleme konularından birinin de “insanı örtüsünden soymak” olduğunu ilahi vahyin beyanlarından öğreniyoruz: [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ey Ademoğulları! Tıpkı atalarınızın cennetten çıkarılmalarına yol açtığı gibi, Şeytan’ın sizi de ayartmasına izin vermeyin. Çıplaklıklarının farkına varsınlar diye onları örtülerinden yoksun bırakmıştı o. Muhakkak ki, o ve avânesi, onları hiç fark edemeyeceği yerde ve biçimde sizi (de) pusuda bekliyor...” (Araf,7/27.)[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xiv][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] [28][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Başörtüsü’nü tesettürün bütünlüğünden koparma çabası: Şeytan’ın insanı hakikatten soyma idealine hizmet edeceğini düşündüğümüz bu modern tefsir, Kur’an’da başörtüsünün, saçları kapatmayı gerektiren bir farz olmadığını iddia etmektir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] “Kur’an’daki islam” kitabında Öztürk, bu konuda şöyle demektedir: “Hiçbir tartışmaya imkan bırakmayan nokta, göğsün tamamen kapatılmasıdır. Saçların bütünüyle görünmeyecek şekilde, kapatılmasını emreden bir ifade yoktur. Cenabı Hak bunu kulunun tercihine bırakmıştır. Her Müslüman bunu, yaşadığı iklim şartlarına ve toplum örfüne göre kendisi belirler. Ve başörtüsünü ona göre seçer” [/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xv][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][29][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Bu iddiaya göre Başörtüsü ile “saçların kapatılması” farz değilmiş. Bu Evrenselci yönteme göre Kur’an’ı anlama çabası içinde olanlar, Nur Suresi 31.ayette “saç” kelimesi geçmemesinden cesaret alarak, Humr/başörtüsü kelimesini modern bir aksesuar olan fular’a indirgemeye çalışmaktadırlar. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Tarihselcilik yönteminin “evrimci/ilerlemeci tarih anlayışı”nı kendine mezhep edinenler de, “Modern paradigma” ile zıt düşen başka ayetler için benzer nesh etme çabası içinde olabilmektedirler. Öyleyse iki usulün de –Tarihselciliğin de S.Evrenselciliğin de- aynı kapıya çıktığını, birbirlerini tersten düzden okuduklarını söyleyebiliriz. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın ilk muhataplarını ve peygamberimizin şahitliğini önemsemeyen, Kur’an’ı tağutların hatırı, memnuniyeti ve hoşnutluğu için kendi uydurduğu yalanlara, bir süre sonra kendisi de inanarak, bu güne kadar insan ve cin şeytanları tarafından tahrif edilemeyen kitabımızın muhkem ve mubîn ilkelerini bozmaya kalkışan “Evrensel Ulusçular!” a karşı uyanık olmak zorundayız.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tarih üstücü bakış açısı, Nur Suresi(24), 31. ayet bağlamında konuşacak olursak, ayetin ilk muhataplarının “Medine’li Müslüman” hanımlar değil de, çağdaş şehirlerde artık üzerlerinde çıkaracak hiçbir kıyafeti kalmamış kadınlar olduğunu iddia etmektedir. Oysa bu ayetin tarihsel muhatapları, Kapitalizm’in bir Pazar metası haline dönüştürdüğü metropollerin kadınları değildir. Onlar saçlarını örtmekte olan, başlarında bir örtü bulunan, fakat bu konuda muhkem bir ilahi hüküm olmadığı için tesettürün ölçülerini henüz tam olarak kavrayamamış olan iffetli kadınlardır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Söz konusu olan ayet, tamamen yepyeni türedi bir hüküm değil, Tevhid Din’i islam’ın evvelki müntesipleri olan Hanifler, Yahudiler, Hristiyanlar’ca zaten uygulanmakta olan tesettür hükmüne, çerçeve getirmektedir; boyutlarını tahkim etmiştir. Kur’an ile varolan örf teşmil edilmiş, baştaki örtü süs yerlerini, sîneyi-bağırı da kapsayacak şekilde ilahi kelam tarafından pekiştirilmiştir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Malumu i’lam etmeye -bilineni yeniden bıktırırcasına tekrar etmeye- gerek yoktur. Başörtüsü ayetinin ilk muhatabı olan kadınlarda zaten bir örtü vardır, ancak gerdanlarda ve göğüslerde, boyun altında, kulakların kapatılması konusunda ciddi bir sorumluluk bilinci oluşmuş bulunmamaktadır. İşte ayetin üzerinde durduğu “Yakalarınızın üzerine vurun/salın!” vurgusu, bu uygulamadaki aksaklıkları gidermeyi, hükmü kıyamete kadar sürecek bir yenilemeye tabi tutmayı gaye edinmektedir. Diğer yandan tesettürün ana ilkeleri olan “humr, cilbab ve süslerin gösterilmemesi” hükmü, “takva elbisesini kuşanmanın önceliği” ne ilişkin hükümle de, Rabbimiz tarafından ahlâkî temellerine kavuşturulmuştur.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu durumda Evrenselci bakış açısının sahipleri, başörtüsü ayetinin tek tek tesettür kapsamına girecek uzuvları –saç v.b.- sayıp dökmesini beklemektedir. Haksızlık etmeyelim zaman zaman Öztürk’ün mütevatir sünneti önemsediğine dair ifadelere de eserlerinde rastlamaktayız. Hoş rüzgarın estiği yöne doğru hareket eden yazar, eğer yeni baskılarında görüşlerini değiştirmezse, Nur Suresi,31. ayetin içinde geçen Hımar’ın, Mütevatir Sünnet’in verilerine göre Peygamberimiz tarafından “başörtüsü” olarak anlaşıldığını belirtmektedir ve şöyle demektedir: “Nur suresindeki emir ise başörtüsünü kapsamına alır” [/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xvi][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][30][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Saçların örtülmesini Din’in değil, örfün kabulu olarak niteleyen Y.N. Öztürk, -yıllardır başörtüsünü bahane ederek zulüm uygulayan tarafa değil, kinini mağdur olanlara yönelterek- bu durumun tesettürü fesat üniforması’na dönüştürdüğünü iddia etmektedir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Örtme-açılma çekişmelerinde olay böyle başlayıp ve sergilenen haksızlıklar ifrat noktaya vardığı için bir kanat, kamu alanına girerek karşı bir haksızlığın doğmasına zemin oluşturulmuştur. Bu karşı haksızlığın doğmasına zemin oluştutulmuştur. Bu karşı haksızlığın en kötü yanı, “tesettür” adı altında, Arap örf ve zevklerini İslamileştirmesi ve din içinde bir kargaşa yaratması olmuştur. Din’in emri ile, örfün emri ile örfün kabulleri içiçe girmiştir. Ve “tesettür” adı altında bir tür “fesat üniforması” yaratılmıştır.” [/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xvii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][31][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bir çok yerde Araplar’ı aşağılamayı marifet sayan Öztürk başörtüsü konsusunda Libya’nın diktatör lideri Albay Muammer Kaddafi’ye “Kadınların başörtmeleri Kur’an’ın tüm zamanlar için geçerli kıldığı bir emir değildir” dediği için methiyeler dizmektedir.[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xviii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][32] Burada belirmekte fayda vardır; aslında Kaddafi’nin ifadeleri Tarihselciler’i doğrular niteliktedir. Oysa Kur’an’ı şu an nâzil olan bir kitap gibi tahayyül eden Öztürk’ün bu argümanı kullanması, bir pragmatizm örneği olmasının yanında, onun Evrenselcilik iddiasının da havada kalan bir iddia olduğunu açıkça göstermektedir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bağcıyı nasıl döveceğini düşünmekten gözleri kararmış olan başörtüsü düşmanları için hidayet talep etmekten başka yapacak bir şeyimiz yoktur. Fakat onların uzmanlığına(!) güvenerek, günah bataklığına sürüklenebilecekler için birkaç söz daha söylemekte yarar görüyoruz. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ayette saç anlamına gelebilecek her hangi bir kelime bulunmamaktadır. Doğrudur; fakat “yakalarınızın üzerine vurun!” emrinin insan vücudundaki yerinin de, boyna takılacak bir fular’ın, bele bağlanacak bir kuşağın asla gerçekleştiremeyeceği bir muhkemliği vardır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Aslında bu muhkem ayet tarih boyunca bu derece fitne konusu olmamıştır. Çünkü muhkemdir. Şeytanların ayartılarına müsait olan, konusu aşkın ve deruni bir dünya olan, gayb ile ilgili yüksek teşbihler içeren müteşabih ayetler fitne konusu yapılabilmektedir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Fakat Ali imran suresi(3), 7. ayette kendilerine karşı uyarıldığımız “fitne çıkarma gayesindeki yarım gönüllü, kötü niyetli kimseler”in çağdaş versiyonları muhkem bir ayeti önce müteşabih gibi idraklere sunmakta, sonra da fitne konusu haline getirmektedirler.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tarihte başörtüsünü sorun haline getiren ilk evvela, Yahudi kabilelerinden Kaynukaoğulları’dır. Onlar çıkardıkları fitnenin bedelini, yerlerinden yurtlarından olarak ödemişlerdir. “Genç bir müslüman kadın bazı alımlarda bulunmak üzere Benû kaynuka çarşısındaki bir kuyumcu dükkanına girmişti. Buradaki yahudi delikanlılar ona laf atıp, örtüsünü açmasını alaylı bir biçimde söylediler. Pek tabii ki bu müslüman sahabi hanım bunu reddetmiştir. Ancak kuyumcu o devirde pek yaygın bir eşek şakası yaptı” [/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xix][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][33][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Çarşının yanında geçmekte olan erkek bir müslüman hanımın kaldığı duruma sebep olan kuyumcunun kafasını uçurmuştur. Bunun üzerine diğer yahudiler de o sahabiyi şehit etmişlerdir. Bu olay gerçekleşene kadar müslümanlarla barış içerisinde Yahudiler artık Medine’de bir daha rahat yüzü görememişlerdir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tarihte başörtüsüne uzanan ilk kirli elin sahibi olan Kaynukaoğlulları, bu nedenle peygamberimiz tarafından -hicretten sonra yaptıkları vatandaşlık anlaşması’nın ilgili maddesine dayanarak- sürgün edildiler. Taberi, ibn-i sa’d ve İbn-i Hişam’da geçtiğinie göre, bu yahudi kabilesinin “silahları toplandıktan sonra Medine’den çıkmalarına izin verildi; Filistin’deki Ezriat şehrine kadar gidip yerleştiler.” [/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xx][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][34][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu gün onların çizgisini sürdürenler ise, kadını soyarak pazarın sıradan bir meta’ı haline getirmeye çalışan Kapitalistler ve onların fetvacısı Din Bilgiçleri(!)’dir. Kapitalizm, başörtüsünü açgözlü, istifçi, sınırsız büyümeci, kanaatsiz gelişiminin önünde bir engel olarak görmektedir. İnkar edecek değiliz, evet Başörtüsü ilerleme”ye karşı bir simgesel bir direniştir; kapitalist büyüme modelinin önünde bir engeldir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Başında ve kalbinde örtü taşıyanlarda istenen düzeyde hiçbir zaman gerçekleşemeyecek idealler dikte eden, Şükür nedir bilmeyen kapitalist büyüme modeli kafirdir/nankördür. Hiç doymaz, fare gibi istifledikçe istifler, hiç doymaz, hep daha fazlasına gözünü diker. Bu sonsuz büyüme ve gelişme arzusunun önünde barikat olarak gördüğü başörtüsü taşıyanlar, onun sınırsız reklam ve pazarlama sektörü için uygun elemanlar değildir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Hristiyan kadınlar yüzyılın başında örtülerinden soyutlanmışlardır.[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xxi][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][35] Egemenlerin örtüyü sadece kiliselere özgü hale getirme siyaseti, bu sebeple/makine devrimi ile başlayıp çılgınca bir üretimin pazarda yeterince müşteri bulma kaygısı nedeni iledir ve de tesadüfi değildir. Biz bu oyuna gelmemeliyiz. Çünkü hiçbir insan ve cin şeytanının tahrifine güç yetiremeyeceği muhkem bir kitap olan Kur’an’ın Rabbimiz tarafından tahkim edilmiş değerleri vardır, elimizde.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Başörtüsü konusu Kapitalizm’in Pazar arayışlarına ket vurmak ve tüketim kültürünün ahlaki değerlerine aykırı bir duruşu bulunmak bakımından ilginç bir konudur. Dünya üzerinde insanlığın yönetilmesinde hakim paradigma durumunda olan laik tasavvurlar ve seküler telakkiler başörtüsü’ne mesafeli durmak konusunda yerlisiyle yabancısıyla, ulusçusuyla, globali-enternasyonali ile hem fikirdirler. Bu nedenle bu konu belki de Salih a’ın devesine karşı takınılacak tutumla benzerlikler göstermektedir. Yani kurtulmayı ve helak ile cezalandırılmayı doğurabilecek bir tutum ve tavır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İşte bu arka plandan dolayı günümüzde başörtüsü konusu Kur’an’a yaklaşımda, onu okuma ve yorumlamada turnusol kağıdı işlevi görmektedir. Tarihselcileri ve tarih üstücülerin konuya yaklaşımlarına baktığımızda bir ortaklıklarının bulunduğunu görmekteyiz. Farklı noktalardan hareket eden bu yorumlama yöntemlerinin verilerine baktığımızda, başörtüsü’nün bu gün hâlen tıpkı namaz gibi bir ibadet ve inanç olduğuna ilişkin hiçbir sarih açıklamaya rastlayamadık. Tam tersine kuşku uyandırıcı, lafı eveleyip geveleyici, sözü döndürüp dolaştırıcı, kelimeleri yerlerinden kaydırmakla sonuçlanabilecek ifadelerle bol bol karşılaştık. [/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xxii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][36][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Sözde Evrenselciler sözün tabii bağlamını hesaba katamadan Kur’an’ın ilke ve davranış modellerini anlamaya kalktıklarında, onu hem gereksiz olarak genişleyen, hem de bazen keyfi olarak nesh edilen bir kitap haline getirmektedirler. Mesela, tesettürün ana unsurlarından biri olan başörtüsünü, kullandıkları bu yöntem nedeniyle Kur’ani bir hakikat olmaktan çıkarmaya gayret etmektedirler. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Oysa sahabenin ve ondan sonraki tüm müslüman kuşakların aklına gelmeyen yeni bir yorum, ilahi mesajın içine sokuşturulmaya çalışılmaktadır.Yaşar Nuri Öztürk bu konuda yalnız değildir. Mesela cehennemin ateşini bile sembolik olarak yorumlayan, orayı zalimlerin cezalarını çekecekleri bir yer değil de, tedavi gördükten sonra çıkacakları bir rehabilitasyon merkezi olarak niteleyen Hüseyin Hatemi başörtüsüne de aynı muameleyi yapmaya kalkmıştır. O ve onun gibi diğer tarih üstücüler Kur’an’ın mahfûz lafzı’na modern yorumlar takdir etme cesaretini kendilerinde bulmalarına sebep olmaktadır. Hâtemî’nin bu bâtınîlik yöntemi ile modern bir sapmanın tipik örneğini Nur suresi 31. ayet üzerinde denemiştir. O, ayette “baş açma yasağının açıkça belirtilmediğini, başörtüsü ile ilgili bir serâhatin Kur’an’da bulunmadığını”[/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xxiii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][37] söyleyebilme cesaretini bize göre, söz konusu yöntemin verdiği rahatlıktan almaktadır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Metne çağrışımlarla ve ön yargılarla yepyeni anlamlar giydirme çabası içinde olan geçmiş yüzyıllarda İslam Dünyası’nda yaşamış Batınîler gibi sözde evrenselciler de Kur’an karşısındaki kendi indî konumlarını fazlası ile önemsemişlerdir. Oysa Kur’an metninin tek bir doğru anlamı olabilir; onun grameri ve fiili uygulaması olan Rasulullah’ın sünneti anlamı belirleyen, kısıtlayan, sınırlayan, tahkim eden bir işleve sahipken bu şekilde hareket etmek kabul edilecek bir tutum değildir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yorumun sınırlarını, gramerden de önce belirleyecek olan, Kur’an ahlakıdır. Bu ahlakın temel ilkelerine riayet etmeden yapılan tefsir çabaları, son tahlilde yanlışlarla dolu olacaktır. Çünkü, Tağut’un adı ile yapılan her anlama ve gündeme getirme gayreti, “Allah’ın adı ile” başlanmayan her iş gibi, Kur’an’ın amacına değil, münafıkların fitne çıkarma sevdasına hizmet edecektir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]


[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk Yaşar Nuri, Çıplak Uyarı, İstanbul, 1993, s.199.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][ii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk Yaşar Nuri, Kur’an’daki İslam, İstanbul, 1993, s. 153, 248, 250, 258. Cehennemin geçici bir menzil mi, ebedi bir yurt mu olduğuna ilişkin detaylı bir Kur’an araştırması için bkz. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’a göre Cehennem Geçici Bir Menzil midir? , Hak Söz dergisi, sayı:55, İstanbul, Ekim-1995.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][iii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk Yaşar Nuri, Kur’an’ı Anlamaya Doğru, İstanbul, 1990, s.66.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][iv][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk Yaşar Nuri, Kur’an’daki İslam, 5.baskı, İstanbul, 1993, s.619.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][v][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk’ün kitaplarında konunun bu açıklıkta ifade edildiği bir pasaj yoktur; ancak bu ifadeleri kendisi M.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde bir konferans esnasında aynı sarahatte dile getirmiştir.[/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][vi][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Büyük hacc günü’nden –dolayısıyla Hacc’daki en önemli bir gün’den- söz eden ayet için bkz. Tevbe,9/3.[/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][vii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk Yaşar Nuri, İslam Nasıl Yozlaştırıldı?, 4.baskı, İstanbul, 2000, s.124-125.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][viii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ı Anlamaya Doğru, İstanbul, 1990, s.40,108,143; Kur’an’daki İslam, İstanbul, 1993, s.497. Bu gün dünyada islam’ı en iyi yaşayan halkın Türkler olduğunu söylerken gösterdiği hassasiyeti Yaşar Nuri Araplar’dan esirgemektedir. Bk. Tevhid Mücadelesi, İstanbul, 1994, s216. Ona göre “Muhammed ümmetine musallat olan fitnelerin hepsinde odak nokta ve motor unsur Arap’tır.” Kur’an’daki İslam, İstanbul, 1993, s.717.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][ix][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk Yaşar Nuri, İslam Nasıl Yozlaştırıldı, 4.baskı, İstanbul, 2000, s.241. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][x][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk Yaşar Nuri, İslam Nasıl Yozlaştırıldı, 4.baskı, İstanbul, 2000, s.243.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xi][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] “Kur’an hacc’ın bilinen kutsal aylarda (ama hangi aylar? F.Z.) yapılması gerektiğini açıkça bildirmişken, siz (din adamları) bu görevi sadece zilhicce ayının 10. gününe sıkıştırarak milyonlarca hacı’yı perişan ediyor, hatta birbirlerinin ayakları atında çiğnenerek ölmelerine vesile oluyorsunuz. Allah’a ve elçisine uysanız hacıları dört aylık bir süreye (Only Qur’an’da böyle bir malumat yoktur. F.Z.) paylaştırarak hac ibadetinin huzur ve mutluluk verici bir ortamda yapılmasını sağlayabilirsiniz...” Yüksel Edip, Müslüman Din Adamları’na 19 Soru, Gösterge yayınları, İstanbu, t’siz, s.58.[/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Derveze İzzet, Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, İstanbul, 1998, s.186.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xiii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk Yaşar Nuri, Depremin Gösterdikleri, İstanbul,1999, s.172-175.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xiv][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] İnsanı hakikatsiz bırakmak isteyen şeytan müminleri dış şartlara karşı koruyan tüm örtülerden soymak istemektedir. Dış düşmana karşı mümin kadınların kendilerini koruduğu Tesettüre ve Başörtü’ye karşı açılmış savaş bu sebeple insanlık tarihi kadar eskidir. Daha özelde de Allah’a adanmışlıkta ve iffetli olmakta “tanınma illeti”nin tezahürü olan başörtüsünden mümin kadınları mahrum bırakmak “şeytani bir tuzak”tır. Bu tuzağa karşı uyanık olmaya çağıran bazı ayetler için bkz. Araf Sûresi, 7/22-23; Nur,24/31; Ahzab, 33/59.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xv][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk Yaşar Nuri, Kur’an’daki islam, İstanbul, Aralık-1993,s.615.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xvi][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk Yaşar Nuri, Kur’an’daki İslam, İstanbul, Aralık-1993, s.615. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xvii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk Yaşar Nuri, Kur’an’daki İslam, 37.baskı, İstanbul,2000, s.617.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xviii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Öztürk Yaşar Nuri, Kur’an’ı Anlamaya Doğru, İstanbul, 1990, s.226.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xix][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Hamidullah Muhammed, İslam Peygamberi, İstanbul, 1991, c:I. s:576. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xx][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Hamidullah Muhammed, age. c:I. s.578.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xxi][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Siyasal iktidarlarla kadınların örtüsü arasındaki bağı yetkin bir şekilde ortaya koyan bir çalışma için bkz.Aktaş Cihan, Kılık Kıyafet İktidar; İstanbul,1989, s:35[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xxii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Tarihselcilik yöntemiyle ve kadın bakış açısıyla Kur’an’ı yorumlamaktan yana açık bir tavır koyan H.Ş. Tuksal hanım bir röportajında başörtüsünü inancının gereğince taşıdığını söylemeye dili bir türlü varmamıştır: “Başörtüsü benim dindarlaşmamın bir sembolüdür; asla siyasal bir sembol olmamıştır. Ben dindarlaşmaya karar verdiğim gün örtünmeye de karar verdim. Yüzde 99’umuz için böyledir. Yani eski hassasiyetlerimizi kaybetmek. Halbu ki siz tam da bu hassasiyetlerinizle kendi kimliğinizi alternatif bir kimlik olarak kurgulamışsınız, ama sizden bunun sembolünü alıyorlar...” Çakır Ruşen, Direniş ve İtaat, Metis yay. İstanbul, 2000, Tuksal ile röportaj;İslam ve kadın: itaatin meşrulaştırılması, s.38.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tarih üstücü bakış açısının simgesel ismi Y.N.Öztürk ise “Kur’an’daki islam” kitabında, bu konuda şöyle demektedir: “Hiçbir tartışmaya imkan bırakmayan nokta, göğsün tamamen kapatılmasıdır. Saçların bütünüyle görünmeyecek şekilde, kapatılmasını emreden bir ifade yoktur. Cenabı Hak bunu kulunun tercihine bırakmıştır. Her Müslüman bunu, yaşadığı iklim şartlarına ve toplum örfüne göre kendisi belirler. Ve başörtüsünü ona göre seçer” Öztürk Y.Nuri, Kur’an’daki İslam, İstanbul, 1993, s.615.[/FONT]



[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xxiii][/FONT][FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Hatemi Hüseyin, Kadının Çıkış Yolu İlahi Hikmette Kadın, III. Baskı İstanbul, s:252, 263-264. [/FONT]
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Tefsirin Doğuşu - 3

Tefsirin Doğuşu - 3

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Mealci Hurûfîlik’ten Resullük İddiası’na Edip Yüksel[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Reşad Halife isimli Mısır kökenli Amerikan vatandaşının Bahailer’den aldığı cifr hesabına benzeyen Ondokuz harfine dayalı bir sistemine kendini kaptıran Edip Yüksel, harflerde varolduğunu vehmettiği gizli anlamın büyüsüne kapılarak hızını alamayıp, bize mütevatir bir şekilde –Sadık Haber’le- gelen Kur’an’ın bazı ayetlerini inkar etmeye kadar işi vardırmıştır. Tevbe Suresi’nin son iki ayetini çıkararak, Amerika’da Türkçe bir meal de bastıran Edip Yüksel tıpkı mürşidi Reşad Nuri gibi kendini Rasul ilan etmektedir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın kesin haberle bize aktarılışını ve Peygamberimizin kesintisiz bir uygulama ile bize aktarılan Sünneti’ni reddeden bu Modern Söylem de Evrenselcilik yöntemi ile hareket etmektedir. Yaşar Nuri ile bir çok benzerlikleri bulunan bu söylem’in belirgin özelliği, Kur’an karşısında Muhammed (s)’in rolünü postacılığa indirgeyip kendilerinin bir çok ayetin anlamını ondan daha iyi anlayıp daha iyi yaşayacaklarını iddia etmektir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yalnız Kur’an sloganı ile ve Rasul kavramının kelime anlamlarından hareketle, Kur’an’da bu kelmeye takdir edilen kavram anlamının görmezden gelip, Kur’an’ın tebliğcisi çağdaş taşıyıcıların da Rasul olabileceğini iddia eden Edip Yüksel ile Yaşar Nuri arasında ince bir çizgi bulunmaktadır. Kur’an’a dilediği gibi –harflerin, rakamların büyülü dünyasından harketle- anlam takdir etme hakkını doğurmak için kendini Rasul ilan eden Edip Yüksel’in söylediklerini Yaşar Nuri Öztürk kendisine yakıştırdığı “çıplak uyarıcı” sıfatının muhtevasını tıpkı E. Yüksel gibi doldurarak yapmaktadır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Vahiy veya bir takım ilahi işaretler aldıklarını iddia eden bu Modern Bâtınîler, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s)’in aklına bile getiremeyeceği manaları Kur’an’a takdir etme hakkını kendilerinde görmektedirler. Böyle bir halet-i ruhiye ile hareket ettiklerinden dolayı, ondokuz’n kutsallığına dayalı bir sistemi Kur’an’a onaylatmaya kalkmakta, sisteme uymayan ayetleri inkar etmekte, çağdaş zihniyetle çelişen İslam’ın şiarlarını ve uygulamalarını hafife almakta hatta topyekun bir savaş açmaktadırlar.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tağutların zulmüne karşı tavır almak yerine ilginç ve orijinal olduğu düşünülen sorularla medyatik olmanın dayanılmaz büyüsüne kapılan bu tür çabalar İslam Ümmeti’nin vicdanında mahkum edilmiş umduğu başarıyı hiçbir zaman yakalayamamıştır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın temel konularını nasıl anladığı ve nasıl yaşadığına dair bize vazgeçilmez bir öncülük-örneklik yapan Peygamberimizin Sünnet’ini önemsizleştiren “Modern Bâtınîler” aslında, kendilerini Allah’tan daha çok sorumlu hissettikleri makamların sünnetlerine yer açma telaşındadırlar. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu makamlar, kendi Heva’ları ve kullukla yükümlü hissettikleri Tağuti otoriteler’dir. Çağdaş tahrif çabalarında işin asıl vehameti ise; bu kimselerin kendilerini “Kur’an Merkezli İslam” projesi ile halka takdim ediyor oluşlarıdır. Modenizm’in gözlüğü ile Kur’an’a bakan bu sözde evrenselci akım, ilahi vahyi gündeme getirirken Nasrullah’tan/Allah’ın dininin yardımcılarından olmak gibi sahici bir niyet taşıyor değildir; dünyevileştirici işlevini gizlemek için, çirkin yüzünü Dînî bir söylemin ardına gizlemektedir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Biz Rabbimizin üzerimize yüklemiş olduğu sorumlulukla Kur’an’ı istismar ederek, câri sistemin meşrulaştırılmasında onu fetva aracı olarak kullanmak isteyen kimselere karşı çevremizi uyarmamız gerektiğine inanıyoruz. “Dikkat edin! Şeytan sizi Allah’ın adı ile aldatmasın” Kur’ani ilkesini, bıkmadan usanmadan, kötülüğe meyyal olan kendi nefislerimize ve yüreğini ilahi vahyin tertemiz öğütlerine açık tutan herkese hatırlatıyoruz.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ey İnsanlar! Allah’ın va’di gerçektir, sakın Ğârr’a/bu dünya hayatının (geçici süslerinin) sizi ayartmasına ve Allah hakkındaki (kendi ) çarpık düşüncelerinizin sizi saptırmasına, izin vermeyin.” (Fatır,35/5.) [38][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ı “gramatik tarihsel bir metin” olarak gören Tarihselciler’e karşın, tarih üstücü sözde evrenselciler onu, “mesajı buharlaştırabilecek bir metin” olarak görmektedirler. Tarihselciler Kur’an’ın günümüze hitabetmesi hususunda lâkayd bir tutum sergilerlerken, Sözde Evrenselciler Kur’an’ın ma’hûd’u/ilk muhataplarının arkaplanı –ya da nüzul ortamı- ve Rasulullah’ın bize sadık haberlerle, mütevatir uygulamalarla aktarılan örnek davranışlarına karşı lâkayd bir tutum takınmaktadırlar.[ii][39] Şüphesiz her ikisi de belirleyici olarak “Modern Dünaya’nın Verileri”ni takdim etmek suretiyle Kur’an’ı ikincil bir kaynak durumuna düşürmüş olmaktadırlar. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bir insan için günün birinde doğru olan bir şey, şartların değişmesi ve araya başka amillerin girmesi ile tam tersine dönecek keskinlikte yanlış olabilmektedir. Mesela, Yaşar Nuri Öztürük’ün “Kur’an’daki İslam” adlı eserinin 1993’te yapılan baskısı ile, 28 şubat 1997’den sonra yapılan baskılarında savunulan görüşler arasında, Reel politik’ten/İcabat-ı vakt-i Hal’den kaynaklanan nedenlerle, yaşla kuru arasındaki zıtlık kadar bir uçurum ortaya çıkabilmektedir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Öztürk söz konusu kitabının 28 şubat 1997 muhtırasının etkisi altında kalarak “Türkçe İbadet projesi” için henüz kolları sıvamadığı 1993 baskısında, Namaz’ın kıraati ile ilgili olarak, o şöyle demektedir: “Kıraat, namaz sırasında Kur’an’dan bir miktarın okunmasıdır, Kur’an dışında okunan dualar kıraat kavramı içine girmez. İlahi kitap kendi bağlılarını zorunlu kulluk borçları olan namazlarında vahyin ilahi senfonisiyle az veya çok birlikte olmalarını esas almıştır. Bunun içindir ki, biz buradaki kıraat şartının ancak Kur’an’ın orijinal metni ile yerine getirilebileceğine inanmaktayız. Başka bir deyişle, namazda Kur’an’dan okunacak kısmın, Kur’an’dan yapılmış her hangi bir dilden tercüme olmaması gerekir.” [iii][40][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Oysa aynı eserin 2000 baskısında bu ifadeleri, önceden doğru kabul ettiklerini tam tersine çevirecek şekilde şöyle değiştirmiştir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Arapça okuyamamak, secde etmemenin gerekçesi yapılamaz. Arapça’yı iyi okuyamayanlar, kendi dillerinde çeviri ile namaz kılarlar...Her musalli (namaz kılan) bilgisine, durumuna, içinden gelen arzu ve coşkuya uygun olarak belli miktar Kur’an ayetini namaz sırasında okuyabilir. Bunu orijinal metinden okuyabileceği gibi, tercümesinden de okuyabilir.” [iv][41][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3)Tarihselciliğe İmkan Sağlayan Bir Yorumlama Yöntemi olarak Hermönetik [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Hermönetik kavramının kökleri Yunan Mitolojileri’ne kadar uzanmaktadır. Mitoloji’ye göre tanrıların sözlerini insanlara aktarmakla görevli olan Hermes tanrı buyruklarını insanların anlayabilmesi için kendi insani yorumunu da katar. Tanrı’nın vahyini ulaştırırken bir tür tefsir eden Hermes’in bu yorumları Hermönetiğin mitoloji bağlantısını oluşturur. Yöntemin Batı’da önceleri edebi metinler üzerinde uygulanmasından sonra, bilahare Teoloji alanına da taşındığı görülür. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yoğun bir şekilde insan etkisinde kalarak tahrife uğrayan Yahudi-Hristiyan kutsal metinlerindeki çelişkilerin tespit edilmesi ve giderilmesinde işlevsel olması hasebiyle, gerek sosyal bilimciler gerekse Teologlar/ilahiyatçılar tarafından itibar görmüştür.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Çok genel olarak; “her hangi bir metni anlamanın yolunun, metnin yazarının niyetini keşfetmekten geçtiğini, bunun da metnin yazarını kuşatan, etkileyen tarihsel bağlamı ele almayı gerektirdiği görüşü tarihsellik ve Hermönetik ilişkisinin temelini oluşturur.” [v][42][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Hermönetik, Tarihselcilik, Semantik gibi yöntemlerden yararlanırken onların “temel paradigmaları’nın taşınmaması gerektiği”nin altını çizmek istiyoruz. Biz bu tür yöntemlerin nihai olarak beşeri ürünler için veya beşer eli ile üretilmiş kültürel değerler için geçerli olabileceğini düşünüyoruz.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Kur’an’a Yeni Yetme Anlamlar Takdir Eden Tarih Üstücülük[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’ın mesajının evrensel oluşunda kuşku yoktur. Ancak bu öncülün ardına sahici olmayan bir maksatla sığınan kimi yorumcular, ilahi vahyin yazılı metni olan Kur’an’dan iddialarının tam aksi istikametinde sonuçlar devşirmektedirler. Mesela, Kur’an’a bakarken ona “tarih üstücü” bir pencereden yaklaşan Sözde Evrenselcilik;[vi][43] ilahi vahyin ilk muhataplarını göz ardı eden bir Tefsir Usulü önermektedir. Kur’an’ın her bir harfinde binlerce anlam olduğunu ileri süren Geleneksel Batınilik ile Sözde Evrenselci Tarih Üstücülüğün Kur’an’ı fehm etme gayretleri bakımından usulleri birbirleri ile çakışmaktadırlar. Çünkü her ikisi de Kur’an’da gerçekte varolan mesajı aramak yerine, kendi yüklemek istedikleri mananın tesiri ile hareket etmektedirler. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Sözde Evrenselcilik ya da “mealcilik”, içinde yaşanılan şartların dayatmalarını baz alarak ilahi mesaja son derece şaşırtıcı anlamlar takdir etmektedir. Sonucu itibariyle tahrif anlamına gelen bu yorumlama usûlünün “Evrenselcilik” diye takdim edilmesi, bir tuzağın kılıflanmasından ibarettir. Çünkü bazen tüm ilahi mesaja mecaz muamelesi yapan, bazen sözlüklerden beğendiği anlamları Kur’an’a giydiren, bazen bütün kitab’ı simgesel bir gözle okumaya kalkan bu yöntem kendisini bağlayabilecek tüm ölçülerden kaçınmaktadır. Belki bağlayıcı bir tek ölçüsü vardır: “Konjonktürün gerektirdiği menfaatler ölçüsünde Allah’ın kitabından yorum sağmak” şeklinde nitelendirebileceğimiz Pragmatizm.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] “Yorumun Grameri Belirlemesi”[vii][44] diye de tanımlayabileceğimiz bu sapma’nın Geleneksel Bâtınîlik’te de izlerine rastlamak mümkündür. İlahi kelamın gramatik yapısını hiçe sayan Bâtınîliğin işi nerelere kadar vardırdığına ilişkin örnek bir tahlil yapmanın meramımızın anlaşılması bakımından yerinde olacağını düşünüyoruz. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Abese’nin Ters Yüz Edilmesi: Yorumun Gramerin-Mushaf’ın Önüne Geçmesi[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İşte, âyetlere nasıl da salt beşeri anlamlar takdir edildiğine ilişkin, Kadı Iyad’dan grameri hiçe sayan ibretlik bir yorum:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Iyad, Abese suresi’nde geçen Rasulullah’a yönelik ilâhî uyarının yönünü “bir yanılmazlık makamına çıkarıp, yücelterek buharlaştırmak için” Abese Tavrı’nın mef’ûlünü değiştirmiştir. Ayeti kerimede surat asılıp yüz çevirilen “a’ma” (Rivayetlere göre gariban, “mustad’af bir arınma gönüllüsü”) Abdullah ibn-i Mektum iken, Iyad’ın yorumunda kafirlerin öncüleridir. Şifa sahibi, Ebu Temmam’dan naklen ayetin işaret ettiği hakikatleri ters yüz edecek şekide şöyle yorumluyor: “Peygamber yanında bulunan kafirlere surat astı ve onlardan yüz çevirdi.”[viii][45][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Rasulullah’ı yüceltme adına aşağıdaki ayetler alet edilerek devşirilen yorumun göreceliği kuşkusuzdur. Ancak buradaki Pragmatizm/işe yararlık-menfaat; Sözde Evrenselciler’inkinden biraz farklıdır. S.Evrenselciler için modern hayatın yükselen değerleri yorumun merkezindedir. Geleneksel Batınîliğin izlerini gördüğümüz Kadı Iyad’ın yorumunda ise başka bir menfaat etkili olmuştur:Rasulullah’ın tanrısal mevkîye yükseltilerek tüm kusurlardan âzâde kılınmak istenmesi.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Her iki ekol de (Geleneksel Bâtınîlik ve Sözde Evrenselcilik) Kur’an’ın ne söylediğine dikkatlerini yoğunlaştırmayıp kendi önyargılarını Allah’a doğrulatma çabası içine girmektedirler. Yine her iki ekol de aslında Dînî bir söylem kullanarak görüşlerini temellendirmeye çalışmaktadırlar. Mealciler’in ya da Sözde Evrenselciler’in metnin içinde olduğunu iddia ettikleri anlam arayışları da tamamen boştur. Çünkü ilerideki örneklerimizde de görüleceği üzere onlar metnin tabii bağlamını, illetleri, maksatları ve hikmetleri dahi hesaba katmak niyetinde değillerdir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Öte yandan Sözde Evrenselciler’in yorumlama faaliyetleri Tarihselciler’le aynı kapıya çıkmaktadır. Sözlüklerden beğendikleri her hangi bir etimolojik karşılığı ön yargılarını pekiştirmek için kullanan Sözde Evrenselciler de Tarihselciler gibi konjonktürü meşrulaştıran bir yorumun peşindedirler. Sonuç: Kur’an’dan uzaklaşma ve insanlığın ürettiği çağdaş sıfatlı ‘laik-seküler değerler’i yüceltmek. Yani Kur’an’ın belirleyici değil, belirlenen, etkili değil, etkilenen bir Kitap olmasına izin vermek...[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] 2-Bilimsel Tefsir Yöntemi[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Kur’an’ı sanki bir coğrafi, fenni, biyolojik, fiziksel, matematiksel keşifler kitabı gibi algılamak için yoğun gayret sarfeden fehm etme çabalarından kısaca söz etmek istiyoruz. “İlmi Tefsir; Kur’an ibaresinde, ilmi ıstılahları hakim kılan ve muhtelif ilimleri ve felsefi görüşleri ondan çıkarmaya çalışan bir tefsirdir. Bu durum, Kur’an ibaresinin anlaşılmasında muhtelif ilim sahalarında karar kılınan esaslara rağmen ortaya çıkmış ve bu anlayış, Kur’an’ın bütün ilimlerin özünü ihtiva ettiğini iddia eden görüşe kadar varmıştır. Böylece onların bu iddiaları İtikadi, ameli, zahiri ve bâtınî bütün din ilimlerinin yanında, bütün dünyevi ilimleri de içine almıştır.”[ix][46][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] İmam Gazali’nin açtığı çığır[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tarihte bilimsel tefsir yöntemini savunan pek çok ilim adamı çıkmıştır. Önceki alimlerden şöhret derecesinde bilinenler şunlardır: Gazali (öl.505/111), Fahruddin Razi (öl.606/1209), Suyûtî (öl.911/1505)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bunlar arasından Gazzali’yi kısaca değerlendirmek istiyoruz.. “Cevahiru’l-Kur’an” adlı eserinde o, dini ilimlerin yanında Tıp, Astronomi, Coğrafya, Anatomi, Sihir ve Tılsım v.s. bilinmesinin Dini İlim’lerin anlaşılması için şart olduğunu iddia eder. [x][47][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Gazali Kur’an ayetlerinin birden çok manasının olduğunu, anlamın durmadan genişleyebileceğini ispat etmek ve görüşünü temellendirmek için “ İhyau Ulumiddin” isimli meşhur eserinde, bir hadis nakletmiştir. Bu hadise göre “Kur’an’ın her kelimesinin bir zahiri, bir batını, bir haddi ve bir de matlaı vardır.” “Sözkonusu rivayet hiçbir hadis kitabında yer almamaktadır. Anlam olarak da gerçeklerle bağdaşması mümkün değildir.” [xi][48][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Cevahiru’l-Kur’an” isimli eserinde Gazali, bu görüşüne açıklık getirir ve gelmiş geçmiş tüm ilimlerin, hatta geçmişte varolup bu gün insanlığın bilmediği ve şu anda insanlığın bilmeyip ileride bileceği tüm ilimlerin temellerinin Kur’an’da mevcut olduğunu belirtir. Ona göre tüm ilimler Allah’ın sıfatlarının bir eseridir. Allah’ı tanımak için bütün bu ilimlerin bilinmesi gerekir. Mesela Allah şifa verir. Allah’ın şifa verdiğini bilebilmek için tıp ilminin tamamının bilinmesi lazımdır.” [xii][49][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İhyâu Ulûmi’d-Din adlı eserinde bazı alimlerden naklen Gazali, Kur’an’daki ilim çeşitlerinin matematiksel hesabının sonucunu 77200 olarak ifşa etmiştir![xiii][50] Gazzali Kur’an’ın zahiri, batını, haddi ve matlaı olmak üzere dört boyutlu anlamı olduğunu iddia ederek bu rakamın da dörtle çarpılması gerektiğini söylemiştir. Bu günkü bilgisayar ortamında bunu örnek alan birinin –Allah korusun-77200’ü kaç ile çarparak nasıl bir neticeye ulaşacağını varın siz hesâb edin. Belki de Kur’an’ı övmek, kutsamak için iyi niyetle girişilen böylesi çabalar, nasıl da onun etrafına ulaşılmaz bir kale gibi yüksek duvarlar örmektedirler![/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Râzi’nin Döşek Meseli’ne getirdiği yorum[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Tefsir’deki yetkinliğinden kuşku duymadığımız Fahruddin Râzî, Neml Sûresi,61. ayette geçen “yeri sizin için döşek kıldık” şeklindeki nimet vurgusunu, dönemin bilimsel anlayışını belirleyici kılarak tefsir edince ortaya bu gün için gülünüp geçilecek bir yorum çıkmıştır. Döşek Meseli’nin çağrışımlarını, yeryüzünün küre şeklinde olduğunu ama dönmediğini –sakin olduğunu- ispatlamak için kullanan Razi, konu ile ilgili olarak şöyle demiştir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Eğer hareketli olsaydı, mutlak manada o yeryüzü bizim için bir döşek olmazdı. Çünkü yüksekten atlayan bir kimsenin bu durumda yer yüzüne düşmemesi gerekirdi. Zira yeryüzü kayıp gitmektedir. Bu insan da boşlukta kalmaktadır.”[xiv][51][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Döşek meseli” aslında Yüce Allah’ın insanoğluna nimetlerini hatırlatmaktan ibarettir. Bu ve benzer ayetlerin mesajının amacı dışında yorumlanması son derece yanlıştır. Şükür gerektiren bir çok ilahi lutfun hatırlatıldığı diğer ayetlerin mesajı gibi bu da kendi gayesi ve bütünlüğü –bağlamı- içinde tefsir edilmelidir. Bu sebeple “yeryüzünün beşiğe benzetildiği” Zuhruf Sûresi,10.ayet de aynı şekilde “dünyanın hareketli olduğuna, döndüğüne kanıt olarak kullanılmamalıdır. Çünkü Bilim’in verileri her zaman için “yanlışlanabilir-tartışılabilir Hipotetik materyaller” ihtiva ettiğinden dolayı zaaflıdır. Onlara gereğinden fazla değer vermek, Kur’an’ı ikincil kaynak durumuna düşürür. Bilim’e birincil-belirleyici-etkin kaynak değeri biçer bu hatalı yaklaşım, ilahi olanın beşeri olan tarafından kuşatılması, belirlenmesi anlamına gelecek sonuçlar ortaya çıkarabileceğinden, mutlaka dikkatli olmayı gerektirmektedir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Said Nursi’de Çok Anlamlı Yorumlama Yöntemi’nin izleri[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Günümüzde bilimsel tefsir yöntemine ilgi duyan pek çok araştırmacı vardır. İslam Dünyası’nda bu konuda büyük bir şöhrete ulaşan Tantavî Cevheri’dir (öl.1940) . O, “el-cevahir fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Kerim” isimli eserinde bilimsel konulara serâhatle temas eden 750 ayet olduğunu iddia etmiş ve buna rağmen müslümanların fıkıhta ilerledikleri kadar modern ilimlerde ilerleyememesini bir çelişki olarak göstermiştir. [xv][52][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bediüzzaman Said Nursi de bilimsel tefsir metodunu kullananlardandır. Bilimsel tefsir yöntemini benimseyen diğer araştırmacılar gibi o da, En’am Sûresi (6), 59. ayette geçen “hiçbir yaş ve hiçbir kuru yoktur ki, apaçık bir kitapta bulunmasın.” İfadesini Levh-i Mahfuz’daki ilahi bilgi hazinesine değil, Kur’an’a hamletmiş ve bu konuda şöyle demiştir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ayeti Kerime’nin hükmüne göre Kur’an’ı Kerim, zahiren ve bâtınen, nassen ve delaleten, remzen ve işareten her zamanda vücuda gelmiş veya gelecek her şeyi ifade ediyor. Buna binaen, gerek enbiyanın kıssa ve hikayeleri, gerek mucizeleri hakkında Kur’an-ı Kerim’in işârâtından fehmettiğime göre, (Hâşiye) mu’cizat-ı enbiyadan iki gaye ve hikmet ta’kib edilmiştir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Birincisi: Nübüvvetlerini halka tasdik ve kabul ettirmektir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İkincisi: Terakkiyat-ı Maddiyye için lazım olan örnekleri nev’i beşere göstererek, o mu’cizelerin benzerlerini meydana getirmek için nev’i beşeri teşvik ve teşci’ etmektir.”[xvi][53][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ayetlerin manasının sonsuz olduğu varsayımından hareket eden Said Nursi gelmiş, geçmiş ve de gelecek bütün ilimlerin Kur’an’da bulunduğu, tüm keşiflere, icadlara Kur’an’ın ders verdiğini, pek çok bilimsel gelişmeye ayetlerin “numûne ve me’haz teşkil ettiğini” iddia etmektedir. Bunlardan bazılarını ise şöyle sıralamaktadır:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Kıraç ve kumlu yerlerden suları çıkartan santrafüj aleti, “öyleyse bazısı ile taşa vur!”[xvii][54] ayeti ile işaret edilen Hz. Musa’nın âsasından ders almıştır; Hz. “Süleyman’a kuş dilini öğrettik”[xviii][55] manasındaki âyet-i kerîme, beşerin keşfiyâtından radyo, papağan, güvercin gibi âlât ve hayvanların konuşmalarına ve mühim işlerde kullanılmasına me’hazdır. Ve hâkeza, beşerin henüz keşfedemediği çok mu’cizeler vardır. İstikbalde yavaş yavaş keşfine muvaffak olur.” [xix][56][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ne hikmetse bilimsel teori veya keşif ortaya çıkana kadar ortalıkta gözükmeyen Kur’an’ın kendi iç bütünlüğünü ve pasajlardaki bağlamı hiç hesaba katmayan bilimsel tefsir sevdalıları, bir icadın ardından hemen kaleme sarılarak “bu Kur’an’da var” demekte, ayetlerle o belki de çok kısa bir süre sonra yoğun bilimsel eleştiriler alarak, çöpe atılacak olan hipotetik ifadeleri İlahi Vahyin Dili ile meşrulaştırmaya gayret etmektedirler. İşte bu sözde evrenselci usulün gelip tıkandığı yer, tam anlamıyla ‘yorumun grameri belirlemesi’, ‘tarih üstücülük’ veya ‘ayetlerden yorum sağmak’ gibi tavsifleri hak eden bir yerdir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İçinde “ebced/harfler’e verilen rakam değerleriyle gizli anlamlara ulaşma gayreti” gibi Bâtınîliğin ögelerini de, “pozitivizm’in saldırılarına karşı tepkisel bir duruşu” da barındıran bu yorumlar Tarih Üstücülüğün sadece bir cephesini ifade etmektedir. Öte yandan ebced’in bilgisayar destekli çağdaş yorumu olan 19. Hurûfîlik ise işi iyice çığırından çıkarmıştır. Matematik destekli bu yeni aşama Said Nursî’nin temsil ettiği noktadan çok farklı noktalara savrulmuştur Rasulullah’ı ve Kur’an’ın ilk muhataplarının arkaplanını hiçe sayıp sahih anlamın sadece metnin içinde olduğu neticesine ulaşmıştır. Bu yorumlama yöntemi, bize göre Tarih üstücülüğün ortak paydalarına sahiptir ve yaşadığımız coğrafyada haklı olarak “Mealcilik” olarak isimlendirilmiştir. Yine Risalet ile Kur’an arasındaki bağı kopardığı için bu ideolojik Kur’an meali okuma yöntemi ‘Allah’ın elçisini postacı durumuna düşürmek’le suçlanmıştır.[xx][57][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Kur’an’da ay’a gidileceği yazıyor mu?[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ay’a gitme v.b. konularda Kur’an’ı zorla da olsa konuşturan sözde tefsirler, bilimsel araştırmalar (!) ile her gün karşılaşmaktayız. Bu tefsirlerde bazı lafızlara bağlamı dışında manalar yakıştırılarak amaca ulaşılmak istenmektedir. Mesela, geçen; aşama aşama kesintisiz bir ilerleme içinde olan insan hayatının doğum, büyüme, yaşlanma, ölüm safhalarından söz edilen İnşikak Sûresi 19. ayette geçen “Terkib” kelimesi, bambaşka çağdaş bir yorumlama yönteminin/Sözde Evrenselci Tarih Üstücülüğün kurbanı olabilmiştir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İddianın temellendirilmesi esnasında, Batı Uygarlığı’nın tarih felsefesi olan “ilerlemecilik” önyargısının tesirinde kalındığı için, bir önceki ayette (18.) geçen ay’a yemin ile Terkib kelimesi arasında bağ kurulmakta, böylece Kur’an’dan istenen anlam sağılmaya çalışılmaktadır! Bu ayet için yapılan yorumun alt yapısını, Kur’an’a anlam takdir etmede son derece maharetli (!) olan “S.Evrenselci Okuma Şekli” nin düşünüş tarzı belirlemiştir. Söz konusu ayetlerin mealini sibakıyla birlikte okursak apaçık bir tutarsızlığı daha yakından görme imkanını elde edebiliriz:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Ve dolunay haline gelen ay’ı (tanıklığa çağırırım). Le terkebunne/ Siz adım adım ilerleyeceksiniz ” (İnşikak,84/18-19.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Burada bahsedilen evren’de herşeyin durmadan değiştiği, hiçbir şeyin durağan olmadığı gerçeğidir. Birinci ayet ay’ın kesintisiz bir ilerleme/değişim içinde olduğunu beyan etmektedir. İkinci ayet ise, insan’ın kesintisiz bir ilerleme/değişim içinde –doğum, büyüme, yaşlanma, ölüm ve yeniden dirilim gibi- olduğunu açıklamaktadır. 18.ayette ay’ın safhadan safhaya geçişi bağlamında Kainatta her şeyin bir değişim ve başkalaşım içinde olduğu beyan edilirken, benzer bir aşamalı dönüşümün insan için de söz konusu olduğu izah edilmektedir. Ay’ın çeşitli haller (ilk dördün, son dördün, hilal, yarım ay, dolunay gibi) geçirmesi de bu değişimin bir göstergesidir ki -bu gerçeği Kur’an’ın ilk muhatapları, yaşadıkları coğrafya ve yüzyılların tecrübesi dolayısı ile bu günkü müslümanlardan daha iyi bilmekteydiler.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Fakat “leterkebünne” kelimesinin tercümesi olan “ilerleyeceksiniz” mealine modern bir zihinle yaklaşıldığı zaman, bunun sanki bilimsel ilerlemeden söz ettiği zehabına kapılınabilmektedir. Bir hidayet kitabının gayeleri arasında bu türden bilgi vermek olmamış kime ne? [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu konudaki saçma çabanın bize göre arka planını, şu anda içinde “yaşanılan tarihsel kesitte savunulan moda fikirleri tek geçer akçe kabul etmek” oluşturmaktadır. Güya “bizde de bunlardan var, size ihtiyaç duymuyoruz” denilmektedir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ay’a çıkmanın bilimsel ilerleme ile gerçekleşeceğini, ay’a çıkıldıktan sonra Kur’an’dan arayan çok sayıda eser ve makale görmüşüzdür. Biz bunlardan birini örnek olarak alıntılamak istiyoruz. Ancak önce delil olarak gösterilen ayetin mealini okuyalım: [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Siz ey görünmez varlıklar(ın) ve insanlar(ın şerlileriy)le birarada yaşayanlar! Eğer göklerin ve yerin ötelerine geçebileceğinizi (düşünüyorsanız), haydi geçin! (Ama) onların ötesine geçemezsiniz. (Allah’tan) bir sültan/yardım olmazsa! Öyleyse Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz?”(Rahman,55/33-34.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Yüce Allah’ın sonsuz kudreti karşısında insanların ve cinlerin acziyetinden söz eden bu ayetin, ay’a çıkılacağına, hatta uzayın fethedileceğine ilişkin olarak delil olacağını iddia eden Fransız bir Müslüman olan Maurıce Bucaılle şöyle demektedir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Şüphe yoktur ki bu ayet (Rahman,55/33), bir gün insanların gerçekleştirecekleri –ve çağımızda, oldukça yersiz bir deyimle- ‘uzayın fethi’ dediğimiz olayın mümkün olduğuna işaret etmektedir. Şuna da dikkat etmek gerekir ki Kur’an metni, yalnız göklerin bölgelerine girmekten değil, aynı zamanda yerin bölgelerine de nüfuz etmekten, yani yer’in derinliklerinin keşfinden de bahsetmektedir.”[xxi][58][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’a bilimsel gelişmeleri onaylatma ancak “onu zorla konuşturup” yepyeni anlamlar takdir etmekle mümkün olabilir. Ayetlerin asıl amacını gözardı eden, bağlamını hiçe sayan bu tavır sahipleri aslında iyi niyetli olsalar da, kendi önyargılarını Kur’an’a onaylatmak bakımından son derece yanlış bir tutum sergilemektedirler. Çünkü Kur’anı etken olmaktan çıkarıp şahsi düşüncelerin edilgen bir onaylaycısı –deyim yerinde ise Noter- durumuna düşürmektedirler.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Sekar Bilgisayar mı?[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu konuda bir alıntı da sözde Evrenselci Okuma yöntemine dair çok sayıda tefsir örneği ortaya koyan Yaşar Nuri Öztürk’ten yapalım. Aslında bu alıntıda da görüleceği gibi, Evrensellikle hiçbir alâkası olmayan bu yorumlama şekline “bilimsel bâtınîlik” demek daha doğru olur. Öztürk’ün, Müddessir Sûresi’nde cehennem’in bir bölümünün özelliği bağlamında geçen, ayetleri yorumlayışı şu şekildedir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] “ Bütün bunları dikkate alarak biz şu kanıya varıyoruz. Kur’an’ı rastgele insan sözü sayan inatçıların gerçeği görmedikleri için itildikleri Sekar, bilgisayardır. Elektirik enerjisi ile çalışır. Ortada hiçbir şeyi görünür halde bırakmaz, fakat hiçbir şeyi de kapsamazlık etmez.” [xxii][59][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Şimdi bu Modern Yorum’u Kur’an’ın ilgili ayetleri ile karşılaştırmak içn Müddessir sûresi’ne bakalım: “Bu, ölümlü insan sözünden başka bir şey değildir, der. Sekar’ın ne olduğunu hiç düşündün mü? O, ne yaşatır, ne de ölüme terk eder.Ölümlü insana (nihai hakikati) gösterir. Onun üzerinde ondokuz (güç-gözcü melek) vardır. Çünkü yalnızca meleki güçleri cehennem ateşinin gözcüleri kıldık...” (Müddessir,74/25-31.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu kadarlık alıntı bile ayetlerin bağlamının tamamen cehennem ile ilgili olduğunu göstermektedir. Ayetlerin siyak-sibakı/bağlamı açıkça cehennemden söz ettiği halde Sekar’ın Bilgisayar olarak yorumlanması, acaba hangi akla hizmet etmektedir? Aslında Öztürk’ten yıllar önce bu yorum 19. Hurûfîliğe hizmet etmesi için” Edip Yüksel tarafından yapılmıştır.[xxiii][60] Yüksel’in amacı Ebcedçilik İdeolojisi’ne Kur’an’ı alet etmek iken Öztürk’ün amacı Kur’an’ın “ne kadar bilimsel (!) bir kitap” olduğunu ispat etmektir. Her ikisi de Allah’ın kelamını ön yargılarının esiri kılmış, yorumun mesajı belirlemesini meşru görmüştür.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bize göre kaynak olarak Kur’an’ın kendisini değil de Modernizm’e ve çeşitli hezeyanlara göre şekillenmiş bir tefsir yöntemini esas kabul edenler buna benzer hatalardan kendilerini asla koruyamayacaklardır. Öyleyse ilahi vahyi hidayet etmek üzere indiren Yüce Allah’ın kast etmediği manaları Kur’an’da vehmetmek son derece yanlış olup, bunda ısrar etmek de insaf ehlinin yapacağı cinsten değildir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Mescid-i Aksa, Medine’ye ne zaman taşındı?[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kur’an’a yepyeni anlamlar takdir etme konusunda ilginç örnekler ortaya çıkabilmektedir. Mesela, İsra Sûresi’nde geçen Mescid-i Aksa’ya şaz bir anlam takdir eden Mustafa Hizmetli, bize göre bağlamı ve ilk muhataplarca anlaşılanı kale almamıştır. Yorum hem Kur’an musahfının hem de Sünnet’ten süzülerek bize gelen nüzul ortamı bilgisini hiçe saymıştır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Neden böyle bir yoruma ihtiyaç duyduğunu mealinden öğrenemediğimiz mütercimin İsra suresi 1.ayete verdiği sıradışı meal şöyledir:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Bir kısım ayetlerimizi göstermek üzere kulunu geceleyin Mekke’den çevresini bereketli kıldığımız Medine’ye yürüten Allah’ın şanı yücedir. Şüphesiz o her şeyi işitir ve bilir.” [xxiv][61][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Şüphesiz bilimselliği, nesnelliği tartışmalı böyle bir yorum; sanırız en çok-Müslümanların Kudüs üzerindeki hak iddialarından vazgeçtiklerini duymalarından dolayı- İsrail’in siyonozm idealine bağlı üyelerini son derece memnun edecek niteliktedir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Parmak İzi Örneği[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]75/1-4. ayetlerde işaret edilen parmak iziyle ilgili kriminoloji laboratuarlarında ulaşılan sonuçlar bilimsel tefsir yöntemini kullananlarca abartılmıştır. Kur’an’ın ilk muhataplarının tamamıyla cahil olduklarını varsayan Bilimsel Tefsir meraklıları, sanki Kur’an’ı anlamak için her şeyi kriminoloji laboraturlarına borçluymuşuz gibi konuyu takdim ederler.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kalp Kulak Nasıl Gözlem ve Deney Olur?[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Muhammed Abdullah Şarkavi 22/46,29/20. vb ayetlerde geçen “kalp, kulak ve göz” gibi algı merkezlerinden hareketle deney ve gözlemin önemine atıf olduğu sonucunu çıkarmıştır. Şarkavi göz, kulak ve aklın Pozitivizm’in mabedleri olarak takdim ettiği laboratuardaki işlemlere işaret ettiğini iddia etmektedir. (Muhammed Abdullah Şarkavi, el-Kur’an ve’l-kevn, Beyrut, 1991, s.9-10. Şimşek Said, 19-20.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Vasati Tefsirin büyük imamlarından Ebu İshak İbrahim b.Musa eş-Şatıbi (öl.790/1388)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Şatıbî’nin Bilimsel Tefsir’e Yönelik Tenkitleri[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bilimsel yorum yapma gayretine düşen müfessir ve araştırmacılar, Kur’an’a tüm bilgi hazinelerinin, - bazen tüm varsayımların- kaynağı olarak bakma zaafına sahiptirler. Onların görüşlerine mesnet kıldıkları genellikle şu kanıtları ileri sürdükleri görülmüştür:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Birincisi; En’am Suresi (6), 38. ayet: “Yeryüzünde hiçbir canlı ve kanatları ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer toplum olmasınlar, Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık, sonra hepsi de rablerinin huzurunda toplanacaklar.” [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İkincisi; Enam (6), 59.ayet: “ ...Karada ve denizde olan her şeyi (Allah) bilir. O’nun bilgisi olmadan hiçbir yaprak düşmez ve yerin karanlıklarında hiçbir tane, hiçbir yaş ve hiçbir kuru yoktur ki, apaçık bir kitapta bulunmasın.” [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Üçüncüsü; Nahl Suresi (16), 89. ayet: “Her topluma kendi içlerinden bir şahit getirdiğimiz gün, seni de bunlara şahit olarak getireceğiz. Çünkü, sana Kitab’ı her şeyi açıklamak, müslümanlar için de yol gösterici, rahmet ve müjde olarak indirdik.” [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Dördüncüsü; Hurûf-u Mukattaa/Kesik harfler.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Şatıbî bilimsel tefsir meraklılarının, mananın genişlediğine ilişkin delillerini şöyle tenkit etmiştir: “Ayetlere gelince, müfesssirlere göre bunlardan murat, teklif ve ibadet halleri ile ilgili bilgilerdir. Yahut da, “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır” ayetinde geçen “Kitap”dan murat, Levh-i Mahfuz’dur. Müfessirler, bu kelimenin bütün nakli ve akli ilimleri içerdiğini ifade eden her hangi bir söz söylememişlerdir.”[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“Bazı surelerin başlarındaki harflere gelince, bir çok ilim adamı, bunların daha önce, Araplarca bilinen bir şey olduğuna delalet eden sözler söylemişlerdir...Bunların Arapların alışık olmadıkları tarzda tefsirine gelince, bu asla doğru olmaz. Nitekim eskilerin hiç birisi de böyle bir şeyi iddia etmemiştir. Binaenaleyh, bu iddialarına dair hiçbir delil yoktur.” [xxv][62][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Günümüzde bilmsel tefsir meraklıları, -araştırmacı ve okuyucu düzeyinde- azımsanamayacak sayıdadır. Öyle ki, bu loyalist/bağımlı zihin sahipleri ne zaman tıpta bir hastalık keşfedilse, okyanuslarda bir balık türünden söz edilse “bu zaten Kur’an’da vardı” türünden açıklamalar yapmakta, bazı ayetlere takdir ettikleri anlamlarla da iddialarını Allah’a onaylatmaya kalkmaktadırlar. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Buna göre Newton’un eylemsizlik prensibinin de, Bacon’un Metodolojisi’nin de, Einstein’in izafiyet teorisi’nin de Kur’an’da yeri vardır! [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Modernizm’e karşı son derece kompleksli yaklaşım şekli, son derece yanlış olup, Kur’an’ı “çalkaladıkça içinden yağ çıkarılan yayık gibi sallayarak” kendisine sonsuz sayıda birbirine zıt anlamlar takdir edilebilecek bir kitap olarak algılamaktadır. Her ne kadar bu iddia sahiplerinin niyeti Kur’an’ın kudsiyetini ve icazını ispatlamaya çalışmak ise de yanlıştır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]“İnsanoğlunun ay’a gidebilme imkanı ve hatta gitmesi, kelam-ı ilahinin mevzu edineceği bir husus olmamıştır. Zira bu a) muhataplarını sırat-ı müstakim’e hidayet etmeyi hedeflemiş bir hitabın maksadı açısından önemli değildir b) Kur’an nazil olduğu muhatapları için ise anlamlı değildi.” [xxvi][63][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bilimsel Tefsir Kur’an’dan hareketle değil, bilimden hareketle Kur’an’a ulaştığı için güvenilirliğini yitirmektedir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] C-VASATİ TEFSİR[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Zahir ile batın, lafız ile mesaj arasında denge kurmayı amaçlayan tefsirlerdir. Kur’an tek kaynak değil, temel kaynaktır. Kur’an’ın geleneksel kültür tarafından da modern kültür tarafından da kuşatılmasına izin vermemek gerekir. O Allah’ın Kıyamet’e kadar geçerli olması için gönderdiği bir kitaptır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1-İctimai Tefsir[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]ictimai tefsir toplumsal sorunları önceleyerek Kur’an’ı yorumlamaktır. Hindistan’da bu isimle çalışmalar yapan ekol batıcıdır, fakat Mısır’daki ekol batıcı değildir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Özellikleri:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1-Kur’an toplum için inmiştir 2) Hidayet yönü ön planda tutulmalıdır 3) Fantezi ve hurafelerin etkisi altında Kur’an yorumlanmamalıdır. 4) Akıl taklitten kurtarılmalı, fakat akıl-nakil çatışmasında Kur’an tercih edilmeli 5) Arap dilinin Kur’an’a döndürülmesi lazımdır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu tefsirin öncüsü Muhammed Abduh’tur (öl.1905); ekolün devamını sağlayanlar Reşid Rıza, Abdülkadir el-Mağribi, Ferid Vecdi, Mahmut Şeltut.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Abduh’a göre Kur’an’ın amacı insanlığı dünya ve ahiret mutluluğuna götürmektir. O tefsiri ikiye ayırmıştır: 1) Kuru ve donuk, gramer yoğunluklu tefsir 2) Ruhları cezb eden inanç ve ahkamı amele sevk eden tefsir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Abduh Kur’an’ın hidayet ve rahmet sıfatlarından hareketle bu ikincisini tercih ettiğini ifade etmiştir. (Menar,1/17,25.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Örnek: 5/2: birr ve takva üzerine yardımlaşmak toplumsal hayat içinde gerçekleşir. Bu da Kur’an’ın sosyal hayat için ne kadar gerekli olduğunu gösterir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek: 2/238: Namaz kılmamak toplumsal hastalıkların armasıyla sonuçlanır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek: Yahudiler için kullanılan “maymunlar olun”ifadesi Emrullah gereğince maymunlara dönüşmek değildir, “akıldan yoksun taklitçiler haline gelmek”demektir (Menar,/-1/344.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek:2/166-167, 9/31. ayetler düşünmeden din adamlarına itaati şirk olarak nitelendirmektedir. Çünkü Abduh’a göre bu durum insanları akli terbiyeden yoksun bırakır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek: 2/145.İlme karşı heva ve hevesin tercih edilmesi haramdır[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek: 2/58: Abduh bu ayetle ilgili israiliyat haberlerine karşı “lafzın delaleti ve peygamberimizden gelen sahih hadisler”le yetinilmesi gerektiğini söylemiştir. (Menar,1/325.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Abduh’un gündeme getirdiği “geleneksel ve modern hurafelerin etkisinden Müslüman aklın kurtarılması gerektiği gerçeği” yüzyıllar boyunca bir çok önder tarafından gündeme getirilmiştir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İbn Haldun Arapların İsrailyat’a meyletmelerini ümmi olmalarına ve İslam’a sonradan giren Ehli Kitap’tan alimlerden etkilenmelerine bağlamıştır. (İbni Haldun, Mukaddime, Beyrut, 4.baskı, s.439,)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Eleştiriler:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1-Rivayetlere yeterince yer verilmemiştir. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Haksız bir suçlama. Onlar rivayetlerin uydurma olanlarına değer vermemişlerdir. Mesela “Lebid b.A’sam’ın Peygamberimize büyü yaptığı ve etkili olduğu” haberini sahih olmadığı için reddetmişlerdir. Nas-felak sureleri Mekke’de indiği halde olayın Medine’de gerçekleştiği iddia edilmektedir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2-Modern ilimin etkisinde kalmışlardır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Haklı bir itiraz: Ebabil Kuşlarının taşıdığı taşları mikroplarla özdeşleştirmek. Sineklerin ayağına bulaşan tozların içinde bulunan çiçek hastalığının Ebrehe ordusunu perişan ettiği iddiası. (Muhammed Abduh, Amme Cüzü Tefsiri, 120.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Aslında cinlerle mikroplar arasında ilişki kuran bir rivayettir. İkrime’den gelen bu rivayete göre o yıl Arabistan’da çiçek hastalığı yaygınlaşmıştır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Elmalılı Hamdi Yazır Abduh’u şöyle eleştirmiştir: “Allah azgın bir topluluğu helak etmek için çiçek-kızamık maddesine muhtaç değildir” (Elmalılı, 9/6134-6139.)[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Aslında bu yorumları onların “hidayet ve ictimaiyet” terimlerine verdikleri her zamanki değeri vermemelerinden kaynaklanmıştır. Yorum kendi usullerine aykırıdır.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2- Konulu-Karşılaştırmalı Tefsir[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bütüncül bir bakış açısıyla Kur’an’ın her hangi bir konusu hakkındaki görüşü tam olarak ortaya çıkarmaktır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek: 6/82: “İmana zulüm karıştıranlar vardır”. Peki imana zulüm karıştırmak nedir? lokman,31/13:”şirk büyük bir zulümdür”[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Örnek eserler: Ragıb el-İsfehani, el-Müfredat.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Konulu tefsirin üstünlükleri:[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1- Değişen şartlara göre Kur’an’a yeniden bakma imkanı verir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]2-Alan seçimi ayetlerin tümünü beyan edilmiş maksatları ve iniş süreçleriyle birlikte inceleme imkanı verir[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]3- Ayetler arasında çelişkili gibi gözüken unsurları açıklama imkanı verir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]4- Kur’an’ı icazının her devirde mümkün olduğunu ispatlama imkanı verir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]5- Modern akımların zaaflarından etkilenmeden Kur’an’ın içinde kalma imkanı verir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Zaafları: Tek bir konu üzerinde yoğunlaşma olduğundan ayetlerde yer alan diğer boyutların atlanmaması için tahlili tefsir yönteminin desteğine ihtiyaç vardır[/FONT]


[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]



[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif] Buna benzer ayetlerde türevleri ile geçen Ğârrun kelimesi; beşeri kuruntuların şeytani düşünceler halini alırken, bunun Hipotetik değil de Dini bir ifade ile dile getirilmesi halidir; ki bu halin simge ismi SAMİRİ’dir. Konu ile ilgili benzer ayetler için bkz. İbrahim,14/22; Hicr,15/17; Samiri karakteri için: Taha,20/85-91; Lokman,31/33; Fatır,35/40; Hadid,57/14. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][ii] Tarihselciler’in, öznel bir yorumlama yöntemi takip eden Sözde Evrenselciler’e yönelik eleştirilerindeki haklılığa işaret etmeden geçmenin bir eksiklik teşkil edeceğini düşünüyoruz. Mesela Ö.Özsoy onlar için şu tespiti yaparak tam yerinden tenkit etmiştir: “Kur’an’ın korunmuş lafzına çağdaş anlamlar giydirilmesi, düpedüz yeni bir metin inşasıdır”. Özsoy Ömer, Kur’an ve Tarihsellik Tartışmalarında Gözden Kaçırılanlar, Tezkire Dergisi, 1997, sayı: 11-12, s.73.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][iii] Öztürk Yaşar Nuri, Kur’an’daki İslam,5.baskı,1993, İstanbul, s:582.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][iv] Öztürk Yaşar Nuri , Kur’an’daki İslam, 37.baskı, İstanbul, 2000, s.582-583.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][v] Çakır Yılmaz , Hak Söz Dergisi, sayı:75, İstanbul, Haziran 1997, s:33.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][vi] Yaşadığımız coğrafyada “mealcilik” olarak da isimlendirilen Sözde Evrenselcilik, aslında Tarih Üstücülük’tür. Müslüman tarihselcilerden Ömer Özsoy, “Tarihselciliğin karşıtının Evrenselcilik olmadığını, Tarih Üstücülük olduğunu” söylemektedir. Özsoy Ömer, Kur’an ve Tarihsellik Tartışmalarında Gözden Kaçırılanlar, Tezkire Dergisi, sayı: 11-12,s.74.Özsoy’un bu yaklaşımına katıldığımızı belirtmekle birlikte iki yöntemin de benzer zaaflar içerdiğini peşinen ifade etmek istiyoruz. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][vii] Yorumun Gramer’i belirlemesi Sözde Evrenselciliğin en bariz vasfıdır. Bu ifadelendirme ve örneklerine ilişkin tahliller için daha geniş bkz. Kocabaş Şakir, İfadelerin Gramatik Ayırımı, Ekin yayınları, İstanbul,1984, s.60-77. Kur’an’ın gramatik yapısını, hedeflerini ve ilk muhataplarının arkaplanını ve genel mesajı göz önünde bulunduran örnek bir çalışma için bkz. Kocabaş Şakir, İslam’da Bilginin Temelleri, iz yayınları, İstanbul,1997.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][viii] İslamoğlu Mustafa, Üç Muhammed, Denge yay. Aralık, 2000, s.120, Kadı Iyad, Ebu’l-Fadl el-Yahsubi, eş-Şifa bi- Ta’rifi Hukuki’l-Mustafa, I,II, Daru’l- Fikr, Beyrut, 1988, cilt: 2, s.161’den nakl.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][ix] Emin el-Hûlî, Tefsir ve Tefsir’de Edebi Tefsir Metodu, Çev. Güngör Mevlüt, İslami Araştırmalar Dergisi, cilt:2, sayı:6, Ankara,1988, s.37-38.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][x] Emin el-Hûlî, Tefsir ve Tefsir’de Edebi Tefsir Metodu, Çev. Mevlüt Güngör, İslami Araştırmalar Dergisi, cilt:2, sayı:6, Ankara,1988, s.38.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xi] Şimşek Said, Günümüz Tefsir Problemleri, İstanbul,1995, s.81.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xii] Şimşek Said, Günümüz Tefsir Problemleri, İstanbul,1995, s.81.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xiii] “Kur’an 77200 ilim ihtiva eder, ondaki her bir kelime ilimdir ve her kelime için zâhir, bâtın, had ve muttala diye dört mana vardır.”Gazâlî, İhyau Ulûmi’d-Din’den Cerrahoğlu İsmail, Tefsri Usûlü, 5.baskı, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları, Ankara, s.303-304. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xiv] er-Razi Fahruddin, Tefsir-i Kebir Mefatihu’l-Gayb, Ankara,1988, cilt:2, s.113-114. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xv] Cevheri, el-Cevahir, cilt:20, s.55-56’dan; Şimşek Said, Günümüz Tefsir Problemleri, İstanbul,1995, s.84.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xvi] Said Nursi, İşaretü’l-i’caz,mütercim: Abdülmecid Nursi,İstanbul,1990, s.238. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xvii] “Ve yine bir keresinde Musa, kavminin su ihtiyacını karşılamak için (Bize) yalvarmıştı ve Biz de kendisine ‘Âsanla taşa vur!’ demiştik. Bunun üzerine oradan on iki kaynak birden fışkırmıştı ki, halkın tümü nereden hangi kaynaktan içeceğini bilsin. (Ve Musa demişti ki: ) ‘Allah tarafından verilen rızıktan yiyip için, ama yeryüzünün yozlaşmasına ve çürümesine yol açarak bozgunculuk yapmayın!” (Bakara Sûresi,2/60.) [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Ayet’in kendi bütünlüğünde kaldığımızda bile, dikkatli bir okuyucu burada verilen mesajın; “Allah’ın sonsuz kudretine ve kullarına karşı nimet vermede son derece cömert oluşuna, kullarının da yeryüzünde bozgunculuk yapmadan yaşarak bu nimete şükranlarını sunması gerektiğine ilişkin vurgular”dan oluştuğunu görecektir. Yani ayetin santrafüj aletiyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xviii] “Süleyman Davud’a varis olduktan (sonra) o şöyle derdi: ‘Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi; hem bize (cömertçe güzel ve iyi) her şeyden bahşedildi. Bu (bize Allah’ın ) apaçık bir lütfudur.” (Neml Sûresi,27/16.) Bu ayette geçen kuşların dili’nin öğretilmesi ile radyo arasında kurulan alakanın “gramere yorum giydirmek” gibi bir yöntem hatası vardır. Bu usul hatasına sebep olan ise bize göre, “kompleks” kelimesiyle ifade edilebilecek Batı’nın Endüstrileşme hızı karşısında bazı müslümanlarda yerleşen aşağılık psikolojisi’dir.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xix] Bedîüzzaman Said Nursi, İşaretü’l-i’caz,mütercim: Abdülmecid Nursi,İstanbul,1990, s.239-240. Said Nursi’nin bu görüşlerinden ilham alan şakirtleri, özellikle Sızıntı ve Zafer dergilerinde bilimsel gelişmelerle ayetler arasında irtibat kurmak için kendilerini –çoğu zaman suni bir şekilde- zora sokmuşlardır. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xx] Bu konuda “mealciliği Rasulullah’ın değerini bir indirgeme yöntemi olarak nitelendiren” özgün bir çalışma için bkz. “Hiçbir peygamber bir iletişim aleti değildir.” İslamoğlu Mustafa, Üç Muhammed, Denge yayınları, İstanbul, 2000, s.129.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xxi] Bucaılle Maurıce, Kitab-ı Mukaddes Kur’an ve Bilim, çev. Suat Yıldırım, İzmir, 1985, s.251.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xxii] Öztürk Yaşar Nuri, Kur’an’daki İslam, İstanbul,1993, s.21.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xxiii] Yüksel Edip, Müslüman Din Adamlarına 19 Soru, Gösterge yay, İstanbul, t’siz, s.59-60.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xxiv] Hizmetli Mustafa, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Anlamı, İstanbul,1997, s:171.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xxv] el-Hûlî Emin, Tefsir ve Tefsir’de Edebi Tefsir Metodu, Çev. Göngör Mevlüt, İslami Araştırmalar Dergisi, cilt:2, sayı:6, Ankara,1988, s.39.[/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][xxvi] Cündioğlu Dücane, Kur’an’ı Anlamanın Anlamı, İstanbul,1995, s.28.[/FONT]
 
Üst Alt