Sigara ile Redd'ül Muhtar ın sigara bölümünden kesitler aktarılmıştı. Sadece Emir'e itaat konusu çıkarılarak bir aktarma yapılacak olursa;
«Tütün ilh...» Derim ki: Âlimlerin tütün hakkındaki fikirleri karmakarışıktır. Bazıları mekrûh, bazıları
haram bazıları da mubâh olduğunu söylemişlerdir. Bu hususta müstakil kitaplar da yazılmıştır.
Şurunbulâli'nin Vehbâniye Şerhi'nde şu hüküm yer almaktadır: «Tütünü satmak ve içmek
yasaklanır. Onu oruçlu iken içen bir kimsenin orucu kesinlikle bozulur.»
Efendimiz Abdulgani En-Nablusî'nin muhterem pederi allame Şeyh İsmail Nablûsî,
Şerhu'd-Durer'de: «Koca hanımını sarımsak ve soğan yemekten ve ağzı kokutan, her şeyden men
edebilir» naklini yaptıktan sonra dedi ki: «Bu kaidenin muhtevası onu tütün içmekten de men
edebileceğidir. Çünkü o da ağzı kokutur. Hele koca tütün içmiyorsa. Allah bizi tütünden muhafaza
eylesin. Onu içmenin men edilmesini meşayihimizin şeyhi El-Mesîrî ve başkası da fetvaları ile
uygun görmüşlerdir.»
Büyük âlim Şeyh Aliyyu'l-Echûrî El-Mâlikî tütünün helâl olduğuna dair bir risale yazmıştır. O
Risale'de: «Kendisine güvenilir dört mezhebin İmamlarından olan bazı kimseler onun helâl
olduğuna dair fetvâ vermişlerdir.» diyor.
Ben derim ki: Onun helâl olduğuna dair Abdulgani En-Nablûsî hazretleri de bir risale yazmıştır. Ona
«Es-Sulh Beyn'l-İhvânfî İbâhat-i Şurbi'd-Duhân» adını vermiştir. Ve çok güzel olan teliflerinin bir
çoğunda da bu bahse dokunmuştur. Onun haram veya mekrûh olduğunu söyleyenlerin başına
kıyameti koparmıştır: «Çünkü haram veya mekrûhluk Şer'î iki hükümdür. Onların delilleri lâzımdır.
Tütün meselesinde böyle bir delil yoktur; ve çünkü onun sarhoşluk verici veya gevşetici bir zararı
tespit edilmemiştir. Başka bir zararı da tespit edilmemiştir. Belki onun bir çok yararı tespit
edilmiştir. Binaenaleyh o: «eşyada aslolan ibâhadır» kaidesinin kapsamına giriyor. Eğer onun bir
kısım insana zarar verdiği farzediliyorsa, bundan, onun herkese haram olması gerekmez. Çünkü bal
da safrası gâlip olan kişilere zarar verir. Hatta çoğu zaman onları hasta düşürür. Halbuki katî nass
ile balın şifa olduğu sabit olmuştur. İhtiyat Allah'a iftira edip de delil gerektiren hurmiyet veya
kerâhet hükmünü vermekte değildir. Belki asıl olan ibâhadır. Rasul-ü Ekrem Şeriatı tebliğ eden
olmasına rağmen, «kötülüklerin annesi» olan hamrın haram olduğunu katî nass ininceye kadar,
söylememiştir. Öyle ise insanoğluna en uygun olan sigara, tütün kendisine sorulduğunda ister
tütün içenlerden olsun, ister bu zayıf kul ve aile efradının her ferdi gibi içmeyenlerden olsun, «o
mubahtır» demek uygundur. Fakat onun kokusu tabiatlar bakımından kerih görülüyor. Binaenaleyh
o Şer'an değil, tab'an mekruhtur.»
Ve böylece sözü uzun uzadıya sürüp gidiyor. İşte bu hükmü aynı zamanda burada şarihin kelâmı da
vermektedir. Çünkü şeyhi En-Necm'in ibaresinden sonra hemen Eşbâh'ın ve bir de şeyhi
El-İmâdî'nin kelâmını getirdi. Her ne kadar Ed-Durru'l Muntekâ'da : «Kesinlikle haramdır» denilmiş
ise de. Fakat onun haramlığı zatından dolayı değildir. Belki bu hususta sultanın yasağı yani sultan
onu kullanmayı yasaklamış olduğundandır. Bunun hakkında kelâm ileride gelecektir.
«O gevşeticidir ilh...» Kâmûs'ta: «FETERA CİSMUHÛ FUTURAN (cismi gevşedi), yani mafsalları
yumuşadı ve zayıf düştü» demektir. Gurab vezninde olan Futâr kelimesi gevşemenin başlangıcıdır.
«O harâmdır ilh...» Bu Şâfiîlerden nakledilene muhaliftir. Çünkü onlar: «Karının sigara nafakası
kocaya vâciptir» demişlerdir. Ebussuûd.
Binaenaleyh onlar İbn-i Hacer'in görüşünü zayıf olarak zikrettiler. Mezhep onun herhangi bir başka
sebep olmaksızın kerâhet-i tenzihiye ile mekruh olduğudur. Ve zikretmişlerdir ki: «O, kocanın
boynuna ancak kadın tütün içmeyi âdet edinmişse vâcip olur. Eğer kadının tütünü terk etmesi
kendisine zarar vermiyorsa vacip olur. O zaman meyveler kabilindedir. Ama kadın onu terk ettiği
zaman zarar görecekse o tedavi kabilindendir ve kocaya lâzım gelmez.» T.
«Veliyyulemrin yasaklamasıyla beraber kesinlikle o harâm olur ilh...» Abdulgani En-Nablûsî dedi ki:
«Keşke bilseydim, Veliyyulemr'in iki emrinden hangisi tutulur? Acaba halka tütünü terk etmesini
gerektiren emri mi yoksa tütünden vergi alma emri mi? Çünkü vergi almak şeklindeki dolaylı emri,
hakikatte onu kullanmaya dair olan bir emirdir. Bununla beraber veliyyulemrlerden maksat, âyet-i
celîlede, en sıhhatli görüşlere göre âlimlerdir. Nitekim bu durumu El-Aynî, Şerhu'l-Kenz'in : «Çeşitli
meseleler»in sonunda zikretmiştir.
...
Cevâhir Şerhi'nde şöyle denilmektedir. Şeriatın mubâh gördüğü konularda İmama itaat etmek
vâciptir. Bu ise, faydası ammeye dokunan konularda olur. Cihâd Bahsi'nde masiyet olmadığı
sürece emrin itaat etmek gereğini de fukahâ açıkça belirtmişlerdir.
Tatarhaniye'de de şu ifadeler yer almaktadır:
«Emîr askere bir şeyi emrettiği zaman askerden birisi ona isyan ederse hemen onu cezaya
çarptırmaz. Belki ona nasihat eder. Eğer o özürsüz olarak tekrar ona isyan ederse, o zaman cezaya
çarptırır, edeplendirilir.» Özetle.
El-Bîrî Tatarhâniye'nin bu ibaresinden şu hükmü çıkarıyor: «Tâûn ve benzeri bir sebepten ötürü,
emîr birkaç gün oruç tutulmasını emrederse onun emrini yerine getirmek vâcip olur.»
Ben derim ki: Hazânetu'l-Fetâvâ'nın ibaresinden açıkça şu hüküm anlaşılmaktadır: Ancak İmamet
şartlarının kendinde bulunduğu bir kimsenin itaatı lüzumludur.
Ve Tatarhâniye'deki bu hüküm, Arifi Billah Abdulgani En-Nablûsî'nin kelâmını teyit eder. Fakat
El-Hamevî, Haşiyesi'nde bu şartların aranması Veliyyiemrin iş başına getirilmesinin sıhhatliliğine
değil, günahın ref'i için gerektiğine delâlet eden ifadeler vardır. Oraya müracaat et.
«Çünkü insan bedenine zarar verebilir ilh...» Gerçek şudur ki, bu, kullananların değişmesiyle
değişen bir hükümdür. T.
«Asıl olan ibâha veya tevakkuftur ilh...» Şâfiî ve Hanefîlerin cumhuru katında birinci görüş, tercih
edilen görüştür. Nitekim bunu İbnu'l-Hemâm «Tahrîru'l-Usûl» eserinde açıkça belirtmiştir.
«Ondan bitkilerin hükmü anlaşılıyor ilh...» Bitkilerin hükmü, seçilen fetvâya binaen mubâhlıktır.
Veya onlar hakkında tevakkuf edilecektir. Müellifin bu ibaresinde tütünün sarhoş edici veya
gevşetici veya zarar verici olduğunun kabul edilmediğine işaret vardır. Aksi takdirde onu zikredilen
kaidenin kapsamına sokmak sıhhatli olamaz. Bunun için «uyan» diye emir vermiştir.
«Şeyhimiz El-İmâdî «Hediye»sinde bunu kerih görmüştür ilh...» Ben derim ki: El-İmadî'nin
kelâmında açıkça görülen tahrimen mekruh olduğu ve onu daimi bir şekilde kullananın fâsık
olduğudur. Çünkü o El-Cemaa faslında dedi ki: «Faiz yemekle veya haramlardan bir şey işlemekle
veya bizim zamanımızda bir bid'a olarak ortaya çıkan duhan (tütün) gibi mekruh bidatlardan bir şey
üzerinde ısrarla devam etmekle meşhur olan bir İmama namazda uymak mekruhtur. Hele sultan
«bu iş işlenmesin» diye emir vermişse (bilhassa mekruhtur.)»
Efendimiz Abdulganî En-Nablûsî 'El-Hediye Şerhi'nde bu görüşü, hulasasını daha önce takdim
ettiğimiz bir şekilde reddetmiştir. Binaenaleyh Şâirin bunu sarımsak ve soğan gibi görmesi,
tartışılır bir hükümdür. Çünkü bu, El-İmâdî'nin kelâmına uygun değildir. Evet, onu zikredilenlere
yani sarımsak ve soğana ilhak etmek, insafın ta kendisidir. Ebussuud Efendi dedi ki: «Böylece
kerâhet, tenzihiye olur. Kerâhet-i tenzihiye ile mekruh olan bir şey, ibâhe ile bir araya gelir.»
T. dedi ki: «Ebussuudun fetvasından anlaşılıyor ki, bu soğan ve sarımsağın mescitte kerahet-i
tahrimiye ile mekruh olması, sarımsak ve soğan hakkında varid olan nehiyden ötürüdür. Tütün ise
bunların ikisine ilhak edilmiştir. Zahir şudur ki; onun kullanılması kıraat halinde mekruhtur. Çünkü
onu kullanmak Allah Kitabı'nın tazmini halleder etmektir.»