Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Siyaset ve Aracı Kurumları Olan Fırkalar

azizdolu

New member
Katılım
15 Haz 2007
Mesajlar
63
Tepkime puanı
56
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Antalya-Serik
Web sitesi
azizdolu.blogcu.com
------Siyaset ve Aracı Kurumları Olan Fırkalar
------Fırkalar (party) birer at; bu fırkalara gönül veren insanlar da, bu atlara binen süvariler olarak görülmelidir. Buna rağmen, uygulamada göze çarpan aksaklıklar da yok değildir. Birtakım insanların, attan düşmüş süvarinin atın peşinden koşması gibi fırka- peşinde koşmasını da istihza ile karışık bir tebessümle karşılamak gerekir. İnsanımızın, orasını burasını ovuşturarak koşması hoş olmasa gerek… En kötüsü de süvarisine binmeye çalışan atlar oluyor hâliyle… Süvarisine tekme atan; süvarisini ısıran; aksıran, tıksıran atlar da cabası…
------Fırkaları süslü birer ata benzetmemizden kasıt, elbette boşuna değildir. Neden derseniz, son yüzyıla damgasını vurmuş olan ve cumhuriyet ve demokrasi adları verilen yeni (modern) dünya düzeninde sistemin işlemesi için fırkaları birer araç gibi görmeliyiz. Hatta fırkaları birer kasnak; milletvekillerini ise kasnağın üzerinde bulunan dişliler olarak da tanımlayabiliriz. Zira siyaset ve fırka dediniz mi, teşbih (benzetme) sanatının kapıları ardı-na kadar açılır.
------Tarihi süreçte disiplin ve hiyerarşiye göre şekillenmiş olan Türk toplum yapısı, nedense demokrasi olarak adlandırılan düzene ayak uydur-makta güçlük çekmektedir. Demokrasi bir başıbozukluk, bir serkeşlik ola-rak algılanmakta; bir kısım zevat (kişiler) işi bindikleri dalı kesmeye, dev-letin altını oymaya kadar ileri götürmektedirler. Hâl böyle olunca, Osmanlı’nın son dönemlerinde “Hürriyet isteriz!” diye dağa çıkanlar ile Cumhuriyetin son yıllarında “Demokrasi isteriz!” diye dağa çıkanlar arasında pek de fazla bir farkın olmadığı ortadadır.
------Türkiye’de, fırkaların (party) kurumsallaşamadığı bir tarihi vakadır. Niye derseniz, rehber edindiğimiz Batı demokrasilerinde siyasi fırkalar (party) nerede ise devletle yaşıt iken, bizde bir iki istisna dışında köklü fırka (party) bile yoktur. Haliyle tabansız hareketlerin tepesinde oturanlar da tabansız olmakta ve en küçük bir müdahalede şapkasını, yazı takımını vs. alıp gitmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak da, bırakın kolluk kuvvet-lerin müdahalesini; deniz aşırı ülkelerden gelecek müdahalelere bile açık olan bir demokratik yapı ortaya çıkmaktadır. Bunun temel sebebi ise “27 Mayıs Sendromu” olarak adlandırabileceğimiz, iliklere kadar işlemiş olan darbe korkusudur. Acizliğin belirtisi olmaktan öteye geçmeyen “denge” siyasetinin bir uzantısı olarak da, deniz aşırı ilişkiler devreye sokulmaktadır haliyle… Meselenin ibretlik yanı ise başlı başına bir yürek yangınıdır cancağızlar. Zira devlet adamlarımız, Amerikan Devletinin, tarihinde İngilizce ile kaleme alınmamış tek bir anlaşma metni olduğunu, bunun da Türkçe oldu-ğunu bilmezler. Bu anlaşmaya imza koyanlardan biri Hasan Dayı adlı sıra-dan bir Osmanlı paşası iken; muhatabı Amerikan Başkanı George Was-hington’ dur. Dahası anlaşma ile Osmanlı Devleti, Amerika’yı vergiye bağlamıştır. Kısacası günümüzün cihan (dünya) devleti Amerika’nın, kuruldu-ğu günden bu yana boyun eğdiği tek bir devlet vardır: Osmanlı Türk Devleti! Ve Türkler, Amerika için, hiç geçmeyen ve geçmeyecek bir iç burukluğudur cancağızlar.
------Siyasetçi-Fırka-Devlet üçgeninde, asl’olan devletin yeniden kurulması değil; yeniden yapılandırılmasıdır haliyle. Tıpkı Hanedanlık Türkiye’sinde yaşanan ve “Fetret Devri” olarak adlandırılan dönemde olduğu gibi… Bunu yaparken de siyasilerin Türkiye’yi, bir tehlike ile karşılaşınca kabuğuna çe-kilen kaplumbağa durumuna düşürmemesi gerekmektedir. Hem de “Hepi-miz Ermeni’yiz!” söylemlerinin, yakın zamanda “Hepimiz PKK’yız!” terane-lerine dönüşme tehlikesi ortada iken… Aslında siyasilerin yapması gereken, sırtlarını halka dayayarak; iktidar olmakla yetinmeyip muktedir olmayı he-deflemek olmalıdır. Zira bu gerçekleştiği takdirde, karşılaşılan sorunların çözümünde “milletin azim ve kararı”ndan da güç alınarak, uygun reçetele-rin yazılmasının; doğru tedavilerin uygulanmasının yolu açılacaktır. Seçim sistemimizdeki çelişkiler ne deniyle, milletvekili seçilebilmek için, kullanım kılavuzunda “Sayın genel başkanım bilir.” yazan bir yağdanlığa dönüşmek zorunda olan siyasiler olduğu sürece ise hastanın masadan kalkamayacağı, kalksa bile aksayacağı aşikârdır. Anayasada belirtilen niteliklere sahip her-kesin oy kullanabildiği bir demokratik düzende, -istenen nitelikleri taşımak kaydıyla- isteyen herkesin aday olamamasının bir açıklaması olabilir mi? Bu halkın zekâsı, sadece kenar mahalle muhtarını seçmeye mi kadirdir? Zaman ayırır, zihninizi bu soruyla meşgul ederseniz, ülkemizdeki demokratik uygulamanın, üç beş yaşındaki kız çocuklarının evcilik oyunu kadar bile gerçekçi olmadığını anlarsınız.
------Türkiye’de, siyaset ve siyasetin aracı kurumları olan fırkalarla ilgili yapılan değerlendirmelere baktığımızda, ekseriyetinin yanlı olduğunu gö-rürsünüz. Emre Kongar, Şerif Mardin gibi aydınların “solcu-sosyalist” ba-kışları ile; Necip Fazıl, Seyit Ahmet Arvasî Orhan Türkdoğan gibi aydınların “sağcı-idealist” yaklaşımları, ülkemizde nerede ise iki zıt kutup medyana getirmiştir. Hatta adı geçen bu akımların, milletimizin di mağına ipotek koyduğu bile söylenebilir. Oysa hem “komüncü” cenah, hem de “istişareci-ler” siyaset mekanizması ile aracı kurumları olan fırkalardaki çarpıklıkların düzeltilmesine yönelik olarak, pek de bir çaba göstermemişlerdir. Sadece Necip Fazıl’ın kısa süreli bir çabası vardır. Çarpıklıklarla, haksızlıklarla ken-di çapında bir mücadeleye girişerek, şahsına münhasır (kendine özgü) “Büyük Doğu” hareketini başlatmıştır. Sonrasında ise demokrasiden umudunu yitirerek, demokrasi karşıtı (antidemokrat) bir çiz giye kaymıştır. As-lında Necip Fazıl’ın gayesi “asr-ı saadet” dönemine uygun bir demokrasi kalıbı oluşturmaya yönelik olan, hayli iddialı bir girişimdir. Hatta Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu Bilig”inden ve İbn-i Haldun’un “Mukaddime”sinden son-raki geçen süre de, konuyla ilgili olarak, özgün (orijinal) fikirler ortaya ko-yan ilk fikir adamı olarak kabul edilebilir. Vatanı, elbise; milleti, beden; di-ni, ruh ve devleti de akıl olarak sistemleş tiren bir düşünce kalıbını kuram-sallaştırmayı başarmıştır. Bununla birlikte, günümüz dünyasında bir “İdeo-logya Örgüsü”nün uygulanabilirliği ise tartışmaya açıktır.
------Bize göre, siyaset ve fırkaların gayesi, halk yönetimini gerçekleştir-mek olmalıdır. Zira halkın yöneten değil de; yönetilen olduğu bir düzen, olsa olsa koyun gütmeye benzer. Haliyle hiç kimsenin, bu milleti “Çoban Sülüler”e mahkûm etmeye hakkı ve yetkisi yoktur. Ülkede siyaset meka-nizmasının, fırkaların, demokrasinin kurumsallaştırılması ve böylece mille-tin kısır çekişmelerden, başıbozukluktan en önemlisi de “Neme lazım!” cı-lıktan bir an önce kurtarılması gerekmektedir. Aksi takdirde, daha çook “melek” muhabbeti yaparız. Hazır Bizans’ın mirası da bize kalmışken… Serik–11.03.2008

Aziz Dolu Atabey
azizdolu.blogcu.com
 
Üst Alt