Bugün Dünyanın dörtbir köşesinde insanlar, İslâmın beş şartı ile amel ediyorlar. Ve ibadetlerinin yeterli olduğundan eminler. İslâmiyet ise onların yaptıklarından çok daha fazlasını gerektirmektedir.
Acaba gerçekten durum böyle midir?
Bu sualin cevabı Kur’an-ı Kerim’dedir. Peygamber Efendimiz S.A.V, ve sahabenin yaşadıkları hayat İslâmiyetti. Onların yaşadıkları hayat Kur’an-ı Kerim’in bütününe ittiba etmek idi. (Al-i imran -119) Kur’an-ı Kerim’in bütünü
ise bizdeki üç emaneti de ihtiva etmektedir.
1. Ruh
2. Fizik vücut (Ceset vech)
3. Nefs
Allah sadece fizik vücudumuza değil, nefsimize de, ruhumuza da emirler vermiştir.
Ve önemli olan bu emanetlerin bu emirlere, bu farzlara Allah’ın davetine uygun olarak Allah’a teslimidir. Kişinin son teslim edeceği vücut olan nefsini de Allah’a teslim ederek irşada ulaşmasıdır. (Bakara-186) Ve bu bir farzdır. Bu farz emri bu gün bütün kutsal kitaplarda bulmak mümkündür. Teslim ayetleri bütün kutsal kitaplarda aynen muhafaza edilmiştir.(Şura-47)
Peygamber Efendimiz S.A.V. ve bütün sahabe önce ruhlarını, sonra fizik vücutlarını Allah’a teslim etmişlerdi. (Al-i İmran 20) Daha sonra da irşada ulaşmışlardır. Nefslerini de Allah’ a teslim etmişlerdi. (Hucurat-7)
Demek ki üç emaneti de onlar Allah’a teslim etmişlerdi.
...Ve gerçek anlamda islâm olmuşlardı.
İslâm kelimesinin ilk anlamı teslimdir. Ancak Allah’a üç emaneti de teslim edebilen kişi islâm olmak şerefine erer. Bu teslim ise, ben Allah’a teslim oldum demekle oluşmaz. Şartları vardır.
İslâm kelimesinin ikinci anlamı ise, sulh ve sükûn ve saadettir. Bu sonsuz saadete Yüce Rabbimiz “Hazzül Aziym” adını veriyor. (En büyük haz, sonsuz haz, sonsuz saadet.) (Fussilet-35)
Allah’a teslim olmanın (islâm olmanın) şartları vardır demiştik.
Bu şartlar birincil (Alt seviye) ve ikincil (Üst seviye) şartlardır.
Birincil şartlar şunlardır.
1. Nefsin tezkiyesi.
2. Ruhun Allah’a ulaşması (Hidayet)
3. Fizik cesedin Allah’a kul olması.
İkinci (üst seviye) şartlar şunlardır.
1. Ruhun Allah’a teslimi.
2. Fizik cesedin Allah’a teslimi.
3. Nefsin Allah’a teslimi.
A-BİRİNCİL ŞARTLARIN YERİNE GETİRİLMESİ
Önce Allah’a ezelde verdiğimiz üç cesedimize ait yeminin (Misaki selase) yerine getirilmesi gerekmektedir.
1. Ruhumuz Allah’a Dünya hayatında mülâki olmaya yemin etmiştir. (Rad-20, 21) (MİSAK)
2. Fizik vücudumuz Allah’a kul olacağına, şeytana kul olmayacağına dair yemin etmiştir. (Yasin-60,61) (AHD)
3. Nefsimiz tezkiye olacağına dair Allah’a yemin etmiştir. (Şems-9 ve Müddesir-38,39,40) (YEMİN)
Bu üç yeminin yerine getirilmesi konusunda Yüce Rabbimiz farzları oluşturan emirler vermiştir.
1. Yüce Rabbimiz ruhumuzun Allah’a Dünya hayatını yaşarken ulaşmasını 11 defa farz kılmıştır.
1. Zümer-54 6. Şura-47
2. Fecr-28 7. Müzemmil-8
3. Rum-31 8- Rad-21
4. Zariyat-50 9. Yunus-25
5. Lokman-15 10. Maide 7
11. En’am-152
2. Rabbimiz fizik vücudunuzun Allah’a kul olmasını 3 ayetle farz kılmıştır. (Bakara-21, En’am 152, Maide 105)
3. Nefsinizin tezkiye olmasını yine 3 ayetle farz kılmıştır. (Maide-105, Fecr-27, 28, En’am 152)
Bu yeminlerin yerine getirilmesi 21 basamakta gerçekleşir.
1. Olayların yaşanması.
2. İnsanların olayları değerlendirmesi.
3. Allah’a dünya hayatında mülâki olmayı dilemek.
4. Allah’ın rahim esmasıyla tecellisi.
5. Allah’ın hicab-ı mestureyi kaldırması.
6. Allah’ın kulaklardaki vakrayı kaldırması.
7. Allah’ın kalplerdeki ekinneti kaldırması. Sonuç olarak kişi amenü olur.
Kur’an-ı Kerim’de kim amenu olursa onun Sırat-ı Mustakıyme ulaşacağı ifade buyrulmaktadır. (Hac-54)
Yukardaki 7 basamak sonunda kul’un iç dünyasında nefse karşı bir “mukaddes ittifak” kurulur.
8. Kim bu 7 kademeyi başarı ile tamamlamışsa Allah onun kalbine ulaşır. (Tegabün-11)
9. Şeytana dönük yaratılmış nefsimizin kalbini Allah kendisine döndürür. Kalbimizin Allah’a dönüşü ise cennete ulaşmanın (Kaf-32) ve Allah’a ulaşmanın (Rad-28) ön şartıdır.
10. Bu safhada Allah’u Tealâ nefsimizin göğsünü şerhederek, yararak teslimlere açar. (En’am-125) Göğsümüzden kalbimize bir yol açar ki zikir yaptığımız zaman Allah’tan gelen rahmet , fazl ve salâvat nefsimizin kalbine ulaşabilsin.
11. Allah’ın göğsümüzü yararak açtığı bu yoldan rahmet, fazl ve salâvat (Allah’ın nurları) kalbimize ulaşmaya başlar. (Zümer-22)
12. Böylece kalbimize zikir yaptıkça ulaşan rahmet (nur) kalbimizde huşu oluşturur. (Hadid-16)
13. Huşu sahibi olunca kıldığımız hacet namazı üzerine Allah’ı Zülcelal Hz. bize mutlaka mürşidimizi gösterir. (Bakara-45) Çünkü Allah’tan istediğimiz istianenin (Fatiha-5) cevabını almak yetkisine “huşu” ya ulaşmışızdır.
14. Allah’ın gösterdiği mürşide ulaşıp önünde tevbe ederiz (Furkan-70,71)
Ancak bu noktadan itibaren Allah’a verdiğimiz yeminlerimizi yerine getirmek için nefs tezkiyesi, ruhun Allah’a ulaşması ve vechin Allah’a kul olması konularında faaliyete başlarız..
Allah’ın gösterdiği Mürşide ulaştığımız ve önünde diz çökerek tevbe ettiğimiz zaman (Furkan-70) başımızın üstünde devrin İmamın’ın ruhu oluşur. (Mümin 15 ve Mücadele-22).
Bu ruh, bizim ruhumuzu dergahına götürerek ona bir rahle hediye eder. Ve ruhumuz Allah’a doğru yola çıkar (Nebe-39). Allah’a ulaşmak ve Allah’ın rızasını kazanmak için yola çıkan bu müridin tevbe ettiği gün kalbine iman yazılır (Mücadele-22). Ve mürid mü’min olur (Furkan-70 ve Hucurat-14). Mü’min olunca kalbinin üzerindeki mühür, (zikir yapıldığı süre içinde Allah’ın Rahmeti bu kalbe ulaştığı için) kalbin içine itilir ve şeytandan gelen füccurun, (Şems-8) karanlıkların, zulmetin, kalbe girmesine mani olur (Bakara-257) .
Bu mühür Allah’ın rahmetinin kalbimize ulaşacağı kapıyı (Rahmet kapısını) mühürlü, kapalı tutuyordu. (Casiye-23) Şimdi üzerine iman yazıldığı için, zikir yaptığımız zaman bu mühür kapıdan ayrıldığı cihetle, kapıdan içeriye zikir süresince rahmet, fazl ve salâvat dolar ve kalbimizi nurlandırır (Bakara-257). Kalbimizdeki karanlıkları temizler, pislikleri, zulmeti temizler.
Böylece salih ameller, nefsimizin kalbini ıslah edici ameller, nefs tezkiyesi başlar. (Furkan-70).
Ve ruhumuz Allah’a doğru yola çıkar.
Mürşidimizin Allah’ın emirlerini bize tebliğ etmesine paralel olarak, bu emirlerin tatbikatı, nefsimizi yedi kademede tezkiye etmemizi sağlar.
Emmare (Yusuf-53), Levvame (Kıyame-2), Mülhime (Şems-8), Mutmainne (Fecr-27, Rad-28), Radiye (Fecr 28) Mardiye (Fecr 28), Tezkiye (Fatır-18)
7 kademede nefsimiz tezkiye olur. Ruhumuz da her tezkiye kademesinde Sırat-ı Mustakıym üzerinde bir gök katı yükselir ve yedi gök katını (Talâk-12) birbirine bağlayan yedi tariki (Mü’minun-17) Sırat-ı Mutakıymi aşarak Allah’a geri döner, ulaşır. (En’am-87, 88 ve Fatır-18). Ruh hidayete erer Allah’a ulaşır. (Al-i İmran-73, En’am-71, Bakara-120)
Nefsimizin tezkiyesi ile beraber ruhumuz da Allah’a ulaşır ve Allah’u Tealâ Hz. bizi kulluğuna kabul eder. Ve Cennete girmeye hak kazanırız. (Fecr-27, 28, 29, 30)
Böylece birincil seviye şartlar tamamlanır.
1-Nefsimiz tezkiye olmuştur. (Fecr-27, 28, Fatır-18)
2-Ruhumuz Allah’a ulaşmıştır. (Fecr-28, Fatır-18)
3-Allah’u Zülcelâl Hz. bizi kulluğuna kabul etmiştir. (Fecr-29)
Bütün sahabe bu şartları yerine getirmiştir (Zümer-17, 18). Böylece cennete girmeye hak kazanırız. (Fecr-30).
Birincil seviye şartların yerine getirilmesi, nefsin tezkiyesi, ruhun vuslatı ve cesedin Allah’a kul olmasına dair emirlerin yerine getirilmesi , bizi veli kılar ve Cenneti sağlar. Ama Dünya saadetini, “Hazzül Aziymi” sağlamaz, islâm olmamızı sağlamaz.
Ancak ikinci (Üst seviye) şartları yerine getirebilirsek, Allah’a teslim olabilirsek, o zaman irşad oluruz, İslâm oluruz ve sonsuz saadete ulaşırız.
B-İKİNCİL (ÜST SEVİYE) ŞARTLARIN YERİNE GETİRİLMESİ
Allah’û Zülcelâl Hz. irşada kadar ulaşan bir davette bulunmuş ve bu davetine icabeti emretmiştir.. (Bakara-186 Şura-47).
İrşad olmak ancak nefsimizin kalbinin tezyin edilmesiyle,
çirkinliklerinin (afetlerinin) güzele çevrilerek süslenmesiyle (ruhun hasletlerinin nefsimizin afetlerinin yerini alması ile) mümkündür. (Hucurat-7).
Nefsimizin kalbindeki karanlıklar nefsimizin afetlerini,
aydınlıklar ise ruhumuzun hasletlerini temsil eder. Daimi zikire ulaşarak Allah’tan gelen rahmetle kalbimizin sadece rahmetten, aydınlıktan, nurdan ibaret olması hali, kalbimizin müzeyyen olması, tezyin edilmiş olması halidir. Bu hale ulaşmış veliye tam aydınlığa, nura kavuşmuş anlamına “İrşad olmuş” diyoruz.
Öyleyse nefsin bütün afetlerinin yok olduğu, yerine ruhun
bütün hasletlerinin yerleştiği tam aydınlık bir kalbe sahip olan nefste muhtevayı bozan bütün karanlıklar (Afetler) yok olmuş ve sadece faziletler kalmıştır. O nefs artık saf ve halis olmuştur. Böyle bir nefs ise artık Allah’a teslim olmuş ve muhlis olmuştur. (Beyyine-5) İşte bu kademe bu sebeple ihlâs kademesi adını alır. Ve nefsimizin de Allah’a teslim edildiğini, üçüncü ve son emanetin de Allah’a teslim edildiğini gösterir. Sahabenin bu merhalelerden geçtiklerini, irşad olduklarını, böylece üç teslimi de tamamladıklarını görüyoruz. Allah 3 vücudumuzun da Allah’a teslimini ve böylece İslâm olmanızı emretmiştir (Zümer -54, Nisa-58, Bakara-208). Ve sahabe 3 vücutlarını da Allah’a teslim etmişlerdir.
1- Ruhlarını (Zümer-18, Ali İmran-20)
2 -Vechlerini (Fizik vücutlarını) (Ali İmran-20)
3- Nefslerini (3 vücutlarını da) (Bakara-136) Allah’a teslim
etmişlerdi.
Bütün dinlerin mensupları bilirlerki Allah’ın kutsal
kitaplarını açıklamakla görevli Allah’ın bütün peygamberleri ve onlara tâbî olanlar hep Allah’a 3 vücutlarıyla teslim olarak Allah’ın en büyük mükafatlarına sahip olmuşlardır.
C-TASAVVUF NEDİR? İSLAM NEDİR?
Aslında “Tasavvuf” kelimesinin zahirdeki belirtilere bakarak, sufa sahipleri (Ehli sufa) kelimesinden mi, yoksa Peygamber Efendimiz S.A.V. devrinde sof (yün) elbiseler giyildiği için, sof kelimesinden mi geldiği hiç mi hiç önemli değil.
Ama çok önemli görülen şeyler var.
1. Tasavvuf Kur’an-ı Kerim’in bütünü ile amel etmektir. Kur’an-ı Kerim’in sadece fizik vücudumuzu alâkadar eden ayetleri ile değil, nefsimizi ve ruhumuzu vazifeli kılan ayetleri ile de amel etmektir.
2. Tasavvuf, Peygamber Efendimiz S.A.V. ve sahabenin yaşadıklarını yaşamaktır. Gelmiş geçmiş bütün Peygamberler ve onlara olanların da yaşadıkları hayatta tasavvuftu.
3. Tasavvuf, Allah’ın bize tevdi ettiği 3 emaneti de (Ruh, Fizik vücut ve nefs) Allah’a teslim etmektir. İrşad’a ulaşmaktır. Bu ise islâm olmaktır.
İslâm kelimesinin ilk muhtevası tek Allah’a inanmak, ikinci muhtevası teslim, üçüncü muhtevası ise sulh ve sükûndur. Kim islâm olmak şerefine ulaşmışsa, o kişi üç açıdan sonsuz saadete erişmiş olur.
1. İç alemde, ruhun bütün hasletleri nefse geçtiği için sulh ve sukûna ulaşılmıştır. Çünkü artık nefs ve ruh arasında çatışma yoktur.
2. Dış alemdekilerle sulh ve sukûna ulaşılmıştır. Çünkü nefsin afetleri artık yoktur ki diğer insanlarla anlaşmazlıklar olsun.
3. Allah’u Tealâ Hz. ile en iyi ilişki kurulmuştur. Yüce Rabbimizin her emri yerine getirilmekte ve her nehyinden kaçınılmaktadır. Artık nefsin sahip olduğu faziletler (Yani ruhun hasletleri) emirleri yapmaya büyük arzu duymakta, nehiyleri (yasakları) ise hiç işlememekstememektedir. Çünkü nefsteki, yasakları talep eden afetlerin hepsi yok olmuştur.
Görülüyor ki islâm bir sonsuz saadetin (Fussilet-35), hazzül aziymin oluşması için ulaşılması gereken bir merhaledir.
Allah insanlardan başka yarattığı her şeyi insan için yarattığı cihetle (Casiye-13) en çok insanı sevmektedir. En çok sevdiği mahlûkunun mutlu olmasını istemesi ise tam olarak yerli yerine oturmaktadır. İşte bu sebeple Allah, insanın irşada ulaşmasını emretmektedir. (Bakara-186, Şura-47). Çünkü ancak irşada ulaşan kişi islâma ulaşmıştır, ve de sonsuz mutluluğa ulaşmıştır. İnsan-ı Kâmil olmanın son aşamasına varmıştır. Saadet açısından insan-ı kâmil olmuştur.
Velâyetin kademeleri olan,
1. Fena (Ruhun Allah’a teslimi)
2. Beka
3. Zühd
4. Teslim (Vechin, fizik vücudun teslimi, muhsin olmak)
5. Ulûl Elbab
6. İhlâs kademeleri tamamlanmıştır.
İnsan-ı kâmil olmanın ikinci ve asıl muhtevası “İrşad edebilme” yeteneğidir. Bu yetenek, insanın, kendisinde mevcut olduğu kanaatinde olması ile mevcut olmaz. “Mürşid” olabilmek, ihlâs’a ulaştıktan sonra, Tevbe-i Nasuh’a (Tahrim-8) Allah’u Zülcelâl Hz. tarafından davet edilmekle ve salâha ulaştığı yüce Rabbimiz tarafından tebliğ edilmek ile gerçekleşir. Ve gönül gözü açık olanlar onun başının üzerindeki nuru görürler. (Tahrim-8)
Unutulmamalıdır ki daha hikmetin ilk kademesi olan “Ulûl Elbab” (Lübb-ün sahibi olmak) kademesinden başlayarak son üç kademede (daimi zikir) “zikri daim” asıldır. (Al-i İmran-191190, 191) salâhta ise “zikri külli” (Vücudun bütün azalarının Allah’ı zikri) esastır.
7. Böylece salâh kademesi (7. kademe) oluşur. Salah’ın son üç kademesinden ikisi, iradenin Allah’a bağlanması ve Refi edilmesi yaşanır. Salahın son kademesinde ise Allah her devirde sadece 1 kişiyi o kişiyi tasarrufu altına alır.
Görülüyor ki sadece fizik cesedimize ait vazifelerin değil, nefsimize ait ve ruhunuza ait vazifelerin de ifa edilmesi farz kılınmıştır. Bu ise Allah ile kul arasındaki ilişkiler açısından kitabın bütününe tabi olmaktır. (Al-i İmran-119)
Bu açıdan kitabın bütününe tâbî olmak Kur’an-ı Kerim’in bütününe tâbî olmaktır.
İslâm olmak ise, gördük ki ancak Kur’an-ı Kerim’in bütününe tâbî olmakla gerçekleşebiliyor.
Kitabın bütününe tâbî olmak ise ruhun, fizik vücudun ve nefsin, bize verilen 3 emanetin de Allah’a teslim edilmesidir. Bu 3 emanetin, Allah’a teslimi işlemi ise Tasavvuftur. Peygamber Efendimiz ve Sahabenin ulaştıkları merhaledir ve yaşadıkları hayattır. İslâm şerefine ermektir. Tasavvuf Allah’a teslim olmak, İslâmı, Kur’andaki İslâmı yaşamaktır. Tasavvuf İslamın hayata geçirilmesidir.
Öyleyse İslâm = Tasavvuftur.