Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz.ne asılma, idam kararı verdiler. En son asacaklar. Bütün âlimler yani tasavvuf, fıkıh âlimleri geldiler:
– Asılmadan (idam edilmeden) evvel son sözü kendine verirler, kendi son sözünü söyler. Ondan sonra asarlar. Muhiddîn-i Arabî Hz. büyük zât. Bunun sözü de çok büyük olur. Son sözünü yazıp, kitaplara alalım, diye geldiler. Kendisine:
– Son vasiyetini, son sözünü söyle, dediler. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz.:
– Meniyyün ricalün kemeniyyül vat vat. Türkçesi:
– Yarasanın menisi, bekar erkeğin menisi gibidir. Âlimler:
– Bu vasiyet edecekti, kafayı oynattı ne dediğini bilmiyor, diye hiç bir şey yazmayıp geri durdular. Tasavvuf âlimlerinden kendînin hâlını bilenlerden bir kaçı Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz. nin vasiyeti en son sözü, diye yazdılar. Kitaplarına koydular. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz. asılma ile vefat etti.
Aradan üçyüz sene kadar zaman geçmişti. Bir aşîret reisinin oğlu, diğer bir aşîret reisinin çadırına müsafir olmuştu. O gece, o aşîret reisinin kızının yatağında leke buldular. Bunu incelediler. Aynen bekâr menisi gibi dediler. (Bilâl Babam bunu anlatırken tam teferruatıyla bir kadının menisinin ne şekil olup, bir erkeğin menisinin ne şekil olduğunu, bunu o zamanın bilgin adamlarının çok iyi bildiğini teferruatıyla anlatmıştı.) Bu da o zamanın bilim adamları bir bekar menisi olduğuna tam kanâat getirdiler.
Bu bizim kızın yanına gelse gelse bu beyin oğlu müsafirliğe gelince yatağına gelmiş, sevişmiş olabilir, dediler. Herkes, bey de bu kanâate varıp, öbür beyden oğlunu kendilerine teslim etmelerini, aksi takdirde harb edeceklerini, o beyde oğlunu vermeyip harb edeceğini söyledi. On bin kişi, bir sahrada toplanıp harb etmeye karar verdiler. Halbuki Kur'ân-ı Kerim'de Âyet:
– "Zanla yakîn hasıl olmaz. Zanla karar verilmez".(Sûre-i Yûnus, Âyet 36; Sûre-i Hucurat, Âyet 12. ) Bu hususta İmâm-ı Âzam efendimiz; bir çadırda, ağzı açık içi yoğurt dolu olan bir kova (kazan, satır) olsa, kendileri çadıra girerlerken, bir köpek ağzını yalayaraktan çadırdan dışarı çıksa, gözüyle görmeden bu köpek bu yoğurdu yerken görmedim ama köpek çadırdan çıkarken ağzını yalıyordu, dese onunla hükmedilip o köpek, o yoğurdu yedi diye hüküm verilmez.
İki ordu birbirine tam vuruşacağı zaman bir âlim koşarak geldi. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz.nin vasiyetini okudu. "Yarasanın menisi, bekâr erkek menisi gibidir". Her iki taraf; "gidelim ne kızın, ne de oğlanın suçu var. Suçu işleyen yarasadır", dedi. Kızın yatağı bir mağaradaydı, oraya yatağı serdiler, nöbetçi koydular. Bir müddet beklediler, haftalarca sonra yatağı getirdiler. Aynı leke yatakta var. Merdiven kurup mağaranın üst kısmına baktılar. Yarasa yuvası var. Âlim her iki tarafı da ikna etti, iki ordu sulh oldu. Binlerce kişi öldürülmedi. İşte Muhiddîn-i Arabî Hz.nin kerâmeti meydana çıktı. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz. bunu hangi kitaptan okudu, nerden öğrendi. Okuyup öğrenmesine imkân var mı? Doğrudan Allahu Teâlâ'nın kendisine İlm-i Ledün ile bildirmesidir. Yarasayı kâfirlerin isteği üzerine Îsâ (as) çamurdan yaptı. Ona okudu, üfürdü. Yarasa canlandı, uçtu. Âyette "okudu, üfürdü"(Sûre-i Ali İmran, Âyet 49.) diye geçiyor. Yarasanın her hayvana bir yeri benzer, gözle görülür. Burnu, inek burnu; memesi, köpek memesi; kulakları, bir kulaklı hayvanın kulağına benzer. Her âlim inceleyip bunların her âzâsının bir hayvana benzediğini, ay hâlinin kadınlara benzediğini biliyorlar, daha ilerisini bilemiyorlar. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz., yarasanın menisinin bekâr erkek menisine benzediğini bilme değil, üçyüz sene sonra iki müslüman ordusunun birbirini kırmasını, haksız yere öldürülmesinin, önlenmesi için hem biliyor, hem söylüyor, hem misâl getiriyor, hem de iki ordu arasını sulh ediyor. İşte ilm-i hikmet, işte geleceği bilmek, işte büyük kerâmet, işte Allah ve Resûlullah'ın müslümanların lehine kötülüğü önleyen kerâmeti. Daha bu gibi zâtın aleyhinde dedikodu yapmak, dil uzatmak kendi dînini yalanlamak olur. Allah ve Resûlullah'ın gadabına uğrar, dînden çıkar, dîni gider, imânı gider, kendisi kâfir, avradı (karısı) boş olur. Bir müslümanı öldürenin mes'uliyeti, bir müslümanı kurtaranın mükâfatı, saymakla bitmez. Bunun ömür boyu yaptığı hariç, öleceği zaman ki bir çift sözü en az on bin kişiyi ölümden kurtarıyor. Sen kim oluyorsun da buna dil uzatıyorsun behey şaşkın!
– Asılmadan (idam edilmeden) evvel son sözü kendine verirler, kendi son sözünü söyler. Ondan sonra asarlar. Muhiddîn-i Arabî Hz. büyük zât. Bunun sözü de çok büyük olur. Son sözünü yazıp, kitaplara alalım, diye geldiler. Kendisine:
– Son vasiyetini, son sözünü söyle, dediler. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz.:
– Meniyyün ricalün kemeniyyül vat vat. Türkçesi:
– Yarasanın menisi, bekar erkeğin menisi gibidir. Âlimler:
– Bu vasiyet edecekti, kafayı oynattı ne dediğini bilmiyor, diye hiç bir şey yazmayıp geri durdular. Tasavvuf âlimlerinden kendînin hâlını bilenlerden bir kaçı Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz. nin vasiyeti en son sözü, diye yazdılar. Kitaplarına koydular. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz. asılma ile vefat etti.
Aradan üçyüz sene kadar zaman geçmişti. Bir aşîret reisinin oğlu, diğer bir aşîret reisinin çadırına müsafir olmuştu. O gece, o aşîret reisinin kızının yatağında leke buldular. Bunu incelediler. Aynen bekâr menisi gibi dediler. (Bilâl Babam bunu anlatırken tam teferruatıyla bir kadının menisinin ne şekil olup, bir erkeğin menisinin ne şekil olduğunu, bunu o zamanın bilgin adamlarının çok iyi bildiğini teferruatıyla anlatmıştı.) Bu da o zamanın bilim adamları bir bekar menisi olduğuna tam kanâat getirdiler.
Bu bizim kızın yanına gelse gelse bu beyin oğlu müsafirliğe gelince yatağına gelmiş, sevişmiş olabilir, dediler. Herkes, bey de bu kanâate varıp, öbür beyden oğlunu kendilerine teslim etmelerini, aksi takdirde harb edeceklerini, o beyde oğlunu vermeyip harb edeceğini söyledi. On bin kişi, bir sahrada toplanıp harb etmeye karar verdiler. Halbuki Kur'ân-ı Kerim'de Âyet:
– "Zanla yakîn hasıl olmaz. Zanla karar verilmez".(Sûre-i Yûnus, Âyet 36; Sûre-i Hucurat, Âyet 12. ) Bu hususta İmâm-ı Âzam efendimiz; bir çadırda, ağzı açık içi yoğurt dolu olan bir kova (kazan, satır) olsa, kendileri çadıra girerlerken, bir köpek ağzını yalayaraktan çadırdan dışarı çıksa, gözüyle görmeden bu köpek bu yoğurdu yerken görmedim ama köpek çadırdan çıkarken ağzını yalıyordu, dese onunla hükmedilip o köpek, o yoğurdu yedi diye hüküm verilmez.
İki ordu birbirine tam vuruşacağı zaman bir âlim koşarak geldi. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz.nin vasiyetini okudu. "Yarasanın menisi, bekâr erkek menisi gibidir". Her iki taraf; "gidelim ne kızın, ne de oğlanın suçu var. Suçu işleyen yarasadır", dedi. Kızın yatağı bir mağaradaydı, oraya yatağı serdiler, nöbetçi koydular. Bir müddet beklediler, haftalarca sonra yatağı getirdiler. Aynı leke yatakta var. Merdiven kurup mağaranın üst kısmına baktılar. Yarasa yuvası var. Âlim her iki tarafı da ikna etti, iki ordu sulh oldu. Binlerce kişi öldürülmedi. İşte Muhiddîn-i Arabî Hz.nin kerâmeti meydana çıktı. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz. bunu hangi kitaptan okudu, nerden öğrendi. Okuyup öğrenmesine imkân var mı? Doğrudan Allahu Teâlâ'nın kendisine İlm-i Ledün ile bildirmesidir. Yarasayı kâfirlerin isteği üzerine Îsâ (as) çamurdan yaptı. Ona okudu, üfürdü. Yarasa canlandı, uçtu. Âyette "okudu, üfürdü"(Sûre-i Ali İmran, Âyet 49.) diye geçiyor. Yarasanın her hayvana bir yeri benzer, gözle görülür. Burnu, inek burnu; memesi, köpek memesi; kulakları, bir kulaklı hayvanın kulağına benzer. Her âlim inceleyip bunların her âzâsının bir hayvana benzediğini, ay hâlinin kadınlara benzediğini biliyorlar, daha ilerisini bilemiyorlar. Şeyh Muhiddîn-i Arabî Hz., yarasanın menisinin bekâr erkek menisine benzediğini bilme değil, üçyüz sene sonra iki müslüman ordusunun birbirini kırmasını, haksız yere öldürülmesinin, önlenmesi için hem biliyor, hem söylüyor, hem misâl getiriyor, hem de iki ordu arasını sulh ediyor. İşte ilm-i hikmet, işte geleceği bilmek, işte büyük kerâmet, işte Allah ve Resûlullah'ın müslümanların lehine kötülüğü önleyen kerâmeti. Daha bu gibi zâtın aleyhinde dedikodu yapmak, dil uzatmak kendi dînini yalanlamak olur. Allah ve Resûlullah'ın gadabına uğrar, dînden çıkar, dîni gider, imânı gider, kendisi kâfir, avradı (karısı) boş olur. Bir müslümanı öldürenin mes'uliyeti, bir müslümanı kurtaranın mükâfatı, saymakla bitmez. Bunun ömür boyu yaptığı hariç, öleceği zaman ki bir çift sözü en az on bin kişiyi ölümden kurtarıyor. Sen kim oluyorsun da buna dil uzatıyorsun behey şaşkın!