fetih
New member
- Katılım
- 16 Şub 2007
- Mesajlar
- 1,994
- Tepkime puanı
- 355
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
Tasavvuf mu?Onu da nereden çıkardınız. Peygamberimiz bize sadece Kuran-ı Kerimi ve sünneti şerifeyi bırakmadı mı?Ayrıca bir mürşide bağlanmak şirk değil mi?Neden Allaha bağlan mıyorsunuz?Kuran-ı Kerimde açıkça belirtilmiş mi bu sizin yapmış olduklarınızın cemisi?Bu zaman tarikat değil hakikat zamanıdır.Ayrıca mürşide olan bağlılığınızı abartmıyor musunuz?
Her zaman sıkça sorulan sorular.
Hepimiz müslümanız Elhamdülillah.Burada bir sorun yok.Dinimiz islam dini,şeriata inanıyoruz ve benimsiyoruz bila şüphe.Şeriat dedik değil mi?İsterseniz bu şeriatı önce bir ele alalım.Neymiş şeriat?Şeriat 3 cüzden hali değildir.(3 cüzden müteşekkildir.)
Bunlar; 1-ilim 2-amel 3-ihlas.(Mektubatı Şerif 36.mektup).Bu üç madde terekküp ettiği zaman şeriat hasıl oluyor.Bunlardan birisi meydana gelmediği zaman şeriat asla hasıl olmuyor.Bu 3 maddenin hasıl olmasıyla şeriat hasıl oluyor ve şeriatın tahakkuk etmesiyle de rıza-i ilahi celb ediyor.Ki bu rıza-ı ilahi dünyevi ve uhrevi bütün saadetlerin fevkindedir.Bunları ben uydurmuyorum.İmamı Rabbani Hazretleri söylüyor.
Tamam o zaman şeriat olunca Allahın rızası tahakkuk ediyormuş.Peki o zaman ne gerek var.Tarikata, hakikata?
3 şart dedik ama hemen geçmeyelim isterseniz.İlim, ve amel herkeste galil veya kesir olarak bir şekilde mevcut.Ama ya ihlas ne demek?Şeriatın tahakkuku için elzem olan ihlas ne demek pekii.İşte burada tarikat ve şeriat devreye giriyor diyor İmamı Rabbani (k.s.).Yani ihlasın mümkinatı ancak maneviyat sebebiyle, tarikat sebebiyle olur.
Tarikat, ve hakikat demek ki hayal ve uydurmadan ibaret değil, şeriatın dini celil-i İslamın tahakkuk etmesi için gerekli olan ihlasın hasıl olmasını ekmeli temin ile temin eden muazzam bir müessese.
Yine 40. mektubunda bu durumu herkesin anlayamadığını bilmedikleri içinde fitne yaydıklarını ifade etmekte.
İhlas,dedik ama nedir ihlas?İhlasın zıddını önce belirtmekte fayda var.İhlasın zıddı nefis.İşte ihlas bu melun nefsin terbiye edilmesini sağlayan bir müessese.Pekii nefis de nasıl terbiye ediliyor?Bunun bir şekli var mıdır.Tabiki vardır.O da rabıtadır.Peki rabıta için ne gereklidir.Mürşidi kamil.Bağlantıyı kurabiliyoruz değil mi?Ama tarikata yeni girenler kendilerinden südur eden bazı harikulade olayları maharetten sayıyorlar da böbürleniyorlar.Keramet vb..Halbu ki bu maksattan değildir.Bu kimseler tıfıl kimselerdir buyuruyor,ben bütün bu hakikatlari bu işe girdikten 10 yıl sonra anladım diyor İmamı Rabbani kuddise sırruh Hazretleri.Rabbim İmam-ı Rabbani hazretlerinin tecrübelerinden istidadeyi nasib eylesin..
İhlas riyanın giderilmesi için tek ilaçtır.Riya deyipte geçmeyelim kardeşlerim.Bu riya o kadar gizli olabiliyor ki yıllarca ibadet etmiş alimleri bile bir anda mahvediyor.Hatta bazı riyalara gizli şirk bile deniyor.Allah muhafaza.
Zamanında üç ayların birinde akşama yakın bir bakkalın önünde uzun bir kalabalık sıraya geçmişler ve alışveriş yapmak için beklemekteler.İşte bu sırada saçı sakalına karışmış bir tane bedevi sıraya geçmeden direkt alışveriş yapmak ister, ve en önde yerini alır.Bunu gören arkaladardan bir kişi
-Be adam görmüyor musun burada insanlar sabahtan beri sıradalar, neden sıraya geçmiyorsun? der.
Bedevide:
-Bu gün oruç tuttum,malum iftarda yaklaşıyor, onun için geçtim. der.
O kişide
-Be adam ben 40 yıldır 3 aylarda oruç tutuyorum .O halde sıraya geçiyorum sana ne oluyor? der.
Bedevi de:
-Nihayet söylettim.Kardeş ben 40 yıldır bu anı bekliyordum ve sonunda başardım.Ben şeytanım.Sırada senin olsun bakkalda der.Ve oradan amacına ulaşmış bir şekilde sevinçle ayrılır.
Görüyorsunuz 40 yıldır maneviyatsız bir ibadet ve sonunda olanları.
İmam-ı Birgüvi hazretleri avamil kitabında bu konuyu ne kadar tatlı izah etmiş."İnsanlar helak oldu.Alimler müstesna.Alimler helak oldu.İlmiyle amel edenler müstesna.İlmiyle amel edenler helak oldu.İhlasla amel edenler müstesna............"
İhlas...ihlas...ihlas....
Bakın şeytan Hz Allaha ne diyor.(El hicr suresi:39.40);
"De ki Ey Rabbim andolsun ki beni azdırmana karşılık bende yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim.Onların hepsini azdıracağım.Ancak onlardan ihlaslı olanlar müstesna. "
Hadisi Kudsi:İhlas benim sırrımdan bir sırdır ki, kullarımdan sevdiklerimin kalbine vedia olarak bırakırım.(irşadül gafilin s. 74)
Hadisi Şerifte"Nefs mücadelesi ihlasın elde edilmesi için tek yoldur." buyrulmakta...
Mesela diyor İmamı Rabbani (k.s.)41. mektubunda;Yalanı söylememek şeriattır,yalanı hatırından silmek tarikattir.Eğer bu silme amel ve zorlamayla oluyorsa tarikat,eğer zorlama ve amelsiz oluyorsa hakikattir.
Yalan söylenmemesi için akıldan silmek gerekmiyor mu?Yani şeriat bunun yalan olduğunu biliyor ama,daha doğrusu ilk iki cüzü bunun böyle olduğunu biliyor ama bunun insanda oluşmasını engellemede ihlasın melzümü olan tarikat ve hakikat deveye giriyor.
Sadece şeriatın ilk iki cüzünü idrak edipte üçüncü cüzünden haberdar olmayan insanlar,böylece şeriatı idrak ettiğini düşünen insanlar menfaat peşinde olan insanlardır.Yaptıkları ibadettlerde menfaat vardır.Onlar namazlarını kılarlar, oruçlarını tutarlarvb diğer ibadetlerini yaparlar ama; bunların böyle ibadetlerini yapmalarının sebebi cennete girmek ve azab-ı ilahiden muhafazadır.Ama ehli tarik böyle değildir.Onda rıza-ı ilahi önemlidir.Onların amacı Allahüzülcelal'in rıza-ı şerifine nail olmaktır.Eğer rıza-ı ilahi cehenneme gitmekse onlarda cehenneme gitmek için uğraş verirler.
Evet; bunlardan da anlaşılıyor ki tarikat uydurma bir müessese değil sadece şeriatın hasıl olmasını gerektiren cüzü salis olan ihlasın tahakkuk etmesi kendi sebebiyle iktiza eden bir ilahi yoldan müteşekkildir.İnsanın kötü yola imtisalinin yegane müsebbebi olan nefsi emmareyi terbiye etmek her zaman ibtidai gayedir.Bunu ne kadar başarabilirse ademoğlu,o kadar dinine sarılır,Allahü Teala'ya yaklaşır.İşte bu nefsi terbiye etmekte rastgele olmuyor eyzan.Cenabı Hak ve Tegaddes Hazretleri Cibril-i emin ve namusu ekber vasıtası ile biz kullarına inzal buyurduğu Kuranı Kerimde;(Estaizübillah)
(Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ.)
"Nefsini terbiye terbiye eden kimse kurtulmuş, onu fenâlıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır." diye, ahlâkı güzelleştirmek Kur'an-ı Kerim'de emrediliyor; bunun için şart maneviyat tasavvuf .Evet artık tasavvufun gerekliliğini anladık.Nefsi terbiye etmek.Tamam da bu tasavvuf neden müteşekkildir.Nelerden hali değildir?Tasavvufta diğer yazılarda da özelliklerinden bahsedilen Allah tarafından aynen Peygamberler gibi önceden belirlenmiş olan mürşidi kamiller başka bir tabirle varis-i rasüller vardır.İşte bunlara mürşid-i kamil denmekte.Bunlara tabi olan kimselere de mürid denir.Yani tasavvuf mürid ve murattan hali değildir.Murat olamayacağımıza göre müridiz.İşte mürid olan kimse Hazreti Allahın nurunu mürşidi vasıtasıyla sadrına intikal ettirmesi hasebiyle nefsini terbiye etmeye çalışır.Buna da rabıta denir.Bu rabıta o kadar büyük bir nimet ki kıymetini kesinlikle tam olarak idrak edemiyoruz.
"Hazret-i Allah, tadı cennet nimetlerinde bile olmayan bir nimeti bu dünyada seçkin kullarına ihsan eder"(Hadis-i Şerif ).
"Üstazlar birer sebeptir.Onlar saliklere birer çeşme vazifesi görürler.Yalnız dikkat edin,testiyi doldurmak için çeşmenin yanına giderler.Çeşme ayağa getirilmez.Bazıları biz nuru Allah'ın kendisinden alıyoruz.Sebebe ihtiyacımız yoktur derler.Çeşmeyi kabul etmezler"
(Süleyman Hilmi Tunahan k.s.)
İbtida-i kelamda da mezkur olan bir sualde şöyle beyan edilmekteydi.Bize sadece Kuran-ı Kerim ve sünnet bırakılmamış mı?Evet veda hutbesinde de söylediği gibi bize Kuran-ı Kerim ve sünneti bırakmış.Ama Kuran-ı Kerimi açtığımız zaman sünnetlere baktığımız zaman da tasavvufun gerekliliği belirtiliyor.Böyle meseleler ilmi zaruri ile değil ilmi istidlali ile yani mefhumu için nazar ve kizbe ihtiyacı olan ilimlerdir.Araştırma yapmadan sadece gördüğü kadarıyla insanlar nasıl yorum yapıyorlar anlayamıyorum.
Allah'tan başkası için iş yapmaktan kaçacağız. mürşid-i kamillere niçin bağlanıyoruz? Onlara taptığımız için mi? Haşa... Onlar vasıtası ile Allah'a bağlandığımız içindir. Merkezden cereyan almak için aradaki vasıta direklere bağlı olmak şarttır. Sen otur televizyonun başına, bas düğmeye bekle. Seyredemezsen ancak anteni gereken istikamete çevireceksin, görüntü gelsin. Yoksa boş.
Eskiden radarı olmayan gemiler yolculuk esnasında radarı olan geminin hemen yanında seyredermiş. İşte şu anda Sevgili Peygamgerimiz ile irtibat halinde olan yani radarı olan mürşid-i kamilin eteğine yapışıp, onun radarı istikametinde yürümemiz icap ediyor. Ona sarılır o radarlıyı takip edersek çok kayalık olan bu okyanus, dünya okyanusunu geçer, sağ salim karaya varırız. Aksi halde bir yere çarpar paramparça oluruz.
Bu mürşid-i kamile bağlanmanın gerekliliğini bırakın normal insanlar zamanında bütün ilimleri yutmuş alimlerden bile anlamadan giden olmuştur.Bazıları da ömürlerinin son yıllarında anlayarak durumun ciddiyetine vakıf olmuşlardır.İmam-ı Azam hazretleri tasavvufa girdiği silsile-i saadatın 4. sü Cüneydi Bağdadi(k.s.)'e bağlandığı ve ömrünün son iki senesinde için söylediği söz bizim için ibret olmalıdır.(Eğer son iki senem olmasaydı elbette helak olmuştum.)
İmam-ı Gazali Hz.'lerine (li hikmetin) ömrünün son günlerinde rabıta nasip olmuş ve şöyle buyurmuş. Anladım ki, hakiki kurtuluş Rasulullah'ın ruh cereyanına bağlanmaktan ibaretmiş. Gerisi (talebe, alim yetiştirmek (binlerce) ve kitaplar yazmak) yalan, vehim ve hayalden ibaret.
Ama meal esef mürşid-i kamiller dedikte, herşeyde sahtecilik, olduğu gibi bu muazzam müessesenin de sahteleri oluyor.Tabiri caizse sakalı olan, cübbesini giyen mürşid oluyor.Halbuki bu müessese nazar ve kisble(çalışma ve gayretle) elde edilecek bir makam değildir.Aynen Peygamberler gibi önceden belirlenmiş ve Allahın dilediği kuluna nasip olmuş bir müessesedir.Ve belli bir silsile vardır aralarında.Yani Peygamberimizden itibaren vefat eden mürşidi kamil, yerine başkasını atayarak öyle gitmiştir.Mürşidi kamil olduğunu iddia edenlere bakıyorsun.Görevi kimden aldın?sorusunun cevabını alamıyorsun.
Şimdi en son görüşe gelelim.Malum Türkiyemizde bazı kesimlerin klasik bir düşüncesi var.Şöyle ki:Bu devir tarikat zamanı değil,imanı kurtarma zamanıdır.Zira tarikatsiz cennete giden çoktur.Ama imansız cennete giden yoktur.
Bunu söyleyen zatı muhteremin daha doğrusu bu asıra hakikat zamanı diyen bu zatın ne kasdettiğini tam olarak kestiremediğiz için yorumu da sayıltılar üzere yapmayı düşünüyorum.
Buradan ben acizin anladığı; Sanki tarikatın imanı kurtarmadan başka amacı varmış da, bu asır da onunla uğraşılacağına ondan daha önemli olan imanı kurtarmak gerekiyormuş.Bilmiyorum, en azından ben öyle algıladım.Bırakın tarikatı biz Müslümanların bu dünyadan imanlı gitmekten başka nasıl bir amacı olabilir ki mutlak manada.Hepimiz bir şekilde imanlı gitmek için uğraşıyoruz.Onun içinde melun olan nefsi emmarenin terbiyesi bunun içinde tasavvufun lüzumiyeti malum..Tarikat şeriatın cüzlerinden biri.Tarikat şeriatın tahakkuku için zaruri malum.Pekii şeriatsız nasıl imanlı gidilir.Ben bilmiyorum.Böyle rastgele yarım yamalak iman kurtulmaz ki.Şunu hiç bir zaman unutmayalım ki:Yarım doktor dinden; yarım hocada imandan eder..Son soruya gelelim.Mürşidlere bağlılığı abartmıyor musunuz.
Demek isteniliyor ki öncelik peygamberimizin değil mi?Hz Allah mahlukatı o kadar güzel yaratmış ki her nesne, olay, durumun bir başka benzerini de vermiş ki kullarım anlamadıkları veya anlamakta gevşeklik gösterdikleri zaman diğeriyle kıyas yapsınlar.Bakın bunu da şöyle izaha çalışayım.Mesela bir idari binada hiyerarşi var değil mi?Şimdi sen , ben ,o ora da bir işimiz olsa direk müdüre mi gideriz, yoksa en alt kademeden başlayarak mı hareket ederiz.Direkt müdüre gitsek nasıl karşılar bu halimizi.Pekii en alt kademede ki şahsa hürmet göstersek, bütün sorunlarımızı anlatsak müdür bundan hiç rahatsız olur mu?Cevapları verirseniz zaten sorun kalmayacaktır. Son olarak sözümü Süleyman Hilmi Tunahan k.s. hazretlerinin bir sözüyle kapatıyorum.
"Bir mürşidi kamilin eteğine yapışmadan öbür aleme göçün de, bir okka samandan ne kadar duman çıkarmış görün.""
Yüce Rabbim, Peygamberimizin; dünya onlar sebebiyle ayakta durmaktadır diye methettiği silsilei saadatın değerli şahsiyetlerine mürid olmayı,en azından onlara saygı duymayı, inkar etmemeyi cümlemize ilhak eylesin."(İstecib du'aena)
Her zaman sıkça sorulan sorular.
Hepimiz müslümanız Elhamdülillah.Burada bir sorun yok.Dinimiz islam dini,şeriata inanıyoruz ve benimsiyoruz bila şüphe.Şeriat dedik değil mi?İsterseniz bu şeriatı önce bir ele alalım.Neymiş şeriat?Şeriat 3 cüzden hali değildir.(3 cüzden müteşekkildir.)
Bunlar; 1-ilim 2-amel 3-ihlas.(Mektubatı Şerif 36.mektup).Bu üç madde terekküp ettiği zaman şeriat hasıl oluyor.Bunlardan birisi meydana gelmediği zaman şeriat asla hasıl olmuyor.Bu 3 maddenin hasıl olmasıyla şeriat hasıl oluyor ve şeriatın tahakkuk etmesiyle de rıza-i ilahi celb ediyor.Ki bu rıza-ı ilahi dünyevi ve uhrevi bütün saadetlerin fevkindedir.Bunları ben uydurmuyorum.İmamı Rabbani Hazretleri söylüyor.
Tamam o zaman şeriat olunca Allahın rızası tahakkuk ediyormuş.Peki o zaman ne gerek var.Tarikata, hakikata?
3 şart dedik ama hemen geçmeyelim isterseniz.İlim, ve amel herkeste galil veya kesir olarak bir şekilde mevcut.Ama ya ihlas ne demek?Şeriatın tahakkuku için elzem olan ihlas ne demek pekii.İşte burada tarikat ve şeriat devreye giriyor diyor İmamı Rabbani (k.s.).Yani ihlasın mümkinatı ancak maneviyat sebebiyle, tarikat sebebiyle olur.
Tarikat, ve hakikat demek ki hayal ve uydurmadan ibaret değil, şeriatın dini celil-i İslamın tahakkuk etmesi için gerekli olan ihlasın hasıl olmasını ekmeli temin ile temin eden muazzam bir müessese.
Yine 40. mektubunda bu durumu herkesin anlayamadığını bilmedikleri içinde fitne yaydıklarını ifade etmekte.
İhlas,dedik ama nedir ihlas?İhlasın zıddını önce belirtmekte fayda var.İhlasın zıddı nefis.İşte ihlas bu melun nefsin terbiye edilmesini sağlayan bir müessese.Pekii nefis de nasıl terbiye ediliyor?Bunun bir şekli var mıdır.Tabiki vardır.O da rabıtadır.Peki rabıta için ne gereklidir.Mürşidi kamil.Bağlantıyı kurabiliyoruz değil mi?Ama tarikata yeni girenler kendilerinden südur eden bazı harikulade olayları maharetten sayıyorlar da böbürleniyorlar.Keramet vb..Halbu ki bu maksattan değildir.Bu kimseler tıfıl kimselerdir buyuruyor,ben bütün bu hakikatlari bu işe girdikten 10 yıl sonra anladım diyor İmamı Rabbani kuddise sırruh Hazretleri.Rabbim İmam-ı Rabbani hazretlerinin tecrübelerinden istidadeyi nasib eylesin..
İhlas riyanın giderilmesi için tek ilaçtır.Riya deyipte geçmeyelim kardeşlerim.Bu riya o kadar gizli olabiliyor ki yıllarca ibadet etmiş alimleri bile bir anda mahvediyor.Hatta bazı riyalara gizli şirk bile deniyor.Allah muhafaza.
Zamanında üç ayların birinde akşama yakın bir bakkalın önünde uzun bir kalabalık sıraya geçmişler ve alışveriş yapmak için beklemekteler.İşte bu sırada saçı sakalına karışmış bir tane bedevi sıraya geçmeden direkt alışveriş yapmak ister, ve en önde yerini alır.Bunu gören arkaladardan bir kişi
-Be adam görmüyor musun burada insanlar sabahtan beri sıradalar, neden sıraya geçmiyorsun? der.
Bedevide:
-Bu gün oruç tuttum,malum iftarda yaklaşıyor, onun için geçtim. der.
O kişide
-Be adam ben 40 yıldır 3 aylarda oruç tutuyorum .O halde sıraya geçiyorum sana ne oluyor? der.
Bedevi de:
-Nihayet söylettim.Kardeş ben 40 yıldır bu anı bekliyordum ve sonunda başardım.Ben şeytanım.Sırada senin olsun bakkalda der.Ve oradan amacına ulaşmış bir şekilde sevinçle ayrılır.
Görüyorsunuz 40 yıldır maneviyatsız bir ibadet ve sonunda olanları.
İmam-ı Birgüvi hazretleri avamil kitabında bu konuyu ne kadar tatlı izah etmiş."İnsanlar helak oldu.Alimler müstesna.Alimler helak oldu.İlmiyle amel edenler müstesna.İlmiyle amel edenler helak oldu.İhlasla amel edenler müstesna............"
İhlas...ihlas...ihlas....
Bakın şeytan Hz Allaha ne diyor.(El hicr suresi:39.40);
"De ki Ey Rabbim andolsun ki beni azdırmana karşılık bende yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim.Onların hepsini azdıracağım.Ancak onlardan ihlaslı olanlar müstesna. "
Hadisi Kudsi:İhlas benim sırrımdan bir sırdır ki, kullarımdan sevdiklerimin kalbine vedia olarak bırakırım.(irşadül gafilin s. 74)
Hadisi Şerifte"Nefs mücadelesi ihlasın elde edilmesi için tek yoldur." buyrulmakta...
Mesela diyor İmamı Rabbani (k.s.)41. mektubunda;Yalanı söylememek şeriattır,yalanı hatırından silmek tarikattir.Eğer bu silme amel ve zorlamayla oluyorsa tarikat,eğer zorlama ve amelsiz oluyorsa hakikattir.
Yalan söylenmemesi için akıldan silmek gerekmiyor mu?Yani şeriat bunun yalan olduğunu biliyor ama,daha doğrusu ilk iki cüzü bunun böyle olduğunu biliyor ama bunun insanda oluşmasını engellemede ihlasın melzümü olan tarikat ve hakikat deveye giriyor.
Sadece şeriatın ilk iki cüzünü idrak edipte üçüncü cüzünden haberdar olmayan insanlar,böylece şeriatı idrak ettiğini düşünen insanlar menfaat peşinde olan insanlardır.Yaptıkları ibadettlerde menfaat vardır.Onlar namazlarını kılarlar, oruçlarını tutarlarvb diğer ibadetlerini yaparlar ama; bunların böyle ibadetlerini yapmalarının sebebi cennete girmek ve azab-ı ilahiden muhafazadır.Ama ehli tarik böyle değildir.Onda rıza-ı ilahi önemlidir.Onların amacı Allahüzülcelal'in rıza-ı şerifine nail olmaktır.Eğer rıza-ı ilahi cehenneme gitmekse onlarda cehenneme gitmek için uğraş verirler.
Evet; bunlardan da anlaşılıyor ki tarikat uydurma bir müessese değil sadece şeriatın hasıl olmasını gerektiren cüzü salis olan ihlasın tahakkuk etmesi kendi sebebiyle iktiza eden bir ilahi yoldan müteşekkildir.İnsanın kötü yola imtisalinin yegane müsebbebi olan nefsi emmareyi terbiye etmek her zaman ibtidai gayedir.Bunu ne kadar başarabilirse ademoğlu,o kadar dinine sarılır,Allahü Teala'ya yaklaşır.İşte bu nefsi terbiye etmekte rastgele olmuyor eyzan.Cenabı Hak ve Tegaddes Hazretleri Cibril-i emin ve namusu ekber vasıtası ile biz kullarına inzal buyurduğu Kuranı Kerimde;(Estaizübillah)
(Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ.)
"Nefsini terbiye terbiye eden kimse kurtulmuş, onu fenâlıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır." diye, ahlâkı güzelleştirmek Kur'an-ı Kerim'de emrediliyor; bunun için şart maneviyat tasavvuf .Evet artık tasavvufun gerekliliğini anladık.Nefsi terbiye etmek.Tamam da bu tasavvuf neden müteşekkildir.Nelerden hali değildir?Tasavvufta diğer yazılarda da özelliklerinden bahsedilen Allah tarafından aynen Peygamberler gibi önceden belirlenmiş olan mürşidi kamiller başka bir tabirle varis-i rasüller vardır.İşte bunlara mürşid-i kamil denmekte.Bunlara tabi olan kimselere de mürid denir.Yani tasavvuf mürid ve murattan hali değildir.Murat olamayacağımıza göre müridiz.İşte mürid olan kimse Hazreti Allahın nurunu mürşidi vasıtasıyla sadrına intikal ettirmesi hasebiyle nefsini terbiye etmeye çalışır.Buna da rabıta denir.Bu rabıta o kadar büyük bir nimet ki kıymetini kesinlikle tam olarak idrak edemiyoruz.
"Hazret-i Allah, tadı cennet nimetlerinde bile olmayan bir nimeti bu dünyada seçkin kullarına ihsan eder"(Hadis-i Şerif ).
"Üstazlar birer sebeptir.Onlar saliklere birer çeşme vazifesi görürler.Yalnız dikkat edin,testiyi doldurmak için çeşmenin yanına giderler.Çeşme ayağa getirilmez.Bazıları biz nuru Allah'ın kendisinden alıyoruz.Sebebe ihtiyacımız yoktur derler.Çeşmeyi kabul etmezler"
(Süleyman Hilmi Tunahan k.s.)
İbtida-i kelamda da mezkur olan bir sualde şöyle beyan edilmekteydi.Bize sadece Kuran-ı Kerim ve sünnet bırakılmamış mı?Evet veda hutbesinde de söylediği gibi bize Kuran-ı Kerim ve sünneti bırakmış.Ama Kuran-ı Kerimi açtığımız zaman sünnetlere baktığımız zaman da tasavvufun gerekliliği belirtiliyor.Böyle meseleler ilmi zaruri ile değil ilmi istidlali ile yani mefhumu için nazar ve kizbe ihtiyacı olan ilimlerdir.Araştırma yapmadan sadece gördüğü kadarıyla insanlar nasıl yorum yapıyorlar anlayamıyorum.
Allah'tan başkası için iş yapmaktan kaçacağız. mürşid-i kamillere niçin bağlanıyoruz? Onlara taptığımız için mi? Haşa... Onlar vasıtası ile Allah'a bağlandığımız içindir. Merkezden cereyan almak için aradaki vasıta direklere bağlı olmak şarttır. Sen otur televizyonun başına, bas düğmeye bekle. Seyredemezsen ancak anteni gereken istikamete çevireceksin, görüntü gelsin. Yoksa boş.
Eskiden radarı olmayan gemiler yolculuk esnasında radarı olan geminin hemen yanında seyredermiş. İşte şu anda Sevgili Peygamgerimiz ile irtibat halinde olan yani radarı olan mürşid-i kamilin eteğine yapışıp, onun radarı istikametinde yürümemiz icap ediyor. Ona sarılır o radarlıyı takip edersek çok kayalık olan bu okyanus, dünya okyanusunu geçer, sağ salim karaya varırız. Aksi halde bir yere çarpar paramparça oluruz.
Bu mürşid-i kamile bağlanmanın gerekliliğini bırakın normal insanlar zamanında bütün ilimleri yutmuş alimlerden bile anlamadan giden olmuştur.Bazıları da ömürlerinin son yıllarında anlayarak durumun ciddiyetine vakıf olmuşlardır.İmam-ı Azam hazretleri tasavvufa girdiği silsile-i saadatın 4. sü Cüneydi Bağdadi(k.s.)'e bağlandığı ve ömrünün son iki senesinde için söylediği söz bizim için ibret olmalıdır.(Eğer son iki senem olmasaydı elbette helak olmuştum.)
İmam-ı Gazali Hz.'lerine (li hikmetin) ömrünün son günlerinde rabıta nasip olmuş ve şöyle buyurmuş. Anladım ki, hakiki kurtuluş Rasulullah'ın ruh cereyanına bağlanmaktan ibaretmiş. Gerisi (talebe, alim yetiştirmek (binlerce) ve kitaplar yazmak) yalan, vehim ve hayalden ibaret.
Ama meal esef mürşid-i kamiller dedikte, herşeyde sahtecilik, olduğu gibi bu muazzam müessesenin de sahteleri oluyor.Tabiri caizse sakalı olan, cübbesini giyen mürşid oluyor.Halbuki bu müessese nazar ve kisble(çalışma ve gayretle) elde edilecek bir makam değildir.Aynen Peygamberler gibi önceden belirlenmiş ve Allahın dilediği kuluna nasip olmuş bir müessesedir.Ve belli bir silsile vardır aralarında.Yani Peygamberimizden itibaren vefat eden mürşidi kamil, yerine başkasını atayarak öyle gitmiştir.Mürşidi kamil olduğunu iddia edenlere bakıyorsun.Görevi kimden aldın?sorusunun cevabını alamıyorsun.
Şimdi en son görüşe gelelim.Malum Türkiyemizde bazı kesimlerin klasik bir düşüncesi var.Şöyle ki:Bu devir tarikat zamanı değil,imanı kurtarma zamanıdır.Zira tarikatsiz cennete giden çoktur.Ama imansız cennete giden yoktur.
Bunu söyleyen zatı muhteremin daha doğrusu bu asıra hakikat zamanı diyen bu zatın ne kasdettiğini tam olarak kestiremediğiz için yorumu da sayıltılar üzere yapmayı düşünüyorum.
Buradan ben acizin anladığı; Sanki tarikatın imanı kurtarmadan başka amacı varmış da, bu asır da onunla uğraşılacağına ondan daha önemli olan imanı kurtarmak gerekiyormuş.Bilmiyorum, en azından ben öyle algıladım.Bırakın tarikatı biz Müslümanların bu dünyadan imanlı gitmekten başka nasıl bir amacı olabilir ki mutlak manada.Hepimiz bir şekilde imanlı gitmek için uğraşıyoruz.Onun içinde melun olan nefsi emmarenin terbiyesi bunun içinde tasavvufun lüzumiyeti malum..Tarikat şeriatın cüzlerinden biri.Tarikat şeriatın tahakkuku için zaruri malum.Pekii şeriatsız nasıl imanlı gidilir.Ben bilmiyorum.Böyle rastgele yarım yamalak iman kurtulmaz ki.Şunu hiç bir zaman unutmayalım ki:Yarım doktor dinden; yarım hocada imandan eder..Son soruya gelelim.Mürşidlere bağlılığı abartmıyor musunuz.
Demek isteniliyor ki öncelik peygamberimizin değil mi?Hz Allah mahlukatı o kadar güzel yaratmış ki her nesne, olay, durumun bir başka benzerini de vermiş ki kullarım anlamadıkları veya anlamakta gevşeklik gösterdikleri zaman diğeriyle kıyas yapsınlar.Bakın bunu da şöyle izaha çalışayım.Mesela bir idari binada hiyerarşi var değil mi?Şimdi sen , ben ,o ora da bir işimiz olsa direk müdüre mi gideriz, yoksa en alt kademeden başlayarak mı hareket ederiz.Direkt müdüre gitsek nasıl karşılar bu halimizi.Pekii en alt kademede ki şahsa hürmet göstersek, bütün sorunlarımızı anlatsak müdür bundan hiç rahatsız olur mu?Cevapları verirseniz zaten sorun kalmayacaktır. Son olarak sözümü Süleyman Hilmi Tunahan k.s. hazretlerinin bir sözüyle kapatıyorum.
"Bir mürşidi kamilin eteğine yapışmadan öbür aleme göçün de, bir okka samandan ne kadar duman çıkarmış görün.""
Yüce Rabbim, Peygamberimizin; dünya onlar sebebiyle ayakta durmaktadır diye methettiği silsilei saadatın değerli şahsiyetlerine mürid olmayı,en azından onlara saygı duymayı, inkar etmemeyi cümlemize ilhak eylesin."(İstecib du'aena)