bcetin811
AMEL-Ý SALÝH
Şirkin, örümcek ağı gibi hayatın her yanını ve her anını sardığı bir zaman ve toplumda, İslam, arap müşriklerinin bu kötü adetlerini ortadan kaldırmayı, tevhidi tesis etmeye tercih etmemişti. Hz. Peygamber, şirkin varolduğu bir ortamı tümden reddederek tevhidin onunla aynı ortamı paylaşmasına kesinlikle izin vermemişti.
"Çünkü onların Allah yolunda çektikleri hiç bir susuzluk, hiç bir yorgunluk, dayanılmaz bir açlık ve kâfirleri 'kin ve öfkeyle ayaklandıracak' bir yere ayak basmak ve düşman karşısında elde ettikleri hiç bir başarı yoktur ki, karşılığında kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın." (1)
Arap müşriklerine bir kız çocuk müjdelendiği zaman içlerinin öfkeyle taşarak yüzlerinin simsiyah kesilmesinin (2) nedenleri, onlara göre kız çocuklarının aile bütçesine katkıda bulunamayacak olması, savaşlarda aileyi ya da kabileyi savunmak yerine savunulacak bir durumda kalacak olması en önemlisi de savaş esnasında esir alınarak pazar yerlerinde cariye olarak satışa çıkarılması ve ailenin veya kabilenin onurunu zedelemesiydi. Bu sebeple kendilerine verilen müjdenin aşağılatıcı (!) etkisi ve kız çocukları sahibi olmalarından kaynaklanan aşağılık duyguları, onlarla ne yapacaklarına dair verecekleri kararı zorlaştırıyor ve durumdan duydukları utanç kavimlerinden gizlenmelerine neden oluyordu. Ne yapsınlardı arap müşrikleri? Onları yanlarında mı tutacaklardı yoksa toprağa mı gömeceklerdi? (3)
Vardıkları bu kötü hükmün neticesinde şeytan onların ruhuna hakim olmuş ve öz kızlarını diri diri toprağa gömmeyi kendilerine daha sevimli göstermişti. Huzza ve Kinane gibi bazı kabileler bu işi biraz daha ilerleterek, kızları gömmeyi dinî bir kisveye büründürmekte, onları tanrılarına adadıklarını söylemekte, meleklerin Allah’ın kızları olduğunu iddia etmekte ve “kızları kızlara gönderdik” diyerek çocuklarını öldürmekteydi. Erkek çocuklarını kendilerine ayırırken, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede ya da savaşta erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları Allah’a isnad etmekteydi.(4) Bir taraftan Allah’ın kızları olduklarına inanarak meleklere ibadet edip kızlarını meleklere yollarken diğer taraftan da hayvanlarından elde ettikleri ürünleri ve hayvanların yavrularını erkeklerine helal, kadınlarına haram kılmakta, sadece ölü olarak doğan yavrulara kadınlarını ortak etmekteydiler. (5) Arap müşriklerinin kadınlara yönelik çifte standardı bununla da sınırlı değildi. Kendi kız çocuklarına yaşama hakkı tanımayan bu standart, fuhşu mesleği haline dönüştüren kadınlarla gurur duymalarını sağlıyor ve kendilerinin bu fahişelerle yatıp kalkmalarını normal -hatta övünülecek- bir davranış olarak gösteriyordu. Yaşadıkları hayatın kötü gidişatından ve içinde bulundukları alçaltıcı durumdan bihaber bir şekilde mutlu bir hayat sürdüğünü iddia eden (6) bu insanlar bir gün karşılarında tevhidi yeryüzüne tesis etmekle görevlendirilen Hz. Peygamber’i bulunca “hayır biz kızlarımızı gömmeye devam edeceğiz” demek yerine “hayır biz atalarımızın taptıkları tanrılara inanmaktan vazgeçmeyeceğiz” dediler. (7)
"Çünkü onların Allah yolunda çektikleri hiç bir susuzluk, hiç bir yorgunluk, dayanılmaz bir açlık ve kâfirleri 'kin ve öfkeyle ayaklandıracak' bir yere ayak basmak ve düşman karşısında elde ettikleri hiç bir başarı yoktur ki, karşılığında kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın." (1)
Arap müşriklerine bir kız çocuk müjdelendiği zaman içlerinin öfkeyle taşarak yüzlerinin simsiyah kesilmesinin (2) nedenleri, onlara göre kız çocuklarının aile bütçesine katkıda bulunamayacak olması, savaşlarda aileyi ya da kabileyi savunmak yerine savunulacak bir durumda kalacak olması en önemlisi de savaş esnasında esir alınarak pazar yerlerinde cariye olarak satışa çıkarılması ve ailenin veya kabilenin onurunu zedelemesiydi. Bu sebeple kendilerine verilen müjdenin aşağılatıcı (!) etkisi ve kız çocukları sahibi olmalarından kaynaklanan aşağılık duyguları, onlarla ne yapacaklarına dair verecekleri kararı zorlaştırıyor ve durumdan duydukları utanç kavimlerinden gizlenmelerine neden oluyordu. Ne yapsınlardı arap müşrikleri? Onları yanlarında mı tutacaklardı yoksa toprağa mı gömeceklerdi? (3)
Vardıkları bu kötü hükmün neticesinde şeytan onların ruhuna hakim olmuş ve öz kızlarını diri diri toprağa gömmeyi kendilerine daha sevimli göstermişti. Huzza ve Kinane gibi bazı kabileler bu işi biraz daha ilerleterek, kızları gömmeyi dinî bir kisveye büründürmekte, onları tanrılarına adadıklarını söylemekte, meleklerin Allah’ın kızları olduğunu iddia etmekte ve “kızları kızlara gönderdik” diyerek çocuklarını öldürmekteydi. Erkek çocuklarını kendilerine ayırırken, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede ya da savaşta erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları Allah’a isnad etmekteydi.(4) Bir taraftan Allah’ın kızları olduklarına inanarak meleklere ibadet edip kızlarını meleklere yollarken diğer taraftan da hayvanlarından elde ettikleri ürünleri ve hayvanların yavrularını erkeklerine helal, kadınlarına haram kılmakta, sadece ölü olarak doğan yavrulara kadınlarını ortak etmekteydiler. (5) Arap müşriklerinin kadınlara yönelik çifte standardı bununla da sınırlı değildi. Kendi kız çocuklarına yaşama hakkı tanımayan bu standart, fuhşu mesleği haline dönüştüren kadınlarla gurur duymalarını sağlıyor ve kendilerinin bu fahişelerle yatıp kalkmalarını normal -hatta övünülecek- bir davranış olarak gösteriyordu. Yaşadıkları hayatın kötü gidişatından ve içinde bulundukları alçaltıcı durumdan bihaber bir şekilde mutlu bir hayat sürdüğünü iddia eden (6) bu insanlar bir gün karşılarında tevhidi yeryüzüne tesis etmekle görevlendirilen Hz. Peygamber’i bulunca “hayır biz kızlarımızı gömmeye devam edeceğiz” demek yerine “hayır biz atalarımızın taptıkları tanrılara inanmaktan vazgeçmeyeceğiz” dediler. (7)