Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tarikatin Faydalari (bediuzzaman)

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
“BEDİUZZAMAN SAİDİ NURSİ HZ.LERİNE GÖRE TARİKATIN FAYDALARI”

“DOKUZUNCU TELVİH: Tarikatın pek çok semeratından ve faidelerinden yalnız burada "Dokuz Adedi"ni icmalen (toptan) beyan edeceğiz:
Birincisi: İstikametli tarîkat vasıtasıyla, saadet-i ebediyedeki (sonsuz mutluluk) ebedî hazinelerin anahtarları ve menşe'leri (kaynakları) ve madenleri olan hakaik-i imaniyenin)iman hakikatleri) inkişafı (gelişmesi) ve vuzuhu (açığa çıkması) ve aynelyakîn (gözle görülür) derecesinde zuhurlarıdır.(meydana gelmesidir)
İkincisi: Makine-i insaniyenin (insan vücudunun) merkezi ve zembereği olan kalbi, tarîkat vasıta olup işletmesiyle ve o işletmekle, sair (diğer) letaif-i insaniyeyi (insani latifeler) harekete getirip, netice-i fıtratlarına (yaratılışlarının sonucuna) sevk ederek hakikî (gerçek) insan olmaktır.
Üçüncüsü: Alem-i berzah (berzah alemi) ve âhiret seferinde, tarîkat silsilelerinden bir silsileye iltihak edip ve o kafile-i nuraniye ile ebed-ül âbâd yolunda arkadaş olmak ve yalnızlık vahşetinden kurtulmak ve onlarla, dünyada ve berzahta manen ünsiyet (yakınlık) etmek ve evham ve şübehatın (şüphelerin) hücumlarına karşı, onların icmaına (toplanmasına) ve ittifakına (birleşmesine) istinad edip, (dayanıp) herbir üstadını kavî (sağlam) bir sened ve kuvvetli bir bürhan (delil) derecesinde görüp, onlarla o hatıra gelen dalalet (sapıklık) ve şübehatı (şüpheleri) def'etmektir.(uzaklaştırmaktır)
Döِrdüncüsü: İmandaki marifetullah (Allah’ı tanıma) ve o marifetteki (tanımadaki) muhabbetullahın (Allah sevgisinin) zevkini, safi tarîkat vasıtasıyla anlamak ve o anlamakla dünyanın vahşet-i mutlakasından (kesin vahşetinden) ve insanın kâinattaki gurbet-i mutlakasından (kesin ayrı kalmasından) kurtulmaktır. Çok Sözlerde isbat etmişiz ki: Saadet-i dâreyn (Dünya ve ahiret mutluluğu) ve elemsiz lezzet ve vahşetsiz ünsiyet ve hakikî zevk ve ciddî saadet, iman ve İslâmiyetin hakikatındadır. İkinci Söz'de beyan edildiği gibi: İman, şecere-i tûbâ-i Cennet'in (Cennet’teki Tuba ağacının) bir çekirdeğini taşıyor. İşte tarîkatın terbiyesiyle, o çekirdek neşvünema (olgunlaşır) bulur, inkişaf eder.(gelişir)
Beşincisi: Tekâlif-i şer'iyedeki (dinde yapılması gerkenler) hakaik-i latifeyi, tarîkattan ve zikr-i İlahîden gelen bir intibah-ı kalbî (kalbdeki etkiler) vasıtasıyla hissetmek, takdir etmek... O vakit taate, suhre gibi değil, belki iştiyakla (özlemle) itaat edip ubudiyeti (kulluğu) îfa eder. (yerine getirir).
Altıncısı: Hakikî (gerçek) zevke ve ciddî teselliye ve kedersiz lezzete ve vahşetsiz ünsiyete, hakikî medar ve vasıta olan tevekkül makamını ve teslim rütbesini ve rıza derecesini kazanmaktır.
Yedincisi: Sülûk-u tarîkatın (tarikat yolculuğunun) en mühim şartı, en ehemmiyetli neticesi olan ihlas vasıtasıyla, şirk-i hafîden (Allah’a gizli ortak koşma) ve riya (iki yüzlülük, özü sözü bir olmama) ve tasannu' gibi rezailden halâs olmak ve tarîkatın mahiyet-i ameliyesi olan tezkiye-i nefs (nefis terbiyesi) vasıtasıyla, nefs-i emmarenin (kötülüğü emreden nefisin) ve enaniyetin (benliğin) tehlikelerinden kurtulmaktır.
Sekizincisi: Tarîkatta, zikr-i kalbî (kalbi olarak yapılan zikir) ile ve tefekkür-ü aklî (akıl ile düşünme) ile kazandığı teveccüh (yönelme) ve huzur ve kuvvetli niyetler vasıtasıyla, âdetlerini ibadet hükmüne çevirmek ve muamelât-ı dünyeviyesini,(dünyevi işlerini) a'mal-i uhreviye (ahirete dair işler) hükmüne getirip sermaye-i ömrünü (ömür sermayesini) hüsn-ü istimal etmek (iyiye kullanmak) cihetiyle, ömrünün dakikalarını hayat-ı ebediyenin sünbüllerini verecek çekirdekler hükmüne getirmektir.
Dokuzuncusu: Seyr-i sülûk-u kalbî (kalb ile yapılan manevi yolculuk) ile ve mücahede-i ruhî (ruhi olarak gayret sarfetme) ile ve terakkiyat-ı maneviye (manevi gelişme) ile, insan-ı kâmil (olgun insan) olmak için çalışmak; yani hakikî mü'min ve tam bir müslüman olmak; yani yalnız surî değil, belki hakikat-ı imanı ve hakikat-ı İslâmı kazanmak; yani şu kâinat içinde ve bir cihette kâinat mümessili (evrenin temsilcisi) olarak, doğrudan doğruya kâinatın Hâlık-ı Zülcelaline (Allah) abd (kul) olmak ve muhatab olmak ve dost olmak ve halil olmak ve âyine olmak ve ahsen-i takvimde (güzel bir yaratılış üzere) olduğunu göstermekle, benî-Âdemin (insanoğlunun) melaikeye rüchaniyetini (üstünlüğünü) isbat etmek ve şeriatın (İslam dininin) imanî (inanç) ve amelî (ibadet) cenahlarıyla (yönleriyle) makamat-ı âliyede (yüce makamlarda) uçmak ve bu dünyada saadet-i ebediyeye bakmak, belki de o saadete girmektir”.
(Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, sf. 423–425)
 
Üst Alt