Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Şeyh muhiddin ibni arabi hz lerinin asılırken ki son sözü

engc

New member
Katılım
2 Ocak 2008
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz.ne asılma, idam kararı verdiler. En son asacaklar. Bütün âlimler yani tasavvuf, fıkıh âlimleri geldiler:
– Asılmadan (idam edilmeden) evvel son sözü kendine verirler, kendi son sözünü söyler. Ondan sonra asarlar. Muhiddîn-i Arabî Hz. büyük zât. Bunun sözü de çok büyük olur. Son sözünü yazıp, kitaplara alalım, diye geldiler. Kendisine:
– Son vasiyetini, son sözünü söyle, dediler. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz.:
– Meniyyün ricalün kemeniyyül vat vat. Türkçesi:
– Yarasanın menisi, bekar erkeğin menisi gibidir. Âlimler:
– Bu vasiyet edecekti, kafayı oynattı ne dediğini bilmiyor, diye hiç bir şey yazmayıp geri durdular. Tasavvuf âlimlerinden kendînin hâlını bilenlerden bir kaçı Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz. nin vasiyeti en son sözü, diye yazdılar. Kitaplarına koydular. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz. asılma ile vefat etti.
Aradan üçyüz sene kadar zaman geçmişti. Bir aşîret reisinin oğlu, diğer bir aşîret reisinin çadırına müsafir olmuştu. O gece, o aşîret reisinin kızının yatağında leke buldular. Bunu incelediler. Aynen bekâr menisi gibi dediler. (Bilâl Babam bunu anlatırken tam teferruatıyla bir kadının menisinin ne şekil olup, bir erkeğin menisinin ne şekil olduğunu, bunu o zamanın bilgin adamlarının çok iyi bildiğini teferruatıyla anlatmıştı.) Bu da o zamanın bilim adamları bir bekar menisi olduğuna tam kanâat getirdiler.
Bu bizim kızın yanına gelse gelse bu beyin oğlu müsafirliğe gelince yatağına gelmiş, sevişmiş olabilir, dediler. Herkes, bey de bu kanâate varıp, öbür beyden oğlunu kendilerine teslim etmelerini, aksi takdirde harb edeceklerini, o beyde oğlunu vermeyip harb edeceğini söyledi. On bin kişi, bir sahrada toplanıp harb etmeye karar verdiler. Halbuki Kur'ân-ı Kerim'de Âyet:
"Zanla yakîn hasıl olmaz. Zanla karar verilmez".(Sûre-i Yûnus, Âyet 36; Sûre-i Hucurat, Âyet 12. ) Bu hususta İmâm-ı Âzam efendimiz; bir çadırda, ağzı açık içi yoğurt dolu olan bir kova (kazan, satır) olsa, kendileri çadıra girerlerken, bir köpek ağzını yalayaraktan çadırdan dışarı çıksa, gözüyle görmeden bu köpek bu yoğurdu yerken görmedim ama köpek çadırdan çıkarken ağzını yalıyordu, dese onunla hükmedilip o köpek, o yoğurdu yedi diye hüküm verilmez.
İki ordu birbirine tam vuruşacağı zaman bir âlim koşarak geldi. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz.nin vasiyetini okudu. "Yarasanın menisi, bekâr erkek menisi gibidir". Her iki taraf; "gidelim ne kızın, ne de oğlanın suçu var. Suçu işleyen yarasadır", dedi. Kızın yatağı bir mağaradaydı, oraya yatağı serdiler, nöbetçi koydular. Bir müddet beklediler, haftalarca sonra yatağı getirdiler. Aynı leke yatakta var. Merdiven kurup mağaranın üst kısmına baktılar. Yarasa yuvası var. Âlim her iki tarafı da ikna etti, iki ordu sulh oldu. Binlerce kişi öldürülmedi. İşte Muhiddîn-i Arabî Hz.nin kerâmeti meydana çıktı. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz. bunu hangi kitaptan okudu, nerden öğrendi. Okuyup öğrenmesine imkân var mı? Doğrudan Allahu Teâlâ'nın kendisine İlm-i Ledün ile bildirmesidir. Yarasayı kâfirlerin isteği üzerine Îsâ (as) çamurdan yaptı. Ona okudu, üfürdü. Yarasa canlandı, uçtu. Âyette "okudu, üfürdü"(Sûre-i Ali İmran, Âyet 49.) diye geçiyor. Yarasanın her hayvana bir yeri benzer, gözle görülür. Burnu, inek burnu; memesi, köpek memesi; kulakları, bir kulaklı hayvanın kulağına benzer. Her âlim inceleyip bunların her âzâsının bir hayvana benzediğini, ay hâlinin kadınlara benzediğini biliyorlar, daha ilerisini bilemiyorlar. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz., yarasanın menisinin bekâr erkek menisine benzediğini bilme değil, üçyüz sene sonra iki müslüman ordusunun birbirini kırmasını, haksız yere öldürülmesinin, önlenmesi için hem biliyor, hem söylüyor, hem misâl getiriyor, hem de iki ordu arasını sulh ediyor. İşte ilm-i hikmet, işte geleceği bilmek, işte büyük kerâmet, işte Allah ve Resûlullah'ın müslümanların lehine kötülüğü önleyen kerâmeti. Daha bu gibi zâtın aleyhinde dedikodu yapmak, dil uzatmak kendi dînini yalanlamak olur. Allah ve Resûlullah'ın gadabına uğrar, dînden çıkar, dîni gider, imânı gider, kendisi kâfir, avradı (karısı) boş olur. Bir müslümanı öldürenin mes'uliyeti, bir müslümanı kurtaranın mükâfatı, saymakla bitmez. Bunun ömür boyu yaptığı hariç, öleceği zaman ki bir çift sözü en az on bin kişiyi ölümden kurtarıyor. Sen kim oluyorsun da buna dil uzatıyorsun behey şaşkın!
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Ya hu bıktım şu safsatalara cevap vermeden...
Şeyhul Ekber Muhyiddin İbn Arabi hazretleri asılmamışdır, idam filan edilmemiştir...
Sükunet içinde vefat etmiştir...

İbn Arabî hayatının son yıllarını rahat ve huzur içinde geçirdi. Bir yandan okuyor ve eserler yazıyor, diğer yandan sohbetine katılanlara eserlerini okuyor ve tasavvufî açıklamalar yapıyordu. Bedr el-Habeşî, İs*mail b. Sûdeğin ve Sadreddin Konevî onu hiç yalnız bırakmıyorlardı. Malik Eşref kendisine müstesna bir ilgi gösteriyor, derslerine ve sohbetine devam ediyor, eserlerini rivayet için icazet alıyordu. Şafiî kadısı Şemseddin Ahmed el-Hûlî bir hizmetçi gibi onun ihtiyacını karşılıyordu. Hanefî kadısı ise İbn Arabî'nin bir bakışından çıkardığı mânâ ile kadılık görevini terkedecek kadar ona bağlı idi. Kudüs Hiristiyanlardan geri alındığı zaman, Selahattin Eyyübi'nin huzurunda Mescid-i Aksâ'da ilk hutbeyi okumuş olan Kadı İbn Zeki, İbn Arabiye yakın bir ilgi gösteriyor, her çeşit ihtiyacını karşılıyordu. İbn Arabî 22 Rebiulahir, başka bir kayda göre 28 Rebiulahır 638 (10 Kasım 1240)'de bir cuma gecesi 77 (Miladi takvimle 75) yaşında bu zatın evinde ruhunu teslim etti. İbn Zekî, şeyhin müritleri İbn Abdülmelik ve İbn Nahhas ile birlikte ona karşı son görevlerini ifa ettiler. Gasıl ve kefenleme işleri bittikten sonra kalabalık bir cemaatin katıldığı cenaze namazından sonra Zekioğullarının Kâsiyyun dağının eteğinde Sallhiye köyündeki aile mezarlığında toprağğa ve*rildi.

Muhyiddin ibn.Arabi Hz.
 

nrcler

New member
Katılım
2 Ocak 2008
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
ya sen önce islam tarihini öğren kendını çokmu bılgılı zannedıyon kardeş asılmamış dıyosan ıspat et tarıhtekı kaynaklar onun asıldığını soyler buyuk alimlerde bunu dıle getırmiştir sen kımsınde ahkam kesiyon
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
ya sen önce islam tarihini öğren kendını çokmu bılgılı zannedıyon kardeş asılmamış dıyosan ıspat et tarıhtekı kaynaklar onun asıldığını soyler buyuk alimlerde bunu dıle getırmiştir sen kımsınde ahkam kesiyon

nrcler arkadaşım lütfen seviyeyi muhafazaya dikkat.Dua ile

Aşağıdaki gerçekler Şeyh-i ekber Arabi hakkında iki yanlış bilginin tashihinden alınmıştır.

Acaba evinde sükunet içinde mi vefat etmiştir? İtimat edilebilecek kaynakların hiçbirinde bunun aksini düşünmemize sebep olacak bir kayıt bulunmuyor. Ancak Şam’da nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşmış oldukça acayip bir kıssa çok meşhur olmuştur. Bu kıssaya göre Şeyh-i Ekber katledilerek öldürülmüştür, çünkü halkın önünde “Sizin Rabb’iniz benim ayağımın altındadır.” cümlesini sarfedecek kadar pervasızdır. Katiller şiddetle cezalandırılır ve Şeyh-i Ekber’in de tam öldürüldüğü noktaya defnine karar verilir. Fakat mezar için toprak kazıldığında, Şeyh-i Ekber’in ölümüne sebep olan cümleyi söylediği yerin hamen altında içi altınla dolu bir sandığın gömülü olduğu görülecektir. Kıssa bittiğinde tefsiri de hiç gecikmeden yapılmakta, Şeyh-i Ekber’in ehl-i dünya ve ulemaü’s-su’nun yegane mabudunun dünya olduğunu kasdettiğini belirtilmektedir. Aslında bu kıssanın zevkten mahrum olmadığını itiraf etmeliyiz, ama yine de tamamen uydurmadır ve herhalde halka tesir etmek isteyen bir kıssacı tarafından hayal edilmiştir. İbn Arabi’nin vefat ve cenazesine ilişkin pekçok tanıklığa sahibiz, ama bunların hiçbirinde böyle bir olaya işaret edilmez. (s. 291)



Claude Addas, Kibrit-i Ahmer’in Peşinde, Çev: Atila Ataman, Gelenek Yayıncılık
 
Üst Alt