TASAVVUFUN MÜSLÜMANLAR ÜZERİNDEKİ KÖTÜ SONUÇLARI
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
Değerli Müslümanlar ! bu sohbetimizde inşaallah tasavvufu ele alıp ve onun Müslümanlar üzerindeki olumsuz etkilerinden bahsetmeye çalışacağız…Bizi böyle bir çalışmaya iten sebep ise ; konunun tevhid inancını tepeden tırnağa altüst ettiğinden dolayıdır.
Şunu rahatlıkla ve bütün samimiyetimle söyleyebilirim ki,tasavvuf ve onun getirdiği inanç ve ameller, geçmişte olduğu gibi bugün de binlerce inananın itikadını ve amellerini tepeden tırnağa bozmuş ve onların üzerinde - geçmiş cahiliye dönemlerinde bile görülmemiş - çok kötü sonuçlar doğurmuştur.
İşin en acı yönü ise ; Allah resulü s.a.v’in senelerce ortadan kalkması için çaba sarfettiği bir çok çirkin inanç ve ameller,bu gün tasavvuf adı altında Allah’a yakınlaşma maksadı olarak icra edilmektedir.
Değerli Müslümanlar ! Tasavvuf – diğer bir ifadeyle tarikatlar – hak-kında şimdiye kadar yapılan tarifler ve tabirler bir çok yönüyle kapalı kalmış ve bu tarif ve tabirler tam manasıyla doyurucu olmamıştır... Çünkü bu konudaki yapılan izahlar,tarifler sürekli ve genelde “ tasavvuf “ kelimesine takılmış kalmış, dolayısıyla bu ismin h.200 veya 250 yıllarında çıktığı anlatılarak, asıl anlatılması gereken bu isim adı altında - din adına - işlenen cinayetlerden bahsedilmemiştir…. Veya bahsedilmişse de,bu bir çok yönüyle kapalı bırakılmış ve konu ile ilgili cüz’i şeyler anla-tılmıştır.
Halbuki üzerinde durulması gereken bu isimler değil. - Yani,tasavvuf ve tarikat isimlerine takılıp kalmak değil – bu isimler adı altında işlenen şeyler olmalıdır. İşte önemli olan nokta burasıdır.
Çünkü,bu isimlerle isimlenmek - yani mutasavvıf veya sofi diye isim-lenmek - insanı dinden imandan çıkaracak bir problem değildir. Bunlar sadece ve sadece islam’da olmayan birtakım isimler ve yanlışlıklardır. Ama işin tehlikeli boyutu,- biraz önce de ifade ettiğimiz gibi - bu isimler adı altında işlenen itikadi ve ameli yanlışlıklardır. Çünkü bunlar insanı dininden imanından soyutlayan problemlerdir.
Öyleyse sözü daha fazla uzatmadan ve isimlere de takılıp kalmadan, gelin hep beraber tasavvufun inananlar üzerindeki çirkin etkilerine şöyle bir nazar edelim… Bakalım tasavvuf Müslümanlara neler getirmiş ve yine bakalım tasavvuf onlardan neleri götürmüştür.
İşin doğrusu ; getirtiği olumlu bir şeyler olmadığı için biz götürmüş olduğu şeylerden ve açtığı derin yaralardan bahsetmeye çalışacağız.
TASAVVUF İNANANLARIN ALLAH İNANCINI BOZMUŞTUR
Tasavvuf her şeyden önce,öne sürmüş olduğu birtakım gayri islami inanç sistemiyle Müslümanların kısmı azamının Allah inancını boz-muştur.
Değerli Müslümanlar ! Aradaki farkı ve uçurumu görmeniz açısından önce islam’ın tarif ettiği Allah inancına ve sonrada tasavvufun öne sürdüğü Allah inancına şöyle bir nazar edelim…. Nazar edelim ki, tasav-vufun öne sürdüğü Allah inancının ne kadar batıl,tutarsız ve saçma bir inanç olduğunu gözler önüne serelim.
İSLAM’IN TARİF ETTİĞİ ALLAH İNANCI
İslam akidesinde Allah inancı ; varlığı ezeli ve ebedi olan,eşi ortağı ve benzeri bulunmayan, yoktan vareden, zatı ve sıfatları bakımından bütün noksanlıklardan münezzeh olan,yaratmış olduğu mahlukatından tama-men ayrı Arşının üzerinde olan, kendisinin dışında her şeyin sonradan yaratılmış olup ve kendisi var iken hiçbir şeyin olmadığı tek varlıktır...İşte islam’ın tarif ettiğ Allah inancı ana hatları ile böyledir.
Çünkü Rabbimiz kendisini böyle tanıtıyor. O’nun Resulü Muhammed s.a.v Alemlerin rabbini böyle tanıtıyor.
Rabbimiz kerim kitabında :
هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
“ O – Allah ki – ilk’tir - yani kendisinden önce hiçbir varlık yoktur - ve Sondur. – yani kendisinden sonra hiçbir varlık yoktur.Her şey yok olurken sadece O kalacaktır - Zahir’dir – yani varlığı delillerle gün gibi açıktır – Batın’dır – yani zatının hakikatı gizlidir.Akıllar onun özünü idrak edemezler – O her şeyi bilendir “
HADİD : 3.AY.
Ayet’i celilesiyle ; ezeli ve ebedi olduğunu,zahir ve batın olduğunu ve ayrıyeten her şeyi bildiğini kullarına haber vermektedir.
Rabbimiz yine :
“ Allah her şeyin yaratıcısıdır ve her şeyin yöneticisidir “
ZÜMER : 62.AY.
Ayet’i celilesiyle ; kullarına istisnasız her şeyin yaratıcısı ve yöneticisi kendisinin olduğunu haber vermektedir.
Rabbimiz yine : إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ
“ Şüphesiz ki rızık veren sağlam kuvvet sahibi ancak Allah’tır “
ZARİYAT : 58.AY.
Ayet’i celilesiyle ; Rezzak ve çok çetin bir kuvvet sahibi olduğunu kul-larına haber vermektedir.
Allah’u Azze ve Celle ; “ O’na benzer hiçbir şey yoktur “ ŞURA : 11.AY.
Ayet’i celilesiyle,zatına benzer hiçbir şeyin olmadığını.
“ … Yaşatan ve öldüren Allah’tır … “ ALİ İMRAN :156.AY.
Ayet’i celilesiyle,bütün canlılara hayat veren ve onları tekrar öldüren ken-disinin olduğunu.
إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ“ Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden
yardım bekleriz “ FATİHA : 4.AY.
Ayet’i celilesiyle,ibadet adı altında her ne var ise onların sadece ve sadece kendisine takdim edileceğine ve yardımın da sadece ve sadece kendisinden bekleneceğine kullarının inanmalarını emretmiştir.
Ve yine Allah’u Teala :
“ Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa O'ndan başka onu gide-recek yoktur. Eğer sana bir hayır dokundurursa ; işte O, her şeye gücü yetendir. O, kullarının üzerinde kâhhar olandır . O, hikmeti sonsuz olandır ve herşeyden haberdardır.“
YUNUS : 107.AY.
Ayet’i celilesiyle, gerçek fayda ve zarar verme gücüne sadece ve sadece kendisinin sahip olduğunu ve kendisi bir şey dilediği zaman onun önüne hiçbir şeyin geçemeyeceğini kullarına haber vermektedir.
Ve yine Allah’u Azze ve Celle :
“ Allah'dan başka kendisine Kıyamet'e kadar cevap veremeyecek olan ve kendilerine yapılan duadan habersiz olan kimselere dua eden kimseden daha sapık kim olabilir ? ……………… ”
AHKAF : 5.6.AY.
Ayet’i celilesi ve : “ …… O'ndan başka çağırdıklarınız bir hurma çekirdeğinin zarına bile malik değillerdir. Onlara dua etseniz duala-rınızı işitmezler. İşitseler dahi isteklerinizi yerine getiremezler…… “
FATIR : 13 . 14 .AY.
Ayet’i celilesiyle ; sadece ve sadece kendisine dua edileceğini, kendi-sinden medet umulacağını, dolayısiyle kendisinden başka hiç kimsenin dualara karşılık veremeyeceğini kullarına haber vermektedir.
Yüce Rabbimiz yine : “ إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ“
“ Şüphesiz ki Rabbin daima gözetleme yerindedir ”FECR : 14.AY.
Ayeti kerimesiyle, kendisinin yarattığı şeylerden tamamen ayrı bir yerde olduğunu zikretmiş ve bu yerin de neresi olduğunu belirtmek için ;
الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى
“ Rahman - olan Allah - Arş’a istiva etmiştir. ” TAHA : 5.AY.
أَأَمِنتُم مَّن فِي السَّمَاء أَن يَخْسِفَ بِكُمُ الأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ
“ Gökte olanın sizi yere batırmayacağından emin misiniz ? ……. “
MÜLK : 16.AY.
أَمْ أَمِنتُم مَّن فِي السَّمَاء أَن يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباً فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ
“ Yoksa siz,gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir fırtına gönderme-yeceğinden emin misiniz ? ………………. “
MÜLK : 17.AY.
Ayet’i celileleriyle de, göklerin fevkinde Arşının üzerinde olduğunu kul-larına haber vermiştir.
Ayrıyeten Allah resulü s.a.v bir çok hadisi şeriflerinde ; “ … Ben gökte olanın eminiyim … “ “ … Yerdekilerine merhamet edin ki, gökteki olan da size merhamet etsin … “ “ … Allah Arşının üstünde yanında olan kitapta şöyle yazmıştır ; Rahmetim gazabıma galebe çalmış- tır … ” ve Muaz için “ … Sen yedi kat semanın üstündeki Melik’in verdiği hüküm ile hükmettin … “ ifadeleriyle Alemlerin yaratıcısı olan Allah’ın, yaratmış olduğu her şeyden ayrı olarak kainatın en üstünde olduğunu bildirmiştir.
İşte İslam’ın tarif ettiği Allah inancı budur….. Dolayısıyla kendisine hakkıyla iman eden muvahhidlerin inancı da böyle olmalıdır…..
Onlar ; Allah’ın evvel ve ahir olduğuna iman ederler…. Onlar ; öldüren ve diriltenin sadece ve sadece Allah olduğuna iman ederler …Onlar ; her şeyi yoktan varedenin ve onları koruyup kollayanın Allah olduğuna iman ederler…. Onlar ; Alemlerin rızkını tedarik edenin ve çetin güç ve kuvvet sahibi olanın sadece ve sadece Allah olduğuna iman ederler…. Onlar ; kendisine iman ettikleri rablerinin bir çok isim ve sıfatlarının olduğuna ve bu isim ve sıfatlarında kendisinin hiçbir şeye benzemediğine iman eder-ler…. Ve yine onlar ; sadece ve sadece Allah’a dua edileceğine,O’ndan istenileceğine,O’na yalvarılacağına ve O’ndan başka hiç kimseye dua edilmeyeceğine iman ederler…. Onlar ; ibadet adı altında her ne var ise onun sadece ve sadece Allah’a takdim edileceğine ve fayda ve zararın yine sadece ve sadece O’ndan geleceğine iman ederler… Ve yine onlar ; kendilerini yoktan vareden yaratıcılarının bu kainatın en üstünde Arşının üzerinde olduğuna iman ederler….Ve en önemlisi onlar ; bu inançlarında isbat ve nefyi bir arada yürüterek, Allah için kabul ettikleri bir şeyi yara-tıklardan nefyederler.
İşte değerli kardeşlerim ! İslamın Müslümanlardan istediği ve beklediği Allah inancı bu şekildedir. Bu inanç, taa öteden beri ehli sünnet ve’l cemaatin inancıdır. Bu inanç, daha hayatta iken cennetle müjdelenen sahabenin ve onlara güzellikle tabi olanların inancıdır.
TASAVVUFUN TARİF ETTİĞİ ALLAH İNANCI
Ama ne yazık ki,üzerine İslam kılıfı geçirilerek binlerce inanana sunu-lan ve yutturulan Tasavvuftaki Allah inancı böyle değildir.
Tasavvuftaki Allah inancı ; biraz önceki Kur’an ve Sünnet’in tarif ettiği Allah inancı ile tamamen ters ve birbirine taban tabana zıd olan bir inançtır.
Aslında meseleyi araştıranlar soruşturanlar şunu çok iyi bilirler ki ; tasavvuf denildiği zaman bunun temelinde “ vahdeti vücut “ inancı yatmaktadır .…. Yani, her ne kadar bu yolun müntesibi olan cahil insan-ların kısmı azamı “ vahdeti vücuttan “ kastın ne olduğunu bilmeseler de, istisnasız her kolun ve her gurubun temel inancı budur.
VAHDETİ VÜCUT : Kelime anlamıyla,varlığın birliği demektir.Yani,eşyada yada varlıkların görünen yapısındaki çokluğa rağmen, hepsi mahiyet itibariyle tek bir özelliği sergilerler… İşte bu çokluk içindeki birliği görmek, “ birlikteki çokluk “ demektir.
Bu inanç ve anlayış,doğu ve batı kültürlerinde olduğu gibi tasavvuf inancını bayraklaştıran ve onun önderliğini yapan başta İbni Arabi, Hallacı Mansur, Ebu Bekr Şibli, Sadreddin konevi, Celaleddini Rumi, Yunus Emre ve Şemseddin Tebrizi gibi şahsiyetlerde de açıkça görül-mektedir.
Bu inanç ve uygulamaların hiç birisini islam’da görmeniz mümkün değildir. Bunlar ancak Hinduzim’de, Budizm’de, Şamanizm’de, Zerdüş-lük’de ve bütün Paganizm - yani şirk - dinlerinde görülen şeylerdir.
Delilleriyle de isbat edeceğimiz gibi bu inanca sahip olanlar,geçici ve fani olanla kalıcı ve ebedi olanı birleştirmektedirler... Daha açık bir ifa-deyle bunlar,birincisini ikincisine irca etmek suretiyle cüz’ün, ait olduğu bütüne kavuşması inancındadırlar.
Değerli Müslümanlar işin açığı bunlar, – haşa – her şeyin Allah olduğu inancındadırlar.
Gelin hep beraber bu batıl dinin İslam adı altında Müslümanlara Pazar-ladıkları ve takdim ettikleri çirkin inancı ve onun hareretli savunucularının ilhad ve küfür olan sözlerini beraber okuyalım.
İSLAM’IN TARİF ETTİĞİ PEYGAMBER İNANCI
Değerli kardeşlerim ! İslam akidesinde tarif edilen Peygamber inancı şudur ; “ … Allah’ın insanlar için seçip gönderdiği Muhammed s.a.v, her şeyden önce Allah’ın kulu ve resulüdür. Kendisi de aynen Allah’ı dinini yaşama hususunda sorumlu olan bir mükellefti… Onun içindir ki şehadet kelimesinde inanalar : “ Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluhu “ derler.
Allah’u Azze ve Celle onu,kulları arasında müjdeleyici,uyarıcı ve hakka davet edici olarak göndermiştir… Rabbimiz şöyle buyurur :
“ Allah peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak gönderdi ki,peygamberler geldikten sonra insanların Allah’a karşı bir paha-neleri kalmasın “
NİSA : 165.AY.
Rabbimiz yine şöyle buyurmaktadır :
مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ”……
“ Muhammed sizin adamlarınızdan birinin babası değildir, fakat Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur…… “
AHZAB.40.AY.
وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا
“ … Eğer ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz …”
NUR.54.AY.
Kendisine itaat ve iman edilmesi için gönderilen bu resul, Din adına ancak kendisine vahyedileni konuşan, insanlar arasında Allah’ın indirdiği ile hükmeden, indirilen vahye ne bir ziyadelik ve ne de bir noksanlık yapma yetkisi olmayan, gaybı bilmeyen, kendiliğinden şefaat edemeyen, kendiliğinden mucize gösteremeyen bir insan idi…. Allah’u Azze ve Celle Resulü ile alakalı olarak zikretmiş olduğu :
وَمَا يَنطِقُعَنِ الْهَوَ إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
“ O, heva ve arzusundan konuşmaz. Onun söyledikleri, yalnızca kendisine ilka edilen bir vahiy’dir. “
NECM.3-4.AY.
إِنْ أَتَّبِعإِلَّا مَا يُوحَى إِلَي
“ Ben, ancak bana vahyolunana uyarım ……”
AHKAF.9.AY.
Ayet’i celileleriyle; Peygamberinin din adına konuşmalarının vahye dayalı olduğunu haber vermiştir… Ve yine :
“ Ey Muhammed sen onlara deki : ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Ben gaybı da bilmem, ben size meleğim de demiyorum.….. “
EN’AM : 50.AY.
Ayeti celilesiyle ; Resulünün, Allah’ın hazinelerinden insanlara dağıtmak için bir yetkiye sahip olmadığını, gaybı bilmediğini, Resulünün de kendi-leri gibi bir insan olduğunu ve melek olmadığını haber vermektedir… Ve yine Allah’u Azze ve Celle :
“ Ey Muhammed ! onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet, sakın onların keyiflerine uyma…… “
MAİDE : 49.AY.
Ayet’i celilesiyle ; Resulünün dinle alakalı hususlarda insanlar arasında Allah’ın indirdiği ile hükmettiğini ve insanların heva ve arzularına göre hareket etmediğini bildirmektedir…… Rabbul izzet yine :
“ Hiçbir resul, Allah’ın izni olmadan bir mucize getiremez ”
MÜ’MİN : 78.AY.
Ayet’i celilesiyle de ; Peygamberlerin kendi isteklerine göre tasarruf sahibi olmadıklarını ve kendileri istedikleri zaman bir mucize göstereme-yeceklerini anlatmaktadır…. Ve yine Allah’u Teala :
“ O’nun izni olmadan katında hiç kimse şefaat edemez “
BAKARA : 255.AY.
Ayet’i celilesiyle de ; Peygamberinin kendiliğinden şefaat etme selahiye-tine sahip olmadığını ve ne zaman kendisine “ şunlara şefaat et “ diye izin verilir ise, işte o zaman şefaat edeceğini açıkça haber vermektedir.
Ve yine Allah’u Azze ve Celel :
“ Ey resulüm onlara deki : ben kendime Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda ve ne de bir zarar verme gücüne malik değilim….. “
A’RAF :188.AY.
“ Ve yine de ki : Ben size ne zarar verebilirim ve ne de size iyilik edebilirim “
CİN : 21.AY.
Ayet’i celileleriyle ; Peygamberinin fayda ve zarar verme gücüne sahip olmadığını anlatmaktadır….. Ve yine Allah’u Azze ve Celle :
Uhud savaşında yaralanıp dişinin kırıldığı bir esnada kızarak müşrikler için kullanmış olduğu :” Nebilerinin başını yaralayan bir topluluk nasıl felaha erer ki “ sözlerinden sonra indirmiş olduğu :
“ O konu da senin yapabileceğin bir şey yoktur. Allah ya onların tevbelerini kabul edip affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azabeder “
ALİ İMRAN : 128.AY.
Ayet’i celilesiylede Resulüne ; “ insanların felaha erip ermeme işinde senin yapabileceğin bir şey yoktur. Sen sadece tebliğ görevini yap,çünkü hidayet verici olan sadece ve sadece benim “ buyurarak ,onun hidayet verici olmadığını ve insanlara kızdığı zaman da onların helak olmaya-caklarını anlatmaktadır.
Görüldüğü gibi Allah’u Azze ve Celle bu Ayet’i celilesinde Resulünün kızarak söylemiş olduğu bu sözünü tasvib etmemiştir……. Nedeni ise ;
“ insanların felaha erip ermeme işinde veya onların helak olup olmama işinde peygamberin kızıp kızmaması ölçü değildir “
İşte Allah’u Azze ve Celle buna işaret ederek, Peygamber hususunda inananların ölçülü olmalarını ve peygamber kızdığı zaman insanlar helak olur veya artık iflah olmaz şeklinde bir inanca sahip olmamalarını iste-miştir. Yani insanların hidayeti veya helakı, sadece ve sadece Allah’u Teala’nın gadabına veya rızasına bağlıdır.
Bununla beraber yine bilindiği gibi Peygamber s.a.v, en yakını ve sevdiği kişiler olan insanlara dahi hidayet verememiştir…. Çünkü Allah’u Teala :
“ Sen sevdiklerine hidayet veremezsin “ buyurmaktadır.
İşte ana hatlarıyla İslamdaki peygamber inancı budur….. Dolayısıyla Resule iman hususunda şuurlu ve basiretli bir müslümanın inancı da böyle olmalıdır.