Abdullâh bin Mübârek gazâya gitmişti. Bir kâfirle cenk ediyordu. Namaz vakti gelince, kâfirden vakit isteyip namazını kıldı, kâfirin ibâdet vakti gelince, o da mühlet istedi. Yüzünü puta koyunca, Abdullâh, içinden:
"-İşte şu ânda ona karşı zafer kazanma zamanı!" deyip, onu katletmek için kılıcını çekerek yanına geldi. Tam bu esnâda:
"-Yâ Abdullâh! Ahdinde dur, şüphe yok ki verilen sözün sorumluluğu vardır." (İsrâ, 34) diye bir ses duydu ve ağladı. Kâfir başını kaldırınca, başının ucunda çekilmiş kılıçla duran Abdullâh'ın ağlamakta olduğunu görünce:
"-Sana ne oldu?" diye sordu. Abdullâh durumu anlattı ve:
"-Senin vesîlenle bizi itâb ettiler!" dedi. Bunun üzerine kâfir bir nâra atıp:
"-Düşmanı için dostunu azarlayan böyle bir Allâh'a baş kaldırmak ve karşı gelmek nâmerdliktir." dedi ve İslâm'ı kabul edip Allâh yolunda sâlih bir kul oldu.
"-İşte şu ânda ona karşı zafer kazanma zamanı!" deyip, onu katletmek için kılıcını çekerek yanına geldi. Tam bu esnâda:
"-Yâ Abdullâh! Ahdinde dur, şüphe yok ki verilen sözün sorumluluğu vardır." (İsrâ, 34) diye bir ses duydu ve ağladı. Kâfir başını kaldırınca, başının ucunda çekilmiş kılıçla duran Abdullâh'ın ağlamakta olduğunu görünce:
"-Sana ne oldu?" diye sordu. Abdullâh durumu anlattı ve:
"-Senin vesîlenle bizi itâb ettiler!" dedi. Bunun üzerine kâfir bir nâra atıp:
"-Düşmanı için dostunu azarlayan böyle bir Allâh'a baş kaldırmak ve karşı gelmek nâmerdliktir." dedi ve İslâm'ı kabul edip Allâh yolunda sâlih bir kul oldu.