Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Takiyye Iyi Anlaşilmalidir.....

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
TAKIYYE

Takıyye Nedir? ‘Takıyye’, korkmak, vikayeye girmek, elem ve zarar verecek şeylerden sakınıp kendini korumak anlamına gelen ‘takva’ kelimesinden türemiştir. ‘Takıyye’ canını, malını, ırzını düşmanın zararından korunmak için ondan sakınmak demektir. Insanlar arasındaki düşmanlık ya din, etnik, düşünce farklılığından dolayı, ya da mal, mülk elde yarışından, ya da başa geçmek üzere dünyalık bir menfeat sebebiyle ortaya çıkar. ‘Takıyye’, güçlü olan bir düşmandan; din, mal, can, namus, ırz gibi her türlü üstün değerleri tehlikeli bir durum karşısında korumak için başvurulan bir tedbirdir. Bu gibi değerleri tehdit altında olan bir müslüman, böyle tehlikelerden kurtulmak, zarara uğramamak için imanını ve durumunu gizleyebilir. Kur’an buna izin vermektedir.

Takıyye’nin Önemi: Islâm, bütün hayatı kuşatan bir dindir. O yalnızca kalplerdeki bir iman, bir ahlâk ya da bir kültür değildir. O hayatı bütün yönleriyle kurmak, ilâhí bir düzen meydana getirmek, Islam toplumu oluşturmak istemektedir. Islâma teslim olmuş müslümanlar bir bina gibi birbirine kenetlenerek Tevhid Kelimesinin gereğini toplu olarak yerine getirmek zorundadırlar. Bunun sağlanabilmesi için müslümanların sürekli çaba göstermeleri gerekir. Ancak Islâmın hakimiyetini istemeyen müşrikler ve tağutlar, müslümanlarla mücadele edeceklerdir. Müslümanlardan bazıları bu mücadelede düşmanın eline esir düşebilir, eziyet görebilir, işkenceye uğrayabilir, bazı hakları tehdit altına girebilir. Bu gibi durumlarda o mü’min, kendinin ve bağlı olduğu müslüman toplumun aleyhine olabilecek şeyleri söylememeli, sır vermemeli. Böyle bir durumda kendini gizlemenin, hatta imanı açığa vurmamanın adı ‘takıyye’dir.

Böylesine bir ‘takıyye’ takva’nın gereklerindendir. ‘Takıyye’ de takva gibi kişinin kendini ve bağlı olduğu müslüman toplumu elem ve zarar verecek şeylerden koruyup sakınması demektir. Öyleyse ‘takıyye’ Kur’an’ın izin verdiği bir korunma, bir sakınmadır. Peygamberimizin Mekke hayatında müşriklerin işkencelerine uğrayan bazı sahebelere ‘takıyye’ izni verildiğini biliyoruz. Bunun en canlı örneği, müşrikler tarafından gözünün önünde babası ve annesi öldürülen Ammar ibnu Yasir’dir. Yapılan işkencelere dayanamayan Ammar (ra), müşriklerin istediği sözleri söyler ve ölümden kurtulur. Sonra ağlayarak Peygamberimize gelerek, O’nun hakkında kötü konuştuğunu ve onların ilâhlarını övdüğünü söyler. Peygamberimiz ona şöyle sorar: “Peki o anda kalbinde ne hissettin?” O da “imanla dopdolu olduğunu” söyleyince, Peygamberimiz, aynı durumla karşılaştığı zaman yine öyle yapmasını tavsiye etmiştir. (Hayatü’s Sahabe, 1/245; Elmalılı, 5/263)

Şu âyet bu durumu desteklemektedir: “Kim imanından sonra Allah’a (karşı) küfre sapıp ta, -kalbi imanla tatmin olduğu halde baskı altında zorlanan hariç-küfre göğsünü açarsa, işte onların üstünde Allah’tan bir gazap vardır ve büyük azap onlarındır.” (Nahl, 106)

Şu örnek de dikkat çekicidir: Yalancı peygamber Müseylime sahabelerden iki kişiyi esir almıştı. Birine “Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şahitlik eder misin?” diye sordu. O da ‘evet’ dedi. Sonra kendisinin peygamberliğine şahitlik edip etmediğini sordu. O yine ‘evet’ deyince onu serbest bıraktı. Aynı soruyu ikinciye de sordu. Ancak o ikinci soruya cevap olarak ‘ben dilsizim’ deyince onu öldürttü. Olayı duyan

Peygamberimiz, şehid olanın imanındaki doğrulukla öldüğünü ve mübarek olduğunu, diğerinin ise Allah’ın ruhsatını kullandığını ve hata etmediğini söyledi. (nak. Elmalılı, 2/340) ‘Takıyye’ye şu âyette de izin verilmektedir. “Mü’minler, mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinmesin ve bunu her kim yaparsa Allah’tan ilişiği keşilmiş olur. Ancak onlardan bir korunma (takıyye) yapmanız başka. Bununla beraber Allah sizi kendisinden sakınmanız hususunda uyarır. Gidiş sonunda Allah’adır.” (Âl- i Imran, 28)

Dikkat edilirse görülecektir ki ‘takıyye’ bir ruhsattır. Dileyen önemli bir tehlike karşısında ona baş vurabilir. Ancak Kur’an’ın diğer âyetlerine baktığımız zaman kuvvetli olmayı, düşmanlara karşı hazırlıklı olmayı, cihad etmeyi, Allah yolunda canı ve malı harcamayı teşvik ettiğini, mü’minlerin önceki müslümanlar gibi deneneceklerini söylediğini görmekteyiz. Bir âyette ise, kafirlerden korkarak onlara dost olma yasaklanıyor. Asıl korkulması gereken insanlar değil, Allah’tır. Bütün bunlara rağmen zayıf kalan, işkenceye uğrayan veya müslümanlar aleyhine bir şey söylenmesi istenen müslümanlar bu ruhsata baş vurabilirler.

Şüphesiz ki Allah uğruna katlanılan her şey, harcanan her türlü zaman ve mal, kat kat kaşılık görecektir. Allah (cc) kendi yolunda, kendi dini için mücadele edenlere hem destek olacaktır, hem de onlara hesapsız ecir verip makamlarını yüceltecektir. Ancak hatırlatmak gerekir ki, ‘takıyye’ ruhsatı hiç bir zaman dünyalık bir çıkar veya makam için, iki yüzlü davranmak, kıvırmak, ciddiyetsiz ve ilkesiz olmak demek değildir. ‘Takiyye’ müslümanlara karşı kullanılan bir aldatma silahı değil, hasımlardan gelebilecek bir tehlikeye karşı sakınma ruhsatıdır.
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
Ne mutlu Bilal Habeşi gibi takiyye kullanmadan ızdıraplar içinde Allah'ı zikreden müminlere...
Allah razı olsun emeğine sağlık!..
 

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
ALLAH razı olsun mücahit abi
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
ABİ sonunda bu trakiyye konusuna el atmışın..
iyi olmuş abi..
çalışmada çok gzll ALLAH razı olsun..

selametle..

kimin kulağı çınlayacaksa, çınlasın artık:))
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
İslâm'ın Mekke döneminde güçsüz Müslümanlar, ileri gelen Mekke müşriklerinin işkencesi altında ezilirken, imanla küfür, Allah ile putlar, Hz. Peygamber ile müşrikler arasında tercih yapmaya zorlanmışlar, "Allah birdir" dedikçe işkencelerin dozu arttırılmıştı. Bu Müslümanlardan Habbab İbn Eret vücudunda bulunan yağlar eriyip ateşi söndürünceye kadar kor üzerinde sırt üstü yatmaya zorlanmış fakat, o imanından asla taviz vermemişti. Bilal-i Habeşî, demirden bir zırh içinde kavurucu sıcağın altında bırakılmış, kızgın kumlar üzerinde çıplak vücudu sürüklenmiş, o yine de onların isteklerini reddederek imanı tercih etmiş ve "Allah bir" sözünü bayılıncaya kadar ağzından düşülmemiştir. Yalancı peygamber Müseylemetü'l-Kezzab'ın adamları tarafından organları birer birer kesilen Habib İbn Zeyd İbn Asım son nefesini verinceye kadar onların isteklerini reddetmiş, Müseyleme'nin peygamber olmadığını haykırmış ve bu sağlam imanını koruyarak şehit olmuştur. İslâm tarihinde ilk şehit olan Hz. Sümeyye de Ebu Cehil'in işkencesi altında can vermiş ama yine de onun Allah'ı bırakıp putlara tapma isteğini geri çevirmişti. Canları tehlikede olduğu halde küfrü reddedip şehadeti tercih etmek, kâfirlerin azmini kıracağı, onları psikolojik olarak yenilgiye uğratacağı; diğer yönden Allah korkusu dışında bütün korkulardan Müslümanları kurtaracağı için zor olanı, yani kâfirlere karşı boyun eğmemeyi tercih edip bu uğurda canını veren Müslümanlar yapılması gerekeni yaptıklarından kınanmazlar, aksine övülürler. Fakat Allah, insanlara güçlerinin yetmeyeceği şeyi de yüklemez. Psikolojik ve bedensel işkenceler karşısında, imanını kalbinde gizlediği halde sırf o anki işkencenin şiddetinden kurtulmak için işkencecilerin kendisinden istediği şekilde konuşmasına izin verir.

Babası Yasir ile annesi Sümeyye işkenceyle şehit edilip kendisi de aynı işkenceler altında ölümle karşı karşıya gelen Ammar İbn Yasir işkenceye dayanamaz, müşriklerin istediği sözleri tekrarlar ve ölümden kurtulur. Ağlayarak Resulullah'a koşar ve "Ey Allah'ın Resulu, ben senin hakkında kötü konuşmadan ve ilâhlarını övmeden beni bırakmadılar" diyerek özür beyan eder. Hz. Peygamber ona "Peki o an gönlünde neyi hissettin?" diye sorduğunda kalbinin imanla dop dolu olduğunu bildirince Resulullah, aynı durumla karşılaşması halinde yine böyle davranmasına izin verir. Ardından Yüce Allah şu ayetle Hz. Peygamber'in bu iznini onaylar:

"Kalbi imanla yatışmış olduğu halde inkâra zorlanan kişi (kurtulmuştur), fakat kim inandıktan sonra Allah 'ı tanımaz ve küfre kalbini açarsa, Allah'ın gazabı onların basındadır, onlar için büyük azab vardır. Bu onların, dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ötürüdür ve Allah inkâr eden bir topluluğu doğru yola iletmez" (en-Nahl, 16/106, 107).

Bunun yanında bir diğer ayet-i kerime, kâfirlerin şerrinden uzak kalmak için zayıf durumda bulunan Müslümanların Kalben onları dost bilmek şartıyla onlarla iyi ilişkiler içinde bulunmasına izin veriyor:

"Müminler müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah'tan ilişiği kesilmiş olur. Ancak onlardan sakınmak amacıyla yapılanlar bunun dışındadır. Allah size kendisinden korkmanızı emrediyor. Nihayet dönüş Allah'adır" (Al İmrân, 3/28).


Ancak yolunda değer verdiği şeylerden fedakârlık yapamayacak dirençsiz Müslümanlara verilen bu izinlere rağmen, Allah onlardan zor olanı tercih etmelerini ve asıl kendinden korkmalarını emrediyor: "Ey iman edenler, ne sizden önce kitap verilenlerden dininizi oyuncak ve eğlence yapanları, ne de diğer kâfirleri (zararlarından kurtulmak için) dost edinmeyin. Eğer gerçek müminlersiniz (onlardan değil) Allah'tan korkun" (el-Mâide, 5/57).

Zaten Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinde Müslümanlar Allah'ın dinini iktidara getirmek, yeryüzünde hâkim kılıp adaleti sağlamak için mallarıyla ve hatta canlarıyla savaşmaya, öldürmeye, öldürülmeye çağrılıyor; hatta Cennete gitmenin yolunun, gerektiğinde canları feda etmekten geçtiği bildiriliyor:

"Yoksa siz sizden evvel geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle musibet ve yoksulluklar gelip çattı ve çeşitli belalarla sarsıldılar ki; hatta peygamberleri emrindeki mü'minlerle birlikte; Allah'ın yardımı ne zaman? diyordu..." (el-Bakara, 2/214).

Müslümanlardan istenen, Allah'ın dini konusunda en degerli şeylerini feda etmesidir. İmanın en üstün derecesi budur. Ancak, kafirlerin eline düşen bir Müslüman'a canını kurtarmak için imanını özlemesine yani takiyye yapmasına izin verilmiştir.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
İslami bir terim olan "Takiyye" konusunda yukarıdaki permalinklerden çıkan sonuç bence şudur ki:

1- Hakk'a ait emir ve ifadelerin icrası mevzuunda ancak ve ancak can ve mal tehikesi ile karşı karşıya kalınmışsa takiyye ruhsattır, mübahtır.

2- Buna rağmen takiyye yapmamak kul için daha hayırlıdır.

3- Takiyye mantığını başka yerlere taşımak, bu ruhsatı yanlış kullanmak değil, yapılan fiilin durumuna göre iman zayıflığından başlayıp küfre kadar uzayabilir.

4- Hedefe ulaşmak adına her türlü nehyedilmiş hali devam ettirmek ve bu hallerden istifade etmek, takiyye ruhsatı ile bağdaştırılamaz.

5- Takiyye yapan kişinin ilk fırsatta kalbinin gerçeklerini arz etmesi bir yükümlülüktür. O kişi hakkında üçüncü şahısların hüsnü zannı, bu ititraflardan sonra yapılmalıdır.


6- Günümüz de bu ruhsatın gölgesine sığınılabilecek, can ve mal kaygısı arz eden cebbariyet maalesef mevcut değildir.
 
Üst Alt