1921'de ölen Avusturyalı Yahudi Müsteşrik Agnas Geldizher "İslâmi Araştırmalar" kitabında şunu yazdı: "Kültür tarihi açısından Muhammed'i kendi halkı nazarında bir Peygamber olarak yapan öğretilerinde icad ediciliğin ve dahililiğin var olması bizi ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren husus; Muhammed'in kendi öğretilerinin tümünü Yahudilikten ve Hıristiyanlıktan almasıdır." Müsteşrik Maksim Rodenson şöyle yazdı: "Bir grup insanların Rasûl'deki durumu vahy olarak saymaları idraksizlikten ileri gelir." Volteir’ de Hz. Muhammed (s.a.v)'e çattı ve birçok müsteşrik Hz. Muhammed'e taarruz ettiler. Peygamber olmadığını veya vahy olmadığını veyahut kendisine vahy edilmediğini göstermeye çalıştılar. Peygamberliği veya vahy olması hakkında şüphe ve kuşku meydana getirmek için çok uğraştılar.
Bu müsteşrikler böyle konuyla uğraşırken ilmi araştırma yaptıklarını ve objektif şekilde meseleye baktıklarını iddia ediyorlar. Halbuki, ilmi araştırmalardan ve objektiflikten çok uzaktırlar. İslâm'a karşı besledikleri kin ve nefret kendilerini bu işe sevk ediyor: Çünkü, İslâm'ı yıkmaya çalışıyorlar. Bu nedenle, İslâm'ın Rasûl'ü olan Hz. Muhammed'e taarruz ediyorlar. İddia ettikleri ilmi araştırma ve objektiflik, İslam konusu olunca ortadan kalkıyor. Kendisine Muhammed Esed adı veren Leopolde Weiss, "Yolların Ayrılış Noktasında İslâm" adlı kitabında şöyle yazıyor: "Müsteşriklerin İslam aleyhine haksızca yazmaları ırsi bir iç güdü olduğu gibi haçlı seferlerin meydana getirdiği etkiler üzerine kurulu doğal bir özelliktir." Aynı kitapta müsteşriklerin birer misyoner olduklarını gösteriyor. Şöyle yazıyor: "Gerçek olan, çağdaş asırlardaki müsteşrikler Hıristiyanlık için birer misyonerlerdir." ve şöyle devam ediyor: "İslâm Dünyası, kendisinden Avrupa'nın istifade ettiği kadar ondan (Avrupa'dan) istifade etmedi. Fakat, Avrupa bu iyiliği tanımadığı gibi nankörlük yaptı. Şöyle ki; İslâm'a karşı besledikleri kin ve nefreti azaltmadılar, tersini yaptılar. Kinlerini, nefretlerini ve buğzlarını artırdılar. Ve bu, bir huy oldu. Avrupa'da müslüman kelimesinden söz edilince kin ve nefret Avrupa halklarının duygularına hakim olur." Müsteşrikler, birer Hıristiyan misyoner olmakla beraber birer resmi misyonerler olup sömürgeci Batı'nın birer askerleridir. Birbirlerine derince düşman olan Hıristiyanlar, İslâm'a ve müslümanlara karşı ittifak ettikleri gibi hiç bir şeye karşı ittifak etmediler. Halbuki; onlar, inançla ilgili hususta birbirlerine düşmandırlar. Birbirlerine buğz ediyorlar. Rumlar'ın hakimiyeti altında bulunan Lefkoşe'de (27.01.1990 da) Orta Doğudaki bütün kiliselerin temsilcilerinin on yedi günlük toplantıları sona erdi, ortak bildirilerinde yazdıklarına göre İslâm Dünyası'ndaki yaşayan insanların çoğu müslüman olmasına rağmen burada misyonerlik için işbirlik yapacaklarını anlaştılar. Bu toplantıyla ilgili haber de şöyle geçti: "On beş yüzyıldan beri bu toplantıya benzer bir toplantı yapılmadı. Diğer kiliseleri tanımayan Katolik Kilisesi onlarla buluştu." Bu olay, gerçeği sömürgeci olan Hıristiyan Dünyası'nın İslâm'a ve müslümanlara karşı ne kadar kin ve buğz besledikleri ve ne kadar düşman olduğunu gösteriyor. Gösteriyor ki onlar, İslâm'a ve müslümanlara karşı savaşlarını sürdürmede ısrarlıdırlar.
Bu müsteşrikler böyle konuyla uğraşırken ilmi araştırma yaptıklarını ve objektif şekilde meseleye baktıklarını iddia ediyorlar. Halbuki, ilmi araştırmalardan ve objektiflikten çok uzaktırlar. İslâm'a karşı besledikleri kin ve nefret kendilerini bu işe sevk ediyor: Çünkü, İslâm'ı yıkmaya çalışıyorlar. Bu nedenle, İslâm'ın Rasûl'ü olan Hz. Muhammed'e taarruz ediyorlar. İddia ettikleri ilmi araştırma ve objektiflik, İslam konusu olunca ortadan kalkıyor. Kendisine Muhammed Esed adı veren Leopolde Weiss, "Yolların Ayrılış Noktasında İslâm" adlı kitabında şöyle yazıyor: "Müsteşriklerin İslam aleyhine haksızca yazmaları ırsi bir iç güdü olduğu gibi haçlı seferlerin meydana getirdiği etkiler üzerine kurulu doğal bir özelliktir." Aynı kitapta müsteşriklerin birer misyoner olduklarını gösteriyor. Şöyle yazıyor: "Gerçek olan, çağdaş asırlardaki müsteşrikler Hıristiyanlık için birer misyonerlerdir." ve şöyle devam ediyor: "İslâm Dünyası, kendisinden Avrupa'nın istifade ettiği kadar ondan (Avrupa'dan) istifade etmedi. Fakat, Avrupa bu iyiliği tanımadığı gibi nankörlük yaptı. Şöyle ki; İslâm'a karşı besledikleri kin ve nefreti azaltmadılar, tersini yaptılar. Kinlerini, nefretlerini ve buğzlarını artırdılar. Ve bu, bir huy oldu. Avrupa'da müslüman kelimesinden söz edilince kin ve nefret Avrupa halklarının duygularına hakim olur." Müsteşrikler, birer Hıristiyan misyoner olmakla beraber birer resmi misyonerler olup sömürgeci Batı'nın birer askerleridir. Birbirlerine derince düşman olan Hıristiyanlar, İslâm'a ve müslümanlara karşı ittifak ettikleri gibi hiç bir şeye karşı ittifak etmediler. Halbuki; onlar, inançla ilgili hususta birbirlerine düşmandırlar. Birbirlerine buğz ediyorlar. Rumlar'ın hakimiyeti altında bulunan Lefkoşe'de (27.01.1990 da) Orta Doğudaki bütün kiliselerin temsilcilerinin on yedi günlük toplantıları sona erdi, ortak bildirilerinde yazdıklarına göre İslâm Dünyası'ndaki yaşayan insanların çoğu müslüman olmasına rağmen burada misyonerlik için işbirlik yapacaklarını anlaştılar. Bu toplantıyla ilgili haber de şöyle geçti: "On beş yüzyıldan beri bu toplantıya benzer bir toplantı yapılmadı. Diğer kiliseleri tanımayan Katolik Kilisesi onlarla buluştu." Bu olay, gerçeği sömürgeci olan Hıristiyan Dünyası'nın İslâm'a ve müslümanlara karşı ne kadar kin ve buğz besledikleri ve ne kadar düşman olduğunu gösteriyor. Gösteriyor ki onlar, İslâm'a ve müslümanlara karşı savaşlarını sürdürmede ısrarlıdırlar.