Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Siz de 5 vakit namaz kılmak ister misiniz ?

reyyan

New member
Katılım
29 Eyl 2006
Mesajlar
1,279
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
45
Siz de 5 vakit namaz kılmak ister misiniz ?

“ Namaz dinin direğidir .” ( Hadisi Şerif )
Hayatımızı kelimelere dökecek olsak onu şu şekilde tanımlaya biliriz . Hayat , vesileler toplamıdır . Dikkatle bakacak olursak hayatımızın vesilelerle örülü olduğunu görmek hiç de zor olmayacaktır .Bir vesileyle doğduk , doğumumuzun vesilesi anne - babamızdı . Bir vesileyle öğrendik , bu vesile öğretmenlerimiz / hocalarımızdı . Bir vesileyle işe girdik , bu vesile bir ahbabımızdı . Bir vesileyle en yakın arkadaşımızı tanıdık . Görüyorsunuz ya hayat hep bir vesile . Bu yazı da niçin sizin namaza başlamanıza vesile olmasın ki . Vesileler bazen fırsattır ve bu fırsatlar iyi değerlendirilmelidir ki sonunda kocaman bir KEŞKE olmasın . İşte bu yazı sizin namaza başlamanıza vesile olması için yazıldı . Bu yazıyı sakin bir kafayla ve sakin bir mekanda okumanız yazıdan alacağınız verimi artıracaktır . Şimdi sizi hayatınızın kararıyla baş başa bırakıyorum . Ve kararınızın bizi sevindirmesini ümit ediyorum .

Namaz kılmayı çok istiyorum ama bir türlü kılamıyorum . Bir ara çok güzel namaza başlamıştım ama şimdi kılmıyorum diyorsanız lütfen bu yazıyı çok dikkatli okuyunuz . Merak etmeyin size çok kötü şeylerden bahsetmeyeceğim bilakis size sevineceğiniz ama çok sevineceğiniz bir haber vereceğim . Neyi mi haber vereceğim ? Yazıyı sonuna kadar okuyun anlayacaksınız haberin ne olduğunu .

Duydunuz mu ? NLP diye bir bilim var . NLP yani başarının bilimi . İnsanlar nasıl başarılı oluyorlar ? Başarıya ulaşmanın yolu nedir gibi konuları içermekte bu bilim . Yalnız bu bilim daha çok dünyevi ( zengin olma , kariyer sahibi olma gibi ) amaçlar için kullanılmaktadır . Biz de bu bilimin temel prensiplerini kullanarak namaz kılmayan / kılmak isteyip de bir türlü namaza başlayamayan Müslümanlara , bu temel prensiplerle namaz kılmanın hiç de zor olmadığını göstermek istedik . Eğer bir kimse bu prensipleri uygularsa KESİNLİKLE AMA KESİNLİKLE NAMAZ KILANLARDAN OLACAKTIR !

Şimdi bu bilimin temel prensiplerini belirtelim .

1 – “ Bir şeyi bir insan yapabiliyorsa siz de yapabilirsiniz . ” Evet namaz kılan milyonlarca insan var . Bu insanlar namaz kılabildiklerine göre bunu siz de başarabilirsiniz . Söyler misiniz sizin namaz kılan insanlardan neyiniz eksik ? Bakınız o kadar insan namaz kılıyor siz niçin kılmayasınız ki ?

2 – “ Bir şeyi başarabilmek için onu gerçekten istemelisiniz . ” Unutmamak gerekir ki hayatımız isteklerimizden ibarettir . Size istemediğiniz bir şeyi hiç bir baskı kullanmadan kim yaptırabilir veya istemiş olduğunuz bir şeyi kim engelleyebilir ? Şimdi kendi kendinize bir sorun bakalım gerçekten namaz kılmayı istiyor musunuz ? % kaç istiyorsunuz ? % 10 mu , % 20 mi , % 40 mı , % 70 mi yoksa % 100 mü ? Şunu unutmayınız ki bir şeyi başarabilmek için onu % 100 istemek gerekir . Yolda giderken bir mağazada çok güzel bir kazak gördüğünüzü ve onu çok beğendiğinizi düşünelim . O kazağın sizin olması için ne yapmanız gerekir ? O kazağı beğenmek yetmez % 100 istemeniz gerekir ki o kazağı alasınız . Yoksa sadece beğenmek yetmez değil mi ? Beğenip de almadığımız o kadar çok şey var ki .

3 – “ Başarabilmek için o yolda her türlü engeli aşmanız gerekir . ” Her şeyi isteyebilirsiniz ama bazı engellerden dolayı bu isteklerinizi gerçekleştiremezsiniz . Ama istiyorsanız , çok istiyorsanız o engeli aşar ve o isteğinizi yerine getirirsiniz . Başarı yolunda VAZGEÇMEYENLER BAŞARIR . Mağaza örneğine dönersek , çok istiyorsunuz ama kazak pahalı bu sizi engeller mi ? Çok istiyorsanız HAYIR . Veya yanınızda o kadar para yok , ne yaparsınız ? Vaz mı geçeceksiniz ? Hani çok istiyordunuz ? Çok istediğiniz için o kazağı ya mağazaya borçlanıp alacaksınız ya borç bulup alacaksınız ya da paranızı denkleştirdikten sonra alacaksınız ama hiç bir zaman VAZGEÇMEYECEKSİNİZ eğer gerçekten istiyorsanız . Namaz kılmak istiyorsunuz ama şu abdest olmasa . Abdest almak gerçekten istediğiniz halde namaz kılmanıza engel olabilir mi? Veya namaz kılmayı çok istiyorsunuz ama namaz surelerini bilmiyorsunuz . Namaz kılmak için Fatiha suresi ile Kevser suresi yeterlidir ve bu ikisini ezberlemek sizin az bir zamanınızı alacaktır . Namaz kılmak için az bir zamanınızı veremeyecek misiniz ?

4 – “ Başarı yolunda meydana gelen bazı aksaklıklar sebebiyle başarı hedefinizden ASLA VAZGEÇMEYİNİZ . ” Namaz kılmaya başladınız ama bir vakit namazınızı kılmadınız / kılamadınız . Bu durumda yapılması gereken hiç bir şey olmamış gibi namaz kılmaya devam etmenizdir . Arkanıza hiç bakmayın siz hedefinize yönelin . Araba arka cama bakılarak değil ön cama bakılarak sürülür .

5 – “ Hedefinizi ASLA ERTELEMEYİN ! ” Namaz kılmaya başlayacaktınız ama ertelediniz , ertelediniz ne oldu ? Bir türlü namaza başlayamadınız . Ertelemek isteği öldürür ve başarının en büyük düşmanıdır . Namaza başlamak istiyorsanız HEMEN ŞİMDİ başlamalısınız . Eğer ben yarın başlayacağım , akşama başlayacağım , Cuma günü başlayacağım diyorsanız , ben size söyleyeyim KESİNLİKLE BAŞLAYAMACAKSINIZ ! Hz . Peygamber ( s .a .v ) şöyle buyurdu : “ ERTELEYENLER HELAK OLMUŞTUR . ”

6 – “ Başarıya ulaşmak için hedefinizi her zaman canlı tutunuz . ” Namaza başladınız , sizin hedefiniz bu değildi . Siz 5 vakit namaz kılmak istiyordunuz . İşte bunu gerçekleştirebilmek için hedefiniz her zaman canlı olmalı . Bu tıpkı cep telefonuna benziyor . Cep telefonunuz şarzı bulunduğu müddetçe işe yarar . Şarz bitti mi onu şarzetmek lazım ki işe yarasın öyle değil mi ? Namaz da öyle , şarzı bitirmemek lazım , şarz bittiğinde kendimizi namaz konusunda şarzetmemiz gerekir ki bunu yapmazsak işte o zaman namazı bırakırız . Kendimizi bu konuda şarzetmek için sohbetlere gitmeli , namaz kılanlarla birlikte olmalıyız . Sohbetlere gitmek ve namaz kılanlarla birlikte olmak bize her zaman namaz kılma hedefimizi canlı tutacaktır . Hedefinizin canlı kalması için elinizden geleni yapınız çünkü o canlılığını kaybederse hedefiniz can verecektir .

7 – “ Hedefinize ulaşmak için çevrenizdekilere karşı sağır olunuz . ” Siz şimdi namaza başladınız ; arkadaşlarınız , aileniz sizinle dalga geçebilir . “ Ooo Hoca mı oldun? Sen asla 5 vakit namaz kılamazsın . Tamam şimdi kılarsın ama gör bak 3 gün sürmez .” gibi bir sürü laf işitebilirsiniz çevrenizden işte bütün bunlara karşı sağır olun hatta cevap bile vermeyin . Siz hedefinize yoğunlaşın boş verin böyle şeyleri . Siz hedefinizden ASLA AMA ASLA VAZGEÇMEYİN .

Evet işte o tarihi an geldi . Şimdi kendi kendimize söz vereceğiz ve böylelikle namaza başlamış olacağız bundan sonra söylediğimiz gibi

Namaz kılma idealiniz için , ÜŞENMEYİN , ERYELEMEYİN ve ASLA VAZGEÇMEYİN .

“ Şimdi kendi kendime söz veriyorum . Namaz kılacağım ve hiç bir zaman namazı bırakmayacağım . Hiçbir zaman namaz kılma hedefimden vazgeçmeyeceğim .”

Söz mü ? SÖZ .
Ben inanıyorum ki SEN sözünü yerine getireceksin . Çünkü SEN istedin mi YAPARSIN.
 

denizin_sesi

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
145
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
40
5 Vakit Namaz

5 Vakit Namaz

Siz de 5 Vakit Namaz Kılmak İster misiniz?



“ Namaz dinin direğidir .” ( Hadisi Şerif )



Hayatımızı kelimelere dökecek olsak onu şu şekilde tanımlaya biliriz . Hayat , vesileler toplamıdır . Dikkatle bakacak olursak hayatımızın vesilelerle örülü olduğunu görmek hiç de zor olmayacaktır .Bir vesileyle doğduk , doğumumuzun vesilesi anne - babamızdı . Bir vesileyle öğrendik , bu vesile öğretmenlerimiz / hocalarımızdı . Bir vesileyle işe girdik , bu vesile bir ahbabımızdı . Bir vesileyle en yakın arkadaşımızı tanıdık . Görüyorsunuz ya hayat hep bir vesile . Bu yazı da niçin sizin namaza başlamanıza vesile olmasın ki . Vesileler bazen fırsattır ve bu fırsatlar iyi değerlendirilmelidir ki sonunda kocaman bir KEŞKE olmasın . İşte bu yazı sizin namaza başlamanıza vesile olması için yazıldı . Bu yazıyı sakin bir kafayla ve sakin bir mekanda okumanız yazıdan alacağınız verimi artıracaktır . Şimdi sizi hayatınızın kararıyla baş başa bırakıyorum . Ve kararınızın bizi sevindirmesini ümit ediyorum .

"Namaz kılmayı çok istiyorum ama bir türlü kılamıyorum . Bir ara çok güzel namaza başlamıştım ama şimdi kılmıyorum" diyorsanız lütfen bu yazıyı çok dikkatli okuyunuz . Merak etmeyin size çok kötü şeylerden bahsetmeyeceğim bilakis size sevineceğiniz ama çok sevineceğiniz bir haber vereceğim . Neyi mi haber vereceğim ? Yazıyı sonuna kadar okuyun anlayacaksınız haberin ne olduğunu .

Duydunuz mu ? NLP diye bir bilim var . NLP yani başarının bilimi . İnsanlar nasıl başarılı oluyorlar ? Başarıya ulaşmanın yolu nedir gibi konuları içermekte bu bilim . Yalnız bu bilim daha çok dünyevi ( zengin olma , kariyer sahibi olma gibi ) amaçlar için kullanılmaktadır . Biz de bu bilimin temel prensiplerini kullanarak namaz kılmayan / kılmak isteyip de bir türlü namaza başlayamayan Müslümanlara , bu temel prensiplerle namaz kılmanın hiç de zor olmadığını göstermek istedik . Eğer bir kimse bu prensipleri uygularsa KESİNLİKLE AMA KESİNLİKLE NAMAZ KILANLARDAN OLACAKTIR !

Şimdi bu bilimin temel prensiplerini belirtelim .

1 – “ Bir şeyi bir insan yapabiliyorsa siz de yapabilirsiniz . ” Evet namaz kılan milyonlarca insan var . Bu insanlar namaz kılabildiklerine göre bunu siz de başarabilirsiniz . Söyler misiniz sizin namaz kılan insanlardan neyiniz eksik ? Bakınız o kadar insan namaz kılıyor siz niçin kılmayasınız ki ?

2 – “ Bir şeyi başarabilmek için onu gerçekten istemelisiniz . ” Unutmamak gerekir ki hayatımız isteklerimizden ibarettir . Size istemediğiniz bir şeyi hiç bir baskı kullanmadan kim yaptırabilir veya istemiş olduğunuz bir şeyi kim engelleyebilir ? Şimdi kendi kendinize bir sorun bakalım gerçekten namaz kılmayı istiyor musunuz ? % kaç istiyorsunuz ? % 10 mu , % 20 mi , % 40 mı , % 70 mi yoksa % 100 mü ? Şunu unutmayınız ki bir şeyi başarabilmek için onu % 100 istemek gerekir . Yolda giderken bir mağazada çok güzel bir kazak gördüğünüzü ve onu çok beğendiğinizi düşünelim . O kazağın sizin olması için ne yapmanız gerekir ? O kazağı beğenmek yetmez % 100 istemeniz gerekir ki o kazağı alasınız . Yoksa sadece beğenmek yetmez değil mi ? Beğenip de almadığımız o kadar çok şey var ki .

3 – “ Başarabilmek için o yolda her türlü engeli aşmanız gerekir . ” Her şeyi isteyebilirsiniz ama bazı engellerden dolayı bu isteklerinizi gerçekleştiremezsiniz . Ama istiyorsanız , çok istiyorsanız o engeli aşar ve o isteğinizi yerine getirirsiniz . Başarı yolunda VAZGEÇMEYENLER BAŞARIR . Mağaza örneğine dönersek , çok istiyorsunuz ama kazak pahalı bu sizi engeller mi ? Çok istiyorsanız HAYIR . Veya yanınızda o kadar para yok , ne yaparsınız ? Vaz mı geçeceksiniz ? Hani çok istiyordunuz ? Çok istediğiniz için o kazağı ya mağazaya borçlanıp alacaksınız ya borç bulup alacaksınız ya da paranızı denkleştirdikten sonra alacaksınız ama hiç bir zaman VAZGEÇMEYECEKSİNİZ eğer gerçekten istiyorsanız . Namaz kılmak istiyorsunuz ama şu abdest olmasa . Abdest almak gerçekten istediğiniz halde namaz kılmanıza engel olabilir mi? Veya namaz kılmayı çok istiyorsunuz ama namaz surelerini bilmiyorsunuz . Namaz kılmak için Fatiha suresi ile Kevser suresi yeterlidir ve bu ikisini ezberlemek sizin az bir zamanınızı alacaktır . Namaz kılmak için az bir zamanınızı veremeyecek misiniz ?

4 – “ Başarı yolunda meydana gelen bazı aksaklıklar sebebiyle başarı hedefinizden ASLA VAZGEÇMEYİNİZ . ” Namaz kılmaya başladınız ama bir vakit namazınızı kılmadınız / kılamadınız . Bu durumda yapılması gereken hiç bir şey olmamış gibi namaz kılmaya devam etmenizdir . Arkanıza hiç bakmayın siz hedefinize yönelin . Araba arka cama bakılarak değil ön cama bakılarak sürülür .

5 – “ Hedefinizi ASLA ERTELEMEYİN ! ” Namaz kılmaya başlayacaktınız ama ertelediniz , ertelediniz ne oldu ? Bir türlü namaza başlayamadınız . Ertelemek isteği öldürür ve başarının en büyük düşmanıdır . Namaza başlamak istiyorsanız HEMEN ŞİMDİ başlamalısınız . Eğer ben yarın başlayacağım , akşama başlayacağım , Cuma günü başlayacağım diyorsanız , ben size söyleyeyim KESİNLİKLE BAŞLAYAMACAKSINIZ ! Hz . Peygamber ( s .a .v ) şöyle buyurdu : “ ERTELEYENLER HELAK OLMUŞTUR . ”

6 – “ Başarıya ulaşmak için hedefinizi her zaman canlı tutunuz . ” Namaza başladınız , sizin hedefiniz bu değildi . Siz 5 vakit namaz kılmak istiyordunuz . İşte bunu gerçekleştirebilmek için hedefiniz her zaman canlı olmalı . Bu tıpkı cep telefonuna benziyor . Cep telefonunuz şarzı bulunduğu müddetçe işe yarar . Şarz bitti mi onu şarzetmek lazım ki işe yarasın öyle değil mi ? Namaz da öyle , şarzı bitirmemek lazım , şarz bittiğinde kendimizi namaz konusunda şarzetmemiz gerekir ki bunu yapmazsak işte o zaman namazı bırakırız . Kendimizi bu konuda şarzetmek için sohbetlere gitmeli , namaz kılanlarla birlikte olmalıyız . Sohbetlere gitmek ve namaz kılanlarla birlikte olmak bize her zaman namaz kılma hedefimizi canlı tutacaktır . Hedefinizin canlı kalması için elinizden geleni yapınız çünkü o canlılığını kaybederse hedefiniz can verecektir .

7 – “ Hedefinize ulaşmak için çevrenizdekilere karşı sağır olunuz . ” Siz şimdi namaza başladınız ; arkadaşlarınız , aileniz sizinle dalga geçebilir . “ Ooo Hoca mı oldun? Sen asla 5 vakit namaz kılamazsın . Tamam şimdi kılarsın ama gör bak 3 gün sürmez .” gibi bir sürü laf işitebilirsiniz çevrenizden işte bütün bunlara karşı sağır olun hatta cevap bile vermeyin . Siz hedefinize yoğunlaşın boş verin böyle şeyleri . Siz hedefinizden ASLA AMA ASLA VAZGEÇMEYİN .

Evet işte o tarihi an geldi . Şimdi kendi kendimize söz vereceğiz ve böylelikle namaza başlamış olacağız bundan sonra söylediğimiz gibi..

Namaz kılma idealiniz için , ÜŞENMEYİN , ERYELEMEYİN ve ASLA VAZGEÇMEYİN .

“ Şimdi kendi kendime söz veriyorum . Namaz kılacağım ve hiç bir zaman namazı bırakmayacağım . Hiçbir zaman namaz kılma hedefimden vazgeçmeyeceğim .”

Söz mü ? SÖZ .

Ben inanıyorum ki SEN sözünü yerine getireceksin . Çünkü SEN istedin mi YAPARSIN.



Kaynak : nurunalanur.org
 

selinay25

New member
Katılım
19 Nis 2007
Mesajlar
87
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
NAMAZDA TAHİYYAT ve SALÂVATLAR


TEŞEHHÜD/ TAHİYYAT


Teşehhüd, sözlükte ‘Şehadet getirmek’ anlamına gelir. Bundan maksat Kelime-i Şehadet dediğimiz ‘Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasülühü’ cümlesinin söylenmesidir.
Terim olarak ise teşehhüd; namaz kılarken ‘Ka’de’ denilen oturma bölümlerinde, içerisinde Kelime-i Şehadet’in de bulunduğu ‘Ettehıyyatü lillahi vessalavatü vettayyibatü …’ cümlelerinin (Bu cümleler dua değildir!) okunmasıdır.
Bizim burada üzerinde duracağımız konu, içerisinde Kelime-i Şehadet bulunan “Ettahiyyatü lillahi ve-s salavatü …” diye devam eden sözcükler ve bu sözcüklerin tahlilidir.


Önce tahiyyat’ın metnini;
Ve sonra da anlamını görelim:

“Tahiyyat (Dil ile yapılan kulluklar) ve Salâvat (beden ile yapılan kulluklar) ve Tayyibat (Mal ile yapılan kulluklar) Allah içindir. EY PEYGAMBER! SELÂM, ALLAH’IN RAHMETİ VE BEREKETLERİ SENİN ÜZERİNE OLSUN. Selâm, bizim ve Allah’ın Salih kulları üzerine olsun. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh/ tanrı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın rasülüdür.”


ŞİMDİ DE NAMAZ’IN NE OLDUĞUNU HATIRLAYALIM:

Namaz; yalnız ve yalnız Allah’a yönelinen, O’na niyaz edilen, bu niyazın gönülden ve bedenle huşu içinde ifade edildiği bir ibadettir. Dolayısıyla namaz ve niyazda Allah’ın yanında başka hiç bir şeye dua edilmez. Allah’tan başka hiçbir şey ve hiçbir kimse muhatap alınmaz. Tekbirden selâma kadar namaz içinde muhatap sadece Allah’tır. Peygamber de olsa namaz içinde hiç kimse muhatap alınamaz, ona seslenilemez.
Bu, namazın esprisi gereğidir. Zaten Rabbimiz de Cinn suresinin 18. ayetinde çok açık ve net olarak bunu emretmiştir:



“Mescitler şüphesiz Allah içindir. O hâlde Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın.”

İşin gerçeği ve olması lâzım geleni bu olmasına rağmen, yukarda tahiyyat dediğimiz metinde gördüğünüz gibi Müslümanların,
ESSELÂMÜ ALEYKE EYYÜHENNEBİYYÜ (SANA SELÂM OLSUN EY PEYGAMBER)
diye namazın içinde peygamberi de muhatap almaları söz konusu olmaktadır. Allah her yerde her zaman hazır ve nazır olduğu için her yerde ve her zaman O’nu anmamız normaldir. Ama ya peygamber? Burada sanki peygamber de karşımızdaymış gibi ona selâm verilmektedir. Sonra, Allah ile sanki yüz yüze yapılan bir diyalogda Peygamberin işi nedir?
Her Müslüman’ın Allah’a en yakın olduğu bir anda, yani namazda iken en çok dikkat etmesi gereken şey; AĞZINDAN ÇIKANI KULAĞININ DUYMASIDIR, ne dediğini ne okuduğunu bilmesidir. Bu kural Arapça bilen için geçerli olduğu gibi, bilmeyen için de geçerlidir.
Bugünkü kitaplarda yer alan Tahiyyat metni, hadis kitaplarına İbn-i Mes’ud kanalıyla geçen metindir. Bu metnin, bazı ilâveler ve değişmelerle birlikte yer aldığı daha bir çok rivayet mevcuttur. Ama maalesef hepsinde de bu ‘Esselâmü aleyke... (Selâm sana ey peygamber...)’ ibaresi vardır. Buradan da bu rivayetleri nakleden ravilerin (aktarmacıların) hiç birinin, konuya Tevhid ve namazın esprisi açısından yaklaşmadıkları anlaşılmakta, yani konunun DİRAYET eleştirisini yapmadıkları görülmektedir.
Bir de bu ‘Ettehiyyatü’ metnine bir kutsallık vermeye çalışan sivri akıllılar vardır. Bu uydurmacılara göre bu Ettehiyyatü, Miraç’ta Allah ile peygamberimiz arasında geçen diyalogtur:
Peygamberimiz, Allah’ın karşısına varıca selâm verir:
- Ettehıyyatü lillahi vesalavatü vettayyibatü
Allah da peygamberimize:
- Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetüllahi ve berekatühü
Peygamberimiz sadece kendisinin esenlikte olmasına pek razı olmaz :
- Esslamü aleyna ve ala ibadillahissalihin
Bu manzarayı izleyen Cebrail ve Melekler de:
- Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasülühü,
derler.
Nasıl senaryo ama?(!)

Evet bunlar uyutmaca, uyuşturmaca şeylerdir.

Bu Teşehhüd/ Tahiyyat konusunda en sağlam ve doğru yaklaşımı, Malikî Mezhebi İmamı İmam Malik göstermiştir. Meşhur Hadis kitabı MUVATTA’da İbn-i Ömer’den rivayetle şöyle yazmaktadır:
‘Muvatta’da şöyle gelmiştir: ‘“(Nafi der ki) “İbn-ü Ömer R.şöyle teşehhüt okurdu: ‘Bismillahi, ettehiyyatü lillahi vessalavatü lillahi Ezzakiyatü lillahi esselâmü alennebiyyi ve rahmetüllahi ve berekatühü esselâmü aleyna ve ala ibadillahissalihin. Şehidtü enla ilahe illallahü ve şehidtü enne muhammeden resulillahi.’
Bunu ilk iki rekâtın ka’desinde okur ve teşehhüdünü tamamlayınca dua ederdi. Namazın sonunda oturunca da yine böyle Teşehhüdte bulunur ve teşehhüdü öne alırdı. Sonra dilediği duayı yapardı. Teşehhüdü tamamlayıp selâm vermek isteyince şöyle derdi:
ESSELÂMÜ ALENNEBİYYİ VE RAHMETÜLLAHİ VE BEREKATÜHÜ. ESSELÂMÜ ALEYNA VE ALA IBADİLLAHİSSALİHİN.
Sonra sağına, ‘esselâmü aleyküm’ derdi. Sonra karşılık olarak imama selâm verirdi. Solundan biri kendisine selâm verirse karşılık olarak ona da selâm verirdi. ’”
Rezin şunu ilave etti. “Ve dedi ki: Rasülüllah S. böyle yapılmasını emretti.”’

Bazı yerlerde ise bu ifade sözcük farklılıklarıyla (dua olduğu için hiçbir şey fark etmez.), ESSELÂMÜ ALENNEBİYYİ (PEYGAMBERE SELÂM OLSUN) diye, gramerde muhatap (ikinci şahıs) olarak değil de Ğaip (üçüncü şahıs) ibaresiyle aktarılır. Meselâ muteber Hadis kitaplarından Sünen-i Ebu Davud’da böyle yer almıştır.
Ayrıca hadis kitaplarını şerh edenler de kitaplarında, İbni Mes’ud’un rivayetindeki bu hitabın peygamber öldükten sonra değiştirildiğini, artık ‘Selâm sana’ diye peygambere yönelinmediğini, ‘Allah Peygambere selâmet versin’ tarzında okunduğunu yazarlar. Ama bu da özrün kabahatten büyük olmasından başka bir şey değildir.
Namaz Peygambere de farzdı. O da namaz kılardı. Hem de en doğrusunu o kılardı. Peki kendisi nasıl okurdu? Ne dersiniz?
Bu hadis kitaplarının hepsinde; “Rasülüllah teşehhüdü gizli okurdu” diye yazmaktadır. Yani hiç kimse Peygamberimizin namazda teşehhüdü nasıl okuduğunu duymamıştır. Bu kaynakların yazdığına göre, bizim okuduğumuz ve tartıştığımız teşehhüd, namaz dışında o kişilere öğretilmiştir.
Müslümanların bu hatası sadece namazdaki tahiyyatla sınırlı değildir. Cuma günleri öğleyin, kandil (!) gecelerinde yatsı vakitleri ve cenaze ilânlarında minarelerden okunan salâ da aynı hataları içermektedir. Orada da “Essalâtü ve sselâmü ALEYKE ya rasülellah” (salât ve selâm senin üzerine olsun ey Allah’ın elçisi) diyerek, asırlarca evvel bu dünyadan göçüp gitmiş olan peygamberimize sanki sağ ve yanımızda hazırmış gibi seslenilmektedir. Böylece de peygamberimize beşer olmasının ötesinde bir sıfat yakıştırılmış olmaktadır. Bu durumun ise insanı şirke sürükleyeceği aşikârdır. Salâda da yine tahiyyattaki gibi salât ve selâmı gaybî olarak ifade etmemiz gerekir. Meselâ: “essalâtü vesselâmü alâ rasülillah, veya Allahümme salli ve sellim alâ Muhahammed veya Eyyühelmü’minun sallû ve sellimû alâ Muhammed” gibi.


SONUÇ OLARAK:

Bugünkü kitaplarda yer aldığı gibi teşehhüd/ tahiyyat okumak, YANLIŞTIR VE GÜNAHTIR. Doğrusu; ‘Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü’ bölümünün ‘esselâmü alennebiyyi’ şeklinde değiştirilerek okunmasıdır. Tüm Müslümanların, maalesef hata içinde olan atalarının arkasına sığınmaktan vazgeçerek birbirlerini AĞIZLARINDAN ÇIKANLARI KULAKLARININ DUYMASI konusunda uyarmaları ve bu bilince davet etmeleri gerekmektedir.



Salli ve Barik duaları (Ayrılış Duaları):

Bu dualar, genellikle salâvat-ı şerife adıyla bilinmektedir. Salâvat kavramı da maalesef yozlaştırılmış, dinî mecrasından çıkarılmış bir kavramdır. “Salâvat”; “destek olmak, yardım etmek, teslimde güvenlik sağlamak” demektir.
Bu dualarda;
“Allahümme salli ve sellim alâ muhammedin ve alâ âl-i Muhammed. Kemâ salleyte ve sellemte alâ İbrahim ve alâ âl-i İbrahim. İnneke hamidün mecidün” yani,
“Ey Allahım! Muhammed’e ve çevresindekilere yardım et, destek ol. Onların güvenliklerini sağla! Tıpkı İbrahim ve yakınlarına destek olduğun, yardım ettiğin ve güvenliklerini sağladığın gibi. Şüphesiz sen, Hamid ve Mecid’sin” denmektedir.
Görüldüğü üzere, bu dua ile namazlarda Yüce Rabbimizden yapılan son istek, insanın kendisine değil, dini yayan peygambere ve onun yardımcılarına yönelik olup Allah’tan, vereceği destek, edeceği yardımla onların güvenliklerinin sağlanması ve dinin yücelmesi, yayılması dilenmektedir.
Oysa peygamberimiz ve yakınları bugün aramızda yoklar ve muvazzaf değillerdir. Şu hâlde dualarımız onların misyonunu yürütenler için yapılmalıdır. Meselâ:
“Allahümme salli ve sellim alâ evliyâike ve ensârik. ve alellezîne yücâhidüne fî sebîlik. Kemâ salleyte ve sellemte alâ muhammedin ve alâ âl-i muhammed.Ve kemâ salleyte ve sellemte alâ ibrâhîm ve alâ âl-i ibrâhîm. İnneke hamîdün mecîd” yani,
“Ey Allahım! Yakınlarına, yardımcılarına (dinin yayılması için gayret eden müttekilere) ve senin yolunda çırpınanlara, çaba harcayanlara yardım et, destek ol, onların güvenliğini sağla. Tıpkı Muhammed ve yakınlarına, İbrahim ve yakınlarına yardım ettiğin, destek olduğun ve güvenliklerini sağladığın gibi. Şüphesiz sen Hamid’sin, Mecid’sin.”
Dualarımızda kişisel isteklerimiz de dile getirilebilir; dertliler deva, hastalar şifa, borçlular eda dileyebilirler. İsterseniz Kur’an ile uyumlu olarak şöyle dua edilebilir:
“Rabbena âtina fiddünya haseneten ve fi-l âhireti haseneten. Ve gınâ azâbennâr. Rabbenağfirli ve livâlideyye ve lilmüminine yevme yegûmül hısâb! Bi rahmetike yâ erhamerrahımîn” yani,
“Ey yüce Rabbimiz! Bize dünyada iyilik, güzellik ver. Ahirette de iyilik, güzellik ver! Ve bizi ateş azabından koru!
Ey Rabbimiz! Beni, anamı-babamı ve tüm müminleri, hesaba kalkılan gün bağışla! Sonsuz rahmetinle ey Merhametliler Merhametlisi!”
Yüce Allah’tan sınır, sınırlama kesinlikle olmadan başka isteklerde de bulunulabilir.


Hakkı Yılmaz www.istekuran.com
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
Yaklaşık 1 aydan beridir 5 vakit namaz kılıyorum...Şu anda dünyanın en huzurlu insanı benim..Ve namaz kılarken şunu düşünüyorum..Aciz olan benim; yardıma muhtaç olanda benim..Derdimi dinleyen,dermanı veren Yüce Rabbim'den neden yüz çevireyim ki???
 

selinay25

New member
Katılım
19 Nis 2007
Mesajlar
87
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Huşulu namaz:

Yukarıki bölümlerde açıklamıştık ki salat, fiilî duâ demektir. Duâ da “kulun, ihtiyacını, gönlünden gelen düşünce ve isteği Allah’a arzetmesidir.” Onun için duâ, kulluk görevlerinin en hasıdır, özüdür. En başta gelenidir. Hiç şüphesiz ki Allah, içimizden geçeni, dertleri, sıkıntıları, istekleri ve ihtiyaçları bilir. Onun için insan onu saygı ve edep çerçevesinde Allah’a arz edip ondan istekte bulunmalıdır. Bunu yaparken en fazla dikkat edeceği husus, Allah’a isteklerini iletirken göstereceği samimiyet ve saygıdır.
Namazın mahiyeti ve nasıl kılınacağı, huşu’ ve hudu’ yönünden bilinmediğinden namaz kılanların sayısı azalmıştır. Profesyonel namaz kılanlar ve imamlar türemiştir. Ruhsuz kılınan namaz anlamsız hareketlere dönüşmüştür. Kılanların da namazı niçin kıldıkları tartışılır ve merak edilir olmuştur.
Öyleyse nedir bu, bu kadar önemli olan “hudu’” ve “huşu’” ?
Hudu’: Eğilmek, bükülmek, küçülmek ve tam teslim olup itaat etmek, sözü yumuşatmak, kibar, tatlı söylemek anlamınadır.
Huşu’: Çoğunlukla vucut organlarının saygısı anlamına kullanılmakla birlikte “genel saygı” anlamını ifade eder.

Bakınız, A’raf suresi âyet 55:

“Rabbinize yalvara yalvara ve için için duâ edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez.”
Bu âyet indiği zamanlarda da şimdiki gibi riyakar, ısmarlama duâ yapan, süslü püslü sözlerle emir verir gibi bağırıp çağırarak duâ yapan duâcılar varmış. Hani Radyo ve Tv’lerde, mevlüt merasimlerinde, Hacc’da, tavafta yapılanlar var ya işte öyle. Bu âyetle Cenabı Hakk, duânın nasıl yapılması gerektiğini bizlere lütuf olarak bildirmekte. Bağırarak, çağırarak, emreder gibi, hele hele ne denildiği bilinmeden ve o bilinçte olmadan yapılan duâlar duâ olmadığı gibi Allah’a karşı da saygısızlık ve edepsizliktir. Haddi aşmaktır. Allah ise haddi aşanları, saygısızları ve terbiyesizleri sevmez. Burada Kütüb-ü Sitte’de yer almış sağlam bir rivâyeti Nakledelim. Buhari’deki metinle. Buhari bu rivâyeti, Tevhid, Megazi ve Kader bölümlerinde mükerrer olarak verir. Biz Tevhid Kitabı, 6. Bab, 16 numaralı rivâyeti sunuyoruz:
“...... Ebu Mûsa el-Eşari şöyle demiştir: “Bizler Rasulüllah’ın maiyyetinde bir gazvede bulunduk. Yolda ilerlerken yüksek bir mevkie çıktıkça, bir yüksek yola yükseldikçe, bir vâdi içine indikçe muhakkak buralarda tekbir getirerek seslerimizi yükseltmeğe başladık. Rasülüllah bizim yanımıza yaklaştı da:
“Ey insanlar! Nefislerinize yumuşak davranın(seslerinizi çok yükseltmeyin)! Şüphesiz ki, sizler bir sağırı ve bir gâibi çağırmıyorsunuz. Sizler şüphesiz Semî’ ve Basîr olan Allah’a duâ ediyorsunuz.” buyurdu. ....”

Evet, kulluğun özü, gerçek göstergesi duâdır. Duânın özü, gerçek göstergesi de Hudu’ ve Huşu’’dur. Namaz da yapılabilecek duâların en üstünü olduğundan, yani, namaz hem gönül hem beden hem de dil yapılan komple bir duâ olması nedeniyle, kesinlikle namaz, Hudu’ ve Huşu’suz olmamalıdır. Hudu’ ve Huşu’ namazın ruhudur. Hudu’ ve huşu’suz kılınan namazın kimseye yararı olmadığı gibi üstelik insana yüktür de.
Mü’minün suresi âyet 2:

“Onlar (kurtulan mü’minler) namazlarında saygılıdırlar.”

Ahzap suresi âyet 35:

“Allah şu kişiler için bir affediş ve büyük bir ödül hazırlamıştır: Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar,itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar,özü-sözü doğru erkekler, özü-sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, Allah korkusuyla ürperen erkekler, Allah korkusuyla ürperen kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırz ve iffetlerini koruyan erkekler, ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar.”

de namazlarını huşulu kılanların kendilerini kurtaracakları açıklanır.
Bakara suresi âyet 45:
“Sabırla ve namazla yardım isteyin. Bu, huşu edenlerden başkasına büyük olan bir iştir.”
te de Huşu’suz kılınan namazın insanlara yük olacağı, ağır geleceği bildirilir.

İsra suresi âyet 107-109, Fussılet suresi âyet 39, Enbiya suresi âyet 90, Bakara suresi âyet 45-46, Maûn suresi âyet 4,5, Haşr suresi âyet 21, Ğaşiye suresi âyet 1-4, Kalem suresi âyet 42-43, Kamer suresi âyet 7, Şura suresi âyet 45, Meâriç suresi âyet 43- 44, Naziât suresi âyet 8-9, Ta-Ha suresi âyet 108, Şuara suresi âyet 218, Hadid suresi âyet 16. ayetlerden anlıyoruz ki huşu’, gözlerimizle, sesimizle, yüzümüzle, gönlümüzle yüce yaratanımıza karşı bilinçli olarak ve içtenlikle göstereceğimiz saygıdır.
Riya olarak yapılan hudu’ ve Huşu’ yani rol olarak yapılan huşu’ ve hudu’ hiçbir işe yaramaz. Yukarıdaki âyeti celileleri iyi anlarsanız istenen ve beklenen hudu’ ve huşu’nun ne olduğunu kendiniz de pekâlâ anlarsınız.
Huşu’ ile ilgili kısa çok güzel açıklamalar da yapılmıştır. Tasavvufçular çok güzel ifadeler yaparken içlerinden ifrata düşüp ölçüyü kaçıranları da olmuştur. Konunun iyi anlaşılabilmesi açısından birkaç örnek vermekte fayda var:

_ Hz. Hasan R.A. abdest aldığı zaman yüzünün rengi değişir. Biri ona “Bu ne haldir?” diye sorunca “Büyük ve Cebbar olan padişahın huzuruna çıkma zamanı gelmiştir” buyururdu. Abdest alıp mescide gidince mescidin kapısında durup “Allah’ım, senin kulun senin kapında hazırdır. Ey ihsanı bol olan Rabbim, amelleri kötü olan kulun senin kapında hazırdır. Sen, bizden, iyi olanların kötüleri affetmesini istedin, sen iyilik sahibisin, ben ise kötülük sahibiyim. Ey kerim olan Rabbim, benim çirkin hareketlerimi, sende olan güzellikler hürmetine bağışla” der, sonra mescide girerdi.

_ Hz. Zeynel Abidin çok namaz kılardı. Seferde hazarda teheccüd namazını hiç bırakmazdı. Abdest aldığı zaman yüzü sararırdı. Namaza durduğu zaman bedeni titrerdi. Biri sebebini sorunca: “Haberin yok mu, ben kimin huzuruna çıkıyorum” derdi.

Hz. Abdullah bin Abbas ezan sesini duyunca ağlardı. Titrerdi. Birisi ona “ Biz de ezan sesi duyuyoruz ama bize hiç tesiri olmuyor, siz ne kadar korkuyorsunuz” deyince: “ Eğer insanlar müezzinin ne dediğini bilselerdi, rahat ve huzurları kaçar, uyku uyuyamazlardı.” Buyurdu. Sonra ezanın her cümlesinde yapılan uyarıyı genişçe anlattı.

_ Zinnun Mısrî’nin arkasında ikindi namazını kıldığını anlatan bir adam şöyle diyor: O, “Allahü ekber” derken “Allah” kelimesini söyleyince, Allah’ın heybeti onu öyle kaplamıştı ki, sanki bedeninde ruh kalmamış, tamamen kendisinden geçmişti. “Ekber” dediği zaman onun tekbirinin heybetinden kalbim sanki parça parça olmuştu.

İsam, Hatim-i Zahid Belhî’ye, “Siz namazı nasıl kılıyorsunuz?” diye sordu.O, “Namaz vakti geldiğinde önce, son derece sükunetle güzelce abdest alırım. Sonra namaz kılacağım yere giderim, son derece huzur içinde ayakta dururum. Sanki Ka’be karşımda, ayaklarım sırat köprüsü üzerinde, sağ tarafımda cennet, sol tarafımda ise cehennem var. Ölüm meleği başımda durmakta. Bu namaz, benim son namazım, bundan sonra belki bir daha namaz kılmak nasip olmaz diye düşünürüm. Kalbimin durumunu ancak Allah bilir. Ondan sonra çok aciz olarak: “Allahü ekber” derim. Sonra manasını düşünerek Kur’an okurum, tevazu ile rükuya giderim, aciz olarak secde ederim ve itminanla namazı bitiririm. Böylece bu namazın kabul edilmesini Allah’ın rahmetinden umarım, kötü amellerim yüzünden reddedilmesinden korkarım.”

Hz Aişe buyuruyor ki: “Peygamber efendimiz bizimle konuşurdu. Biz de onunla konuşurduk. Fakat namaz vakti geldiği zaman sanki bizi hiç tanımıyormuş gibi olurdu, tamamen Allah’a yönelirdi.”

Said Tennuhi namaz kılarken yanaklarından, kopmuş tespih taneleri gibi gözyaşı dökülürdü.

Biri, Half bin Eyyüb’e “Sinekler sana namazda sıkıntı veriyor mu? diye sorunca. “Namazıma eksiklik veren bir şeye kendimi alıştırmam. Suçlu kimseler, sadece “çok dayanıklı bir adammış” desinler diye devletin verdiği cezalara cesaretle ve metanetle tahammül ederler, sonra da bunu herkese övünerek anlatırlar. O halde ben kendi sahibimin huzurunda dururken bir sinekten mi rahatsız olup hareket edeceğim?” dedi.

Bir sahabi geceleyin namaz kılarken, bir hırsız geldi ve atının ipini çözerek götürdü. Bu durumu görmesine rağmen namazını bırakmadı. Biri ona “Niçin hırsızı yakalamadınız? diye sorunca; “Benim meşgul olduğum şey o attan daha değerli idi” dedi.

Hz. Ali’nin şu kıssası meşhurdur. Savaş esnasında kendisine bir ok isabet etse namazda iken çıkarılırdı. Bir defasında uyluğuna ok saplantı, etrafındakiler çıkarmaya uğraştılar, fakat çıkaramadılar. “Namaza durduğu vakit çıkaralım” diye aralarında meşvere yaptılar. O nafile bir namaza başladı. Secdeye gidince oku hızla çekip çıkardılar. Namazı bitirince etrafındaki topluluğa bakarak “Siz oku çıkarmak için mi geldiniz” buyurdu. Halk “Biz onu çıkardık bile” dediler.O “Benim haberim olmadı” dedi.

Müslim bin Yesar, namaz kılacağı zaman yanında bulunanlara “siz konuşabilirsiniz, ben sizin konuşmalarınızdan etkilenmem” derdi.

Amir bin Abdullah namaza durduğu zaman ev halkının konuşmaları bir tarafa, davul sesini bile duymazdı. Biri ona: “Peki namazda herhangi bir şeyden haberiniz oluyor mu?” diye sorunca, “Evet bir gün Allah’ın huzurunda duracağımızın ve iki evden, yani cennet ve cehennemden birisine gideceğimizden haberim oluyor” derdi. O kimse, “Ben onu sormuyorum, bizim konuşmalarımızdan bir haberin oluyor mu?” deyince, “Sizin konuşmalarınızı duymaktansa, bana mızrakların saplanması daha iyidir.” buyurdu.

Hudu’ ve Huşu’ nasıl sağlanır?

Hudu’ ve huşu’nun ne olduğunu öğrendikten sonra sıra,bunun nasıl sağlanabileceğini kavramaya geldi sanırım. Burada Psikoloji’de, “Bir ferdin, neyi gözleyeceğine dair bir seçme faaliyeti” olarak tanımlanan “Dikkat” konusu, ön plana çıkmaktadır. Dikkatin toparlanması, dağıtılmaması ve iyi kullanılması konularını iyi bilmek gerekmektedir. Durum bu merkezde olunca, namazda hudu’ ve huşu’ oluşturmak için dikkati dağıtan iç ve dış faktörleri uzaklaştırmak, dikkati celbeden iç ve dış amilleri de oluşturmak gerekecektir. Şöyle ki:
Önce amaçladığımız şeyi kesin olarak belirlememiz ve onu diğer şeylerden ayırıp ilk sıraya koymamız gerekecektir. Namaz vakti gelince yapacağımız en önemli görevimiz namaz olmalıdır. Diğer işlerimiz, ve ihtiyaçlarımız geri plana itilmelidir.
Fıtratı gereği insan, duyduğu, gördüğü, dokunduğu, kokladığı ve tattığı her şeye ilgi duyar ve akıl yürütür. Onlarla ilgili olumlu-olumsuz bir çok düşünce üretir. İnsan, namaz kılarken, dua ederken de duyduğu, gördüğü, dokunduğu, tattı ve kokladığı her şeyle ilgili düşünceler üretir. Onun için, dua ederken, namaz kılarken, bir şey duymamalı, dikkat çekici bir şey görmemelidir. Namaz kıldığı yer sakin ve sade olmalıdır. Özellikle kıble yönünde ve namaz kıldığı yerin zemininde renkli, motifli, desenli halılar, seccadeler, duvarlarda hat sanatları örneği yazılar, süslemeler, kilise çanı gibi dan dan vuran saatler bulunmamalıdır. Namaz kıldığı yer bir sanat galerisi niteliğinde olmamalıdır. Sakin bir yerde olup uzak ve yakından değişik seslerden, gürültüden, patırtıdan uzak durmalıdır. (Bu örnekleri çoğaltabiliriz.)
Müslümanlar evlerinin bir noktasını namaz için tahsis etmeli, bu mekanda sık sık değişiklik yapmamalıdır. Zira insan her gördüğü yeni şey için de fikir yürütecektir, zihni namaz kılarken Allah’tan başka şeylere yönlenecektir. Dolayısıyla dikkati dağılacak, hudu’ ve huşu’su bozulacaktır. Alıştığı, âşina olduğu eski şeyler dikkati fazla dağıtmaz.
Namaz için yapacağı ön hazırlık; abdest, kıbleye dönme, adaba uygun giyinme ve niyet gibi faktörler de bilinçli yapılırsa hudu’ ve huşu’nun teminine yardımcı olacaktır. (Dua ve Abdest bölümlerine göz atınız!)
Toplu, cemaat halinde namaz kılmaya gayret etmelidir. Birlik ve beraberlik içindeki hazırlık da hudu’ ve huşu’ oluşmasına yardım edecektir. Safta durmak insanın psikolojisini etkiler. Zira namaz safında, insanlar arasındaki zenginlik-fakirlik, şahlık-gedalık, alimlik-cahillik, gençlik-ihtiyarlık, dil, ırk, makam ve mevki farkları yok olur. Kral ile hizmetçi, beyaz ile zenci vs. bile omuz omuza gelir. Bunların hepsi hudu’ ve huşu’a neden olur.
Namaz kılınacağı zaman zihinsel birçok düşünce altında kalınacağı, onların hudu’ ve huşu’u bozacağı bilincinde olunmalıdır. Bu bilince sahip olanlar hazırlıklı olduklarından kolay kolay dikkatlerini dağıtmazlar.
Dikkatin dağılmaması için bir yol da şudur: Namazda okunan her kelimenin anlamını düşünmek gerekir. Sözcükler yavaş okunmalı ve sözcük ile anlamı aynı anda düşünülmelidir. Bir kelimenin anlamı zihinde canlanmadan diğer sözcüğe geçilmemelidir.
Namaz kılarken Rasülüllah efendimizin de önerdiği gibi göz secde edilen yere odaklanmalıdır. Çünkü duyularımız bir yere yoğunlaştığı zaman diğer duyularımız zayıflar dış alemden etkilenmez.
“Kıraat” bahsinde açıkladığımız gibi, namazda dua mahiyetindeki ayetler okunmalı, kıssa ve ahkam ayetleri okunmamalıdır. Kıssa ayetlerinde zihin tarihin derinliklerine, ahkam ayetlerinde de sosyolojik düşüncelere dalar. Namaz dua ve niyaz olma esprisini kaybeder, tarih ve sosyoloji dersine dönüşür.Dikkat dağılır, hudu’ ve huşu’ kalmaz.
En önemlisi de biz Allah’ı görmüyoruz ama o şüphesiz bizi görüyor. Biz de O’nu görüyormuşuzcasına, tam karşısında, önünde duruyormuşuzcasına namaz kılmalıyız, dua etmeliyiz.
Gerektiğinde bir psikologdan destek almalıyız. Bu hususu ciddiye alıp sorun haline getirmeliyiz. Zira bu husus, basit takıntılarımızdan, saplantılarımızdan daha önemlidir.
Hudu ve huşu’nun temini şüphesiz zor bir olaydır ama mümkündür. Sadece devamlılık ve çaba ister. Allah cc. yardımcımız olsun!

Hakkı Yılmaz

http://www.istekuran.com
 

denizin_sesi

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
145
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
40
Yaklaşık 1 aydan beridir 5 vakit namaz kılıyorum...Şu anda dünyanın en huzurlu insanı benim..Ve namaz kılarken şunu düşünüyorum..Aciz olan benim; yardıma muhtaç olanda benim..Derdimi dinleyen,dermanı veren Yüce Rabbim'den neden yüz çevireyim ki???

RABBİM DAİM EYLESİN İNŞ. O LEZZETI ALINCA BIDAHA BIRAKAMIYACAKSINIZ İNŞ.
 

Azra

New member
Katılım
15 Mar 2007
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Yaş
36
Konum
istanbul
Allah razı olsun kardeş.namaz kılmak çok güzel.Rabbim herkeze nasip etsin..
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
41
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
NAMAZDA TAHİYYAT ve SALÂVATLAR


TEŞEHHÜD/ TAHİYYAT


Teşehhüd, sözlükte ‘Şehadet getirmek’ anlamına gelir. Bundan maksat Kelime-i Şehadet dediğimiz ‘Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasülühü’ cümlesinin söylenmesidir.
Terim olarak ise teşehhüd; namaz kılarken ‘Ka’de’ denilen oturma bölümlerinde, içerisinde Kelime-i Şehadet’in de bulunduğu ‘Ettehıyyatü lillahi vessalavatü vettayyibatü …’ cümlelerinin (Bu cümleler dua değildir!) okunmasıdır.
Bizim burada üzerinde duracağımız konu, içerisinde Kelime-i Şehadet bulunan “Ettahiyyatü lillahi ve-s salavatü …” diye devam eden sözcükler ve bu sözcüklerin tahlilidir.


Önce tahiyyat’ın metnini;
Ve sonra da anlamını görelim:

“Tahiyyat (Dil ile yapılan kulluklar) ve Salâvat (beden ile yapılan kulluklar) ve Tayyibat (Mal ile yapılan kulluklar) Allah içindir. EY PEYGAMBER! SELÂM, ALLAH’IN RAHMETİ VE BEREKETLERİ SENİN ÜZERİNE OLSUN. Selâm, bizim ve Allah’ın Salih kulları üzerine olsun. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh/ tanrı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın rasülüdür.”


ŞİMDİ DE NAMAZ’IN NE OLDUĞUNU HATIRLAYALIM:

Namaz; yalnız ve yalnız Allah’a yönelinen, O’na niyaz edilen, bu niyazın gönülden ve bedenle huşu içinde ifade edildiği bir ibadettir. Dolayısıyla namaz ve niyazda Allah’ın yanında başka hiç bir şeye dua edilmez. Allah’tan başka hiçbir şey ve hiçbir kimse muhatap alınmaz. Tekbirden selâma kadar namaz içinde muhatap sadece Allah’tır. Peygamber de olsa namaz içinde hiç kimse muhatap alınamaz, ona seslenilemez.
Bu, namazın esprisi gereğidir. Zaten Rabbimiz de Cinn suresinin 18. ayetinde çok açık ve net olarak bunu emretmiştir:



“Mescitler şüphesiz Allah içindir. O hâlde Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın.”

İşin gerçeği ve olması lâzım geleni bu olmasına rağmen, yukarda tahiyyat dediğimiz metinde gördüğünüz gibi Müslümanların,
ESSELÂMÜ ALEYKE EYYÜHENNEBİYYÜ (SANA SELÂM OLSUN EY PEYGAMBER)
diye namazın içinde peygamberi de muhatap almaları söz konusu olmaktadır. Allah her yerde her zaman hazır ve nazır olduğu için her yerde ve her zaman O’nu anmamız normaldir. Ama ya peygamber? Burada sanki peygamber de karşımızdaymış gibi ona selâm verilmektedir. Sonra, Allah ile sanki yüz yüze yapılan bir diyalogda Peygamberin işi nedir?
Her Müslüman’ın Allah’a en yakın olduğu bir anda, yani namazda iken en çok dikkat etmesi gereken şey; AĞZINDAN ÇIKANI KULAĞININ DUYMASIDIR, ne dediğini ne okuduğunu bilmesidir. Bu kural Arapça bilen için geçerli olduğu gibi, bilmeyen için de geçerlidir.
Bugünkü kitaplarda yer alan Tahiyyat metni, hadis kitaplarına İbn-i Mes’ud kanalıyla geçen metindir. Bu metnin, bazı ilâveler ve değişmelerle birlikte yer aldığı daha bir çok rivayet mevcuttur. Ama maalesef hepsinde de bu ‘Esselâmü aleyke... (Selâm sana ey peygamber...)’ ibaresi vardır. Buradan da bu rivayetleri nakleden ravilerin (aktarmacıların) hiç birinin, konuya Tevhid ve namazın esprisi açısından yaklaşmadıkları anlaşılmakta, yani konunun DİRAYET eleştirisini yapmadıkları görülmektedir.
Bir de bu ‘Ettehiyyatü’ metnine bir kutsallık vermeye çalışan sivri akıllılar vardır. Bu uydurmacılara göre bu Ettehiyyatü, Miraç’ta Allah ile peygamberimiz arasında geçen diyalogtur:
Peygamberimiz, Allah’ın karşısına varıca selâm verir:
- Ettehıyyatü lillahi vesalavatü vettayyibatü
Allah da peygamberimize:
- Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetüllahi ve berekatühü
Peygamberimiz sadece kendisinin esenlikte olmasına pek razı olmaz :
- Esslamü aleyna ve ala ibadillahissalihin
Bu manzarayı izleyen Cebrail ve Melekler de:
- Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasülühü,
derler.
Nasıl senaryo ama?(!)

Evet bunlar uyutmaca, uyuşturmaca şeylerdir.

Bu Teşehhüd/ Tahiyyat konusunda en sağlam ve doğru yaklaşımı, Malikî Mezhebi İmamı İmam Malik göstermiştir. Meşhur Hadis kitabı MUVATTA’da İbn-i Ömer’den rivayetle şöyle yazmaktadır:
‘Muvatta’da şöyle gelmiştir: ‘“(Nafi der ki) “İbn-ü Ömer R.şöyle teşehhüt okurdu: ‘Bismillahi, ettehiyyatü lillahi vessalavatü lillahi Ezzakiyatü lillahi esselâmü alennebiyyi ve rahmetüllahi ve berekatühü esselâmü aleyna ve ala ibadillahissalihin. Şehidtü enla ilahe illallahü ve şehidtü enne muhammeden resulillahi.’
Bunu ilk iki rekâtın ka’desinde okur ve teşehhüdünü tamamlayınca dua ederdi. Namazın sonunda oturunca da yine böyle Teşehhüdte bulunur ve teşehhüdü öne alırdı. Sonra dilediği duayı yapardı. Teşehhüdü tamamlayıp selâm vermek isteyince şöyle derdi:
ESSELÂMÜ ALENNEBİYYİ VE RAHMETÜLLAHİ VE BEREKATÜHÜ. ESSELÂMÜ ALEYNA VE ALA IBADİLLAHİSSALİHİN.
Sonra sağına, ‘esselâmü aleyküm’ derdi. Sonra karşılık olarak imama selâm verirdi. Solundan biri kendisine selâm verirse karşılık olarak ona da selâm verirdi. ’”
Rezin şunu ilave etti. “Ve dedi ki: Rasülüllah S. böyle yapılmasını emretti.”’

Bazı yerlerde ise bu ifade sözcük farklılıklarıyla (dua olduğu için hiçbir şey fark etmez.), ESSELÂMÜ ALENNEBİYYİ (PEYGAMBERE SELÂM OLSUN) diye, gramerde muhatap (ikinci şahıs) olarak değil de Ğaip (üçüncü şahıs) ibaresiyle aktarılır. Meselâ muteber Hadis kitaplarından Sünen-i Ebu Davud’da böyle yer almıştır.
Ayrıca hadis kitaplarını şerh edenler de kitaplarında, İbni Mes’ud’un rivayetindeki bu hitabın peygamber öldükten sonra değiştirildiğini, artık ‘Selâm sana’ diye peygambere yönelinmediğini, ‘Allah Peygambere selâmet versin’ tarzında okunduğunu yazarlar. Ama bu da özrün kabahatten büyük olmasından başka bir şey değildir.
Namaz Peygambere de farzdı. O da namaz kılardı. Hem de en doğrusunu o kılardı. Peki kendisi nasıl okurdu? Ne dersiniz?
Bu hadis kitaplarının hepsinde; “Rasülüllah teşehhüdü gizli okurdu” diye yazmaktadır. Yani hiç kimse Peygamberimizin namazda teşehhüdü nasıl okuduğunu duymamıştır. Bu kaynakların yazdığına göre, bizim okuduğumuz ve tartıştığımız teşehhüd, namaz dışında o kişilere öğretilmiştir.
Müslümanların bu hatası sadece namazdaki tahiyyatla sınırlı değildir. Cuma günleri öğleyin, kandil (!) gecelerinde yatsı vakitleri ve cenaze ilânlarında minarelerden okunan salâ da aynı hataları içermektedir. Orada da “Essalâtü ve sselâmü ALEYKE ya rasülellah” (salât ve selâm senin üzerine olsun ey Allah’ın elçisi) diyerek, asırlarca evvel bu dünyadan göçüp gitmiş olan peygamberimize sanki sağ ve yanımızda hazırmış gibi seslenilmektedir. Böylece de peygamberimize beşer olmasının ötesinde bir sıfat yakıştırılmış olmaktadır. Bu durumun ise insanı şirke sürükleyeceği aşikârdır. Salâda da yine tahiyyattaki gibi salât ve selâmı gaybî olarak ifade etmemiz gerekir. Meselâ: “essalâtü vesselâmü alâ rasülillah, veya Allahümme salli ve sellim alâ Muhahammed veya Eyyühelmü’minun sallû ve sellimû alâ Muhammed” gibi.


SONUÇ OLARAK:

Bugünkü kitaplarda yer aldığı gibi teşehhüd/ tahiyyat okumak, YANLIŞTIR VE GÜNAHTIR. Doğrusu; ‘Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü’ bölümünün ‘esselâmü alennebiyyi’ şeklinde değiştirilerek okunmasıdır. Tüm Müslümanların, maalesef hata içinde olan atalarının arkasına sığınmaktan vazgeçerek birbirlerini AĞIZLARINDAN ÇIKANLARI KULAKLARININ DUYMASI konusunda uyarmaları ve bu bilince davet etmeleri gerekmektedir.



Salli ve Barik duaları (Ayrılış Duaları):

Bu dualar, genellikle salâvat-ı şerife adıyla bilinmektedir. Salâvat kavramı da maalesef yozlaştırılmış, dinî mecrasından çıkarılmış bir kavramdır. “Salâvat”; “destek olmak, yardım etmek, teslimde güvenlik sağlamak” demektir.
Bu dualarda;
“Allahümme salli ve sellim alâ muhammedin ve alâ âl-i Muhammed. Kemâ salleyte ve sellemte alâ İbrahim ve alâ âl-i İbrahim. İnneke hamidün mecidün” yani,
“Ey Allahım! Muhammed’e ve çevresindekilere yardım et, destek ol. Onların güvenliklerini sağla! Tıpkı İbrahim ve yakınlarına destek olduğun, yardım ettiğin ve güvenliklerini sağladığın gibi. Şüphesiz sen, Hamid ve Mecid’sin” denmektedir.
Görüldüğü üzere, bu dua ile namazlarda Yüce Rabbimizden yapılan son istek, insanın kendisine değil, dini yayan peygambere ve onun yardımcılarına yönelik olup Allah’tan, vereceği destek, edeceği yardımla onların güvenliklerinin sağlanması ve dinin yücelmesi, yayılması dilenmektedir.
Oysa peygamberimiz ve yakınları bugün aramızda yoklar ve muvazzaf değillerdir. Şu hâlde dualarımız onların misyonunu yürütenler için yapılmalıdır. Meselâ:
“Allahümme salli ve sellim alâ evliyâike ve ensârik. ve alellezîne yücâhidüne fî sebîlik. Kemâ salleyte ve sellemte alâ muhammedin ve alâ âl-i muhammed.Ve kemâ salleyte ve sellemte alâ ibrâhîm ve alâ âl-i ibrâhîm. İnneke hamîdün mecîd” yani,
“Ey Allahım! Yakınlarına, yardımcılarına (dinin yayılması için gayret eden müttekilere) ve senin yolunda çırpınanlara, çaba harcayanlara yardım et, destek ol, onların güvenliğini sağla. Tıpkı Muhammed ve yakınlarına, İbrahim ve yakınlarına yardım ettiğin, destek olduğun ve güvenliklerini sağladığın gibi. Şüphesiz sen Hamid’sin, Mecid’sin.”
Dualarımızda kişisel isteklerimiz de dile getirilebilir; dertliler deva, hastalar şifa, borçlular eda dileyebilirler. İsterseniz Kur’an ile uyumlu olarak şöyle dua edilebilir:
“Rabbena âtina fiddünya haseneten ve fi-l âhireti haseneten. Ve gınâ azâbennâr. Rabbenağfirli ve livâlideyye ve lilmüminine yevme yegûmül hısâb! Bi rahmetike yâ erhamerrahımîn” yani,
“Ey yüce Rabbimiz! Bize dünyada iyilik, güzellik ver. Ahirette de iyilik, güzellik ver! Ve bizi ateş azabından koru!
Ey Rabbimiz! Beni, anamı-babamı ve tüm müminleri, hesaba kalkılan gün bağışla! Sonsuz rahmetinle ey Merhametliler Merhametlisi!”
Yüce Allah’tan sınır, sınırlama kesinlikle olmadan başka isteklerde de bulunulabilir.


Hakkı Yılmaz www.istekuran.com

tahhiyat namazda okunması vacip bir duadır ve selamlamanın en güzelidir sizin söylediginiz gibi bir senaryodan ibaret degildir
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
41
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
NAMAZDA TAHİYYAT ve SALÂVATLAR


TEŞEHHÜD/ TAHİYYAT


Teşehhüd, sözlükte ‘Şehadet getirmek’ anlamına gelir. Bundan maksat Kelime-i Şehadet dediğimiz ‘Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasülühü’ cümlesinin söylenmesidir.
Terim olarak ise teşehhüd; namaz kılarken ‘Ka’de’ denilen oturma bölümlerinde, içerisinde Kelime-i Şehadet’in de bulunduğu ‘Ettehıyyatü lillahi vessalavatü vettayyibatü …’ cümlelerinin (Bu cümleler dua değildir!) okunmasıdır.
Bizim burada üzerinde duracağımız konu, içerisinde Kelime-i Şehadet bulunan “Ettahiyyatü lillahi ve-s salavatü …” diye devam eden sözcükler ve bu sözcüklerin tahlilidir.


Önce tahiyyat’ın metnini;
Ve sonra da anlamını görelim:

“Tahiyyat (Dil ile yapılan kulluklar) ve Salâvat (beden ile yapılan kulluklar) ve Tayyibat (Mal ile yapılan kulluklar) Allah içindir. EY PEYGAMBER! SELÂM, ALLAH’IN RAHMETİ VE BEREKETLERİ SENİN ÜZERİNE OLSUN. Selâm, bizim ve Allah’ın Salih kulları üzerine olsun. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh/ tanrı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın rasülüdür.”


ŞİMDİ DE NAMAZ’IN NE OLDUĞUNU HATIRLAYALIM:

Namaz; yalnız ve yalnız Allah’a yönelinen, O’na niyaz edilen, bu niyazın gönülden ve bedenle huşu içinde ifade edildiği bir ibadettir. Dolayısıyla namaz ve niyazda Allah’ın yanında başka hiç bir şeye dua edilmez. Allah’tan başka hiçbir şey ve hiçbir kimse muhatap alınmaz. Tekbirden selâma kadar namaz içinde muhatap sadece Allah’tır. Peygamber de olsa namaz içinde hiç kimse muhatap alınamaz, ona seslenilemez.
Bu, namazın esprisi gereğidir. Zaten Rabbimiz de Cinn suresinin 18. ayetinde çok açık ve net olarak bunu emretmiştir:



“Mescitler şüphesiz Allah içindir. O hâlde Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın.”

İşin gerçeği ve olması lâzım geleni bu olmasına rağmen, yukarda tahiyyat dediğimiz metinde gördüğünüz gibi Müslümanların,
ESSELÂMÜ ALEYKE EYYÜHENNEBİYYÜ (SANA SELÂM OLSUN EY PEYGAMBER)
diye namazın içinde peygamberi de muhatap almaları söz konusu olmaktadır. Allah her yerde her zaman hazır ve nazır olduğu için her yerde ve her zaman O’nu anmamız normaldir. Ama ya peygamber? Burada sanki peygamber de karşımızdaymış gibi ona selâm verilmektedir. Sonra, Allah ile sanki yüz yüze yapılan bir diyalogda Peygamberin işi nedir?
Her Müslüman’ın Allah’a en yakın olduğu bir anda, yani namazda iken en çok dikkat etmesi gereken şey; AĞZINDAN ÇIKANI KULAĞININ DUYMASIDIR, ne dediğini ne okuduğunu bilmesidir. Bu kural Arapça bilen için geçerli olduğu gibi, bilmeyen için de geçerlidir.
Bugünkü kitaplarda yer alan Tahiyyat metni, hadis kitaplarına İbn-i Mes’ud kanalıyla geçen metindir. Bu metnin, bazı ilâveler ve değişmelerle birlikte yer aldığı daha bir çok rivayet mevcuttur. Ama maalesef hepsinde de bu ‘Esselâmü aleyke... (Selâm sana ey peygamber...)’ ibaresi vardır. Buradan da bu rivayetleri nakleden ravilerin (aktarmacıların) hiç birinin, konuya Tevhid ve namazın esprisi açısından yaklaşmadıkları anlaşılmakta, yani konunun DİRAYET eleştirisini yapmadıkları görülmektedir.
Bir de bu ‘Ettehiyyatü’ metnine bir kutsallık vermeye çalışan sivri akıllılar vardır. Bu uydurmacılara göre bu Ettehiyyatü, Miraç’ta Allah ile peygamberimiz arasında geçen diyalogtur:
Peygamberimiz, Allah’ın karşısına varıca selâm verir:
- Ettehıyyatü lillahi vesalavatü vettayyibatü
Allah da peygamberimize:
- Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetüllahi ve berekatühü
Peygamberimiz sadece kendisinin esenlikte olmasına pek razı olmaz :
- Esslamü aleyna ve ala ibadillahissalihin
Bu manzarayı izleyen Cebrail ve Melekler de:
- Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasülühü,
derler.
Nasıl senaryo ama?(!)

Evet bunlar uyutmaca, uyuşturmaca şeylerdir.

Bu Teşehhüd/ Tahiyyat konusunda en sağlam ve doğru yaklaşımı, Malikî Mezhebi İmamı İmam Malik göstermiştir. Meşhur Hadis kitabı MUVATTA’da İbn-i Ömer’den rivayetle şöyle yazmaktadır:
‘Muvatta’da şöyle gelmiştir: ‘“(Nafi der ki) “İbn-ü Ömer R.şöyle teşehhüt okurdu: ‘Bismillahi, ettehiyyatü lillahi vessalavatü lillahi Ezzakiyatü lillahi esselâmü alennebiyyi ve rahmetüllahi ve berekatühü esselâmü aleyna ve ala ibadillahissalihin. Şehidtü enla ilahe illallahü ve şehidtü enne muhammeden resulillahi.’
Bunu ilk iki rekâtın ka’desinde okur ve teşehhüdünü tamamlayınca dua ederdi. Namazın sonunda oturunca da yine böyle Teşehhüdte bulunur ve teşehhüdü öne alırdı. Sonra dilediği duayı yapardı. Teşehhüdü tamamlayıp selâm vermek isteyince şöyle derdi:
ESSELÂMÜ ALENNEBİYYİ VE RAHMETÜLLAHİ VE BEREKATÜHÜ. ESSELÂMÜ ALEYNA VE ALA IBADİLLAHİSSALİHİN.
Sonra sağına, ‘esselâmü aleyküm’ derdi. Sonra karşılık olarak imama selâm verirdi. Solundan biri kendisine selâm verirse karşılık olarak ona da selâm verirdi. ’”
Rezin şunu ilave etti. “Ve dedi ki: Rasülüllah S. böyle yapılmasını emretti.”’

Bazı yerlerde ise bu ifade sözcük farklılıklarıyla (dua olduğu için hiçbir şey fark etmez.), ESSELÂMÜ ALENNEBİYYİ (PEYGAMBERE SELÂM OLSUN) diye, gramerde muhatap (ikinci şahıs) olarak değil de Ğaip (üçüncü şahıs) ibaresiyle aktarılır. Meselâ muteber Hadis kitaplarından Sünen-i Ebu Davud’da böyle yer almıştır.
Ayrıca hadis kitaplarını şerh edenler de kitaplarında, İbni Mes’ud’un rivayetindeki bu hitabın peygamber öldükten sonra değiştirildiğini, artık ‘Selâm sana’ diye peygambere yönelinmediğini, ‘Allah Peygambere selâmet versin’ tarzında okunduğunu yazarlar. Ama bu da özrün kabahatten büyük olmasından başka bir şey değildir.
Namaz Peygambere de farzdı. O da namaz kılardı. Hem de en doğrusunu o kılardı. Peki kendisi nasıl okurdu? Ne dersiniz?
Bu hadis kitaplarının hepsinde; “Rasülüllah teşehhüdü gizli okurdu” diye yazmaktadır. Yani hiç kimse Peygamberimizin namazda teşehhüdü nasıl okuduğunu duymamıştır. Bu kaynakların yazdığına göre, bizim okuduğumuz ve tartıştığımız teşehhüd, namaz dışında o kişilere öğretilmiştir.
Müslümanların bu hatası sadece namazdaki tahiyyatla sınırlı değildir. Cuma günleri öğleyin, kandil (!) gecelerinde yatsı vakitleri ve cenaze ilânlarında minarelerden okunan salâ da aynı hataları içermektedir. Orada da “Essalâtü ve sselâmü ALEYKE ya rasülellah” (salât ve selâm senin üzerine olsun ey Allah’ın elçisi) diyerek, asırlarca evvel bu dünyadan göçüp gitmiş olan peygamberimize sanki sağ ve yanımızda hazırmış gibi seslenilmektedir. Böylece de peygamberimize beşer olmasının ötesinde bir sıfat yakıştırılmış olmaktadır. Bu durumun ise insanı şirke sürükleyeceği aşikârdır. Salâda da yine tahiyyattaki gibi salât ve selâmı gaybî olarak ifade etmemiz gerekir. Meselâ: “essalâtü vesselâmü alâ rasülillah, veya Allahümme salli ve sellim alâ Muhahammed veya Eyyühelmü’minun sallû ve sellimû alâ Muhammed” gibi.


SONUÇ OLARAK:

Bugünkü kitaplarda yer aldığı gibi teşehhüd/ tahiyyat okumak, YANLIŞTIR VE GÜNAHTIR. Doğrusu; ‘Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü’ bölümünün ‘esselâmü alennebiyyi’ şeklinde değiştirilerek okunmasıdır. Tüm Müslümanların, maalesef hata içinde olan atalarının arkasına sığınmaktan vazgeçerek birbirlerini AĞIZLARINDAN ÇIKANLARI KULAKLARININ DUYMASI konusunda uyarmaları ve bu bilince davet etmeleri gerekmektedir.



Salli ve Barik duaları (Ayrılış Duaları):

Bu dualar, genellikle salâvat-ı şerife adıyla bilinmektedir. Salâvat kavramı da maalesef yozlaştırılmış, dinî mecrasından çıkarılmış bir kavramdır. “Salâvat”; “destek olmak, yardım etmek, teslimde güvenlik sağlamak” demektir.
Bu dualarda;
“Allahümme salli ve sellim alâ muhammedin ve alâ âl-i Muhammed. Kemâ salleyte ve sellemte alâ İbrahim ve alâ âl-i İbrahim. İnneke hamidün mecidün” yani,
“Ey Allahım! Muhammed’e ve çevresindekilere yardım et, destek ol. Onların güvenliklerini sağla! Tıpkı İbrahim ve yakınlarına destek olduğun, yardım ettiğin ve güvenliklerini sağladığın gibi. Şüphesiz sen, Hamid ve Mecid’sin” denmektedir.
Görüldüğü üzere, bu dua ile namazlarda Yüce Rabbimizden yapılan son istek, insanın kendisine değil, dini yayan peygambere ve onun yardımcılarına yönelik olup Allah’tan, vereceği destek, edeceği yardımla onların güvenliklerinin sağlanması ve dinin yücelmesi, yayılması dilenmektedir.
Oysa peygamberimiz ve yakınları bugün aramızda yoklar ve muvazzaf değillerdir. Şu hâlde dualarımız onların misyonunu yürütenler için yapılmalıdır. Meselâ:
“Allahümme salli ve sellim alâ evliyâike ve ensârik. ve alellezîne yücâhidüne fî sebîlik. Kemâ salleyte ve sellemte alâ muhammedin ve alâ âl-i muhammed.Ve kemâ salleyte ve sellemte alâ ibrâhîm ve alâ âl-i ibrâhîm. İnneke hamîdün mecîd” yani,
“Ey Allahım! Yakınlarına, yardımcılarına (dinin yayılması için gayret eden müttekilere) ve senin yolunda çırpınanlara, çaba harcayanlara yardım et, destek ol, onların güvenliğini sağla. Tıpkı Muhammed ve yakınlarına, İbrahim ve yakınlarına yardım ettiğin, destek olduğun ve güvenliklerini sağladığın gibi. Şüphesiz sen Hamid’sin, Mecid’sin.”
Dualarımızda kişisel isteklerimiz de dile getirilebilir; dertliler deva, hastalar şifa, borçlular eda dileyebilirler. İsterseniz Kur’an ile uyumlu olarak şöyle dua edilebilir:
“Rabbena âtina fiddünya haseneten ve fi-l âhireti haseneten. Ve gınâ azâbennâr. Rabbenağfirli ve livâlideyye ve lilmüminine yevme yegûmül hısâb! Bi rahmetike yâ erhamerrahımîn” yani,
“Ey yüce Rabbimiz! Bize dünyada iyilik, güzellik ver. Ahirette de iyilik, güzellik ver! Ve bizi ateş azabından koru!
Ey Rabbimiz! Beni, anamı-babamı ve tüm müminleri, hesaba kalkılan gün bağışla! Sonsuz rahmetinle ey Merhametliler Merhametlisi!”
Yüce Allah’tan sınır, sınırlama kesinlikle olmadan başka isteklerde de bulunulabilir.


Hakkı Yılmaz www.istekuran.com
silinmiştir
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
İSRA SURESİ
78- Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti (namazda okunan) Kur'an'ı, işte o, şahid olunandır.

79- Gecenin bir kısmında kalk, sana aid nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır.

80- Ve de ki: "Rabbim, beni (girilecek yere) doğru bir girdirişle girdir ve (çıkarılacak yerden) doğru bir çıkarışla çıkar ve Katından bana yardımcı bir kuvvet ver."

81- De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur."

82- Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o, zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz.

83- İnsana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa kapılır.

84- De ki: "Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir."


HUD SURESİ
110- Andolsun, Musa'ya kitabı verdik, onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş olacaktı. Gerçekten onlar, bundan (Kur'an'dan) yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

111- Şüphesiz Rabbin, onlardan tümüne yapıp ettiklerini(n karşılığını) onlara tastamam ödeyecektir. Çünkü O, yapıp-ettiklerinden haberdar olandır.


112- Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.
113- Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz.

114- Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür.

115- Ve sabret. Gerçekten Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez.

116- Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu-günahkarlardı.

117- Halkı, ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulüm ile helak edecek değildi.

118- Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa, onlar, anlaşmazlığı sürdürmektedirler:

119- Rabbinin rahmet ettikleri dışında. Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, (kafirlerin) tümüyle dolduracağım."
 
H

hüma-gül

Guest
Siz de 5 Vakit Namaz Kılmak İster misiniz?

Siz de 5 Vakit Namaz Kılmak İster misiniz?

Namaz dinin direğidir . ( Hadisi Şerif )



Hayatımızı kelimelere dökecek olsak onu şu şekilde tanımlaya biliriz . Hayat , vesileler toplamıdır . Dikkatle bakacak olursak hayatımızın vesilelerle örülü olduğunu görmek hiç de zor olmayacaktır .Bir vesileyle doğduk , doğumumuzun vesilesi anne - babamızdı . Bir vesileyle öğrendik , bu vesile öğretmenlerimiz / hocalarımızdı . Bir vesileyle işe girdik , bu vesile bir ahbabımızdı . Bir vesileyle en yakın arkadaşımızı tanıdık . Görüyorsunuz ya hayat hep bir vesile . Bu yazı da niçin sizin namaza başlamanıza vesile olmasın ki . Vesileler bazen fırsattır ve bu fırsatlar iyi değerlendirilmelidir ki sonunda kocaman bir KEŞKE olmasın . İşte bu yazı sizin namaza başlamanıza vesile olması için yazıldı . Bu yazıyı sakin bir kafayla ve sakin bir mekanda okumanız yazıdan alacağınız verimi artıracaktır . Şimdi sizi hayatınızın kararıyla baş başa bırakıyorum . Ve kararınızın bizi sevindirmesini ümit ediyorum .

"Namaz kılmayı çok istiyorum ama bir türlü kılamıyorum . Bir ara çok güzel namaza başlamıştım ama şimdi kılmıyorum" diyorsanız lütfen bu yazıyı çok dikkatli okuyunuz . Merak etmeyin size çok kötü şeylerden bahsetmeyeceğim bilakis size sevineceğiniz ama çok sevineceğiniz bir haber vereceğim . Neyi mi haber vereceğim ? Yazıyı sonuna kadar okuyun anlayacaksınız haberin ne olduğunu .

Duydunuz mu ? NLP diye bir bilim var . NLP yani başarının bilimi . İnsanlar nasıl başarılı oluyorlar ? Başarıya ulaşmanın yolu nedir gibi konuları içermekte bu bilim . Yalnız bu bilim daha çok dünyevi ( zengin olma , kariyer sahibi olma gibi ) amaçlar için kullanılmaktadır . Biz de bu bilimin temel prensiplerini kullanarak namaz kılmayan / kılmak isteyip de bir türlü namaza başlayamayan Müslümanlara , bu temel prensiplerle namaz kılmanın hiç de zor olmadığını göstermek istedik . Eğer bir kimse bu prensipleri uygularsa KESİNLİKLE AMA KESİNLİKLE NAMAZ KILANLARDAN OLACAKTIR !

Şimdi bu bilimin temel prensiplerini belirtelim .

1 Bir şeyi bir insan yapabiliyorsa siz de yapabilirsiniz . Evet namaz kılan milyonlarca insan var . Bu insanlar namaz kılabildiklerine göre bunu siz de başarabilirsiniz . Söyler misiniz sizin namaz kılan insanlardan neyiniz eksik ? Bakınız o kadar insan namaz kılıyor siz niçin kılmayasınız ki ?

2 Bir şeyi başarabilmek için onu gerçekten istemelisiniz . Unutmamak gerekir ki hayatımız isteklerimizden ibarettir . Size istemediğiniz bir şeyi hiç bir baskı kullanmadan kim yaptırabilir veya istemiş olduğunuz bir şeyi kim engelleyebilir ? Şimdi kendi kendinize bir sorun bakalım gerçekten namaz kılmayı istiyor musunuz ? % kaç istiyorsunuz ? % 10 mu , % 20 mi , % 40 mı , % 70 mi yoksa % 100 mü ? Şunu unutmayınız ki bir şeyi başarabilmek için onu % 100 istemek gerekir . Yolda giderken bir mağazada çok güzel bir kazak gördüğünüzü ve onu çok beğendiğinizi düşünelim . O kazağın sizin olması için ne yapmanız gerekir ? O kazağı beğenmek yetmez % 100 istemeniz gerekir ki o kazağı alasınız . Yoksa sadece beğenmek yetmez değil mi ? Beğenip de almadığımız o kadar çok şey var ki .

3 Başarabilmek için o yolda her türlü engeli aşmanız gerekir . Her şeyi isteyebilirsiniz ama bazı engellerden dolayı bu isteklerinizi gerçekleştiremezsiniz . Ama istiyorsanız , çok istiyorsanız o engeli aşar ve o isteğinizi yerine getirirsiniz . Başarı yolunda VAZGEÇMEYENLER BAŞARIR . Mağaza örneğine dönersek , çok istiyorsunuz ama kazak pahalı bu sizi engeller mi ? Çok istiyorsanız HAYIR . Veya yanınızda o kadar para yok , ne yaparsınız ? Vaz mı geçeceksiniz ? Hani çok istiyordunuz ? Çok istediğiniz için o kazağı ya mağazaya borçlanıp alacaksınız ya borç bulup alacaksınız ya da paranızı denkleştirdikten sonra alacaksınız ama hiç bir zaman VAZGEÇMEYECEKSİNİZ eğer gerçekten istiyorsanız . Namaz kılmak istiyorsunuz ama şu abdest olmasa . Abdest almak gerçekten istediğiniz halde namaz kılmanıza engel olabilir mi? Veya namaz kılmayı çok istiyorsunuz ama namaz surelerini bilmiyorsunuz . Namaz kılmak için Fatiha suresi ile Kevser suresi yeterlidir ve bu ikisini ezberlemek sizin az bir zamanınızı alacaktır . Namaz kılmak için az bir zamanınızı veremeyecek misiniz ?

4 Başarı yolunda meydana gelen bazı aksaklıklar sebebiyle başarı hedefinizden ASLA VAZGEÇMEYİNİZ . Namaz kılmaya başladınız ama bir vakit namazınızı kılmadınız / kılamadınız . Bu durumda yapılması gereken hiç bir şey olmamış gibi namaz kılmaya devam etmenizdir . Arkanıza hiç bakmayın siz hedefinize yönelin . Araba arka cama bakılarak değil ön cama bakılarak sürülür .

5 Hedefinizi ASLA ERTELEMEYİN ! Namaz kılmaya başlayacaktınız ama ertelediniz , ertelediniz ne oldu ? Bir türlü namaza başlayamadınız . Ertelemek isteği öldürür ve başarının en büyük düşmanıdır . Namaza başlamak istiyorsanız HEMEN ŞİMDİ başlamalısınız . Eğer ben yarın başlayacağım , akşama başlayacağım , Cuma günü başlayacağım diyorsanız , ben size söyleyeyim KESİNLİKLE BAŞLAYAMACAKSINIZ ! Hz . Peygamber ( s .a .v ) şöyle buyurdu : ERTELEYENLER HELAK OLMUŞTUR .

6 Başarıya ulaşmak için hedefinizi her zaman canlı tutunuz . Namaza başladınız , sizin hedefiniz bu değildi . Siz 5 vakit namaz kılmak istiyordunuz . İşte bunu gerçekleştirebilmek için hedefiniz her zaman canlı olmalı . Bu tıpkı cep telefonuna benziyor . Cep telefonunuz şarzı bulunduğu müddetçe işe yarar . Şarz bitti mi onu şarzetmek lazım ki işe yarasın öyle değil mi ? Namaz da öyle , şarzı bitirmemek lazım , şarz bittiğinde kendimizi namaz konusunda şarzetmemiz gerekir ki bunu yapmazsak işte o zaman namazı bırakırız . Kendimizi bu konuda şarzetmek için sohbetlere gitmeli , namaz kılanlarla birlikte olmalıyız . Sohbetlere gitmek ve namaz kılanlarla birlikte olmak bize her zaman namaz kılma hedefimizi canlı tutacaktır . Hedefinizin canlı kalması için elinizden geleni yapınız çünkü o canlılığını kaybederse hedefiniz can verecektir .

7 Hedefinize ulaşmak için çevrenizdekilere karşı sağır olunuz . Siz şimdi namaza başladınız arkadaşlarınız , aileniz sizinle dalga geçebilir . Ooo Hoca mı oldun? Sen asla 5 vakit namaz kılamazsın . Tamam şimdi kılarsın ama gör bak 3 gün sürmez .gibi bir sürü laf işitebilirsiniz çevrenizden işte bütün bunlara karşı sağır olun hatta cevap bile vermeyin . Siz hedefinize yoğunlaşın boş verin böyle şeyleri . Siz hedefinizden ASLA AMA ASLA VAZGEÇMEYİN .

Evet işte o tarihi an geldi . Şimdi kendi kendimize söz vereceğiz ve böylelikle namaza başlamış olacağız bundan sonra söylediğimiz gibi..

Namaz kılma idealiniz için , ÜŞENMEYİN , ERYELEMEYİN ve ASLA VAZGEÇMEYİN .

Şimdi kendi kendime söz veriyorum . Namaz kılacağım ve hiç bir zaman namazı bırakmayacağım . Hiçbir zaman namaz kılma hedefimden vazgeçmeyeceğim .

Söz mü ? SÖZ .

Ben inanıyorum ki SEN sözünü yerine getireceksin . Çünkü SEN istedin mi YAPARSIN.

alinti
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Namaz bir ideal değil bir realitedir. İdeal ertelenen, reel yaşanandır...Ertelediğinize ulaşamayabilirsiniz, yaşadığınızı kaybetmezsiniz...
Hayat bir an'dır, göz açıp kapanana kadar...
Hayat bir gün'dür belki yaşanan...
Hayat hiç bir zaman bir gün'den fazla değildir...
Yaşayacağınız hayat ortalama 60-70 yıldır, bu ise bir ana tekabül eder...
Dün, bugün ve yarın'dan ibarettir hayat.
Dün malum, yarın meçhul, sen yaşadığın günün kıymetini bil...
Yaşadığın anın kıymetini bil...
İşte ölüm o bir an'da gelecek...
Neden o bir an namaz ile olmasın...

Erteleyenler helak oldu...
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
Nlp ilmide neymiş ya!
Mutluluğun kapısı sonuna kadar açık zaten!...
Bizim yapacağımız şey 2 adım yol yürüyüp içeriye girmek!..Bu kadar acizmiyiz yaaa!...
Kurban olduğum Rabbim sesleniyor bize '' Gel gel gellllll kulum derdinin dermanı bende!"
Sen hala neyi bekliyosun yahu!...
 
Üst Alt