Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sünnetullaha Iman

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Sünnetullah'a İman

Sünnetullah gerçeği ile karşılaşan müslümanların bu gerçek ile doğrulabilmeleri için, Sünnetullah gerçeğine yakinen iman etmeleri gerekmektedir. Bir hükmü bilmek, bu hükümle doğrulabilmek için yeterli değildir. Birçok yazımızda değindiğimiz gibi bir hükmü bilmek ile bu hükme iman etmeyi birbirinden ayrı değerlendirmemiz gerekir.

Bilmek ve bilinene iman etmek!..

Ne fark var aralarında?

Kendimizi ve bizi kardeş bilen müslümanları aldatmadan açık sözlülük ile şu cevabı verebiliriz; "Bilmek ve bilinene yakinen iman etmek arasında ne fark varsa bizler ile ashab-ı kiram arasında da o kadar fark vardır; Bizim bildiğimiz birçok hükmü o kutlu insanlar da biliyor ancak bizden farklı olarak bu hükümlere yakinen iman ediyorlardı.



Bilen bir insan oturabilir..



Salt bilgiyi putlaştırarak, bildiklerini yaşamadan, bildiklerini yaşatmadan bilmediklerini öğrenmeye çalışabilir. Bildiklerine yakinen iman eden insanlarda ise böylesi tavırlar yoktur. "Kalk" hükmüne iman eden bir müslümanın oturması veya oturmaya rıza göstermesi mümkün değildir. Nitekim Kur'an'ı Kerim'de zikredilen birçok Rabbani eylem "Ey bilenler" ifadesiyle bilenleri değil, "Ey iman edenler!." ifadesiyle, iman edenleri muhatap almaktadır. Kur'an'ı Kerimin muhatap aldığı bu müslümanlar, yine Kur'an'ı Kerim'de tarif ve tafsil edilen müslümanlardır.



Günümüzde yaşayan ve Kur'an'ı Kerim'e muhatap olduklarını söyleyen müslümanlar, acaba Kur'an'ı Kerim'in muhatap aldığı müslümanlar mıdır?



Bu soruya düşünmeden olumlu cevap verenler, Kur'an'ı Kerim'i ve günümüz müslümanlarını tanımayan kimselerdir. Mesela Kur'an'ı Kerim'de müslümanları, cahiliyyeyi ve bütün insanları muhatap alan ayet-i kerimeler vardır. Günümüz müslümanlarını, (müslümanları muhatap alan değil) cahiliye mensuplarını muhatap alan ayet-i kerimeler ile ikaz etmek durumunda kaldığımız zaman,



İşte o zaman,



Müslüman olduklarına hüsnüzan ettiğimiz bu kimselerin ne durumda olduklarını açıkça müşahede ediyoruz.



Yaşadığımız çağdaki insanları olumsuz yönde etmeyen diğer bir durum, Kur'an'ı Kerim'in bindörtyüz yıl önce nazil olmasıdır. Meseleye yüzeysel bakan insanlar, bindörtyüz yıl önce nazil olan ve güncelliğini yitirmiş eski bir kitaba yaklaşım psikolojisi içindedirler. Bu psikoloji değişik dozlarda birçok müslümanda da bulunmaktadır.



Bindörtyüz yıllık bir Kitab'a yaklaşım psikolojisi!.



Bu psikoloji nedeniyledir ki,



Allah (c.c.)'ın hükümlerine ve Kur'an'ı Kerim'e iman ettiğini söyleyen birçok kimse, Kur'an'ı Kerim'i okuma arzusunu ve merakını duymamaktadır. Bu kimselere Kur'an'ı Kerim'den bazı ayetler okuduğunuz zaman boş ve anlamsız gözlerle size bakmaktalar ve kupkuru bir ifade ile "Evet, doğru" demektedirler. Kur'an'ı Kerim'i bindörtyüz yıl önce nazil olan ve güncelliğini yitirmiş bir kitap olarak kabul ettikleri için, karşılaştıkları ayet-i kerimeleri düşünmeye, anlamaya ve hatta dinlemeye gerek duymadan, kabul ve tasdik ettiklerini söyleyebil*mektedirler. Kitabı reddedenlerin birçoğunda da aynı psikoloji bulunmaktadır. Onlar da bindörtyüz yıllık, eski ve güncelliğini yitirmiş bir Kitab'ı reddettiklerini zannetmektedirler.



Oysaki bindörtyüz yıl önce nazil olan bu yüce Kitap dünümüzden, bugünümüzden, yarınımızdan ve geleceğimizden kesin haberler vermekte ve bu özelliği ile zamanlar üstü evrensel bir Kitab olduğunu açıkça ilan etmektedir.



Kur'an'ı Kerim'in bugünümüze, yaşadığımız olaylara ve içinde bulunduğumuz duruma hitap ettiğini idrak demeyen müslümanlarda, Kur'an'ı Kerim'e karşı müsbet olmasına rağmen cansız bir tavır vardır. Hz. İsa (a.s.) yeryüzüne inse ve insanlara Kur'an'ı Kerim'den bazı ayet-i kerimeler okusa, hiç şüpheniz olmasın ki bu ayet-i kerimelere karşı dehşetli bir yaklaşım olacaktır. Bu ayet-i kerimeler yeni nazil olmuş gibi insanların gündemine girebilecektir. Hâlbuki aynı ayet-i kerimeler aynı güzellikteki veciz ve heybetli üslubu ile Kur'an'ı Kerim'de yazılı bulunmaktadır.



Ortak sorunumuz,



Hükümleri bilmenin ötesinde, hükümlere yakinen iman etme sorunudur. Bilmek ve iman etmek arasındaki farkı belirginleştirebilmemiz için insanı ve insan fıtratını tanımamız gerekmektedir. Elbetteki insan fıtratının fiziki özellikleri üzerinde değil, psikolojik yapısı üzerinde durmamız ve bu yapıya açıklık getirmemiz gerekecektir.



İnsanlar, yaşadıkları dünyaya yabancı kalmamaları ve ilahi imtihan olan olaylar karşısında müsbet veya menfi tavır gösterebilmeleri için bazı özelliklere sahip olarak yaratılmışlardır. Bu özellikler; dili, ırkı, rengi ne olursa olsun tüm insanların ortak özellikleridir. Bütün insanlarda bulunan bu ortak özelliklere, ortak temayüller de diyebiliriz. Mesela her insan sevmeye, sevilmeye, korkmaya, bilmeye, itaat etmeye, yaşamaya... Vs. meyyal olarak yaratılmıştır. İnsanların yaratılışında olan bu ortak temayüller, insanların fıtratını meydana getirmektedir. Yaratılmış olan bütün insanların fıtratlarında bu ortak temayüller bulunmakta ve dolayısıyla benzerlik göstermektedir.



Yeni doğan bir çocuğun fıtratını oluşturan bu temayülleri, kendilerine has özellikleri olan içi boş kutular olarak tasavvur edebiliriz. Sevmeye ve korkmaya meyyal olmalarına rağmen; nelerin sevilip, nelerden korkulacağını, bilmemektedirler. Daha sonra anne, baba ve yakın çevreden müdahaleler başlar. Fıtraten korkmaya meyyal olan çocuğa; "Şunlardan korkacaksın" denilerek, temayüllerden meydana gelen fıtri boşluklar doldurulmaya başlanır. Çocuklara ister İslami kültür, ister cahili kültür verilsin, bu çocuklarda değişen şey fıtrat değil, fıtri boşluğun içine konan malzemelerdir. Daha açık bir ifade ile ; yetişkin müslümanla, yetişkin kafirin fıtratlarında önemli bir değişiklik yoktur. Bu insanların fıtratlarını oluşturan ortak temayüller, gelişmiş veya az gelişmiş olarak her iki insanda da varlığını sürdürmektedir.



Mü'min ve kafir olan gençlerin her ikisi de sevmeye meyyaldir, korkmaya meyyaldir, sevilmeye meyyaldir, yaşamaya meyyaldir.. Bu iki genç arasındaki değişiklik, fıtri temayüllerde değil, bu temayüller ile sahiplenilen şeylerdedir.



Her ikiside fıtraten korkmaya meyyaldir; müslüman genç Allah'dan korkarken, kâfir genç tağuttan ve güç sahibi gördüğü müstekbirlerden korkmaktadır.



Her ikiside fıtraten sevmeye meyyaldir; müslüman genç Rabbani ölçüye göre sevilmesi gerekenleri severken, kâfir olan cahili ölçüye göre sevilmesi gerekenleri sevmektedir.



Her ikisi de fıtraten sevilmeye meyyaldir; müslüman genç Allah (c.c.) ve Rasulü (s.a.v.) tarafından sevilmeyi isterken, kafir olan, toplum ve çevresindeki değer verdiği insanlar tarafından sevilmek istemektedir.



Her ikisi de fıtraten var olmaya ve bu varlığı yaşamaya meyyaldir; müslüman genç gerçek ve ebedi olan cennet hayatına talip olurken, kâfir olan gördüğü geçici dünya hayatına talip olmaktadır.



Fazlalaştırabileceğimiz bu örneklerden de anlaşılacağı üzere; insanlarda değişen fıtri temayüller değil, bu temayüller ile kabullendikleri şeylerdir.



Tebliğe ve davete ilişkin kitap yazan birçok kardeşimizin yeterince anlayamadığı ve açıklık getiremediği önemli bir husus vardır; Fıtratın tanınması ve tebliğde fıtratın muhatab alınması...



Müslümanların gafil olduğu bu meseleden, şeytan aleyhillane gafil değildir. Şeytan, insan fıtratını tanımakta, fıtratı muhatab almakta ve fıtratla uyuşabilecek vesveseler vererek, o insanı sapık ve karanlık vadilere sürükleyebilmektedir. Fıtraten korkmaya meyyal olan insanlara; müstekbir korkusu, açlık korkusu, hapis korkusu ve işkence korkusu... vs. gibi vesveseler verirken, bu insanların fıtratını muhatap almaktadır.



Kur'an ve Sünnetin bütünlüğünde beyan edilen Rabbani mesajın; insan fıtratına ve toplum psikolojisine muhteşem bir yaklaşımı vardır. Bu yaklaşımlardaki inceliği ve hikmeti idrak edebilecek olan kardeşlerimiz, insan fıtratını ve toplum psikolojisini de idrak edeceklerdir, islam, insan fıtratını muhatap almakta ve temayüllerden meydana gelen fıtri boşlukları, Rabbani değerler ile doldurmaktadır. Çünkü islam, insan fıtratının boşluk kabul etmediğini, boşluğa karşı tahammülsüz olduğunu bilmektedir.



İslam bilir;



Müdahale etmediği, kontrol altına almadığı, biçimlendirmediği, doldurmadığı fıtri boşlukların, şeytan ve dostlarının müdahalesine maruz kalacağını, onlar tarafından şeytani malzemelerle doldurulacağını...



Evlatlarımızı, yavrularımızı ve kardeşlerimizi yetiştiren mü'mine bacılarımız ve genç annelerimiz bu ciddi meseleye önemle dikkat etmeleri gerekmektedir.



Ey mü'mine bacılarımız !



Sizler İslam toplumunun mürebbiyelerisiniz, bu toplumun en aziz öğretmenlerisiniz. Sizlerin terbiyesi ve kutlu öğretisi altında yetişebilecek olan kardeşlerimiz, dava yolunda bizlerin gururu olacaktır. Bu çok önemli ve büyük görevi yerine getirirken, çocuklarımızın fıtratını lütfen göz önünde bulundurunuz. Temayüllerden meydana gelen fıtratın boşluk kabul etmediğini, sizin doldurmadığınız fıtri boşlukları şeytan ve dostlarının dolduracağını bilerek; tertemiz olan fıtratlara, tertemiz olan Rabbani değerleri sununuz.



Biliniz,

Çok iyi biliniz ki,



Farkına varamayıp yok kabul ettiğiniz, önemsemediğiniz, ihmal ettiğiniz bazı fıtri temayüller şeytan ve dostlarının müdahalesine maruz kalacaktır. Yetişmekte olan yavrumuz, evde ve yakın çevresinde dolduramadığı fıtri boşluğunu, başka çevrelerde doldurmaya çalışacaktır.



Dünyayı tanımayan, iyi ve kötü, doğru ve yalan nedir bilmeyen çocuklarımız, belli bir yaşa kadar duydukları ve gördükleri her şeyi alırlar. Mesela siz onlara bir masal anlatırsınız. Bu size göre masaldır. Masalın ve yalanın ne olduğunu bilmeyen çocuklara göre gerçek bir olaydır. Siz masalı anlatırken, onlar hayal dünyalarında bu masalı canlandırarak yaşarlar. Masalda verilmek istenen mesaj ne ise, o mesajı büyük bir sadakatle alırlar. Şeytan ve dostları bu nedenle değişik masallar hazırlatmakta ve özellikle televizyonlarda gösterime koyarak, çocuklarımızın temiz dünyasına girmektedirler.



Çocuklarımıza yiyecek olarak ne verdiğimize, ne yedirdiğimize dikkat ettiğimiz gibi; onlara ne anlattığımıza, ne duyurduğumuza ve ne gösterdiğimize de dikkat etmeliyiz.



Evet, bunlara, bütün bunlara dikkat edebilmeliyiz ki; çocuklarımızın, özlediğimiz müslümanlar olabilmeleri için, umud ve dua etmeye hakkımız olabilsin.



İslam insan fıtratını muhatap aldığı gibi; şeytan aleyhillanenin de insan fıtratını muhatap aldığını belirtmiştik. İslam, fıtratı muhatap alarak bir insana yaklaştığında; vereceği mesele ile ilgili o insanın fıtri boşluğunda şeytani malzeme varsa bunları inkâr etmekte ve temizlediği fıtri boşluğa hayat dolu gerçeği sunmaktadır. Rabbani tebliğin özü olan "La ilahe illa Allah" gerçeğinde; tebliğe muhatap olan insan nasıl ki sahte ilahları inkâra ve Allah (c.c.)'i yegâne Rab olarak tasdik etmeye davet ediliyorsa; davetle ilgili diğer meselelerde de Rabbani yaklaşım aynıdır. Bu meselelerde de cahili değerleri inkâra, Rabbani değerleri tasdik etmeye davet vardır.



Hükümle karşılaşmak ve hükmü bilmek ile hükme iman etmek arasında fark olduğunu zikretmiştik. Duyulan veya okunan ayetleri bilmek ile, bu ayetlere iman etmek arasındaki farkı aynı düzlemde değerlendirebiliriz.

Herhangi bir konuda, birbiriyle çelişen veya birbiriyle uyuşmayan birçok görüşler olabilir. Her görüş, konuya yaklaşım mantığına ve kullandığı değer ölçüsüne göre sıhhatli ve doğru bir görünüm arz edebilir. Beşer kaynaklı birçok görüşte doğruluk ve yanlışlık ihtimali bulunduğu için; bu görüşlerle karşılaşan insanlar, bu görüşleri bilmek ile yetinebilirler. Bu bilgilerde kesinlik olmadığından, birbirlerini tekzip ve inkâr ettiremezler. Herhangi bir konuda, birbiriyle uyuşmayan değişik görüşlerin aynı anda, aynı insanda bulunabilmesi bu nedenledir. Bu insan, herhangi bir konudaki değişik görüşleri bilmesine rağmen, bu görüşlerden hiçbirisine iman etmemiştir. Çünkü bir hükme, bir görüşe iman etmek; görüşün ve hükmün doğruluğuna inanmak, bundan emin olmak demektir. Herhangi bir görüşün doğruluğuna inanıp, bundan emin olan kimse, o görüşe iman etmiş olur ki; bu görüşe iman, bu görüşle çelişen diğer görüşleri inkâr etmeyi gerektirir. Bu nedenle, bir hükme iman etmek; bu hükümle çelişen, bu hükümle uyuşmayan diğer hükümleri inkâr etmek anlamına gelir.



Hak bir hükümle karşılaşan müslümanın bu hükmü düşünmesi, kendi iç dünyasına ve fıtratına yönelerek bu hükümle çatışan, bu hükümle uyuşmayan cahili görüşleri, cahili değerleri inkâr ederek ayaklar altına alması ve karşılaştığı hak hükümle ilgili olan fıtri yönünü bu şekilde arıtarak, hükmü tasdik etmesi gereklidir.



Bu yapılıyor mu?



Bütün Rabbani hükümlere bu şekilde yaklaşılıp, bu şekilde iman ediliyor mu?



Boynumuzu bükerek hafif bir fısıltı ile "Hayır" diyeceğiz. Bu fısıltılarımız birleşerek, yaşadığımız coğrafyada bizleri utandıracak ve bizlere, bizleri tanıtacak bir haykırış olacaktır.,



HAYIR !



Karşılaştıkları Rabbani hükümleri tasdik etmelerine rağmen, bu tasdiğin gereği olarak cahili görüşleri inkâr etmeyen kimselerin iç dünyası, büyük şehirlerde kurulan "bitpazarı" görünümündedir. Birbirine zıd, birbiriyle uyuşmayan birçok unsur, bitpazarı görünümündeki bu iç dünyalarda bir arada yaşayabilmektedir!.



Hakkı kabul ve tasdik etmelerine rağmen, iç dünyalarına yönelerek bu hak ile çatışan batıl görüşleri tesbit ve inkâr etmedikleri için, hak ve batıl görüşler aynı dünyada yaşayabilmektedir.



İman hakkında bu kısa bilgiyi verdikten sonra "Sünnetullah'a iman" ifadesi ile ne kastettiğimiz daha açık anlaşılabilecektir. Sünnetullah gerçeğine iman eden müslümanlar, bu gerçeğe ilişkin herhangi bir şüphe ve korku taşımayan müslümanlardır. Bu kutlu müslümanlar, ellerinde tuttukları taşı bıraktıkları zaman bu taşın yere düşeceğine nasıl inanıyorlarsa,



Zikredilen Sünnetullah gerçeğine de aynı kesinlik ile inanan, iman eden müslümanlardır.



İman ettikleri Sünnetullah gerçeği ile doğrulan ve Sünnetullah'ın gerektirdiği tebliği İslami bir kişilikle gündeme getiren bu müslümanlar, aynı zamanda Sünnetullah'a ilişkin İlahi vaadlere mazhar olan müslümanlardır.

 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Yaşadığımız çağdaki insanları olumsuz yönde etmeyen diğer bir durum, Kur'an'ı Kerim'in bindörtyüz yıl önce nazil olmasıdır. Meseleye yüzeysel bakan insanlar, bindörtyüz yıl önce nazil olan ve güncelliğini yitirmiş eski bir kitaba yaklaşım psikolojisi içindedirler. Bu psikoloji değişik dozlarda birçok müslümanda da bulunmaktadır.



Bindörtyüz yıllık bir Kitab'a yaklaşım psikolojisi!.



Bu psikoloji nedeniyledir ki,



Allah (c.c.)'ın hükümlerine ve Kur'an'ı Kerim'e iman ettiğini söyleyen birçok kimse, Kur'an'ı Kerim'i okuma arzusunu ve merakını duymamaktadır. Bu kimselere Kur'an'ı Kerim'den bazı ayetler okuduğunuz zaman boş ve anlamsız gözlerle size bakmaktalar ve kupkuru bir ifade ile "Evet, doğru" demektedirler. Kur'an'ı Kerim'i bindörtyüz yıl önce nazil olan ve güncelliğini yitirmiş bir kitap olarak kabul ettikleri için, karşılaştıkları ayet-i kerimeleri düşünmeye, anlamaya ve hatta dinlemeye gerek duymadan, kabul ve tasdik ettiklerini söyleyebil*mektedirler. Kitabı reddedenlerin birçoğunda da aynı psikoloji bulunmaktadır. Onlar da bindörtyüz yıllık, eski ve güncelliğini yitirmiş bir Kitab'ı reddettiklerini zannetmektedirler.



Oysaki bindörtyüz yıl önce nazil olan bu yüce Kitap dünümüzden, bugünümüzden, yarınımızdan ve geleceğimizden kesin haberler vermekte ve bu özelliği ile zamanlar üstü evrensel bir Kitab olduğunu açıkça ilan etmektedir.



Ellerine saglik güzel bir yazi ve bu yazidaki bu kisimsa öyle can aliciki,hemen aklima söyle bir sey geldi"Her yüzyilda bir müstehit"safsata durumuna getirlmis.

Nedeni ise yukarida tam tarif edilmis, tarifi yapilan insan yaklasimi.Günceligini yitirmis ve yeniden yorum bekliyorlar ve bu yorumuda bir müctehit ile olacagini sanmalari.

O nedenle alemlere Rahmet olan Allahin Resulü sersenis ile"Kavmim Kurani terk etti"diye Alemlerin Rabbine sikayet ediyor..

Bu Kitabta tam 55 ayette direk akla,yaklasik 200 ayettede dolayli olarak akla hitab eden Kurani okumadan kabul etmek sadece birilerinin anlatimiyla anlariz piskolojisi hakim ne yazikki!!!!


Iste sorunun en bariz bir örnekle Evrensel olusunu kabulde hemen evet diyen ama hükümlerine gelince yok öyle sey olurmuyla ugrasilmasi bu bahsedilen gecmis/Günümüz ve gelecegimizi aciklayandan kopmamiza neden olmustur..

 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Selam

Mücahid bu satırlar bana Mehmed Alagaş' ı hatırlattı. Yanılmıyorum değil mi?

Bu arada yazı için teşekkürler.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Selam
Mücahid bu satırlar bana Mehmed Alagaş' ı hatırlattı. Yanılmıyorum değil mi?
Bu arada yazı için teşekkürler.

Yanılmıyorsun, bana da öyle hatırlattı, bir farkla, said hakim'miydi??? :)
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Bence de güzel bir yazı. Paylaşımın için sağol mücahid.

Okuduktan sonra bende de kalan tortu şu oldu ki; safsata bana kalırsa mücdehitlikte değil, bilakis "insanların mantalitesinde" Çünkü Din'in ahkamları değişmiyor, o neden ile müctehidler Din hükümlerini değiştirmiyor; insanların, yaşamadıkları için zamanla kaybolan muhakemelerini yeniliyor. Din'de yenilik derken, Din olgusunun kendi içinde bir yenilik değil, insanların kavrayış ve anlamlarında yatan düşüncelerde yenilik!, olsa gerek diyorum.

Batıl, hurafe anlayışların zamanla Dini kisvelere bürünüp karşımıza "din" diye çıkarılmasını kıran alimlerdir zaten mücdehitler.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Evet chamdali ve eba zerr haklısınız yıllardır severek okuduğum değerli insana ait bir yazı ALLAH ondan razı olsun .Her zaman ufkumuzu genişleten bir perspektif sundu. Bekir,Radikal ve metin kardeşlerim ALLAH sizlerden de razı olsun.Kadir kıymet bilenlerin okumuş olması sevindirici Dua ile
 
Üst Alt