Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sunnet inkar edilemez

þiatun ali

New member
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
121
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Yaş
41
Kuran ve Sünnet Birbirinden Ayrılmazlar


Her Müslüman’ın kabul ettiği gibi İslam dini son din, Kuran’ı Kerim son kitap ve Peygamber son peygamberdir ve mukaddes İslam dini kıyamete kadar baki kalacaktır. Bundan dolayı hem Kuran’ın öğretileri hem de Peygamberin sünneti evrenseldir. Çünkü akıl şu hükmü vermektedir ki Peygamber, din ve kitabın gönderilmesindeki amaç insanların dünya ve ahiret saadetini göstermek ve onları yaratılışın sırrı olan kemal yolunda hidayet etmektir. Hal böyleyken Allah'ın hikmet ve adaleti şunu gerektiriyor ki Kuran ve dinin öğretileri kıyamete kadar insanların faydalanıp dünya ve ahiret saadetini elde etmeye elverişli bir konumda yani tahrif olmamış ve değiştirilmemiş olmalıdır. Kuran’ın sağlamlığı hususunda tüm İslam fırkalarının ortak görüşü şu ki Kuran’ı Kerim Peygamberimize indirildiği gün gibi el değmemiş ve değiştirilmemiştir. Çünkü Kuran’ın tahrif olması ve değiştirilmesi demek yani insanların dünya ve ahiret saadetini elde etmeleri için gerekli olan bazı öğretilerin Kuran’dan silinmiş olması demektir ki bu da Allah'ın adalet ve hikmetine ters düşer. Bundan dolayı Allah Kuran’da şöyle buyuruyor; ‘‘Doğrusu gerçektende Zikri-Kuran’ı- biz indirdik ve gerçektende onu koruyacak olan biziz.’’ Bu ayette yediden fazla vurguyla Kuran’ın korunacağı bildirilmiştir. Elbette korumanın şekli nasıldır bu ayrı bir tartışma konusudur ki inşallah ileride konuyla ilgili bir araştırmamız olacak.

Peygamberin sünnetine gelince bu konu iki şekilde ele alınabilir.
1-Peygamberin sünnetinin hücciyyeti (geçerliliği) bu konuyu hem akli olarak ve hem de nakli olarak ele alabiliriz.
Akli Yöntem:
Felsefi ve inançsal kaynaklara dayanarak şöyle diyebiliriz; Allah insanları hidayet etmek, onların toplumsal yaşantılarını düzene sokmak ve düşünsel ve toplumsal ihtilaflara son vermek için bazı insanları Peygamber olarak seçmiş ve göndermiştir.
-Peygamberlerin gönderilmesi, Allah'ın lütfü, inayeti ve kullarına olan hüccetinin tamamlanması içindir.
-Diğer taraftan böylesine önemli vazife ve ağır yükümlülüğüm tam olarak yerine getirilebilmesi için Peygamberlerin her türlü hata ve günahtan arı olmaları gerekir. Çünkü vazifeyi ifa etmedeki küçük bir yanlış insanlığın dünya ve ahiret saadetine etki edecektir ve buda Peygamberlerin gönderiliş felsefesine ters düşmektedir. Böylelikle Peygamberler tertemiz ve pak bir kalp ile ilahi iradeyi insanlığa yansıtmaktadırlar ki yalnız böylesi bir durumda insanların yol göstericisi olabilsinler. Böyle olunca ilahi kanunlar tam anlamıyla uygulanır ve semavi öğretiler sayesinde sağlıklı ve ilahi renge bürünmüş temiz toplumlar meydana gelir. Şeytanın vesveselerinden, nefsanî isteklerine karşı koymaktan aciz olan ve hata ve günaha duçar olabilecek birisinden insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarıp onlara önderlik etmesi beklenebilir mi? Bundan dolayı peygamberlerin gönderiliş felsefesi aynı zamanda onların masumluğunu da zorunlu kılmaktadır. Bu masumlukta onların hayatının her alanı için gerekli ve geçerlidir. Gerek davranış olarak, gerek söz olarak ve gerek vahyi doğru bir şekilde derk etmesi ve insanlara iletmesi açısından Peygamber masum olmalıdır. Böylelikle peygamberin hem fiil ve davranışı ve hem de sözleri insanlar için hüccettir.
Nakli Yöntem:
Bu konuda Kuran ayetleri ışığında ele alınabilir; Birçok sayıda Kuran’ın ayeti Peygamberin sünnetinin muteber olduğuna işaret etmektedir.Şimdi bazı ayetleri inceleyelim:
a)Peygamberin hakemliğinin geçerliliği:
-‘‘İnsanlar tek bir ümmetti. Allah müjdeciler ve uyarıcılar olarak Peygamberler gönderdi ve beraberlerinde insanların anlaşmazlığa düştükleri hususta aralarında hüküm vermek için hak kitaplar indirdi .’’(Bakara 213)
-‘‘Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve elçisine çağrıldıkları zaman mümin olanların sözü işittik ve itaat ettik demeleridir. İşte kurtuluşa kavuşanlar bunlardır.’’(Nur 51)
-‘‘Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman kadın ve erkek müminler için seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne isyan ederse artık o gerçek bir sapıklığı düşmüştür.’’(Ahzab 36)
-Hayır öyle değil, Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.(Nisa 65)

Peygamberin hakemliği ve verdiği hükümlerin geçerliği peygamberin sünnetinin her alanda hüccet olması durumunda anlam kazanıyor. Yoksa yeri geldiğinde hata yapıp yeri geldiğinde günah işleyen ve yeri geldiğinde doğru hüküm veren birisinin karşısında Müslüman ve müminlerden tam bir teslimiyet beklemek abes bir iş olurdu. Bu da yüce Allah’ın hikmet ve adaletinden uzaktır.
b) Peygamberden itaat Allah’tan itaattir, Peygambere isyan Allah’a isyandır:
-
‘‘Kim resulden itaat ederse gerçekten Allah’a itaat etmiş olur ve kimde yüz çevirirse biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.’’ (Nisa 80)
-‘‘Ey iman edenler! Allah’a ve Resulüne itaat edin.’’ (Nisa 59)
-‘‘Kim Allah’a ve Resulüne isyan ederse artık o gerçek bir sapıklığa düşmüştür.’’(Ahzab 36)
-‘‘Ey iman edenler! Allah ve Resulünden öne geçmeyin!’’ (Hucurat 1)

Yukarıda nakledilen ayetlerde dikkat edilmesi gereken husus şu ki; Ayetlerin hiç birisi Peygamberden itaat etmenin Allah’a itaat olmasını kısıtlamadı ve genelleme yaparak tüm işlerde Peygamberden itaat etmenin Allah’a itaat olduğunu vurgulamakta. Buda peygamberin sünnetini de kapsamına almaktadır. Çünkü peygamber Kuran’ın buyruğu üzerine: ‘‘O hevadan ( kendi istek ve düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.’’(Necm 3) ve başka bir ayette: ‘‘Şüphesiz sen dosdoğru olan bir yola yöneltip iletiyorsun, göklerde yerde bulunanların kendisine ait olan Allah’ın yoluna!’’ (Şura 52,53), başka bir yerde de buyuruyor: ‘‘Deki eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun-itaat edin-, Allah ‘ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’’ (Ali İmran 31)
Son ayeti kerimede dikkat edilmesi gereken husus şu ki ayette; Allah’ı seviyorsanız ondan itaat edin de Allah’ta sizi sevsin diye emredilmiyor. Aksine peygambere uymanın Allah’ın sevgisini kazanmak olduğu belirtiyor. Bu ayeti kerime Peygamberin sünnetinin hücciyeti hususunda en önemli ayettir. Peygambere uymanın Allah’a uymakla eşdeğer tutulması onun tüm fiil davranış ve sünnetinin muteber oluşunun en büyük kanıtıdır.
c)Peygamber insanlar için güzel ahlak örneğidir:
‘‘Andolsun ki Resulullah, Allah’ı ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için bir örnektir. (Ahzap 31)
Peygamberin güzel ahlak örneği olarak tanıtılması şu anlama geliyor ki efendimiz kâmil insan örneğinin eşsiz bir örneğidir ve onun hayatının her alanı insanlar için bir örnektir. Ayette dikkat çekilecek nükte; Peygamberin insanlar için örnek oluşunu her hangi bir şeyle kısıtlamaması ve genelleme yaparak o mübarek zatın yaşantısının her alanın insanlar için örnek teşkil ettiğini vurgulamasıdır.
d) Her Müslüman Peygamberin öğretilerine uymak zorundadır:
‘‘Resul size ne getirirse onu alın ve sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’tan korkun, şüphesiz Allah cezası pek şiddetli olandır.’’(Haşr 7)
Ayeti kerimeden şu nükteleri çıkarabiliriz:
1- A’takum- Yani Peygamber size ne getirirse fiilinden Peygamberin bütün davranış ve sözlerinin Kuran olsun sünnet olsun hüccet olduğunu vurguluyor.
2- Müslümanları takvaya davet ve ilahi azaptan sakındırma takva ile sünnetin arasında sıkı bir bağlantı olduğunu vurguluyor ve neticede sünnetin her alanda muteber olduğunu gösteriyor.
e) Peygamber Kuran’ın müfessiri ve öğretilerinin açıklayıcısıdır:
‘‘İnsanlara kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da zikri-Kuranı- indirdik.’’ (Nahl 44)
Bu ayeti kerime açık bir ifadeyle Peygamberi Kuran’ın açıklayıcısı ve müfessiri olarak beyan ediyor. Peygamberin açıkladığı hüküm, kural ve öğretileri elde etmenin yolu da o hazretin sünnetinden geçer eğer sünnet hüccet olmasa Kuran’ın öğretileri de elde edilemez. Diğer taraftan Kuran kendisini her şeyin açıklayıcısı olarak tanıtıyor: ‘‘Bu kitabı sana her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde ve rahmet olarak indirdik.’’ (Nahl 89)
Elbette şurası bir gerçek ki dini bütün öğretiler ince ayrıntılarıyla Kuran’da beyan edilmemiştir. Belki genel hatlarıyla onlara değinilmiş ve ayrıntıları açıklamak Peygambere bırakılmıştır. Peygamberin sünnetini kabul etmemek ve onu hüccet bilmemek gerçekte dini bir sürü öğretiyi de kabul etmemeyi beraberinde getiriyor. Kuran Müslümanlara namaz kılmayı, oruç tutmayı, zekât vermeyi, hacca gitmeyi vs. emrediyor ama namaz kaç rekât, zekâtın miktarı ne kadar, haccın gerekli hükümleri neler, orucun hükümleri neler bu konuların hiç birisine değinmiyor ve tüm bu ve benzeri konuların açıklamasını peygamberin vazifesi olarak beyan ediyor. Bugün birisi çıkıp da bize Kuran yeter sünnete ihtiyacımız yok derse gerçekte dini eğiti ve öğretilerin birçoğunu da reddetmiş olur. Konunun başında da zikredildiği gibi dinin son din, Peygamberin son Peygamber ve kitabın son ilahi kitap olması da göz önünde bulundurulursa olayın önemi daha rahat kavranmış olur.
Diğer taraftan yüce İslam dini diğer dinlerin aksine insan hayatının her alanı için bir dizi eğiti ve öğreti beyan etmiştir ki onlara ne kadar riayet edilirse dünya ve ahiret saadetini o kadar etkiler. Bu eğiti ve öğretilerin birçoğunu bizler Peygamberimizin sünnetinden elde ediyoruz.
2- Peygamberin hadislerini elde etmenin yolu:
Burada şöyle bir soru akla gelebilir; Kimse Peygamberin sünnetinin hücciyetini inkâr etmiyor. Ama Peygamberden sonra gelişen olaylar özelliklede o hazretin hadislerini yazmanın yasaklanışı ve diğer taraftan yalan hadisler uydurulup Peygambere isnat edilmesi ve hadis kitaplarında nakledilen çelişkili ve Peygamberin şanına yakışmayacak türden hadislerin zikredilmesi günümüzde bizleri Peygamberin hadislerine dayanarak dini öğretileri elde etmekten alı koymaz mı? Diğer taraftan Kuran’ı Kerim günümüze ulaşan tek el değmemiş kaynak olduğuna göre dini öğretileri Kuran’dan almamız gerekmez mi?
Cevap: Her ne kadar biri ya da birileri Kuran bize yeter deyip Peygamberimizin hadislerinin yazılmasını engellemiş olsa da ve yalan hadisler uydurulup o hazrete nispet edilse de Müslümanların Peygamberimizin hadislerine verdikleri değer ve önem neticesinde daha İslam tarihinin ilk asırlarında doğru hadisleri yanlışından ayırma çabası vardı ve günümüzde olarca ilim dalı hadis hakkında bulunmaktadır. Örneğin Rical ilmi: Hadisleri nakleden şahısların hayatını inceleyip güvenilir şahıslar olup olmadığını inceleyen bir hadis ilmidir. Diraye ilmi: Hadislerin nakledilişine göre güvenirliliklerini ve doğruluğunu inceleyen hadis ilmidir ki yaklaşık olarak hadisleri 55 ten fazla kısma ayırmaktadır ve hepsinin değerini ve güvenilirliğini belirtmektedir.
Diğer taraftan Peygamberimiz genel bir kaide belirterek söyle buyurmuştur; ‘‘Kuran ile bağdaşan hadisleri alın ve Kuran ile çelişkili olanları çalın duvara.’’ Peygamber hiçbir zaman Kuran’ın aksine bir söz söylemeyeceği için Kuran’a ters düşen her hadis kesinlikle bilinmelidir ki Peygamberimize ait değildir. Elbette doğru hadislerin yanlışından ayrılmasını da ilim ehli olup hadis bilimcilerine bırakmak gerekir. Üzülerek söylemek gerekiyor ki insan hayatının diğer alanlarında sergilediği tutumları birazda dini eğiti ve öğretileri anlamada sergilese çelişkili bir sürü mesele hallolacaktır. Hasta olduğumuz zaman doktora gidiyoruz. Kanuni bir işimiz olduğu zaman avukata başvuruyoruz, elektrik arızası olduğu zaman tamirci çağırıyoruz. Ama dini meseleler gündeme geldiğinde ehline başvurmadan olayın detayını anlamadan kendimiz hüküm yürütüyoruz ve netice de olumsuz sonuçlar meydana geliyor.
‘‘Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorun !’’ (Nahl 43)
Evet şunu kabul etmek gerekir ki Müslümanlar gerçek manada Kuran’ın ve Peygamberin izinde gitmiş olsalardı bugün ne mezhep diye bir şey olurdu ne nede bir fırka meydana gelirdi. Bu olay İslam tarihinde kapanmaz bir yaradır. Ama hiç kimse kendini bu mezheplerin dışında tutamaz her ne kadar zahirde reddediyor olsada. Bundan dolayı en uygunu insanın bu mezhepler arasında en doğru olanını bulup ona tabi olmasıdır.
Diğer taraftan Peygamberimiz Allah’ın emriyle kendisinden sonra dini ve sünnetini koruyacak kimseleri belirlemiştir. Gerek Kuran ayetleri ve gerekse Peygamberimizin hadislerini dikkatlice ve hakkı ve doğruyu bulmak için araştıranlar, kalplerinden hastalık ve eğrilme olmayanlar Allah’ın izniyle hidayet nurunu bulur ve ona sarılarak onun aydınlığı doğrultusunda dünya ve ahret saadetine ulaşırlar.

Biz kısaca konu hakkında Kuran’dan birkaç örnek veriyoruz:
1 - ‘‘Allah’ım bizi dosdoğru yola hidayet eyle" (Fatiha 5)
Salebi Tefsir kitabında, bu ayetin tefsirinde şöyle naklediyor: "Allah'ım bizi dosdoğru yola hidayet eyle" ayetinin tefsirinde Müslim b. Heyyan Ebu Bureyde'nin şöyle dediğini duydum. Sırat'tan (Doğru yol) maksat Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Ehl-i Beyti'dir."

2 -"Böylece sizi vasat bir ümmet kaldık ki, insanların üzerine şahitler olasınız. Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun..." (Bakara 143)
Hafız Hâkim Haskani kitabında İmam Ali (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet eder: ‘‘İnsanların üzerine şahit olasınız" Kuran'daki bu ayetten kasıt; "Hz. Resulullah bize şahit ve biz de insanların üzerine şahidiz. Ve yeryüzündekilerin üzerine hüccetiz. Ve yüce Allah bizim hakkımızda şöyle buyurdu: 'Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık "

3- "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Peygamberi ve namaz kılan ve rükû halinde zekât veren müminlerdir. "(Maide 55)
Ehl-i Sünnet'in önde gelen tefsircilerinden olan Fahri Razi şöyle rivayet etmiştir: Ebu Zer dedi ki: "Bilin ki bir gün Hz. Resulullah ile birlikte öğle namazı kıldığımız bir sırada, bir dilenci mescittekilerden sadaka istedi fakat ona kimse bir şey vermedi. Bu sırada Hz. Ali rükû halindeydi. Elinin küçük parmağını ona doğru uzattı o parmağında yüzük vardı. Dilenci gidip yüzüğü hazretin parmağından çıkarıp aldı."Bunun üzerine Hz. Resulullah Allah'a yakararak şöyle dua etti "Allah'ım kardeşim Musa sana dua etti ve Rabbim gönlümü aç işimi kolaylaştır. Dilimdeki düğümü çöz ki, sözümü anlasınlar. Ailemden bana bir yardımcı ver. Kardeşim Harun'u... Onunla kuvvetimi arttır. Onu işime ortak et ki, seni çokça tespih edelim. Şüphesiz sen bizi görensin' dedi. Sende ona! 'Senin isteklerin sana verildi. Ey Musa diye vahiy ettin. Allah'ım! Bende senin kulun ve peygamberinim benimde gönlümü aç, işimde kolaylık sağla, ailemden Ali'yi, bana yardımcı ver, onunla kuvvetimi arttır." Ebu Zer diyor ki: "And olsun Allah'a! Henüz Hz. Resulullah sözünü tamamlanmamıştı ki, Cebrail ‘'Sizin veliniz ancak Allah, onun peygamberi ve namaz kılan ve rükû halinde zekât veren müminlerdir." ayetini getirdi.

4- "Dinde zorlama yoktur. Gerçekten hak, batıldan iyice ayrılmıştır. Tağutu inkâr edip, Allah'a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Ve Allah her şeyi duyan, bilendir"(Bakara 256)
Harezmî’nin naklettiği bir rivayette Hz. Peygamber'in (saa) İmam Ali'ye şöyle dediğini rivayet etmiştir: ‘'Sen kopmak bilmeyen sağlam bir kulpsun."


Özgür Arapoğlu
 

þiatun ali

New member
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
121
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Yaş
41
33988_1526905695368_1316443849_1456249_2968837_n.jpg
 
Üst Alt