Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Siz havada uçan birisini gördüğünüz zaman hemen o kimsenin fazîletli, kerâmet sâhibi birisi sanmayın

  • Konbuyu başlatan beyaz_ýþýk
  • Başlangıç tarihi
B

beyaz_ýþýk

Guest
Siz havada uçan birisini gördüğünüz zaman hemen o kimsenin fazîletli, kerâmet sâhibi birisi sanmayın

Bâyezîd-İ Bİstâmî hazretleri "rahmetullahi aleyh" nuyurdular ki:

"Siz havada uçan birisini gördüğünüz zaman hemen o kimsenin fazîletli, kerâmet sâhibi birisi olduğuna hüküm vermeyin. Hatâ edebilirsiniz. O kimsenin hakîkaten fazîlet ve kerâmet sâhibi olduğunu anlamak için, İslâmiyetin emirlerine uymaktaki hassasiyetine, Peygamber efendimizin ahlâkı ile ahlâklanması ve sünnet-i seniyyeye uymasına, hakîkî İslâm âlimlerine olan muhabbet ve bağlılığına bakın. Bunlar tam ise, o kimse fazîlet ve kerâmet sâhibidir. Bunlara uymakta en ufak bir gevşeklik ve zayıflık bulunursa, o kimse için fazîlet ve kerâmet sâhibidir, demek mümkün olmaz."

"Yâ Rabbî! Sana kavuşmak nasıl mümkün olur?" diye duâ ettim. Bir nidâ geldi, "Nefsini üç talakla boşa" diyordu."

"Bu kadar zahmet ve meşakkatlere, sıkıntılara katlanarak aradığımı, annemin rızâsını almakta buldum. Çok basit gibi gelen anne rızâsını almanın, bütün işlerin evvelinde lâzım olduğunu anladım."
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Imam Rabbani'de, Keramet Uçmaktaysa Sinekler'de Uçuyor Diyordu...
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
keramet uçmakla olsa, kuşlar da uçuyor,
keramet su üstüne yüzmekse , otlar da yüzüyor,
keramet tayy-i mekansa, şeytan da yapıyor,
keramet o kişiye baktığınızda hak hatırlanıyor mu işte odur...
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         


İSTİDRAC

Allah'a isyanda çok ileri giden insanların, Allah'ın kendilerine verdiği mal, başarı ve sıhhat gibi nimetlerle isyanların daha da artırmaları ve sonuçta helâk olmaları.

Allah'a tam olarak itaat eden veya en azından iradelerini itaat yolunda azamî derecede kullanan kullar olduğu gibi; Allah'a isyanda, İslâm'a, dolayısıyla hakka, adalete, insaniyete, kısaca Allah'a kul olmaya karşı çıkışta ölçü tanımayan kişiler de vardır. Bu iki gruptan birinciler Allah'ın velilerini oluştururken, ikinci grubu ise, ins ve cin şeytanlarının kendilerine sürekli olarak İslâm'a ve müslümanlara karşı çıkmayı 'vahyettiği', gizli gizli fısıldadığı Şeytan'ın velileri oluşturmaktadır. Allah, velîlerine zaman zaman ikramlarda bulunur; Kâinatın işleyişinde kudretine perde yaptığı sebepleri onlar için bir derece ortadan kaldırıp, normal sıradan insanlara olağanüstü gelen bazl fiilleri veli kullarının elinde yaratır; bu tür ikramlara İslâmî terminolojide' kerâmet' denmektedir ki, en büyük kerâmet de Sırat-ı Müstakim üzerinde sapmadan gidebilmektir.

Yukarda belirtildiği gibi, Allah'ın velîlerinin karşısında, Şeytan'ın velileri de vardı. Bunlar, sürekli olarak Allah'ın dinine ve bu din'in bağlılarına karşı çıkıp, savaş açarlar. Bu yetmiyormuş gibi, kendileri de bazen açıktan, bazen münafıkça bir tavırla -"biz ıslahçıyız" diyerek- yeryüzünde fesat ve fitne çıkarırlar. Bunlar, her şeyden önce 'fasık', yani her türlü günahı rahat rahat ve içlerinde en ufak bir burkuntu duymadan işleyen kimselerdir. Eğer bir memlekette bu tür kişilerin yaptıklarına ses çıkarılmaz, her türlü fıskları ve yaktıkları fitne-fesat ateşi söndürülmeğe çalışılmaz, daha açık deyişle, 'ma'ruf' emredilip, 'münker' yasaklanmaz; tam tersine 'münker'ler emredilir, 'ma'ruf' yasaklanırsa o memleket bir bakıma 'helâki hak etmiş demektir. Bu şekilde helâki hak etmiş olan memleketlerde Allah, fasık, fitneci ve müfsit kişilerin sayılarını daha da artırır; çünkü, toplum iradesiyle artık bunu arzuluyor demektir ve bu yöne yönelmiştir.

"Biz bir memleketi helâk etmek dilediğimizde, orada mütreflere (hayatı gaye edinenlere, bohem hayatı yaşayanlara, acımasız -sömürücü- mal düşkünü kapitalistlere) emrederiz (onların sayılarını çoğaltırız) da, orada fısk ederler "(el-İsrâ, 16/ 17);

"Allah, zaten fasıklardan ve zalimlerden başkasını helâk etmez" (el-en'âm, 6/47; el-Ahkâf, 6/35).


Ama bu helâk etme işi birden olmaz. Fitne ve fesadın kol gezdiği. İslâm'ın unutulup horlandığı bir yere Allah önce uyarıcılar gönderir (es-Şarâ, 26/208; el-Kasas, 28/59).

Fakat toplumda fitne ve fesadı körükleyen fâsıklar, zâlimler, tâğutlar, mütrefler uyarıcılara ve Allah'a dini'ne karşı cephe aldıkları gibi; çoğunluğu oluşturan yığınlar da genellikle sessiz kalırlar. Bu durum, sözgelimi, Hz. Nuh'un kavminde olduğu gibi, gerektiğinde 950 yıl, yani uzun bir süre devam eder. bu süre içinde Allah tâğutlara, fâsıklara, zâlimlere, hak yola gelmeleri ve aynı zamanda da yaptıklarının helâki hak edecek seviyeye gelmesi izin mühlet verir. Onlar ise bu mühlet verişi anlamazlar, helâk olmayacaklarını, yap tıklarından hesaba çekilmeyeceklerini sanırlar. Ayrıca, belki hayatlarında bir kez olsun başları ağrımadığı gibi, dünya işleri oldukça yolunda gider; en güzel evler onlarındır; en yüksek makamlarda onlar oturur; en iyi yiyip en iyi giyen ve en güzel kadınlara sahip olanlar onlardır:
"Eğer insanlar (hep küfre sapan) bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz o Rahman'ı inkâr eden (ler) in evlerine gümüşten tavanlar, üzerlerine çıkacakları merdivenler; ve evlerine (odalarına) kapılar ve üzerlerine yaslanacakları kolluklar ve altın zinetler yapardık" (ez-Zuhrûf, 43/33-35).

Allah'ın kendilerine verdiği büyük nimetleri, sıhhat, kabiliyet, başarı, makam ve mevkileri; dünya hayatında çıkardıkları her türlü fısk, fitne ve fesatlarına, isyan ve fücurlarına rağmen başlarına ilahî felâketlerin gelmemesini, daha doğru deyişle gecikmesini haklarında hayır sanan Şeytan'ın velileri azgınlıklarında daha da ileri giderler ve sonunda helâktan kurtulamazlar. Fakat, helâklerine kadar içinde bulundukları durum, Allah'ın onları aslında derece derece helâke götürmesinden başka bir şey değildir; yani sadece 'istidrac'tır.


"Ayetlerimizi yalanlayanlar (a gelince); biz onlar bilmedikleri yönden istidraca tabi tutarız (derece derece helâke götürürüz) (el-A'râf, 7/ 192).

Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Allahu Teâlâ'nın bir kula günah islemesine rağmen dünyada sevdiği şeyleri ihsanda bulunduğunu görürseniz bilin ki o istidracdır."


Hz. Peygamber sonra şu ayet-i kerimeyi okudu:
"Kendilerine hatırlatılanları unuttuklarında onlara her şeyin kapısını açtık. Nihayet kendilerine verilen nimetlere sevinip zevke dalınca onları azabımızla ansızın yakalayıverdik. Hemen ümitsizliğe kapılıp şaşkına döndüler. " (el-Enâm, 6/44) (Ahmed b. Hanbel, IV, 145).

Ayrıca mümin olmayanların, kâinattaki kanunlara aykırı olarak gösterdikleri hârikulâde hallere de istidrac denilmiştir.

Meselâ; Hind fakirlerinin uzun süre aç durmaları, ateşte yürümeleri ve su içinde uzun süre havasız durabilmeleri ve vücutlarına şiş batırmaları gibi.


İbrahim Edhem hazretlerine, vecde gelip kendinden geçen bir gençten bahsettiler. Gence üç gün misafir oldu. Gerçekten çok acayip haller gördü. Gencin yediğine baktı. Helal değildi. Onu evine davet edip yemek yedirdi. Gençteki eski aşk ve vecd kalmadı. Genç, (Sen bana ne yaptın?) deyince, o gence, “Sendeki haller şeytandandı, istidraçtı, helal yiyince şeytan giremedi ve esas halin meydana çıktı” buyurdu. (T. Evliya)


 

lotus

New member
Katılım
30 Mar 2007
Mesajlar
407
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Allahu Teâlâ'nın bir kula günah islemesine rağmen dünyada sevdiği şeyleri ihsanda bulunduğunu görürseniz bilin ki o istidracdır."

Seyfullah kardeşim bu bölümü biraz daha açabilirmisiniz
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Şeyhuislam İbn Teymiyye ve Rufailer arasında (Burhan el-Müeyyed'i esas almayan bidatçı Rufailer) çok ilginç bir münakaşa geçmiştir. Rufailer ateşin içinde yürümekte, kendilerinde harikulade şeyler göstermekteydiler. İbn Teymiyye Rufailerin eteşe girmeden önce üzerlerine bir çeşit sıvı sürdüklerini öğrenmişti. Bu sıvı sayesinde ateşten korunuyorlardı. İşte İbn Teymiyye Rufailerin bu hilesine mukabil onlarla şöyle iddialaştı: vücudunuza sirke suyu sürün ve ateşe girin, kerametinizi görelim. Rufailer bu olay karşısında susmak zorunda kalmışlar, sahtekarlıklarıda ortaya çıkmıştır...
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Allahu Teâlâ'nın bir kula günah islemesine rağmen dünyada sevdiği şeyleri ihsanda bulunduğunu görürseniz bilin ki o istidracdır."

Seyfullah kardeşim bu bölümü biraz daha açabilirmisiniz

Nisa Sûresi'nde, "Kim bir kötülük yapar, günah işlerse cezasını mutlaka görecektir.", buyuruluyor. Bu mealdeki ayetlerin gelişinden sonra bazı hassas insanlar Efendimiz (sas) Hazretleri'ne gelerek endişelerini açıklayıp derler ki:

-Ya Resulallah, ne olacak bizim halimiz? Ayetlerde "Kim bir kötülük yapar, günah işlerse cezasını görecektir.", buyuruluyor. Bizler ise günahtan hali olamıyoruz. Bazen nefsimize uyarak, bazen de gaflete dalarak günaha maruz kalıyor, yanlışa düşebiliyoruz. Bunların hepsinin de ahirette cezasını göreceksek nasıl dayanacağız ahirette biriken bunca cezalara?

Efendimiz'in (sas) müjde mahiyetindeki rahatlatıcı cevabı şöyle olur:

-Siz hayat boyunca hiç hastalanmıyor musunuz? Sıkıntı ve üzüntülere maruz kalmıyor musunuz?

-Hastalandığımız da oluyor, sıkıntı ve üzüntülere maruz kaldığımız da oluyor.

-
İşte o sıkıntı ve üzüntüler, işlediğiniz bazı günah ve hataların cezasını teşkil eder. Dünyada çekilen sıkıntı ve maruz kalınan zorluklar günahların kefareti yerine geçer. Şayet sabreder de şikâyetçi olmazsanız.

Allahu Teâlâ'nın bir kula günah islemesine rağmen dünyada sevdiği şeyleri ihsanda bulunduğunu görürseniz ve o kişinin sıkıntıdan yoksun olduğunu görürseniz, kişi hem günahkar hemde dünya zevkelerine nail olmuş ve sevdiği herşey ona verilmişse, bu kişilerin hakkı hatırlamaları iyice güçleşicektir, çünkü kul sıkıntılarla hakkı hatrından çıkarmaz, ve dilinden sürekli düşürmez, ne zamanki sıkıntıya bürünse, işte ozaman duaya sarılıyor, ama bazı günahkar kullara rabbim dua edebilicek sıkıntı nasip etmeyince kişinin günahlarına kefaret olucak ameli olmaz, işte onlar için çetin azap vardır.. Allah sevmediği kuluna sıkıntı verip el açtırmaz. sahabe efendilerimizde başlarına bir sıkıntı gelmediğinde resule müracat edip , Rabbimin onlara kızıp kızmadığını sorarlarmış. neden bir sıkıntı ile karşılaşmadıklarını dile getirirlermiş, çünkü sıkıntılar, hem hakkı hatırlatıcı vesiledir, hem sabrı ile günahlara kefarettir, ilahi makamlara vesiledir. onun için bir kula günahkar olmasına karşın dünyada istediği herşey oluyorsa, bu kul hakkı hatırladan sıkıntılardan mahrum kalıyorduki, işte bu kul için bu ihsanlar istidraçtır. yani Allah dan uzaklaştıran rızıklardır..

Ayetlerimizi yalanlayanlar (a gelince); biz onlar bilmedikleri yönden istidraca tabi tutarız (derece derece helâke götürürüz) (el-A'râf, 7/ 192).
 

lotus

New member
Katılım
30 Mar 2007
Mesajlar
407
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Allah razı olsun kardeşim
 

kafkaskartali

New member
Katılım
10 Haz 2007
Mesajlar
106
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
Sahi Naksibendi Hz.(k.s)lerine dervislerden biri sorar:Derki Efendim bir cok evliyaullahin bir cok kerametlerini görüyoruz.Sizin ise kerametinizi göremiyoruz bunun hikmeti nedir diye sorulunca buyururlarki;bunca günaha ragmen ayakta durabilmemizden daha büyük kerametmi olur.
Rabbim istidracdan muhafaza eylesin.
 

gizemli

New member
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
652
Tepkime puanı
61
Puanları
0
Yaş
38
En büyük keramet Hazret-i Muhammed aleyhisselam'ın şeriatını yaşamak ve her biri bir karanlığı aydınlatan yüce sünnetine tâbi olmaktır.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Keramet arayan varsa kendine baksın. Allah'ın (cc) yarattığı bedeninde her gün ölüm ve yaşam içiçe ve yanyana geçiyor. Tırnak, hepimizde var. İşte bu tırnak uzadığı zaman tabiki doğal olarak keseriz. Kestiğimiz yer hiç acımaz da bir milimetre içeri girsek canımız yanar. Neden ? Çünkü yaşam ve ölüm içiçe bir sarmaldır ve Yüce Rabbül Alemin görmek isteyene bir mucize olarak bedenine yerleştirmiştir.

İşte Allah böyle öğüt veriyor, umulur ki; tutupda sakınırsınız.
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
nefsini terbiye eden, benlik duygusundan kurtulan herkes uçabilir, bunun en bariz örneği de halkten kendini koparıp uzlete çekilmiş tibetli rahiplerdir, bunlar resmen uçuyor, şahsen Allah dilerse ben de uçarım, yalnız nerde ben de o nefsi dizginlemek, benlikten kurtulmak, terbiye etmeye çalışıyoruz, ama bizi uçuracak boyutta değil :D
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
gavs-ı Azam (Rahmetullahi aleyh)'e derlerki keramet göster, mübarek kalkar yürü sonra oturur, çevresindekiler biz göremedik diyince, mübarek derki görmedinizmi yürüdüm bundan büyük keramet mi arıyorsunuz?...

yürümenin değerini yatalak hastaya sorun,
görmenin değerini ama olana sorun,
konuşmanın değerini dilsize sorun,
sahip olduğunuz azalarınızı , sahip olmayana sorun.
nedenle keramet ehlisiniz bunu farkedin
...
 
Üst Alt