Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Selâm Hakkindaki Bazi Hükümler

Emir Hattab

New member
Katılım
11 Ara 2006
Mesajlar
729
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Filistinden Lübnandan...
Web sitesi
www.google.com.tr
Ahmet Mahmut Ünlü(Cübbeli Ahmet Hoca)

SELÂM HAKKINDAKİ BAZI HÜKÜMLER:

Tefsiri Kebir'de zikredildiğine göre, ulemadan bazısı: "Bir eve girenin orada bulunanlara selâm vermesi vaciptir." demişler ve bu hususta üç delil öne sürmüşlerdir.


1. Mevlâ Tealâ:



"Ey iman edenler kendi evlerinizden başka evlere, sahipleriyle ünsiyet etmedikçe (geldiğinizi farkettirmedikçe) ve ev halkına selâm vermedikçe girmeyin." (Nur Suresi-27 den) buyur- ¦ muştur ki, bu emir vücup içindir.


Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) İn: ("Selâm'ı yayın!" (4 numarada geçti) emri de. vücup içindir.


2 - Bir insanın yanma giren, onu arayan gibidir. Yanına girilen kişi ise, o kişinin kendisini hayır için mi, şer için mi, aradığını bilemez. Giren kişi, "Sana selâm olsun" dediğinde ise, onu selâmetle müjdelemiş ve korktuğundan emin etmiş (güvendirmiş) olur.

Abdullah İbn-i Amr (RadıyALLAHu Anh) dan rivayet edilen Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) İn:

23 - "Müslüman, müslümanlarm elinden ve dilinden (gelecek zararlardan) selâmette olduğu (kurtulduğu) kİmsedİr."

(Buhari, İman:3, No.10,

l/U) hadis-i şerifine göre, bir müslümandan zararı gidermek vacip olduğundan selâmın da vacip olması gerekir.

3 - Selâm, ehl-i islâmın şeâiri (nişanları) ndandır. İslâmın nişanlarını açıklamak ise vaciptir.


Meşhur olan fetvaya göreyse selâm vermek sünnettir İbn-i Abbas ve Nehaî (RadıyALLAHu Anhum) un görüşleri de budur.

Selâma cevap vermenin vacip olduğunda ise bütün ulema ittifak etmiştir.

Nitekim Imam-ı Hasen (RadıyALLAHu Anh): "Selâm, tetavvu (nafile), cevap vermek ise farzdır." buyurmuştur.


Hâzin tefsirinde zikredildiğine göre, selâm vermek vacip olmayıp, kifayet üzere sünnettir.
Dolayısıyla, bir cemaat içersinde bir kişi selâm verse hepsine kâfi gelir. Hepsi selâm verse daha efdal ve ekmel (üstün ve mükemmel) olur.


Selâm verilen kişi tek ise, cevap vermek onun üzerine vacip olur. Cemaat iseler, onlar hakkında selâmı almak farz-ı kifayedir.

İçlerinden biri cevap verse diğerlerinden cevap verme farziyeti düşer.

Hiçbiri cevap vermediğinde ise hepsi günahkâr olurlar. Nitekim:


24 - Ali İbn-i Ebi Talip (RadıyaiMu Anh) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Efendimiz (SallALLAHahu Aleyhi ve Sellem):


"Bir cemaat giderken, (yeri geldiğinde) içlerinden birinin selâm vermesi hepsine yeterli olur. Oturanlardan birinin cevap vermesi de, onlara kâfidir." buyurmuştur.

(Ebu Davud, Edep:Ui,
No.5210,21775)

Selâma cevap vermemek, bu ayet-i celile-nin emrini kırmak olduğundan, haram olacağı gibi, müslümanın selâmını cevapsız bırakmak ona karşı bir ihanet sayılacağından, ayrıca haramdır.


Alusî Tefsirinde zikredildiğine göre, bu hadis-i şeriften, selâma cevap vermenin vacib-i ki-faye (birisinin yapmasıyla diğerlerinden düşen bir vacip) olduğu anlaşılmıştır.

Bu cevap ALLAH-u Tealâ'nm hakkı olduğu için, bir müslümanın bu hakkını iskat etmesi bu vacibin kalkmasına tesir etmez.


Yani bir kimse, selâmını almayan kimseye hakkını helâl etse de o kişi mesuliyetten kurtulamaz.

Bir cemaatın hepsi kendilerine selâm verene velevki sırayla cevap verseler, hepsi birer vacip işlemiş sevabı alırlar.


Mübteğâ kitabında zikredildiğine göre, ulemadan bazısı: "Akıllı olan bir çocuğun selâma cevap vermesiyle, diğerlerinden selâma cevâp verme farziyeti düşer, çünkü akıllı çocuk da farzları yerine getirebilir, kestiğinin yenmesinin helâl olması da bunun delilidir." demişlerse de, "Nihaye" kitabında bunun aksi tercih edilmiştir, Şafiiler de bu görüştedir.

Onlar:


"Bir cemaatın yerine bir çocuk veya selâmı duymayan bir kişi cevap verse, o cemaat cevap vermekten kurtulamazlar.

Çocuğun, farz-ı kifaye olan cenaze namazını eda etmesiyle diğer cemaattan farziyetin kalkması buna benzemez, çünkü cenaze namazından maksat dua olduğundan, günahsız çocuğun duası icabete daha yakındır.


Selâmdan maksat ise güven vermektir ki, çocuk zaten korkulacak bir durumda olmadığından, bir cemaat içinden sadece onun selâm alması bu emniyet manasını ifade etmekte yeterli değildir," demişlerdir.

Yine böylece, bir çocuğun aksıran kimseye teşmit'te bulunması: ("YerhamükALLAH" demesi), diğerlerinden bu hakkı kaldırır, zira "Teşmit" ten maksat da teberrük ve duadır ki, çocuk da buna ehildir.


Genç bir kadının herhangi bir mahremiyle beraberken onun adına selâm almasının yeterli olup olmaması hakkında ise, biz hanefilere göre iki söz vardır.

Şafiîlere göreyse, kendisine selâm verilmesi meşru olan bir kadının bir erkek adına selâm

alması yeterlidir ki, bu sadece ihtiyar kadınlara mahsus olmayıp, bir erkeğin mahremi, cariyesi ve ailesi de böylecedir.

Bir kadının diğer bir kadma veya mahremine, yahut efendisine veya kocasına selâm vermesi sünnet sayıldığı gibi, nefsin hoşuna gitmeyecek ihtiyar kadınların yabancı erkeklere selâm vermesi de sünnete dahildir.


Böyle bir ihtiyar hanımın kendisine selâm veren erkeğin selâmını iade etmesi de lâzımdır.

Fakat yanında başka bir kadın bulunmayan güzel bir kadının yabancı bir erkeğe selâm vermesi haram olduğu gibi, selâm alması da haramdır.


Bir erkeğin böyle bir kadma selâm vermesi mekruh olduğu gibi, selâmını alması da mekruhtur.

Aradaki fark ise, kadının selâm verip almasının, erkeğin selâm verip almasından daha ziyade tama' (ümit) vermesinden kaynaklanmaktadır.

Hünsâ (erkeklik ve dişilik uzuvları bir varlıkta bulunan, çift cinsiyetli) kimse, kendisine bakılmanın caiz olması hususunda, erkeğe karşı kadın, kadma karşı erkek hükmünde olduğu gibi, selâm verilip almma hususunda da hükmü aynıdır.


Kadın topluluğuna selâm vermekte fitneden korkulmayacağından içlerinden birinin selâm veren erkeğe cevap vermesi vacibolur.





Bundan dolayı iki kadınla halvet (tenhada kalmak) helâl sayılmıştır.

Emred (bıyığı ve sakalı çıkmamış tüysüz genç), kendisine selâm verilip alınması hususunda erkek gibidir.


Dürrül Muhtar'da zikredildiğine göre, kendisine ismen selâm verilen kişinin yerine başkasının selâm alması yeterli olmaz.

Velâkin bir cemaat arasından bir kişiyi tahsis ederek ismen selâm vermek de uygun olmaz.


Nitekim: Tarık (RadıyALLAHu Anh) buyurmuştur ki, Bir kere biz Abdullah (RadıyALLAHu Anh) m yanında otururken ezan vakti geldi, beraber kalkarak mescide girdik. O, Mescidin önünde insanları rukû'da görünce, hemen tekbir alarak rukû'a indi, biz de yürüyüp onun yaptığı gibi yaptık.

O arada sür'atli yürüyen bir adam yanımızdan geçerek: "Aleykümüs selâm yâ ebâ Ab-dirrahman." diye cemaat arasından birine ismen selâm verdi.

Bunun Üzerine Abdullah (RadıyALLAHu Anh) :


"ALLAH-u Tealâ doğru söyledi Resulü de tebliğ eyledi." dedi.

Namazı bitirince, dönüp ailesinin yanma girdi, biz yerimizde oturup onun çıkmasını beklerken birbirimize: "Bu sözünün manasını ona hanginiz soracak?" dedik.

Tarık: "Ben soracağım" dedi ve sordu. Abdullah (Radtyaikhu Anh) ona cevaben, Resulullah

(SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) den duyduğu ŞU hadİS-İşerifi rivayet etti:



25 - "Kıyametten önce (bir takım alâmetler zuhur edecektir. Bunlar da: Cemaat içinden) özel bir kimseye selâm vermek, ticaret yaygın-laşarak, kadının ticarette kocasına yardım etmesi, akraba ilişkilerinin kesilmesi, ilmin yaygınlaşması, yalan yere şahitliğin zuhur etmesi ve doğru şahitliğin gizlenmesi."

(Buharî, Edeb-i Müfred: No.1049, Sh361)


Bir cemaat sırayla bir kişiye selâm verseler, o da hepsini kastederek bir kere selâm alsa; araya uzun bir fasıla girmediği müddetçe yeterli olur.

Boş eve giren kişinin de, selâm vermesinin bir kaç fazileti vardır.


1 - Kendi nefsi üzerine ALLAH-u Tealâ'nm selâmını okumuş olur.

2 - Evde bulunan mümin cinlere selâm vermiş olur.

3 - Selâmın bereketiyle evde bulunan şeytanlardan ve eziyet veren canlılardan selâmet taleb etmiş olur.


"Bostan" kitabında zikredildiğine göre, içinde kimse bulunmayan eve giren kişi:



"Selâm bize ve ALLAHm salih kullarının üzerine olsun" derse, melekler onun selâmını iade ederler.

Bir cemaatın yanma giren, giriş anında selâm verdiği gibi ayrılış hâlinde de selâm vermelidir. Zira böyle yapan, o kişilerin, ardından yaptıkları bütün hayırlı amellere ortak olur.


Selâma nasıl cevap verileceği.

Ayet-i celilede geçen:

"Bir selâmla selâmlandığınızda, ondan daha güzeli ile selâm verin veya onu iade edin."


(Nisa Suresi:86 dan) Kavl-i şerifi hakkında ulema bu-yurmuştur ki, en güzeli selâm veren kişi 'Esselâmu aleyke' derse, kendisine selâm verilen kişi cevabında ona rahmeti eklemelidir.

Başta selâm ve rahmet zikredilirse cevabında bereket eklenir.

Başta üçü de zikredilirse, cevapta üçü de iade edilir.

Bunun üzerine başka bir şey ziyade edilmez. Nitekim:

26 - Selman-ı Farisî (Radıyaliahu Anh) dan rivayet edildiğine göre, Bir adam Efendimiz (Saikllahu Aleyhi ve Seikm) e gelerek: "Ey ALLAHın Resulü sana selâm olsun!" dedi. Efendimiz (Sallalahu Aleyhi ve Sei-lem) de ona: "Senin üzerine de ALLAHın selâmı ve rahmeti olsun!" buyurdu.


Sonra başka bir kişi gelerek: "Ey ALLAHm Resulü sana selâm ve ALLAHm rahmeti olsun!"

dedi. Efendimiz (Sallalahu Aleyhi ve Sellem) de ona: "Senin üzerine de ALLAHın selâmı, rahmeti ve bereketleri olsun." buyurdu.


Sonra bir başkası gelerek:

"ALLAHın selâmı, rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun!" diye Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) e selâm verince, Efendimiz (Saikllahu Aleyhi ve Sellem) ona: "Senin de üzerine olsun!" buyurdu.


Bunun üzerine o kişi: "Ey ALLAHm peygamberi! Annem babam sana feda olsun, falan kimseler sana gelerek selâm verdiklerinde, Onlara bana verdiğin cevaptan daha fazlasını verdin." deyince,

Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) :

"Sen bize bir şey bırakmadın, ALLAH-u Tealâ: 'Bir selâmla selâmlandığınızda daha güzeliyle karşılık verin veya onu iade edin' buyuruyor. Biz de sana senin söylediklerini iade ettik." buyurdu.


(İbni Cerîr:4:5/120, İmamı Ahmed Zühdde, İbni Münzir, İbni Ebî Hatim, İbni Merdüveyh , Taberanî,, Dürrül Mensur:2/605)

Rivayete göre bir adam İbn-i Abbas (Radıyaliahu Anhuma) ya: "Esselâmu aleyke ve rahmetullahi ve berekatühü" diye selâm verip bir şey eklediğinde, 'Selâm, berekette bitmiştir/ diye cevap verdi.


Alusî tefsirinde zikredildiğine göre, Selâm, rahmet ve bereket lâfızları, bütün zararlardan kurtuluş, menfaatlere nailiyet, hayırların devamı ve nema (artma) smdan ibaret olan bütün matlep (dilek) leri içine aldığından yeterli olmuşlardır.

Velâkin bu üçünden ziyade söylenmesinin caiz olmayışı, ittifaklı bir konu değildir.

Nitekim ulema'dan bazısı:

"Selâm veren kişi üçünü cemettiğinde, selâm alan kişi ziyade yapabilir." buyurmuşlardır.

Nitekim:


27 - Muaz (RadıyALLAHu Anh) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte: "Sonra diğer bir kişi gelerek, Allanın selâmı, rahmeti, bereketleri ve mağfireti sizin üzerinize olsjun." deyince, Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem): "Kırk sevap vardır." bu-yurduktan sonra, "İşte faziletler (ziyade edilen her kelime için sevap) böylece (artacak) tır." buyurmuştur.

(Ebu Davud, Edep:131, No:5196, 2/771)

Abdullah İbn-İ Ömer (RadıyALLAHu Anhuma) in azatlısı Salim (RadıyALLAHu Anh) şöyle anlatıyor:

İbn-i Ömer (RadıyALLAHu Anhuma) kendisine selâm verildiğinde, cevabını ziyade ederdi.


Bir kere ona otururken rastladığımda "Selâm sizin üzerinize olsun" dedim.

O: "Selâm ve Allanın rahmeti sizin üzerinize olsun" diye cevap verdi.

Bir defa daha geldiğimde: "ALLAHm selâm ve rahmeti sizin üzerinize olsun" dedim, Bunun üzerine o: "ALLAHm selâmı, rahmeti ve bereketleri sizin üzerinize olsun" dedi.


Diğer bir seferinde de: "ALLAHm selâmı, rahmeti ve bereketleri sizin üzerinize olsun." dedim. Bunun üzerine O:

28 - "Allanın selâmı, rahmeti, bereketleri ve tertemiz salâvatı sizin üzerinize olsun" diye

cevap verdi.

(Buharı, Edeb-i Müfred:467, No.1016, Sh351)

İbn-i Sünnî (Rahimehullah) in bir rivayetinde de Resulullah (SallALLAHu Aleyhive Se//e/M)in,"Esselâmu aley ke ya ResulALLAH!" diye kendisine selâm verene:


29 - "Senin üzerine de ALLAHm selâmı, rahmeti, bereketleri, mağfireti ve rızası olsun"

diye cevap verdiği zikredilmiştir,

(ibn-i Sünnî,Amelülyevm Velleyle:95, No:235,118)


Hulasa, selamlaşmada, "Veberekâtühü" kelimesinin üzerine ziyade yapılmasının caiz olduğuna delâlet eden rivayetler de vardır.

Gerçi bunlar zayıfsa da, İbn-i Hacer (Rahime-hulkh) m ifade ettiğine göre, bu rivayetler bir araya geldiklerinde birbirlerini takviye ederek cevaza ait bir karine teşkil eder (delil meydana getirir) ler.
 
Üst Alt