radikal
New member
Güncel bir söz, anlamı kendi içinde olan bir söz. Fikri olarak fazla yakın olmasam da, sayın Başbakan'ın bu günlerde dillendirdiği bir söz.
K.ırak, Suriye ve İran üçgeninde oluşumunu tamamlayarak ülke topraklarımızdaki faaliyetlere fiili olarak katılan; küçük bir birleşmiş milletler platformunu hatırlatacak yelpazede ırk ve ülkeden toplanmış insanlar topluluğu. Ve bu topluluğun Kürt vatandaşlarımızın hakkını savunma amaçlı kurulduğu belirtilen, en azından bizim öyle yutmamızı isteyen örgütsel anlayış!
Yer mi ? Elbette yemez! Yemediğimiz içinde kudurdukça kuduruyor, öfkelendikçe öfkeleniyor, köpükler içinde kalıyor ağzı burnu, kuduran köpek gibi; elbette herhangi bir şeyi ne kadar ısırsa da, kendi belkemiğini kırarak yaşamının son bulacağını biliyor. Çünkü; kuduran köpek her ne kadar sonrasında şuurunu kaybetse de, tıb ilmi kuduran köpeğin şayet dışarıdan bir müdahale olmadığı takdirde en son kendi belkemiğini kırarak öldüğünü bilir. Bu son; kaçınılmazdır!
Başbakan son günlerde bunu anlatmaya çalışıyor, sözüm ona medya yazarları! "taşeron mu ? kim peki ?" gibi, akla hayale gelmeyecek sorularla somut cevap beklediğini yazıyor. Somut ? Devletler arası centilmenlik anlaşması ne zamandan beri toplum önünde halklar önünde (savaş olmadığı sürece) açıklanır oldu. Her devlet kendisine zarar veren devletin stratejisini gördüğü zaman, gerekli önlemlerini alır yapacağı uyarılarını yapar, ama bunu medya da herhangi bir isim vererek ismini açıklamaz. Bu kadar mı aptalsınız, ey medya! (Değilsiniz elbette canım biliyoruz.)
Bizim medya yazarları ise, bu gerçeği bile bile (yada körü körüne), "bunu yapanlar taşeron ise açıklada bilelim o zaman hangi ülke adına hizmet ediyorlar" gibi abuk subuk sorular ile akılları sıra Devleti aczliğe uğratmaya çalışıyorlar. Çünkü Devletimizin böyle bir açıklamayı adı gibi bilse dahi uluslararası hukuk gereği yapmayacağını biliyorlar. Resmi olarak söylenmez, ama arif olan anlar hesabı sana ilgili doneleri verir, arifsen anlarsın. Değilsen, zaten sana cevap vermek de gereksizdir. Aptallarla uğraşmak, aptalların işidir.
Ermenistan da o dehşet saçmaya çalışan "asala" terör örgütünü Türkiye bitirmiştir. Ve bu işi de taşeron ile halletmiştir. Abdullah Çatlı ve arkadaşları Erivan banliyölerinde örgütün 1 numarasına kadar tek tek inerek bu olayı kökünden halletmiş, görev tamamlandıktan sonra kendi köşesine çekilmiştir. Susurluk çıkana kadar da hiç kimsenin ruhu dahi duymamıştı. Zamanın ermenistan hükümet yöneticileri hem bu işi yapan kişileri biliyordu, hem de kimin adına taşeron olduklarını biliyordu ama direk yalın bir dil ile açıklayamıyordu. Çünkü Çatlı ve arkadaşları Türkiye hukukunda ınterpol tarafından kırmızı bülten ile aranılan kişiler listesindeydi.
Türkiye de şuan K.Irak sınırından içeriye girip eylem yapan köpeklerin, kimin taşeronu olduğunu kendi adından daha iyi biliyor ama şuan için dillendirmiyor. Hadi onlar söylemiyor, söyleyemiyor, o zaman biz söyleyelim: Nasıl olsa dilin kemiği yok! "israil köpeği ve o'nun küçük eniği abd tarafından oluşturulan, yaşları 13 ila 58 arasında bulunan ve yaklaşık 3.000 kişi olan bu küçük köpek topluluğu çeşitli maddi ve manevi beklentiler ile bu görevi yerine getiriyor." Bu köpekler toplu kudurma seansından sonra kendi bellerini kırarak kaçınılmaz sona gelecekler, ama bu son geldiğinde israil ve eniği abd sanki hiç bir şey olmamış gibi temiz avuçlarını gösterecekler. Bunu Türkiye de elbette çok iyi biliyor ama şimdilik açıklamıyor, açıklayamıyor. Zamanı gelince elbette hamlesini ona göre oluşturacaktır. İran yakınlaşması zaten bunun en açık işaretidir.
Brezilyanın, üçlü anlaşmaya imza koyması, Türkiye için o anda gerekli vitrin imzadan öteye anlamı olmayan bir imzaydı. Sonuçta Brezilya olmasa, Mozambik Cumhuriyeti olacaktı veya deli fişek Chavez olacaktı. Ama illa bir üçüncü ülke olacaktı. Önemli olan sürecin başlatılması gerçeğiydi. Ondan sonra bu üçüncü imzayı koyan ülke ister geri adım atsın ister yerinde dursun bir önemi yoktu ki. Bu noktada israil köpeği ve eniği abd ne yaptı ? Resti gördü, işin nereye varacağını bildi, mavi marmara bu işin restleşme boyutunda bu köpeklerin kartlarıydı. Aklı sıra köpek ve eniği Türkiye kanadına "Adımlarına dikkat et" mesajını vermeye çalıştı. Ama uluslararası toplum önünde, bu üçlü anlaşmadan doğan memnuniyeti ortak olarak deklare ettiğini, olaydan umutlu bir sürece girilmesinden doğan ülkelerin, ortak memnuniyet içerisinde özlenilen barış ve huzur dolu ortama geçiş sürecinde umutlu olduğunu flan filan zırvaladı. Çok da yedik, elbette onlar da biliyordu bunu yemediğimizi ve cevaplarını net olarak vermek istediler ve bu mavi marmara ile bu kartı sürdüler. Birleşmiş Milletler de alınan kınama kararını hazm edemeyip, bir de üzerine uluslararası komisyon kararını görünce bu sefer imralı daji eniklerine işareti çaktılar ne tesadüf ki oradaki kuduz köpek de "1 haziran itibari ile olacaklardan sorumlu değilim" diyerek dağdaki eniklerine işareti gönderdi. Sonrası malum.
Ben; elhamdülillah Türk'üm. Boşnak değilim, çerkez değilim, pomak değilim, abaz değilim ve hiç bir zamanda bu ırkları aşağılamaya kalkan bir acuze de değilim. Olmadım da. Ama, günü geldiğinde eğer ihtiyaç duyulursa ki; yakındır, bel kırmanın dansvari bir figür mü yoksa bedensel bir şiddet sonucu omur belinin kırılması mı olduğunu gösterecek gücümün de farkındayım. Dağda her türlü kovuklarda yaşamaya alışmış köpek eniklerini dişleri ile kopara kopara bulundukları yerden çıkarıp ortaya koyacak bir neslin neferi olarak şunu söylemek istiyorum: Ey Türkiye'de yayın yapan Medya! harbiden çok aptalsın!
(cengiz kaan)
K.ırak, Suriye ve İran üçgeninde oluşumunu tamamlayarak ülke topraklarımızdaki faaliyetlere fiili olarak katılan; küçük bir birleşmiş milletler platformunu hatırlatacak yelpazede ırk ve ülkeden toplanmış insanlar topluluğu. Ve bu topluluğun Kürt vatandaşlarımızın hakkını savunma amaçlı kurulduğu belirtilen, en azından bizim öyle yutmamızı isteyen örgütsel anlayış!
Yer mi ? Elbette yemez! Yemediğimiz içinde kudurdukça kuduruyor, öfkelendikçe öfkeleniyor, köpükler içinde kalıyor ağzı burnu, kuduran köpek gibi; elbette herhangi bir şeyi ne kadar ısırsa da, kendi belkemiğini kırarak yaşamının son bulacağını biliyor. Çünkü; kuduran köpek her ne kadar sonrasında şuurunu kaybetse de, tıb ilmi kuduran köpeğin şayet dışarıdan bir müdahale olmadığı takdirde en son kendi belkemiğini kırarak öldüğünü bilir. Bu son; kaçınılmazdır!
Başbakan son günlerde bunu anlatmaya çalışıyor, sözüm ona medya yazarları! "taşeron mu ? kim peki ?" gibi, akla hayale gelmeyecek sorularla somut cevap beklediğini yazıyor. Somut ? Devletler arası centilmenlik anlaşması ne zamandan beri toplum önünde halklar önünde (savaş olmadığı sürece) açıklanır oldu. Her devlet kendisine zarar veren devletin stratejisini gördüğü zaman, gerekli önlemlerini alır yapacağı uyarılarını yapar, ama bunu medya da herhangi bir isim vererek ismini açıklamaz. Bu kadar mı aptalsınız, ey medya! (Değilsiniz elbette canım biliyoruz.)
Bizim medya yazarları ise, bu gerçeği bile bile (yada körü körüne), "bunu yapanlar taşeron ise açıklada bilelim o zaman hangi ülke adına hizmet ediyorlar" gibi abuk subuk sorular ile akılları sıra Devleti aczliğe uğratmaya çalışıyorlar. Çünkü Devletimizin böyle bir açıklamayı adı gibi bilse dahi uluslararası hukuk gereği yapmayacağını biliyorlar. Resmi olarak söylenmez, ama arif olan anlar hesabı sana ilgili doneleri verir, arifsen anlarsın. Değilsen, zaten sana cevap vermek de gereksizdir. Aptallarla uğraşmak, aptalların işidir.
Ermenistan da o dehşet saçmaya çalışan "asala" terör örgütünü Türkiye bitirmiştir. Ve bu işi de taşeron ile halletmiştir. Abdullah Çatlı ve arkadaşları Erivan banliyölerinde örgütün 1 numarasına kadar tek tek inerek bu olayı kökünden halletmiş, görev tamamlandıktan sonra kendi köşesine çekilmiştir. Susurluk çıkana kadar da hiç kimsenin ruhu dahi duymamıştı. Zamanın ermenistan hükümet yöneticileri hem bu işi yapan kişileri biliyordu, hem de kimin adına taşeron olduklarını biliyordu ama direk yalın bir dil ile açıklayamıyordu. Çünkü Çatlı ve arkadaşları Türkiye hukukunda ınterpol tarafından kırmızı bülten ile aranılan kişiler listesindeydi.
Türkiye de şuan K.Irak sınırından içeriye girip eylem yapan köpeklerin, kimin taşeronu olduğunu kendi adından daha iyi biliyor ama şuan için dillendirmiyor. Hadi onlar söylemiyor, söyleyemiyor, o zaman biz söyleyelim: Nasıl olsa dilin kemiği yok! "israil köpeği ve o'nun küçük eniği abd tarafından oluşturulan, yaşları 13 ila 58 arasında bulunan ve yaklaşık 3.000 kişi olan bu küçük köpek topluluğu çeşitli maddi ve manevi beklentiler ile bu görevi yerine getiriyor." Bu köpekler toplu kudurma seansından sonra kendi bellerini kırarak kaçınılmaz sona gelecekler, ama bu son geldiğinde israil ve eniği abd sanki hiç bir şey olmamış gibi temiz avuçlarını gösterecekler. Bunu Türkiye de elbette çok iyi biliyor ama şimdilik açıklamıyor, açıklayamıyor. Zamanı gelince elbette hamlesini ona göre oluşturacaktır. İran yakınlaşması zaten bunun en açık işaretidir.
Brezilyanın, üçlü anlaşmaya imza koyması, Türkiye için o anda gerekli vitrin imzadan öteye anlamı olmayan bir imzaydı. Sonuçta Brezilya olmasa, Mozambik Cumhuriyeti olacaktı veya deli fişek Chavez olacaktı. Ama illa bir üçüncü ülke olacaktı. Önemli olan sürecin başlatılması gerçeğiydi. Ondan sonra bu üçüncü imzayı koyan ülke ister geri adım atsın ister yerinde dursun bir önemi yoktu ki. Bu noktada israil köpeği ve eniği abd ne yaptı ? Resti gördü, işin nereye varacağını bildi, mavi marmara bu işin restleşme boyutunda bu köpeklerin kartlarıydı. Aklı sıra köpek ve eniği Türkiye kanadına "Adımlarına dikkat et" mesajını vermeye çalıştı. Ama uluslararası toplum önünde, bu üçlü anlaşmadan doğan memnuniyeti ortak olarak deklare ettiğini, olaydan umutlu bir sürece girilmesinden doğan ülkelerin, ortak memnuniyet içerisinde özlenilen barış ve huzur dolu ortama geçiş sürecinde umutlu olduğunu flan filan zırvaladı. Çok da yedik, elbette onlar da biliyordu bunu yemediğimizi ve cevaplarını net olarak vermek istediler ve bu mavi marmara ile bu kartı sürdüler. Birleşmiş Milletler de alınan kınama kararını hazm edemeyip, bir de üzerine uluslararası komisyon kararını görünce bu sefer imralı daji eniklerine işareti çaktılar ne tesadüf ki oradaki kuduz köpek de "1 haziran itibari ile olacaklardan sorumlu değilim" diyerek dağdaki eniklerine işareti gönderdi. Sonrası malum.
Ben; elhamdülillah Türk'üm. Boşnak değilim, çerkez değilim, pomak değilim, abaz değilim ve hiç bir zamanda bu ırkları aşağılamaya kalkan bir acuze de değilim. Olmadım da. Ama, günü geldiğinde eğer ihtiyaç duyulursa ki; yakındır, bel kırmanın dansvari bir figür mü yoksa bedensel bir şiddet sonucu omur belinin kırılması mı olduğunu gösterecek gücümün de farkındayım. Dağda her türlü kovuklarda yaşamaya alışmış köpek eniklerini dişleri ile kopara kopara bulundukları yerden çıkarıp ortaya koyacak bir neslin neferi olarak şunu söylemek istiyorum: Ey Türkiye'de yayın yapan Medya! harbiden çok aptalsın!
(cengiz kaan)