Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tasavvuf: Bir Tevhid Terbiyesi

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Tasavvuf: Bir Tevhid Terbiyesi

Önce bir hükümle başlayalım: Tasavvuf bir tevhid terbiyesidir.

Sonra da yeniden bu hükme gelmek üzere işin başına dönelim:

İnsanın en temel meselesi Rabbini bilmek, Rabbini bulmaktır. Allah insanı bunun için yaratmış, ve buna ulaşmaya muktedir biçimde yaratmıştır. İnsanın dünya hayatı bunun sınavıdır. İnsan buna itiraz etse de, onun fıtrat derununda kendini aşan böyle bir arayış vardır. Zaten insan da burada odaklaşmıştır. Yani “Nereden geldim, nereye gidiyorum?” sorusu insanın en kadim sorusu olmuştur ki, bu sorunun aradığı şey de “varoluş”un sırrıdır. Varoluş'un sırrı arandığında varılacak nokta bir Yaratıcı'nın varlığıdır. Ya da insan buna varırsa içi durulacak, buna varamadığı ölçüde de içinde arayış süreci bitmeyecektir. Kur'an-ı mübinde ifadesini bulan “Kalbler ancak Allah'ı zikrederek huzura, doyuma kavuşur” hükmü, insan fıtratına yönelik bir ilahi tesbittir. Ya Allah'ı bularak, O'nunla buluşarak, O'nu şah damarından yakınlığını hissederek itmi'nana erecek, ya da arayışlar içinde çırpınacaktır.

Yaratıcı insanı bu noktada boşlukta da bırakmamıştır. Yol işaretçileri göndermiştir.

Dinler ve dinlerle birlikte gönderilen peygamberler yol işaretçileridir ve bu yolu gösterirler insana.

Yaratıcı, insandan, Yaratıcı'nın varlığını bilmesinin yanında, 'Onun “Tek bir Yaratıcı” olduğunu bilmesini de istemiştir. Yaratılışın sonsuz ahengi karşısında Kudret parçalanmasının, insan zihnini doyuramayacağı açıktır. Tanrılar olamaz, Tanrıların olması kaosa açık bir sonuç doğurur. Tek Tanrı olacaktır. Kainatın yaratıcısı tek Tanrıdır ve nizamı o koymaktadır. İnsandan bu nizama uymasını da O istemektedir. “Tek”liğinin idrakini ve ona saygı duyulmasını (ibadet) da O (c.c.) istemektedir.

Onun için vahiy dinleri tevhid dinidir ve İslam bir tevhid dinidir.

Bütün vahiy kaynaklı dinler “İslam” adıyla isimlendirilir ve tevhidi öğütler. Bütün peygamberler tevhidi anlatır. Kur'an'da geçmiş peygamberlerin kıssaları anlatılırken, farklı zamanlarda gelen her peygamberin ana mesajının “Allah'tan başka ilah olmadığına iman – La ilahe illallah” olduğu vurgulanır. İlahi dinlerin ana dokusu, kök hücresi tevhid'dir. Rasulullah Efendimiz de, hemen tüm Mekke dönemi boyunca çağrısına inananları “tevhid eğitimi”nden geçirmiştir.

Ancak insanda Tevhid bilincinin oluşumu – kararlı bir iman haline gelişi, bir eğitimi gerekli kılar. Çünkü insanın zihni, müteal bir kudrete bağlılıktan vazgeçmese bile, hangi kudrete gerçekten bağlanması gerektiği noktasında dağılabilir. Aslında farklı zamanlarda gelen Peygamberlerin ana mesajının tevhid olması da, insan zihninin zaman içinde dağıldığı ve ana mecrayı kaybettiğini ortaya koyar.

İnsan, kendi nefsinden başlamak üzere hayatını etkileyen pek çok güç odağını saygı duyulacak bir varlık olarak algılama temayülündedir. Saygı ölçüsü kaybedildiğinde teabbüd ve “Tanrılaştırma” başlayabilir.

Hazreti Muhammed Mustafa -sallallahü aleyhi ve sellem- İslam'ı son tevhid dini olarak, en net biçimde insanoğluna sunmuş, insanoğlunun şuurunu yenilemiş,dağınıklıkt an kurtarmış, derleyip toparlamıştır.

İslam'ın tehvidi yeniden insanoğluna sunduğu zamanda insanlar, ağaçtan, taştan, hatta bazen helvadan yaptıkları putlara tapmaktaydılar, Hazreti İsa'nın getirdiği tevhid dini bile bulanmış, bizzat Hazreti İsa “Allah'ın oğlu” gibi algılanmaya başlamıştı. Yahudilik ise Hazreti Musa'nın açtığı çığırdan uzaklaşmış, bütün kainatın Rabbi olan Allah'ı “milli tanrı”ya indirgemişti.

İnsanlığın kafası karma karışıktı.

Rasulullah efendimiz, Mekke'den başlayarak tüm insanlığa, yeniden bir “Tevhid şuuru” taşımakla görevlendirilmişti.

Bu yeni bir insanlık terbiyesi demekti.

İslam, insanın Allah dışındaki varlıkları tanrılaştırma zaafına karşı bazı psikolojik yönelişleri yasaklamış ve onlardan korunmayı tavsiye etmiştir.

Yaratıcıya ortak koşmak anlamına “şirk” varlığı izah noktasında en akıl dışı, Yaratıcı'nın hukukunu çiğneyen saçma izah anlamında “zulüm” diye nitelenen bir yasaktır. İnsan, taş, ağaç, güneş, ay, rüzgar.... insanı etkileyen hangi güç olursa olsun, Yaratıcı'nın ortağı olarak görülmesi yasaklanmıştır. Bu açık şirktir.

Bir de İslam'ın “gizli şirk” diye nitelediği şeyler vardır. Bunlar farkında olarak veya olmayarak yapılan, ama özünde Allah iradesinden başka iradeyi öne çıkaran eğilimlerdir. Mesela Allah'a ibadet çerçevesinde yapılan bazı insani faaliyetlerin, başka kudretleri memnun etmek için yapılması hali “riya – gösteriş için yapma” diye nitelenmiş ve yasaklanmıştır. Namazı “Ne kadar ibadet ehli” desinler diye gösteriş için kılmak, orucu gösteriş için tutmak, zekatı gösteriş için vermek, cihadı “ne kadar kahraman” desinler diye yapmak...

Bunlar insanın his dünyasına üşüşen duygulardır. İnsan bizzat kendi nefsini bile kutsayabilir, davranışlarını onu “hoşnud etmek” için yapabilir. Kur'an “hevasını tanrı edinen” insandan bahsediyor. Demek ki içimizde bizi yanıltan bir yöneliş bulunabiliyor.

Bunları aşıp, kudreti sonsuz olan Yaratıcı'ya teabbüd için bütün melekelerini bir yerde yoğunlaştıran bir şahsiyet inşası... Terbiye bu...

Terbiye ile, tevhidin insanda bir şahsiyet dokusu - çerçevesi haline gelmesi gerekiyor ki davranışlara insiyaki olarak yansısın. İnsiyaki olarak, yani, refleks halinde, kendiliğinden, zorlama olmaksızın, zaaf anlarında ani şoklarda zihni kaymalara izin vermeksizin davranışlara yansıma...

İnsan bunu bir biçimde gerçekleştirmeli. Yani kendi kişiliğini bu şekilde inşa etmenin yolunu bulmalı. Aslında her mü'min için zaruri yön bu. İslam dairesine girdikten sonra imanın gerçek manasına ulaşması için Kur'an'ın “İmanın kalplere nüfuz etmesi” diye şart koştuğu şey bu. (Hucurat, 14)

Tasavvuf bunun derdindedir. Müslüman olmanın sırrının bu olduğunu kavramıştır. Yani Allah'ı bilmek ve O'nun tek bir Yaratıcı olduğunu idrak...

Tasavvuf bundan bir sonraki adım olarak da, gerçek Müslümanlığın, ancak Allah'ı unutmamakla mümkün olacağına kaildir.

Normalde bir Müslüman, araya araya böyle bir iz oluştururdu. Tasavvuf da, araya araya oluşturulan izdir. İş, Allah'ı bilmeyi, O'na yakın olmayı, O'nu unutmamayı dert edinmektir. Adı tasavvuf olmasa da böyle bir iz oluşturmak zorundaydı Müslüman.... Şöyle de denebilir: Böyle bir gayretin bir adı tasavvuf olmuştur.

Aslında bu doğru bir İslam idrakidir. Altın çerçeve şudur:

-Allah var.

-Allah eşi ve benzeri bulunmayan tek bir Yaratıcı.

-Ve Allah bize yakın. Şah damarımızdan yakın. Allah nerede olursak olalım bizimle beraber. Allah bizi görüyor.

İşte bu idrak.

Bunun bir idrak haline gelmesi gerekiyor ve bu da kendiliğinden olmuyor. Tüm Mekke dönemi boyunca Müslüman topluluğun Peygamber eliyle böyle bir eğitimden geçmesi, tevhid şuuru, Allah Teala ile birliktelik şuuru, O'nun bize yakın olduğu bilinci, O'nun bizi gördüğü bilinci, hiçbir davranışımızın O'na gizli olmadığı şuurunun hem ne kadar hayati olduğunu hem de bunun insanda şahsiyet haline gelmesinin ne kadar hayati bir şahsiyet terbiyesini gerektirdiğini ortaya koyuyor.

Tasavvuf nasıl terbiye ediyor?

Tasavvuf, kişilik inşasına yönelik terbiye metodunu Rasulullah'ın çizgisinden bulduğu inancındadır.

Tasavvuf zihni terbiye ediyor, kalbi terbiye ediyor, davranışları terbiye ediyor.

İradeniz netleşiyor, kesinleşiyor, yoğunlaşıyor... Artık istiyorsunuz, büyük bir aşkla istiyorsunuz. Dünya sınavını çözdünüz, bunun gereğini yerine getirmeye karar verdiniz. “Allah'a koşun” çağrısı yüreğinizi zonklattı, “Başka nereye gidebilirim?” dediniz ve “Yol”a düştünüz. Zihninize, kalbinize ve davranışlarınıza “Allah yolunda sabit kadem olması için” emek vereceksiniz.

Bu, idrakin masiva - Allah'tan, yani Allah'ın dışındaki tüm varlıkların teabbüdi etkisinden arınması ve tevhid bilinci ile yeniden tanzim edilmesi demek... Ancak Sana ibadet eder, ancak Senden yardım dileriz.

Bu, kalbin tevhid ve maiyyet bilinci ile yoğrulması demek... Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir. O size şah damarınızdan yakındır. Dua ettiğinizde duanıza cevap verir. Bir kalbi kıvam halinde sizin tutan eliniz, yürüyen ayağınız, gören gözünüz olur.

Bu, davranışlarınızın Allah'ın sizi gördüğü bilinci içinde şekillenmesi demek. Allah'ı görüyormuş gibi yaşamak... Biz onu görmüyorsak da O'nun bizi gördüğü bilinci içinde...

Kelime-i tevhidi kalb ve zihin dokusu haline getirmek için çaba.

İhlası kişilik dokusu haline getirmek için çaba.

Allah'ın insana yakınlığını idrak için çaba.

Allah'ın bizimle beraber olduğunu asla akıldan çıkarmamak için çaba...

Bu dünyanın geçiciliğini idrak, doğumunun olmadığı gibi hayatının da kendi elinde olmadığını idrak, her an çağrılabileceğini idrak, ve gerçek hayatın ölümden sonraki ebedi hayat olduğu bilincini hayat disiplini haline getirmek için çaba...

Bütün bu çabalar içerisinde Hazreti Peygamber (s.a.)'le, O'nun izinden gidenlerle, Allah dostlarıyla yan yana durarak onlardan takviye almak... Bu yol, binlerce peygamberin yolu, Hazreti Muhammed Mustafa'nın yolu, Ashab-ı kiramın yolu, Allah dostlarının yolu... Böyle şerefli bir yolda yürüdüğü bilincinden güç almak.

Bütün bu çabaları birlikte yaşayacağı yol arkadaşları bulmak ve birbirini beslemek...

Kendini bir yolda bilmek...

Yolun terbiyesini kuşanmak için ahidleşmek... Yol önderleri ile, yol arkadaşlarıyla ahidleşmek... Şunu da söylemek gerekiyor: Böyle bir yolda önderlerle yolcular Allah Teala ile ilgili hukuk bakımından birbirinden farklı değil. Son nefese kadar herkes imtihanda. Hatta bu noktada, Allah'ın hukukunu bilme ölçüsünde derinleşen bir sorumluluğa dönüşüyor. Sevgi de büyüyor, takva da, kaygı da... Belki ümit de...

Tasavvuf, bütün bunları, bir günlük, beş günlük bir geçici meşgale gibi değil, bir hayat disiplini gibi görmek anlamına geliyor ayrıca...

El hasıl tasavvuf, güzel Müslüman olma çabası, gayreti, hasreti, coşkusu demek aynı zamanda...


--Ahmet Taşgetiren--
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Tasavvufta 4 kapı vardır .
MEVLANA'DAN

Tasavvufta 4 kapi vardir :

1-Şeriat Kapisi
2-Tarikat Kapisi
3-Marifet Kapisi
4-Hakikat Kapisi


Ögreti olarak bu kapilar birer birer geçilerek Hakikate ulasilir.

Ögrencilerinden biri Mevlana'ya sormus.
-Efendim, bu 4 kapi mes'elesini ben pek anlayamiyorum. Bana
anlayabilecegim bir lisanla anlatir misiniz ?

"Simdi bak, karsi medresede dersini çalisan dört kisi var. Hepsi
rahlelerine egilmis. Sen git bunlarin hepsinin ensesine bir samar at, sonra gel
sana anlatayim."

Adam gitmis birincinin ensesine bir tokat asketmis. Tokadi yiyen
derhal ayaga kalkip arkasini dönmüs ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlâna'nin
ögrencisini yere yikmis. Ögrenci dayagi yemis, geri dönecek ama
hocasina itaat var.Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat asketmis. O da derhal ayaga
kalkip elini kaldirmis. Tam tokadi vuracakken vazgeçip yerine oturmus.
Ögrenci devam etmis üçüncüye de bir tokat atmis. Üçüncü söyle bir
kafasini çevirip baktiktan sonra çalismasina devam etmis.

Dördüncü, tokadi yemesine ragmen hiç orali bile olmadan çalismasina
devam etmis.Ögrenci Mevlâna'ya dönmüs, olanlari anlatmis.

Mevlâna ;

"Iste sana istedigin örnekler;

Birinci; seriat kapisini geçememis biri idi. Seriatta kisasa kisas
oldugu için tokadi yeyince kalkti. Aynisini sana iâde etti.

Ikinci; tarîkat kapisindadir. Tokadi yeyince o da kalkti tam tokadi
iade edecekti ki, tarikat ögretisinde verdigi söz aklina geldi. "Sana
kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, yerine oturdu.

Üçüncü; mârifet kapisina kadar gelmistir. Iyinin ve kötünün tek
Yaradan'dan geldigini bilir, inanir. Yaradan bu kötülüge hangi iblisi
âlet etti diye merakindan söyle bir dönüp bakti.

Dördüncü; hakikat kapisini da geçmistir. Iyinin ve kötünün tek sahibi
oldugunu bilir. Onun için dönüp bakmadi bile.

__________________

“O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,
“Azrail’e ‘Hoş geldin’ diyebilmekte hüner.”


“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...
“Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?”

 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
. Cennete girecek ilk uc kisi sunlardir: Biri sehid birisi coluk cocuk sahibi ve fakir oldugu halde iffetini muhafaza edip dilencilik ve yuzsuzluge dusmeyen adam, digeri de Rabbine ibadeti guzel yapip efendisinin hakkini da eda eden koledir. Cehenneme girecek ilk uc kisi ise; Halka musallat olan emir, Allah'in hakkini eda etmeyen zengin ve gururlu fakirdir.
Ravi : Hz. Ebu Hureyre (r.a.)

2. Kitab-i evvelde (Levhi mahfuzda) Allah Teala'nin yazdigi ilk soz sudur: "Muhakkak ki Ben Allahim. Benden baska ilah yoktur. Rahmetim, gazabimi gecmistir. Kim ki, Allah'tan baska ilah olmadigina ve Muhammed'in ( s.a.v) O'nun kulu ve Resulu olduguna sehadet ederse, ona Cennet vardir."
Ravi: Hz. Ibni Abbas (r.anhuma)

3. Allah teala'nin Levhi Mahfuzda yazdigi ilk sey sudur: " Bismillahirrahmanirrahim, Kazama teslim olan ve hukmume razi olan ve belama da sabredeni kiyamet gununde siddiklarla beraber hasrederim."
Ravi: Hz. Ibni Abbas (r.anhuma)

4. Adem oglundan amelleri hakkinda ilk konusturulacak, azalaridir. Onlar soyle derler: "Izzetin hakki icin, bana gore bunun buyuk helak edici seyleri var." Allah da soyle buyurur: "Ben onlari senden daha iyi biliyorum. Sen haydi git, git. Ben seni affettim."
Ravi: Hz. Ebu Umame (r.a.)

5. Kulun ilk hesap verecek oldugu sey, abdestidir. Eger abdesti guzel olursa, tipki abdesti gibi namaz hesabina sira gelir. Eger namaz da guzel olursa, tipki namazi gibi diger amellerinin hesabina sira gelir.
Ravi: Hz. Ebu Aliye (r.a.)
 

Çilekeþ

New member
Katılım
10 Tem 2007
Mesajlar
243
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
33
Konum
Ýslambol
"Tasavvuf ISLAMIN NERESINDEDIR?" Sabit konusu gayet güzel bir örnek.Allah razı olsun.
 
Üst Alt