Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Şüpheli Şeylerin açıklanması

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
( Şüpheli Şeylerin açıklanması )

(İlk Peygamberlerin Vazifesi : ibâdeti birleştirmek.)
Bil ki :Tevhid. İbadette Yüce Allah'ı bir kabul etmektir. Bu da. Allah'ın. kullarına gönderdiği bütün peygamberlerin (tebliğ ettiği) dinidir. Bunların ilki Nuh (A. S.) dır. Onun kavmi iyi insanlara karşı gelince Allah tarafından onlara peygamber olarak gönderildi. Bu peygamberlerin sonuncusu da Hz. Muhamed (S. A. V.) dir. Bu ise o yüce insanların putlaşmış heykellerini kırdı. Öyle bir kavme Peygamber olarak geldi ki : Kavmi ibadet ederler, haccederler, sadaka verirler ve Allah.ı çok anarlardı, fakat bazı mahlukları Allah ile aralarında vâsıta yaparlardı ve derler ki : "Bunlar vâsıtasıyla Allah'a yaklaşmayı, Allah nezdinde onlardan şefaat beklemeyi arzu ediyoruz". Bu vasıtalar. Melekler, Meryem oğlu Isa gibi iyi ve şanlı yaratıklardır.
Bunun üzerine Allah, bunlara babaları Hz. ibrahim'in dinini bildirmek, bu yakınlığın ve imanın yalnız Allah'ın hakkı olduğunu, ne bir meleke ne de bir peygambere ve de bir başkasına bu türlü yaklaşılamıyacığını haber vermek için Hz. Muhammed (S. A. V.) i onlara Peygamber olarak gönderdi. Böylece onlar yaratıcının yalnız Allah olduğuna, rızkı verenin, yaşatıp öldürenin, bütün işleri hazırlayıp icra edenin ancak O, olduğuna, göklerin, yerlerin ve bunlarda bulunan her şeyin O'nun tasarrufunda bulunduğunda ve hâkimiyetinde olduğuna şehâdet etmişlerdir.

Rasulüllah (S. A. V.) in kendileriyle savaştığı müşrikler de Allah'ın birliğine inanıyorlardı. Buna delil Cenabı Allah'ın şu ayetleridir :
"Deki ; size gökten ve yerden rızık veren kim ?... O kulaklara ve gözlere malik olan kim ? Ölüden diriyi kim çıkarıyor ? Diriden ölüyü.kim çıkarıyor ?:. İşi kim tedbir ediyor ? Derhal diyecekler ki : "Allah." De ki "O halde sakınmaz mısınız..."

(Yunus:10/31)

"De ki, o yer ve ondakiler kimindir, biliyor musunuz.?.. "Allah'ındır" diyecekler. Ohalde iyiden iyi düşünüp ibret almaz mısınız siz?... De ki; O yedi göğün rabbi ve o büyük arşın sahibi kim?.. (Yine) "Allah'ındır" diyecekler, sen de de : "Öyledir de sakınmaz mısınız ?..." De ki : Her şeyin mülkü elinde bulunan kimdir ? Ki daima o himaye ediyor, kendisi asla himayeye muhtaç olmuyor : Biliyorsanız.. (Hepsi) "Allahındır" diyecekler. De ki; o halde nasıl aldanıyorsunuz?.

(Mü'minün:23/84-90)

Buna benzer daha bir çok ayetler vardır.
Şayet onların bunu kabul ettikleri halde Rasulüllah (S. A. V.) in davet ettiği tevhid'e girmediklerini...
Onların inkâr ettikleri tevhidin zamanımızda "itikad" adı verilen ibadet birliği (tevhidi) olduğunu, bunlardan bazılarının gece gündüz Allah'a dua ettiklerini ve bazılarının Allah'a yakınlık veya şefaat niyetiyle Meleklere, Lât gibi iyi insanlara veya Hz. Isa gibi Peygamberlere dua edip onlardan bir şeyler istediklerini...
Hz. Peygamber (S. A. V.) in onlarla bu şirklerinden dolayı savaşıp ihlâsla yalnız Allah'a ibadete davet ettiğini... Zira Allah şöyle buyurur :
"Allah'la beraber başkasına (yönelip) çağırmayınız."

(Cin:72/18)

"Hak davet ancak onadır. Önü bırakıp çağırdıkları ise kendilerine hiç bir şeyle icabet etmezler..."

(Rad:13/14)

Rasûlüllah (S. A. V.) in, yalnız Allah'a du.ı etmeleri, Yalnız Allah için adak adamaları ve kesmeleri, yalnız Allah'tan yardım istemeleri... Ve yalnız Allah'a ibadet etmeleri için onlarla savaştığım...
Allah'ın birliğini inkâr etmelerinin kendilerini Islama sokmadığını... Ve şefaat yahut Allah'a yakınlık niyetiyle Meleklere, Peygamberlere ve velilere yönelmenin kanlarını ve mallarım helâlleştirdiğini... anladı isen; aynı zamanda peygamberlerin davet ettiği ve fakat müşriklerin kabul etmediği Tevhid'i anlamış olursun.

(Kelimei Tevhid, ibadet birliğidir.).; Bu ikinci bölümde söylediğimiz, "Lâilâhe İl1lallah" kelimei tevhidin mânâsıdır. Onların yanında . İlâh, Melek, Peygamber, veli, ağaç, mezar veya cin olsun bu işler ve ihtiyaçlar için kendisine yönel inen varlıktır. Onlarca 'ilâh; yaratıcı, rızık verici veya işleri hazırlayıcı ve idare edici değildir.
Zira biliyorlar ki bütün bu işler yalnız Allah'a aittir. Bunun için onlar ilâh kelimesinden, zamanımız ; müşriklerinin "Seyyid" kelimesiyle ifade ettikleri manayı kastederler. Hz. Peygamber (S. A. V.), onları "Lâilâhe illallah" kelimei tevhid'e çağırmak için gönderildi. Bu kelimeden maksat: lâfzı değil, mânâsıdır.
Cahil kâfirler bilirler ki peygamber (S. A. V.) bu kelimeyle Allah'ı her işte tek kabul etmeyi, Allah'tan başka ibadet ettikleri her şeyi inkâr etmeyi ve ondan uzaklaşmayı kastetmiştir. Hz. Peygamber (S. A. V.) "Lâilâhe illallah" deyiniz dediği zaman ; "Bütün ilâhları bir ilâh haline mi getirdi ? Bu çok; acayip bir şeydir" dediler.
Cahil kâfirler bunu bilince ; Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde bu kelimenin manâsından cahil kâfirlerin bile anladığını anlamayanlara hayret etmek icab eder. Zira bunlar, manasına dikkat etmeden yalnız lâfızlarını söylemenin kâfi geldiğini zannederler. Halbuki ehliyetli müslüman bu kelimeden yaratmanın, rızık vermenin ve her işi idare etmenin Allah'a ait olduğunu anlar. Lâilâhe illallah kelimesini cahil kâfirler kadar bile anlayamayan kimsede hayır yoktur.

(Tevhid nimeti, ona sarılmayı gerektirir) Buraya kadar söylenenleri öğrenmek yani;
Allah'ın "Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez. Ondan başka her şeyi affeder."(Nisa:4/116) ayetin de belirttiği şirki,
ilkinden sonuncusuna kadar bütün Peygamberlerin tebliğ ettiği dini,
Ve ekseri insanların bu mevzudaki cehlini... bilmek ; iki faydayı temin eder :
Birincisi : Allah'ın keremi ve rahmetiyle sevinmek... Zira cenabı Allah buyurur :
"De ki; Ancak Allah'ın fazl (u keremi) ile, rahmetiyle, işte yalnız bunlarla sevinsinler. Bu onların toplayıp durduklarından daha hayırlıdır."

(Yunus:10/58)


İKİNCİSİ : Büyük korku... Eğer sen, diliyle söylediği bir kelimeden dolayı insanın küfre düşebileceğini... Bu kelimenin söylenişinde cehaletin özür kabul edilemeyeceğini... İlk kâfirlerin yaptığı gibi bu kelimeyi Allah'a yaklaştırma zannıyla söylemenin fayda vermeyeceğini... anladığın zaman...
Bilhassa her şeyi bilmelerine rağmen Hz. Musa'ya gelerek "Onların ilâhları olduğu gibi bize de bir ilâ"yap"(Araf:7/138) diyen leri öğrendiğin zaman ; bu ve benzerlerinden kurtulmak için bu gibi felâketlere düşme korkun büyük ve muazzam olur...

(Peygamberlerin düşmanları oluşu)
Bil ki ; Allah bu tevhid abidesinin! tebliğ için gönderdiği her Peygamberine düşmanlar yapmıştır. Zira Cenabı Allah Şöyle buyurur :
"Biz her peygamber. de insan ve cin şeytanlarını böylece düşman yaptık. Onlardan kimi kimine, aldatmak için, yaldızlı bir takım söz telkin eder..."

(Enam:6/112)


Çok zaman bu tevhid düşmanlarının bir çok ilimleri bir çok kitapları ve bahaneleri de bulunur. Allah buyurur :
"Kendilerine peygamberleri apaçık mucizeler getirince onların nezdindeki ilme karşı (eğlenerek) şımarıklık gösterdiler..."

(Mü'min: 40/13)


Muvahhid, düşmanlara galip gelmesi için kitap ve sünnetle silâhlanmalı
Allah'a giden yolun, ilim, kitap ve hüccet sahibi bir çok düşmanlarla dolu olduğunu anlayınca ; bu şeytanlar karşısında bir silâh vazifesini görebilecek dînî bilgilen öğrenmen icab eder. Zira o şeytanların başkanı senin yüce Rabbine şöyle hitap etmişti.
"... Andolsun ki, onları saptırmak için senin doğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra and olsun onların önlerinden, arkalarından, sağların dan sollarından geleceğim. Sende onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."

(A'raf: 7/16-17)

Fakat Allah'a yöneldiğin, O'nun delillerine ve hikmetli sözlerine dikkat ettiğin takdirde üzülme, korkma... Zira ;
"Şüphesiz ki şeytanın hilekarlığı zayıftır." (Nisa: 4/76)

Bir cahil muvahhid ,bu gibi müşriklerden bin alimi yener. Allah buyurur: Muhakkak bizim ordumuz galip gelir. (Saffat: 37/173)
Evet Allah'ın ordusu, kılıç ve kuvvetle geldiği gibi hüccetle ve lisanla da galiptir. Fakat asıl korku ; silahsız olarak yola çıkan muvahhid içindir.
"Allah, her şey için bir hidayet, rahmet, açıklayıcı ve müjdeci kitabını bize bir lütuf olarak vermiştir."

(Nahl: 16/89)

Bâtıl sahibinin ileri sürdüğü her hüccete karşı Kur'an'da daha kuvvetli ve onu naks edici bir delil bulunur. Zira Allah buyurur ki :
"Onlar sana bir misal getirmeye dursun, biz sana hakkı ve tefsirin daha güzelini getirmişizdir."

(Furkan:25/33)

Bazı müfessirler bu ayetin kıyamet gününe kadar batı lehlininileri süreceklerini hüccetlerine şamil olduğunu söylerler..


(EHLİ BÂTILA CEVAP)


Zamanımızdaki müşriklerin bize hüccet olarak ileri sürdükleri fikirlere cevab olarak Allah'ın, kitabında zikrettiği şeylerden bazılarını burada zikredebileceğim.

Bâtıl ehline cevap iki yoldan yapılır,
1) Mücmel kısa Özlü...
2) Mufassal Uzun izahlı...
a) Mücmel Cevap : Bu, düşünen ve değerini bilen için muazzam bir şey ve faydası sonsuzdur. Allah buyurur ki

"Sana kitabı indiren odur. Ondan bir kısım âyetler muhkemdir ki bunlar kitabın anası (Temeli) dir. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir. İşte kalplerinde eğrilik bulunanlar sırf fitne aramak ve te'viline yeltenmek için onun müteşabih olanına tabi olurlar."

(Ali'imran:3/37)

Sahih bir siyasetle Hz. Peygamber (S. A. V ) de şöyle buyurmuştur : "Müteşabihleri takip edenleri görürseniz ; işte onlar, Allanın "Kendilerinden sakınınız" dediği kimselerdir."
Meselâ ; bazı müşrikler ; "Dikkat edin !.. Allan'ın evliyalarına ne korku vardır, ne de mahzun olurlar...",

(Yunus: 10/62)

Şefaat haktır veya
Peygamberlerin Allah nezdinde şanları vardır,
Yahut manasını anlamadığını bir hadisi okurda bâtını manasından bir şeyler istidlal etmeye kalkışırlarsa ; cevap olarak de ki :
Cenabı Allah, kitabında, kalplerinde hastalık olanların Muhkemi bırakıp müteşabihe tabi olduklarını zikreder... Cenabı Allah da müşriklerin Allah'ın varlığına inandıklarını, fakat Meleklere, Peygamberlere velilere sarılıp ”işte bunlar Allah nezdinde bizim şefaatcılarımızdır” (Yunus: 10/18) diyerek küfre girdiklerini beyan eder.Halbuki bu ifade muhkemdir manasını kimse değiştiremez.
Kur'andan veya Hz. Peygamberin sözlerinden bana zikrettiğin ifadeleri ise (ey müşrik :..) anlayamıyorum. Fakat şunu biliyorum ki ; Allah kelâmı tenakuza düşmez... Peygamber (S. A. V.) in sözleri de; Allah'ın sözlerine muhalefet etmez.
Bu cevap (cahil muvahhid tarafından söylenecek) en güzel cevaptır. Fakat bunu, Allah'ın muvaffak kıldığı kimseden başka anlayamaz. Bunu ehemmiyetsiz kabul etme.. Zira Allah buyurur:
"Bu (haslete) sabredenlerden başkası kavuşturulmaz. Buna büyük bir hazza mâlik olandan başkası O eriştirilmez.

(Fusilet: 41/319


2) Mufassal cevap: Allah düşmanlarının Peygamberlerin tebliğ ettikleri dinlere karşı bir çok itirazları vardır ki ; bu itirazlarla insanları bu hak dinlerden uzaklaştırmaya çalışırlar. Meselâ ; derler ki:
Biz Allah'a şirk koşmayınız. Hatta (aksine) Allah'tan başka kimsenin yaratmadığına, rızık vermediğine, fayda ve zarar vermediğine şehadet ederiz. O, Tektir. Şeriki yoktur. Yine Hz. Mubammed (S. A. V.) de meselâ Abdül Kadir veya başka birisinden fazla olarak kendi nefsine ne fayda, ne zarar temin edebilir. Yani bunların hepsi Allah'tandır. Fakat ben günahkârım. Salih, iyi insanların Allah nezdinde yüce şanları vardır. Ben de bunların vasıtasıyla Allah'tan istiyorum.
Bunlara cevap olarak önce söylediğimizi söyle :
Yani Hz. Peygamber (S. A. V.) in kendilerine harp açtığı kimseler de bu söylediklerinizi kabul ediyorlar. putlarının aslında hiç bir şey yapmaya muktedir olamadıklarını, ancak onlar vasıtasıyla şan ve Şafaatı beklediklerini söylüyorlardı. Ve Allah'ın kitabından bu mevzu ile ilgili âyetleri onlara oku...
Şayet derlerse ki : Bu âyetler puta tapanlar hakkında nazil oldu. Sâlih-iyi insanları nasıl olur da peygamberleri put yaparsınız ?
Buna cevap olarak ikinci bölümde zikrettiğimizi söyle...
Şayet onlar. Kâfirlerin Allahı kabul ettiklerini söylerler de kendilerinin şefaattan başkasını beklemediklerini beyan ederek aralarında fark görmek isterlerse de ki :
Kâfirler de ayrı ayrıdır. Meselâ bazıları putlara ibadet ederler. Onlardan isterler. Bazıları Evliyadan medet umarlar. Allah bunlar hakkında şöyle buyurur : "Onların taptıkları da hangisi Rablerine daha yakın (olacak) diye bizzat vesile arayıp duruyorlar..."

(İsra: 17/57)

Bazıları da Hz. İsa'dan ve annesinden meded umarlar. Cenabı Allah (c.c) bunlar hakkında da şöyle buyurur :
"Meryem oğlu Mesih (İsa) bir peygamberden başka değildir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Anası çok sadık bir kadındır. İkisi de (kul ve beşer olarak) yemek yerlerdi. Bak, biz âyetleri onlara nasıl apaçık anlatıyoruz. Sonra da bak onlar nasıl (hakikatten) çevriliyorlar ! De ki ; Allah'ı bırakıp da size bir zarar, ne de bir faide yapmıya gücü yetmeyen şeylere mi yaşıyorsunuz ? Halbuki (Her şeyi) işiten ve bilen Allah'ın kendisidir."

(Maide: 5/75-76)


Sonra şu âyetleri onlara oku :
"Allah Onların hepsini mahşerde toplayacak, sonra meleklere "Bunlar mı size tapıyorlardı diyecek. (Melekler) "seni tenzih ederiz, râbimiz onlar değil, sensin. Belki onlar cinlere tapıyorlardı ve çoğu onlara îman edicilerdi" diyecekler...

(Sebe: 34/40-41)

"Allah :" Ey Meryem oğlu İsa, insanlara (Allah'ı bırakıp da beni ve anamı iki tanrı edinin) diyen sen misin?., "dediği zaman o, (şöyle) söyledi: Seni tenzih ederim. Hakkım olmadık bir sözü söylemem bana yakışmaz. Onu söyledimse elbette bunu bilmişsindir. Benim içimde olan her şeyi sen bilirsin. Ben ise senin Zâtında olanı bilmem. Şüphesiz ki gaypleri hakkıyla bilen sensin sen..."

(Maide: 5/116)

Bu âyetleri okuduktan sonra de ki: Gördün mü, Allah, putlardan, ve Salih-insanlardan meded umanları nasıl tefsir etmiştir ! ?.. Peygamber (s.a.v) de onlarla nasıl harp etmiştir ?..
Şayet derlerse ki; Kâfirler doğrudan doğruya onlardan istiyorlar. Halbuki biz, fayda ve zarar temin edenin, işleri idare edenin yalnız Allah olduğuna inanıyor, şahadet ediyoruz. Ve biz her şeyi yalnız kendisinden istiyoruz. Salih insanlar, hiç bir şey yapamazlar. Fakat biz onlara yöneliyor ve şefaatlerini Allah'tan bekliyoruz.
Onlara de ki: Bu, tıpatıp kâfirlerin sözüdür. Ve şu âyetleri oku :
"Allah'ı bırakıp da kendilerine bir takım dostlar edinenler derler ki: "Biz, bunlara ancak bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz.''

(Zümer: 3)


"Bunlar, bizim Allah nezdindeki şefaatcılarımızdır. Derler..."

(Yunus: 18)

Ve bil ki; bu üç şüpheli şey, onların yanında bulunan şeylerin en önemlisidir.
Eğer bunların Allah tarafından Kur'anı Kerim de açıklandığını bilirsen ve bunları iyice anlarsın ; senin için bunlardan daha kolay bir şey olmaz.


(Dua Bir İbadettir)


Birisi sana : "Ben Allah'tan başkasına ibadet ediyorum. Salih insanlara karşı bu ilticam ve duam ibadet değildir." derse ona şöyle de :
Sen yalnız Allah'a ibadet Allah tarafından vaz'edilmiş bir farz olduğunu ve bu farzın Allah'ın, kullan üzerinde bir hakkı bulunduğunu kabul ediyorsun. (Evet derse şöyle devam et) : şu halde yalnız Allah'ın hakkı olan ve yalnız Allah'a samimiyetle ibadet demek olan bu farzı bana açıkla. Şayet ibadeti ve nevilerini bilmiyorsa ; ona şu âyetle tenvir et :
"Rabbinize yalva'ra yalvara, gizlice dua edin” (Araf: 5/55)

Ona bunu öğrettikten sonra devam et : Bunun Allah'a ibadet olduğunu biliyor musun ? Şüphesiz "Evet" diyecek. Çünkü "dua ibâdetin iliğidir".
Şu halde şu yolla konuşmaya devan et :
Bunun ibadet olduğunu kabul ediyorsan ve gece gündüz, korku ve ümit içinde Allah'a dua ederken aynı şeyi bir peygamberden veya başkasından
İstersen Allah'a ibadette başkasını ortak koşmuş olmaz mısın?
-Evet. diyecek...
Allah'ın "Rabbin için Namaz kıl ve kurban kes"(Kevser:108/2) âyetini biliyorsun. Bunu yapar, Allah'a itaat eder ve kendisi için kurban kesen ; bu ibadet sayılır mı ?. .
-Evet...
-Eğer bir peygambere, bir cin veya başka bir yaratığa bu kurbanı kesersen ibadette Allah'a ortak koşmuş olmaz mısın!
Evet...
Kur'anda hakkında âyetler bulunan müşrikler meleklere, salih kimselere, Lât ve benzerlerine ibadet ederler miydi.
Evet...
Onların bu ibadetleri dua, kurban, iltica ve benzeri şeklinde değilmiydi ! . . Zaten onlar da Allah'ın kullan olduklarını, O'nun himayesinde bulunduklarını, işleri idare edenin Allah olduğunu kabul ediyorlar ve fakat şan ve şefaat için onlara dua ve iltica ediyorlardı...
Bu ise çok açık bir durumdur.
 

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
***Devamı***

***Devamı***

(Şefaat İle Şirk Arasındaki Fark) Birisi sana :
Peygamber (S. A. V.) in şefaatim inkâr ediyor . ve ondan uzak kalmak mı istiyorum?., derse şu cevabı var :
Hayır !. Onu inkâr etmem ve ondan uzak kalmam... Aksine Peygamber (S. A. V.) şefaat eder ve ettirir. Ben de onun şefaatini beklerim. Fakat şefaatin hepsi aslında Allah’ındır. Zira Allah buyurur : "Deki bütün şefaat Allah’ındır."...

(Zümer: 39/44)

"O'nun izni olmadan şefaat edilemez." (Enbiya: 21/28)
Bakara sûresinde şöyle buyurur : "Ancak Allah'ın razı olduğu kimseye şefaat ederler."

(Bakara: 2/255)

Allah da Tevhidden başkasına razı olmaz. Zira buyurur: "İslâm'dan başka din edinenden o, kabul edilmez..."

(Ali'imran: 3/85)

Bütün şefaat Allah'ın ve yalnız O'nun izniyle olunca ; Hz. Peygamber (S. A. V.) de Allah'ın izni olmadan hiç kimseye şefaat edemeyeceğine ve Allah'da yalnız muvahhidler için şefaat iznini vereceğini göre; şefaat; yalnız Allah'ındır. Şu halde şefaati Allah'tan iste ve şöyle de; "Allah’ım !.. Beni O'nun Şefaatinden mahrum etme... Allah’ım, O'nu bana Şefaatçi kıl" ve benzen ifadeler... Eğer;
Hz. Peygambere şefaat izni verilmiştir. Ben de O'ndan Allah'ın kendisine verdiğinden istiyorum, derse şu cevabı ver :
Allah O'na şefaat iznini vermiş ve seni bundan nehyetmiştir. Zira buyurmuştur ki : "Allah'la beraber kimseyi çağırmayınız."(Cin: 72/18) Şayet peygamberini sana şefaatçi kılmasını istiyorsan ; O'na itaat et ve "Allah'la beraber kimseyi çağırmayınız" emrine uy.
Yine peygamberlerden başka, mesela Meleklere, velilere, küçük iken vefat eden çocuklara şefaat izni verilmiştir. Bu durumda sen, Allah onlara şefaat iznini vermiştir; ben onu onlardan isterim diyebilir misin?.. Şayet "evet!" dersen; Allah'ın, kitabında zikrettiği "iyi .insanlara ibadet" mefhumuna dönmüş olursun. "Hayır!.." dersen; "Allah, şefaat iznini O'na vermiştir. Ben de Allah'ın kendisine verdiğinden istiyorum" şeklindeki sözünü çürütmüş olursun.

(Sâlihlere İltica Şirktir)
Şayet;
"Ben (Hâşa) Allah'a şirk koşmuyorum. Fakat salih (iyi) insanlara iltica ediyorum. Bu ise şirk değildir." derse :
Eğer Allah'ın, zinadan daha fazla şirki haram kıldığını ve onun günahım affetmeyeceğini kabul ediyorsan : şu halde Allah'ın affetmeyeceği bu haram nedir
Onun ne olduğunu bilmediğin halde kendini şirkten nasıl uzak tutabiliyorsun?.. Yahut Allah, sana onu haram kıldığı ve günahını affetmeyeceğini bildirdiği halde nasıl olur da sen onu sormaz ve ne olduğunu öğrenmezsin?.. Allah'ın, onu bize beyan etmediği halde haram kıldığını mı zannediyorsun ?. .
Şirk, putlara tapmaktır. Halbuki biz putlara tapmıyoruz.
Putlara tapmak ne demektir?.. Zanneder misin ki; onlar o ağaçlara, o taşların yarattığına, rızık verdiğine ve onları çağıranın işlerini yaptığına inanırlar?!.. Hayır!.. Bunu Kur'an da yalanlar...
Putlara ibadet, ağaca, taşa yahut türbeye ve benzerlerine yönelmek, onları çağırmak, onlar adına kurban kesmek, onların ALLAH'a yaklaştığına inanmak, onların sayesinde belâdan kurtulmak ve onların sayesinde berekete nail olmaktır...
Doğru'.. Sizin taşlar ve türbeler karşısında yaptığınız; işte budur!..
Böylece işlerinin putlara ibadet olduğunu bizzat kendisi söylemiş olur. Arzu edilende zâten budur. Ona şu cavap da verilebilir : .
Putlara ibadet, şirktir diyorsun. Bu ifadeyle şirkin yalnız bundan ibaret olduğunu, Salihlere dayanıp onlardan istemenin bundan ayrı birşey olduğunu mu kastediyorsun ? Bunu ALLAH'ın Allah'ın Kur'anı Kerim deki ayetleri reddeder. Zira Cenabı Allah, Meleklere, Hz. İsa'ya ve diğer salih'lere bağlananların kâfir olduklarını beyan eder. Şüphesiz o da salihlerden birini ALLAH'a ibadette ortak koşan kimsenin bu işine "Kur'anda zikredilen şirktir" diyecektir. Arzu edilen de «iten budur Hâlâ:
Ben Allah'a şirk koşmuyorum, derse ; şöyle cevap ver:
Allah'a şirk koşmak nedir? Açıkla!..
Putlara tapmaktır.
Putlara tapmak ne demektir?..
Ben Allah'tan başkasına ibadet etmiyorum. Yalnız O'na ibadet ederim.
Yalnız Allah'a ibadet etmek ne demektir?..
Şayet Kur'an'ın tarif ettiği şekilde izah ederse; arzu edilen de odur. Şayet cevap veremezse ; bilmediği şeyi nasıl iddia edebilir ?. . Şayet onu, asıl manâsından başka şekilde izah ederse; bu mevzudaki açık âyetleri kendisine bildir: Şirkin mânasını, putlara tapınmayı izah et... şu zamanda yaptıkları şeylerin bizatihi şirk olduğunu yalnız ALLAH'a ibadetin onların kabul etmedikleri şey olduğunu âyetlerle ispat et.. Zira onlar, daha öncekilerin yaptığı yapıyorlar ve nerede ise "Bütün ilahları tek bir ilâh haline mi getirdi. Bu, çok acayip bir şeydir." diye bağıracaklar.
Onlar meleklerden veya Peygamberlerden medet umdukları için küfretmediler, Aksine onlar, Meleklerin Allah'ın kızları olduklarını söyledikleri 'için küfrettiler... Halbuki biz Abdulkadirin veya başkasının Allah'ın oğlu olduğunu iddia etmiyoruz.
Allah'a çocuk nispet etmek ; başlı başına bir küfürdür. Zira Allah şöyle buyurur : "Deki O. ALLAH'dır. Birdir. ALLAH'dır, sameddir.." Âyetteki Birdir ifadesi; rakibi olmadığı, Samed ise; bütün ihtiyaçlarda yalnız kendisine yönelinen demektir. Bunu inkâr eden, sûreyi inkâr etmese bile küfretmiş olur. Allah buyurur: "ALLAH, çocuk edinmemiştir. O' nunla beraber başka bir ilâh da yoktur." Böylece iki nevi bir birinden ayırmış ve her birisini müstakil küfür kabul etmiştir. Yine Cenabı ALLAH buyurur:
"Cinleri O'na (Allah'a) ortak yaptılar. Halbuki bunları da O yaratmıştır. Bundan başka (ne dedikleri) bilmeden onun oğulları ve kızları olduğunu da uydurup söylediler..."
Buna başka bir delil de verilebilir : Meselâ; O iyi bir adamdır düşüncesiyle Lât'a iltica ederek küfredenler onu ALLAH'ın oğlu kabul etmemişlerdi.
Yine Cinlere ibadet eden kâfirler de onları böyle kabul etmemişlerdi.
Yine dört mezhebe mensup bütün âlimler (Mürted) bahsinde derler ki : Müslüman, Allah'ın çocuku olduğuna iddia ederse mürted sayılır.,. Ve böylece bu iki nevi birbirinden ayırırlar. Bu da ap açıktır.
"ALLAH'ın velileri yok mu, onlar için korku yoktur, manzum da olmazlar..."
Doğru, fakat onlara ibadet edilmez. Biz de onların yalnız onlara ibadeti ve onları ALLAH'a ortak koşmayı reddediyoruz. Aksi halde velilere uymak, Onları sevmek, kerametlerini kabul.etmek bir vazifedir.
Evliyanın kerametlerini de, bid'at ve dalâlet ehlinden başkası inkar etmez.
ALLAH'ın dini ise iki ve arasında ortadır. Dalâletler arasında bir hidâyettir, Batıllar arasında da haktır, doğrudur.

a (Eskilerin Şirki Bugünkülerin Şirkinden Hafiftir) Zamanımızda müşriklerin "itikad'! diye isimlendirdikleri şeyin, Kur'an da zikredilen şirk olduğun» ve Hz. Peygamberin buna harp açtığını öğrendi isen ; bil ki: İlk zaman müşriklerinin şirki bugünkülerin şirkinden iki yönden daha hafiftir.
1) İlk müşrikler yalnız boş ve kaygısız oldukları zaman şirk koşarlar, Meleklere, evliyaya ve putlara iltica ederlerdi. Şiddet ve sıkıntı ânında ise yalnız ALLAH'a ihlâsla yönelirler, isteklerini O'ndan isterlerdi. ALLAH buyurur :
"Denizde size bir sıkıntı değdiği zaman O'ndan başka taptıklarınız gâib olur. Fakat O, sizi kurtarıp kara/a çıkarınca yine yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür."

(İsra:17/679

"De ki : Bana haber verir misiniz ?: Size ALLAH'ın azabı gelir, yahut size kıyamet gelip çatarsa
Allah'tan başkasını mı çağırırsınız?.. Eğer sadık iseniz?!.. Hayır! Allah'ı çağırırsınız. O da kendisine çağırdığınız her hangi .bir şeyi, dilerse açar ve siz eş tutmakta olduğunuz şeyleri unutursunuz."

(Enam: 6/40-41)

"İnsana bir zarar dokunduğu zaman o, Rabbine dönerek yalvarır sonra ona kendi canibinden bir nimet verdiği vakit ise evvelce ona yalvardığını unutur, Allah'a onun. yolundan saptırmak için, eşler katmaya başlar. De ki: "Küfrünle biraz eğlene dur ! Çünkü sen ateş yârânındansın..."

(Zümer:39/89

"Onları dağlar gibi dalgalar sardığı vakit dini yalnız ALLAH'a tahsis etmek suretiyle muhlis insanlar olarak ALLAH'ı çağırırlar..."

(Lokman: 31/32)

ALLAH'ın, Kur'anı Kerim de açıkladığı bu meseleyi yani Rasûlüllah (S. A. V.) in harp ilân ettiği müşriklerin boş zamanlarında Allah'tan başkasına iltica ettiklerini, şiddet ve sıkıntı anlarında ise efendilerini unutarak yalnız Allah'a yöneldiklerini ve O'na şirk koşmadıklarını anlayan kimse, zamanımızdaki şirkle eskilerin şirki arasındaki farkı da anlamış olur. Fakat bu meseleyi hakkıyla anlayan veya anlamak isteyen nerede ? !..
2) İlk zaman müşrikleri Allah'la beraber ALLAH'a itaat eden, O'nun emrine boyun eğen peygamberlere, evliyaya, Meleklere ya da taşlara ve ağaç iltica ederlerdi. Bunların hiç birisi ALLAH'a karşı gelmez.
Zamanımız insanları ise, Allah'la beraber fasıkların en şiddetlilerine iltica ederler, onları yüceltirler... Bunlar, haddi aşanlar, zina yapanlar, hırsızlık edenler, namazı kılmayanlar ve benzeri kimselerdir.
Salih insana yahut taş ve ağaç gibi ALLAH'a karşı gelmeyene iltica etmek ; fâsıklığı, bozgunluğu ap açık görülen kimseye iltica etmekten daha hafiftir.



Bazı dini hükümleri eda eden, tevhide müdafi hareketleri yapsa bile kâfir olmaz, şüphesini izah
Rasûlüllah (S.A.V.) in harp ilân ettiği kimselerin bugünkü müşriklerden daha sağlam düşündüklerini ve şirk yönünden bunlardan daha hafif olduklarını öğrendiysen bil ki; bunların bizim fikirlerimiz hakkında ileri sürecekleri bir şüphesi vardır. Ve bu, en önemli fikirlerindendir. Buna dikkat et.
Derler ki: Haklarında Kur'an inen kimseler
Allah'tan başka bir ilâh olmadığına inanmazlar. Peygamberi yalanlarlar, öldükten sonra dirilmeyi inkâr ederler, Kur'anı yalanlar ve onu sihir kabul ederlerdi... Halbuki biz ; Allah' tan başka ilâh olmadığına, Muhammed (S. A. V.) in O'nun Rasûlu olduğuna şehadet ediyor. Kur'anı tasdik ediyor, öldükten sonra dirilmeye inanıyor, namaz kılıyor, oruç tutuyoruz. Böyle» olunca nasıl olur da bizi onlar gibi kabul edersiniz ?..
Cevap: Rasûlüllah (S. A. V.) e bir meselede inanıp bir meselede inanmayanın kâfir olduğu hususunda bütün ilim adamları ittifak etmişlerdir. Kur'an'ın bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmayan, Tevhidi kabul edip namazın farziyetini inkâr eden yahut tevhide ve namazın farz oluşuna inanıp zekâtın farz oluşuna inanmayan ya da hepsine inanıp orucun yahut haccın farz oluşuna inanmayan da ayrı hükümdedir. «
Hz. Peygamber (S. A. V.) zamanında hacca gitmeyenler olunca Cenabı Allah şöyle buyurmuştur:
"Ona bir yol bulabilenlerin Beyt'i hacc etmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Küfreden ise: ALLAH, alemlerden müstağnidir."

(Ali'imran: 3/37)

Bunların hepsine inanıp öldükten sonraki dirilmeyi inkar edenin kâfir olduğu icma'ile sabittir. Onun kanı de helâldir. Yani bundan dolayı öldürülebilir. Allah buyurur :
"Allah'ı ve peygamberlerini inkâr ederek kâfir olan, bir de ALLAH ile Peygamberlerinin arasını ayırmak isteyen "Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz"(Nisa: 4/150-151) diyen ve böylece (küfür ile iman) arasında bir yol tutmaya yeltenen kimseler (yok mu) işte onlar gerçek kâfirlerin tâ kendileridirler. Biz okafirlere hor ve hakîr edici bir azâb hazırlamışızdır." ?
İnanılması gereken bazı şeylere inanıp bazılarına inanmayanın kâfir ve zikredilen cezaya müstahak olduğunu bizzat ALLAH izah ettiğine göre ; şüphe ortadan kalkmış olur.
Şu halde her şeyde Rasulullah'ı tasdik edip namazın farz oluşunu inkâr eden, kâfirdir, kanı helâldir. Bu, icma' iledir.
Yine her şeye inandığı halde öldükten sonra dirilmeye inanmayan, yahut Ramazan orucunun farziyetini inkâr edip diğer bütün şeylere inanan ; bütün mezheplere göre aynı hükümdedir. Kur'anı Kerim de bunlar için ayni ifadeyi kullanmıştır.
Yine her şeye inandığı halde öldükten sonra dirilmeye inanmayan, yahut Ramazan orucunun farziyetini inkâr edip diğer bütün şeylere inanan; bütün mezheplere göre aynı hükümdedir. Kur'anı
Kerim de bunlar için ayni ifadeyi kullanmıştır. Bilinmektedir ki Tevhid, Hz. Peygamberin bildirdiği en muazaam farzdır Namazdan, zekâttan, oruçtan ve Hac'tan daha muazzamdır. Nasıl olur da Rasûlüllah'ın bütün tebliğ ettiklerini yaptığı halde bu farzlardan birisini inkâr eden kâfir olur da,bütün peygamberlerin yolu olan tevhidi inkâr eden
'"kâfir olmaz ! ?.. Hayret!.. Bu cehâlet ne kadar acayiptir...»

Denilebilir ki: Peygamber (S. A. V.) in sahabileri, ALLA'H'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed (S. A. V.) in O'nun Rasûlu olduğuna şehadet ettikleri, ezan okuyup namaz kıldıkları ve Hz. Peygamberle beraber müslüman oldukları halde beni Hanîfe ile savaşmışlardır. Şayet birisi ;
Onlar Müseyleme'nin peygamber olduğunu iddia ediyorlar dese :

Arzumuz .da" budur, de. Bir insanı peygamber "mertebesine çıkaran, eğer, kâfir olur; malı ve kanı helal olur ve şehadet ile namaz ona fayda vermezse ; şemsan veya Yusufu yahut bir sahâbi veya Peygamberi ALLAH'ın mertebesine yükselten nasıl olur ?. . iştir ?!. .
"Yine ALLAH, bilmeyenlerin kalbini mühürler."

(Rum:30/59)

Yine denilebilir ki : Hz. Ali (R. A.) m ateşle yaktığı kimseler, hep müslüman olduklarını iddia ederlerdi. Hz. Ali'nin dostlarından ve ilmi de sahabeden öğrenmişlerdi. Fakat Hz. Yusuf ve Şemsân'a inanıldığı gibi Hz. Ali'yi de böyle kabul etmişlerdi. Sahabeler bunların küfrü ve öldürülmeleri hakkında nasıl fikir birliğine varmışlardı ! ? Zanneder misiniz ki sahabîler müslümanları tekfir ederler?!.. Yoksa Hz. Ali'yi yüceltmenin küfrü gerektirdiği halde diğer insanları yüceltmenin zarar vermiyeceğini mi zannedersiniz ? !. .
Yine denilebilir : Abbasiler devrinde Mısıra ve kuzey Afrika'ya hâkim olan Ubeyd El-Kadah oğulları da Allah'tan başka ilâh olmadığına Muhammed (S. A. V.) in O'nun Rasûlu olduğuna şehadet ediyorlar, müslüman olduklarım iddia ediyorlar, namazı ve cumayı kılıyorlardı. Bizim mevzulunuzdan, daha aşağı meşelerde şerîata muhalif olduklarım izhar edince ; bütün ilim adamları onların küfrüne hüküm vermişler, onlarla savaşmaya karar vermişler ve memleketlerini de diyar-ı harp ilân etmişlerdi. Sonra müslümanlar onlara saldırdı ve islâm beldelerini onlardan kurtardılar.
Yine denilebilir ki: Eğer ilk insanlar, yalnız şirk koştukları, Rasûlüllah (S. A. V.) i ve Kur'anı yalanladıkları ve öldükten sonra dirilmeyi inkâr ettikleri için küfre girmişlerse ; Yani ancak bu yolla küfür olacaksa ; bütün mezheplerde ele aldıkları özel bahislerin mânası nedir?..


Mürted : İslâm’dan sonra kâfir olan müslüman-dır...
İlim adamları, İslâmdan sonra insanı küfre götü­recek bir çok meseleler zikrederler... Bunların hepsinde de mürteddin kanını ve malam helâl saymışlar­dır. Hatta yalnız dille söylenen ya da oyun veya mizah yollu ifade edilen bazı kelimeleri de bunun müsebbibi olarak kabul ederler. Cenabı ALLAH buyurur ki :
"(Münafıklar o kötü sözö) söylemediklerine dair ALLAH'a yemin ediyorlar. And olsun o kâfir kelimesini söylemişlerdir. Onlar Müslümanlıklarını açıkladıktan sonra da kâfir oldular..."

(Tevbe: 9/74)

Bu ayet üzerine derler ki ; görmüyor musun, Hz. Peygamberin devrinde olmalarına, O'nunla bera­ber cihad etmelerine, namaz, zekât, hac, tevhîd gibi ibadetleri yapmalarına rağmen ALLAH, bir kelimeyi söyledikleri için onları tekfir etmiştir.
Yine.ALLAH buyurur:"
"De ki ; Allah'ın âyetleri ve Rasûlü ile mi alay ediyorsunuz?... Özür beyan etmeyiniz; imandan sonra küfrettiniz !. . "

(Tevbe: 55-56)

Hz. Peygamber (S. A. V.) le beraber Tebûk'te bulunan ve mizah olarak ağızlarından bir kelime kaçıran bu sahâ bilerin imandan sonra küfre git­tiklerini ALLAH, iste bu âyetiyle beyân etmiştir,
İşte bu şüpheye dikkat et!.. Zira diyorlardı ki; AL-LAH'tan başka ilâh olmadığına şehadet eden, namaz kılan ve oruç tutan müslümanları tekfir mi ediyorsunuz ?.
Sonra cevabına dikkat et Zira bu, zikret- tiklerimizin en faydalı olanıdır.
Yine ona delil; teslim olmalarına, ilim sahibi ve iyi olmalarına rağmen Beni İsrail hakkında Allah'ın ifadesidir. Zira onlar Hz. Musa'ya diyorlar di ki : "Onların ilâhları olduğu gibi bize de bir ilah yap."
Yine bazı sahabiler Hz. Peygambere "Bize Zâti Envât yap" demişler ve Hz. Peygamber (S.A.V.) de bunun, Beni İsrailin "Bize bir ilâh yap" demelerine benzediğini yemin ederek söylemiştir.

Bilmeden şirke düşüp tövbe eden müslümanın hükmü
Bu kıssa anlatıldığı zaman müşrikler itiraz ederler ve derler ki :'
Benî İsrail ve "Bize zâtı Envât yap" diyenler de küfretmemişlerdir."

(Araf:7/138)

Aslında Beni İsrail ve yine Hz. Peygamberin sahabileri bunu yapmamışlardı demek lâzımdır.'Çünkü İsrail oğulları onu yapmış' olurlarsa kâfir olurlar. Yine şüphesiz ki Hz. Peygamberin ikazından sonra, sahabiler fikirlerinden vaz geçmeselerdi ve istediklerini edinmiş olsalardı ; küfrederlerdi. Bizim de demek istediğimiz bu dur.
Fakat bu kıssa ifade eder ki; müslüman ve hatta âlim, bilmeden şirkin bazı nevilerine düşebilir. Bunun için dikkat etmek ve sakınmak icab eder. Câhilin (tevhidi anladık) sözü, cehaletin büyüğüdür, şeytanın söyletmesidir.
Müslüman müctehid, bilmeden hatalı bir şey konuşur da onunla küfre yaklaşırsa ; hemen onun farkına varır ve tövbe eder. Bu durumda o, Beni İsrail veya Hz. Peygamberden ilâh isteyenler gibi küfretmiş olmaz.
Yine dikkat edilmezse, küfre gidilmese bile haddini aşmış olur. Şu halde müslüman kıssadan hisse almalı ve öğrenmeye çalışmalıdır.

(Kelimei Tevhidin Tevhid için kâfi geldiğini iddia edene red.)
Müşriklerin diğer bir fikirleri daha vardır. Derler ki: Peygamber (S.A.V.) Üsâme'nin "Lâilâhe illâlâh" diyeni öldürmesini şiddetle karşılamış ve ; "Lâilâhe illalâh dedikten sonra mı onu öldürdün?.." demişti. Yine Hz-Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurur:
"Lâilâhe illal lâh diyene kadar insanlarla harbetmekle emrolundum." Ve buna benzer bir çok hadisi şerifler...
Bu cahillere göre; bu sözü (Kelime-i tevhidi) söyleyen kâfir olmaz ve ne yaparsa yapsın öldürülmez.
Bu cahil müşriklere denir ki: Malûmdur ki
Yahudileri kelime-i tevhidi getirdikleri halde Hz. Peygamber onlarla savaşmış ve yok etmiştir.
Hz. Peygamberin sahabîleri de, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed (S.A.V.) in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet eden, namaz kılan ve müslüman olduklarını iddia eden Benî Hanîfe ile savaşmışlardı...
Hz. Ali'nin ateşle yaktığı kimseler, yine böyle idi..
Halbuki bu cahiller, kelime-i tevhidi söylemiş olsa bile meselâ: Ölümden sonraki dirilmeyi ya da islâm'ın bir şartını inkâr eden kimsenin kâfir oldu ğunu ve öldürülebileceğini bizzat kendileri söylerler... Şu halde kelime-i tevhid, bütün peygamberlerin tebliğ ettiği tevhidi inkâr ettikleri vakit faydalı oluyor da, islâmın şartlarından birisini inkâr ettikleri zaman nasıl faydasız oluyor ?. . Çünkü Allah düşmanları hadislerin mânalarını anlamamışlardır.
Hz. Usâme, korku sebebiyle müslüman olduğunu zannettiği kimseyi öldürmüştü, insan da, islâmı kabul ettiğini açıklayınca, bunun aksi ispat edilmeden onu terk etmek gerekir. Allah (C.C.) bu mevzuda şöyle buyurur :
"Ey iman edenler. Allah yolunda harbe çıktığınız zaman (meselelerin) tam açıklanmasını bekleyin."

(Nisa: 4/94)

Bu âyeti Kerime ispat edilmeden hükmün icra edilmediğini beyan eder. Sonra islâm'a muhalif bir şey görülürse ve bu isbat edilirse ; öldürülür. Şayet bu durumda, öldürülemeyecek olsa; âyetteki "ispat"ın mânası kalmaz.
Diğer hadisi şerif ve benzerleri de bunun gibidir. Yani muvahhid ve müslüman kimse, buna münâfı bir hareketi tesbit edilmeden müslüman kabul edilir. Kendisine ceza .verilmez.
Buna delil, Hz, Peygamber (S.A.V.) in hadisleridir. Buyurmuştu ki: "Lâilâhe illallah dedikten sonra mı onu öldürdün ?..",(Buhari-Müslim) "Lâilâhe illallah diyene kadar onlarla harbetmekle emrolundum."(Buhari-Müslim)
Yine Hz. Peygamber (S.A.V.), ibadeti, tehlil ve teşbihi diğerlerinden fazla yapan Havâric hakkında
"Onları bulduğunuz yerde öldürünüz. Onlara yetişirsen Ad kavmi gibi onları öldürürdüm." buyurmuştur. Halbuki onlar sahabiden ilmi öğrenmişlerdi. Fakat Kelimei tevhidleri, ibadetleri, islâmı iddia etmeleri onlara fayda vermemiştir. Çünkü şeriata muhalif hareketleri görülmüştür.
Yahudilerle ve Benî Hanîfe ile yapılan savaşlar, " da aynı şekildedir.
Birisi, Beni mustalik'in Zekâtı vermediklerini haber verince Hz. Peygamber (S.A.V.) onlarla harbe hazırlanmak istemişti. Bunun üzerine ALLAH şu âyeti indirdi :
"Ey îman edenler, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu tahkik edin."

(Hucurat: 49/69

Bu haberi veren, onlar adına yalan söylemişti, Bütün bunlar, Hz. Peygamberin sözlerinden î delil olarak göstermek istedikleri bütün hadislerden
Hz. Peygamber (S.A.V.) in bizim zikrettiğimizi kastettiğini ispat eder.


* * *

Canlı veya Cansız kimseden yardım isteme arasındaki fark

Onların bir başka fikirleri daha vardır. O da kıyamet gününde insanların Hz. Ademden, Hz.
Nûh'tan, Hz. İbrahim'den, Hz. Musa'dan. Hz. İsa'dan yardım dileyecekleri, fakat hepsi mazeret gösterecekleri için sonunda Hz. Muhammed (S.A.V.) e soracakları hususundaki hadisi şeriftir. Derler ki, bu hadisi şerif, Allah'tan başkasından yardım istemenin Şirk olmadığına delildir.
Cevab: olarak deriz ki: Düşmanlarının kalbini mühürleyen Allah ne yücedir !.. Biz, bir yaratıktan onun gücünün yeteceği (yapabileceği) şeyi istemeyi inkâr etmeyiz. Zira Cenabı Allah da Hz. Musa'nın kıssasında "kendi kavminden' (soyundan) olan, düşmanına (galip gelebilmek' için) ondan (Mûsadan) yardım istedi."(Kasas: 28/15) buyurmuştur. Meselâ ; insan, harpte veya başka zamanlarda dostlarından güçlerinin yeteceği şey hususunda yardım isteyebilir... Fakat kabul etmediğimiz ; evliyanın kabirleri başında veya onların bulunmadıkları bir yerde Allah'tan başkasının gücü yetmeyeceği meselelerde onlardan yardım istemek ve hele bunu ibadet kabul etmektir.
Şu halde insanların kıyamet gününde peygamberlerden yardım istemelerinden maksat, hesap amadaki korkulu durumdan müslümanların kurtulabilmeleri için hesabın bir an önce yapılmasını Allah' tan istemeleridir. Bu ise dünya ve âhirette caizdir.
Yine salih bir dostun yanına gidip sahabenin Hz. Peygambere dedikleri gibi, benim için Allah'a dua et demesi de ayni hükümdedir ; caizdir.
Fakat Hz. Peygamberin vefatından sonra, kabrinin yanına gelip kendisinden bir şey istememişlerdir. Aksine selefi salimen bazıları, onun kabrinin yanında Allah'a dua etmeyi bile reddederler. Ya bizzat kendisinden istemek nasıl olur?..
Hz. İbrahim" ateşe atıldığı zaman, daha henüz havada iken Cabrail(A.S.) önüne gelmek
Bir ihtiyacın varmı?... deyince.:
Sana (ihtiyacım) yok' !. Cevabını vermiştir. (Necm: 53/5)
İşte onlar bu kıssayı hikâye ederek; "Eğer Cibril'den yardım istemek şirk olsa idi, O bunu Hz. İbrahim teklif etmezdi" derler.
Cevab: olarak deriz ki : Bu da birinci fikirleri. Zira Cebrail, gücünün yettiği bir şeyde ona faydalı olmayı teklif etmişti. Çünkü o, ilâhi ifade ile "Kuvveti şiddetli (fazla) dır". Allah’ın izniyle o, Hz, İbrahim’in ateşini toprağı ve etrafındaki dağları yerinden kaldırıp meşrik veya mağribe götürebilirdi. Allah ona, İbrahimi uzaklara götürmesini ya da semaya yükseltmesini emretseydi; onu yapardı.
Bu, tıpkı bol malı bulunan zengin bir adama benzer ki: O, bir ihtiyacı karşılamak için fakir bir kimseye bir miktar mal vermeyi teklif eder. Fakir de Allah tarafından hiç kimseye minnet borcu olmayan bir rızık gönderilinceye kadar sabrederek zenginin malını almaktan içtinap edebilir...
Bu, ibadet cinsindeki yardım istemeye veya Şirke hiç benzer mi ?.. Anlayabilseler!..


(Tevhidi Kalple, dille ve âza ile tatbik etmek)
Geçen bölümlerden de anlaşılabilen, fakat çok önemli olduğu ve çok yanılmanın mevzuu bulunduğu için kendisine husûsî bir bahis ayrılmış olan pek mühim bir mesele ile sözlerimize son veriyor ve diyoruz ki :
Şüphesiz tevhid, kalple, lisanla ve amelle olmalıdır. Bunlardan birisi eksik olursa insan, müslüman sayılmaz.
Mesela; bir kimse tevhidi bilse ve fakat onunla amel etmezse; Fir'avn, iblis ve benzerleri gibi kâfirdir, inatçıdır !. .
Bu meselede bir çok insanlar hataya düşerek ; "bu doğrudur. Biz de bunu anlıyor, hak olduğuna şehadet ediyoruz. Fakat tatbik edemiyoruz. Bu gün bizim memlekette bunu yapmak da mümkün oluyor." gibi özürleri beyan ederler. O miskin bilmez ki; kâfirlerin çoğu da hakkı bildikleri halde, bu gibi bazı özürler sebebiyle onu terk ederler. Allah buyurur: "Allah'ın âyetlerini çok az bir paha ile satmışlardır." ve "Onu (hakkı), oğullarını bildikleri gibi bilirler."

(Bakara: 2/146)

Şayet bir kimse, kalbinden inanmadan ve hatta mânâsını anlamadan sadece zahirî yönden tevhîd ile amel ederse; o münafıktır ve hâlis kâfirden daha kötüdür. Zira Allah buyurur : "muhakkak münafıklar, cehennemin en alt tabakasındadır."

(Nisa:3/145)

Bu mesele, uzun bir meseledir. Dikkat ettiğin takdirde insanların sözlerinden de bunu anlayabilirsin.
Meselâ; idare için veya dünyalık ya da mevki korkusu için hakkı bildiği halde onunla amel etmeyenleri,
Yahut sâdece zahiri yönden amel edenleri ve fakat kalbinden neye inandığını sorduğun zaman cevabını veremeyen ve bilemeyenleri... görürsün.
Bu durumda Kur'anı Kerimin iki ayetini iyice bilmiş olman gerekir. Bunlardan birincisi "Özür beyan etmeyiniz : {imandan sonra küfrettiniz!"(Tövbe: 9/66) ayetidir.
Hz. Peygamberle beraber Bizanslılarla savaşa Çıkan bazı saha biler şaka yollu söyledikleri bir kelimeden dolayı küfre gittiklerine göre; birisini idare ederek, veya dünyalık ya da mevki korkusu için küfrü gerektiren şeyleri konuşan ve onunla amel eden kimse; o şakadan çok daha büyüğünü yapmış olur.
İkinci âyet ise ;
"Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
«Kalbi imanla dolu olduğu halde inkara zorlanan hariç kim iman ettikten sonra Allah'ı inkar eder, kalbini inkara açık tutarsa işte Allah'ın gazabı onların üzerinedir. Bunlara büyük bir azab da vardır. Bunun sebebi dünya hayatını ahirete tercih etmeleri ve Allah'ın kafirleri doğru yola sevk etmemesidir.»"
(Nahl: 106-107)

Cenabı ALLAH bu ayette yalnız içten inanıp zorla aksi söyletilen kimseyi mazur görmüştür.
Bundan başkası, ister korku ile, ister idare ten, ister vatanım, akrabalarını, malını düşünerek yapmış olsun ; îmândan sonra küfretmiş saydır. Mizah ve benzeri şekiller de aynı hükümdedir.
Âyeti Kerime iki cihetten bu mânâya delâlet eder
1) "İkraha uğratılanlar" ifadesidir. Burada Cenabı Allah, zorlananlardan başkalarını istisna etmemiştir. İnsan da : Yalnız söz veya fiil için ikrah edile ir. İçten inanmak için ise zorlama yapılamaz.
2) "Onlar dünya hayatını âhiret'e tercih ettiler" ifadesidir. Buna göre de bu küfür ve azab, itikattan, haletten, dine düşmanlıktan veya küfrü sevmekten değildir. Bunun sebebi, dünya ve dünyalık tesisidir. dine tesir etmiştir.
Yüce ALLA H daha iyi bilir.
Salatü selâm Peygamberimiz Hz. Muhammed’e O'nün âl ü ashabına olsun... .



* * *
 
Üst Alt