Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sevgi Günleri

vuslat-

New member
Katılım
26 Şub 2010
Mesajlar
2
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
44
Sevgi Günleri
Allah sevgisi her sevginin üstünde yer alan bir sevgidir. Allah sevgisinin alâmetlerinden bir tanesi; dünya hayatında Allah’a ulaşmayı kalben dilemektir. Gönül sevdiğine ulaşmak, O’nu görmek ister. Peygamber (S.A.V) Efendimiz, ümmetini dünya hayatında Allaha ulaşmaya çağırıyor ve onları cemâlullah ile müjdeliyordu.
Allah’ın bütün dostları (velîleri) ölmeden evvel ruhen, kalben Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir. Seven bir insan için sevgilisine ulaşmak, onu görmek zor gelmez.
Peygamber (S.A.V) Efendimiz: “Allah’a ulaşmayı seveni, Allah da sever.” buyurmuştur. Allah’a ulaşmak isteyen velîler için korku ve mahzun olmak yoktur.

Allah’ın Velîsi (Dostu) Olmak
Her ne kadar Türkçe’de “velî” kelimesinin çoğulu evliya olarak kullanılıyorsa da aslında velî tekil, evliya çoğuldur. Velî “dost”, evliya “dostlar” anlamındadır.

Günümüz İslâm tatbikatının muhtevası içerisinde Allah’ın velîsi (dostu) olmak ulaşılması mümkün olmayan bir ütopya olarak görülmektedir. İnsanlar bu hükme eksik ve yanlış bilgi sebebiyle ulaşmaktadırlar. Eğer insanlar Kur’ân-ı Kerim’i bilmiyorlarsa ve eğer insanlar dîni Allah’ın Kitabı’ndan değil de 1400 yıldan beri insanların Kur’ân-ı Kerim yerine ikâme ettiği, zanna dayalı el yazması kitaplardan öğreniyorlarsa, o zaman netice elbette böyle olur. Çünkü herşeyden evvel, günümüz insanları Allah’ın velî kullarını tanımamaktadırlar.
Velî Kimdir?
“Evliya olmak kişinin kendi gayretinin bir semeresi midir, yoksa o kişinin kalben Allah’a ulaşma dileği doğrultusunda Allahû Tealâ’nın bir mükâfatı mıdır?” Bunlar bilinmediği için: “Eskiden evliya vardı, ama şimdi evliya yoktur.” denmektedir. Oysaki Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de herkesi, bir dilekle evliyadan biri kılmak istemektedir.

Her kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o kişi velî olur, Allah onu Kendisine ulaştıracağına dair söz vermiştir. Yaşarken ruhunu Allah’a teslim eden kişinin adı Türkçe’de ERMİŞ’tir. O kişinin ruhu Allah tarafından Allah’a erdirilmiştir.
10 / YÛNUS - 62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?

10 / YÛNUS - 63:
Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

10 / YÛNUS - 64:
Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.

Ruhu Allah’a kavuşunca, Allah’a erince kişi dünya saadetinin yarısı ahiret saadeti olarak üçüncü kat cennete sahip olur. Dünya hayatında kalben Allah’a ulaşmayı dilemek Allah’a ulaşmanın olmazsa olmaz şartıdır. Basit bir dilekle Allahû Tealâ kişinin ruhunu kendisine ulaştırır.
Hidayet insan ruhunun dünya hayatında Allaha ulaşmasıdır. Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz: “Allahû Tealâ sizin soyunuza, mallarınıza, şeklinize bakmaz, devamlı olarak kalbinize bakar” buyuruyor. Allahû Tealâ kimin kalbinde, Allah’a ulaşma dileğini görürse, onları mutlaka Kendisine ulaştıracağını garanti etmektedir. Allahû Tealâ Kendisine ulaştırmak üzere kişinin göğsünü şerh ederek teslimlere açar.
6 / EN'ÂM - 125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah'a) teslime (İslâm'a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine azap verir.

Gerçek sevgili, sevilen her şeyi yaratan Allah’tır. Zikirle nefs tezkiyesini yaptıktan sonra emanet olan ruh Allah’a ulaşınca, insan bütün gönlüyle Allah’ı sevip Allah’a bağlanınca her şeyin “Allah” isminin tekrarı olan zikirle aydınlandığını, güzelleştiğini görür, sevdiklerini de Allah için sevmeye başlar.
Daimî zikirle güzelliklerin dört bir yanı istilâ ettiği; herşeyin sevimli, cana yakın, dost ve kardeş görülmeye başladığı bir dünyada insanın sevincinden uçmaması mümkün değildir. Kine, düşmanlığa, kızgınlığa, nefrete yer kalmaz artık. “Güzelden gelen güzeldir” sırrıyla güzel olmayan birşey kalmaz kâinatta. “Her şey ya bizzat güzeldir, ya da sonuçları itibariyle güzeldir.”
Sözlerinin, davranışlarının güzel, faydalı, mükemmel olması için can atar insan. Düşmanlık yerine sevgi, dargınlık yerine dostluk ve kardeşlik hükmetmeye başlar. Düşmanlık duyguları sararan yapraklar gibi dökülür, kin ve nefret kara yazılan yazıların erimesi gibi SEVGİ güneşi karşısında eriyip gider. Dünya cennete döner.
Evet, sevgi dolu bir dünyada kavga, gürültüler, anarşi, terör ve savaşlara yer yoktur. Dayanışma, yardımlaşma, kaynaşma vardır. Bütün insanlar da el ele, kol kola, omuz omuza gelirler.
Her konuda olduğu gibi sevgi ve dayanışma konusunda da en güzel örnek olan Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz, insanları Allah’a davet ederek Allah’a ulaşmayı dilemek olan hidayetin aydınlığında biraraya getirmeye, kenetlemeye çalıştı. Bütün insanların dünya ve ahiret mutluluğuna ermeleri için 23 sene boyunca devamlı olarak Kur’ân’ı tebliğ etti. Bu gayretler sahâbe üzerinde etkili oldu, İslâm’ın nuruyla aydınlanmalarına sebep oldu.
Sahâbenin hepsi Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesinde buyrulduğu gibi Allah’a ulaşmayı dilemiştir ve hepsi Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimize tâbî olarak daimî zikre ulaşmış, Asr-ı Saadet standartlarına ulaşmışlardır.
39 / ZUMER - 17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

39 / ZUMER - 18:
Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

Kur’ân-ı Kerim, bütün insanlar için bu güzelliklerin yaşanmasını vaaz eder. Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbenin yaşamış olduğu hayat, bütün boyutlarıyla bizler için hedef ve örnektir! Allahû Tealâ bütün insanların kurtuluşa, huzura, mutluluğa ulaşarak müjdelerle dolu bir hayatı idame ettirmelerini ister!

 
Üst Alt